Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #328
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




ÂFÂK

Ufuklar, gök ile yerin birleşmiş gibi göründüğü yer, kenar, sınır, etraf, dış dünya Ayrıca Âfâk, objektif kelimesi karşılığında kullanılan bir terimdir
Kur'an-ı Kerim'de bir yerde geçen âfâk tâbiri "dış dünya" anlamında kullanılmaktadır: "Biz onlara (kudretimize dalâlet eden) ayetlerimizi hem âfâk'ta (dış dünya) hem de enfüslerinde (iç dünyalarında) göstereceğiz Tâ ki onun hakkın ta kendisi olduğu açıkça belli olsun Rabbinin her şeyi görüp gözetici olması sana yetmez mi? " (Fussilet, 41/53)
Bu ayetin tefsiri çeşitli şekillerde yapılmıştır Âfâk'ın İslâm devletinin ilerde büyük fetihler yapacağına, İslâm'ın dünyanın dört bir yanına ulaşacağına işaret olduğu ifade edilmektedir Ayrıca Süddî ve Mücâhid ile Hasan-ı Basrî gibi müfessirler, âfâk'ın Bedir* zaferi veya Mekke'nin fethi olduğunu kaydederler Bu iki fetih ve başarıyla Cenâb-ı Hakk'ın Hz Peygamber ve onun ümmetine yardım ettiği, küfrü ve yandaşlarını yalnız bıraktığı görülmekte olup âfâk'ın yani dış dünya gözüyle görünen ayet ve mu'cizelerin, bu ve bunlara benzer hususlar olduğu belirtilmektedir
Atâ İbn Ebi Rebâh'tan gelen tefsire göre, âfak tabiri ile dış dünyada var olan bütün canlı ve cansız varlıkların hepsi ve madde âlemi kastedilmektedir
Allah'ın bu ayetteki va'di gerçekleşmiş, kâfirlerin Mu'cize isteklerinin karşısında gerek Resulullah (sas) döneminde gerek daha sonraki dönemlerde ve ondört asırdan beri gerçekleşen İslâmî başarılara her gün biri daha eklendiği gibi Cenâb-ı Hakk iç ve dış dünyadaki ayetlerini sürekli olarak açıklamaya devam etmektedir İnsanoğlu âfâk'ı ve enfüsü* dış dünyada tezahür eden olaylarla ve varılan bilgilerle biraz daha yakından anlamaktadır Ayrıca insanlar dış dünyalarında, yeryüzünde gördüklerinin dışında ve bütün kâinâtta milyarlarca varlığın mahiyetini, her yönüyle öğrendiler, her gün daha da yeni bilgiler elde etmektedirler "onun hakkın ta kendisi olduğunu anlayıncaya kadar ayetlerimizi onlara Âfak'ta ve Enfüs'te göstermeye devam edeceğiz " ilâhî buyruğu insanoğlunun bugün sahip olduğu âfâki bilgileri açıklamaktadır Bu dış dünyadaki madde plânını oluşturan bilgilerin yanı sıra çıplak gözle insanlara İslâm'ın başarısı ve kâinata hâkimiyeti de gösterilmektedir Bu hâkimiyet âfâk'ın bir tecellisi ve tezahürüdür


AFV

Suç, kusur, kabahat, hata ve günahı bağışlamak, yapılan suçtan dolayı cezalandırmamak, suç işleyeni kınamamak Suçlu veya maznun hakkındaki infazdan, hukukî uygulamadan vazgeçilmesi anlamında bir İslâm hukuku ıstılahı
Affetmek, Cenâb-ı Allah'ın sıfatlarından biridir Allah'u Teâlâ kendisine ortak koşma (şirk) suçu dışında kalan diğer suç ve günahları hesap gününde affedebilir Bu da Cenâb-ı Hakk'ın kullarına merhametini ve büyüklüğünü göstermektedir Günahlarından tevbe eden kulları affetmesi ise daha büyük bir ihtimaldir
"Ey iman edenler, içten gelerek yapılan bir tevbe ile Allah'a tevbe ediniz Umulur ki, Rabbiniz günah ve kötülüklerinizi örter" (Tahrîm, 66/8) Cenâb-ı Allah bu ayet ile tevbeden sonra affetme ihtimalini göstermiştir Tevbe ile birlikte günahkâr bir kulun yapması gereken husus Rabb'inden af dilemesidir
Cenâb-ı Allah'ın günahkâr kullarını affettiği gibi, müminler de birbirlerini affetmesini bilmelidirler Diğer insanlara karşı kin ve nefret duygusu beslemek mümin kişinin benimseyeceği bir davranış değildir Zira Hz Peygamber (sas) Mekke'de kendisine eziyet edenleri, Bedir, Uhud ve Hendek gazvelerinde kendisine karşı savaşıp İslâm'ı yok etmek isteyenleri bile sonradan İslâm'a girince affetmiştir
Cenâb-ı Hakk: "Güzel söz söylemek ve affetmek, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır Allah Gani'dir, (Hiçbir şeye muhtaç değildir) Halim'dir (Yarattıklarına karsı yumuşak davranandır)" (el-Bakara, 2/263) diye buyurup, affetmenin faziletinden bahsetmektedir Ayrıca şöyle buyurur:
"(Ey rasulüm) sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillere aldırış etme " (el-A'raf, 7/199) Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de "af" tabiri fazlalık anlamında kullanılmıştır: "Sana (hayır yolunda) neyi infak (ve tasadduk) edeceklerini sorarlar De ki: "Affı (yani ihtiyacınızın dışında kalanları) veriniz" (el-Bakara, 2/219)
Hz Peygamber (sas) de bu konuda şöyle buyurmuşlardır:
"Elinizden geldiği kadar müslümanların cezalarını kaldırmaya çalışınız Onun için bir çıkış yolu varsa serbest bırakınız Devlet başkanının afta hata etmesi cezalandırmada hata etmesinden daha iyidir " (Ahmed b Hanbel, V 160)
İslâm'ın geldiği dönemde Cahiliye devri insanları herhangi bir suç işleyen kimseyi kesinlikle cezalandırma eğiliminde idiler Af ancak üst düzeydeki kabile şeyhleri ve akrabaları için uygulanırdı Bunun dışında kalanlar mutlaka cezaya uğratılmakta idiler Kur'an-ı Kerîm'in şahsi mağduriyetlerde suçluyu affetmeyi tavsiye ettiği (Ali İmrân, 3/124; Mâide, 5/13) görülmektedir
Ancak günah ve suç işleyenlerin suçları sabit olduğunda ve bunun affedilmesi halinde toplumda kötü örnek olacaksa İslâm devletinin yöneticileri bunu affedemezler Ancak kısas ve ta'zirlerde cezaların affı genel bir prensip olarak uygulana gelmiştir Fakat had*lerin tatbikinde affetmek pek câiz görülmemiştir Kısas ve ta'zirlerde af durumu daha çok mağdur ile suçlu arasında olan bir olay kabul edilmiştir Mağdur isterse affeder Bu durumda haksızlığa uğrayan taraf suçluyu affettiğinde onu mükâfatlandırmak Allah'a aittir (eş-Şûra, 42/40) Bu affı yapan mümin mağdur olmasına rağmen böyle bir affi yapmasının takvâ*ya daha yakın olduğunu Cenâb-ı Hakk'ın şu mesajlarından bilmektedir:
"Onu bağışlamanız takvâya daha yakındır " (el-Bakara, 3/237) Böylece affetmek İslâm kardeşliğinin bir gereği olduğu gibi müslümanlar arasında da minnet duygusunun gelişmesine ve müminlerin birbirlerine şükran duygularıyla yaklaşmalarına zemin hazırlayacaktır Nitekim insanı cezalandırmaya yetkili ve hak sahibi olmasına rağmen af yolunu tercih eden kişi daima toplum tarafından takdirle karşılanmıştır Bu da İslâm ahlâkının bir tezahürüdür Suçluyu affetmek asla adâletsizlik değildir Zira Cenâb-ı Hakk küfür ve şirkin dışında kalan her hata ve günahı dilediği takdirde affedebileceğini ifade buyurmaktadır:
"Allah kendisine ortak koşulmasını mağfiret etmez Ancak ondan başkasını dilediği kimseler için mağfiret eder" (en-Nisa, 4/48)
Buna karşılık Allah'a karşı isyan ve İslâmî emirlerin çiğnenmesinde uygulanacak hadlerin kadı tarafından kesin olarak karara bağlanmasıyla devletin affetme yetkisi ortadan kalkar Ancak delillerin ve suç unsurlarının tesbitinde eksiklik söz konusu olursa devletin cezayı düşürmesi mümkündür Mağdurun olmadığı ve bir mağdur tarafından açılmamış davalarda ve hadlerin uygulanmasında af kesinlikle mümkün değildir Hırsızlık ve zina iftirası gibi durumlarda mağdur doğrudan doğruya kendisi af yetkisini kullanarak suçluyu affedebilir Dava açılmadan önce böyle bir af söz konusu olursa ceza düşer Böyle durumlarda gerçekleşen af suçun işlenmiş olması halinde sadece dünyevî cezası affedilmiş olur Ahirette ise hesabı Allah'a aittir Hırsızlık gibi suçlarda mahkeme bir hüküm vermiş ise mağdur affetse bile infâzın durdurulması söz konusu değildir Böyle durumlarda ceza uygulanır
İslâm'da kul hakkının daha çok olduğu kısaslarda cezanın düşmesinin prensip olarak kabul edilmesi davada kul hakkının ağır bastığı zaman mümkündür
"Öldüren, ölünün velisi tarafından affedilirse, örfe uymak ve diyeti güzellikle ona ödemek gerekir Bu, Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir" (el-Bakara, 2/178)
"Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır Yaralarda da kısas vardır Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir " (el-Mâide, 5/45) ayetleri mağdurun affetme imkânı ve yetkisinin olduğunu göstermektedir Bu gibi durumlarda af kul hakkı olduğu için suçluyu mağdur veya velisinin affetmesine ve kısasın uygulanmamasına rağmen devlet suçluyu ta'zir etme hakkına sahiptir Ancak mağdurun ölmesi halinde onun veli ve yakın akrabaları bu kısasta yetkilerini kullanma hakkına sahiptirler Mağdurun velisi veya varisleri suçluyu affedebilirler Ancak böyle bir affın yapılabilmesi için akıl ve bülûğ şart koşulmuştur Yani affedecek kimsenin âkil ve baliğ olması gerekir Bazen diyet* veya mal karşılığında suçlu affedilebilir Bu da aslında af olmaktan çok sulh* kapsamına girer
Kamu hakkının söz konusu olduğu ve kamuya karşı işlenmiş bulunan suçlarda devlet affetme yetkisine sahiptir Kul hakkının çiğnendiği durumlarda ise affetme yetkisi öncelikle mağdurundur Her iki durumda yani hem kamu hakkının hem kul hakkının birlikte ihlâl edildiği bir suçun işlenmesi halinde ise, bir tarafın affetmesiyle diğer tarafın hakkı düşmez Affetmeyen taraf cezanın uygulanmasını isteyebilir

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla