sudenaz
|
Cevap : Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri
özür dilerim ben şiir koycağımızı tahmin edemedim:)direk okudum geçtim
ÇİLE
Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde
Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı
Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı
Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı
Bir bardak su gibi çalkalandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!
Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye
Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
Makâni bir satıh, zamanı vehim
Bütün bir kainat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim
Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe
Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu ögrensem asıl?
Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük
Selam sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak
Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle
Akrep nokta nokta ruhumu sokmus,
Mevsimden mevsime girdim böylece
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence
Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!
Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık
Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehir kıymak gibi, beynimde
Lugat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar söyleyin bana, ben kimim?
Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan mühacir; eşyadan öksüz?
Ben ki, toz kanatıi bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerrecigim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!
Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış
Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmis zamanın, hem geleceğin
Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mavera dede
Yandı sırça saray, ilahi yapı,
Binbir avizeyle uçsuz maddede
Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur
Içiçe mimari, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!
Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su
Suda bir gizli yol, pırılıtılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu
Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta
Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak
NECİP FAZIL KISAKÜREK
|