Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü

Eski 01-19-2011   #9
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü



A” İLE BAŞLAYAN DEYİMLER

Aba altından değnek göstermek: Sakin, yumuşak görünmekle birlikte karşısındakini gizliden gizliye korkutmak”Sakın onlara aba altından değnek göstermeye kalkma, yoksa kaçırırsın


Abacı, kebeci, ara yerde sen neci?: “Tamam, ilgililer bu işe karışabilirler, ama sen neci oluyorsun” anlamında kullanılır


Abayı yakmak: Gönül verip âşık olmak, tutulmakTürkmen kızına abayı yakalı beri, sazı elinden düşürmez oldu


Abbas yolcu: 1 Yola çıkmaya kesin kararlı”Abbas yolcu! Daha fazla oyalamayın” 2 Ölmek üzere (olan) “Komaya girdi, abbas yolcu mu ne?”


Abesle iştigal etmek: Yersiz, yararsız, boş ve anlamsız şeylerle vakit geçirmek”Şu yaşa geldin, ama abesle iştigal etmekten vazgeçmedin


Abuk sabuk konuşmak: Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek “Yeter artık, abuk sabuk konuşmalarına daha fazla dayanamayacağım

Abur cubur: Yararlı olup olmadığı düşünülmeksizin rast gele yenen, yemek yerini tutmayan yiyecekler”Ne diye çocukların karnını abur cuburla doyuruyorsun?”
Aceleye getirmek (dara getirmek): 1 Bir işi gerektiği gibi yapmayıp, zaman darlığından yararlanarak birini aldatmak “Tezgâhtar aceleye getirerek gömleğin defolusunu vermiş”2 Zaman darlığı sebebiyle gereken özeni göstermemek “Yazın hiç de güzel değil, aceleye getirmişsin

Acemi çaylak: Toy, tecrübesiz, beceriksiz “Acemi çaylağa bak hele! Sen mi tamir edeceksin o saati?”

Acı çekmek (duymak): 1 Ağrı, sızı duymak “Kazadan sonra çok acı çekti” 2 Üzülmek, üzüntü içinde kalmak”Eşini kaybedeli on yıl oldu ama o hâlâ acı çekiyor
Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek): Bir şeyin verdiği acı, üzüntü benliğinde derin iz bırakmak”Elindeki tek evi de yanıp kül olunca acısı yüreğine işledi

Acısını çekmek: Yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntüyü yaşamak”Kestiğim o ağacın hâlâ acısını çekiyorum

Acısını çıkarmak: 1 Acılığını yok etmek”Yağda kavurarak acısını aldı”2 Önceden uğradığı maddî ve manevî zararı sonradan gidermek 3 Öç almak”Bir gün bana yaptıklarının acısını senden çıkaracağım

Acı soğuk: Keskin, hoşa gitmeyen, çok üşütücü soğuk”Acı soğuk insanın iliklerine işliyordu

Acı söz: İnsanın gönlünü inciten, onuruna dokunan ağır söz”Bu acı sözlerine kim katlanır sanıyorsun?”

Aç acına: Aç olarak, hiçbir şey yemeden”Bu iş aç acına yapılmaz

Açığa çıkarılmak (alınmak): İşinden çıkarılmak, görevine son verilmek”İşe üç gün geç geldi diye açığa alındı

Açığa vurmak: Gizli, saklı bir şeyi herkese duyurmak, ortaya çıkarmak”Yıllardır içinde sakladığı sırrı mahkemede açığa vurdu

Açığı çıkmak: Saklamakla görevli bulunduğu para, eşya veya başka bir şeyin sayım sonucu eksik olduğu anlaşılmak”Kasiyerin salı günü akşamı on bin lira açığı çıktı

Açığını bulmak: Herhangi bir işteki eksiği, hileyi veya zararı ortaya çıkarmak”Hemen her yazısında bir açığını bulmak mümkün

Açık alınla: Başarı, şeref, övünç ve dürüstlükle”Hemen her işten açık alınla çıkar onlar

Açık bono vermek: Bir kimseye sınırsız, istediği gibi davranma yetkisi tanımak

Açık fikirli: Olayları, gelişmeleri, yenilikleri iyi anlayıp gereği gibi karşılayan; düşündüğünü olduğu gibi söyleyebilen kimse”Bu toplumun açık fikirli insanlara duyduğu ihtiyaç, bugün daha fazladır

Açık kalpli (yürekli): Samimî, içi temiz, içi dışı bir olan kimse”Komşumuz kadar açık kalpli bir adam görmedim

Açık kapı bırakmak: Gerektiğinde bir konuya yeniden dönebilme imkânı bırakmak, kesip atmamak, ileriyi düşünerek ılımlı davranmak”Bu kadar kesin konuşmayalım, açık kapı bırakalım da iyi düşünebilme fırsatları olsun

Açık konuşmak: Gerçeği sakınmadan, çekinmeden söylemek”Daima açık konuşan insanları severim

Açık saçık: Göreneğe, terbiyeye aykırı derecede açık (söz, davranış, elbise)”Açık saçık fıkralar anlatmaya utanmıyor musunuz?”

Açık seçik: Çok açık, çok belirgin, ayrıntılarına kadar görülebilen”Daha açık seçik konuş da anlayalım ne demek istediğini

Açıkta kalmak (olmak): 1 İş ve görev bulamamak 2 Yersiz yurtsuz kalmak 3 kimilerinin elde ettikleri bir yarardan mahrum olmak”Çoluk çocuk açıkta kaldılar fabrika kapanınca


Açıktan kazanmak: Ortaya hiçbir emek ve sermaye koymadan gelir elde etmek, para kazanmak”Günümüz insanı açıktan kazanmayı bir kural hâline getirdi

Açık vermek: 1 Geliri, giderini karşılamamak”Maaşımız yetmeyecek bu ay, galiba açık vereceğiz”2 Ortaya çıkmaması gereken şeyi farkında olmadan belli etmek”Dikkat et de düşmanlarına açık verme

Açlıktan nefesi kokmak: 1 Çok fazla yoksulluk içinde bulunmak”Dün açlıktan nefesim kokuyordu ama bugün çok şükür karnım tok”2 Uzun zaman bir şey yemediği anlaşılmak

Açmaza düşmek: İçinden çıkılması oldukça güç bir durumda kalmak “Beni bu açmazdan ancak çocuklarım kurtarır

Aç susuz kalmak: Çok yoksul bir duruma düşmek, fakirlikten yaşayamaz hâle gelmek”Afrika kıtasının pek çok insanı aç susuz kalmış durumda

Adama dönmek: Hoşa giden bir duruma gelmek, düzelmek”Kapılar, pencereler boyanınca ev adama döndü
Adamdan saymak: Değeri olmadığı hâlde bir kimseye kıymet vermek, saygı duymak “Seni adamdan saydım diye mi naz yapıyorsun?”

Adam etmek: 1 Eğitmek, yetiştirmek, belli bir seviyeye getirmek”Sen uğraş, didin, adam et, o da sırt çevirsin sana”2 Tamir edip kullanılır hâle getirmek, bir yeri düzene sokmak”Bu arabayı eninde sonunda adam edeceğim
Adam evladı: İyi bir ailenin iyi yetiştirilmiş; özü, sözü doğru çocuğu”Bu iyiliği ancak bir adam evladı yapabilirdi

Adam içine çıkmak: Topluluğa karışmak, eşe dosta gitmek, değerli insanların bulunduğu yerlerde olmak ve onlarla görüşmek”Adam içine çıkmayalı uzun zaman oldu


Adam olmak: 1 Yetişip büyümek, gelişmek, iş güç sahibi olmak”Umarım o da bir gün adam olur”2 Onarılıp işe yarar hâle gelmek
Adam (insan) sarrafı: Tecrübesi sayesinde insanların iyisini kötüsünü çabuk anlayacak duruma gelmiş kimse “Sen üzülme, baban insan sarrafıdır, onun ne mal olduğunu kolayca anlar


Adam sen de (adam!): Bir işin önemli olmadığını, aldırılmaması gerektiğini anlatmak için söylenir”Adam sen de, o katılmazsa katılmasın, biz birlikte oynarız


Adam sırasına geçmek (girmek): Toplumda kendisine daha önce değer verilmezken, artık kendisine önem ve değer verilir olmak”Biliyorum, seni de adam sırasına geçiren paran oldu


A`dan Z`ye kadar: Bütünüyle, baştan aşağı”Bu sınıfın düzeni a`dan z`ye kadar bozuk


Adı batmak: Adı anılmaz olmak, unutulmak, sözü edilmez olmak “Hatırlatmayın, adı batsın o adamın!”


Adı çıkmak: Kötü bir şöhret kazanmak”Bir kere adı çıkmış, ne yapsa fayda etmiyor, kimse dinlemiyor onu


Adı kalmak: Bir kimse veya şey ortadan kalktıktan, öldükten sonra adı dillerde dolaşır olmak”Birkaç yıl sonra İstanbul`da doğal güzelliklerin sadece adı kalacak


Adı karışmak: İyi karşılanmayan bir olayla ilgisinin bulunduğu, o olaya karıştığı söylenmek”Soygun işine Ali`nin de adının karıştığı söyleniyor Doğru mu?”


Adım atmamak: Kesinlikle gitmemek, uğramamak, aramamak “Bir daha o eve adım atmamaya yeminliyim


Adını anmamak: Bir şeyden, bir kimseden hiç söz etmemek; unutmuş görünmek”Evi terk eden oğlunun adını anmamakta sonuna kadar kararlı


Adını koymak: 1 İsim vermek “Yeni doğan çocuğun adını Ali koydular”2 Bir şeyin karşılığını veya fiyatını kararlaştırmak”Önce adını koyalım da ona göre hareket edelim

Adını vermek: 1 Birinin adını bildirmek 2 Biri tarafından salık verildiğini gönderildiği kimseye söylemek “Benim adımı ver ki işlerin çabuk görülsün

Aforoz etmek: 1 Kilise birliğinden çıkarmak 2 Birini yakını olmaktan çıkarmak, ilgiyi kesip uzaklaştırmak, ilişkileri tamamen koparmak”Bütün köylü onu aforoz etmekte kararlı


Ağır aksak: Pek yavaş olarak, düzgün olmayarak”Her zaman işleri ağır aksak yapıyorsunuz


Ağır basmak: 1 Ağırlığı fazla gelmek 2 Bir işte etkili olmak, gücü üstün gelmek, istediğini yaptırmak”Politik gücü ağır basınca ihaleyi kazandı


Ağır başlı: Ciddî, olgun, hareketlerinde ölçülü, işlerini düşüne taşına yapan kimse”Ağır başlı olmak insana üstün meziyetler kazandırır


Ağırdan almak: Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaş davranmak, isteksiz görünmek”Hiç sebep yokken işi ağırdan almanı bir türlü anlamıyorum


Ağır elli: 1 Oldukça yavaş iş yapan, çabuk yapmayan 2 Vurduğu zaman çok acıtıp can yakan”Adamın eli amma da ağırmış, ense köküm hâlâ ağrıyor


Ağır gelmek: 1 Ağrına gitmek, onuruna dokunmak”Hak etmediğim şu sözler öylesine ağır geldi ki bana”2 yapılması güç gelmek”Bu yaştan sonra inşaat işlerinde çalışmak artık ağır geliyor benim gibi ihtiyara


Ağır hastalık: Sonu ölümle neticelenebilecek gibi olan tehlikeli hastalık”Ağır hastalık geçirdiği için bir türlü kendini toplayamadı ve zayıf kaldı


Ağır söz: Kişinin gönlünü inciten, gücüne giden, onuruna dokunan, dayanılması güç söz”Söylediğin ağır sözler çocukları çok incitti


Ağız aramak (veya yoklamak): Öğrenilmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak”Ağzını ara bakalım o konuda bir şey biliyor mu?”


Ağız (söz) birliği etmek: Daha önce bir konuda anlaşarak aynı şeyi yapmak ya da söylemek”Ağız birliği etmeli, hep birlikte savunmalıyız kendimizi


Ağızdan laf (söz) çekme(çalmak): Bir kişinin bildiği şeyleri ustalıklı konuşmalarda ona sezdirmeden öğrenmek “Boşuna uğraşma, ağzından laf çekemezsin onun


Ağızda sakız gibi çiğnemek: Bir düşünceyi, bir sözü tekrar edip durmak”Dolap da dolap! Artık ağzında sakız gibi çiğneyip durma şu sözü!”


Ağız değiştirmek: Daha önce söylediğinin tersini söylemeye başlamak”Babasını görünce korkusundan ağız değiştirdi


Ağız, dil vermemek: 1 Söz söyleyemeyecek kadar hasta olmak 2 Herhangi bir sebeple hiç konuşmamak, susmak”Kurşuna dizilmeyi göze aldılar ama ağız, dil vermediler


Ağız eğmek: Yalvarmak, hiç de lâyık olmayan birine yüz suyu dökmek “Ölürüm de ağız eğmem o adama!”


Ağız kalabalığı: Birbirini tutmayan, gereksiz, konu dışı sözler”Asıl meseleyi ağız kalabalığı ile ört bas edip kaçamazsın!”


Ağız kalabalığına getirmek: Birini gereksiz sözler söyleyip çok konuşmak yolu ile şaşırtmak, dikkatini dağıtıp aldatmak”Ağız kalabalığına getirip yok pahasına aldı malları

Ağız kavafı: Karşısındakini ikna etmek için diller döken, çok konuşan, gerekli gereksiz söz söyleyen kimse”İğreniyorum şunun gibi ağız kavafı heriflerden

Ağız yapmak: Birini aldatma, yanıltma, oyalama amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak”Ne ağız yapıp duruyorsun, gerçeği söylesene!”


Ağzı açık ayran delisi: Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan, anlamsız bir hayranlıkla seyredip şaşıran”Haydi yürü, ağzı açık ayran delisi gibi ne bakıp duruyorsun vitrine

Ağzı (bir karış) açık kalmak: Çok şaşırmak, şaşakalmak “Onca seneden sonra sevdiği arkadaşını birden karşısından görünce ağzı açık kaldı

Ağzı kalabalık: Çok ve manasız, saçma sapan, tutarsız sözler söyleyen”Ağzı kalabalık insanlara tahammül etmek çok güç bir iş

Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek, sevindiği her hâlinden belli olmak “Takdirname eline verilince sevincinden ağzı kulaklarına vardı

Ağzı laf yapmak: Güzel, inandırıcı söz söyleme yeteneği olmak”Politikacı mı olacaksın, ağzın laf da yapmalı

Ağzına (veya ağzının içine) bakmak: 1 Ne diyeceğini beklemek 2 Onun sözüne göre hareket etmek”İyi, yemek için de onun ağzına bak bari!”

Ağzına baktırmak: Etkili, güzel konuşarak kendini zevk ile dinletmek, dinleyenleri kendisine hayran etmek”O, ağzına baktırmasını bilen ender hatiplerdendi

Ağzına bir parmak bal çalmak: Amacına ulaşmak için birini tatlı sözlerle bir süre oyalamak, kandırmak; umut verip ikna ederek işini yaptırmak”Öyle bir insan ki ağzına bir parmak bal çal, sonra her istediğini yaptır

Ağzına girmek: Dinlenirken konuşana doğru oldukça fazla yaklaşmak”Çocuklar, masal anlatan dedenin, neredeyse ağzına gireceklerdi

Ağzına lâyık: Bir yiyeceğin tadı anlatılırken kullanılır, çok lezzetli yiyecek anlamında”Haydi durma, uzan, tam ağzına lâyık bir tatlı!”

Ağzında bakla ıslanmamak: Sır saklamayı becerememek, sırrı hemen açığa vurmak”Ağzında bakla ıslanmayan bu adama nasıl oluyor da açılıyorsun?”

Ağzında gevelemek: Açık olarak söylememek, belirli konuşmamak”Lütfen lafı ağzında

geveleme de ne söyleyeceksen söyle, çok işim var

Ağzından bal akmak: Çok tatlı, hoşa gider biçimde konuşmak”Konuş, konuş hele; ağzından bal akıyor


Ağzından çıkanı kulağı işitmemek: Sözlerini tartmadan, düşünmeden, öfke içinde, nere varacağını hesaplamadan konuşmak”İyice çıldırmış olmalısın Çünkü ağzından çıkanı kulağın duymuyor


Ağzından düşürmemek: Bir kimseden veya bir şeyden her zaman söz etmek”Ölünceye kadar torunu Esma`nın adını ağzından düşürmedi


Ağzından girip burnundan çıkmak: Çeşitli yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek; veya kandırmak”Ağzından girip burnundan çıktı ve ondan para koparmayı başardı


Ağzından kaçırmak: Söylemek istemediği bir şeyi, boş bulunup söyleyivermek”Dikkatli ol, lafı ağzından kaçırıp da gideceğimiz yeri söyleme


Ağzından laf almak (çekmek): Bir kimseyi değişik yollarla ve ustalıkla konuşturup birtakım gizli şeyleri öğrenmek”Boşuna uğraşma, ağzımdan laf alamazsın

Ağzından yel alsın: Olumsuz, kötü şeylerden bahsedenlere karşı “ağzını hayra aç” anlamında söylenir”Bugün kötü şeyler mi bekliyorsun? Ağzından yel alsın, o ne biçim beklenti?”


Ağzını açıp gözünü yummak: Kızgınlık ile sonunu düşünmeden ağzına gelen kötü sözleri söylemek, karşısındakine hakaret etmek”Eve geç gelen kızına ağzını açıp gözünü yumdu


Ağzını aramak: Karşısındakini kurnazca konuşturarak ağzından söz almak, istediğini öğrenmek”Şunun ağzını ara da bahçeyi satıp satmayacağını öğren

Ağzını bıçak açmamak: Kırgınlıktan, üzüntüden ya da herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyecek durumda olmamak”Boşuna uğraşma, evin yanışına öyle üzülmüş ki ağzını bıçak açmıyor


Ağzını havaya (poyraza) açmak: Umduğunu elde edememek, fırsatı kaçırdıktan sonra boş yere beklemek”Evi o zaman alacaktın, artık geçti, bundan sonra ağzını havaya aç

Ağzını kapamak: 1 Susmak 2 Çıkarının elden gideceğini düşünerek birinin konuşmasını önlemek”Ağzını kapatamazsak konuşup bizi elâleme rezil edecek

Ağzının içine bakmak: Konuşan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek”Konuşması onları öyle sarmıştı ki ağzının içine bakıyorlardı

Ağzının kokusunu çekmek: Bir kimsenin dayanılmaz, çekilmez tutum ve davranışlarına katlanmak”Yeter artık, daha fazla senin ağız kokunu çekemem

Ağzını öpeyim (seveyim): Sevindirici bir söz söyleyene “ne güzel, hoş söyledin” anlamında kullanılır


Ağzının payını vermek: Sert söz ve davranışlarla karşılık vererek bir kimseyi yaptığına pişman etmek”Demek öyle, ben de senin ağzının payını vermezsem bana da Hasan demesinler!”


Ağzının suyu akmak: Çok beğenip isteyecek duruma gelmek, imrenmek”Vitrindeki kızarmış tavuğu görünce ağzımın suyu aktı


Ağzının tadı kaçmak: Rahatı kaçmak, huzurunu kaybetmek, bir kimsenin kurulu dirliği, düzenliği bozulmak”Şu vızır vızır işleyen yol buradan geçince ağzımızın tadı kaçtı

Ağzının tadını bilmek: 1 Güzel yemeklerden anlamak 2 Bir şeyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak”Şunlardaki güzelliğe bak, ağzının tadını da biliyorsun hani

Ağzı sulanmak: İmrenmek”Karpuzları ağzını şapırdatarak yemeye başlayınca benim de ağzım sulandı


Ağzı süt kokmak: Çok genç, toy ve tecrübesiz olmak”Şu ağzı süt kokan mı yarışacak benimle


Ağzı var dili yok: 1 Oldukça sessiz, sakin, kendi hâlinde 2 Konuşmayıp susan, derdini anlatmayan”Telâşlanma sakın, ağzı var dili yok o çocuğun, seni hiç üzmez

Ağzıyla kuş tutsa…: “Ne kadar çaba gösterse, ne yapsa da” anlamında kullanılır”Ağzıyla kuş da tutsa, artık bu eve adım atamaz

Ah almak: Birinin bedduasını üstüne çekmek”Zalimliğine devam edersen daha çok kişinin ahını alacaksın


Ahı çıkmak: Eziyete uğrayan bir kimsenin yaptığı bedduanın etkisini göstermesi

Ahı tutmak: Zulüm görenin bedduasının yerini bulup gerçekleşmesi”Ahım bir tutarsa dünyanın kaç bucak olduğunu görecek o

Ahı yerde kalmamak: Yaptığı ilenme (beddua) er geç etkisini göstermek”Şunu iyi bil ki ey zalim, ahım yerde kalmayacak; yüz üstü sürüneceksin

Ahkâm çıkarmak: Kendi düşüncelerine dayanarak birtakım yargılara varmak”Devletler ancak kuvvetli ordu ile ayakta dururlar diye ahkâm çıkardı

Ahmak ıslatan: İnce ince yağan yağmur, çisenti”Böyle yürümeye devam edersek bu ahmak ıslatan iliklerimize işleyecek

Ahret kardeşi: Dünya ve ahiret işlerinde birbirlerinden ayrılmayan kimseler; kan bağı olmaksızın manevî olarak kurulan kardeşlik

Ahrette on parmağı yakasında olmak: Haksızlığa uğrayışını bu dünyada önleyip hakkını alamayanın, öte dünyada (ahirette) kendisine sorumlu olan kimseden davacı olması”Hakkımı vermedin ama ahirette on parmağım yakanda olacaktır

Akan sular durmak: Artık itiraz edilebilecek, karşı durulacak bir nokta kalmamak”Siz Mehmet Ağa`ya gidin, o devreye girdi mi akan sular durur, kolay anlaşırsınız

Akıl defteri: Hatırlanıp yapılması gereken şeylerin yazıldığı küçük defter, muhtıra defteri, ajanda


Akıl etmek: Herhangi bir önlem ve çareyi zamanında düşünmek, vaktinde hatırlamak”Sular kesilecekti ama kovaları doldurmayı akıl edemedim

Akıl hocası: 1 Birine yol gösteren, akıl öğreten kimse 2 Herkese akıl öğretmeye meraklı kimse”Lütfen akıl hocalığı yapmaya kalkma, biz işimizi senden iyi biliriz

Akıl kârı olmamak: Akıllı, dengeli ve ölçülü bir kişinin yapacağı iş olmamak”Akıl kârımı şimdi senin yaptığın bu iş?”


Akıl kutusu (kumkuması): Çok zeki, akıllı kimse; bilgiç”Akıl kutusu mübarek, her meseleyi çözüyor


Akıllara durgunluk vermek: Çok şaşılacak bir şey olmak”Bir görmeliydin o olayı, akıllara durgunluk verecek bir olaydı


Akıllı uslu: Dengeli, yaramazlık etmeyen, ölçüsüz ve taşkın davranışlarda bulunmayan”Senin çocuk pek akıllı uslu görünüyor


Akıl öğretmek (vermek): Herhangi bir konuda yol gösterip tavsiyede bulunmak, bilgi vermek”Sana akıl verecek bir adam da mı bulamadın?”

Akıl sır ermemek: Bir işin gizli yönlerini, niteliğini, asıl sebebini anlayamamak”Senin bu işi nasıl berbat ettiğine hâlâ akıl sır erdiremedim


Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir iş uğrunda boşuna çaba sarf etmek”Desene boşuna kürek çekmişiz, olmayacak bu iş

Akla karayı seçmek: Bir işi başarmak uğrunda çok yorulmak, sonuca kadar çok zahmet çekmek”Seni buluncaya kadar akla karayı seçtim

Aklı almamak: 1 Akla uygun gelmemek, inanılacak gibi olmamak 2 Anlamamak”Şu işleri bir türlü aklım almıyor


Aklı başına gelmek: 1 Zarar gördüğü işlerden uslanıp akıllıca davranmak 2 Baygınlıktan ayılmak, kendine gelmek”Çabuk koşun, nihayet kendine geliyor!”

Aklı başından gitmek: 1 Çok korkudan veya çok sevinçten ne yapacağını şaşırmak 2 Kafası çok yorulmuş olduğundan iyi düşünememek”Annemi öyle evin ortasında baygın görünce aklım başımdan gitti


Aklı başında olmamak: 1 İyi düşünebilir durumda olmamak 2 Bayılmak, kendisinden geçmek”Artık aklı başında olmamak onun işine geliyor sanki, böylece sorumluluktan kurtulacak, rahat edecek


Aklı çıkmak: Titizlikle üzerinde durmak, çok korku geçirmek, çok korkmak”Elbisem yırtılacak diye aklı çıkıyor


Aklı durmak: Şaşırmak, düşünemez bir hâle gelmek”Resmi öyle güzel yapmış ki görsen aklın durur


Aklı karışmak: Ne yapacağını bilememek, bocalamak, şaşırmak”Dur hele, bir düşüneyim, söylediklerin aklımı karıştırdı


Aklı kesmek: Bir şeyin olabileceğine, bir şeyi yapabileceğine inanmak”Seninle bu işi başarabileceğime pek de aklım kesmiyor


Aklına düşmek: 1 Hatırlamak 2 Kafasında bir düşünce doğmak”Aklına düşen her şeyi yapmak zorunda mısın?”


Aklına esmek: Daha önce düşünmemiş olduğu şeyi birden yapmaya karar vermek”Birden aklına esti, kalkıp sahile indi


Aklına gelen başına gelmek: Olmasından korktuğu şeyin zarar verici etkisine uğramak”Aklıma gelen başıma geldi, evi su bastı


Aklına gelmek: 1 Hatırlamak 2 Bir şeyi yapmayı düşünmek, tasarlamak”Aklıma geldi, kalkıp babama gittim


__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla