Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük (M Harfi)-Osmanlıca Sözlük (M Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (M Harfi)-Osmanlıca Sözlük (M Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (M Harfi) MA'KUS(E) Tersine dönmüş, aksetmiş, başaşağı çevrilmiş, zıddı * Uğursuz
MA'KUSEN Ters olarak, aksine, zıddına olarak
MA'KUSEN MÜTENASİB Mat: Tersine olan müvâzene Yâni, birbirine nisbet edilen iki şeyden, biri çoğaldığı oranda diğerinin eksilmesi veya birinin azaldığı nisbetinde diğerinin çoğalması Ters orantılı
MA'KUSİYET Terslik, zıdlık, aksilik
MAKV Cilâ yapmak * Yıkamak * Saklamak
MAKYA Kusmak * Kusma yeri
MAKYE Duracak yer, konak yeri
MAKZABA Yonca ekilen yer
MAKZÎ Kaza olunmuş, ödenmiş, te'diye olunmuş olan Ümid edildiği üzere tamam ve ikmâl edici olan Ödeyici Sâhib-i mucib ve muris * Fık: Kendi irade ve kesbimizin neticesi olmak üzere Cenab-ı Hakk'ın (CC) yaratıp vücuda getirdiği bazı şeyler vardır ki, bunlar Allah'ın rızasına muhalif olduğundan, bunları irtikâb etmesi caiz değildir Bu usul-ü kaideye, "makzî" denilmektedir
MAKZUF (Kazf den) İftira edilmiş Namusu hakkında lâf edilmiş * Hazfolunmuş Atılmış
MAL Fık: Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli, lüzumlu şey (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi)
MAL-İ CİZYE Araziden alınan haraç
MAL-İ GAYBÎ Bulunmuş ve sahibi çıkmamış mal
MAL-İ HULYA f Vesvese, kara sevdâ, kuruntu, boş hayaller
MAL-İ KARUN Mc: Çok zengin
MAL-İ MAZMUN Emânet olmayan mal
MAL-İ MENKUL Taşınabilen ve nakledilebilen mal (Arâzi ve binanın haricindekiler)
MAL-İ MİRÎ Miri malı Hükümete veya devlete ait mal
MAL-İ MÜTEKAVVİM Huk: İki mânada kullanılır: Birisi, intifâı mübah olan şeydir Diğeri, mâl-i mührez demektir Meselâ, denizde iken balık gayr-i mütekavvim olup, tutmak ile ihraz olundukta, mâl-i mütekavvim olur İntifâı mübah olmayan mal veya elde edilmemiş olan mal gayr-ı mütekavvimdir Şirâ ile intifa' mübah olduğundan, mâl-i mütekavvimdir (IstFK)
MAL-İ NÂTIK Canlı mal (At, deve, koyun gibi)
MAL-İ UHREVÎ Âhiret için kazanılan sevap Uhrevî mal
MAL-İ ZIMAR Bir kimsenin mâlik olduğu halde, onlardan faydalanması kabil olmayan; başka tabir ile, elinden çıkıp galib-i hale nazaran bir daha eline girmeleri umulmayan mallar
MAL f "Süren, sürülen, sarılan, takılan" anlamlarıyla terkibler yapılmada kullanılır (Meselâ: Pâymal: Ayak altında çiğnenen)
MA'L Evmek, acele etmek, tez tez gitmek * Alıp kaçmak
MALAK Manda yavrusu Buzağı
MALAKELAM Diyecek yok Söz götürmez
MALAMAL Çok dolu, lebâleb, ağzına kadar dolu
MALANİHAYE Sonsuz, nihâyetsiz Uçsuz bucaksız
MALARYA ing Sıtma
MA'LAT (C: Maâli) Derin ve yüksek fikir * Ululuk, şeref, itibar
MALAYA'Nİ (Mâlâyâni) Mânasız, faydasız, boş söz(Elbette en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyani şeylerle ömrünü telef etmesin Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin Selâmetle kabir kapısını açıp saâdet-i ebediyeye girsin M)
MÂLÂYA'NİYYÂT Faydasız boş sözler, boş konuşmalar, faydasızlık
MALAYUTAK Tâkat getirilmez, güç yetmez, dayanılmaz
MALAZ Sürülmüş toprak * Sular altında kalmış tarla
MALDAR f Malı mülkü çok olan Zengin
MALDARÎ Zenginlik, servet
MALE f Duvarcı malası
MA'LEB (C: Meâlib) Oyun yeri
MA'LEF (C: Maâlif) Ot ve saman gibi hayvan yemi konan yer Samanlık
MA'LEM (C: Maâlim) Eser, iz, nişan, alâmet
MALEMYEKÜN Sözden ibâret
MALEZİM (Mâlezime) Lüzumlu ve gerekli şey Malzeme
MALÎ f Dolu * Fazla, çok
MALÎ (Maliye) Mala ve paraya mensub Mal ve para cinsinden Mala ait
MALİDE f Sürülmüş, sürmüş
MALİH Tuzlu
MALİHULYA (Bak: Mâl-i hulya)
MALİK Sâhib Malı elinde bulunduran Bir şeyin mülkiyetini elinde tutan * Her şeyin sâhibi olan Allah * Cehennem zebânilerine hâkim ve onları idare eden meleğin adı
MALİK-ÜL MÜLK Bütün mülkün hakiki mâliki olan Allah (CC)
MALİK-İ YEVMİDDİN Herkesin dünyâda yaptığının mükâfat ve cezasını göreceği yer olan âhiretin, din gününün, mâliki, sahibi olan Allah (CC)
MALİKANE f Büyük ve gösterişli köşk * Tar: Bir kimseye, gelirinden hayatı boyunca istifade etmek; fakat satamamak ve miras bırakamamak şartıyla verilen beylik arazi
MALİKÎ (Bak: İmam-ı Mâlik)
MALİKİYET Malik ve sahib olma
MALİŞ f Sürme, sürüştürme
MALİŞGÂH f Yüz sürülecek yer
MALİŞGER f Sürtücü, oğucu * Tellak
MALİYAT Maliye işleriyle alâkalı Maliye bilgisi
MALİYE Devletin gelir ve masraflarının idaresi * Gelir gider hesablarına bakan resmi dâire
MALİYET Kıymet Mâlolma değeri
MALİYYUN Maliyeci
MALİZME Eskiden yirmi sayfadan meydana gelen cüz, broşür
MALKOÇ Osmanlı İmparatorluğu devrinde akıncıların başı * Akıncı beylerinden meşhur bir hânedan
MAL MÜDÜRÜ Kazâ mâliye memuru
MALPEREST f Malı, mülkü ve parayı çok seven Mala düşkün olan
MA'LUFE Yulaf verilen davar
MA'LUL İlletli, hasta, sakat, kötürüm * Harpte bir uzvunu kaybetmiş gazi
MA'LULEN Mâlul olarak, sakat olarak
MA'LULÎN (Ma'lul C) Sakatlar Hastalıklı ve illetli kimseler
MA'LULİYET Hastalıklı olma, illetlilik
MA'LUM Resul-i Ekrem'in (ASM) bir nâmıdır Onun geleceği, melekler, resuller ve nebiler tarafından mâlum olduğundan ve dünyaya teşriflerinden evvel kendilerinin ta'zim edilmesi ve ona intisab dileklerinden dolayı bu isim verilmiştir * Bilinen, belli olan
MA'LUMAT Bilinen şeyler, bilinenler Bir iş veya mevzu hakkındaki bilgiler
MA'LUMAT-I CÜZ'İYE Az ve hafif bilgi Cüz'i mâlumât
MA'LUMAT-I ZARURİYE Lüzumlu ve zaruri mâlumat
MA'LUMATFÜRUŞ f Mâlumat ve bilgi satan Bilgiçlik taslıyan
MA'LUMİYET Ma'lumluk Bilinme, belli olma * Bilinen ve belli olan şeyin hâl ve sıfâtı
MA'MA' Kimseye birşey vermeyen kadın
MA'MAA (C: Meâmi) Acele etmek * Ateşten çıkan ses * Bahâdırların cenk içindeki haykırmaları
MA'MAFİH Öyle olmakla beraber
MA'MEAN Çok fazla sıcaklık
MAMELEK Elinde bulunan şeyler, sâhib olduğu şeyler Nesi var ise, hepsi * Huk: Bir şahsın alacak ve borçlarının hepsi
MA'MER Geniş menzil
MAMEZA Geçen veya geçmiş şey Geçmiş zaman Mazi
MAMHURAN Adilcevaz, Patnos, Erciş ve bilhassa Beytüşşebab havalisinde meskun olan bir aşiret ismi
MAMİSA Bir ot cinsi
MAMİZAN Vers denilen ot
MA'MUL (Amel den) Yapılmış, işlenmiş * Gr: Avamil'in ikinci bâbı
MA'MULÂT İmal edilmiş, yapılmış şeyler Makine veya elle işlenmiş eşya
MA'MULÂT-I DÂHİLİYE Dâhilî mamulat Memlekette yerli olarak yapılan şeyler
MA'MULÜN BİH Kendisi ile amel olunan (Hukuk, nizam, program kaidesi)
MA'MUR İ'mar edilen, tamir edilmiş
MA'MURE İnsanların bulunduğu bayındır yer Ma'mur olan yer Şehir, kasaba
MA'MURİYET Bayındırlık, ma'murluk
MA'N Az miktar * Kolay
MA'NA (Mânâ) İç, içyüz Bir sözden veya birşeyden anlaşılan Lâfzın delâlet ettiği şey * Rüya, düş * Dilemek, irade
MA'NA-YI HARFÎ Kendisini değil de başkasını veya sahibini, ustasını, kâtibini anlatan, bildiren, tarif eden mânâ
MÂNÂ-YI İSMÎ İsme dair mânâ Bir şeyin sadece kendisini bilip tanımak Bir şey başka şeyleri tanıttığı, bildirdiği veya sevdirdiği için olan mânâya da mânâ-yı harfî denir Bir ağacı gölgesinden, zahirî görünüşünden, bize verdiği meyvesinden dolayı alâka gösterir ve seversek mânâ-yı ismî ile seviyoruz demektir Ağacı görmek ve tanımakla ve meyvelerini almakla Rahmet-i İlâhiyeyi tanıyor, Cenab-ı Hakk'a sevgi ve şükrümüzü arttırıyor ve O'nun emri dairesinde ağaca Rabbimizin iltifatı, rahmeti olarak alâka gösteriyor isek; bu mânâya da mânâ-yı harfî deniyor(Dünyayı ve ondaki mahlukatı mânâ-yı harfî ile sev Mânâ-yı ismî ile sevme! " Ne kadar güzel yapılmışlar" de " Ne kadar güzeldir" deme ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme Çünkü, bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve O'na mahsustur Meselâ; nasıl ki bir pâdişâh-ı âli, sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var: Biri; elma, elma olduğu için sevilir ve elmaya mahsus ve elma kadar bir lezzet var Şu muhabbet pâdişaha ait değil Belki, huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder Bazan olur ki, padişah o nefisperverâne olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder Hem elma lezzeti dahi cüz'idir Hem zeval bulur, elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider, bir teessüf kalır İkinci muhabbet ise; elma içindeki elma ile gösterilen iltifâtât-ı şâhânedir Güyâ o elma, iltifât-ı şâhânenin nümunesi ve mücessemidir, diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhar eder Hem iltifatın gılâfı olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkindedir İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır Şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir! S)(Aynen onun gibi, bütün nimetlere, meyvelere, zatları için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleri ile gafilâne telezzüz etse, o muhabbet nefsanîdir O lezzetler de geçici ve elemlidir Eğer Cenab-ı Hakk'ın iltifâtât-ı rahmeti ve ihsânâtının meyveleri ccihetiyle sevse ve o ihsan ve iltifâtâtın derece-i lütuflarını takdir etmek suretinde kemâl-i iştiha ile lezzet alsa; hem mânevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir S)

Alıntı Yaparak Cevapla