Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Cami Mimarisinin Gelişimi

Eski 06-28-2010   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Cami Mimarisinin Gelişimi



• Osmanlılar dönemi

Osmanlı mimarlığının ilk örneklerine Bilecik ve yöresinde rastlanır XIV yy başlarına tarihlenen kare planlı, orta mekânı kubbeli, dört eyvanlı Orhangazi camisi, daha sonra gelişecek olan merkezi planlı osmanlı camilerinin öncüsüdür iznik, Bursa, Edirne ve İstanbul'daki ilk dönem camileri, Beylikler dönemi örneklerine benzer Bunlar genellikle yapım tekniği açısından yapıldıkları yörenin geleneklerini yansıtan, küçük mekânlı, kubbeli, sonradan son cemaat yeri eklenmiş camilerdir, iznik'teki Hacı-özbek mescidi (1355) bunların en eskisidir Yapının duvar örgü düzeni (bir sıra taş, üç-dört sıra tuğla), daha sonra iznik, Bursa, Edirne ve istanbul'daki camilerde de uygulanmıştır

Selçuklu mescitleri etkisindeki yapıda kubbe türk üçgenlerine oturur; son cemaat yeri beşik tonoz örtülüdür, iznik'teki Yeşil cami (1378-1391), tek kubbeli ana mekânın, gereksinimler doğrultusunda geliştirildiği ilk örneklerdendir Selçuklu ve osmanlı yapıları arasında bir geçiş oluşturan cami, Milas Firuzbey camisi ile Balat ilyasbey camisi' ni de etkilemiştir XIV yy sonlarına doğru Bayezit l'in Mudurnu'da yaptırdığı Yıldırım külliyesi'nin camisinde, tonoz bingilere oturan kubbe büyüklüğüyle, türk mimarlığında önemli bir gelişmeyi vurgular

ilk osmaniı camileri arasında geleneksel özellikleri sürdüren örnekler de vardır Bursa Ulu camisi (1399), çok ayaklı planıyla bu tür camilerin en önemlilerindendir Tüm bölümlerin kubbeyle örtüldüğü yapıda, XIII yy camilerinde görülen mihrap ekseni üzerindeki üstü açık şadırvanlı bölüm de vardır Edirne'deki Eski cami(XV yy), bu türün daha yalın bir örneğidir
XIV ve XV yy'larda osmanlı mimarlığı zaviyeli cami denilen bir tür geliştirmiştir Anadolu'nun türkleştirilmesinde etkin bir görev üstlenen tarikatlar ile yakın ilişkişi olan bu yapılar, XII ve XIII yy'lann dört eyvanlı, avlulu medrese ve zaviye planından etkilenmiş, giderek yeni tasarımlar doğrultusunda biçimlenmiştir Osmanlı devletinin kuruluş ve gelişme döneminin simgesi de olan bu yapıların en eski örneklerine iznik ve Bursa'da rastlanır Orhan Gazi'nin İznik surları dışında yaptırdığı (1325) mescit ile Bursa Orhan camisi (1339) bu türdendir Zaviyeli plandaki gelişimin asıl örneklerini Bursa camileri oluşturur Bursa Yıldırım külliyesi camisi (1382), art arda iki kubbe, yanlarda küçük kubbeli eyvanlar ve bunların yanlarında yer alan tonoz örtülü odalardan meydana gelir Son cemaat yeri ise anıt-las görünüşlüdür Cami, planıyla beylik mimarlığından imparatorluk mimarlığına geçişin ilk örneklerinden biridir

XV yy başlarında osmanlı mimarlığının geleneksel plan türleri, doğan yeni gereksinimler doğrultusunda değiştirilmeye ve geliştirilmeye çalışılmıştır Bursa'da-ki Yeşil cami (1419-1424) bu yaklaşımın önemli bir ürünüdür Burada, sultan için bir oda, ocaklı tabhane odaları gibi değişik amaçlı bölümler vardır XIII yy medrese eyvanlarının beşik tonoz örtüsü bu camide kubbeye dönüşmüştür Murat II' nin Bursa'da ve Edirne'de yaptırdığı camiler de çok işlevlidir, ancak zamanla ibadet ağırlık kazanınca, öteki işlevleri üstlenecek bağımsız yapılar geliştirilmiştir

Osmanlı devletinin iktisadi ve siyasal gelişimi mimarisinde de izlenebilir Edirne'deki Üçşerefeli cami'de (1438-1447), yeni tasarımlar, selatin camilerinin öncüsü bir örnekle karşılaşılmaktadır Yapı, merkezi kubbeli camilerin de ilk örneklerindendir, ikisi bağımsız, dördü duvara bağlı altı sütuna oturan kubbe, yanlara doğru ikişer kubbeyle açılmakta, arada kalan küçük mekânlar da dört kubbecikle örtülmektedir Böylece enine gelişen bir mekân elde edilmektedir Osmanlı mimarlığında daha sonraları geleneksel bir öğe olan revaklı avlu, bu yapıda ilk kez kullanılmaktadır Cami, tüm özellikleriyle osmanlı mimarlığının köşe taşlarından birini oluşturur
istanbul'daki ilk osmanlı camilerinin çoğu zaviye planındadır, ancak cami olma özelliği gene de ağır basar 1463 tarihli Mahmutpaşa camisi, Muratpaşa camisi (1465-1471), Rumimehmetpaşa camisi (1471) ve Atikalipaşa camisi (1497) bu nitelikte yapılardır Rumimehmetpaşa cami-si'ne medrese, ötekilere ise tabhane odaları eklenmiştir Kimi tek kubbeli yapılarda ise yeni denemelerle karşılaşılmaktadır Edirne Bayezit külliyesi (1484-1488) camisinin tek kubbeli ana mekânı, yanlarda yer alan dokuzar kubbeli tabhane bölümleriyle genişletilmiştir 1522 tarihli Yavuzsultanselim camisi'nde de aynı plan uygulanmış, D ve B yanlarına beşer kubbeli tabhane odaları eklenmiştir

istanbul'da selatin yapılar geleneğini başlatan ilk örnek 1463-1470 tarihli Fatih külliyesi'dir Bu külliye, çok kapsamlı tasarımı, değişik işlevli birimleriyle dönemin örgütsel düzenini de yansıtır, ilk Fatih camisi'nde, ortada büyük kubbe, mihrap önünde ona bağlanan yarım kubbe ve yanlarda üçer küçük kubbe bulunuyordu Bu planıyla yapı, Edirne'deki Üçşerefeli cami ile çok işlevli Bursa camilerinin bir bireşimini oluşturuyordu Daha sonra bir depremle yıkılan bu cami XVIII yy'da yenilendi Bayezit II, Şehzade ve Süleyma-niye külliyeleri, İstanbul'da selatin külliyeleri geleneğini sürdüren örneklerdir

Bayezit II külliyesi (1501-1506) camisi Eski Fatih camisi'ne benzer; Fatih ca-misi'ndeki kubbe gelişimi bu yapıda da sürer Burada dört ayağa oturan kubbe, K'den ve G'den iki yarım kubbe, yanlardan dörder küçük kubbeyle desteklenir XV yy'da kubbe, osmanlı mimarlığının temel biçimlendirici öğesidir Buna bağlı olarak çok ayaklı ulu camiler planı terk edilmiş, zaviyeli camiler ortaya çıkmıştır Belirli bir süreç içinde bu camiler de gelişerek yalnızca ibadet işlevi gören, merkezi kubbeli yapılara geçilmiş, merkezi plan Mimar Sinan ile birlikte en yetkin örneklerini vermiştir Bu türde merkezi kubbe dört ayağa ya da sütunlara oturmakta, yanlardan çapraz tonozlar ya da kubbelerle desteklenmektedir Köşeler ise küçük kubbeler ya da tonozlarla örtülmektedir Çemişkezek'teki Yelmaniye camisi (1397-1406), Hacıhamza'daki Sinanpaşa camisi (1506-1507), Elbistan Ulu camisi (XV yy sonları), Diyarbakır'daki Fatihpaşa camisi (XVI yy başları) merkezi kubbe tasarımının ilk örnekleri arasında yer alır

Osmanlı camilerinin ana özelliklerinden biri ayin düzeniyle estetik istekler arasında hiçbir zaman bocalamamış olmasıdır XVI yy'a değin lonca anlayışı ve düzeniyle sürdürülen osmanlı mimarlığı, bu yy'da Kanuni Sultan Süleyman döneminde ve özellikle Mimar Sinan'ın çabasıyla Şehzade camisi 1543-1548, minarenin şerefesi "Hassa mimarları" denilen örgütün denetiminde gelişmiştir

XVI yy'da Mimar Sinan ve yardımcılarının ürettikleri camilerde osmanlı dinsel mimarlığının en önemli öğesi olan kubbe, yeni denemeler ve atılımlar gösterir Kubbeli mekân anlayışı sultan camilerinin yanı sıra, küçük yapılarda da egemen olmuştur Bu yy'da çoğu Mimar Sinan'a bağlanan camiler, dört ayaklı, altı ayaklı ve sekiz ayaklı vb olmak üzere, kubbeyi taşıyan sütun sayısına göre sınıflandırılmıştır 1535-1537 tarihli Diyarbakır Alipaşa külliyesi, bunların ilk örneklerindendir İstanbul'daki Hasekisultan külliyesi (1538 -1539) camisindeki tek kubbeli ana mekân ve beş kubbeli son cemaat yeri, yapının klasik şemaya bağlılığını gösterir Şehzade camisi de (1543-1548) merkezi kubbe gelişimindeki ilginç denemelerden biridir Yanlardaki revaklar, kubbe örtüsündeki devingen görünümle duvarlardaki tekdüzeliği dengeler Üsküdar Mihri-mahsultan camisi, üç yarım kubbeyle desteklenen ana kubbesiyle oldukça değişik bir tasarımın ürünüdür Dönemin öteki yapıları arasında İstanbul Sivrikapı' daki Hadımibrahimpaşa camisi (1551), Tekirdağ'daki Rüstempaşa külliyesi camisi (1553), istanbul Beşiktaş'taki Sinanpa-şa camisi (1555) belirtilmesi gereken önemli örneklerdir

Dönemin en önemli anıtı ise Süleymaniye külliyesi'dir (1550-1557) Planı Baye-zit camisi'ne benzer, ana kubbe mihrap eksenindeki iki yarım kubbeyle yanlardaki küçük kubbelerle desteklenir Dıştan piramidal bir görünüşü olan caminin anıtsal bir avlusu vardır Mimar Sinan'ın Selimiye camisi'nin habercilerinden biridir İstanbul Topkapı'daki Karaahmetpaşa külliyesi (1554-1558) camisi de ikisi bağımsız, dördü duvara bitişik altı sütuna oturan kubbesiyle, Sinan'ın, Sinanpaşa camisi'nde uyguladığı planı biraz daha geliştirerek ele aldığı yapılardan biridir İstanbul Fındıklı'daki Mollaçelebi camisi (1561) de bu türün önemli örneklerindendir Sinan, İstanbul Eminönü'ndeki Rüstempaşa külliyesi (1561-1562) camisinde sekiz sütunlu planı denemiştir

Büyük ana kubbe, dördü duvara bitişik, dördü bağımsız sekiz sütuna oturur 1562-1565 tarihli, istanbul Edimekapı'daki Mihrimah-sultan külliyesi de Sinan'ın önemli yapıt-larındandır Burada cami, tek kubbeli ana mekân ile yanlarda belirli bir yüksekliğe çıkan üç küçük kubbeli bölümlerden oluşur Ağırlık kuleleri, aralarındaki kemerler ve alçı süslemeli çok sayıdaki pencerelerle hareketlendirilmiştir Sinan'ın ilginç yapıtlarından biri de, İstanbul Kadırga'da-ki Sokullu külliyesi'dir (1570-1571) Eğimli bir alana kurulmuş olan caminin avlu re-vakları arkasına medrese odaları yerleştirilmiş, camiye giriş büyük dersliğin altından sağlanmıştır Ana mekân altı ayağa oturan kubbeyle örtülüdür; son cemaat yeriyse yedi kubbelidir, istanbul Kasımpaşa'daki Piyalepaşa camisi (1573), iznik, Bursa ve Edime camileriyle benzer plandadır, ancak altı kubbeli yapı, yanlarda tonozlarla genişletilmiş, minare ise mihrap eksenine alınmıştır K, D ve B'sına re-vaklı galeriler eklenerek özgün bir görünüm kazandırılmıştır 1569-1575 tarihli Edirne Selimiye camisi, Mimar Sinan'ın tek kubbeli yapılarının en yetkin örneğidir İstanbul Rüstempaşa camisi'nde olduğu gibi sekiz ayağa oturtulan kubbe, Osmanlı cami mimarlığındaki gelişimin doruk noktası sayılır

Ayaklar arasındaki açıklık azaltılarak ana kubbeyi taşıyacak yan kubbeler ortadan kaldırılmış, böylece kubbenin görkemini gölgeleyecek mimari bir öğe kalmamıştır Yapıdaki merkezi anlayış, köşelerde yer alan minarelerle güçlendirilmiştir İstanbul Azapkapı' daki 1577 tarihli Sokullumehmetpaşa camisi'nde, Eminönü Rüstempaşa camisi' nin iki katlı planı uygulanmıştır Fevkani yapıda, sekiz ayağa oturan kubbe, yanlardaki sekiz yarım kubbeyle desteklenir İstanbul Eyüp'teki Zalmahmutpaşa külliyesi'nin camisi de aynı plandadır Ana mekân burada da kubbeyle, bunu çevreleyen U biçimli mahfiller de tonozla örtülüdür, istanbul Tophane'deki 1580 tarihli Kılıçalipaşa külliyesi'nin camisinde, Bayezit ve Süleymaniye camilerinin planı yinelenmiştir Yapı, ortada kubbe, buna bağlı iki yarım kubbe ve ana mekânı çevreleyen çapraz tonozlu bölümlerden oluşur İstanbul Toptaşı'ndaki Atikvalide sultan camisi (1583), ikisi bağımsız, dördü duvara bitişik ayaklarıyla, altı ayaklı camiler sınıflamasına girer, istanbul Fatih' teki Mesihmehmetpaşa camisi ise sekiz ayaklı planı sürdürür Cami, üçer kubbeli bölümlerle yanlara doğru genişler

Osmanlı imparatorluğu'nun siyasal ve iktisadi açıdan zayıflaması mimarlığı da etkilemiştir XVI yy sonlarından başlayarak, önceki dönemin anıtsal külliyelerinin yerini daha küçük boyutlu külliyeler almıştır Bunların en önemlisi Sultanahmet kül liyesi'dir Mimar Sinan'ın XVI yy'da ortaya koyduğu ürünlerdeki denemeler ve atılımlar, onun etkisinde kalan öğrencilerince sürdürülmüş, camilerde merkez: plan uygulanması devam etmiştir Mimar Davut Ağa'nın ürünü olan Cerrahpaşa külliyesi (1593-1594) bu anlayışın ürünlerinden biridir Cami, altı ayaklı şemayı geliştiren örneklerdendir Aynı mimarın yapıtı olan Eminönü'ndeki Yenivalide külli-yesi'nin camisi, ortada büyük kubbe, yanlarda yarım kubbe, köşelerde küçük kubbelerle örtülüdür Yapıda dört ayaklı şemaya dönülmüş, D ve B'sına iki katlı galeriler eklenmiştir Sultanahmet külliyesi (1609-1617), kimi yeniliklere karşılık klasik üslubu sürdürür Caminin en önemli özelliği Şehzade camisi'nde denenen dört ayaklı şemanın yinelenmesidir Ayrıca 260 pencereyle aydınlık bir mekân yaratılmıştır Yapının bir başka yeniliği, altı minarenin revaklı avluya ustalıkla bağlanmasıdır Revaklar yirmi altı sütuna oturan otuz kubbeyle örülüdür Genel görünüşüyle yapıda, güçlü bir kütlesel bütünlüğe ulaşılmıştır

XVII yy'da büyük camilerin yapımı azalmıştır Bu dönem camilerin kimileri, külliyeler içinde yer alan tek kubbeli örneklerdir, istanbul Üsküdar'daki Çinili külliye'nin (1640) camisi çok küçük boyutlu bir yapıdır, ancak üç yanı çevreleyen ahşap galeriler biçimindeki son cemaat yeriyle dikkati çeker İstanbul Divanyolu'ndaki 1661 tarihli Köprülü külliyesi'nde ise han ve dükkânlar önem kazanmıştır, sekiz köşeli mescit ise dershane işlevini de üstlenmiştir Aynı yol üzerindeki, 1681 -1690 tarihli Karamustafapaşa külliyesi' nin mescidi, istanbul Fatih'teki Amcazadehüseyinpaşa külliyesi mescidi de aynı özellikte yapılardır

Anadolu'daki külliyelerin camileri kare planlı, kubbeli örneklerdir Safranbolu'daki Köprülü camisi (1662), Vezirköprü'deki Taşkale camisi (1659), Ulukışla'daki Öküzmehmetpaşa camisi ve incesu'daki Karamustafapaşa camisi de aynı özellikte yapılardır Elmalı'daki 1608 tarihli Ömerpaşa camisi, geçmiş örneklere bağlı mimarisiyle dikkati çeker Kubbeyi taşıyan dört kemer köşelere bağlanmış, kemer araları ince bir duvarla örülmüştür Merzifon'daki Karamustafapaşa camisi (1667) ise XIV yy camilerinden esinlenen mimarisiyle ilginç bir örnek oluşturur

Bu dönemde merkezi yetke sürmekle birlikte, özellikle G-D Anadolu'da geleneksel özellikler taşıyan yapılar vardır Mardin'deki Zairi ya da Şeyh muhammet-ezzerrar camisi (1690-1691), mihrap önü kubbesi ve öteki bölümleri çapraz tonoz örtülü enine gelişen mekânıyla, bu türeörnektir Diyarbakır'daki Nasuhpaşa camisi (1606-1611), kare planı, dört ayağa oturan küresel bingili kubbesi ve çapraz tonoz örtülü yan mekanlarıyla yörenin ilginç yapılarındandır Bitlis'teki Aynelba-rüt camisi (1664-1665), Taş mescit ve Aşağıkale camisi de yerel özellikler taşıyan örneklerdir

Mimar Sinan'ın osmanlı mimarlığında yarattığı etkiler XVIII yy'la birlikte azalmaya başlar Bu dönemde görülen yenileşme istekleri mimarlığı da etkilemiştir Siyasal açıdan çökme sürecine giren ülkede, yabancı ve azınlık mimarların seçmeci bir anlayışla gerçekleştirdikleri yapılarda, Batı'nın mimari öğeleriyle, türk-islam mimarisinin yüzlerce yıl içinde yarattığı öğeler yüzeysel ve karmaşık bir biçimde kaynaştırılır

Dönemin en önemli örneği Si-mon Kalfa'nın ürünü olan Nuruosmaniye camisi'dir (1748-1755) Barok ve rokoko üsluplarının etkilerini taşıyan caminin ana mekânı tek kubbe, son cemaat yeri beş küçük kubbelidir Dokuz küçük kubbeyle örtülü, çok köşeli avlusuyla bu yapı, öteki uygulamalar arasında tek denemedir Bu dönemden bir başka örnek istanbul'daki Ayazma camisi'dir (1757-1760) Mihrişah Emine Sultan için yaptırılan caminin küresel bingili kubbesi yüksek bir kasnağa oturur Mehmet Tahir Ağa'nın ürünü olan Laleli camisi (1759-1763) sekiz ayaklı şemayı yineler, ancak dönemin yaygın süsleme motiflerini de yansıtır Bu yapı, türk mimarların o günkü mimari koşulları yorumlayışlarını ve geleneklere bağlılıklarını göstermesi açısından çok ilginç ve başarılı bir örnek oluşturur

Mehmet Tahir Ağa'nın başmimarlığı döneminden Zeynepsultan camisi (1769), tek kubbeli planıyla geleneklerden kopmamış bir yapıdır Beylerbeyi camisi (1778) ve Eyüpsultan camisi (1789-1800) dönemin belirtilmesi gereken örnekleridir Bu yapıların tümünde geleneksel planlar uygulanmış, ancak dışta ve içte barok ve rokoko üslupta süslemeler kullanılmıştır Ayrıca rampayla çıkılan hünkâr mahfilleri gibi yenilikler de dönemin belirgin özellikleridir XIX yy barok ve rokoko'nun yanı sıra, ampir ve yeniklasik üslupların uygulandığı bir dönemdir İstanbul Tophane' deki Nusretiye camisi (1826), Üsküdar' daki Selimiye camisi (1804), Ortaköy'deki Ortaköy camisi (1853), gene aynı yıla tarihlenen Dolmabahçe camisi ile Aksaray'daki Valide camisi (1871), baroktan ampir'e geçişi örnekleyen yapılardır

XVIII yy'dan sonra Anadolu'da üretilen camilerin önemli bölümü tek kubbeli, kübik mekânlı yapılardır, merkezi kubbeli camilerin sayısı azdır Anadolu camilerinde Batı etkisi zayıftır, dış cephelerde barok ve daha sonraki üslupların etkisi pek görülmez Bu yapılara genellikle yalınlık egemendir, ancak daha önceki dönemlerde olduğu gibi iç mekânlar zengin bezemelidir Aydın'daki Cihanoğlu camisi (1756) ise şadırvanı, tonoz bingilerinde ve kubbesindeki C ve S kıvrımlı süslemeleri, alçıdan yapılmış meyve kâseleri ve gir-land motifleri ve kartuşlarıyla barok üslubun etkilerini yansıtır Bu dönemden öteki örnekler arasında Gülşehir'deki Kara-vezir camisi (1779), Yozgat'taki Çapanoğlu camisi(1777-1779), izmir'deki Kemeral-tı camisi, Safranbolu'daki izzetmehmetpa-şa camisi, Söke'deki İlyasağa ve Kuşada-sı'ndaki Hacıziyabey camileri, Konya'daki Aziziye camisi (1867), Soma'daki Hızıril-yas camisi (1791), Yozgat'taki Cevahirali efendi ve Başçavuşoğlu camileri (1800-1801), izmir'deki Kestanepazarı camisi (1838'de yenilendi) sayılabilir

XX yy başlarında özellikle Birinci ulusal mimarlık akımı üslubunda camiler yapıldı Mimar Kemalettin'in istanbul'daki Bebek cami (1912) ve Bostancı camisi (1914-1915) bu dönemin seçkin örnekleridir Vasfi Egeli'nin yapıtı olan Şişli camisi ise (1945) ikinci ulusal mimarlık akımı içinde değerlendirilir, ilk tasarımını Vedat Dalokay'ın yaptığı, ancak çeşitli nedenlerle daha sonra Hüsrev Tayla tarafından projelendirilen Ankara Kocatepe camisi'nde, XVI ve XVII yy klasik osmanlı mimarlık öğeleri seçmeci bir üslupta kaynaştırılmıştır Vedat Dalokay'ın Pakistan' daki İslamabad camisi (1969), taşıdığı çağdaş çizgilerle belirtilmesi gereken ilginç bir çalışmadır __________________

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla