Yalnız Mesajı Göster

Halk Kültürü

Eski 10-10-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Halk Kültürü



Halk Edebiyatı
Türklerin XI yy'dan başlayarak yurt edindikleri Anadolu'da sözlü geleneğin bir devamı olarak günümüze kadar sürdürülen sözlü edebiyata, "halk edebiyatı" adı verilir Kaynağını geleneklerden, halkın kültüründen alan Halk Edebiyatı, İslamiyet öncesi sözlü edebiyatın uzantısıdır Halkın duygu ve düşüncelerini, yaşama ve dünyaya bakışını yansıtır Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır

Halk Edebiyatı’nın Genel Özellikleri

-Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur Genellikle yalın anlatım kullanılır

-Halk Edebiyatı ürünlerinde söylendikleri, yaşatıldıkları devir ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır

-Halkın içinden doğan eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın hayatına sıkı sıkıya bağlıdır

-Aşk, doğa, ayrılık, özlem, ölüm, din, tasavvuf konularının yanı sıra toplum hayatını ilgilendiren sorunlar da işlenir Biçimden çok konuya ağırlık verilmiştir

-Şiirde nazım birimi genellikle dörtlüktür Yaygın olarak hece ölçüsü kullanılmıştır Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır

-Şiirler işledikleri konuya göre güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama, ilahi… gibi adlar almışlardır

-Şiirlerde koşma, türkü, mani, destan, semâî… gibi değişik nazım şekilleri kullanılmıştır

-Halk deyimlerine ve güzel halk söyleyişlerine yer verilir

-Şiirlerin başlığı yoktur, Nazım şekilleri ile adlandırılır

-Genellikle yarım kafiye kullanılır Daha çok redifle ahenk sağlanır Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz konusudur

-Halk edebiyatında nesirle oluşturulmuş zengin bir edebiyat geleneği de bulunmaktadır Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, atasözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir

-Halk edebiyatı gözleme dayalıdır Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak yapılır Sözü edilenlerin hemen hepsi gerçek yaşamdan alınmadır

Halk edebiyatı, ortaya konan ürünlerin gösterdiği biçim ve içerik özelliklerine göre üç bölüme ayrılır:

1) Anonim (Ortak) Halk edebiyatı

Anonim Halk Edebiyatı
Söyleyeni belli olmayan, halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu, sözlü geleneğe dayalı edebiyattır Sözlü olduğu için, ürünler; halk arasında dilden dile geçtikçe zaman, kişi, yer unsurlarına bağlı olarak değişikliğe uğramıştır

Atasözleri

Deyimler

Bilmeceler

Ninniler

Dua ve Beddualar (Hayırdualar ve İlençler)

Tekerlemeler

Fıkralar

Masallar

Halk Hikayeleri

Efsaneler

Destanlar

2) Âşık Edebiyatı

Halk diliyle ve hece vezniyle meydana getirilen, saz eşliğinde söylenen şiirlerden oluşan geleneksel edebiyatımızın adıdır Bu geleneği sürdüren şairlerimize Âşık denildiği için bu edebiyata da Âşık Edebiyatı denilmiştir
Âşık, Türk Halk Edebiyatında XVI yy'ın başından itibaren görülen şair tipidir Genellikle, aşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu "âşk badesini" içmekle ve "sevgilisinin hayalini" görmekle kazandığına inanılır
Rüya da genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır Rüyaların süsü aksakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır Bardağın rüyada tas halinde görülmesine de sık sık rastlanır Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere aşk dolusu denir Fars Edebiyatı'nın etkisiyle bâde adını da almaktadır Bunlar; erlik, pirlik ve âşk badesi diye adlandırılırlar
Âşıklarımız genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlarda kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder
Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir Atışmalardaki amaç; yarışmak ve kazanmaktır Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya gelir Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar Ayağa uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın yenilgisiyle atışma sona erer
Âşık Edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye anlatırlar Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri anlatırlar Çıldırlı Âşık Şenlik, Ercişli Emrah, Sabit Müdami geleneğe bu yanıyla katkıda bulunmuş önemli saz şairleridir
Tonguzların Şaman, Moğol ve Baryatlar'ın Bo veya Bugue, Yakutların Oyun, Oğuzların Ozan dedikleri bu geleneğin temsilcileri toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını, olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir Aşıklık geleneğin en önemli temsilcileri; Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Ercişli Emrah, Dertli, Seyrani, Sümmani, Aşık Veysel Şatıroğlu, Mevlüt Şafak (İhsani), Mahzuni Şerif, Murat Çobanoğlu ve Şeref Taşlıova’dır

Aşık Edebiyatındaki Belli Başlı Geleneksel Olgular

Mahlas Alma: Mahlas, şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ada denir Halk edebiyatında mahlas geleneğe bağlı uygulanan bir kuraldır Aşıkların çoğunun asıl ismi unutulmuş, mahlasları isim olarak kullanılır olmuştur Dadaloğlu'nun asıl adı Veli, Sümmani'nin Hüseyin, Gevheri'nin Mehmet vb'dir Aşık geleneğe uygun olarak kullanacağı mahlası şu yollarla alır:

a)Mahlasını kendi seçerek alma:

-Adını, soyadını mahlas olarak kullanır

-Yaşayışına ve sanatına uygun olarak kendi seçtiği herhangi bir ismi mahlas olarak kullanır

b)Bir usta aşıktan, imam, pir ya da mürşitten alma

- Usta aşık çırağı sınava tabi tutar

- Usta aşık çırağının durumuna göre bir mahlası uygun görür

- Şeyh ve pirin manevi tesiriyle mahlas alır

c) Rüyasında bade içerken alma

Rüya Sonra Aşık Olma (Bade İçme): Rüya motifi Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir motiftir Genellikle halk hikayelerinde yer alan bu motif bazı aşıkların hayat hikayeleri içinde de görülmektedir Aşıklar aşıklığa başlamayı ya da yetişip usta aşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol, usta yanında yetişme ve/veya rüyada bade içerek badeli aşık olmadır
Bade, şerbet, su vb bir içecek olabileceği gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olabilir Aşık edebiyatında bade içme-rüya motifi bir gelenek icabıdır

Bade aşığa;

- Bir pir tarafından,

- Üçler tarafından,

- Beşler tarafından,

- Yediler tarafından,

- Kırklar tarafından verilir

Usta – Çırak İlişkisi: Aşık edebiyatında yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de usta çırak geleneğidir Aşıklar genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak, yetenekleri ölçüsünde olgunlaşırlar Gelenek gereği icracılık ve aşığın şairlikteki ustalığı için üstat da denilen bir aşığın yanında ders almaları gerekmektedir Genç aşığın ustasının yanında çok büyük bir sabır göstermesi gerekmektedir Sabrın sonunda çırak ustasının hayır duasını alarak tek başına halk önüne çıkma iznine kavuşur

Aşık Karşılaşmaları (Atışma): Aşıkların doğaçlama olarak belirli bir kural çerçevesinde söyleşmelerine "atışma" denir Atışma, aşıkların dinleyenler karşısında, deyişme sırasında birbirini iğneleyici fakat mizah çerçevesi içinde söyleşmeleridir En az iki aşığın dinleyici huzurunda karşı karşıya gelerek birbirlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denemeleri esasına dayanır Karşılamalarda, aşıklar rakiplerine üstün gelmek için onu mat etmenin yollarını ararlar

Leb – Değmez (Dudak Değmez): Aşıkların ustalıklarını sergilemek için bir nevi söz hüneri olarak başvurdukları bir biçimdir İçinde (b,p,m,v,f) dudak ve diş-dudak sesleri bulunmadan söylenilen şiir demektir Aşıkların dudakları arasına iğne koyarak yarıştıkları bir atışma biçimidir

Askı (Muamma) Çözme: Muamma, halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir Aşık edebiyatında muammanın özel bir önemi vardır Aşıklarca muamma düzenlemek ya da bir muammayı çözmek bilgi ve zeka ister"Murat Uraz" muammanın uygulanışını şu şekilde anlatmaktadır:
Kahvelerde muamma teşhir edildiği gecelerde; sigara ve nargile içilmez, kimse sesli konuşmaz, herkes intizam içinde oturur Halk şairi tarafından hazırlanmış muamma büyük ve uzaktan okunabilecek bir yazı ile kağıda yazılır ve tahtaya yapıştırılır Tahtaya bir milimetre kalınlığında bal mumu sürülür
Aşıklar nöbetle kahveye gelenlere işine ve halk arasındaki derecesine göre ağırlamalar söylerler Ağırlanan kişi de ağırlığına göre muammanın etrafındaki bal mumu sürülmüş tahtaya para yapıştırır Muammayı kim çözerse paraları alır ve muammayı tertipleyen aşık da bir taksim çıkarırdı Şayet bu muamma birkaç gece kahve duvarında asılı kalır, kimse tarafından da çözülmemiş olursa sahibi olan aşık bunun ne olduğunu söyler ve bütün paraları alırdı

Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi: Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve semailerdeki aşık ve sevgilinin (dedim-dedi ifadesine bağlı) karşılıklı söyleşmeleridir

Tarih Bildirme: Aşık, kıtlık, yangın, sel felaketleri, salgın hastalık, önemli savaşlar vb toplumu yakından ilgilendiren, sosyal hayatla ilgili olaylarla kendi doğum tarihini şiirlerinde tarihi birer belge olmasını istemiş ve genellikle ilk yada son dörtlükte bazen de ara yerde tarih belirtmiştir

Nazire Söyleme: Nazire, bir şairin şiirine karşılık olarak başka bir şair tarafından aynı uyak ve ölçüde yazılan şiirdir

Saz Çalma: Saz, aşık için ilhamı kamçılayan bir alet olup aşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir

Aşık Edebiyatında Türler

Heceli Türler

Koşma: Türk Halk şiirinin en yaygın türüdür Hece ölçüsünün 6+5=11 ya da 4+4+3=11'li kalıbı kullanılır Konuları bakımından koşmanın kişi ve doğa güzelliğini övenine "güzelleme",yiğitlik konusunu işleyenine "koçaklama",bir kişi ya da toplumun kötü yönlerini eleştirenlere "taşlama",yasla ilgili olanlarına "ağıt" adı verilmektedir

Semai: Halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde tertip edilip özel bir ezgi ile söylenen şiirlere denir Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşur Çoğunlukla; doğa, güzellik ve ayrılık temalarını işler

Varsağı: Güney Anadolu'da "Varsak" boyu halkınca özel bir ezgi ile söylenen nazım türlerinden biridir Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişmektedir Varsağı, biçimce semaiye benzemekte olup semai gibi hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla söylenmektedir Aralarındaki fark söyleyiş biçimlerinde ve ezgilerindedir

Destan: Aşıkların sevgilerini, kahramanlık olaylarını, günlük olaylarla ilgili kimi durumları ve bazı acıklı olayları anlattıkları biçim olarak halk edebiyatı nazım türlerinden koşmaya benzeyen, koşmadan dörtlük sayısı, konu, anlatım ve ezgi yönünden ayrılan halk şiiri türüdür

Aruzlu Türler

Divan: Halk şiirleri arasında "divani" adıyla bilinen divan, aşık edebiyatı nazım şekillerinden olup, aruzun fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün kalıbıyla söylenmiş şiirlerdir

Selis: Halk edebiyatında feilâtün (fâilatün) / feilâtün / feilâtün / feilün yazılan şiirlerdir Genellikle 19 yy aşıkları tarafından kullanılan selisin en fazla yazılan tipi gazel biçiminde olanıdır Hece ölçüsünün on beşli kalıbına da uyan selislerin en belirgin özellikleri farklı bir ezgiye sahip olmalıdır

Semai: Aşık edebiyatında hece ölçüsü ile yazılan semailerden başka bir de divan edebiyatının etkisi ile aruzla yazılmış semailer bulunmaktadır Semai aruz ölçüsünün mefâilün / mefâilün / mefâilün / mefâilün kalıbıyla yazılan ve özel bir beste ile okunan aşık edebiyatı ürünüdür

Kalenderi: Halk şairleri tarafından aruzun mef’ûlü mefâ’îlü kalıbıyla gazel, murabba, muhammes, müseddes biçiminde söylenen şiire denir Özel bir ezgiyle okunur Ezgisi bakımından düz kalenderî, Acem kalenderisi, Emrah kalenderisi gibi çeşitlere ayrılır Kafiye düzeni divan ve semai ile aynıdır

Satranç: Aruzun mefteilün / müfteilün / mefteilün / müfteilün kalıbıyla yazılan gazel biçimindeki şiirlerdir

Vezni Aher: Aruzun müstef'ilâtün / müstef'ilâtün / müstef'ilâtün / müstafilâtün kalıbıyla yazılan şiirlerdir

3) Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı

Anonim Halk Edebiyatı

Aşık Edebiyatı

Tasavvuf (Tekke) Edebiyatı

Tasavvufi Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı) Anadolu’da 13yüzyıldan sonra yayılmaya başlamıştır Kurucusu 12yüzyılda Türkistan’da yaşayan Ahmet Yesevi’dir Anadolu’da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlar vasıtasıyla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynamıştır Tasavvufun etkisiyle doğan Tekke edebiyatının amacı tasavvuf düşüncesini insanlara benimsetmektir Tasavvuf felsefesine göre kainatın yaratılış sebebi tanrının kendi güzelliğini görmek ve bilinmek istemesidir Tanrının "ol" emri ile kainat yaratılmıştır Varlıklar tanrıdan kopma bir parçadır Dolayısıyla Tanrı "vahded-i Vucut" yani tek varlıktır Dolayısıyla evrendeki varlıklar asıl varlığa dönmek ister Varlığın kendi varlığını tanrı varlığında yok etmesi tasavvufta en son aşamadır
Tasavvuf edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla eserler vermişlerdir Şairleri hecenin yanında aruzu, dörtlüğün yanında beyiti de kullanılmıştır Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur Arapça - Farsça sözcükler, Halk edebiyatının en çok bu bölümünde kullanmıştır Bunların bir bölümü tasavvuf terimleridir
Bu geleneğin en önemli temsilcileri; Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa, Hacı Bayram-ı Veli, Hüdai, Abdû Furkan, Sezai ve Turabi’dir

Tekke Şiirinde Türler

İlahi: İlahiler, tasavvuf görüş ve anlayışını anlatan bunun inceliklerini, ilahi hikmetleri ve sırları dile getiren manzumeler olup herhangi bir tarikatın izini taşımaksızın Tanrı'yı öven, Tanrı'nın büyüklüğü ve gücünü telkin eden şiirlerdir Dini törenlerde ve dergahlarda kendine özgü bir makamla söylenir İlahiler dörtlükler ya da beyitlerle yazılırlar Dörtlüklerle yazılanlar genellikle 7'li, 8'li bazen de 11'li hece ölçüsü ile koşma uyak düzeninde yazılır Beyit ile yazılanlar ise genellikle 11,14 ve 16'lı hece ölçüsü ile bazıları ise aruz ölçüsüyle yazılır

Nefes: Dini temellere bağlı aşık edebiyatı nazım şekillerinden ilahilerin Alevi-Bekteşi aşıklarınca yazılanlarına denir Konusu genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud, Alevi-Bektaşi ilkeleri tarikat kurallarıyla ilgilidir Dili sade bir Türkçe olan nefesler biçim olarak koşma gibidir Dörtlükler halinde hece ölçüsünün 7811’li kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır

Ayin: Mutasavvıflara has bazı hal ve hareketleri ifade etmek için ilk defa İranlılar tarafından kullanılan ayin terimi daha sonra Türk Tasavvuf Edebiyatına da geçmiş Mevlevilerin sema meclislerinde söyledikleri ilahilere verilen ad olmuştur

Tapuğ: Gülşeni tarikatında ayinler sırasında okunan şiirlere tapuğ denir

Durak: Mevlevi dışındaki tarikatların hemen hepsinde bulunan fakat genellikle Halveti Tarikatına mensup kişilerce zikrin birinci bölümünü teşkil eden Kelime-i Tevhidden sonra İsm-i Celal zikrine geçmeden önce verilen orada bir yada iki zakir tarafından her makamdan okunan, serbest olarak bestelenmiş Türkçe manzumelerdir

Cumhur: Mevlevi ve Bektaşi dergahları dışında topluca okunan ilahilere verilen addır

Hikmet: Dini ve tasavvufi halk şiirinde şairin anlayış ve sezgilerine göre din konularını işleyen şiirlere denir

Devriye: Dini ve tasavvufi halk edebiyatında devir nazariyesini işleyen şiirlerdir Devriye; evrenin ve insanın Tanrı’dan çıkıp, tekrar Tanrı’ya dönmesi felsefesine göre yazılan tasavvufi şiirlerdir

Şathiye: Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir Şathiyeler, mutasavvıf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir

Tevhid: Allah’ı, yaratılış ve kainatın aslı gibi unsurları bir arada yorumlayan manzumelere “tevhid” denir Divan edebiyatı nazım türlerinden gazel, kaside ve mesnevi biçimlerinde kaleme alınmışlardır

Nutuk: Tekkelerde tarikat ulularının özellikle eğitici mahiyette olmak üzere söyledikleri şiirlere verilen addır

Deme: Alevi tarikatından olan tasavvuf şairlerinin tarikatlarını ve hareketleriyle ilgili temaları işleyen, sorunlarını konu edinen şiirlerine “deme” adı verilir Genellikle 8’li hece ölçüsüyle yazılan demeler saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir

Duvaz: Düvaz-ı imam, düvaze, imam da denilen duvazlar On İki İmam’ı öven nefeslerdir

Halk Aşıklarımız (Ozanlarımız) ve Halk Şairlerimiz

Yunus Emre (1238? – 1321?)

Kaygusuz Abdal (1341 ?– 1444 ?)

Pir Sultan Abdal (16Yüzyıl)

Karacaoğlan (17 Yüzyıl)

Dadaloğlu (1785 ? – 1868 ?)

Dertli (1772-1845)

Ercişli Emrah (16Yüzyıl – 17 Yüzyıl)

Erzurumlu Emrah (1775 ? -1854 ?)

Köroğlu (16Yüzyıl)

Seyrani (1807 ? – 1866)

Sümmani (1860 – 1915)

Aşık Şenlik (1850-1913)

Aşık Veysel Şatıroğlu (1894–1973

Mahzuni Şerif (1940-2002)

Mevlüt Şafak (Mevlüt İhsani)

Murat Çobanoğlu (1940–2005)

Şeref Taşlıova

Kaynak : Kültür ve Turizim Bakanlıgı resmi sitesi

Alıntı Yaparak Cevapla