Yalnız Mesajı Göster

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi

Eski 10-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi




Özgürlükçü düşüncesiyle birlikte Romantik sanat akımı da kısa sürede Fransa’dan tüm Avrupa’ya yayılarak, resimden müziğe, edebiyattan felsefeye kadar bütün alanlarda etkin olmuştur Dönemin ıngiliz ressamı Turner deniz manzaralarıyla tanınmış bir sanatçıdır Esir Gemi (Museum of Fine Arts, Boston) adlı yapıtında bir deniz savaşı sonunda tutuklanmış bir gemiyi konu almıştır Sanatçı olayı sakin bir havada değil, fırtınalı bir denizde göstermiştir Savaştan arta kalan insanlar bu kere dalgalarla boğuşmaktadırlar şahlanan atlar kadar, fırtınalı denizler de Romantik sanatçıların düşkün oldukları konulardır Çünkü bu konularla kendi iç çalkantılarını da dışa vurabiliyorlardı Aynı şeyler, Turner’ın Yağmur, Buhar, Hız (National Gallery, Londra) adlı yapıtı için de söylenebilir Sanatçı 1844 tarihli bu yapıtında sağanak altında hızla ilerleyen bir treni betimlemiştir Böylece heyecanlarını yansıtmakla kalmayarak, çağdaş teknolojinin doğaya meydan okuyan gücünü de vurgulamıştır

Alman Romantik ressamı Caspar Friedrich ise devrimci eylemlere katılmış bir sanatçıydı Ama bu tavrını sanatında oldukça duygusal ve mistik bir biçimde dile getirmiştir Rungen Adasında Kireç Kayalıkları (Winterthur Oskar Reinhardt Vakfı) adlı yapıtında romantik bir ortamda gösterilen üç kişi, kendisi ve devrimci arkadaşlarıdır Sanatçı, yurtseverliği doğa sevgisiyle birleştiren bir görüşün öncüsüdür Bu sevgiyi de doğaya tapınmaya kadar vardırmıştır

Doğu’nun düşsel çekiciliğine ya da mistik bir doğa anlayışına kayan bu tutumların yanı sıra, 18 yüzyıl ortalarına doğru, günün katı gerçeklerine, toplumsal sorunlara eğilen sanatçılara da tanık olunur Bu sanatçıların en ünlüsü Fransız ressamı, karikatürün babası Daumier’dir Yapıtlarında yoksul insanların yaşantısını, siyasetçilerin ikiyüzlülüğünü, adalet örgütünün açımasızlığını, işsiz halkın oradan oraya savruluşunu işlemiştir Daumier’nin bıkmadan işlediği bir başka konu da Don Kişot’tur Ama onun Don Kişot’u yeldeğirmenlerine saldıran güldürücü akıl hastası değil, haksızlıklara başkaldıran gözüpek bir ülkü insanıdır Bir bakıma Daumier’in kendi kişiliğidir Daumier’nin bu gerçekçi yaklaşımı, bir başka Fransız ressamı olan Gustave Courbet’de derin yankılar bulur Courbet, Romantisizm’i izleyen Realizm akımının öncüsü ve kurucusudur Gerçek dışı, düşsel konuların resimde yeri olmadığını savunan sanatçı, Taşçılar (Gemaldegalerie, Dresden) adlı yapıtında kızgın güneş altında gün boyu çekiç sallayan, taş taşıyan kişileri betimlemiştir Courbet, bir yorum yapmadan gerçeği olduğu gbi vermek amacındadır Ona göre, çıplak gerçek kendi başına yeterince etkileyicidir, yoruma gerek yoktur

19 yüzyılın ortasına gelindiğinde Fransa’da önemli bir sanat değişimine tanık olunur Bu dönemde Paris Güzel Sanatlar Akademisi, yeniden kurulan krallığın desteğiyle sanatı yozlaşmış, yaratıcılığını yitirmiş bir yola zorlamaktadır Klasik heykel kopyalarını yıllar yılı resimlemekten bıkan kimi sanatçılar, öğrenimi bırakıp kırlara açılır, çevre köylere yerleşirler Barbizon köyünde toplaşan, günboyu doğadan manzaralar betimleyen bu sanatçıların yaklaşımı “Barbizon üslubu” diye adlandırılmıştır Theodore Rousseau ve Corot, bu üslubun önemli sanatçılarıdır Ancak değişimi başlatan asıl olay 1863 yılında patlak vermiştir O yılın sonbaharında Akademi’nin açtığı yıllık sergiye katılan bir bölük genç sanatçının 781 yapıtını jüri geri çevirmiştir Haksızlığa uğrayan sanatçılar bir dilekçeyle Kral IŞI Napoleone’a başvurmuşlar, kral da onların yapıtlarını bir başka salonda sergilemelerine izin vermiştir Ama bu “Geri Çevrilenler Sergisi” gocunan Akademi hocalarının da kışkırtmasıyla büyük bir gürültüye yol açmıştır En çok tepki uyandıran resim de Manet’nin Kırda Öğle Yemeği (Louvre, Paris) adlı yapıtıdır Resim yeteneğini daha önceki sergilerde kanıtlamış olan Manet’nin bu resminde yadırganan şey, konunun ele alınış biçimiydi Ciddi giyimli erkeklerin arasında yer alan çıplak bir sokak kadını görülmekteydi Bu kadarcık bir farklılığa gösterilen tepki, o dönemdeki akademik anlayışın ne denli katılaşmış olduğunun bir göstergesiydi Manet’nin aynı yıl yapıp, ertesi yıl sergilediği Olympia (Louvre, Paris) da aynı sert tepkiyle karışlaşmıştır Sanatçı geleneksel Venüs temasını yine saygısızca ele almış, üstelik bir genelev kadınını model tutup resimlemişti Ne var ki, bu yeni tutum, ilerici kesimde taraftarlar bulmakta gecikmedi Ünlü romancı Emile Zola, Manet’yi ve bu yapıtı öven bir kitapçık yayınladı

Bu olaylar yenilikçi genç sanatçıların birleşmesini sağladı Açık havaya, Paris’in sokaklarına, parklarına, nehir kıyılarına yayılan bu sanatçılar, gün ışığıyla pırıldayan rengarenk tablolar yaptılar ve bunları topluca sergilediler Bu sergilerden birinde ressam Monet’nin yapıtlarından birine ad koymayı unuttuğu farkedildi ve bir ad önermesi istendi Monet, kısaca “Empresyon” olsun dedi Tutucu eleştirmenler bu ada çok takıldılar, kalıcı görünümler yerine uçucu izlenimleri ele alıyor diye alaycı bir ad kullandılar Empresyonizm yani ızlenimcilik akımının adı bu tablodan gelmektedir Monet’nin bu yapıtında (Musée Marmottan, Paris) olduğu gibi, açık havaya çıkan ressamlar, artık gün ışığının nesneler üzerindeki titreşimlerini, o değişken, uçucu izlenimleri saptamak amacıydaydılar Böylece paletleri aydınlanmış, tabloları göz alıcı bir ışık ve renk cümbüşüyle dolmuştu Gün ışığını oluşturan yedi rengi -gölge vereceğiz diye siyahla kirletmeden- olduğu gibi tuvallerine aktarıyorlardı Çünkü doğada siyah rengin olmadığını ve gölgenin de aslında bir renk tonu olduğunu biliyorlardı Nesnelerin de kendi değişmez renkleri yoktu, aldıkları ışığa göre deniz kızıla, bir katedral cephesi ya da ot yığını mavi-kavuniçi bir görünüme bürünebiliyordu Monet “O halde, doğanın anlık görüntüsünü saptamak için çok hızlı çalışmalıyım Görüntü değişirse, ertesi gün yine aynı saatte yakalayıp sürdürmeliyim çalışmamı” diye düşünüyordu Bunlar izlenimcilerin ortak düşünceleriydi Ama her biri bu ortak ilkeler çerçevesinde kendi üsluplarını bulmakta gecikmedi Degas, hareketli sahneleri seviyordu Resimlerinde sık sık yarüşan atları ya da balerinleri işliyor, onlardaki uçucu devinimi, titreşen büyüleyici görüntüyü yakalamaya çalışıyordu Degas’nın resimleri anlık bir fotoğrafı andırır ama fotoğrafın donup kalmış hareketi yerine, titreşip duran bir canlılığa tanık olunur Renoir ise dolgun vücutlu kadın resimlerinde ustaydı Banyodan sonraki nemli tenin buğulu görüntüsünü vermede çok başarılı olan Renoir, resimlerindeki vücutların seyircide dokunma arzusu uyandırmasını ister

ızlenimcilik, bir bakıma beşyüz yıldır görüneni olduğu gibi vermeye çalüşan natüralist anlayışın en ileri aşamasıydı






Alıntı Yaparak Cevapla