Konu: Medreseler
Yalnız Mesajı Göster

Eski 08-21-2006   #16
dehşet
Varsayılan


Osmanli hastahânelerinin en bariz mimarî özelligi câmi, medrese, imaret, tabhâne, kervansaray, hamam, çarsi, çesme, kütüphâne ve benzerlerinden meydana gelen külliyelerin bir parçasi olarak planlanmalaridir Bu külliyeler sehir içinde adeta yeni birer küçük mahalle olusturarak bir sosyal merkez gibi halkin her türlü sosyo-kültürel ve saglikla ilgili ihtiyaçlarini da karsiliyorlardi Osmanli hastahânelerinde Selçuklu geleneklerinin devam ettirildigi, ancak bu dönem hastahânelerinde yeni mimarî fikirlerin de uygulandigi görülmektedir Nitekim Bursa'daki Yildirim Bayezid ve Manisa'daki Hafsa Sultan dâru's-sifalarinda Selçuklu hastahanelerinin mimarî özellikleri yasatilirken, Edirne'deki II Bayezid Dâru's-sifasinda ve Mimar Sinan'in Istanbul'da yaptigi hastahanelerde yeni mimarî düsüncelere yer verilmistir

Mimar Hayreddin'in Edirne'de insa ettigi II Bâyezid Dâru's-Sifasi, hastahâne tarihinde esi bulunmayan bir âbidedir Bu hastahânenin külliyeye dahil medrese, câmi, tabhâne, firin ve imâretle birlikte Tunca nehrinin kenarinda yesil ibr sahaya insa edilisi, sehircilik bakimindan da bugünün modern Isveç hastahanelerindeki en ileri planlama yönteminin Türkler tarafindan 500 yil önce uygulandigini göstermektedir

Osmanli döneminde hastalar, bimarhânede kendilerini sagliga kavusturacak müsfik eller buluyorlardi Kadinlar ve hiristiyanlar için özel daireler ayrilmisti Tedavide en küçük teferruat bile gözden kaçirilmiyordu Tedavi mükemmeldi Hastalara uygun devalar (ilaçlar)dan baska ruhî tedavi de uygulaniyordu Icra edilen musikî ahengi karsisinda hastalar maddî izdiraplarini unutuyorlardi Vakfiyelerde kimlerin hangi vazife ile buralarda hizmet görecekleri, ne kadar ücret alacaklari ve nasil hizmet etmeleri gerektigine dair bilgilerin yaninda hastalara hangi ilaç ve yemeklerin verilecegine dair bilgi de bulunmaktadir

XV yüzyilda Bursa'da kurulan dâru't-tibbi, bir tip okulu sayanlar vardir Her ne kadar vakfiyede ögretime dair bir bölüme tesadüf edilememekte ise de, eskiden beri devam edegelen âdete göre usta hekimler çirak yetistirirlerdi Hastahânelerde tip ve eczaciliga dair dersler verilir ve her iki sanatin tatbikati gösterilirdi Elimizde bulunan birçok belge, buralarda "Muidlik" esasina dayali ve ögrencilere mümkün mertebe faydali olma anlayisinin bulundugunu göstermektedir Binaenaleyh,herhangi bir sebeple vazifesinden ayrilan muidlerin yerine derhal yenisi geliyordu Nitekim 12 Zilhicce 1167 (30 Eylül 1754) tarihli bir belgeye göre Sivas'taki Sifaiyye medresesine Mehmed Halife adinda bir muidin tayini istenmektedir Çünkü daha önce muidlik yapan Abdullah adindaki sahsin öldügü anlasilmaktadir Doktorlar her çesit tib bilgilerini ögrendikleri gibi, günümüzdekine benzer, cerrah, kan alici, kehhal (göz doktoru), disçi, akil hastalari tabibi gibi ihtisas siniflarina da ayriliyorlardi

Osmanli dönemi Dâru't-tiblarindaki egitim hakkinda kesin bir bilgiye sahip olmamakla beraber, buralarda umumi medreselerde ve dâru'l-hadislerde uygulanan sistemden farkli bir uygulamanin oldugunu söyleyebiliriz Çünkü tabiblik, daha ziyade uygulama gerektirmektedirBu bakimdan, bazi tabiplerin özel dersler vermek, bazisinin da özel dershaneler açmak suretiyle sakird (çirak) yetistirdikleri görülmektedir

Osmanli tip hayatinda muhtesib ile tabiplerin birbirleri ile siki bir iliskileri bulunmaktadir Zira görevi geregi muhtesib (veya ihtisâb Agasi) zaman zaman tabipleri kontrol etmekte, onlardan sanatini kötüye kullananlar veya gerçekte tabip olmadigi halde tabiblik yapanlari bu isten uzaklastirabilmektedir

Osmanli Devleti'ndeki ihtisas medreselerinden bahsederken, degisen dünya sartlarinin geregi olarak, klasik dönemde bulunmayan yeni ihtisas medreselerinin kurulduguna da temas etmek gerekir Bu bakimdan bunlardan bazilarina kisaca isaret etmek istiyoruz

Alıntı Yaparak Cevapla