Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende

Eski 10-28-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende



O - Ö - Harfi İle Başlayan Deyimler

Ocağı kör kalmak: Soyunu sürdürecek çocuğu bulanmamak, soyu tükenmiş olmak

Ocağına düşmek: Birine yardım etmesi için yalvarmak, koruması için sığınmak"Ocağına düştüm ağam, beni bu işten ancak sen kurtarırsın!"

Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını dağıtmak, düzenini alt üst etmek, yuvasını yıkıp toparlanamaz hâle getirmek"Bende senin ocağına incir dikmezsem dedi ama dediğine pişman oldu"

Ocağını söndürmek: Ailenin dağılmasına sebep olmak, çoluk çocuğunu yok etmek"Ocağımı söndürdü katiller!"

Oğul balı: 1 Evlât, evlâdın ana babaya yansıyan geliri 2 Oğul arılarının yaptığı bal

Oğul vermek: Oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp başka bir kovana gitmek, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek

Okkalı kahve: Bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konmuş kahve"Bir okkalı kahve daha çek usta!"

Okka çekmek: Hacminden daha fazla ağır gelmek

Okkanın altına girmek: Haksız yere eziyet çekmek, zarar ve ceza görmek"Uyanık ol da okkanın altına gireyim deme, tamam mı?"

Ok yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmak, söz söylemek ya da bir harekette bulunmak"Ok yaydan çıktı bir kere, çaresiz dövüşeceğiz"

Ola ki: Belki olur ya, olabilir ki"Ola ki bir daha karşılaşırız"

Olan biten: Olup geçenler, olanların hepsi, meydana gelenler"Olan bitenden hiç haberim olmadı"

Oldu bittiye getirmek: Emrivaki yapmak, geri dönülmesi güç ve imkânsız bir durum oluşturmak"Oldu bittiye getirerek tarlayı satın aldılar"

Oldum bittim (veya oldum olası): Başından beri, öteden beri, ilk zamandan beri, kendimi bildiğimden beri"Oldum bittim kızarım bu adamlara"

Oldu olacak kırıldı nacak: "Olanlar oldu, iş işten geçti, olanlar geri dönülemeyecek bir durum aldı, bunu kabul etmek gerek" anlamında kullanılır

Olmayacak duaya amin demek: Sonuç vermeyecek bir işle uğraşmak ya da buna destek vermek

Olur olmaz: 1 Meydana gelmesinden hemen sonra 2 Rast gele, sıradan 3 Gerekli gereksiz, yerli yersiz, önemli önemsiz durumu gözetilmeden yapılan (iş) ya da söylenen (söz)

Oluruna bırakmak: Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek, müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak"Artık oluruna bıraktık işi"

Omuz omuza: 1 Birbirine destek vererek, dayanışarak 2 Yan yana, çok sıkışık"Omuz omuza vererek bu zorluğun altından kalkmamız mümkün"

Omuz silkmek: Aldırmamak, önem vermemek, benimsememek"Sana bunu alacağım dedim ama o, omuz silkti"

On parmağında on kara: İnsanlara leke sürmeyi, kara çalmayı, iftira atmayı huy edinmiş (kimse)

On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir

Onuruna dokunmak: Onurunu, haysiyetini incitmek"Dikkatli ol, birinin onuruna dokunacak iş yapma"

Oralarda (oralı) olmamak: Anlamamış, sezmemiş gibi davranmak"O sözler ona söyleniyordu ama hiç oralı olmadı"

Ortada kalmak: 1 Yersiz yurtsuz kalmak, barınacak yer bulamamak 2 İki şey arasında kalmak 3 (Bir şeyi) kimse üzerine almamak"Belediye evlerini yıkınca çoluk çocuk öylece ortada kaldılar"

Ortadan kalkmak: 1 Görünmez, bulunmaz olmak 2 Yok olmak"Sis ortadan kalktı"

Ortadan kaybolmak: Nereye gittiği bilinmemek, sezdirmeden gitmek, görünmez hâle gelmek"Ali ortadan kayboldu"

Orta hâlli: Ne zengin ne yoksul, ne iyi ne kötü, ne çirkin ne güzel"Onlar orta hâlli bir ailedirler"

Ortalığı birbirine katmak: Kargaşa çıkarmak, herkesi birbirine düşürmek"Şimdi gelip ortalığı birbirine katacak diye korkuyorum"

Ortalık düzelmek: Tedirginlik kalmamak, toplum içindeki karışıklık yok olmak"Çok şükür ortalık düzeldi"

Ortalık karışmak: Kargaşa çıkmak, toplumda düzensizlik baş göstermek"Ortalık yine karıştı, insanlar birbirine girdi"

Orta malı: 1 Herkesin yararlandığı (şey) 2 Her isteyenle ilişkide bulunan"Benim bisikletim orta malı mı ki herkes binmeye çalışıyor"

Ortaya dökmek: 1 Gizli olan ne varsa açıklamak 2 Çıkarıp göstermek"Bütün sırlarını ortaya dökmek için harekete geçti"

O tarakta bezi olmamak: Bir şeyle, bir işle ilişiği bulunmamak, o şeyle ilgilenmemek"O tarakta bezi olacağını hiç sanmam"

Ot yoldurmak: Çok güçlük çıkarmak, zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak

Oya koymak: Bir işin sonucunu belirlemek üzere oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluluğun görüşünü almak"Bu görüşü oya koymayı teklif ediyorum, kabul edenler el kaldırsınlar"

Oy birliği: Bir toplantıya katılan, bir meseleyi konuşan kimselerin aynı düşüncede olup aynı yönde oy kullanmaları"Sınıf başkanını oy birliği ile seçtik"

Oyuna gelmek: Aldatılmak, tuzağa düşürülmek"Onların oyununa gelmemeye çalış, dikkatli ol"

Oyunbozanlık etmek: Mızıkçılık etmek, birlikte yapılması gereken işten tek taraflı vazgeçmek"Oyunbozanlık etme de gel birlikte eğlenelim"

Oyun etmek: Aldatmak, kurnazlıkla birini tuzağa düşürmek"Bana kötü bir oyun ettiler"

* * * * * * * * * *

Öbür (öteki) dünya: Ahiret, insanların öldükten sonra gidecekleri ve ebedî olarak kalacakları âlem"Öteki dünyada inşallah yüzümüz güler"

Öç almak: Yapılan bir kötülüğün acısını aynı derecede bir kötülük yaparak çıkarmak"Öç alma fikrinden vazgeçirmeliyiz onu"

Ödü patlamak: Ani bir olay sebebiyle çok korkmak"Fareden ödüm kopar"

Öküzün altında buzağı aramak: Kimi sebepler, bahaneler uydurarak suç ve suçlu bulma çabasında olmak

Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Aradaki yakınlık dayanağı kalktı, yakınlık da kalmadı

Ölçüyü kaçırmak: Uygun derecenin üstüne çıkmak, aşırı gitmek,"Sofraya her oturuşunda ölçüyü kaçırırdı"

Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek): Umutsuz bir bekleyişi anlatmak için kullanılır

Ölmek var, dönmek yok: "Neye mal olursa olsun, iş sonuna kadar götürülecektir, yapılmasından kaçınılmayacaktır" anlamında kullanılır"Özgürlük yolunda ölmek var, dönmek yok bize"

Ölü fiyatına: Yok pahasına, değerinden çok ucuza, az bir para ile"Arsaları ölü fiyatına satmak zorunda kaldık"

Ölü mevsim: İşin veya alışverişin az olduğu, durgun geçtiği zaman dilimi"Bizim iş en ölü mevsimini yaşıyor"

Ölüm Allah`ın emri: 1 Herkes ölecek, ölüm mukadderdir 2 Kesin karar verme durumunda kullanılır

Ölümü göze almak: Yaptığı iş uğruna ölmekten korkmamak, yürekli davranmak"Allah yolunda ölümü göze aldı yiğitler"

Ölümüne susamak: Yapmakta olduğu tehlikeli işte ölümü kendi üzerine çekecek davranışta bulunmak"Ölümüne mi susadın, çekil şu arabanın önünden!"

Ölüp ölüp dirilmek: 1 Çok ağır bir hastalıktan kurtulmak 2 Ard arda gelen sıkıntılı, acı veren durumlara düşmek

Ölür müsün, öldürür müsün?: "Öyle ters bir iş yaptı ki ona mı ceza vermeliyim kendime mi?" anlamında kullanılır

Ömrü billah: Hiçbir zaman, ya da şimdiye kadar"Ömrü billah yalan söylememiştir o"

Ömrüne bereket: "Var ol, sağ ol, ömrün uzun olsun" anlamında kullanılır

Ömrü vefa etmemek: Bir şeye kavuşamadan, bir sonuca ulaşamadan ölmek"Okulunu bitirip doktor olacaktı ama ömrü vefa etmedi"

Ömür adam: Beğenilen, çok hoşa giden, değişik düşünceleri olan adam

Ömür çürütmek: Uzun süre bir şey için emek vermiş olmak, ya da boşuna zaman harcamış olmak"Bu ev için bir ömür çürüttüm ben"

Ömür sürmek: İyi ve rahat yaşamış olmak"Uzun bir ömür sürdü dedem"

Ömür törpüsü: İnsanı yıpratan, yoran, sıkıntıya sokan, uzun ve yorucu iş

Ön ayak olmak: Bir işin yapılmasında ilk başlayan olup herkesi arkasından sürüklemek"Haydi ön ayak olda koşsunlar biraz"

Öne düşmek: 1 Önderlik ya da kılavuzluk etmek 2 En önde yürümek

Önüne gelen: Olur olmaz kimse, herkes, karşısına çıkan"Önüne gelene sordu ama bulamadı"

Öpüp başına koymak: Bir şeyi minnetle karşılamak, seve seve kabul etmek"Adam sana iş verecekmiş, daha ne istiyorsun, öpüp başına koy"

Örtbas etmek: Kötü bir durumu gizlemek, yayılmasını önlemek"Dairede yapılan yolsuzlukları örtbas edeceklerini sandılar"

Örümcek kafalı: Geri düşünceli, yenilikleri kolay kabul etmeyen (kimse)

Öteden beri: Oldukça uzun zamandan beri, eskiden beri"Öteden beri sevmem ben onu"

Ötesi çıkmaz sokak: "Takip edilen yol yanlıştır, bu yolla bir yere gidilemez, sonuç alınamaz, bir yere kadar gidilir ama daha fazla gidilemez" anlamında kullanılır

Özenip bezenmek: Çok özen gösterip titizlikle, ayrıntılarına varıncaya değin ele almak

Özrü kabahatinden büyük: Bir kabahat için özür dilerken daha büyük bir kabahat işleyen kimse için söylenir

Özür dilemek: 1 Yaptığı bir yanlıştan ötürü affedilmesini istemek 2 Özrünü ileri sürerek yapılması kendinden istenen işi yapmamak, bundan bağışlanmasını istemek"Özür dilerim, ben o kovayı taşıyamayacağım"

Özü sözü bir: Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse"Özü sözü bir olan insanlara rastlamak gittikçe zorlaşıyor"

Alıntı Yaparak Cevapla