Yalnız Mesajı Göster

İslam Ansiklöpedisi (A)

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ansiklöpedisi (A)



Ağıt

Ölü ardından söylenen, ölüyü yücelten ve belli bir makam ile terennüm edilen şiir Ayrıca ölen kişinin fazilet ve kahramanlığından söz edilerek ağlamak anlamına kullanılmaktadır Ağıt yakmak insanın acı ve elemini dile getiren bir duygunun ifadesi olduğu için hemen hemen bütün toplumlarda görülen bir alışkanlıktır Eski Yunan, Çin, Sümer, Mısır, Arap ve Türk toplumlarında ağıt yakma adetine rastlanmaktadır Bazen ölenin başucunda toplanan kadınlar tek tek saç-baş, yaka-paça yırtıp ağıt söyleyip ağlarlar bazan de cenaze* kalktıktan sonra ölenin eşya ve elbisesi ortaya konup, kadınlar etrafında toplanıp, şiddetle ağlayarak üst ve başlarını yırtar, saçlarını yolar ve durmadan dövünür, elleriyle yüz ve vücutlarına vururlar Bu davranışlar ölü mezara götürülürken de yapılırdı

Eski din ve toplum anlayışlarına yeni bir bakış açısı getiren İslâm, her hususta olduğu gibi cenazenin kaldırılması, defni ve definden sonraki durumlarına kendine has usûl ve çözümler getirmiş ve ölüm ile karşılaşıldığında, insanın ızdırabını nasıl ve hangi ölçü ve prensiplerde ifâde edebileceğini belirlemiştir

Öncelikle insanı yaratan ve onu sevdiklerine veren Cenâb-ı Allah'tır Ölümle de insanın ruhunu kabzeden yine Allah olduğuna göre, Allah'a inanan bir mü'min böyle bir musibet karşısında cahili bir takım duygu ve alışkanlıklarını yok etmesini bilmelidir Hz Peygamber (sas) her hususta olduğu gibi ölüm karşısında da müminlere sabırlı olmalarını tavsiye etmiştir

Rivayete göre Resulullah'ın kızı Hz Zeyneb'in can çekişen çocuğunun ölmek üzere olduğunu babasına bildirince Hz Peygamber kızına şu haberi göndermişti:

"Allah'ın aldığı da verdiği de kendinindir Onun katında her şey belli bir ecele bağlıdır Sabret ve sevabını Allah'tan bekle"

Enes b Mâlik'ten şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah ile birlikte oğlu İbrahim'in süt annesi olan Ebû Seyf Berra' b Evs'in zevcesinin evine gittik Resulullah, oğlu İbrahim'i kucağına aldı, öptü, kokladı İkinci kez o eve gittiğimizde İbrahim can çekişiyordu Nihâyet ruhunu teslim etti Resulullah'ın iki gözü yaş dökmeye başladı Bunun üzerine Abdurrahman b Avf:

"Ya Resulullah! Halk musibet anında sabretmeyebilir, fakat sen de mi?" diye hayretini ifade etti Bunun üzerine Hz Peygamber (sas):

"Ey Avf'ın oğlu! Bu durum, bir babanın çocuğuna karşı beslediği rikkat ve şefkat*tir Yoksa sabır* ve tevekkülü* zedeleyen bir haykırış ve ağıt yakma değildir " buyurdu Sonra Resulullah'ın bu göz yaşlarını diğer damlaların izlediği görüldü Bunun üzerine de Resulullah (sas) şöyle buyurdu:

"Göz ağlar ve kalb mahzûn olur Biz, Rabbimiz'in razı olacağı sözden başka bir kelime ile kederimizi ifade etmeyiz Ey İbrahim, senin ayrılığınla çok mahzun ve kederliyiz" (Buhârî, Cenâiz, 44; Ebû Davud, Cenâiz, 24; İbn Mâce, Cenâiz, 53, 60; Ahmed b Hanbel, III, 193)

"Nihaya"; nevh kökünden alınmış olup, "ağlarken sesi yükseltmek" demektir Hadîsler bağırıp çağırmanın haram olduğunu açıklamışlardır Ebû Mâlik el-Eş'ari (ra)'den rivayete göre Resulullah (sas) şöyle buyurmuştur:

"Ümmetimde, cahiliyet işlerinden olup, terketmedikleri dört şey vardır: Geçmişleriyle övünmek, kişilerin neseplerine ta'n etmek, yıldızlardan yağmur beklemek ve ölünün ardından bağırıp çağırmak" Yine şöyle buyurdu: "Bağırıp çağıran, ölmeden önce tövbe etmezse kıyamet günü üzerinde katrandan bir gömlek ve yırtık bir deri olduğu halde kalkar"

Ümmü Atıyye (ra) şöyle demiştir: "Resulullah, ölüye bağırıp çağırmayacağımıza dair bizden söz aldı" Bezzâr'ın, râvileri sika'dan olan bir senetle rivayet ettiğine göre; Resulullah (sas) şöyle buyurdu:

"İki ses dünya ve ahirette lânetlenmiştir Nimet zamanı çalgı çalmak, musibet zamanı inlemek " Buhârî ve Müslim'de, Ebû Musa el-Eş'arî (ra)'den rivayet ettiğine göre; o demiştir ki; Resulullah'ın uzak olduğu şeyden ben de uzağım Resulullah bağırıp çağırmaktan, musibet zamanı başını yolmaktan ve yaka yırtmaktan nehyetmiştir" İmam Ahmed b Hanbel'in Enes (ra)'den rivayet ettiğine göre, Enes (ra) demiştir ki: "Resulullah (sas) kadınlarla bey'atleştiği zaman, bağırıp çağırmamaları hakkında onlardan söz aldı" Kadınlar: "Ya Resulullah, cahiliyet döneminde bazıları bizimle beraber ölülerimize ağlaştılar Şimdi biz de onların ölülerine ağlamayalım mı?", Resulullah (sas): "İslâm'da ölünün arkasından bağırarak ağlaşmak haramdır" buyurdu

Resulullah'ın: "Ölüye akrabalarının ağlaması onun azabını arttırır" (Buhârî, Cenâiz, 32; Meğâzi, 8; Müslim, Cenâiz, 16, 17 vd; Ebu Davud, Cenâiz 54) buyurduğu bilinmektedir Ancak Hz Âişe (ra)'ya bu hadis hakkında görüşü sorulunca, Hz Peygamber'in bununla, kâfir kimse için akrabaları ağlarken kendisinin de azap edildiğini kasdettiğini söylemiştir Hadisin manası: "Ölü acı duyar, ehlinin ölü için bağırıp çağırması onu üzer Çünkü o ağlamalarını işitir Yaptıkları işler ona arz olunur" demektir Yoksa "âilesinin ağlamasından dolayı azap ve ceza görür" anlamında değildirÇünkü hiçbir kimse diğerinin günahını yüklenemez İbn Cerir'in Ebû Hureyre (ra)'den rivayet ettiğine göre, o şöyle demiştir: "Yaptığınız işler yakınlarınızdan ölenlere arz olunur Eğer bir hayır görülürse, buna sevinirler; kötülük görürlerse hoşlanmazlar"

Ölü arkasından yas tutma durumuna gelince; kadının, ölen yakınları için, kocası izin verdiği müddetçe üç gün yas tutması caizdir Üç günden fazla yas tutması ise haramdır Ancak ölen, kendi kocası ise iddet boyunca yas tutması gerekir İddet müddeti ise, dört ay on gündür Ümmü Atiyye (ra)'den rivayete göre, Hz Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur "Kadın üç günden fazla ölüye yas tutamaz Ancak ölen kendi kocası ise, dört ay on gün yas tutar Yas elbisesi hariç boyalı (nakışlı elbise giymez, sürme çekmez, koku sürünmez, kına yakmaz, yıkanma dışında taranmaz Hayızdan temizlenip yıkandığında ise güzel koku sürülü bir bez parçasını kullanması caizdir" Yas tutmak; kadının, süsleneceği süslerden sürme, ipek koku ve kına gibi şeylerden vazgeçmesidir Yas tutmak yalnız kocanın hakkına vefâ etmek ve hakkını gözetmek için iddet boyunca kadına aittir

İslâm âlimlerinin bu hadislerden hareketle vardıkları sonuç şudur: Bir kimse ölüm musibetiyle karşılaşınca mutlaka kederlenir Fakat sadece sessiz ağlayarak bağırıp çağırmadan, yüzüne gözüne vurmadan, elbisesini yırtmadan ah ve feryad etmeden kederini açığa vurmasında bir sakınca yoktur Fakat böyle bir anda müslümanın kendinden geçip âdeta Allah'ın verdiği bu canı almakla ona isyan* edercesine ah ve figan ederek, üstünü başını yırtıp yüzünü gözünü tırmalaması asla caiz* değildir

İbn Mâce, Ebû Ümâme'den rivayet edilen bir hadisi şöyle kaydetmektedir: "Ölüm karşısında ölü için yüzünü tırmalayan, yakasını yırtan ve mahv ve helâkini isteyen kadına Allah gazab eder " (İbn Mâce, Cenâiz 52) Bu duruma göre ölüye ah ve figan ederek, elbisesini yırtıp, bağırıp çağırarak ağlamak haramdır
Ağlama

Mahzun olup Allah korkusundan yahut herhangi bir dert, tasa, acı, ümitsizlik ve bazen sevinçten dolayı gözyaşı dökmek İncinip, azarlanıp, dövülünce müteessir olarak ağlamak Yas, matem, yalvarma

Allah'u Teâlâ, "Kur'an'ın müslümanlara okunduğu zaman onların ağlayarak secde ettiklerini ve Kur'an dinlemenin onların derin saygısını artırdığını, kalplerinin titrediğini" ifade buyurmaktadır (el-İsrâ, 17/107, el-Hacc, 22/35, Meryem, 19/58) Kâfir ve münâfıklar için de "artık kazandıkları işlere karşılık az gülsünler, çok ağlasınlar" buyurur (et-Tevb 9/8 -82)

Kur'an ve Sünnet'e göre, güldüren de ağlatan da Àllah'tır (en-Necm 53/43) Kur'an'ın icâzı karşısında onu dinleyenlerin derileri ürpermektedir Müslümanlar, Allah korkusundan ağlayarak secde ederler "Eğer Kur'an bir dağa indirilseydi dağ Allah'ın korkusundan o baş eğmiş parça parça olmuş olacaktı " (el-Haşr, 59/21) Kur'an daha önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zaman onlar ağlayarak secde ederler Allah anıldığında müslümanların kalpleri titrer, Kur'an dinlemek onların derin saygısını artırır (el-İsra, 17/107-109, el-Hacc, 22/35) Ona inanmayanlar kazandıkları işlere karşılık az gülüp, çok ağlayacaklardır

Resulullah (sas) "Eğer benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz" buyurmaktadır (Buhârî, Küsûf, 2; Müslim, Küsûf, 1)

Resulullah (sas) hiçbir zaman kahkaha atmamış, ama yüzünden de gülümsemeyi eksik etmemiştir O, Kur'an okurken, dinlerken ağlamıştır Resulullah müslümanları çok acıklı durumlarda, cenaze arkasında yaka bağır yırtarak, çığlık atarak, söylenerek ağlamaktan alıkoymuştur (bk Ağıt) O, sessizce ağlar, yanaklarından yaşlar süzülürdü Kızı Zeynep'in çocuğu hastayken kucağına almış, ağlamış ve şöyle demiştir: "Bu Allah'ın merhametli kullarının gönüllerine koyduğu rahmettir Cenâb-ı Hak bu rahmeti kullarından şefkatli olanlara ihsan eder" (Buhârî, Cenâiz 23, Müslîm, Cenâiz 11, Ebu Davud, Cenâiz, 24) Resulullah, acı ve ıstırap karşısında müslümanlara sabırlı olmalarını tavsiye etmiş, ancak insanların katı, taş yürekli olamayacaklarını, merhamet ve şefkat gözyaşlarının rahmet olduğunu, ağlamanın fıtrattan olduğunu söylemişlerdir

Hz Fâtıma, ablası Rukiyye'nin kabri başında sessizce ağlar, Resulullah (sas) da mübarek elbisesinin ucuyla onun gözyaşlarını silerdi Kâfirler Hz Câbir İbn Abdullah'ın babasını Uhud'da zalimce işkence ile şehid etmişler, Câbir ile bacısı şehide sarılıp ağlamışlar ve Resulullah onları alıkoymamıştır Hicret'in ikinci senesinde ölen Osman İbn Maz'un'un cenazesi üzerine eğilen Resulullah, onu öpmüş, sürekli ağlamıştır İbn Maz'un dışında ölen veya şehid edilen bütün sahâbelerin cenazelerinde, onlardan bahsederken de Hz Peygamber duygulanır, ağlardı Ancak o, yukarda belirttiğimiz gibi, sessiz sedasız ağlar, gözyaşları yanaklarından süzülürdü Resulullah, sesli ağlamayı yasaklamış; böyle bir hali, şeytan anırması olarak nitelemiştir

İslâm'a göre, sadece insanlar ağlamaz; yer, gök, müminin gökyüzünde bulunan rızık ve amel kapıları, melekler, hayvanlar, diğer canlılar dahi ağlamaktadır Fir'avn ve âl-i Fir'avn'ın (denizde boğulup) helâkine gök ve yer ağlamamış ve onların azapları ihmal edilmemiştir (ed-Duhan, 44/29) Resulullah bir gün hutbe okurken, üzerinde bulunduğu hurma kütüğü inlemiş, o, mübarek elini kütüğün üzerine koyduğunda susmuş; Resulullah, o kütüğün, işittiği zikrullah için ağladığını söylemiştir

İslâm'da geniş kütlelerin ağlama dövünme olayı yoktur Ancak, Kerbelâ yası müstesnadır İslâm tarihinde en çok gözyaşı, Hz Peygamber'den sonra Hz Hüseyin'in şehid edilmesinden dolayı dökülmüştür İbn-i Şîrin, "Kadınlar, Yahya (as)'dan sonra, Hz Hüseyin'e ağladıkları kadar hiç kimseye ağlamamıştır" demiştir (Zehebî-A'lâm, III, 210) Onun şahâdeti üzerine koparılan feryatlardan, Medine'de yer yerinden oynamıştır Hz Ümmü Seleme, Resulullah'ın da ona rüyasında ağladığını söylemiştir Şiîlerde Kerbelâ faciasından sonra Muharrem ayında törenle ağlaşmak bir gelenek haline gelmiştir

İslâm'dan önce cahiliye devrinde ve diğer dinlerde âyinler ve cenaze merasimleri sırasında ağlama; saçını başını yolma, vücudunu yaralama, kanatma, yüksek sesle bağıra bağıra yana yakıla hıçkırma, yaygara ve şamata kopararak ölünün özelliklerini sayıp dökme şeklindeydi Hatta ağlayıcılık eski çağlarda geçerli bir meslekti Resulullah (sas) bu tür çirkinlikleri lânetle anmıştır

İslâm tarihinde "ağlayanlar" (bekkâun) denilen yedi zat vardır Bunlar, Tebük seferberliği öncesinde Resulullah'a gelerek gazaya gitmek istediklerini, fakat binecek develeri, yiyecek azıkları olmadığını söylediklerinde Resulullah onlara "Size verecek hayvan kalmadı" demiştir Bu cevap üzerine onlar ağlayarak geri dönmüşlerdir Bu mücâhidler hakkında şu ayet nâzil olmuştur: "Şu kimselere de günah yoktur ki, onlar her ne zaman kendilerini bindirip cihada sevkedesiniz diye sana geldilerse sen onlara "Size binek bulamıyorum " dediğin için bu uğurda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı mahzun olup gözleri yaş dökerek dönmüşlerdi" (et-Tevbe, 9/92) Bu zatlar, Sâlim İbn Umeyr, Uleyye İbn Zeyd, Ebu Leyla el-Mâzinî, Seleme ibn Sahr, Irbad İbn Sariye, bazı rivayette Abdullah ibn Mufaddal, Ma'kıl İbn Yesâr veya Amr İbn Gunme oldukları kaydedilmektedir (Tecrid-i Sarih Tercümesi X, 413)

Münâfıklar hakkında da Allah'u Teâlâ şu ayeti indirmiştir: "Allah'ın Resulü'nün arkasından oturmakla sevindiler, mallarıyla canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar "Sıcakta sefere çıkmayın " dediler De ki; "Cehennem'in ateşi daha sıcaktır " Keşke anlasalardı Artık yaptıklarına karşılık az gülsünler, çok ağlasınlar" (et-Tevbe, 9/81-82) Allah'u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de kâfirlerin katı kalpliliğine işaret etmiş, Allah korkusundan ağlayan yumuşak kalpli, merhametli müminleri cennetle müjdelerken, kâfirlerin cehenneme gideceğini haber vermiştir İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterilmiştir Böylelikle onlar eğlenmeyi ve gülmeyi iş edinerek, inananlarla alay etmektedirler Yani "dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir" Ancak son tahlilde, "görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürülecek olan insanlara Allah yaptıklarını bir bir haber verecek"tir

Alıntı Yaparak Cevapla