ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Sanat Tarihi / Arkeoloji (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=593)
-   -   İran'da Selçuklu Medreseleri (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=966952)

Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 09:37 AM

İran'da Selçuklu Medreseleri
 

İran'da Selçuklu medreseleri

Medreseler

.

Ertan oğlu şeyh Hasan Bey’in Sivas’aki türbesi ise Güdük Minare olarak bili.nir. 1347’de yapılmış olan yapı, Selçuklu kümbetlerinden farklı bir üslup gösterir. Türbenin kesme taştan kare kaidesi üzerine sırlı tuğlayla süslü silindirik bir gövde yerleştirilmiştir. Kayseri dışındaki Köık Medrese ise Emir Ertena’nın hanımı için yapılmıştır. Değişik planı ile Anadolu’daki tek örnektir. Yapının genel görünümü, kesme taş duvarları ve mazgallarıyla medreseden çok bir kaleyi andırmaktadır. Revakların çevrelediği avlunun ortasında piramit kubbeli sekizgen bir kümbet yer almaktadır. Yapı medrese olarak adlandırılmasına rağmen, Selçuklu dönemi medrese planından ayrılmakta, ortasında bir mezar anıtı bulunan değişik bir “ribat” karakteri kazanmaktadır.

Doğu Anadolu’da Van yöresinde devlet kurmuş olan Türkmenlerden Karakoyunlular, egemen oldukları bölgeyi daha sonra Azerbeycan’a kadar genişletmişlerdir. En önemli yapıları Van Ulu Camii, ne yazık ki bugün tümüyle yıkıktır. Daha 1913’de harap bir durumda olan caminin minaresinden küçük bir bölüm kalmıştır. Daha önce saptanmış plan ve resimlerine göre, mihrap önünde içi mukarnaslarla dolgulu 9 m. çapında büyük bir kubbe bulunuyordu. Mihrap duvarına ve beş kalın payeye oturan kubbeli bölümü ise üstleri çapraz tonozlarla örtülü mekanlar çeviriyordu. 1970-73 yıllarında sürdürülen kazılarda yapının içini süsleyen derzli tuğla ve renkli stucco (ıtuko) kaplamalar bulunmuştur. Süslemenin üslubu ve kompozisyonu Büyük Selçuklu yapılarının süslemesine çok benzemektedir. Ancak kubbe konstrüksiyonu ve tonoz süslemelerinin tekniği, 14. yüzyıl üslubuna yakınlık gösterir. Bu özellikler gözönüne alındığında tarih açısından en uygun dönem, Kara Yusuf’un saltanat yılları (1389-1400) olmaktadır.

Karakoyunlu mezar yapıları Selçuklu dönemi kümbet mimarisini sürdürmüştür. En önemli örneklerden biri Gevaş’taki 1385 tarihli Halime Hatun Kümbeti’dir. Sekizgen bir gövde üzerine piramidal çatıyla örtülüdür. Aynı özellikler Ahlat’taki Erzen Hatun Kümbeti için de söz konusudur. Karakoyunluların öteki mezar yapıları ise, Van gölünün kuzey kıyısındaki Kadem Paşa Hatun Kümbeti ile Patnos yolundaki Anonim Kümbet’tir.

Karakoyunluların yerine geçen Akkoyunlu Türkmenleri ise, Doğu Anadolu’dan Herat.’a kadar uzanan geniş topraklarda büyük bir devlet kurmuşlardır. En önemli yapıları ise ilk merkezleri olan Diyarbakır’da bulunmaktadır. Ünlü hükümdarları Uzun Hasan döneminde yapıldığı kabul edilen Safa ya da ıparlı Camii, Akkoyunlu mimarisindeki merkezi plana doğru olan büyük gelişmeyi sergiler. Büyük tromplu kubbenin önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Cami yöresel yapım olan levha çinilerle kaplıdır. Yine Diyarbakır’daki Ayni Minare ve şeyh Matar Camileri, Akkoyunluların Osmanlı camilerine benzeyen yapılarıdır. Akkoyunluların Mardin’deki yapıları arasında ise, Sultan Kasım Medresesi hemen dikkati çeker. Artukluların Sultan ısa Medresesi’ne benzeyen bu yapı, iki katlı olup cami ve türbe ile bir külliye halindedir. Akkoyunlu mezar yapıları içinde en ilginç olanı Ahlat’taki Emin Bayındır Kümbeti’dir. 1492’de basit bir camiye bitişik olarak yapılan kümbet, yüksek bir kaide üzerinde silindirik gövdeden oluşur. Bu gövde güney yönünde sütunlar üzerine oturan kemerlerle dışarıya açılmıştır. Konik külahla örtülü yapının mimarı, kitabesine göre Baba Can’dır. Akkoyunluların bir başka mezar yapısı da Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’in Hasan Keyf’de, Dicle nehrinin kıyısındaki türbesidir.

Dulkadır Türkmenleri ise 1337’de Maraş ve Elbistan bölgesinde bir beylik kurmuşlar, kısa zamanda Malatya, Harput ve Kayseri’yi de ele geçirmişlerdir. Mısır Memlükleri ile Osmanlılar arasında bazen birine, bazen ötekine bağlı kalarak 1522’ye kadar egemenlik sürmüşlerdir. Yapıtlarında bölgenin özelliği olarak, Selçukluların olduğu kadar Osmanlı ve Memlük sanatının da etkileri gör.ülür.

Dulkadıroğullarının önemli camilerinden biri Osmanlı üslubundaki Elbistan Ulu Camii’dir. Osmanlıların yönetimi sırasında şehsuvar Bey’in oğlu Ali Bey’in başa geçtiği zamanda yapılmış olduğu kabul edilir. Dört kalın paye üzerine oturan orta kubbeyi dört yanda yarım kubbeler çevrelemekte, köşelerde de küçük birer kubbe bulunmaktadır. Ön kısımda ise üç çapraz tonozlu son cemaat yeri vardır. Yapının mihrabındaki dekoratif taş süslemeler memlük sanatının etkisini gösterir. Maraş Ulu Camii ise mihraba dik uzanan yedi nefi ile Selçuklu geleneğini sürdürür. Kitabesine göre, Kansu Gavri zamanında Dulkadırlılardan Süleyman Bey’in oğlu Alaüddevle tarafından 1496 tarihinde yaptırılmıştır.

Dulkadıroğullarının medreselerinen biri de Maraş’taki Taş Medrese’dir. Yapı asimetrik planıyla Memlük medreselerine yakınlık göstermektedir. Ana eyvanın yerini ortada kubbe, yanlarda dar tonozlarla örtülü mescit almıştır. Avlunun batısında tonozla örtülü üç küçük oda, bunların karışsında da sonradan eklenmiş tonozlu bir mekana bitişik olan türbe yer alır. Bu beyliğin medrese alanındaki başka bir yapısı da, Melik Nasırüddin Mehmed Bey tarafından 1432’de yaptırılmış olan Kayseri’deki Hatuniye Medresesi’dir.

Ramazanoğulları Beyliği üzerinde duracağız. Oğuz boylarından biri olan Ramazanoğulları, beyliklerini 1378’den itibaren Adana, Sis, Ayas ve Payas bölgelerinde kurmuşlardır. Ramazanoğulları da Mısır Memlükleri ile Osmanlılar arasında kalmışlar, 1510’a kadar Memlüklere, sonra da Osmanlılara bağlı olarak idare edilmişlerdir. 1516’da da Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na katılmışlardır. Ancak beylik özelliklerini 1608’e değin sürdürmüşlerdir. Ramazanoğullarının en önemli yapısı türbe ve medrese ile bir külliye halinde olan Adana’daki Ulu Cami’dir. Ulu Cami, Selçuklu ve Osmanlı mimarisiyle güneyden gelen Memlük etkisini birleştiren bir yapıdır. ıç avluya açılan kapılardaki ve minberdeki kitabeye göre, 1513’de Halil Bey tarafından yapımına başlanmış, 1541’de oğlu Piri Mehmed Paşa tarafından bitirilmiştir. Siyah ve beyaz renkte mermer levhalarla süslü doğu portali ile daha yalın batı portalinden bir iç avluya girilmektedir. Avlunun kuzey ve batı yönünü kiremit kaplı kubbeler çevirir. Cami, kıbleye paralel yerleştirilmiş dört sütunun oluşturduğu iki nefe sahiptir. Mihrap önü kubbe ile örtülüdür. Öteki bölümler ise çapraz tonozla kaplıdır. Kırmızı, siyah ve beyaz mermer kaplamaların bulunduğu mihrapta, natüralist çiçeklerin de yer aldığı çok kaliteli ıznik çinileri vardır. Doğu portaline bitişik ve öne çıkıntı yapan minare ise renkli taş kuşakları, düğümlü kemer nişleri ve sekizgen köşeli gövdesi ile Memlük minarelerine benzemektedir. Caminin doğusuna bitişik türbedeki lahitler de çini ile ka.plıdır. Kitabelere göre bu lahitler, Emir Halil Bey ve Piri Paşa’nın iki oğlu, Mehmed şah ile Mustafa’ya aittir. Yine caminin doğusunda ise, Piri Paşa tarafından 1540’da yaptırılmış olan medrese yer almaktadır.




Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.