Yalnız Mesajı Göster

Eski 08-21-2006   #16
dehşet
Varsayılan


İNSAN HAYATININ AMACI OLARAK MUTLULUK VE KAYNAĞI

Rasyonel bir ahlakın temel sosyal prensibi şudur: nasıl ki, hayat başlı başına bir amaçsa, yani başka hiç bir amacın aracı değilse; aynı şekilde, her insan, başlı başına bir amaçtır; başkalarının amaçlarının ve refahlarının bir aracı değildir; ve dolayısiyle, insan kendi hatırına yaşamalıdır; ne kendisini başkalarına, ne de başkalarını kendisine feda etmelidir "Kendi hatırına yaşamak" şu prensibi kabul etmektir: kendi mutluluğunu gerçekleştirmek, insanın en yüce ahlaki amacıdır
İnsanın hayatta kalma meselesi, insan bilincine kendisini psikolojik bir hadise olarak dayatırken, doğrudan doğruya bir "yaşam veya ölüm" sinyali halinde ortaya çıkmaz; bu mesele, insan bilincinde bir "mutluluk veya mutsuzluk" duygusu olarak ortaya çıkar Mutluluk, insanca yaşama işinde başarılı olma halinin duygusudur; mutsuzluk duygusu ise başarısızlığın, ölümün ikaz işaretidir Nasıl ki, insan vücudunun zevk-acı mekanizması, o vücudun sağlığının veya yarasının otomatik gösterge tablosuysa; başka bir deyişle, yaşamak veya ölmek arasındaki temel alternatifin barometresiyse; insan bilincinin duygusal mekanizması da, aynı fonksiyonu gören bir tabiata sahiptir Duygusal mekanizma, yaşam-ölüm alternatifini iki temel duygu vasıtasıyla kaydeden bir barometredir: neşe veya hüzün Vücudun zevk-acı mekanizması, vücudun, yani insanın fiziki durumunun gösterge tablosudur; bilincin neşe-hüzün mekanizması ise, bilincin, yani insanın zihinsel durumunun gösterge tablosudur Duygular, insan bilincinde -veya bilinçaltında- bulunan değer yargılarından doğan otomatik sonuçlardır; duygular, insanı değerlerine götüren veya değerlerinden uzaklaştıran şeylerden, yani insana yararlı veya zararlı olan şeylerden haber veren bir bültendir
İnsan vücudunun zevk-acı mekanizmasını işleten değer standardı, otomatik ve doğuştandır, vücudun tabiatınca belirlenmiştir; mesela çıplak olarak kaynar suya sokulan bir elin, acımamasını sağlamak mümkün değildir İnsanın duygusal mekanizmasını işleten değer standardı ise, otomatik değildir; mesela, bazı insanların, bir diktatörlüğün milyonlarca insanı katletmesine hüzünlenmesi, bazılarının ise buna neşelenmesi mümkündür
İnsan hiçbir otomatik bilgiye sahip olmadığından, hiçbir otomatik değere de sahip olamaz; hiçbir fıtri (doğuştan) fikre sahip olmadığından, hiçbir fıtri değer yargısına da sahip olamaz
İnsan bir bilgilenme (öğrenme) mekanizmasına sahip olarak doğduğu gibi, bir duygusal mekanizmaya da sahip olarak doğar; fakat, doğuşta, her ikisi de "tabula rasa"dır; yani, ne öğrenme mekanizması herhangi bir şey bilir, ne de duygusal mekanizması herhangi bir şey duyar İnsanın öğrenme yeteneği, yani zihin, her ikisinin de içeriğini (muhtevasını) zamanla belirler İnsanın duygusal mekanizması, zihni tarafından programlanacak bir bilgisayar gibidir; bu program, zihnin seçeceği değerlerden ibarettir
İnsan zihninin çalışması otomatik olmadığından, diğer bütün düşünceler gibi, insani değerler de, düşünme eyleminin veya bu eylemi tam yapmamış olmanın sonucudur İnsan, değerlerini, ya bilinçli bir düşünce süreciyle seçer, ya da bunu yapmamış olmasının sonucu doğan boşluk, rasgele bir şekilde şunlardan biri veya birkaçıyla doldurulur: bilinçaltı çağrışımlar, iman, inanç, ideoloji, başka birisinin otoritesi, herhangi bir tür sosyal ozmos olayı (duyulanları, rasyonel olup olmadığını anlamadan, otomatikman benimsemek), taklit İster bilinçle seçilmiş olsun, isterse bilinçaltı ile, ister açıkça bilinsin, isterse zımnen kabul edilmiş olsun; değer yargıları, bütün duyguların kaynağıdır
İnsanın duygusal mekanizması ister istemez çalışır: herhangi bir şeyin, kendisi için iyi mi kötü mü olduğunu hissetme kapasitesinin işleyip işlememesi seçeneğe bağlı değildir Fakat, kendisine iyi veya kötü gelecek şeyin ne olacağını, kendisine neşe veya hüzün verecek şeyin ne olacağını, neyi sevip neden nefret edeceğini, neyi arzu edip neden kaçacağını, kendisi belirleyebilir; bu işi, bir değer standardı kullanarak yapar Bir insan, yanlış bir değer standartı, yani irrasyonel değerler seçerse, duygusal mekanizmasını, hayatının koruyuculuğu rolünden çıkarıp, yıkıcısı rolüne iter İrrasyonel olan, imkansız olandır; irrasyonel olmak, realitenin olgularıyla çelişki halinde olmak demektir İrrasyonel duygulara sahip olmak, irrasyoneli arzulamak, realitedeki olguların değiştirilemez olanlarından bazılarına karşı çıkmak demektir; oysa, olgular, bir arzu ile değiştirilemediği gibi, arzu eden kişiyi yıkma gücüne de sahiptir Bir insan herhangi bir çelişkiyi kabul ederse; çelişkili bir bilgiyi doğru kabul ederse, çelişki barındıran bir amaç içinde olursa -mesela, hem elindeki hıyarı yiyip bitirip, hem de o hıyara sahip olmak isterse- bilincini parçalar, dağıtır; iç dünyasını, karanlık, tutarsız, anlamsız çatışmalara girişmiş kör kuvvetlerin iç savaşına çevirir
Mutluluk, değerlerine erişen insanın bilincinde doğan bir olumluluk duygusudur Üretken, çalışmaya değer veren bir insan için mutluluk, onun kendi hayatına hizmet yolundaki başarısının ölçüsüdür Fakat, bir sadist gibi acı vermeye veya bir mazohist gibi kendine eziyet etmeye veya bir mistik gibi mezardan ötesine veya gazozuna araba tokuşturan bir serseri gibi akılsızca maceralara değer veriyorsa; yani, tahrip onun için bir değerse, bu insanın hissedebileceği sözde-mutluluk, kendi hayatının tahribi doğrultusunda gösterdiği başarının ölçüsüdür Bu irrasyonelistlerin duygusal durumunu ifade etmek için; mutluluk kavramını, hatta zevk kavramını kullanmak pek de doğru olmaz: değer verdikleri şeylere erişmeleri, onları, içinde bulundukları sürekli terör halinden kısa bir süre için kurtarmaktan başka bir işe yaramaz
İrrasyonel kaprisler peşinde, ne yaşamak, ne de mutluluk elde etmek mümkündür Nasıl ki, bir insan, bir parazit gibi, bir beleşçi gibi, bir soyguncu gibi rasgele araçlarla hayatını sürdürmeyi denemekte serbest olduğu halde; çok kısa süreli rahatlamalar hariç, bu işte başarı göstermekte serbest olamazsa; aynı şekilde, bir insan, herhangi bir irrasyonel hayatın içinde, bir yanılgının peşinde, realiteden bir kaçış denemesi içinde mutluluğu aramakta serbesttir; ama, çok kısa süreli rahatlamalar hariç, bu işte başarı göstermekte ve sonuçlarından kurtulmakta serbest değildir
Mutluluk, çelişkisiz bir neşe demektir; cezası ve suçluluk duygusu olmayan, hiçbir değerle çelişmeyen, insanı tahrip etmeyen bir neşe demektir Sadece rasyonel bir insan mutlu olabilir; çünkü, rasyonel bir insan mümkünü kovalar: sadece rasyonel amaç, arzu ve değerlerin peşinde gider; sadece rasyonel faaliyetlerden neşelenir Başka bir deyişle, rasyonel bir insan, realiteyle dövüşmeyen bir insan olduğundan; sadece o, realiteyle barışıklığın bir mükafatı olan mutluluğa erişebilir
Hayatı sürdürmek ve mutluluğu aramak iki ayrı konu değildir Bir insanın, kendi hayatını nihai değer olarak kabul etmesi ile kendi mutluluğunu en yüce amaç olarak alması, aynı başarının iki veçhesidir Realitede, rasyonel amaçlar peşinde gitmek, hayatın sürdürülmesinden başka bir şey değildir; bu işi başarıyor olmanın psikolojik sonucu, mükafatı, mutluluk halinde ortaya çıkan bir duygusal durumdur İnsan hayatının her anı, her yılı, tamamı, böyle bir mutluluk hissederek yaşanmalıdır Bir insan böyle pür bir mutluluğu yaşıyorsa, bu sonuç başlı başına bir amaçtır; "hayat yaşamağa değer" dedirten, böyle bir insanın hayatıdır
Fakat, sebep-sonuç ilişkisi tersine çevrilemez Ancak "insana-özgü hayat"ı birincil olarak alıp, onun gerekli kıldığı değerler elde edilerek mutluluğa varılabilir; "mutluluk," tanımsız bir birincil olarak alınıp, bunun "rehberliğinde" yaşa***** mutluluğa varmaya çalışmak, bir yere götürmez Rasyonel bir değer standardı açısından "iyi" bir şey elde ederseniz, mutlaka mutlu olursunuz; fakat, tanımsız bir duygusal standartın dürtüsüyle elde edilen bir şey, size "mutluluk" diye niteleyebileceğiniz bir durum hissettirse bile; bu şey, mutlaka "iyi"lik getirecek demek değildir "Her ne sizi mutlu edebiliyorsa" kavramını bir eylem kılavuzu olarak almak, duygusal kaprislerle yöneltilmeyi kabul etmek demektir Duygular, bilgilenme (öğrenme) araçları değildir; bir insanın kaprislerle, yani kaynağını, tabiatını, anlamını bilmediği arzularla yöneltilmesi, görmeği reddettiği realitenin duvarlarına çarparak parçalanacak bozuk bir robot haline gelmesi demektir

Alıntı Yaparak Cevapla