Yalnız Mesajı Göster

İslam Ansiklöpedisi (A)

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ansiklöpedisi (A)



İslam Ansiklöpedisi

A

A'RAF

Her şeyin tümseği yüksek yer, burç, sırt, tepe, örfler, âdetler, iki şey arasında kalan kısım arf kelimesinin çoğulu Bu nedenle atın yelesine, horozun ibiğine de arf denmiştir Kur'an'da üç ayette geçer:

"İki (taraf) arasında (surdan) bir perde ve A'râf üzerinde de, (Cennetlik ve Cehennemliklerin) her biri simalarıyla tanıyacak adamlar vardır ki onlar henüz oraya (Cennete) girmemiş, fakat onlar girmeyi şiddetle arzu eder olarak Cennet yârânına: "Selâmün Aleyküm " diye nidâ ederler

Gözleri ehl-i Cehennem tarafına çevrildiği zaman da "Ey Rabbimiz bizi zalimler gürûhu ile beraber bulundurma" derler

(Yine) A'râf yaranı (kâfirlerden) simalarıyla tanıdıkları (elebaşı) bir takım adamlara şöyle nidâ ederek derler: "Ne çokluğunuz (yahut topladığınız mallar), ne de (hakka karşı) yeltenmekte devam ettiğiniz o kibr (ve azamet) size hiç bir fayda vermedi " (el-A'râf, 7/46-48)

Müfessirlere göre bu ayetlerdeki A'râfdan maksad, Cennetle Cehennem arasındaki sur benzeri bir perdenin yüksek tepeleridir

İbn Cerîr'in rivayetine göre Huzeyfe (ra)'e A'râf'ın ne olduğu sorulduğunda şöyle demiştir: "A'râf; iyilikleri ile kötülükleri eşit gelen insanlardır Kötülükleri Cennet'e girmelerine, iyilikleri de Cehennem'e girmelerine mani olmuştur Bunlar, Cenâb-ı Hak onların hakkında hüküm verinceye kadar bu sur üzerinde kalacaklardır"

Kimler A'râf'ta bulunacaktır? Bu hususta çeşitli rivayetler varsa da konuyu şöyle özetlemek mümkündür: İyilikleriyle kötülükleri denk gelenler A'râf'ta bekletileceklerdir Nitekim İbn Merdûye'nin Câbir b Abdullah'dan merfu olarak rivayet ettiği bir hadis'te: "Peygamberimiz (sas)'e iyilikleriyle kötülükleri denk gelenlerin durumu sorulduğu zaman, Hz Peygamber, "Onlar A'râf'ta bulunacaklardır Onlar oraya isteyerek girmemişlerdir" buyurmuştur Daha sonra bunlar Allah'ın lûtfuyla Cennet'e gireceklerdir (Muhtasaru Tefsîr, ibn Kesîr, II, 22)

Bazılarına göre de fetret devirlerinde ölenlerle müşriklerin çocukları da burada kalacaklardır

A'râf konusunda daha başka açıklamalar da yapılmıştır Ez cümle Hasan-i Basrî Hazretleri "A'râf marifetten gelir Bu da Cennetliklerle Cehennemlikleri simalarından tanıyan bazı kimseler demektir Belki de şimdi aramızda olanları vardır" şeklinde izah etmiştir

Â'RÂZ

Başka bir nesne ile varolan, kendi basına varolmayan "devamlı olmayan şey" Terim anlamı ise; "başkasına yani cevher ve cisme bağlı olarak varlığını gösterebilen ve devamlı olmayan şey"dir (Nûreddîn es-Sâbûnî, el-Bidâye, Ankara 1982, 19)

İslâm âlimleri, Allah'ın varlığını ispatta genellikle "hudus" delilinden yararlanmışlardır Hudus deliliyle, alem (Allah'tan başka her şey)in hadis (sonradan) olması prensibinden hareket ederek Allah'ın yegâne yaratıcı olmasını ispat ederler Hudus delilini ileri sürmeğe de âlemin aslını oluşturan iki unsuru zikirle başlarlar O da, âlemin cevherler ve ârâzdan meydana gelmiş olmasıdır Ârâzı anlayabilmek için önce cevherin tarifini yapmak lâzımdır Cevher, "kendi başına boşlukta yer tutan ve başkasına bağlı olmadan kendini gösterebilen şey"e denir Esasen cevherin tarifi şöyledir: "Bölünmeyen en küçük parçaya cevher denir" Cevherlerin birleşmesiyle meydana gelene cisim denir Demek ki boşlukta yer kaplayan bir varlığa cevher, bunun çeşitli sıfatlarına ve özelliklerine de ârâz denir Meselâ, taş cevher; katılığı ise arazdır

İslâm alimlerinin ârâz konusundaki açıklamalarında belirgin bir fark yoktur Eş'ariyye ve Mutezile ârâz'ın izahı konusunda ayrı görüşler ortaya koymaktadırlar Eş'ariye'ye göre ârâz, sonradan meydana gelen ve yer işgal eden bir nesne ile var olan şeydir Buna göre, menfi sıfatlar ve yokluklar, yer kaplayan bir cisme hâl, yahut sıfat olamazlar Allah ise, zaman ve mekan sınırları içinde bulunması söz konusu olmadığından, O'nun sıfatları ârâz olamaz

Mutezile'ye göre ise araz yoklukta varlığını sürdürür Eğer varlığa çıkacak olsa, yer kaplayan bir cisim ile ayakta durabilir Böylece Mutezile, bu görüşü ile "yokluk"u bir varlık alanı olarak kabul etmektedir Mutezile ekolünden Ebu Huzeyl Allaf ve onu izleyenler, Mutezile'nin bu görüşünü benimsememişlerdir

Ârâzlar, ancak cevher ve cisimlerde varlıklarını gösterebilirler Çünkü bunlar madde değildirler Maddenin çeşitli vasıflan ve özellikleridirler Önce madde olmalı ki ondan sonra bir sıfat, bir özellik sözkonusu olabilsin

Ârâzlar otuzdan fazladır Renkler, tatlar, kokular, hareket-durma gibi oluşlar, sesler bunlardandır

Ârâzların belli başlı özellikleri şunlardır: Ârâzlar, bir yerden başka bir yere taşınmazlar Ârâzlar, ârâzlarla bulunmazlar Ârâzlar, devamlı olmazlar Bir ârâz, iki yerde bulunmaz (el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, İstanbul 1286 h, 190 vd)

Ârâzlar hadistir Ârâzların hadis oluşunu biz tecrübeyle, müşahedeyle ve delille biliyoruz Sükûndan sonra hareketin; karanlıktan sonra ışığın; beyazlıktan sonra siyahlığın gelmesi gibi Sükûn gelince, hareket yok olmakta, hareket gelince de sükûn yok olmaktadır

Cevher ve cisimler de mutlaka ârâzlarla bulunurlar, ârâzsız olamazlar Ârâzlar hadis olduğuna göre hadis olan ârâzsız bulunamayan cevher ve cisimler de zorunlu olarak hadis olacaktır Böylece âlemin (Allah'tan başka her şeyin) hadis (sonradan) olduğu ortaya çıkınca, hadis olmayan bir yaratıcının bunları yaratması zarurî oluyor Böylece Allah'ın varlığı ispat edilmiş oluyor (Sâdeddîn er-Taftâzânî, Şerhû'l-Akâid, İstanbul 1970, 46 vd)
ÂBÂ

Baba kelimesinin çoğulu Bu kelime, aynı zamanda bir nesilden gelen kimselerin aralarındaki bağlantıyı da göstermektedir Baba, oğul ve torun arasındaki ilişki gibi Bunlar ortak bir asıldan gelmiş oldukları gibi, birbirinden husûle gelen kimseler arasındaki birleşme olarak bilinen 'neseb'i de teşkil etmiş olmaktadırlar

Kur'ân-ı Kerim'de müşriklerin babalarının dinlerine bağlılıklarını kınayan hükümler belirtilirken "âbâ" tabiri kullanılmaktadır Bu husustaki hükümler İslâm'ın getirdiği akîde açısından büyük bir önemi hâizdir Mekkeli müşriklerin, babalarının ve neseblerinin üstünlükleri ve dinlerine bağlılıklarını dile getirmeleri büyük bir câhilî ve ilkel anlayış olarak kabul edilmiştir İslâm'ın, babaların din ve yaşayış tarzlarının yanlış olduğunu, Allah'ın din ve nizamına uyulması gerektiğini belirtmesi ve bu husustaki mesajını bildirmesi üzerine müşrikler bu konudaki âbâ anlayışlarını ortaya koymuş ve bu anlayışlarından dolayı Kur'ân-ı Kerim tarafından kınanmışlardır İslâm, babaya ve ecdâda saygıyı kabul etmesine rağmen babaların ve ecdâdın Allah'ın din ve emirleri dışında yaşaması hâlinde Allah'a itaatin dışına çıkacaklarını ve dolayısıyla bu isyanları karşısında onlara itaatin haram olduğunu da yine İslâm bildirmektedir Müşriklerin babalarına itaat etmeyi ileri sürmeleri Hz Peygamber'in getirdiği Allah'a iman, âhiret ve risâlet inancını inkâr etmek için babalarına itaat etmeyi ileri sürüyorlardı Aslında bu, kendilerinin sahip oldukları şirk nizâmını korumak, kendi dünyevî saltanat ve yönetimlerine zarar gelmesini istemediklerinden kaynaklanıyordu

İslâm, atalara bağlanmayı, onların yolunu körü körüne taklit etmeyi reddederek vahye dayalı yeni bir akîde ve medeniyet getirmiş; bu akîde ve nizam ile bütün câhilî anlayışları kökünden yıkmıştır Miras ile ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim'de ifâde edilen âbâ tabiri için bk miras mad

Alıntı Yaparak Cevapla