Yalnız Mesajı Göster

İnceden İnceye İstanbull

Eski 11-04-2012   #32
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İnceden İnceye İstanbull



Hazine Bölümü



İstanbulun fethinden sonra Osmanlı hazinesi bir süre Yedikule Hisarında korunmuş, Saray-ı Cedid-i Amire adı ile tanınan Topkapı Sarayına 1478 yılında taşınmıştır Hazine Odası olarak kullanılan bir bölüm II Avluda kubbe altının sağında korunmaktadır Hazine Odası günümüzde dört odadan meydana gelmiştir Bunlardan birinci odada Yavuz Sultan Selimin İran seferi sırasında getirdiği eserler bulunmaktadır Burada altın ve gümüş yaldızlı üzengiler, firuze zümrüt ve altın süslemeli taslar bulunmaktadır İkinci oda zümrüt ve zümrütlü eserlere ayrılmıştır Burada Sultan IAhmete (1603–1617) ait olan zümrütlü askılar, hançerler, mine ve altınlı kaplar bulunmaktadır

Hazinenin üçüncü odasında en önemli eseri ve aynı zamanda Topkapı Sarayının simgesi olan Kaşıkçı Elmasıdır Bu elmasın ilginç bir öyküsü vardır:

Kaşıkçı Elmasının Osmanlı Saray hazinesine nasıl geldiğine açıklık getiren, saray arşivinde ve ne de başka yerlerde yeterli bir bilgi bulunmamaktadır Elmasın saraya gelişi farklı biçimde yorumlanmış, ancak hiç birisinde gerçeği yansıtan bilimsel bir belge ortaya konulamamıştır

Yerli ve yabancı kaynaklarda Pigot elması olarak isimlenen ve günümüzde nerede olduğu bilinmeyen bir elmastan söz edilmektedir Pigot elmasının Kaşıkçı elması olduğunu iddia edenler de bulunmaktadır Bunu ortaya atanların dayandığı tek nokta Pigot elmasının 85,5 kırat, Kaşıkçı Elmasının da 86 kırat oluşudur



Pigot elması ile ilgili öykülerden birine göre, elmas Madaras Mihracesinden satın almıştır Bunun ardından birçok kez el değiştirmiş ve sonunda Napolyon Bonapartenin annesi tarafından satın alınmıştır Napolyonun annesi oğlunu Elbe adasındaki sürgünden kurtarabilmek için elması satışa çıkarmış, Mora Valisi Tepedelenli Ali Paşanın bir subayı tarafından 150000 altına satın alınmış ve Paşaya hediye edilmiştir Söylentiye göre de Ali Paşa elması kavuğunun ön kısmındaki sorgucunun ortasına koydurmuştur Dr Ülbercht Wirth isimli bir Alman yazarı “Der Balkan” isimli kitabında bunu gösteren bir resmi yayınlamıştır Tepedelenli Ali Paşa gözden düştükten sonra padişah tarafından öldürüleceğini anlamış ve yakınlarına elmasın toz haline getirilmesini, karısının da öldürülmesini istemiştir Ancak Onun bu vasiyeti yerine getirilmemiştir Paşa öldürüldükten sonra hazinesi İstanbula getirilmiş ve Topkapı Sarayındaki devlet hazinesine konulmuştur

Bir başka söylentiye göre de Kaşıkçı elması Ayvansaray yakınındaki bir çöplükte bulunmuştur İstanbulun Latinler tarafından soyulduğu günlerde Latinlerin arasında bulunan Robert Clari Bizanslıların hazinelerinden, altın taçlarından, mücevherlerinden söz etmiştir Bizans hazinesine ait olan bu elmasın çöplüğe nasıl düştüğü bilinmemektedir Tarihler bu konuda sessiz kalmıştır

Ayvansaraydaki çöplükte rastlantı sonucu bulunan elmasın Osmanlı sarayına gelişini Raşit Tarihi ile Defterdar Sarı Mehmet Paşanın Zubde-i Vekaiyat isimli eserinde “Zuhuru Elmas-ı Kıymet” olarak şöyle yazmışlardır:

“İstanbulda Eğrikapı mezbelesinde bir müdevver taş bulunup bulan gafil-i bi-baht bir yaymacı kaşıkçı ile üç kaşığı mübadele Badehu kuyumculardan biri mezbur kaşıkçıdan ol taşı on akçeye mübayaa eylemiş ve yine kendü esnafından birine göterip elmas olduğu nümayan oldukta hisse talebi ile ol dahi şerik olmak isteyüp beyinlerinde niza vaki ve giderek bu ahval kuyumcubaşıya münakis oldu Kuyumculara birer kese akçe verip taşı ellerinden aldığı Vezir-i Azam Mustafa paşa Hazretlerinin mesmuu oldukta kuyumcubaşıdan kendü için almak daiyesinde iken taraf-ı padişahiye aks olup talebini müşir hattı hümayun sadir olup Hasılı taş meydana çıkarılıp işletildikte 84 kırat bir adımül misl elmas zuhur etmeğin Hazine-i Hümayuna zapt olunup bu mukabelede kuyumcubaşıya kapucubaşılık tevcihi ile ikram ve birkaç kese akçe inam olundu”



Bunun yanı sıra Eremya Çelebi Kömürcüyan da Eğrikapıda “XVII Yüzyıl sonlarında İstanbula gelen FGenelli, bir gencin Tekfur Sarayı harabeleri içinde bulduğu elmasın Sultan IV Mehmetin eline geçtiğini ve değerinin 100000 kuron olduğunu belirtmiştir Sultan IV Mehmet döneminde Rusya seferi için Hazine-i Hümayunda değerli eşyaların tespiti yapılırken düzenlenen hazine defterinde “ Kebir elmas yüzük adet l85 kırat “denilen iri bir elmas yüzükten söz edilmiştir Büyük olasılıkla bu elmas yüzük Kaşıkçı Elmasıdır Ayrıca Sultan I Abdülhamit dönemine ait hazine defterinde de “Kaşıkçı” tabir olunan bir adet büyük bir elmas yüzükten söz edilmiştir

Günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Bölümünde özel bir vitrinde 7610 numaraya kayıtlı olarak sergilenen Kaşıkçı Elması 42x35x16 m/m; çevresindeki pırlantalarla birlikte 70x60 m/m ölçüsündedir Pershape (armut) biçiminde ve Briolette kesimlidir Çevresinde iki sıra halinde altın yuvalar içinde 49 pırlanta bulunmaktadır Bu pırlantalar klasik kesimde ve en tepedeki Kaşıkçı Elmasına eş deş biçimde 11x8 m/m boyutundadır Bu küçük pırlantanın iki yanından başlayarak elması çevreleyen diğer pırlantalar çeşitli ölçülerdedir En küçükleri 5x5 m/m, en büyükleri de 8x8 m/m boyutlarındadır Elmasın alt kısmı foya adı verilen ince bir gümüş varak ve onunda altı 12 ayar altın plaka ile kaplanmıştır

Bu bölümde ayrıca bayram tahtı, Osmanlı nişanları, Sultan III Selimin avizesi, Sultan II Mahmutun pembe sarı mineli güller ve aralarında mavi çiçeklerin de bulunduğu resmi, altın şamdanlar, tuğlar bulunmaktadır

Hazinenin dördüncü odasında İran Hükümdarı Şah İsmaile ait olduğu üzerindeki yazılardan anlaşılan kemer, pazubent ve bir de kupa vardır Ayrıca Kanuni Sultan Süleymana ait fildişi ayna, Nadir Şahın Sultan I Mahmuta (1730–1754) armağan ettiği taht, çeşitli altın yaldızlı Kuran muhafazaları, murassa bastonlar, murassa kupalar, mineli hançerler ve mücevherli sorguçlar bulunmaktadır

Silah Seksiyonu (Dış Hazine)

Kubbealtının yanında yer alan sekiz kubbeli hazine binası Kanuni döneminde yapılmıştır Fatih döneminde II Avludaki hazinenin yeri kesin olarak bilinmemektedir Burada devlet gelirlerini oluşturan vergiler saklanırdı Maliye Defterhanesi, Osmanlı padişahlarının elçilere ve saraylılara hediye ettikleri hilat denilen kaftanlarla bazı değerli eşyada burada saklanırdı

XVI- XVII yüzyıllarda ve dış cephede geniş bir saçağının olduğu bilinen yapının bu bölümünde hazine görevlileri ve koruyucuları ulufe günlerinde paraları torbalara koyarak hazırlık yaparlardı Yapının içinde ve girişin tam karşısında yer alan iki katlı iç hazine bölümü çok iyi korunmaktaydı Defterdarın sorumluluğundaki Hazine, gerektiğinde açılır ve sadrazamda bulunan padişah mührü ile mühürlenirdi

Bina günümüzde Topkapı Sarayı Müzesine ait içinde değişik dönemlere ait silahların sergilendiği Silahlar Seksiyonu olarak kullanılmaktadır Topkapı Sarayı Müzesi dünyanın sayılı silah koleksiyonlarını bir araya getirmiştir Bu bölümde VII Yüzyıldan XX yüzyıla kadar uzanan pek çok silah teşhir edilmektedir Burada on binin üzerinde silah bulunmaktadır

Osmanlı Devletinde ilk kez silahlar Cebehane ismi altında Edirnede toplanmış, daha sonra İstanbulda Aya İrinide koruma altına alınmış ve bunların büyük bölümü de Topkapı Sarayına götürülmüştür Topkapı Sarayında silahlar iç hazinede saklanmaktadır İç Hazine kalın duvarlarla çevrili dikdörtgen bir mekân olup, burası üç büyük payenin taşıdığı sekiz kubbe ile örtülüdür Yapı üslubundan bu bölümün XV yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır Değişik zamanlarda onarılmış ve değişikliğe uğramıştır Son olarak da XVIII yüzyılda salonun kuzeyine bir bölüm eklenmiştir

Topkapı Sarayı Silah Bölümünde Arap, Memluk, İran ve Osmanlı silahları önemli bir yer tutmaktadır Burada koleksiyonun en eski örnekleri olan Arap kılıçları, Memluk kılıçları, Memluk zırhları, miğferleri, baltaları, topuzları, şeşperleri, mızrakları, alemleri; ganimet veya hediye yolu ile toplanan İran silahları arasında kılıçlar, baltalar, miğferler, zırhlar, topuzlar, şeşberler, mızraklar, ok ve yaylar, alemler bulunmaktadır

Topkapı Sarayında Türk dönemine ait silah koleksiyonu dünyanın en zengin koleksiyonlarındandır İstanbulun fethinden başlayarak Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına kadar geçen süre içerisinde toplanan bu silahlar arasında, kılıçlar, yatağanlar, zırhlar, miğferler, tüfekler, tabancalar, baltalar, topuz ve şeşberler, ok ve yaylar, at başı zırhı, mızraklar, kalkanlar, alemler kronolojik bir sıra halinde sergilenmiştir

Cam ve Porselen Bölümü

Topkapı Sarayı Müzesinde İstanbulda yapılmış yerli porselenler ve Çin porselenleri ayrı bir bölümü meydana getirmiştir Yıldız Sarayında kurulan atölyede yapılmış olan eserler başta olmak üzere XVIII yüzyıldan itibaren Galata, Beykoz, Eyüp ve Balattaki çini ve çömlek atölyelerinde yapılan porselenler ve cam işleri burada bir araya getirilmiştir Eser-i İstanbul damgalı eserlerin yanı sıra Beykoz imalathanesinde yapılan porselenler, Venedik işi camlar yine bu bölümdeki önemli eserler arasındadır Ayrıca Hüseyin Zekai Paşa imzalı Yıldız porselen tabağı, Sultan II Abdülhamit armalı porselen fincan ve tabaklar, çay takımları, tuğralı saatler, değişik tipte çeşmi bülbüller, çeşmi bülbül sürahiler, kristal leğen ve ibrikler, vazolar, aşure testileri, porselen levhalar, seledon kaplar, Çin Mink Çağı ibrik ve kâsesi, mavi-beyaz çini tabak, Mink Çağına ait tabak, Atam imzalı Yıldız porselen sürahisi, Yıldız işi Topkapı Sarayının ikinci kapısının resmedildiği kapaklı kâse, padişah portreli fincan ve tabaklar, İsveç vazosu, Sevr porselenleri, Japon porselenlerinin çeşitli örnekleri bölümün başlıca eserleri arasındadır

Kaftanlar Bölümü



Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli imalathanelerinde yapılmış saray mensupları için özel olarak dokunmuş saray kumaşları bu bölümün başlıca eserleri arasındadır Ünü Avrupa ülkelerine kadar yayılmış olan Bursa tezgâhlarında dokunan çatma, kadife, atlas, çuha, kemha kumaş örnekleri yine bu bölümde sergilenmektedir

Enderun hazinesinden Topkapı Sarayı Müzesinin bu bölümüne geçen kumaşların bir kısmı hediye, savaş ganimeti, sipariş ve satın alma yolu ile elde edilmiştir Bu eserler üzerinde yüzyılların birikimi, özellikle padişahın iç ve dış giysileri görülmektedir Osmanlı geleneğine göre ölen padişahların tüm giysileri bohçalanır, mühürlenir ve Silahtar Hazinesinde saklanırdı Bu nedenle de padişahlara özgü giyim eşyaları sarayın önemli bir koleksiyonunu oluşturmuştur Bunların arasında Fatih Sultan Mehmetin 21 kaftanı, Kanuninin 77 kaftanı, Sultan I Ahmetin 13 kaftanı, Sultan II Osmanın 30 kaftanı ve Sultan IV Muratın 27 kaftanı bulunmaktadır

Bunların yanı sıra Sultan II Beyazıtın kaftanı, Kanuni Sultan Süleymanın ipek kaftanı, Kemha Kaftan denilen kaftanlar, Seraser kaftanlar, çatma kaftanlar ve Selimiye denilen kumaşlar bulunmaktadır Bu bölümde Çatma, Çuha, Atlas, Gezi, Hatayi, Kadife, Kemha, Seraser, Sof, Serenk denilen örnekler de vardır

İşlemeler Bölümü



Topkapı Sarayı İşlemeler Bölümünde Selçuklular döneminden başlayan ve Osmanlı İmparatorluğunun sonuna kadar süren zaman dilimi içerisinde Türk işlemeleri, motifleri ve düzenleri ile bir arada sergilenmiştir Bu işlemelerin üzerinde çeşitli bitkiler, güller, narçiçekleri, sümbüller, laleler, karanfiller, çarkıfelekler, çeşitli meyveler, yapraklar, Çin bulutları, üç benekler ve çintemaniler bulunmaktadır

Bu işlemelerdeki motiflerde peyzaja önem verilmiş, özellikle çiçeklere özen gösterilmiş, kıvrık dallar, meyveler, fiyonklar ve vazolar da onları tamamlamıştır

Bu bölümde Buhara işi örtü, çeşitli makrameler, sedir yastıkları, bohçalar, nişan bohçaları, kadın giysileri, kaşbastılar, mendiller, çevreler, uçkurlar, ayna örtüleri, nihaliler, berber futası, yorgan yüzleri, yastık yüzleri, taht örtüsü, taht saçağı, deri üzerine altın simle işlenmiş kutu, üç etekler, XVII yüzyıl çizmeleri, çeşitli yazmalar, peşkirler, hilatlar, kahve örtüleri sergilenmiştir

Padişah Portreleri Bölümü



Topkapı Sarayı Müzesinde Osmanlı padişahlarına ait portreler zaman zaman sergilenmektedir Çoğunlukla Avrupalı ressamların yaptığı bu portrelerin sergilenmesini ilk kez Atatürk istemiştir Çeşitli nedenlerle gerçekleşemeyen bu sergileme II Dünya Savaşından sonra yapılmıştır Saray-ı Enderun denilen üçüncü avluda ilk kez Osmanlı padişahlarının, sultanların ve devletin önde gelen kişilerinin tabloları sergilenmiştir Daha sonra bu sergileme ayrı bir bölüm oluşturmuştur

Bu portreler arasında Sultan Osmanın XVII-XVIII yüzyıla tarihlenen, DrMarten tarafından 1929 yılında müzeye hediye edilen portresi, Baiazıtthnin yapmış olduğu Yıldırım Beyazıtın portresi, XVII-XVIII yüzyılda resmedilmiş, 1943 yılında TKKoperlerden satın alınan Çelebi Mehmetin, Sultan II Muratın yağlı boya resimleri, Fatih Sultan Mehmetin 1865te Venedikten Sir Henry Layarddan satın alınan ve Dolmabahçe Sarayından müzeye getirilen yağlı boya tablosu, Sultan II Beyazıtın XIX yüzyılda Fransa ekolünce yapılan tablosu, Yavuz Sultan Selimin 1926 yılında Dolmabahçe Sarayından getirilen yağlı boya portresi, AEhrenfeldden 1930 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınan Kanuni Sultan Süleymanın tuval üzerine yağlı boya tablosu, orijinali Münihte bulunan bir sanatçının elinden kopya olarak çıkmış Kanuni Sultan Süleyman tablosu, Venedik ekolü bir ressamın XVI yüzyılda yaptığı Yavuz Sultan Selim portresi, Sultan III Muratın, Sultan III Mehmetin Fransız ekolü yağlı boya tabloları, Sultan I Ahmetin, Sultan IV Muratın, Sultan İbrahimin, Sultan IV Mehmetin, Sultan II Süleymanın, Sultan II Ahmetin, Sultan II Mustafanın, Sultan III Ahmetin, Sultan IMahmutun, Sultan III Osmanın, Sultan III Mustafanın, Sultan IAbdülhamitin, Sultan III Selim, Sultan IV Mustafa, Sultan II Mahmut, Sultan Abdülmecit, Sultan Abdülaziz, Sultan V Murat, Sultan II Abdülhamit, Sultan V Mehmet Reşatın tabloları bulunmaktadır

Bu tablolar yabancı ressamlar tarafından XVI-XIX yüzyıllar arasında yapılmıştır Bu resimler Osmanlı saray giysileri konusunda da ayrı bir bilgi vermektedir Son Osmanlı hükümdarı IV Mehmet Vahdettinin duralit üzerine yağlı boya tablosu Antranik isimli bir sanatçı tarafından 1915–1916 yılında fildişi üzerine yapılmış olup, buradan Yaşar Çallı tarafından büyütülmüştür

Saat Seksiyonu (Silahtar Hazinesi)

Saatler Enderun Avlusunda Hırka-i Saadet Dairesinin yanında Eski Silahlar Hazinesinin bulunduğu yerde teşhir edilmektedir Bu bölümde çeşitli dönemlerde kullanılmış 350ye yakın saat bulunmaktadır XVIII-XIX yüzyıllara tarihlendirilen bu saatler içerisinde 30 kadarı Türk yapımıdır Diğerleri Avrupadan satın alınmış ve Sultanlara hediye edilmiştir Türk saatlerinin en eskisi 4 adet olup, XVII yüzyıla tarihlendirilmektedir Türk saatleri imzalı ve üzerlerinde yapan ustaların isimleri yazılıdır Saatlerin muhafazaları, kadranları ince bir işçilik göstermektedir Aynı zamanda Osmanlı kuyumculuk sanatı ağaç ve maden işçiliği ile birleşmiştir

XIX yüzyıldaki saatçi ustalarının büyük çoğunluğu Mevlevi olduğundan bazı saatler Mevlevi sikkesi biçiminde yapılmıştır Arşiv belgelerinden öğrenildiğine göre padişahlar bu saatçi ustalarını himaye etmişlerdir

Topkapı Sarayında yabancı kökenli saatler çoğunluktadır Bunların başında İngiliz, Alman, Avusturya, Fransız, İsviçre ve Rus saatleri gelmektedir Büyük çoğunluğu yabancı devlet adamlarının elçiler vasıtası ile sultanlara hediye ettikleri saatlerdir Bu saatler arasında ünlü Markwick-Markham, Le Roy markaları da bulunmaktadır Saraya hediye edilen saatlerin çoğu Osmanlılar için özel olarak yapıldığından rakamlar Arapçadır İçlerinde müzik kutulu olan saatler de bulunmaktadır

Sultan III Ahmet Kütüphanesi



Topkapı Sarayının III Avlusunda, Enderunda Arz Odasının arkasında bulunan kütüphaneyi Sultan III Ahmet 1719 yılında yaptırmıştır İlk yapılışında Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere 3515 yazma eser burada bulunuyordu

Kütüphane zemin kat üzerine tek katlı olarak yapılmıştır Kitapların rutubetten korunması amaçlanmış, ön kısmına merdivenle çıkılan dar bir revak yerleştirilmiştir Bunun önüne de aynı dönemde bir çeşme yapılmıştır Kütüphane içerisinde okuma için gerekli aydınlatma iki sıra halindeki altlı üstlü pencerelerle sağlanmıştır İç kısımda duvarlar XVI yüzyıl çinileri ile bezenmiştir Ayrıca kitap dolaplarının kapakları sedef, fildişi ve kakma olarak ağaç işçiliğinin en güzel örnekleridir Duvarlarında da hattat padişahlardan olan Sultan III Ahmetin bir yazısı bulunmaktadır

Kütüphane içerisinde Sultan III Ahmetin vakfiyesi, kitapların ilk envanter defteri ve kütüphane temelinin atıldığı bir kazma bulunmaktadır Bu kazma aynı zamanda Sultan Ahmet Camisinin yapımında da kullanılmıştır Kütüphanede Osmanlı Hat, Minyatür ve Tezhip sanatının en güzel eserleri bir araya getirilmiştir Piri Reis Haritası da burada bulunmaktadır

Saray Mutfakları



Topkapı Sarayı II Avlusunun girişinin sağında yer alan Saray Mutfaklarına üç ayrı kapıdan girilmektedir Bu kapılardan biri Kiler-i Amire Kapısı, ortadaki Has Mutfak Kapısıdır Bab-üs Sade Kapısına yakın olan üçüncü kapı Helvahane Kapısıdır

Mutfaklar ayrı birimler halinde olup, iki taraftan saçaklı bir servis yolu üzerindedir Birun ve Enderun için yemek pişirilen mutfakta on ayrı göz vardır Ulufe dağıtımında ve şenliklerde de bu mutfaklarda yemekler hazırlanmaktadır

Mutfaklar sarayda yaşayanlar ve çalışanlar için ayrı bir düzen içerisindedir Padişah mutfağında yalnızca padişah için yemek pişirilir ve çeşitli yemekler özel olarak hazırlanırdı Padişah mutfağında Serçini denilen bir baş aşçı ile 12 yardımcı aşçı görev yapardı Serçini denilen baş aşçı aynı zamanda elçi kabullerinde ve padişahın kullandığı porselen takımların da sorumlusu idi

Saray mutfağı için imparatorluğun değişik yerlerinden canlı hayvanlar, sebzeler, meyveler ve baharat getirilirdi Oldukça kalabalık bir kadrosu olan mutfakların asıl sorumlusu Matbah-ı Âmire Emini olup, bu görev vezir rütbesine yakın derecede idi Mutfaklarda tatlıların yapıldığı helvahanelerin yapıldığı Helvacıbaşı kalabalık bir ekiple tatlı yaparlardı Kilercibaşı personelin yönetimini üstlenmiştir ve aynı zamanda mutfaklarda görev yapanların göreve getirilmeleri veya işlerine son verilmeleri ile ilgilenirdi

Günümüzde Kiler-i Âmirenin kapısından girince sağ tarafta bulunan vekilharç dairesi onarılmış ve müze atölyeleri haline getirilmiştir Fotoğraf atölyesi ile konservasyon atölyesi de burada bulunmaktadır Bunun karşısındaki kiler ve yağhane ise onarılmış ve Müze Saray Arşivi olarak kullanılmaktadır

Yağhane binasının yanındaki iki katlı ahşap Aşçılar Mescidi bugün de korunmaktadır Mescidin iki yanında aşçılar, helvacılar ve tablakârların koğuşları bulunuyordu Günümüzde bu mekânlar müze teşhir salonu olarak kullanılmaktadır Aşçılar koğuşunun bulunduğu yerde yapılan binada Gümüşler, Avrupa porselenleri ve Billûrlar teşhir edilmekteydi 1999 depreminden sonra bu bölümlerden Gümüş seksiyonu dışındakiler ziyarete kapatılmıştır Karşıda ayrı bölümler halinde müze teşhir salonları haline getirilmiş mutfaklarda, Çin ve Japon porselenleri teşhir edilmektedir

Has Ahırlar (Istabl-ı Âmire)

Topkapı Sarayının II avlusunun Haliç yönünde, Silah Seksiyonu, Kubbealtı ve revakların arkasında kalan alanda Has Ahırlar bulunmaktadır Buraya Babüs-Selamın sol tarafındaki meyilli bir yolla ulaşılmaktadır Yolun II Avludan sonraki kısmında Has Ahırların kapısı, cenazelerin çıkarılmasında kullanıldığı için Meyyit Kapısı adıyla anılır

Fatih Sultan Mehmedin Has Ahırları, II ve III Avlu denilen Divan Meydanı ve Enderûndaki binalardan sonra, Sûr-ı Sultâninin tamamlanması sırasında yaptırmıştır II Avlunun bu yönünü tamamı ile kaplayan Has Ahırlarda padişahın ve Enderundaki yüksek rütbeli kişilerin bineceği seçme atlar bulunurdu

Haz Ahırlar ince uzun bir yapı olup, kuzey ucunda üzeri kubbe ile örtülü bir mekân ve onunla bağlantılı odalar, Raht-ı Hümayun Hazinesi bulunuyordu Burada padişah ve yüksek rütbeli kişilerin atlarında kullanılan değerli taşlarla süslenmiş koşum takımları, eğerler korunuyordu Bu bölümde ayrıca, Ahır Emini ile diğer üst düzey yöneticilerin odaları da bulunuyordu Istabl-ı Âmirede (Has Ahır) Osmanlı kaynaklarından öğrenildiğine göre, 3000den fazla kişi görev yapıyordu Ayrıca sarayın bahçelerinde ve İstanbulun çeşitli yerlerinde bu kısma bağlı örgütlenme, tavla, atölye ve çeşitli binalar da bulunmakta idi

Saray Camileri

Ağalar Camisi (Saray Kütüphanesi)



Ağalar Camisi Enderun avlusunun Haliç tarafında, Has Odadan evvel yer almaktadır Padişahlar, Akağalar ve İçoğlanların ibadeti için kullanılan bu caminin, Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451–1481) yapıldığı sanılmaktadır Cami Mekkeye yönelik olması için hafif diagonal biçimde yerleştirilmiştir

Cami kesme taştan kare planlı ve tek kubbeli olup, yanında tek şerefeli taş gövdeli yuvarlak bir minaresi bulunmaktadır Günümüzde Saray Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır Kütüphanede sultanların hazinelerinde sakladıkları el yazmaları ile sarayın çeşitli köşk ve koğuşlarından toplanan son derece kıymetli el yazma ve minyatürlü kitaplar bulunmaktadır

Beşir Ağa Camisi

Istabl-ı Amirenin güney ucunda Beşir Ağa Camisi vardı XVI yüzyılda yapılan bu caminin yanına bir de hamam yaptırılmıştır Buradaki caminin yerine I Mahmut döneminde(1730–1754) Harem ağası olan Beşir Ağa tarafından XVIII yüzyılda bugünkü cami yeniden yaptırılmıştır Bu nedenle de cami Beşir Ağa Camii olarak bilinmektedir

Cami kesme taştan kare planlı olup, fevkani bir yapıdır Üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür

Aşçılar Mescidi

Sarayın mutfaklar bölümünde, Yağhane binasının yanında Aşçılar Mescidi bulunmaktadır Mescit, fevkâni ahşap bir yapı olup, üzeri kırma çatı ile örtülüdür

Sofa Camisi

Sofa Ocağı denilen koğuşun ve Mecidiye Köşkünün yanında bulunan bu camiyi Sultan II Mahmut yaptırmıştır Kaynaklardan burada daha önce yapılmış bir mescidin olduğu öğrenilmektedir

Cami kesme taştan kare planlı olup, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür Küçük ölçüde bir camidir Yanındaki minaresi kesme taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Haremağaları Mescidi

Haremin içerisinde bulunan bu cami fevkani, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Cami yuvarlak kemerli kesme taş bir koridorun üzerinde Hareme bitişiktir Kare planlı olup, üzeri pandantifli kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür

Cephe görünümü bir sıra kesme taş, bir sıra tuğla dizisi ile hareketlendirilmiştir İbadet mekânı iki yan kenarında altlı üstlü ikişer, mihrap yanında da altlı üstlü birer pencere ile aydınlatılmıştır Bunlardan alt sıradakiler dikdörtgen mermer söveli olup, üzerleri tuğladan yuvarlak sahte kemerlidir İkinci sıra pencereler sivri kemerli ve vitraylıdır

Minare yer konumundan ötürü caminin kubbe ile birleştiği yerde, kesme taştan ve şerefesiz olarak sembolik yapılmıştır

Sultanahmet-Eminönü
Tel : (0212) 512 04 80
Faks : (0212) 528 59 91

Türk ve İslâm Eserleri Müzesi (İbrahim Paşa Sarayı) (Eminönü)



İstanbul Eminönü ilçesi, Sultanahmet Meydanında bulunan İbrahim Paşa Sarayındaki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ilk defa Süleymaniye Camisi yapı topluluğunun Dar-ül Ziyafesi olarak tanımlanan imaretinde kurulmuştur Süleymaniye Camisi ile birlikte 1550–1557 yıllarında yapılan imarette, Süleymaniye medreselerinde görevli hoca ve öğrencilerin yemek gereksinimleri karşılanıyordu

XIX yüzyılın ortalarında Türkiyede başlayan müzecilik çalışmaları sırasında İslâm ve Osmanlı eserlerinin bir araya getirilmesi düşünülmüştü O yıllarda imparatorluğun vakıf yapılarında müzelik eserler bulunuyordu Dönemin Evkaf Nazırı Hayri Efendinin öncülüğünde bir komisyon kurularak bu eserlerin toplanması kararlaştırılmıştır Bu komisyona Mehmet Ziya (İhtifalci), İbnülemin Mahmut Kemal (İnal), Reşat Fuat, İsmet, Armenak ve Ahmet Hakkı Beylerden kurulmuştu Bu komisyon 1911–1914 yıllarında yoğun bir çalışma yaparak cami, mescit, medrese, dergâh ve türbe gibi yapılardaki teberrükât eşyalarını incelemiş ve imparatorluğun en uzak bölgeleri ile bağlantı kurmuştu Bu çalışma sonunda yazma eserler, madeni eserler, çini kap kacak ve halılardan oluşan Evkaf-ı İslamiye Müzesi (bugünkü Türk ve İslâm Eserleri Müzesi) kurulmuştur

Müze 14 Nisan 1914 tarihinde açılmış, açılışta veliaht Yusuf İzeddin Efendi başta olmak üzere Hamdi Bey, Besim Ömer Paşa, Sadrazam Sait Halim Paşa, Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Efendi ve Tarihçi Ahmet Rasim de bulunmuşlardı Onların yanı sıra çeşitli devlet kuruluşlarının önde gelenleri, yabancı diplomatlar ve misafirler ile davetli sayısı 250ye ulaşmıştı

Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiyede müzeciliğe daha da önem verilmiş, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ismini alan Evkaf-ı İslâmiye Müzesi Hars Müdürlüğü kanalı ile Maarif Vekâletine bağlanmıştı O yıllarda Topkapı Sarayı Müzesine bağlı bir kuruluş olan Türk ve İslâm Eserleri Müzesi 1964 yılında yeniden düzenlenmiş ve müstakil bir müdürlük haline getirilmiştir

Süleymaniye Külliyesinin imaretinde 1983 yılına kadar işlevini sürdüren Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Sultanahmet Meydanındaki İbrahim Paşa Sarayının restore edilerek düzenlenmesinden sonra oraya taşınmıştır



İbrahim Paşa Sarayı XVI yüzyıl Osmanlı mimarisinin önemli yapılarından biri olup, Hipodromun oturma kademeleri üzerinde bulunmaktadır Yapım tarihi kesin olmamakla beraber, bu yapı Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1520 yılında on üç yıl sadrazamlık yapan İbrahim Paşaya hediye edilmiştir

İbrahim Paşa Sarayı kaynaklardan ve minyatürlerden öğrenildiğine göre; At Meydanında (Hipodrom) yapılan şenlik, düğün gibi olayların yanı sıra Osmanlı tarihindeki isyanlarda da ismi geçmiştir İbrahim Paşanın 1536da öldürülmesinin ardından ondan sonra gelen sadrazamlar tarafından kullanılmış, kışla, elçilik sarayı, defterhane, mehterhane, dikimevi, cezaevi olarak da kullanılmıştır Bir ara avlusu içerisine evler yapılmış, bir bölümünden askerlik şubesi olarak yararlanılmıştır

İbrahim Paşa Sarayı ilk yapılışında dört büyük iç avlu çevresinde yapılmış bir saray idi Osmanlı sivil mimarisindeki ahşap yapıların aksine bu yapı kesme taştan yapılmıştır Bugün müze olarak kullanılan bölümü dışında kalan yerlerine Adliye Sarayı ve Tapu Dairesi yapılmıştır Günümüzde müze olarak kullanılan bölüm Osmanlı minyatürlerinde ve Batılı sanatçıların gravür ve tablolarında görülen ikinci avlu, merasim salonu ve onu çevreleyen kısımlardır

Türk ve İslâm Eserleri Müzesi yazı ve yazma eserler; halı, kilim ve düz yaygılar; madeni eserler, çini ve keramik eserler, ağaç işleri, taş oymalar ve kitabeler ve etnoğrafik eserlerden meydana gelmiştir

Yazma Eserler Bölümü



Osmanlı yazı sanatının en güzel örneklerini bir araya getiren bu bölümdeki eserler tarihi gelişim içerisinde kronolojik olarak değerlendirilmiştir İslâmiyetin ilk yıllarından günümüze kadar kullanılan yazı örnekleri burada bulunmaktadır

Hicretin ilk yıllarına tarihlendirilen ceylan derisi üzerine kufi yazı ile yazılmış kuranlar, Hz Osmana ait olduğu söylenen kuranlar, İbn-i Bevvabın, Yakut El-Mustasaminin, Abdullah Seyrefinin yazıları, Abbasilerin tarihi belgeleri, Endülüs Memlüklularının, İlhanlıların, Muzafferilerin, Timurluların, Safevilerin, Selçukluların, Anadolu Beyliklerinin ve Osmanlıların yazı örnekleri ile ciltleri burada bulunmaktadır Minyatürlü ve minyatürsüz yazmaların yanı sıra XIX yüzyılda yangından kurtarılan Beni Ümeyye Camisinden İstanbula getirilen Şam evrakı da bu bölümün koleksiyonlarını tamamlamaktadır

Bu bölümde ayrıca XV-XVI yüzyıla ait minyatürlü Firdevzi Şeyhnamesi başta olmak üzere 600 İran yazması bulunmaktadır

Türk yazı sanatının nesih, sülüs, rıka, talik, mubari örneklerinin tezhip sanatı ile gelişimi yine burada sergilenmiştir Osmanlı yazı sanatının ünlü hatalarından Şeyh Hamdullah, Ahmet Karahisari, Hafız Osman, Yesarizâde Mehmet İzzet, Mustafa Rakım, Hakkı Bey, Şefik Bey, Alaaddin Bey, Mehmet Ekrem Bey, Faik Efendi ve Halim Efendinin yazıları da yine burada görülmektedir Bunların yanı sıra çeşitli devirlere tarihlendirilen ciltler, padişah tuğraları, fermanlar, beratlar, temliknameler, vakfiyeler, minyatürlü eserler, maktalar, mühürler, makaslar, divitler ve kalem traşlardan oluşan yazı takımları, dini ve özel yapıları süsleyen çeşitli levhalar yine bu bölümün önde gelen eserleri arasındadır

Bu bölümde hat sanatının çeşitli tekniklerine yer verildiği gibi başta ceylan ve oğlak derilerinden yapılmış çeşitli kâğıt örnekleri, tezhipte kullanılan boyalar da değişik şekillerde bulunmaktadır

Halı ve Kilim Bölümü

Türk ve İslâm Eserleri Müzesinde dünyanın en zengin halı, kilim ve düz yaygıları ayrı koleksiyonlar halinde bulunmaktadır

Selçuklu sanatının XIII yüzyılda meydana getirdiği, kendine özgü özellikleri olan, üstün renk anlayışını yansıtan sekiz halının yanı sıra Osmanlıların yıldızlı, madalyonlu, kuşlu, ejderli, taraklı, hayat ağaçlı Uşak halıları, XV yüzyıl ejder motifli halılar bu bölümde bulunmaktadır Ayrıca Bergama, Lâdik, Mucur, Kula, Gördes, Milas, Konya, Afgan, Kafkas ve İran halı ve kilimleri de onları tamamlamaktadır Bunların yanı sıra XV-XVII yüzyıl arasında Anadoluda dokunan, Holbein isimli bir ressamın eserlerinde görülen Holbein Halılarından örnekler, Hereke fabrikalarında dokunan Osmanlı saray halıları da yine bu bölümde bulunmaktadır

Evkaf-ı İslâmiye Müzesinin kuruluşu sırasında cami, dergâh ve türbe gibi yapılardan derlenen halılara 1970li yıllardan sonra satın alma yolu ile yenileri eklenmiştir Yakın tarihlerde ise çeşitli Anadolu kilimlerinin yanı sıra düz yaygılar da onlara eklenmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla