Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #305
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




BÂB-I FETVÂ
Fetva kapısı
Bab, kapı; fetva ise, sorulan bir mesele hakkında verilen cevap demektir Bir terim olarak, sorulan İslamî bir meseleye dair fakîhin verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm anlamına gelir Osmanlı devletinde Şeyhülislâmlık dairesine "bâb-ı fetvâ", "bâb-ı meşîhat", "şeyhülislâm kapısı" adı verilmiştir
Şeyhülislâm tabiri IV Hicrî asrın ikinci yarısında ortaya çıkan şeref ünvanlarından birisidir Bu, daima âlimlere özgü bir ünvan olarak kalmıştır XI yüzyılda Şâfiî ve Hanbelîler kendi âlim ve şeyhlerine bu ünvanı verirken, XII yüzyılda Fahruddîn er-Râzî Şeyhü'l-İslâm ünvanını almıştır Bu arada şeyhülislâm yalnız fakîhlere ve özellikle Memlükler devrinin başlangıcında fetvaları ile şöhret bulan veya çok sayıda fakîhin tasvibini kazanmış bulunan fıkıh âlimleri için kullanılır olmuştur Diğer yandan İbn Teymiyye (ö 728/1327) ile İbnü'l-Kayyim el-Cevziyye (ö 751/1350)'nin öğrenci ve taraftarları hâlâ bu iki fakîhi şeyhülislâm ünvanını gerçekten hak eden İslâm âlimleri olarak zikrederler Bu iki âlim, zulme karşı direnen ve şeyhülislâm ünvanını gerçek anlamıyla, hak eden alimlerdir Şeyhülislâm ünvanı İstanbul müftüsüne tevcih olunmaya başlandığı zaman resmi bir hüviyet kazandı Bu makam Osmanlı devletinde zamanla, diğer İslâm ülkelerinde hiçbir zaman erişemediği dinî ve siyasî bir önem kazanmıştır (Cüveynî, Cihân-Guşâ, II, 23; es-Subkî, Tabukât, Kahire,1324, III,117; Câmi, Nefahâtü'l-Üns, Kalküta 1859, s 33, 376; el-Menâr, IX, 34; İlmiye Sâlnâmesi, s 306)
XVIII yüzyıl sonuna doğru Osmanlı devleti yönetimi yenileşmeye başlayınca, reîsi, Şeyhülislâm olan bir idare kısmı meydana geldi Şeyhülislâma çeşitli görevler için yardımcılar verildi Meselâ; ona vekâlet etme yetkisine sahip kethudâ veya kahyâ; devlet nezdinde kendisini temsile yetkili olan telhisci; halk tarafından talep olunan fetvaları tertip ve tanzimle yükümlü mektupçu veya fetva emini bunlar arasında sayılabilir Bütün bu memurlar ayrı birer daireye sahiptiler Bu teşkilât Tanzimat devrinde güçlendi ve yerleşti Şeyhülislâma resmî makam olarak eski yeniçeri ağasının dairesi tahsis edildi İşte, bu zamandan itibaren cumhuriyet döneminde ilga oluncaya kadar bütün şeyhülislâmlık dairelerinin faaliyet gösterdiği binaya "Bâb-ı Fetvâ" veya "Şeyhülislâm Kapısı" adı verilmiştir Burası vakıflar idaresi dışında, dinî temellere dayanan bütün müesseselerin idare ve kontrolünü üstlenmişti Böylece Şeyhülislâm, statü bakımından XIX yüzyılda giderek oluşan diğer nâzırlar (bakanlar)la eşit duruma geldi ve hükümet üyelerinden birisi sayıldı Hatta Mithat Paşa'nın 1876'da ilân ettiği Kânun-ı Esasî'nin yirmiyedinci maddesine göre, diğer nâzırlardan üstün duruma getirildi Madde şöyledir:
"Sultan, sadrazam ve şeyhülislâmı kendisi seçer, diğer nâzırlar ise, sadrazam tarafından tayin olunurlar"
İlmiye Sâlnâmesi'ne göre, o zamanlar Şeyhülislâmlığın başlıca şûbeleri şunlardır: 1) Fetvâhâne, 2) Meclis-i Tetkikât-ı Şer'iyye, 3) Ders Vekâleti ve Meclis-i Mesâlih-i Tâlibiye, 4) Tetkik-i Mushaf ve Müellefât-ı Şer'iye Meclisi, (bu daire; Kur'an tablarının ve fıkıh eserlerinin kontrolünü yapıyordu) 5) Meclis-i Meşâyih, tarikatlarla ilgili işleri düzenler 6) Beytü'l-Mâl veya Emvâl-i Eytâm idareleri Şeyhülislâm kapısında ayrıca kadıaskerin, kassâmın ve İstanbul kadısının yüksek şer'iye mahkemeleri de bulunmakta idi Yine kadıların tayini ve benzeri çeşitli meseleler için görüş ve kanaatlerine başvurulan çok sayıda encümenler mevcuttu (İlmiye Sâlnâmesi, Matbaa-ı Âmire, 1334, s 322-641; JH Kramers, " Şeyhülislâm " mad İA )
BÂBÎLİK
Mirza Ali Muhammed Bâb'ın (1819-1850) kurmuş olduğu batıl mezhep
Mirza Ali Muhammed 1819'da Şiraz'da doğdu Necef'te Seyyid Ali Reştî (ö 1843)'den ders aldı Seyyid Ali Reştî, ona ölümünden sonra yerine geçecek halife olmasını ve Mehdî olarak ortaya çıkmasını telkin etti ve buna ikna etti Mirza, davetini 1844 de Şiraz'da ilân etti1850 yılında Tebriz'de Şah Nasûriddin'in huzurunda, âlim ve fakihlerle yaptığı münazara sonunda irtidat ettiğine hükmedilerek idam edildi (Muhsin Abdülhamid, İs!âm â Yönelen Yıkıcı Hareketler, Çev S Yeprem-H Güleç, Ankara 1973, 6970)
Bâbiyye'ye bağlı müfrit kimseler Nasûriddin Şah'a suikast yapmaya kalkışınca birçokları öldürüldü Mirza Ali'nin öğrenci ve müridlerinden Suph-i Ezel, Mirza Yahya ve kardeşi Mirza Hasan Ali Bağdat'a kaçtılar Oradan İstanbul'a, daha sonra Edirne'ye sürgün edildiler Her iki kardeş arasında anlaşmazlık meydana geldi Suph-i Ezel ve adamları oradan Kıbrıs'a Baha ve adamları da Akka'ya sürgün edildi
Mirza Ali Muhammed cahil ve tutarsız görüşler ortaya atan bir sapıktır O, önce kendisinin İmam-ı Muntazar* (beklenen imam)'a, açılan bir "Bâb" (kapı) olduğunu iddia etti Sonra bizzat imamın kendisi olduğunu söyleyip, daha sonra peygamberlik taslamaya başladı Sonunda da kendisine ilâhî ruhun hulûl ettiğini söyleyerek tanrılık iddiasında bulundu İmam-ı Muntazar'a açılan kapı anlamında gelen "Bâb" kelimesinden adını alan Bâbîlerin inançları şöyle özetlenebilir:
Mirza Ali Muhammed'in bütün geçmiş peygamberlerin gerçek temsilcisi olduğuna inanmak,(inançlarına göre Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâm, Bâbilik'te birleşir Bu üç din arasında herhangi bir ayrılık yoktur); Allah'ın Mirza Ali'ye hulûl ettiğine inanmak, Ahirete inanmak, Hz Muhammed'in peygamberlerin sonuncusu olduğuna inanmak
Mirza, ebced* harflerini zikretmiş ve bunlar için belirlediği sayılardan tuhaf anlamlar çıkartmıştır (Muhammed Ebu Zehra, İslâm da Siyasi ve İtikadi Mezhepler Tarihi, Çev E Ruhi Fığlalı-Osman Keskioğlu, İstanbul 1970, 286-287) Bâbîliğe göre "ondokuz" sayısı mukaddestir Onlara ait takvime göre bir yıl ondokuz aya, aylar ondokuz güne bölünmüştür Dolayısıyla bir yıl 19x19=361 gündür
Böylelikle Bâbiliğin İslâm ile ilgisi olmayan ayrı ve yeni bir din olduğu görülmektedir Bu batıl din, İslâm, hristiyanlık, yahudilik, mecûsilik ve putperestliğin karışımından oluşturulan ve İslâmî prensipleri yıkmayı hedef alan siyasî bir yapıya sahiptir Bu dinin kurucusu peygamberlik ve velâyet aracılığıyla kendisi için "Vasıta-i Kübra" yahut "Bâbûddin, Bâb" ünvanlarını kullanmıştır Daha sonra kendisine "Nokta" veya "Hâlikü'l-hayr" adını verdi Çünkü artık o, nebi değil, ilâhî özelliklere sahip olduğunu iddia ediyordu Bâb'ın ilk telif ettiği kitap "er-Risâletü'l-Hidâye fi'l-Ferâizi'l-İslâmiye" adlı eseri idi Bâbiye'ye mensup olanlar Karmatîler gibi etrafta fesat ve fitne çıkarmaya ve insanları dalâlete sürüklemeye kalkıştılar Onlar savaşta ölenlerin kırk gün sonra dirileceğine inandıkları için çırılçıplak olarak düşman üzerine hücum ederlerdi
Bâbiye peygamberlere iman eder Ölüm "Lika-i Bâb" için bir yokluktan ibarettir Öldükten sonra sevap ve ikab, lezzet, ızdırap ve elem vardır Onlar öldükten sonra ruhlarının ikinci kez geri geldiklerine inanırlar Yani onlarda tenasüh vardır Ölümden sonra dirilme, Haşir ve Neşir, Bâb'ın tekrar dünyaya gelişi ve kıyamı ile tamamlanır Onlara göre Kur'an'ın hükümleri mensuhtur
Amelle ilgili görüşlerine gelince:
Kadınlar gerek miras ve gerekse diğer hususlarda erkeklere eşittirler Bâbileri ondokuz kişilik bir kurul yönetir Mallarının beşte birini yılda bir defa bu kurula vergi olarak verirler Bütün cezalar kaldırılmıştır Ancak nakdî ceza ve karı kocanın beraber yaşamasına engel olmak hariçtir Evlenme onbir yaşından itibaren mecburidir Boşanma iyi karşılanmaz Dul kalan erkekler doksan, kadınlar doksanbeş gün içerisinde evlenmeye mecburdurlar Onbir ilâ kırkiki yaş arasındaki kimseler her sene güneşin doğuşu ile batışı arasında bir ay (on dokuz gün) oruç tutmaya mecburdurlar Oruç kırkiki yaşından sonra kalkar İnsanlar muaf olur Ramazan Bayramına "İyd-i Rıdvan" denir Bu bayram "19" gündür Biri kendisine, onsekizi müritlerine aittir Muharremin birinci günü "İyd-i Mecit"tir; çünkü Bâb o gün doğmuştur Bağlılarından biri iktidarı ele geçirirse Mekke ve Beyt-i Mukaddes yani Kabe gibi bütün kutsal yerleri, peygamberlerin ve evliyanın mezarlarını tahrip etmekle yükümlüdür Şarap içmek haramdır Tütün içmek haram ise de Bâbiler bunu sonradan caiz görmüşlerdir İslâm'ın açık bir emri olan tesettür gereksizdir Nikâh akd olunurken veli, vekil, şahit gerekli değildir Sadece eşlerin kabulü yeterlidir Zekât ve sadaka "Bâbî" olana verilir
Seyahat tavsiye olunmaz Hacılar ve tacirlerin dışındakilere deniz seyahati yasaktır Cenae namazı hariç cemaatle namaz kılınmaz Fakat camilerde vaz dinlemek tavsiye olunur Sarhoşluk veren içkiler yasaktır Her ondokuz günde bir defa su içirmek için bile olsa ondokuz kişiyi davet etmek lâzımdır Dilencilik yasaktır Mirasın özel bir paylaştırma usûlü vardır
Bâbiye fırkası, Asl-ı Bâbiye, Kurretiyye, Ezeliyye ve Bahâiyye* olmak üzere dört kısma ayrılır Asl-ı Bâbiye; ancak Bâb'a bağlı olup el-Beyân adlı eseri ile amel edenlerdir Bâb'dan sonra yazılan eserlere asla itibar etmezler
Kurretiyye; Bâb'ın müritlerinden "Zerrin Tâç" adında güzelliği ile şöhret bulmuş bir kadına tâbi' olan gruptur İran müctehidlerinden birinin kızı olan Zerrin Taç ilk zamanlarda arşa "Kalb-i Nebi", Cebrâil'e "Akl-ı Nebi" diyen Rüştiyye reisi Kâzımü'l-Hüseynî'ye bağlı idi Seyyît Kâzım Reştî'nin vefatından sonra Bâb'ı imam edindi Gâib olan Bâb'a iman etti Bâb ile mektuplaşmaya başlayınca, Bâb kendisine Kurretü'l-Ayn dediğinden, Zerrin Taç, "Kurretü'l-Ayn" lâkabını aldı Kurretü'l-Ayn kadınlardan tesettürü kaldırdı Mükellefiyet ve farzları tamamen gereksiz gördü Bir kadının dokuz erkek ile evlenmesinin caiz olduğu gibi bazı hükümler koydu İslâm şerîatının mensuh, Bâb şerîatının hak olduğunu iddia edecek kadar küstahlığa kalkıştı Kurretü'l-Ayn öldürüldükten sonra Kurretiyenin çoğu katlolunmuş, ancak pek azı kendilerinin İsna aşeriyye'den olduklarını ilân etmekle kurtulmuştu
Ezeliyye; Bâb'ın talebelerinden Mirza Yahya'ya bağlı olanlardır Bunlar müslüman olarak görünürler Zâhirde bütün farzları yerine getirirler Takiyye yaparlar Bahâileri tekfir ederler Mirza Yahya, Bâb tarafından Suph-i Ezel lâkabını almıştır Bundan dolayı bağlılarına "Ezeliyye" denilmiştir
Bahâiyye veya Bahâilik'e gelince: Mirza Ali Baha, oğlu Abbas'ın gayretiyle halkı Edirne'de kendi adına davet ettiği için Suph-i Ezel ile arası açılmış idi Suph-i Ezel Kıbrıs'a sürgün olunduğu sırada o da Akka'ya sürüldü Bunun adamları yetmişüç kişi idi Baha, Akka'da Bâb'ın halifeliğinden Mehdiliğe, velâyet-i mutlaka'ya, nübüvvet-i amme'ye ve hassa'ya, hatta ilâhiyete kadar çıktı "el-Eykan" adlı bir eseri vardır İran'da Rusya'da, Suriye'de, Mısır'da, Hint'te, Amerika'da pek çok Bahâiler vardır Bahâiler indinde Bâb, Mehdî, Bahâ, Mesihtir Daha sonra Bahâ ilâh olmuştur Bâb'ın vahyi olduğu gibi, Bahâ'nın da levhalardan ibaret vahyi vardır
Bâb ve Bahâ mucize göstermekten aciz olduklarından peygamberlerin mucizelerini inkâr ederler Bahâiyenin de Bâbiye gibi dini hükümleri vardır Akdes adlı kitap bu hükümleri ihtiva eder Sabah, öğle ve akşam olmak üzere dokuz rekat namaz kılarlar Kıble Akkâ'dır Cenaze namazı altı tekbirdir Cenazeden başka cemaatle namaz kılınması gereksizdir Nevruz bayram günüdür Hac, Akkâ'da gömülü olan Bahâ'yı ziyarettir
Bu duruma göre Bâbîlik ve ondan türemiş olan bütün kolları bazı İslâmî ıstılahları kullanmalarına rağmen, İslâm ile ilgisi olmayan ayrı ve uydurulmuş bir din görüntüsü taşımaktadır
Bu mezhep bugün İran'dan başka Amerika, Afrika ve Avrupa'da taraftar bulmuştur

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla