Aşk Vardı
Güllerce selam ve binlerce salat olsun sana YA HABİBallah!!!
Aşk vardı… Daha hiçbir şey yok iken, Hz
Adem(as) toprak ile balçık arasındayken… sadece aşk vardı! ‘‘Levlake, Levlak!’’ hitabına mazhar olan kainatın yaratılış sebebi, kainatın efendisi, aşk-ı Muhammed’i vardı
Kainatın nuru olarak Sen vardın YA HABİBallah, kainatta ki yerini almış ve alemleri aydınlatmaktaydın… Muhabbetten hasıl olmuş, kainatın yaratılışına sebep olan sevgililer sevgilisi, en sevgili olmuştun!
Senin yolun, aşkın yolu
Biz ki aşkın çocuklarıyız, biz ki anamız babamız aşk
Ki hayat yolunun evveli aşk, ahiri aşk, zahiri aşk, batını aşk…
Sonsuzluğa yelken açan kelime, kurtuluşa açılan pencere Sensin… Bir yağmur gibindin kuruyan toprağa, bir güneş gibi doğdun karanlık dünyaya… Sen ki Mekke’ye inen nur, alemlere rahmet
Seninle değer bulmuştu kızlar, köleler, çocuklar… seninle öğrenmişlerdi sevmeyi, sevilmeyi
Sendin onlara kanat açıp, rahmetiyle kuşatan
Sen ki rahmetin peygamberi
Rahmet olarak inmiş peygamber
Seni üzenler vardı
Sanki Sen istesen Habib’inden alt üst etmezmiydi Seni üzenleri… Ama Sen değildin ki, lanet edici olan
‘Ben’ demiştin, ‘rahmet olarak gönderildim
’ Rahmet, mekke’ye inen, alemi aydınlatan rahmet
Ey Rahmet! Sendin bilmediklerimizi öğreren
Eğiticisi, öğreticisi, yardımcısı, arkadaşı, peygamberiydin Sen, yanan yüreklerin
Sen, sevda tepesi, sevginin başlangıç noktası
En taze müjde
Ey Müjde! Sen varken varız biz, Senin o müjdeleyiciliğin olmasa, Sen olmasan Ya Habiballah, bu günahlarımız ile nereye gideriz
Kapında kalır, içeri giremeyiz
Ama Sen ki ‘’şefaatim ümmetimden büyük günahı olana’’ buyuruyorsun
Taif’tekiler ayaklarını taşlarken bile ‘’onlar bilmiyorlar’’ buyurup rahmetin ile bizi müjdeliyordun
Ki Sen konuştuğunda o kutlu müjde ile konuşuyordun
Sen konuştuğunda O’nu konuşurdun, O da hep sana konuşurdu… ‘’Rasulüm, sen olmasan alemleri yaratmazdım’’ derken Habib, Seni Habibullah’ı seçmişti
Alemlere rahmet efendim, melekler bile Sana hayran Efendim
Mir’ac’ta dönmemen için Sana yalvaran melekler , Sana hayran, Ey allah’ın Habib’i…
Ey Hasret Çiçeği! Açmıştın ya Medine sokaklarında… Girdiğinde Medine-i Münevvere’ye, Senin hasretin, Senin sevdan sarmıştı şehrin her yanını
Bir yumuşaklık şehri olmuştu seninle
Aydın şehir olmuştu
Ay olmuştun, ay gibi doğmuştun şehre… Tüm çoşkularıyla karşılamışlardı Seni
Seni görenlerin hasreti bitmiyordu ki görmekle
Daha da yakıyordu bir daha görme aşkı
Yanındayken bile hasretlerdi Sana
Her sıkıntında yanındaydılar
Onlar sana arkadaş olmuşlardı, ashab olmuşlardı, ashabın olmuşlardı… Birde Seni göremeyip hasret içinde yananlar vardı
Veysel Karani vardı
Üveys’in sevdası aşkı bambaşkaydı
Senden uzaklığın verdiği hasret yaktıkça yakıyordu yüreğini… Ve ümmetin, Senin ümmetin olan bizler vardık… Ve sen bizleri de müjdesiz bırakmamıştın, ‘’onlar benim kardeşlerim’’ demiştin ‘’görmedikleri halde iman edenler, işte benim kardeşlerim onlar’’ buyurmuştun… Ve bu buyruğunla biraz olsun yatıştırıyordun gönüldeki hasretimizi… Yoksa çekilebilirmiydi bu hasret! Gerçi mevzu sen olunca hasrette, vuslatta saadet oluveriyor bize, Ey Habiballah!
Üzsekte Seni çoğu zaman rahmetinle değiyorsun yüreklere… Yine rahmetini değdiriyorsun bize
Ne kadar günahkar olursak olalım… bağrı yananların yüreğine her iki alemde de su serpen Seyyid-i Sakaleyn…
Ey Gül! Bitsin artık bu dünyaya sürgünü ve Sen ‘’ o bayıltan renklerinle gönlümüze dökül, ağlayan gözlerimizin içine gül! Ey kupkuru çölleri cennete çeviren Gül!’’ kurumaktan çatlayan toprağa dökülen bir su damlası gibi gel!
Gel de bir kez daha misafir ol aleme! Tahtını sinelerimize kurda; bize, buyurabildiğin har şeyi buyur! Gel de gönlümüzden karanlıkları kov
Gönlümüze gelde rahmet’en-lil-alemin ol! Gelde yeniden kurtar bizi… sevgi fedailerinin öncüleri ol da gel
Selat-ü selamlarımıza, sessiz atılan feryatlarımıza bir ses verde geeel… Yine… Yeniden…