Yalnız Mesajı Göster

İslam Ansiklöpedisi (A)

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ansiklöpedisi (A)



Adem

Yokluk, hiçlik, fena, bulunmama İki çeşit adem bulunduğu belirtilmiştir Bunlardan biri mutlak, diğeri ise mukayyed yokluktur Meselâ "Evde ekmek yoktur" cümlesinde ekmek; eve nisbetle yoktur Yani bu durum, ekmeğin mutlak olarak değil, belirli bir anda bulunmamasını gösterir Bu şekilde, "var fakat mevcut değil" manasındadır Mutlak yoklukta, böyle bir şartlı yokluk söz konusu değildir Kesin bir yokluk durumu vardır

Tasavvufta mutlak ve gerçek vücud Allah'ın varlığıdır Bu yüzden tasavvufta eşya ve madde bir "yokluk" olarak kabul edilmiştir Çünkü madde ve eşya yokluktan hâsıl olmuştur Aynada görülen şeylerin gerçek varlığı bulunmadığı gibi, madde aynasında görünen ve akseden şeylerin de kendi başlarına bir varlıkları bulunmamaktadır

İbnü'l-Arabî'ye göre: "Kâinattaki her şey bir vehim ve hayalden ibarettir " Bunların gerçek ve belli başlı bir varlıkları yoktur Bu konuda da İbnü'l-Arabî'nin özellikle Eflatun'da görülen "gerçek ve onun yansıması olan ideler âlemi" görüşüne bir yaklaşma vardır Dolayısıyla eski Yunan'dan bir etkilenme söz konusudur Bu konudaki tartışmalar, nassların çizdiği hudutların dışına bile çıkacak noktaya maalesef gelebilmiştir Batı'da olduğu gibi akıl, bu hususları tahlil etmek için bayağı zorlanmıştır
âdetullah

Allah'ın kanunu, sünneti Âdet, geri dönmek manasına olan Avd'dan isimdir Aslı avdettir Aynı zamanda âdet; İsti'mâlin eş anlamlısıdır

Âdet, Kur'an-ı Kerim'de "Sünnet" lâfzı ile teblîğ buyurulmuş ve müfessirler tarafından düstûr, kanun diye izah edilmiştir Kur'an-ı Kerim'in Ahzâb, Fâtır, Fetih gibi birçok surelerinde âdet, hep sünnet lâfzıyla tabir buyurulup, bütün bunlarda Allah'ın âdetlerinden, kanunlarından sözedilmiş ve Âdetullah'ın değişmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir Âdetullah ile ilgili ayetlerin çoğunda, bilhassa geçmiş ümmetlerin müşriklerine, dünyevî ve uhrevî ceza tayininde carî bulunan ilâhî kanun tebliğ edilmiştir (bk el-Enfâl, 8/38; el-İsrâ, 17/76-77; el-Fâtır, 35/42-43)

Âdet; selim tabiatlarda makbul olup, devamlı yapılan işlerde insanların içinde istikrar bulmuş hususlardan ibârettir Âdet üç çeşittir: Genel örf âdetleri (ayak basma gibi) Özel örf; (her grubun terimleri Nahiv'de ref' kelimesi gibi) (Şer'î örf, salât, zekât ve hac gibi Bunlarda lügat manasının yerine şer'i manalar kullanılır) (et-Tehânevî, Keşşâf-u Istılâhâti'l-Fünûn, İstanbul 1984, II, 958)

İlâhî âdetler, kevnî ve ilâhî sünnetlerdir Tabiat kanunları Âdetullahtır Kevnî sünnetler, Allah'ın genel hikmeti gereği değişmez (el-Fetih, 48/23) Şu kadar ki bazı kere özel tercih hikmeti gereği Cenâb-ı Allah sebebi veya tesiri yok eder Sebepsiz veya alışılmamış sebeplerle müsebbibâtı yaratır; böylece âdât-ı İlahiyye haricinde harikulâde olaylar yaratır

Kevnî sünnetlerin veya tabiat kanunlarının koyucusu olan mutlak yaratıcı, harikulâdeye has olan birtakım kanunlar koymaktadır İşte o kanunlara göre, bazen insanlar aracılığıyla birtakım harikulâde olaylar meydana gelebilir

Cenâb-ı Hakk, Kur'an-ı Kerim'de Âdetullah'ı ve hikmetlerini zikrederek Müslümanlara, daha önce bilmedikleri her şeyin varlığını bildirdi ve kendisinin yaratıklar üzerinde kanunları olduğunu haber verdi Bu gerçekten hareketle, bu sünnetleri bir ibret ve nasihat olmak üzere en güzel bir şekilde "Allah'ın Sünnetleri İlmi" diye bir ilim dalında toplayıp incelemek mümkündür Bilindiği üzere Allahü Teâlâ, bazı ayetlerde kanunlarını açıkça göstermiştir Bazan sebebi bir ayette, onun sonucunu da diğer bir ayette zikretmiştir O, geçmiş milletlerin haberlerini zikrederken genellikle âdetini zımnen göstermiştir Adetullah'ı izah eden ayetlerden bazısı şunlardır:

"Biz bir Resul göndermedikçe, hiçbir kimseye azap edecek değiliz" (el-İsrâ, 17/15)

"Allah, bir topluma verdiği nimeti, onlar kendilerinin (iyi) hâlini (fenalığa) çevirmedikçe bozmaz" (er-Ra'd, 13/11)

Bunlardan başka, Allah'ın, peygamberlerini fertlere değil toplumlara gönderdiğini (Hûd, l l/25), cihada icabet etmeyen bir kavmin yerine başka bir kavmi getireceğini (et-Tevbe, 9/38-39), servetin sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmaması için zekât ve sadakaların yanı sıra, ganimetlerden fakirlere daha fazla pay verilmesini (el-Haşr, 59/7) belirten ayetler Âdetullah'ı ifade eden hükümlerdirâdile

Doğru olmak, düzeltmek, eşitlemek anlamlarına gelen bir İslâm miras* hukuku terimi Belirli hisse sahiplerinin (ashâbü'l-ferâiz) mirastan alacakları payların toplamının ortak paydaya (mahrec) eşit olması halini ifade eder

Paylar toplamının ortak paydadan fazla olması durumunda "avl*" daha az olması durumunda da "red" söz konusudur Ancak, paylar toplamının ortak paydadan küçük olması halinde mirasçılar arasında asâbe*den birisi bulunursa geri kalanı o alacağından yine denklik sağlanarak red söz konusu olmaz Bu duruma da "âdile' denir Örnek: Ölenin anne, baba ve iki kızı mirasçı olarak kalsa, anne altıda bir, baba altıda bir ve iki kız üçte iki pay alırlar Paylar toplamı altı ve ortak payda (mahrec) da altı olduğundan, mesele "âdile' kabilindendir (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut, (ty) XXIX, 160, 161; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, Bulak 1310, VI, 468; Ömer Nasuhi Bilmen, Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İstanbul 1969, V, 211)
âdil Yönetici

Adalet sahibi, adaletin hükmünü yerine getiren, yönetimin hangi kademesinde olursa olsun, yönetimindekileri adalet sınırları içinde sevk ve idare eden, her türlü hak ve ödevlerini insaf ölçülerine uygun bir tarzda tatbik eden, kısacası; adalet sıfatı ile nitelenmeyi hak eden yönetici

Âdil yönetici; Kur'an ve hadîslerde ifade edildiği gibi, kanun karşısında bütün vatandaşların eşit muamele görmesini sağlar Vatandaşlara farklı muamele etmez Cenâb-ı Allah, Hz Dâvud (as)'a şöyle hitab eder:

"Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet Hevâ ve hevesine uyma, yoksa bu seni, Allah'ın yolundan saptırır Doğrusu, Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır" (Sâd, 38/28)

Cenâb-ı Allah'ın Resulü Muhammed (sas)'e hitâbı da şöyledir:

"Emr olunduğun gibi dosdoğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle de: Allah'ın indirdiği Kitâb'a* inandım ve aranızda adaletle hükmetmekle emr olundum" (eş-Şûra, 42/15)

Mevdûdî der ki: "Ben, tarafsız bir şekilde, adalet müessesesini yeryüzüne yerleştirmeye memur oldum Benim işim, bir kimse hakkında, herhangi bir meselede taraf tutmak, yahut herhangi bir sebeple başka bir şahsın aleyhinde hüküm vermek değildir Benim nazarımda bütün insanlar eşittir Adalet ve insafın gereği de budur Haklı olan, ne olursa olsun haklıdır Haksız olan da, kim olursa olsun mutlaka haksızdır Benim dinimde, hak ve adalet hususunda kimsenin imtiyazı olamaz Bizden olsa da olmasa da" (Mevdûdî, Hilafet ve Saltanat, Terc Prof Ali Genceli, İstanbul 1980, 68)

Çünkü Rabbimiz biz inananlara:

"Ey inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun Bir topluluğa olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin, adil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır Allah'tan sakının, doğrusu Allah, işlediklerinizden haberdardır " (el-Mâide, 5/8) buyurur

Âdil yönetici nazarında, bütün vatandaşlar; renk, soy-sop, dil, memleket ve ülke farkı olmaksızın, hukuk bakımından birbirine eşittir Herhangi bir ferdin, bir zümrenin, bir sınıfın; herhangi bir soyun veya hanedanın, her ne suretle olursa olsun, hiçbir şekilde imtiyazı, farklı durumu yoktur Kişisel özellikleri ve nitelikleri bakımından da bir kimse, hukuk karşısında, başkasından alt veya üst durumunda olamaz Allah:

"Ey iman edenler! Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kabilelere ve oymaklara ayırdık Şüphesiz ki sizin Allah'a göre en makbul olanınız, Allah'tan en çok sakınanızdır Allah bilendir, haberdardır" buyurur (el-Hucurât, 49/13)

Âdil bir yönetici olarak Resulullah (sas) da hayatı boyunca bu prensipten taviz vermemiştir Nitekim günün birinde, Mahzumoğulları kabilesinden, hırsızlık eden kadına ceza verilmemesi için, Kureyşliler Peygamber (sas)'e Üsâme b Zeyd'i aracı olarak gönderirler Üsâme, ricasını dile getirince, Resulullah (sas):

"Allah'ın hadleri*nden (ceza) birisinin terkedilmesine aracı mı oluyorsun" dedi Ve ayağa kalkarak şöyle hitab etti:

"Sizden öncekilerin helâk olmalarının sebebi, aralarından soylu, kuvvetli kimseler çaldıklarında, onlara ceza uygulamamaları, zayıf biri çaldığında ise ona hemen haddi uygulamalarıydı Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma çalmış olsaydı elini keserdim " (Buhârî, Hudûd 12: Müslim, Hudûd, 8-9)

Yine hayatının sonlarına doğru Resulullah (sas) bir toplantıda:

"Ey insanlar! Sizlerin benim üzerimde hakları*nız olabilir Eğer ben bir kimsenin sırtına kırbaçla vurdumsa, o da gelsin benim sırtımda kısas* yapsın Eğer ben bir kimsenin itibarını kıracak bir harekette bulundumsa işte benim itibarım, intikamını alsın Eğer ben bir kimsenin malını aldımsa, işte benim malım, gelsin alsın ve onun üzerinde sıkı pazarlık etmekten korkmasın Çünkü pazarlık âdetim değildir Belki benim için en aziz olan, bende hakkı olup da hakkını alan yahut beni affeden kimsedir Bu suretle ben Rabbimin huzuruna müsterih olarak çıkarım" Bir adam kalktı Peygamber'in kendisinden bir miktar ödünç para aldığını söyledi Derhal bu para kendisine verildi (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, 241)

İslâm dininde âdil yönetici; Allah'a inanır, yaptıklarından veya yapmakla mükellef olduklarından, öncelikle Allah'a karşı sorumlu olduğunun bilincindedir Rabbi ile karşılaşacağına ve dünyada iken yaptıklarından sorguya çekileceğine iman eder, kötü akibetten sakınır Resulullah'ın:

"Her biriniz birer çobansınız ve yönetiminizde bulunanlardan sorumlusunuz İmam (devlet reisi) çobandır ve yönettiği kimselerden sorumludur Erkek evinin çobanıdır ve eli altındakilerden sorumludur Kadın, kocasının evinin çobanı (muhafızı)dır ve ondan sorumludur Hizmetçi, efendisine ait malın çobanıdır ve ondan sorumludur " (Buhârî, Cuma, 44; Ahmed b Hanbel, II, 108) sözünü aklından çıkarmaz

O halde; Müslümanların, Allah'a imanı olmayan, kalbinde Allah korkusu duymayan bir kimseyi devlet başkanlığı gibi bir mevkiye getirmeleri emanet*e ihanet olur Kur'an-ı Mübîn'de şöyle buyrulmaktadır:

"Hiç şüphesiz ki Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder" (en-Nisa, 4/58)

Burada Müslümanlar, İsrailoğullarının * düştüğü hatalara düşmemeleri için uyarılıyorlar Onların düştükleri en büyük hata, dejenere oluşları sürecinde yetkiyi hep beceriksiz, ehil olmayanlara vermeleriydi Sorumluluk isteyen dinî ve siyasî liderlikleri, ehil olmayan, ahlâksız, şerefsiz ve adaletsiz kişilere vermeye başlamaları sonucu, tüm toplum yapısı çöktü Müslümanlara bu konuda dikkatli olmaları ve sorumluluk isteyen yetkileri ehil, sorumluluğunun idrakinde ve ahlâklı kişilere vermeleri emrediliyor (Mevdûdî, "Tefhîm", I, 329)

Âdil yöneticinin Allah katında üstün bir derecesi, kullar arasında da saygıdeğer bir makamı vardır Rasûlullah (sas):

"Kıyamet günü, insanların Allah'a en sevgilisi ve meclis bakımından en yakını adil imam (devlet reisi), Allah'ın en sevmediği ve meclis bakımından en uzağı zalim imamdır" buyurur (Tirmizî, Ahkâm, 4)

Başka bir hadiste "Üç sınıf insan vardır ki, duası Allah katında reddolunmaz: Âdil devlet reisi, iftar edinceye kadar oruçlu ve mazlumun duasıdır" der (İbn Mâce, Oruç, 48)

Diğer bir rivayette, Allah elçisi; adil yöneticiye itaati şöyle dile getirir:

"Her kim bana itaat ederse, şüphesiz Allah'a itaat etmiş olur ve her kim bana isyan ederse, Allah'a isyan etmiş olur Her kim imama (devlet reisi) itaat ederse şüphesiz bana itaat etmiş olur ve her kim imama isyan ederse bana isyan etmiş olur " (Buhârî, Ahkâm I; İbn Mâce, Cihad, 39)

Bu hadisten, devlet reisine ne kadar önem verildiği, âdetâ ona itaatın Allah'a itaat, ona isyanın da Allah'a isyan demek olduğu anlaşılmaktadır Rabbimiz, ezelî Kelâm'ında; kendisine ve Resulüne itaattan sonra mümin yöneticiye itaatı emrediyor:

"Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan buyruk sahiplerine (yöneticilere) itaat edin Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız- onun çözümünü Allah'a ve Peygamber'e bırakın Bu, hayırlı ve netice itibariyle daha güzeldir" (en-Nisa, 4/59)

Ancak bir Müslüman, her şeyden önce Allah'ın kuludur, diğer bütün özellikleri bu niteliğinden sonra gelir Bu nedenle bir fert veya toplum olarak bütün müslümanlar, öncelikle Allah'a bağlıdırlar, diğer tüm bağlar, bu bağa boyun eğmek zorundadır Çünkü tüm insanlar Allah'a verdikleri söze sadık kalmak zorundadırlar Başka birine bağlılık ve itaat ancak Allah'a itaatı engellemeyecekse kabul edilir (Mevdûdî, Tefhim, I, 329)

Yukarda geçen ayetten de anlaşılacağı gibi, inananları yönetecek kimsenin adil sayılabilmesi için, onun müminlerden olması şarttır Aksi halde müminlerin isteyerek ona itaat etmeleri söz konusu değildir

Meselâ:

Hasan-ı Basrî, Ömer ibn Abdülaziz'e yazdığı mektubunda, adil yöneticinin niteliklerini şöyle sıralar:

"Ey müminlerin emîri! Bil ki Allah, adil imamı; haktan her sapanı düzeltici, her zalimi doğrultucu, her bozuğu islâh edici, her zayıfa güç, her mazluma hakkını veren ve her şaşkına sığınak kılmıştır

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; develerine karşı şefkatli bir çoban ve onlara en iyi otlağı arayan bir dost gibidir Onları tehlikeli otlaklardan uzaklaştırır, yırtıcı hayvanlardan korur, sıcak ve soğuğun eziyetinden muhafaza eder

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; çocuklarına karşı şefkatli bir baba gibidir Küçükken onlar için didinir, büyüdüklerinde eğitimleriyle uğraşır, hayatta iken onlar için kazanır, ölümünden sonrasına da onlar için mal biriktirir

Ey müminlerin emîri! Ädil imam; çocuğuna karşı merhametli, yufka yürekli bir ana gibidir Onu meşakkatle taşır, meşakkatle doğurur Çocukken terbiye eder Uyandığında o da uyanır, huzuru ile huzur bulur Emzirir sonra sütten keser Sağlığına sevinir, şikâyetinden kederlenir

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; yetimlerin vâsisidir, miskinlerin koruyucusudur Küçükleri terbiye eder, büyüklerinin geçimini sağlar

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; organlar içinde kalp gibidir Onun sağlıklı olmasıyla diğer organlar sıhhat bulur, bozulmasıyla da bozulur

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; kullarla Allah arasında köprüdür Allah kelâmını işitir ve onlara dinletir, Allah'ın emirlerini gözetler ve onlara gösterir, Allah'a boyun eğer onlara da boyun eğdirir Ey müminlerin emîri! Allah'ın sana emanet ettiği mülkte; efendisi kendisine güvenip muhafaza etsin diye emanet ettiği malını heba eden, ev halkını dağıtıp perişan eden, onları fakirleştiren köle gibi olma!

Ey müminlerin emîri! Bil ki, Allah, yasakları; insanları ahlâksızlıklardan, kötülüklerden sakındırmak için indirmiştir Onları, uygulamakla görevli olan çiğnerse durum nasıl olur?

Şüphesiz Allah, "kısas"ı, kulları için bir hayat olarak indirmiştir Onlara kısası uygulayacak olan, onları öldürürse nice olur?

Ey müminlerin emîri! Ölümü ve ölümden sonraki hayatı, ölüm anında taraftarlarının ve ona karşı yardımcılarının azlığını düşün Onun için ve ondan sonraki büyük korku günü için azık edin

Bil ki ey müminlerin emîri! Şu anda bulunduğun meskeninden başka bir meskenin var, orada ikametin çok uzun sürecektir Sevdiklerin senden ayrılacaklar ve seni onun dibinde yapayalnız bırakacaklar O halde, kişinin; kardeşinden, ana-babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı o gün için sana yarayacak azık edin

Ey müminlerin emîri! Düşün, kabirdekilerin, diriltilip dışarı atıldığı, kalblerde ve gönüllerde olanların ortaya konduğu günü, ki o gün tüm sırlar açığa çıkarılmış ve kitap "küçükbüyük" hiçbir şeyi bırakmadan kapsamıştır

Bugünkü kudretine değil yarınki kudretine bak! O gün sen ölüm kemendiyle esir edilmiş olarak, yüzlerin "Hayy ve Kayyûm " olan Allah'a boyun eğdiği bir sırada, melekler, nebîler ve resullerden müteşekkil bir topluluğun arasında bulundurulacaksın

Ey müminlerin emîri! Bu öğüdümle her ne kadar benden önceki akıl sahiplerinin ulaştığı dereceye ulaşamazsam da hiçbir nasihati esirgemedim Bu mektubumu; sevdiği kimseyi sağlığına kavuşturmak istediği için ona acı ilâçlar içiren bir doktor telâkki et Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerine olsun ey müminlerin emîri!" (Muhammed İbn Abdü Rabbihi, el Ikdü'l-Ferîd, I-, 25)âdil-i Mutlak

Mutlak ve hakiki adâlet sahibi Yegâne mutlak adalet sahibi Allah'tır Allah herkese yaptığının karşılığını verir Hiç kimseye zulmetmez "Şüphesiz Allah zerre kadar haksızlık yapmaz " (en-Nisa, 4/40) insanların kendileri âciz ve noksan oldukları için adaletleri de tam değildir Ne kadar adaletli olmaya çalışsalar, hakkıyla adalet yapamazlar Allah ise her türlü âcizlik ve noksanlıktan yücedir O nedenle O'nun adaleti tam ve kâmildir O, mutlak adalet sahibidir

Allah kullarına ve bütün mahlûkâta asla zulmetmez O şöyle buyurur: "Bu azab sizin yaptıklarınızdan dolayıdır Yoksa Allah kullara asla zulmedici değildir " (Âlu İmrân, 3/182) (Ayrıca bk el-Enfal, 8/51; el-Hacc, 22/10; Fussilet, 41/46; Kaf, 50/29)

İnsanlar ve toplumlar ancak Allah'ın emir ve yasaklarının egemen ve hükümlerinin yürürlükte olduğu ortamlarda tam bir adalete kavuşur ve tam mutlu bir hayat sürebilirler

Alıntı Yaparak Cevapla