Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende

Eski 10-28-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende



Ç - Harfi İle Başlayan Deyimler

Çaba göstermek: Bir işi başarmak için uğraşmak, kuvvet harcamak"Çaba göstermeden amacına ulaşamazsın"

Çabalama kaptan ben gidemem: "Zorlamanın hiç faydası yok, ben bu işi yapacak güçte değilim; boşuna uğraşıyorsun, yapamam, gitmem," anlamında kullanılır

Çağ açmak: Yeni bir gidişin, tutumun öncüsü olmak; evrensel bir gidişe yol açmak"İstanbul` un fethiyle yeni bir çağ açıldı"

Çakar almaz: İşe yarar gibi görünse de aslında yararsız, bozuk olan"Çakar almaz bir tabancayla bizi korkutacağını sanmıştı"

Çakı gibi: Canlı ve atik, çevik"Çakı gibi delikanlı olmuş"

Çalımından geçilmemek: Çok kibirli, kurumlu olmak; büyüklük taslamak, gösteriş yapmak"Adamın çalımından geçilmiyor, ona laf anlatmak çok zor"

Çalım satmak (caka satmak): Büyüklük taslamak, kurularak davranmak

Çalıp çırpmak: Eline ne geçerse (az ve çok) çalmak, bu yolla kazanç sağlamak"Yoksul kalınca çalıp çırpmaya başladı"

Çam devirmek: Farkında olmadan karşısındakini kıracak ya da kötü bir sonuca yol açacak söz söylemek, davranışta bulunmak"Onun da çam devirmede üstüne yok hani"

Çam yarması: İri gövdeli insan

Çanak tutmak (açmak): 1 Söz ve davranışlarıyla kavgaya, kargaşaya yol açmak 2 Dilenmek"Onun bu işe çanak tutmasına fırsat vermeyeceğim"

Çanak yalayıcı: Dalkavuk, çıkarı için dalkavukluk eden"Çanak yalayıcılar gün geçtikçe artıyor"

Çan çan etmek: Gerekli gereksiz sürekli konuşmak, yüksek sesle devamlı gevezelik etmek"Başımda ne çan çan edip duruyorsun, kes artık şu sesini"

Çanına ot tıkamak: Bir daha sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma sokmak"Elbet sizin de çanınıza ot tıkayacağım gün gelecek"

Çantada (torbada) keklik: "Ele geçirilmesi o kadar kesin ki elde edilmiş sayılır" anlamında kullanılır"Beni çantada keklik sanıyor ama yanılıyor"

Çaptan düşmek: Önceleri iyi olan durumu sonradan bozulmuş olmak; çalışma gücü, verimi tükenmiş olmak"Adamın bir ayda çaptan düşeceğini sandılar"

Çar çur etmek: Gereksiz, lüzumsuz yere harcayıp tüketmek"Paranı sakın çarçur edeyim deme"

Çarıklı erkânıharp: Daha ziyade öğrenimi olmayan ama kafası çalışan, kurnaz ve uyanık köylüler için şaka yollu kullanılır

Çark etmek: Dönmek, geri dönmek"Birkaç adım sonra çark ediniz"

Çarkına okumak: Bozmak, çalışamaz hâle getirmek, zarar vermek; birine büyük kötülük yapmak"Eline alır almaz saatin çarkına okudu"

Çarşamba pazarı: Her şeyi açıkta olan, karmakarışık yer"Etrafı çarşamba pazarı gibi yapmış çocuklar"

Çarçaf gibi: Dalgasız, dümdüz ve durgun"Deniz çarşaf gibiydi"

Çat kapı: Aniden, beklenmedik bir anda"Oturuyorduk, çat kapı çıkageldiler"

Çat pat: 1 Ara sıra 2 Yarım yamalak, biraz 3 Vakitli vakitsiz, uygunsuz zamanlarda"Çat pat okuması var diye mektubu ona uzattılar"

Çayı görmeden paçaları sıvamak: Ham hayaller kurmak; henüz zamanı gelmediği hâlde yapılacak bir iş, meydana gelebilecek bir olay için hazırlıklara girişmek"Durun bakalım hele, çayı görmeden paçaları sıvamayın, bir haber ulaşsın önce"

Çehre züğürdü: Çirkin, suratsız, yüzü yakışıksız"Oğlanı çehre züğürdü bir kızla evlenmek zorunda bıraktılar"

Çekeceği olmak: Çok acı çekeceği, sıkıntıya gireceği bir iş ya da durumla karşılaşacağı sezilir olmak"Öyle anlaşılıyor ki bu çavuştan çekeceğimiz var"

Çekidüzen vermek: Karışıklığı, dağınıklığı, başıbozukluğu gidermek"Kendine bir çeki düzen vermelisin artık"

Çekip çevirmek: Yönetmek, düzene sokmak, hâle yola koymak, çalışmasını sağlamak"Tek başıma bu işi çekip çeviremem ki!"

Çekip gitmek: Savuşmak, bırakıp gitmek, kimseye danışmadan ayrılmak"Aradığını bulamayınca çekip gitti"

Çekirdekten yetişme: Bir işi küçük yaştan, çıraklıktan başlayarak öğrenme ve o işte ustalaşma"Ali, çekirdekten yetişmiş bir marangozdu"

Çekişe çekişe pazarlık (etmek): Bir malı ucuza almak, ya da pahalıya satmak için titizce uzun süre yapılan pazarlık"Babam çok istediği atı alabilmek için, atın sahibiyle çekişe çekişe pazarlık etmeye başladı"

Çelme takmak: 1 Ayağını bacağına geçirerek yıkmaya çalışmak 2 Bir işin gelişmesini engellemek veya bir kimsenin iyi yürüyen işini bozmak"Sakin sakin giden arkadaşını çelmek takarak yere düşürdü"

Çene çalmak: Gevezelik ederek, çok konuşarak vakit geçirmek"Komşu kadınları çene çalmaya bayılırlar"

Çenesi düşük: Geveze, çok konuşan, gereksiz şeyler söyleyen"Senin kadar çenesi düşük bir adam daha görmedim"

Çenesi kuvvetli: Söylemekten yorulmayan, söylediği sözlerle kendisini dinletmesini bilen"İyi hatip, acaba çenesi kuvvetli hatip midir?"

Çene yarıştırmak: Karşılıklı gevezelik etmek, boş konuşmak"Sizinle çene yarıştırılmaz doğrusu"

Çetele tutmak: Hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çekmek"Ahmet amca, veresiye verdiği mallar için çetele tutmaktan usanmıştı"

Çetin ceviz: 1 Kırılması zor, kabuğu sert ceviz cinsi 2 Yola getirilmesi, yenilmesi zor rakip; başarılması güç iş"Şimdi anlıyordu rakibinin ne deneli çetin ceviz olduğunu"

Çevir kaz (ı) yanmasın: Karşısındakini kıracak bir söz söylediğini fark edip de çevirmeye kalkışanlara şaka yollu söylenir

Çıban başı: 1 Çıbanın patlamak üzere olan tepe noktası 2 Kötü sonuçların, uygunsuzlukların ana sebebi"Bu işte çıban başı mı olmak istersin?"

Çıfıt çarşısı: Türlü kötülüklerin, hile ve düzenlerin karmakarışık bir durumda bulunduğu yer"Daireyi çıfıt çarşısına çevirenler tek tek bulunmalıdır"

Çığır açmak: Bir alanda yeni bir yol açmak; yeni bir tutum, izlenecek yöntem bulmak"Bilim adamları kanserle mücadelede çığır açmak için kolları sıvadılar"

Çığırından çıkmak: Yoldan sapmak, doğru ve uygun gidişten ayrılmak, artık düzelemez hâle gelmek"İşler çığırından çıkmadan önlem almalıyız"

Çıkar yol: Çare, en tutarlı çözüm yolu"Sınıf geçebilmek için tek çıkar yol ders çalışmaktır"

Çıkış yapmak: Bir tartışma esnasında etkili söz ve sert davranışlarla düşüncelerini belirtmek"Ani bir çıkış yaparak herkesi şaşırttı"

Çıkmaza girmek: Çözümlenemeyecek, içinden çıkılamayacak bir duruma düşmek"İşler, hiç ummadıkları bir anda çıkmaza girdi"

Çıngar çıkarmak: Gürültü patırtı, karışıklık ve kavga çıkarmak"Çıngar çıkarmadan oturtun şu kadını"

Çıt çıkarmamak: Çok sessiz olmak, hiç ses çıkarmamak, gürültü yapmamak"Çocuklar korkudan çıt çıkarmıyorlardı"

Çiçeği burnunda: Çok taze, yeni koparılmış"Çiçeği burnunda bir haber getirmek için yarışa girdi muhabirler"

Çifte kumrular: Birbirini çok seven ve birbirinden ayrılmayan kimseler"İşte çifte kumrular geliyorlar"

Çiğlik etmek: İnsana yakışmayan; olgunluğa, yaşa uygun düşmeyen yersiz ve kaba davranışlarda bulunmak"Bir çiğlik edip de toplantıyı berbat edecek diye ödüm kopuyor"

Çiğ süt etmiş olmak: Soysuz ve namussuz olmak"Bu yürek yakıcı işi yapmak için çiğ süt emmiş olmak gerek"

Çiğ yemedim ki karnım ağrısın: "Herhangi bir suç işlemedim ki korku duyayım, işi eksik yapmadım ki olumsuz sonuçtan kaygılanayım" anlamında kullanılır

Çile çekmek: Üzüntü, eziyet, acı ve sıkıntı içinde yaşamak"Annen seni büyütünceye kadar ne çileler çekti biliyor musun?"

Çile çıkarmak: 1 Sıkıntılı bir işin veya durumun sona ermesini beklemek 2 Tasavvufta bir müridin belli bir eğitim safhasından geçmesi"Çile çıkarmayan mürit olgunlaşamaz"

Çileden çıkmak: 1 Çok öfkelenmek, olan bitenler karşısında dayanıklılığı kalmayıp taşkınlık göstermek 2 Çile süresini bitirmek"Ben çileden çıkmadan çabuk terk edin burayı"

Çil yavrusu gibi dağılmak: Toplu hâlde bulunan insanların her biri, herhangi bir sebeple bir yana dağılmak"Silâh sesini duyunca çil yavrusu gibi dağılmaya başladılar"

Çirkefe taş atmak: Edepsiz, geçimsiz, kaba saba kimsenin tepkisine yol açacak davranışlarda bulunmak"Şu çirkefe taş atıp da başını belâya sokmadan gir içeri!"

Çivi kesmek: Çok üşümek, donmak"Çocuklar soğuktan çivi kesmişlerdi"

Çizmeden yukarı çıkmak: Bilmediği, aklının kesmediği, yetkisinin dışında bir işe kalkışmak; haddini bilmemek"Kes artık, çizmeden yukarı çıkmaya başladın"

Çocuk oyuncağı: Önem verilecek değerde olmayan, kolay iş"Dereyi geçmek mi? Çocuk oyuncağı benim için"

Çocuk oyuncağı hâline getirmek: Bir işi sık sık değiştirip verilmesi gereken önemde ele almamak, küçümsenir duruma getirip değerinden düşürmek"Ne biçim adamlarsınız siz, bu güzel işi çocuk oyuncağı hâline getirdiniz!"

Çoğu gitti azı kaldı: İşin en güç, en önemli, en büyük kısmı bitti, kalanı önemsizdir"Ha gayret çocuklar, çoğu gitti azı kaldı"

Çok görmek: 1 Esirgemek, bir kimseyi o şeye değer bulmamak 2 Bir kimsenin yaptığını, davranışını yadırgamak"Gel, çok görme bana bu işi"

Çoluk çocuk elinde kalmak: Genç, tecrübesiz, çocuk denecek kişilerin yönetimi altında yaşar durumda olmak"Ülke çoluk çocuk elinde mi kalacak? Allah korusun!"

Çoluk çocuğa karışmak: Evlenip, çocukları dünyaya gelip, onlarla uğraşır olmak"Vay canına! Daha dünkü çocuktu, bugün çoluk çocuğa karışmış! Zaman ne çabuk da geçiyor"

Çorap söküğü gibi gitmek: Başlayan bir işin birbirine bağlı diğer bölümlerinin kolaylıkla halledilmesi"Hele bir başla sen, bak nasıl çorap söküğü gibi gidecek iş"

Çorbada tuzu bulunmak: Yapılan bir iş ya da hizmette az da olsa çabası, emeği bulunmak"Haydi durmayın, çorbada sizin de tuzunuz bulunsun!"

Çömlek hesabı: Güvenilmez, yanlış hesap"Senin yaptığın çömlek hesabı, bir muhasebeciye havale et işi"

Çuval gibi: Kaba ve seyrek, bol ve ütüsüz"Pantolonun çuval gibi olmuş"

Çürüğe çıkmak: 1 İşe yaramaz olduğu, sağlam olmadığı anlaşılarak bir yana atılmak 2 Sağlığı el vermediği için askerlik görevine alınmamak"Çürüğe çıkmak için can atanlar da yok değil bugün"

Çürük tahtaya basmak: Tedbirsiz hareket edip, kötü sonuçlanacak bir işe girişmek"Allah kimseyi çürük tahtaya bastırmasın"

Alıntı Yaparak Cevapla