Yalnız Mesajı Göster

İnceden İnceye İstanbull

Eski 11-04-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İnceden İnceye İstanbull



İstanbul Dikilitaşları

Gotlar Sütunu (Eminönü)



Sarayburnunda, Gülhane Parkının içerisinde bulunan Gotlar Sütununun ne zaman ve kimin adına dikildiği kesinlik kazanamamıştır Bizans tarihçilerinden Nikeforos Giegoras, kentin kurucusu Byzansın heykelinden söz etmişse de kaidesindeki Latince yazı, onların yazdıkları ile çelişkilidir Bu yazıtta “mağlup olan Gotlardan dolayı bu sütun dikildi” Sözleri bulunmaktadır Prof Dr Semavi Eyice, yazıtın Latince olduğunu belirttikten sonra, sütunun Romalı bir imparatorun Gotlara karşı kazandığı zaferin ardından dikildiği düşüncesindedir Sonraki yıllarda anıtın üzerine Byzansın heykelinin konulmuş olabileceği gibi, zamanla gerçek kimliği unutulmuş bir heykelin halk arasında Byzans sanılması da olasıdır

Got Kıran unvanı almış Roma İmparatoru II Claudiusun (268 - 270) Gotlara karşı Sırbistanın Niş Şehri yakınında kazandığı zafer anısına dikildiği de düşünülmelidir; ancak II Claudies İstanbula hiç gelmemiş, kent ile de hiçbir bağlantısı olmamıştır
Bu bakımdan sütunun Onun adına dikildiği düşünülmemelidir ProfDr Semavi Eyice, bu sütunun Gotlara karşı savaşan I Theodosiusa (379 - 395) ait ve yazıttaki harf şekillerinin I Constantinus (324 - 337) dönemi ile bağlantılı olabileceğini sözlerine eklemektedir

IV yüzyılda yapıldığı sanılan sütun üç basamaklı bir kaide üzerinde yekpare gövdelidir Korint üslubunda bir başlıkla sonuçlanan sütun 15 m yüksekliğindedir Ayrıca başlığın
üzerinde bir kartala ait izler de görülmektedir Kaidenin üzerinde bazı kabartmalar olduğu ve taşçı kalemi ile kazındığı izlerden anlaşılmaktadır

Hipodrom Dikilitaşı (Theodosius Dikilitaşı) (Eminönü)



İstanbulun en eski dikilitaşı Hippodromdaki spinanın üzerindedir Yekpare mermerden olan bu anıt MÖ 1500 yıllarında III Tutmosis adına aşağı Mısırda Hiyeropolisdeki bir mabedin önüne dikilmişti Bu anıtı I Constantinusun (337-361) İskenderiyelilere yazdığı mektupla bu taşın İstanbula gönderilmesini istemiştir

“Gemileriniz Karadenize çıkarken sizleri cömertçe karşılayan ve beslenmesine yardımcı olduğunuz bu şehrin güzelleşmesine katkınız olması için bu yekpare taşı yollamanız yerinde olur”

Obeliskin İskenderiyeden ne zaman getirildiği kesin olmamakla beraber, büyük olasılıkla 390 yılı üzerinde durulabilir İmparator Iulianusun ölümünden sonra, uzun süre yerde kalmış ve kenti yeni baştan imar eden I Theodosius zamanında (379-395) İstanbula getirilerek Portus Novus (Kadırga Limanı) veya Vlanga (Langa) limanlarından birisine bırakılmıştır Bizanslı ustalar limandan Hippodroma kadar bir yol hazırladılar ve üç günlük bir çalışma ile obelisk getirildi, 32 günde bugünkü yerine dikildi İmparator I Theodosiusun (379-395) hazırlattığı 275 x 220 m ölçüsünde, dört yüzünde de kabartmalar olan kaide üzerindeki dört bronz ayak üzerine obelisk oturtulmuştur Bugün 1959 m yüksekliğinde olan taşın eski halinden daha uzun olduğu sanılmaktadır Obeliskin alt kısmı düzeltilirken hiyorogliflerden biri tam ortasından kesilmiştir Günümüze gelemeyen bu parçanın taşıma sırasında veya yerine dikilirken kırıldığı düşünülebilir Ayrıca tepesindeki çam kozalağı şeklindeki tepeliği 869 depreminde düşmüştür

Eski Mısırın milli kahramanı olarak nitelenen, 18 sülale firavunlarından III Tutmosis kazandığı zaferlerin bir bölümünü obeliske şiirsel bir dille kazıtarak ölümsüz olmayı istemiştir

Kuzey cephe: ”Gizli ve mukaddes ismin her tecellisini her feyzini mazhar olan Amor mabuduna nezrini büyük bir aciz içinde sunarak ve ondan yardımlar dilenerek güneyin dostu, dinin nuru, iki kutrun sahibi kudretli, melik memleketinin hududunu Mezopotamyaya kadar götürmeyi azmetti

Güney-Batı cephe: ”Güneşin doğduğu sırada malik olduğu altın renkleri aleme yayan Horisin verdiği kuvveti, serveti, şiddetli, mehabeti taşıyan yukarı ve aşağı Mısır hükümetlerinin tacına sahip olan ve bizzat güneş tarafından seçilmiş bulunan Melik bu eseri babası Ra için yaptırdı

Güney cephe: ”Mabud Horisin lütfuna mazhar olan ve güneşin oğlu lakabını taşıyan aşağı ve yukarı Mısırın hükümdarı bulunan Melik kudret ve adaletle bütün ufuklara nur saçtı Ordusunun önüne geçti Akdenizde dolaştı, bütün dünyayı mağlup etti Hudut memleketi Naharine kadar tevsi etti Mezopotamyaya azimle gitti, büyük savaşlar yaptı

Kuzey-Batı cephe: “XVIII sülaleden III Tutmasis Amon mabuduna nezrini takdim ettikten sonra Horisin yardımı ile bütün denizleri, nehirleri hükmü altına alarak saltanatının 30 yılı bayramında bu sütunu daha nice zamanlara ve bayramlara vasıl olması için yaptırıp diktirdi”

Obeliskin mermer kaidesinin iki yüzünde, o dönemde Roma imparatorluğunun doğu eyaletlerinde adet olduğu gibi Grekçe ve Latince kitabeler yazılmıştır Grekçe kitabede konuşan üçüncü bir kişi olup “Devamlı bir suretle yerde duran bu taşı dikme cesaretini imparator Theodosius gösterdi ve yardımına da Proclus çağırıldı ve bu şekilde otuz iki günde yerine dikildi” denilmektedir Latince kitabe ise diğerinden biraz farklı olarak obeliskin kendisi konuşmaktadır: “Önceleri direnmiştim; fakat yüce efendimizin emirlerine itaat ederek, yenilen tiranlar üzerinde zafer çelengini taşımam gerekti, her şey Theodosius ve onun kesintisiz sülalesine boyun eğiyor, bana da galip geldiler ve reis Proclusun idaresi altında, otuz günde yükselmeye mecbur oldum

Obeliskin kuzeybatı cephesindeki kabartmalar



Kuzeybatı cephe: İmprator Theodosiusun, eşi ve oğullarıyla birlikte elçileri kabulünü gösteren sahne bir parmaklıkla ikiye bölünmüştür Üst kısımda bir kemer içerisinde imparator ailesi uzun kollu giysiler içerisinde olup üzerlerindeki pelerinler sağ omuzlarından tutturulmuştur Buradaki figürlerin saç kesimleri birbirinin benzeri olup düz kesilmiş ve kulakları açıkta bırakacak şekilde başı çevrelemiştir Kemerin sağında iki figür ile dört asker görülmektedir, sol tarafta da yine iki figür ile arkasında üç asker bulunmaktadır

Alt kısımda ise simetrik görünümde elçiler diz çökerek imparatora hediyelerini sunmaktadır Bunlardan soldan üçü uzun kollu kürk mantolar içerisinde olup uzun pantolonları ve uzun kollu elbiseler içerisindedir Sol yandan da yine hediyeler sunan üç Asyalı ile uzun saçlı iki figür görülmektedir Bu kişilerin hangi toplumdan oldukları konusunda Bizans sanat tarihçileri tam bir yargıya varamamışlardır Ayrıca imparatora hediye mi yoksa vergi mi verdikleri de aydınlığa kavuşamamıştır

Kuzeydoğu cephesi: Hippodromdaki imparator locası olan katizma burada gösterilmiştir Locanın ortasında İmparator Arkadios ile eşi Theodosya Gaynas, bazı figürler ve askerler görülmektedir Ayrıca saray halkının buradan hippodromdaki oyunları izledikleri sanılmaktadır Bu kompozisyonunun altında ise obeliskin dikilişi tasvir edilmiştir

Güneybatı cephesi: İmparator I Theodosius yanında II Valentianus, Arkadios ve Honorios ile birlikte (Hippodromda) araba yarışlarını izlemektedir Buradaki kompozisyon yine bir korkuluk ile ikiye ayrılmıştır İmparator locasının kendisine özgü baklava motifli parmaklıkları, yuvarlak kemeri ilk bakışta dikkati çekmektedir Ayrıca özel Bizans saray giysileri içerisinde figürler ve askerler kompozisyonu tamamlamaktadır Kaidenin diğer bölümünde araba yarışlarına yer verilmiştirYarışların yapıldığı alan, spina, üzerindeki dikilitaşlar, arabaların önünde kısa pelerinli, sağ elinde kırbaç, sol elinde bir çelenk tutan bir kişi koşmaktadır Diğer bir figür de yarışın başlama işaretini vermek üzeredir Ayrıca bir kenarda da yarışı kazananlara zafer çelengi veren, ellerinde palmiye dalları tutanlar görülmektedir

Güneydoğu cephesi: Bu bölümde diğerlerinde yer alan imparator locası yerine saraydan bir mekana yer verilmiştir İmparatorun bulunduğu kısım korkuluk levhası ile üçe bölünmüştür İmparator I Theodosius elindeki çelenk ile kazananlara mükafatlarını vermektedir Kompozisyonun boş kalan yerleri askerler ve gruplar halindeki saray halkı ile doldurulmuştur Bunun altındaki bölümün ana noktası dans sahneleridir Seyirciler, çalgıcılar ve dansözler gruplar halinde sıralanmışlardır

Osmanlı döneminde, Sultanahmet Camisinin yapımından sonra Hippodromun zemini yükseltilmiş ve spinadaki dikili taşların alt kısımları toprağa gömülmüştür İngiliz araştırmacı C T Newton burasını temizlemiş, ardından da sütunlar demir parmaklıklarla koruma altına alınmıştır Bu arada Ceride-i Havadis gazetesi bu eserlerin değerli olduklarını, koruma altına alınmalarının önemini halka duyurmuştur

Türkiyedeki ilk müzecilik hareketi olarak nitelenen bu çalışmalardan sonra eski eserlere olan ilgi gün geçtikçe önem kazanmıştır

Burmalı Sütun (Yılanlı Sütun) (Eminönü)



IConstantinus (324-227) imparatorluğun çeşitli yerlerinden ve diğer ülkelerdeki bazı anıtları sökerek İstanbula getirmiştir Bunlardan biri olan Burmalı sütun (Yılanlı sütun) Hippodromun spinası üzerinde günümüze ulaşmıştır

Yunanistandaki küçük krallıklar, memleketlerini istila eden Perslere karşı birleşerek Salamis (MÖ 480) ve Plateada (M:Ö: 479) kazandıkları zaferlerden sonra ellerine geçirdikleri savaş ganimetleri eriterek bir zafer anıtı yapmış ve bunu Delphideki Apollon mabedi önüne dikmişlerdir Bu anıtta birbirine sarılmış üç büyük yılan başları üzerinde altından bir kazanı taşıyordu Birbirlerine sarılmış, 8 metre yüksekliğinde, 29 boğumlu, içi boş anıtta yılanların başları 36-32 kıvrımdan sonra birbirlerinden ayrılarak üç ayrı yöne bakıyorlardıGövdeleri üzerine de savaşa katılan Yunan krallıklarının isimleri yazılı olup bugün bunlar yılanların kıvrımları üzerinde okunabilmektedir Platea savaşı kahramanı Sparta Kralı Pausanias önce buraya kendisinden söz ettiren bir kitabe yazdırmışsa da karşılaştığı tepki üzerine bunu sildirerek yerine krallıkların ismini yazdırmak zorunda kalmıştır

İmparator I Constantinos tarafından bu anıt İstanbula taşınırken üzerindeki üç ayaklı tütsü kazanı kaybolmuştur Günümüze yalnızca 530 mlik kısmı ulaşan anıt, 650 m çapında 3 m derinliğinde, yanları duvarla örülmüş bir çukurun içerisindedir

Evliya Çelebi, bu anıtın İstanbulu yılan, çıyan ve akreplerden koruma gibi bir özelliği olduğunu yazmıştır Söylentiye göre bir yeniçeri bu yılanlardan birisinin başını koparmış ve o günden sonra da İstanbulda bu tür hayvanlar çoğalmıştır Kanuni Sultan Süleymanın nakkaşbaşısı Osmanın Hünername (1550-1590) isimli eserindeki minyatürlerde XVI yüzyılda yılan başlarının ok hedefi olduğu da görülmektedir

Ayasofyanın onarımını yapan G Fossati, toprak hafriyatı sırasında bu yılanlardan birisine ait üst çene parçası bulunmuş olup günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzelerindedir

Constantininus Porphyrogenes Sütunu (Örme Sütun) (Eminönü)



CONSTANTİNUS Porphyrogenes sütunu (Örme Sütun), her ne kadar bir imparatorun ismini taşıyorsa da kimin tarafından yaptırıldığı açıklık kazanamamıştır Hippodromun ortasındaki spina üzerinde yer alan 32 m yüksekliğindeki bu sütun değişik ölçülerdeki taşların yontulmasıyla yapılmıştır VII Constantinus (911-959) bu sütunu tamir ettirmiş, üzerine de babası I Basileiosun (867-886) savaştaki başarılarını tasvir eden kabartmalarla kaplamıştır Mermer kaidesinin bir yüzünde “VII Constantinus Rodos şehrindeki dev abideyle rekabet edecek bir harika yaratmak istedi” yazılıdır Mermer kaidenin diğer yüzünde de altı mısralık bir başka Grekçe kitabe daha bulunmaktadır:

“Bu dört köşeli heybetli ve harika anıt, zamanla harap olmuşken, şimdi imparator Constantinus ile devletin şanı olan oğlu Romanos tarafından önceki görüntüsüne nispetle daha iyi duruma getirildi Rodos Kolosu harikulade idi, bu bronz anıt ise hayranlık yaratmaktadır

Günümüzde kesme taştan kütlevi bir görünümü olan dikilitaşın üzerindeki kabartmaların İstanbula Latinlerin yapmış olduğu istila sırasında söküldüğü, para basmak amacıyla eritildiği ileri sürülmüştür Aşağıdan yukarıya doğru daralan, bir zamanlar üzerindeki tunç küreyi taşıyan taşın üzerinde çivi ve kenet izleri açıkça görülmektedirTaşlar üzerinde burada yapılan müsabakaları izleyenleri güneşten koruyan tente ve çadırların makara ipleri de dikkati çekmektedir

Anıtın üzerindeki yazıtlardan, dikilitaşın MÖ IV-V Yüzyıllara tarihlendiği, zamanla harap olduğu ve imparator Constantinus ve sonra babasının yerine imparator olan II Romanos (959-963) tarafından onarıldığı anlaşılmaktadır

Prof Dr Semavi Eyice, dikilitaş ile ilgili farklı bir görüşü dile getirmiştir:
“Örme sütunun yüzeyine çakıldıkları anlaşılan kabartmalı tunç levhaların bu onarım sırasında konulduğu tahmin edilir Gerçek kaynağa dayanmayan bir söylentiye göre bu levhalar VII Contantinusun dedesi Makedonyalılar sülalesi kurucusu I Basileiosun (867-886) başarılı iş ve savaşlarını tasvir eden kabartmalar vardı Yüzeyleri kabartmalı olsun veya olmasın altın kaplamalı bu levhalar, bilinmeyen bir dönemde sökülmüştür Yine bir söylenti levhaların şehrin IV Haçlı seferlerini düzenleyen batılı şövalyeler tarafından 1204-1261 arasındaki işgalleri sırasında söküldüklerini iddia eder; ancak hiç bir kaynak bu iddiayı kanıtlamaz”

Osmanlı döneminde Pierre Gilles örme sütunun detaylı bir tasvirini yapmıştır Ayrıca Beyan-ı Menazil-i Sefer-i İrakeyn-i Sultan Süleyman, Hünername ve Surname isimli minyatürlü yazmalarda da bu sütun görülmektedir

Sultanahmet Camisinin yapımından sonra yükselen toprak sevi yerinden ötürü bu dikilitaşın üç basamaklı, mermer kaidesi toprak altında kalmış ve 1856da Charles Newton tarafından çevresi kazılarak parmaklıkla çevrilmiştir Bu arada da düşen taşların yerleri yenileri ile doldurulmuştur

Constantinus Sütunu (Çemberlitaş) (Eminönü)



İmparator Contantinus, kenti yeni baştan kurarken yaptırmış olduğu Constantinus Forumunun ortasına ismini taşıyan bir dikilitaş koydurmuştur Bu meydanı 328de yaptırırken orada bulunan daha önceki dönemlere ait nekropolü toprakla doldurmuş ve zemini 15 m yükseltmiştir

İstanbulun 1919-1923 Yıllarındaki işgali sırasında burada kaçak bir kazı yapılmıştır Bunun ardından CVett ile EMamboury tarafından yapılan araştırmada forumun döşemesi ile onun 5 m altında nekropolle karşılaşılmıştır

Dikilitaşın gövdesini oluşturan porfirden yontulmuş, silindirik, vişne çürüğü rengindeki taşlar Romadan getirilmiştir Sütun parçalarının uçları kabartma çelenkler biçiminde işlenmiş ve ek yerleri gizlenmiştir Yüksekliğinin 50 myi bulduğu iddia edilmişse de bugün 35x37 m arasında olup dört basamaklı bir kaide üzerine oturtulmuştur Bu sütunun Romalılar tarafından Frygiadan getirilerek Romadaki Apollon Mabedi önünde olduğu ve üzerinde de güneşi selamlar konumda Apollonun heykelinin bulunduğu kaynaklarda yer almıştır İmparator Constantinus, taşın üzerine Güneş tanrısı Heliosu anımsatan kendi heykelini koydurmuş, başının etrafına da yedi sembolik çivi yerleştirmiştir Heykelin sol elinde üzerinde haç bulunan altın bir küre, sağ elinde de bir mızrak tutuyordu Heykelin Hıristiyanlığı vurgulaması için daha geç devirlerde üzerine bir kitabe konulmuştur:

“İsa, sen ki, dünyanın yaratıcısı ve sahibisin, senin olan bu şehre onunla birlikte Romanın asasını ve gücünü de sundum Onu bütün saldırılardan koru ve tehlikelerden kurtar

Bizans tarihçilerinden Kedrenos, bu heykelin Fidyasın Apollon heykeline benzediğini ileri sürmektedir Th Reinach ile R Janin, Hz İsanın heykelinde imparatorun halka hitap ettiği görüşündedir

İstanbulu sarsan deprem ve yangınlardan bu dikilitaş büyük ölçüde etkilenmiştir Örneğin 418de alttaki parçalardan biri yerinden düşmüş ve yıkılmasını önlemek amacıyla demir çemberler içerisine alınmıştır Ardından peş peşe gelen yangınlar taşları yakmış, heykelin elindeki mızrak 542 depreminde, diğer parçaları ile kürre 869 depreminde düşmüştür III Nikeforos Botaniates döneminde (1078-1081) yıldırım düşmüş, I Aleksios döneminde de (1081-1118) şiddetli bir fırtına heykel ile birlikte dikilitaşın üst bölümlerini devirmiş ve pek çok kişinin ölümüne neden olmuştur İmparator I Manuel Komnenos (1143-1180) anıtı yeniden tamir ettirmiş ve üzerine de korint üslubunda bir başlık ile tunçtan bir haç koydurmuştur Üzerine de “Zamanın sakatladığı bu kutsal eseri, dindar İmparator Manuel ihya etti” Kitabesini dikilitaşın çevresine çepeçevre yazdırmıştır Bizansın son dönemlerinde “Haçlı Anıt” olarak tanınan bu anıt ile ilgili olarak Semavi Eyice bir de Bizans inanışından söz etmektedir:

“Halkın inanışına göre, Türkler şehre girdiklerinde gökten bir melek inecek, anıtın dibindeki aciz bir adama bir kılıç vererek ona, bu kılıcı al ve Kurtarıcının halkının intikamını al diyecek Bizanslılarda bunun üzerine Türkleri yalnız İstanbul önünden değil, tüm Anadoludan ta İran içlerine kadar püskürteceklerdi Bu hurafe halkı o derece inandırmıştı ki, Haçlı Anıtın ötesine geçtiklerinde her tehlikeyi atlatmış olduklarını sanıyorlardı

Osmanlı döneminde yangın ve depremlerden yine zarar görmüş ve çevresindeki demir çemberler yenilenmiştir Ayrıca sütunun kaidesi kesme taşlarla örülerek, yüksekliği 11myi bulan bir kılıf içerisine alınmıştır Sultan II Mustafa (1695-1703) yeni bir yangın geçiren taşı tamir ettirmişse de taşın kararmasından ötürü de halkın söylediği “Yanık Taş” tabiri kaynaklara geçmiştir Bu nedenle günümüzde taş kaide üzerinde, silindirik porfir parçalarından yalnızca 6sı ile korint başlığının bir parçası görülebilmektedir Yakın tarihlerde kaide içerisinde kutsal eşyaların saklandığı küçük bir odadan söz edilmiş ve Hzİsanın çarmıhının bir parçasının burada olduğu iddia edilmiştir

Marcianus Anıtı (Kıztaşı) (Fatih)



BİZANS devri İstanbulunda dördüncü tepenin batısında, onuncu mıntıkada bulunan Marcianus Anıtı Fatihte Kıztaşı olarak isimlendirilen küçük bir meydanın ortasında günümüze ulaşabilmiştir İstanbulun fethinden sonra kurulan ilk Osmanlı mahalleleri arasında “Kıztaşı Mahallesi” olarak ismi geçmiştir Uzun süre Saraçhanebaşında Yeniçeri odalarında bir evin bahçesinde kalan bu anıt bütün çevreyi yakan Çırçır yangınından (23 Ağustos 1908) sonra yeniden yapılan düzenleme sonunda ortaya çıkarılmıştır

Bizans kaynaklarının yeterince değinmediği bu anıtı şehir valisi Tatianus Decius, İmparator Marcianus (450-457) onuruna 450-452 yıllarında diktirmiştir Anıtın kitabesinde yalnızca Tatianusun ismi bulunuyorsa da tarihi belirtilmemiştir Ancak Sanat Tarihçisi J Kollwitz 452 tarihi üzerinde durmuştur

Marcianus Anıtının kaidesinde Nike heykelinin bulunuşundan ötürü halk arasında Kıztaşı olarak tanınmıştır Ancak Bizans devrinde Beşinci Tepeye dikilen ve Süleymaniye Camisinin yapımında yıkılan, bir başka anıta da bu isim verilmiştir

Marcianus Anıtı üç kademeli Aphroditenin heykelinin bulunduğu bir platformdaki mermer kaidenin üzerindedir Bugün kaidenin altındaki kademeler toprak altında kalmıştır Korint mermerinden, 2,35 m yüksekliğindeki kaide mermer kabartmalarla süslenmiştir Üç cephede de birbirinin eşi olan kabartmalarda defne yapraklarından oluşmuş bir çelenk içerisinde Hz İsanın monogramı olan “I” ve “X” harfleri bulunmaktadır Kaidenin kuzey cephesinde de simetrik konumda iki Nike figürü yuvarlak bir madalyonu taşımaktadır Bugün yalnızca harflerinin yuvaları kalmış Latince bir kitabede sütunun Marcianus için Tatianus Decius tarafından dikildiği belirtilmiştir Sütun 875 m yüksekliğinde olup Roma-Korint üslubunda bir başlıkla sonuçlanırsa da, bu kısım 1894 depreminde hasara uğramıştır Marcianusun heykelinin ne zaman yıkıldığı bilinmemektedir Salzanberg ve Kondakoff gibi sanat tarihçiler korint başlığının üzerinde gördükleri bir heykel kaidesine değinmişlerdir Prof Dr Semavi Eyice, İtalya kıyılarında bulunan Barletta heykelinin buraya ait olacağına işaret etmektedir Ayrıca R Delbrueckde bu heykelin İmparator Marcianusa ait olduğunu ileri sürmektedir Üslup ve teknik olarak V yüzyıla tarihlenen 5 m yüksekliğindeki bu heykel Baride St Scpolonededir

Arcadius Sütunu (Fatih)

Bizansın 12 bölgesi olarak nitelenen 7 tepenin üzerindeki Arkadius forumunun ortasındadır Günümüzde Cerrahpaşada Haseki Kadın Sokağında bir evin bahçesinde yalnızca kaidesi bulunmaktadır

Anıtın bulunduğu alana kuru toprağından ötürü Bizanslılar Xerophos ismini yakıştırmışlardır Arcadius forumu kısa bir süre sonra “Forum Teodosiacum” ismini almışsa da sonra yeniden eski ismine dönülmüştür

Tarihçi Teofanes başta olmak üzere Bizanslı tarihçiler İmparator Arcadiusun (395-408) Barbarlara karşı kazandığı zaferleri ebedileştirmek için bu anıtın yapıldığını belirtmişlerdir Arcadius zamanında sütunun yapımına başlanmış ve oğlu II Theodosius (408-450) tarafından tamamlatılmıştır Sütunun üzerine Arcadiusun heykeli konulmuş ve Temmuz 421de açılışı yapılmıştır

Arcadius sütunu dört köşe bir kaide üzerinde 35 m yüksekliğindedir Ayrıca altında 9 m yüksekliğinde, kayalardan oyulmuş kare şeklinde bir mekan bulunmaktadır P G İnciciyan, sütun içerisinde 223 basamaklı taş bir merdiven olduğunu, üzerinde de bir balkon ile imparator heykelinin yer aldığını söylemektedir

Arcadius sütunun gövdesi benzeri Roma anıtlarında olduğu gibi boş yer bırakılmamacasına kabartmalarla süslenmiştir Bu bezemeler kaide de yatay, gövdede ise spiral olarak yapılmıştır Burada Arcadiusun Gotlara karşı kazandığı zaferler dile getirilmişse de günümüze bunlarla ilgili hiç bir kalıntı gelememiştirBu sütunla ilgili bütün bildiklerimiz yalnızca eski resim ve bu kabartmalarda uçar durumda elindeki çelenk ile zafer tanrıçası Nike, yenik durumda Barbarlar ve ele geçen ganimetler en ince ayrıntısına kadar anlatılmaya çalışılmıştır Ayrıca askerlerin kalkanları üzerine de Hz İsanın monogramları ile haç motifleri işlenmiştir Kaide ile gövdenin birleştiği yerde de çelenk ve dal motifleri bulunmaktaydı

İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulunan ve 1874de Davutpaşa İskelesi civarında denizden çıkarılan, üzerinde savaş sahneleri olan kabartmaların Arcadius sütununa ait olduğu iddia edilmiştir Oldukça aşınmış olan bu kabartmalar üzerinde üç asker ile bu atın sağrısı ve arka ayakları görülmektedir Başlarında miğferleri olan kısa tunikli askerler kılıç ve kalkanları ile önlerindeki bir hedefe doğru yürümektedirler G Mendelin sözünü ettiği böyle bir sahne Geoffroyin çizdiği sütunun yedinci şeridine uymaktadır Ne var ki sütunun bulunduğu alanda bu sütunun evler arasında kalışından ötürü herhangi bir kazı yapılamadığından kesin bir yargıya varmak çok güçtür

Arcadius sütunu Iustinianus (527-563) zamanındaki depremde bazı parçaları kopmuş, 549 yılındaki şiddetli fırtınadan etkilenmiştir Üzerindeki heykel de 740 depreminde devrilmiştir Sultan III Ahmet (1703-1730) zamanına kadar ayakta kalan sütun, deprem ve yangın gibi felaketlerde çevresine tehlikeli olacağından ötürü yıktırılmıştır Ord Prof Dr A Süheyl Ünver, Veliyüddin Efendi kütüphanesinde bir derginin köşesinde “iptidai hedmi dikilitaş” der Kurbi Cerrahpaşa fi 10 şavval 1123 (1711) kenar yazısına rastlamıştır Bu kenar yazısı sütunun XVIII yüzyıl başlarına kadar ayakta durduğunu belgelemektedir Onun yanı sıra 1711de memleketine dönen Aubry de Lan Motraye, bir kazaya meydan vermemesi için kendisi İstanbuldan ayrıldıktan sonra, yıktırıldığını yazmıştır

Bizanslılar bu sütunun üzerindeki kabartmalarda bazı gizli kuvvetler olduğuna inanmışlardı Evliya Çelebi de bu sütunu bazı inanışlarla bağdaştırmıştır Osmanlılar zamanında İstanbulun çeşitli yörelerinin havasını araştırmak için yüksek yerlere koyun ciğerleri asılır, en geç bozulan yerin daha sağlıklı olduğuna karar verirlermiş Nitekim bu sütuna asılan ciğer diğer yerdekilere göre çok daha geç bozulurmuş Gerçekten de Cerrahpaşa Hastanesi ve özellikle hastanenin Göğüs Hastalıkları Pavyonu bu taşın hemen yanı başında kurulmuştur

İstanbulda Günümüze Ulaşamayan Dikilitaşlar

Bizanslılar kazandıkları zaferleri veya imparatorlarının isimlerini kendilerinden sonraki nesillere tanıtmak amacıyla yaptıkları anıtlardan bazıları da günümüze ulaşamamıştır Bunlardan bazılarının isimlerini ve yerlerini kaynaklardan veya eski çizimlerden öğrenebiliyoruz

Veronalı Onophrinus, Hippodromda günümüze ulaşanların dışında spina üzerinde yedi sütunu daha çizmiştir İmparator I Iustinianusun (527-565) heykelini taşıyan bir sütun da Augusteon Forumunun ortasında bulunuyordu Bazı kaynaklar bu sütunun XVII Yüzyılın ortalarına kadar ayakta kaldığını belirtmişlerdir Ayrıca I Constantinusun annesi Augusto Helenanın heykeli, ismini ebedileştirmek için Dafne Sarayı yakınında bulunuyordu Augusteon Forumunda bulunan ve günümüze ulaşamayan bir başka dikilitaş ta Ayasofyanın batısındaki senato binasının karşısına İmparator I Leon (457-474) anısına dikilmiştir Vali Marcillus, İmparator Arcadiusun karısı Aelia Eudoxia anısına senatonun önüne porfir bir sütun üzerine gümüşten bir heykelini yaptırmıştır Eudoxia heykeli VI Yüzyıla kadar yerinde kalmış, İmparator Iustinianus zamanında yerine İmparatoriçe Theodoranın heykeli konulmuştur Gümüş Eudoxia anıtının kaidesi 1848de rastlantı sonucu bulunmuş olup bugün Ayasofya Müzesinin avlusunda bulunmaktadır Üzerindeki dört satırlık manzum kitabede “Burada hükümdarın hukuk işlerini görüştüğü yerdeki bu porfir sütuna ve gümüşten imparatoriçeye bakAdının ne olduğunu öğrenmek ister misin? Eudoxiadır Bunu diktiren kimdir? Büyük konsüller soyundan mükemmel şehir Profokhosu Simplikos” yazılıdır Kaidenin diğer yönündeki Latince yazıtta ise “Şehir Profokhosu Clarissimus Simpliciusdan Hükümdar Aelia Eudoxia” sözleri okunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla