ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Genel Konular (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=324)
-   -   Tefsir Dersleri... (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=393707)

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:13 AM

Tefsir Dersleri...
 

Tefsir Dersleri...
Ahkam Tefsiri
Mütercimin Önsözü. 2
Yazarın Önsözü. 2

Mütercimin Önsözü

Muhakkak ki insanın ohlreti için hazırlayacağı ve koşacağı en Hayırlı amel Kur'ana hizmet etmektir. Çünkü Kur'an bütün insanlığı cehaletin karanlığından kurtararak ilmin, medeniyetin ve adaletin ışığına çıkarmıştır. Kur'andan önceki döneme bakıldığında görülen şey yalnızca vahşettir. Kız çocuklarını diri diri gö*mecek kadar vahşet gösteren insanlar Kuranın nuru ile aydınlandıktan sonra insanlık tarihinin en adil, şefkatli, merhametli ve mütevazi örnek insanları ha*line gelmiştir, işte bu bakımdan Kur'ana hizmet etmek insanı ahirette saadete, dünyada da huzurlu ve sağlıklı bir hayata kavuşturur. Allahu Tealaya sonsuz hamd ve sena ederiz ki bizi bu yola O sevketmiştir. Eğer O bizi' bu yola sev-ketmeseydi, bizim kendiliğimizden bu yola gitmemiz mümkün değildi. O'nun gön*dermiş olduğu son peygamber olan Hazreti Muhammed Mustafa (sav)ya, aline ve ashabına da ezelden ebede kadar alınıp verilen nefesler sayısınca salat ve selam olsun. Dilimizde Kur'an-ı Kerimin birçok zevat tarafından hazırlanmış tefsirleri mev*cuttur. Ancak özellikle ahkam ayetlerine ait bir tefsir bulunmamaktadır. Bu se-beble büyük bir boşluğu dolduracağına inandığımız böyle bir tefsiri dilimize ka*zandırmaya çalıştık. Bu mevzuda en meşhurları Cessas ve İbnü'l-Arabî'ye ait olmak üzere Arapça birçok tefsir vardır. Fakat bunlar gerek dil ve .üslubları, gerek tasnif ve mevzuları işleyiş tarzları bakımından günümüzün ihtiyaç ve şartlarına uygun değildir. Ayrıca son derece hacimli oldukları için istifade ede*bilmek de çok zordur. Bundan ötürü çağdaş bir müfesslrin eserini seçtik. Reva) ül-Beyon isimli bu tefsirde bulunan birçok hususiyet diğerlerinde bulunmamak*tadır. Adı gecen tefsirler de dahil olmak üzere bütün klasik tefsirlerden fayda*lanılarak hazırlanan bu tefsir ilginen herkese tatmin edici bilgiyi sunmaktadır. Mekke Üniversitesi Şeriat Fakültesinde ders kitabı olarak okutulan bu eser, aşağıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere tabii olarak akademik bir hususiyet ve üslub taşımaktadır. Ancak biz eseri her seviyedeki insanın dikkatli okuduğu takdirde anlayabileceği, istifade edebileceği bir üslublo tercüme ettik. Müracat edilen kaynak eserleri yeniden ele alarak müphem kalan yerleri gerek mevzu içinde, gerekse dipnotlar halinde yaptığımız ilavelerle acık ve anlaşılır hale getirmeye çalıştık. Kitaptaki mevzular Kur'andaki geliş sırasına göre tasnif edilmiştir. Fatiha Suresinden başlanarak ahkâm ayetleri sırasıyla işlenmiş, aynı mevzudaki ayetler birleştirilmemiştir. Kur'anın asli tertibine uygun bu tasnif İçinde tabii olarak bazı mevzular tekrar edilmektedir. Mesela Talak bahsi Bakara Suresinin 331. oyetinin tefsirinde geçtiği halde Talak suresinde yeniden ele alınmaktadır. Bu, yersiz bir tekrar sanılmamaiıdır. Çünkü bunlar İlgili ayete bağlı olarak mevzu*nun açıklayıcısı ve tamamlayıcısı mahiyetindedir. Zaten Kur'an'da da bir ayet çoğu defa başka ayetlerle açıklanmakta, hükümleri bakımından tamamlanmak*tadır. Tefsirdeki mevzular dersler halinde tertib edilmiştir. Her derste önce mevzu ile ilgili ayet ve meali verilmektedir. Hükümlere geçilmeden de ayetlerin daha iyi kavranılması için bazı kelimeler tahlil edilerek yazarın genellikle klasik tefsirlere müracatla hazırladığı icmali manalara geçilmektedir. Daha sonra ayetlerin nüzul sebebleri varsa, bununla İlgili hadis ye nakiller aktarılıp mevzu ayetlerle sure*nin diğer ayetleri arasındaki münasebet gösterilmektedir. Bunu takiben ayetler cümleler halinde açıklanıp bir takım inceliklere dikkat çekilerek ayetlerin ihtiva ettiği hükümler verilmektedir. Hükümlerin incelenmesinden sonra da mevzu ayet*lerden alacağımız öğütler ve şer'î hükümlerin hikmet ve sebebleri açıklanmak-todır. Ayetlerin ihtiva ettiği hükümler ayetlerdekl sıraya göre İzah edilmiştir. Hü*kümler hakkındaki mezhep görüşleri, ihtilaf edilen hususlar, dayanılan deliller ve istidlal şekilleri incelenmiş ve sergilenmiştir. Ictihadlann nasıl yapıldığı, ayet ve hadislerden hükümlerin nasıl çıkarıldığı gösterilmiş ve mezhep görüşleri kay*nak eserlerden aktarılmıştır. Bu kaynakların hemen hepsi de dipnotlar halinde verilmiştir. Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz. Müellif bazı hükümlerde mez*hep görüşleri arasında kendince tercihler yapmaktadır. Bu tercihler yazarın kendi görüşü olduğu İçin kendisinden başka kimseyi bağlamaz ve bunlara da*yanılarak amel edilemez. Zira bu kitap bir fıkıh kitabı değil, bir tefsir kitabıdır. Bu sebeble her okuyucu taklit ve amel ettiği mezhebinin görüşünü kabul etmeli) diğer görüşleri bilgi kabilinden okuyarak taklit veya tenkide kalkışmamalıdır. Yardım ve destekleriyle bu çalışmamıza imkan hazırlayan Şamil Yayınevi sahipleri Duran Kömürcü ve Ahmet Altıntepe'ye, takrirlerimin imlası ve daktilosun*da yardımcı olan Mehmet Irmak ve Ahmet Özalp'e teşekkür ederek Cenabı Al-lahtan uzun çalışmalarımızın semeresi olan bu tercümenin bütün müelümanlara hayırlı o'-nasını dileriz. Mazhar TAŞKESENÜOĞLU 11 Ağustos 1984 Fatih • İstanbul[size="4"]

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:13 AM

Tefsir Dersleri...
 
Yazarın Önsözü

Bize bilmediklerimizi kalemle öğreten Allah'a (cc) hamd ve sena: müjdeci, korkutucu ve aydınlatıcı olarak gönderilen efendimiz Muhammed Mustafa (sav) -ki Cenabı Hak. Onunla küfrün ve cehaletin karanlıklarını imha edip insanlığı aydınlığa kavuşturmuş, putperestlik ve sapıklığın izlerini yok ederek iman ve tev-hid davasını yüceltmiştir- ile birer itim ve irfan güneşi olan âl ve ashabına, kıya*mete kadar onlara tabi olacaklara salat ve selam olsun. İnsanın ahireti için hazırlayacağı ve bu uğurda caba harcayacağı en iyi İş aziz Kur'ana hizmettir. Çünkü Cenabı Hak. onu insanlık için aydınlatıcı kılmış, yüce Risaletini onunla sona erdirerek «Ey İnsanlar siz* Rabbbıbdcn gerçek bir burhan gelmiştir. Size apaçık bir nur göndermişizdir.» ayetiyle de onun İnsanlara en büyük nimet olduğunu bildirmiştir. Cenabı Allah (cc). Kur'an-ı Kerim hafızlarının ümmet içerisindeki yerlerini methetmiş, onları Din'in meşalesi olarak vasıflandırmıştır. «Benim ümmetimin en şereflisi Kur'anı hıfzedenlerdir.» buyuran Resulallah (sav) efendimiz de, Kur'an hafızlarından ümmetin efendileri olarak sözetmlş. ha*yatta onlara uyulması-gerektiğini belirterek halk içerisindeki yerlerine şu söz*leriyle işaret etmiştir: «Cenabı Allah (cc), Kur'an-ı Kerim* tabi oton kavmi yü*celttiği gibi ona uymayan kavmi de alçaltir.» Hafızlar gibi şerefli kişilerin sırasında olmak ve onlara benzeyebilmek ar*zusunda olmama rağmen onların benzeri değilim. Ancak kendimi onlardan J<o-bul etmekle sevaplarından bir bölümüne kavuşacağımı umuyorum. Şairin deyi*şiyle, «Herne kadar onlar gibi değilseniz de kendinizi onlara benzetiniz. Çün*kü insanın kendisini şereflilere benzetmesi kurtuluştur.» Allah (cc)'ın. yüce dinine ve İslâm ilimlerine hizmet etmemi kolaylaştıra*cağına, halkın faydalanacağı bazı kitaplar telif etmeme İmkan vereceğine İnan*cım tamdı, öyle inanıyorum ki. İslâm'a hizmet etmek ölümden sonra da İnsana hayır kazandıracak salih ve kalıcı amellerdendir. Zira Resulallah (sav) efen*dimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: «İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir. Sadaka-I cariye, İnsanlara fayda veren bir İlim, ebeveyninin arka*sından dua edecek sallh bir evlat.» Cenabı Allah (cc). emin belde Mekke-I Mükerreme -Allah bütün kötülük ve fenalıklardan korusun- Şeriat Fakültesi İslâm Dersleri Bölümünde müderris ola-rok ders vermemi nosib etti. İmam ve emniyet beldesindeki hür Beyt'lne komşu olmamı nasib eden Allah (cc). bana öyle bir atmosfer verdi ki, burada ders ver*me, kitap mütalaası ve telifi gibi işleri yapabildim. A1loh( cc), kuruluşundan iti*baren bu beldede halkın istikrar, emniyet ve itminan ile yaşamasını temin etmiş*tir. «Şu Beytin (Kabe'nin) RabMne İbadet etsinler onlar. (O Rab ki) onları açlık*tan (kurtonp) doyuran, kendilerine korkudan emirdik verendir.» {Kureyş: 3-4) ve «Çevrelerinde İnsanların zorla (yakalanıp) kapılmakta olmasına rağmen (Mek*ke'yi) korkusuz (ve emin bir yer) .yaptığımızı onlar görmediler mi? Hala batıla İnanıyorlar do Allah (ce)'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?» (Ankebut: 67) a-yetleri de bunu ifade etmektedir. On sene gibi utun sayılabilecek bir zaman yaşadığım bu atmosfer içinde telli ettiğim kitapların sonuncunu «Reval ül-Beyan fi Teftlr-I Ayât-ı Ahkam mlnel-Kur'an» diye İsimlendirdiğim İki ciltlik kitaptır. özellikle ahkam ayetlerini konu edindiğim geniş kapsamlı ilmî derslerimden oluşan kitabımda geçmişteki sağlam ilmi üslup ile çağımızın kolay üslubunu uz-laştırarak kolay ve yeni bir yol takip ettim. Kitaptaki konuları derin bir araştırma sonucu ve dakik bir üslupla tanzim ettim. Konu edindiğim ayetleri aşağıda gös*terildiği üzere sekiz yönden İnceleyip değerlendirdim: Birincisi: Lügat alimleri ite müfessirlerin söz ve görüşlerinden deliller geti*rerek Igfzi tahliller yaptım. ikincisi: Ayet-i kerimelere kesin ve icmali bir mana verdim. Üçüncüsü: Ayetlerin nüzul sebebi varsa onları belirttim. Dördüncüsü: Ayetler arasındaki bağlantıları açıkladım. Beşincisi: Tefsirin inceliklerini, yani sırlarını, belagat nüktelerini ve İlmî derinliklerini de ihtiva edecek biçimde zikrettim. Altıncısı: Fakihierin ayetlerden kendi delilleriyle çıkardıkları hükümler ve bu deliller arasında hangisinin daha tercihli olduğunu gösterdim. Yedincisi: Ayetlerin insanlar üferinde yapacağı irşadatı kısaca açıkladım. Sekizincisi: Ahkam ayetlerindeki teşrii hikmetlere işaret ettim. Kitabımda yazılanların tümünün benim olduğunu söylemiyorum. Belki eski ve yeni, ehil ve meşhur müfessirlerin görüşlerinin bir özeti, güçlü alimlerin fi*kirlerinin bir sonucudur. Allah (cc)'ın rızasını talep için, aziz Kur'ana hizmet yo*lunda nice fakihler, müçtehidler, muhaddisler ve diğer alimler uykularını terket-mişlerdir. Benim burada yaptığım iş İse, dağınık haldeki elmas, inci ve pırlanta gibi mücevherleri görüp toplayarak bunları sağlam bir ipliğe dizen kişinin veya gözleri kamaştıran bir bahçeye girip nefis meyveleri, gülleri, çiçekleri gönüllere ferahlık, gözlere1 sevinç verecek biçimde derleyip toplayan kimsenin yaptığına benzer. Telif ettiğim kitapta yaptığım sadece, mütekaddimîn ve müteahhlrîn (es*ki ve yeni) alimlerin sözlerini özetleyerek eski ve yeni görüşleri birleştirmek ol*du. Herhangi bir konuyu incelerken Hadis ve Lügatin dışında onbeşten fazla a-na kaynak hükmündeki tefsire müracat ederek bu dersleri hazırladım. Konuları yazarken de hangi kaynaktan istifade ettiğimi belirtmeye tam bir dikkat gös*terdim. Allah (cc)'tan dileğim, bu kitaptan müslümanlorın faydalanması ve karşılığı*nın da. iO günde ki ne mal fayda eder, ne de oğullar. Meğer ki Allah (cc)'a (küfr ve nifaktan) tamamen salim bir kalb İle gelenler ola.» biçiminde ifade edilen kı*yamet gününde verilmesidir. Kitabımın başında olduğu gibi sonunda da alemlerin Rabbi olan Allah (co)'a hamd ve sena, O'nun seçkin kulu ve peygamberi efendimiz Muhammed (sav) ile âl ve ashabına salat ve selam olsun. Muhammed AN SabÛnî Mekke-I Mükerreme Üniversitesi Şeriat Fakültesi öğretim Üyesi[size="4"]

[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/5-6.

[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/7-8.

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:14 AM

Tefsir Dersleri...
 
FATİHA SURESİ’NE GİRİŞ. 2
Fatiha Suresinin Fazileti Hakkında Varld Olan Hadis-i Şerifler2
Bazı Surelerin Faziletleri İle İlgili Bir Uyarı2
İstiaze'nin Tefsiri3
Besmele-i Şerifin Tefsiri3
Besmelenin Manası:4
I. DERS FATİHA SURESİ4
Fatiha Suresinin Lafzi Tahlili4
Fatiha Suresinin İcmali Manası7
Fatiha'nın Tefsırindeki İncelikler8
Fatiha’daki Şer'ı Hükümler10
Birinci Hüküm: Besmele, Kur'an'dan Bir Âyet Midir?. 10
İkinci Hüküm: Besmelenin Namazda Okunmasının Hükmü Nedir?. 12
Üçüncü Hüküm: Fatiha'nın Namazda Okunması Farz Mıdır?. 13
Fatiha Süresindeki Teşrii Hikmetler15

FATİHA SURESİ’NE GİRİŞ

Fatiha suresi Mekke'de nazil olmuştur, icma ile de 7 ayettir. Bu mübarek surenin birçok ismi vardır. Bunların en meşhur olanları ise şunlardır: 1. El-Fatlha: Kur'an-ı Kerime Fatiha suresi ile başlanır. Elimizde bu*lunan Kur'an-ı Kerimlerde -yani nüzul sırasına göre değil, tertip sırasına göre- surelerin birincisidir. İbn-i Cerir-I Taberî, «Kur'an-ı Kerimlerin yazılı*şına onunla başlandığı ve namazlarda önce o okunduğu İçin Fatihatü'l-Kitab olarak adlandırılmıştır.»[size="4"] demektedir. 2. Ümmü'l-Kttab: Kur'an-ı Kerimdeki asıl gayeleri ihtiva ettiği İçin «Ümmü'l-Kitab» denilmiştir. Fatiha suresi, Allah (cc)'ın methini, Rab oldu*ğunun isbatını, ibadetin ancak O'nun emri ve nehyi İle oluşunu, hidayet İstediğini, imanda sebat etmeyi, geçmiş ümmetlerin kıssalarının' bildirilme*sini, iyi insanların yücelme yerleri ile kötü insanların alçalma yerlerine va*kıf olunmasını ihtiva ettiği için, diğer surelere nlsbetle ümm: ana diye ad*landırılmıştır. Ümm kelimesi birçok yerde kullanılmaktadır. Mesela, Mek-ke-i Mükerremeye Ümmü'l-Kurâ (köylerin anası) denilmektedir. Çünkü di*ğer yerler ona tabidir. Harp sancağına da ümm denmesi, askerin öncüsü olmasından, askerin ona tabi olmasındandır. Büyün yaratıkları üstünde ve İçinde barındırdığından toprağa da ümm denilir. Şairin ifadesiyle, «Top*rak, üzerinde yaşadığımız yer ve anamızdır. Toprakta doğar ve ona gö*mülürüz.» [size="4"] 3. Es-Seb'ül-Mesâni: Fatiha suresi namazda tekrarlanan 7 ayettir. Namaz kılan, namazın her rek'atında onu okur. Bir gurup sahabiye göre. «Andolsun ki biz sana (namazın her rek'atında) tekrarlanan yedi ayet-l ke*rimeyi verdik.» ayet-i kerimesinden murad Fatiha süresidir. Kurra ve ule*manın icması İle de yedi ayettir. Allâme Kurtubî, Ahkâmü'l-Kur'an İsimli tefsirinde. «Fatiha suresinin onikl ismi vardır. Bunlardan eş-Şifa, el-Kafiye, el-Vafiye. el-Esas. el-Hamd... ilh. isimleri ya Resulallah'ın (sav) muvafokati ile veya sahabe-i kiramın iç*tihadı iledir.» derken. Seyyld Mahmud el-Alusî de «Bazı alimler, Fatlha'-nın yirminin üzerinde ismini saymışlardır.» [size="4"] demektedir.[size="4"] Fatiha Suresinin Fazileti Hakkında Varld Olan Hadis-i Şerifler

Birincisi: Buharînin Sahlh'lnde Mualla oğlu Ebl Sak) şöyle demekte*dir: «Mescidde namaz kılarken Resulallah beni cağıroı. Namazımı bitirin*ceye kadar Resulallah'ın davetine icabet edemedim. Namazın arkasından huzuruna gidince Resulallah, «Niçin gelmediniz?» diye sordu. «Namaz*daydım.» cevabını verince, «Allah'ın şu emrini bilmiyor musun» diyerek «Ey İman edenler, sizi, size hayat verecek şevlere davet ettiği tamah Allah (cc) ve Resulüne (sav) İcabet edin.» ayetini okudu ve devamla. «Sana mescldden çıkmadan önce Kur'anın en büyük suresini öğreteceğim» bu*yurdu. Sonra elimi tutarak mescldden çıkmak istediler. Bunun üzerine, «Siz bana. Kur'anın en büyük suresini öğreteceğim, demediniz mi?» de*yince Resulallah, «Hamd olsun Alemlerin Rabbl olan Allah'a» buyurarak, «Tekrarlanan yedi ayeti) bu sure ile bana azim olan Kur'an geldi.» dedi. [size="4"] İkincisi: İmam Ahmed Müsned'lnde şöyle rivayet etmektedir: Ka'b oğlu Übeyy. Resulullah'a (sav) ümmü'l-Kur'anı, yani Fotiha'yı okuyunca Peygamber efendimiz (sav): «Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki bu surenin benzeri ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebur'da ve ne de Kur'anda yoktur. Tekrarlanan yedi ayetli bu sure ve azim olan Kur'an bana geldi.» buyurdu. [size="4"] Üçüncüsü: Müslim. Sahih'inde Ibni Abbas'tan naklen şöyle diyor: «Cebrail cleyhisselam, Resulallah (sav)'ın yanında otururken yukarıdan bir ses duydu. Cebrail aleyhisselam başını kaldırarak şöyle dedi: «Gökten bugüne kadar hiç açılmayan bir kapıdan yeryüzüne ilk defa gelen bir me*lek indi.» Bu melek Resulallah (sav)'a selam vererek, «Senden evvel hiç*bir peygambere verilmeyen iki nurla seni müjdeliyorum. Birisi Fatihatü'l-Kitap, diğeri Bakara suresinin son ayetleridir. Sen onlardan bir harf de okumuş olsan, onlar sana verilmiştir.» dedi. Yukarıda aktarılanlar, Fatiha'nın fazileti üzerine en sahih rivayetlerdir. Bunlardan başka sahih ve zayıf olan rivayetler varid olmuşsa da naklet*tiklerimiz sözü uzatmaya İhtiyaç bırakmamıştır. Başarı Allah (cc) "tandır. [size="4"] Bazı Surelerin Faziletleri İle İlgili Bir Uyarı

Allâme Kurtubî, El-Camiü Il-Ahkamü'l-Kur'an İsimli tefsirinin surelerin faziletleri İle ilgili kısmında bazı uyarılarda bulunmuştur. Bu uyanlardan bazı pasajları aynen aktarıyoruz: «Kur'an-ı Kerimin ve ibadetlerin fazilet*leri hakkında mevzu hadisler İle batıl haberler veren ve icat edenlerin sözlerine bakmayınız. Çünkü bunlar değişik amaçlarla yalan ve İftirada bulunmuşlardır.» «Mesela zındıklar (ölümden sonra dirilmeye inanmayan, inkar eden*ler), müslümonların kalblerlne birtakım şüpheler düşürmek için; bir kısım insanlar da halkı ya kendi istikametlerine yöneltmek, ya da kendi görüş*lerini takviye etmek için hadis uydurmuşlardır. Hatta Harici alimlerden bi*risi, tevbe ettikten sonra, «Herhangi birşeyln yapılmasını arzu ettiğimiz za*man hemen o iş hakkında bir hadis uydururduk.» demiştir. «Başka bir gurub insan da, kendi anlayışlarına göre, güya Allah (cc) rızası için hadis uydurarak, halkı faziletli amellere teşvik etmişlerdir. Kur'an-ı Kerimin sureleri hakkında ayrı ayrı hadisler uydurarak güya fa*ziletlerini bildiren Nuh Merzevî isimli bir alime «Niçin mevzu hadisler va*zettiniz?» diye sorulduğunda, «Halkın Kur'an-ı Kerimi okumaya gereken önemi vermeyip sırt çevirdiğini, özellikle İmamı azam'ın fıkhı ve ibnl is-hak'ın tarihiyle meşgul olduklarını görünce Hak rızası İçin hadis uydur*dum.» demiştir. Zındıklarla din düşmanlarının bazı konularda uydurduk*ları hadislerden mutlaka sakınılmalıdır. İslama ve müslümontara en büyük zararı, zahid geçinip, güya Allah rızası için. hadis uyduranlar vermişlerdir. Halk, mevzu hadis vazedenleri samimi zannederek onlara yönelmiş ve ha*dislerini kabul etmiştir. Bu kimseler davranışlarıyla hem kendileerini, hem de halkı saptırmışlardır.» [size="4"]

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:14 AM

Tefsir Dersleri...
 
İstiaze'nin Tefsiri

İstiaze, -yaramaz ve kötü kişilerden- Allah'a sığınmadır. Cenabı Allah (cc):«Haydi Kur'an okuduğun (okumak istediğin) zaman kovulmuş şey*tandan Allah'a sığın.» (Nahl: 98) ve «Şüphesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabblm, sizin de Rabbiniz (olan Allah)a sığındım.» (Duhan: 20) buyurmaktadır. Lisanü'l-Arap'ın yazarı, Avz maddesini incelerken, Istiazenin de avz kökünden geldiğini ve sığınma anlamını taşıdığını şu hadis-i şerifi nakle*derek teyid eder: «Araplardan bir kadınla evlenen Resulallah (sav), yatak odasına girdiği zaman evlendiği kadın, «Ben senden Allah'a sığınırım» der. Resulallah (sav): «Büyük bir sığınağa sığındığından dolayı seni bırak*tım. Akrabalarının yanına git.» [size="4"] buyurur. Şeytan kelimesi, dikkofalı ve asi olarak Allah'tan uzaklaşan anlamın*dadır. Kurtubî, «Şeytana, Allah (cc)tan uzak olduğu için şeytan denilmiş*tir. Cinlerden ve insanlardan da isyankar olanlara şeytan denildiği malum*dur.» demektedir. Şeytanların sadece cinlerden olmayıp insanlardan da olabileceğin) Cenabı Allah, «Biz, (sana yaptığımız gibi) her peygambere de insan ve cin şeytanlarını böylece düşman yaptık...» (En'am: 112) aye-tlyle bize bildirmektedir. Hz. Ömer (ra) birgün merkebe bindirilmiş. Bir müddet gittikten son*ra, «Beni indiriniz. Beni şeytana bindirdiniz.» demiştir. [size="4"] Recim kelimesi, lügatta «taşlanılacak şey» anlamındadır. Kurtubî, «As*lında taş ile atmak anlamında olan recim kelimesi öldürmek, lanet etmek, kovmak ve sövmek manalarına da gelir. Bu manaların tümünün Kur'anda. «Dediler ki: Ey Nuh, sen (bu dediğinden) vazgeçmezsen muhakkak ki taş*lanmışlardan olacaksın.» (Suara: 116) biçiminde ifade edildiği söylenmiş*tir.» [size="4"] der. Öyleyse şeytânirrâciym ifadesinin anlamı, Allah (cc)ın rahmetinden kovulmuş ve uzaklaştırılmış demektir. Eûzu'nun manası, şeytanın şerrin*den Allah (cc)a sığınır ve O'nunla korunurum demektir. Beni yoldan çı*karmaya, saptırmaya ve zarar vermeye çalışan şeytanın şerrinden Semi, Alim ve Hâlık olan Allah) cc) ile korunurum. Çünkü onun şer ve zararından insanı ancak alemlerin Rabbi olan Cenabı Hak korur.[size="4"] Besmele-i Şerifin Tefsiri

isim kelimesi, lügatta bir görüşe göre yükseklik, diğer bir görüşe göre de alamet ve belirti manalarına gelir. Kurtubî, isim kelimesiyle ilgili ola*rak, «Yükseklik ifade eden anlam daha sağlamdır.» [size="4"] demektedir. İsmin çoğulu esma'dır. Nitekim Cenabı Allah (cc) Kur'an-ı Keriminde «Esmaül-Hüsno» (en güzel isimler) diye tabir etmiştir. Bismillah'taki bâ yerine gö*re uygun ve hazfolunan bir fiile yöneliktir. Herhangi bir yazar, kalemi eline alırken «Bismillah» dedimi, onun kastı, «Allah'ın adının yardımı ile yazıyorum»; sofraya oturan kişi, yemeğe1 başlamadan önce «Bismillah» dedimi, onun kastı, «Allah'ın isminin yardı*mı ile yiyorum» demektir. Bunun gibi herhangi bir işin başlangıcında «Bes*mele» okunduğu zaman o işe uygun bir fiili de ifade etmiş olur. Resulallah (sav) da «Her hayırlı İşe besmele ile başlanmazsa o işten hayır gelmez.» buyurmaktadır. Kurtubî, besmele ile ilgili olarak şöyle demektedir: «Bismillah kelime*si çok kullanıldığı için «bi ismi» biçiminde okuma yerine «Bismillahi» şek*linde okunur Ancak «ikra bl ismi Rabbike» (Rabbinin ismi ile oku) ayeti az okunduğu için elif ile yazılmıştır.» [size="4"] Allah, varlığı vacip olan mukaddes Zat'ın has ismidir. Bu sebeple O'-ndan başkasına verilemez. İbni Kesir, «İsm-i azam olduğu söylenen Allah kelimesi, Rabbin alemi, yani nişanıdır. Bütün sıfatlar ile vasıflanan Allah İsmi ile ilgili olarak Kur'anda «O, öyle. bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir Tanrı yoktur. (O), mülk ve melekutun yegane sahibidir. Noksanı mucip herseyden pak ve münezzehtir. Selam ve selametin ta kendisidir. Emn ü eman veren*dir...» (Haşr: 23) buyrulmaktadır. Burada geçen bütün isimler lafza-j ce*lalin sıfatları gibidir. Allah ismi, kendisinden gayrısına konulmamıştır.» der. Kurtubi de. «Allah ismi bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Zat-I kibriyanın en büyük ismidir. Hem Uluhiyete, hem de Rububiyete ait sıfatlan toplayan, varlığında tek olduğunu ifade eden en büyük isim Allah (cc) tır. Mabud yoktur, sadece noksan sıfatlardan münezzeh olan Mlah )cc) vardır.» [size="4"] demektedir. Allah kelimesi herhangi bir kökten türemeyip Cenabı Hakkın has is*midir. Ebu Hayyan'ın dediği gibi alimlerin çoğu bu görüştedir. Bazı alim*ler de Allah kelimesinin bir kökten türemiş isim olduğu görüşündedirler. [size="4"] Ibnl Cevzî'ye göre, «Alimler, Allah ismj olan lafızda ihtilaf etmiştir. Ba*zısı müştak, bazısı da müştak olmayan bir isimdir derler. Nahiv alimlerin*den olan Halil'den bu konuda iki görüş nakledilmektedir. Bunlardan birin*de müştak, diğerinde müştak olmadığı söylenir. Allah lafzının ibadet ma*nasına olan «ilahen kökünden türetlldiği ifade edilir. Bazı cimlere göre de hayret anlamını taşıyan «velehe» kökünden türetilmiştir. Çünkü kulların kalbi Allah (cc)a meyleder ve O'nunla hayrete düşer.» [size="4"] Sahih olan şudur: Allah lafzı hiçbir kökten alınmamıştır. Allah (cc)ın mukaddes Zat'ına has bir isimdir. Hiçbir varlık bu isimle adlandırılmamış*tır. Bundan dolayı Allah lafzının çoğulu yoktur. [size="4"] Rahim ve Rahman isimleri yüce Allah (cc)ın adlarından olup «Rah*met» kökünden türemişlerdir. Bazı alimlere göre de bu iki İsim, Cenabı Hakk'ın has adlarındandır ve herhangi bir kökten türememişlerdir.[size="4"] Besmelenin Manası:

Besmele, Bismillâhirrahmanırrâhîm'dir. «Ben Allah'ın ismini zikr ile herşeyden büyük ve yüce olan Cenabı Hakk'ın bütün işlerimde yardımını bekleyerek başlarım. Zira Cenabı Allah (cc) herşeye kadirdir.» anlamında*dır. İbn-i Cerir-i Taberî şöyle der. «Zikri yüce. isimleri mukaddes olan Al*lah (cc). muhakkak elçisi Muhammed (sav)e en güzel isimlerinin her İşin ve sözün başlangıcında okunmasını öğretmiştir. Bu öğretiş Cenabı Allah'*ın bütün kulları için itibar edecekleri bir yol olmuştur. Besmele, bütün ko*nuşmaların, mektupların, kitapların kısaca bütün işlerin başlangıcında söylenir. Hatta insan başlangıçta Bismillah dedimi, neye başladığını da ifade etmiş olur. Besmele çektiği zaman, eğer bu çekiş bir sureye başla*madan olmuşsa kıraati, ayağa kalkmak için ise kıyamı, özetle ne iş yapa*cak, ne söyleyecek ise Besmelenin başlangıcında muradı meydana çıkar. [size="4"]

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:14 AM

Tefsir Dersleri...
 
I.DERS FATİHA SURESİ

Bismillâhirrcmmanirrâhim 1-3-Hamd olsun -Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, Din Gününün (tek) sabibi ve mutasarrıfı- Allah'a. 4-Yalnız sana ibadet (kulluk) eder, yalnız senden yardım isteriz. 5-7-Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet gaza*ba uğrayanlarmkine, sapıklannkine değil. Fatiha Suresinin Lafzi Tahlili

(Elhamdülillah): Hamd. tazim yönüyle güzel bir şekil*de Allah (cc)ı methetmektir. Kurtubi, «Arap dilinde hamdin anlamı, mükemmel bir surette methet*mektir. Hamd kelimesinin başına «el» eki takılması hamd çeşitlerinin hep*sini ihtiva etmesi İçindir. Bütün çeşitleri ile mutlak methin tümüne layık olan yalnız Cenabı Hakk'ttr. Yermenin aksi olan hamd, şükür kelimesinden daha şümullüdür. Şükür, bir nimet karşılığında yapıldığı halde Hamd, ister nimet olsun ister olmasın yapılır. Mesela, yiğitliğini ve ilmini methettim denilir. Şükür ise ancak bir ihsanın (iyiliklerin) karşılığında yapılır. Hamd, dille yapılır. Şükür ise kalb. dil ve azalarla yapılır. Şairin dedi*ği gibi, «Tarafınızdan bana verilen nimetlerin karşılığını üç şeyle ifade ederim, elim, dilim ve perde arkasındaki kalbimle.» Taberî, hamd ile şükrün aynı anlamı İfade ettiklerini söyler. Zira hamd, bir kimseden bir iyilik görülmeden de, onun vasıfları sebebiyle yapı*lır. Şükürde iyilik yapan, yaptığı iyilikten dolayı sena edilir» [size="4"] der. Kur-tubi'nin bu sözleri de hamd'in şükür'den daha kapsamlı olduğunu göster*mektedir. (Rabbi'l-alemîn): Rab, lügatta terbiye manasında dır. Terbiye ise herhangi birşeyi eğitmedir. Herevî'ye göre birşeyi ıslah (düzeltme) edene veya tamamlayana onu terbiye etmiş derler. Bunun için devamlı kitaplarla uğraşanlara «Rabbâniyyun» denir. [size="4"] Rab kelimesi, terbiye kökünden türetilmiştir. Allah (cc) İnsanları eğitir ve yönetir. Rab. malik, muslih (düzeltici), efendi ve itaat olunan gibi bir*çok manalara gelir. Mesela, «şu develerin rabbi» denildiğinde «develerin sahibi» anlaşılır. Rab kelimesi Allah (cc)ın dışında izafesiz kullanılmaz. Bir hadis-i şe*rifte kölelere hitaben Resulallah (sav), «Sizden biriniz bir diğerine «Rab-blne sofra hazırla, abdest aldır» veya biriniz efendisine «Benim rabblm» demeyip, «efendim» desin.» [size="4"] buyurmuştur. Rab, mabud (tapılan) manasına da kullanılmaktadır. Şair şöyle der: «Tilkilerin üstüne pislediği rab mıdır? Andolsun tilkilerin üstüne pislediği zelil olmuştur.» [size="4"] Rab. aynı zamanda efendi, itaat olunan manalarına da kullanılır. Ni*tekim Allah (cc), «Ey zindan arkadaşlarım (rüyalarınıza gelince Birini» efendisine (rabblne) şarap içlrecek...» (Yusuf: 41) buyurmaktadır. Rab. yine düzeltici. ıslah edici mandarına da gelir. Şair şöyle der: «Terbiye eden (muslih) o kişi ki, hayırlı iş öğretir. Ona bilinen ve İste*nilen birşey sorulduğunda cevap verir ve noksanları tamamlar.» [size="4"] (El-Alemîn): Alemin, bir cins isim olan alem kelime*sinin çoğuludur. Aslında alem kelimesi de çokluk ifade eder ve aynı kök*ten gelme bir tekil biçimi yoktur. Rehd ve enam kelimeleri gibi. Ebussuud Efendi bu kelimeyle ilgili olarak «Âlem, hatem ve galip keli*meleri gibi, onunla bilinen şeyin ismidir. Yüce Yaratıcımızı tanıtan, gös*teren varlıklardan her birisine alem denir.» der. İbni Cevzi ise. «Alem kelimesi, Arap diline vakıf olanlara göre Allah (cc)ın yarattığı ilk varlıktan son varlığa kadar bütün mevcudata verilen İsimdir. Mütefekkirlere göre yerde, gökte ve kainatta bulunan varlıkların hepsine alem denir. Alem kelimesinin kökü hakkında iki görüş vardır. Birincisi lügatcıların (dil bilginlerinin) görüşüdür. Buna göre alem kelimesi «ilim» kelimesin*den türemiştir, ikincisi de mütefekkirlerin görüşüdür. Bu görüşe göre 'K alem kelimesinin kökü, «alamet» kelimesidir.» diyor. [size="4"] Kainattaki her varlık ayrı ayrı yönetici, yaratıcı ve Hakim olan Allah (cc)'ı gösterir. Ona işaret eder. Bu hakikati şair şöyle dile getirir: «Ben! hayrete düşüren şudur, günahkar kişi Allah'a nasıl isyan eder?/lnkareı, Allah'ın varlığını nasıl inkar eder?/Çünkü her hareket, her duruş ebedly-yen O'nun varlığına şahidlik eder/Herşeyde Allah'ın birliğine işaret eden bir ayet vardır.» ibni Abbas'a göre «alemîn»den kasıt insanlar, cinler ve meleklerdir. [size="4"] Ferra ve Ebu Ubeyde'ye göre ise insanlar, cinler, melekler ve şeytan*lardan meydana gelen akıl sahibi dört sınıfa «alem» denir. Zira bu ke*limenin «alemin» biçimindeki çoğul şekli Arap dilinde özellikle akıl sahip*leri İçin kullanılır. Nitekim şair A'şa'mn «Ben onların benzerini aleminde duymadım.» [size="4"] mısrası da bunu gösterir. Alimlerin bir kısmı ise insanlar, cinler, melekler, hayvanlar, bitkiler ve cansız varlıklar gibi mahlukatın her sınıfının birer alem olduğu görüşün*dedir. Fatiha suresinde «Rabbi'l-alemîn» ifadesinin kullanılması bütün bu sınıfları ihtiva ettiği içindir. (Er-Rahman er-Rahim): Rahmet kökünden türeyen Rah*man ve Rahim kelimeleri Allah (cc)ın isimlerindendir. Rahman, nimetlerin en büyüğünü. Rahim ise en dakik (ince, hassas) olanını veren demektir. [size="4"] Mübalağa ifade eden «Fa'lan» kalıbından olan Rahman ismi. rahmet*te eşi. benzeri olmayan manasındadır. El-Hitabî'ye göre Rahman, tüm mümin ve kafirleri İhata eden, onlara hayat ve rızık veren Zat'a, Allah'a denir. Rahim sıfatı İse yalnız müminlere hastır. Nitekim bunu «O, müminleri çok esirgeyicidir (rahim).» ayetinden anlamak mümkündür. Rahman ismi yalnız cenabı Hakk'a mahsustur ve O'ndan başkasına verilemez. Rahim İsminin başka varlıklara da verilebileceğini Cenabı Hakk'ın Resulallah'ın vasıflarından bahseden «...Müminleri cidden esirgeyicidir, bağışlayıcıdır o.» (Tevbe: 128) emri göstermektedir. Kurtubî, Rahman ismiyle alakalı olarak şöyle demektedir: «Alimlerin çoğuna göre Allah (cc)ın dışında herhangi bir kimseye Rahman ismi ve*rilmesi doğru değildir. Çünkü Rahman sıfatı yalnız O'na has bir İsimdir.» «De ki: «Gerek Allah diye (ad verip) çağırın, gerek Rahman diye (ha-blblm) (ad verip) çağırın...» (isra: 110) buyuran cenabı Hakk, kendine has olan ve hiçbir ortak kabul etmeyen Allah ismine eş olarak Rahman adıyla da çağrılmasını İsterken, «Senden evvel gönderdiğimiz peygamberlerimize sor: Biz Rahman'dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız?» (isra: 110) emriyle de Rahman'ın ibadete layık olduğunu haber vermektedir. Bu da göstermektedir ki. Rahman adı yalnız Allah'a has bir isim olabilir. insanlardan yalnız Müseylemetü'l-Kezzab (yalancı peygamber) -Allah'*ın laneti ona olsun- kendisine «Rahmanü'l-Yemame» (Yemame şehrinin Rahmanı) ismini vermiştir. Bu zata Rahman adını kullanıncaya kadar Kezzab denilmiyordu. «Rahmanü'l-Yemame» adını kullanmaya başladıktan sonra cenabı Hakk, Kezzab ismini öyle yaygınlaştırdı ki, bu isim Müseyll-me'yi tanıtan bir sembol oldu. [size="4"] (Yevmi'd-Din): Yevmi'd-Din, din günü, ceza günü ve hesap günü anlamlarına gelir. Cenabı Hakk, din gününde bir mülk sa*hibinin kendi malında yapmış olduğu tasarruf gibi tasarrufta bulunur. Lügatta ceza manasında kullanılan din kelimesini Resulallah (sav) bir hadls-i,Şeriflerinde şöyle kullanmaktadır: «istediğini yap. Yaptığın gibi cezalandırılırsın.» Llsanü'l-Arap'ta, «Din, ceza ve mükafat manasınadır. Din günü. ceza günü demektir. Nitekim Kur'anda, «...Hakikaten biz mi cezalanmış ola ooğız?» (Saffet: 53) denilmektedir..Deyyan kelimesi din kökünden gelir ve Allah (cc)ın bir sıfatıdır.» [size="4"] denmektedir. Şair Lebid de şöyle der: «Sen ektiğini birgün biçersin. Elbette ki genç kişi ceza verdiği gibi birgün de cezalanacaktır.» [size="4"] (iyyâke nağbüdü):Yalnız sana ibadet (kulluk) ederiz. Kulluğun manası kişinin kendisini Allah (cc)ın huzurunda küçültmesi, al-çaltmasıdır. Zemahşerî şöyle der: «ibadet, tevazu ve zilletin en sonudur. Mesela Araplar, sağlam bir kumaşa «Sevbün zü abedetin» (Çok sağlam kumaş) derler. Bundan dolayı Allah (cc) için yapılan tüm hareketlere iba*det denir» [size="4"] lyyake nağbüdü'nün manası özetle, «Ancak sana eğiliriz. Zira sen her türlü tazime layıksın. Senden başka hiçbir şeye ibadet etmeyiz.» demek*tir. (ve lyyâke nesteıyn): (Yalnız senden yardım iste*riz.) istiâne, yardım istemek demektir. İbni Abbas'tan (ra) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: «Dile*diğin herşeyi Allah (cc)tan dile. Eğer yardım istersen yine sadece Allah (cc) tan iste.» Bu cümlenin toplu anlamı şudur. Ya Rabbi, itaatta, kullukta ve bütün işlerimizde yalnız senden yardım isteriz. Bize yardım etmeye senden gay*rı kimsenin gücü yetmez. Kafirler senden başkasından yardım isterlerken biz. yalnız senden yardım isteriz. (İhdinâ): (Bizi ilet) İhdina. bir dua fiilidir ve buradaki anldmı. «Sana yaklaştıracak hidayet yolunu bize gösterndir. Hidayet, lügatta delâlet (kılavuzluk) manasına gelir. Nitekim Allah (cc): «Semud'a gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etti*ler...» (Fussllet: 17) buyurmaktadır. Hidâyet, irşad ve imanın kalbte yerleşmesi anlamlarına da gelir. Bu*nu. «Hakikat sen (Hablblm, her) sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin. Fa*kat Allah'dır ki, kimt dilerse ona hidayet verir ve O, hidayete erecekleri daha iyi bilendim. (Kasas- 56) ayetinde görmek mümkündür. Resulullah (sav)ın «Hadi denildiği zaman Allah (cc) yoluna kılavuzluk yapan demektir.» şe*refli sözünü Cenabı Hokk'ın. «...Şüphesiz ki sen herhalde doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun.» (Şura: 52) buyruğu doğrulamaktadır. Demek ki. Resulullah (sav) imanı insan kalbine bizzat koymaz, sadece konmasına kılavuzluk eder. (Sırat el-mustakîm): (Doğru yola) Sırat kelimesi, yol manasındadır. Cevheri de bu görüştedir. Şair de kelimeyi şöyle kullanmıştır: «Ben onları acık bir yola (sırat) şevkettim.» Kurtubî'ye göre. Arap dilinde sırat, yol manasındadır. Tufeyl oğlu A-mir de şiirinde sıratı yol karşılığında kullanmıştır: «Biz. onların toprakları*nı atlılarla doldurduk, öyle ki, topraklarını, yoldan (daha beter çiğneyip) zelil ederek terkettik.» Araplar, sırat kelimesini doğrulukla vasıflanan her söz ve işte kul*lanmışlardır. Kelime Fatiha suresinde ise. «İslâm dini» karşılığında kul*lanılmıştır. Müstakim, eğriliği büğrülüğü olmayan şeye denir. Bu anlamı Cenabı Hak. «Şüphesiz ki, (emrettiğim) bu (yol) benim dosdoğru yoiumdur. O hcri-d* ona uyun...» (En'am: *153) emri ile doğrulamaktadır. Buna göre «Doğru yola» ifadesinin manası. «Ya Rabbî. bizi iman üzere sabit kıl. güzel İşlere muvaffak eyle ve İslâm yoluna -cennete kavuşturan yola- gidenlerden kıl» demektir. (Enamte aleyhim): (Kendilerine nimet verdikleri*nin) Nimet, geçimin iyi olması, yani insanın dilediğini istediği zaman ve yarde temin edebilmesi demektir. Müfessirlerin çoğu, İbni Abbos (ra)ın «Nimet verilenler» ifadesinden anlaşılan peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kişilerdir.» görüşüne Allah (cc)ın, «Kim Allah (cc)a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Al*lah (cc)ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, sehld-torla, sallhlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştır.» (Nisa: 69) emrine dayanarak uymuşlardır. (El mağdûbl aleyhim): (Gazaba uğrayanlarınklne) Gazaba uğrayanlardan murod Yahudllerdir. Cenabı Hak, bunu Kur'anda bize haber vermektedir: «Hani siz, «Ey Musa, bir çeşit yemeğe (kudret Imlvasıyla bıldırcın etine) mümkün değil dayanamayız. O halde bizim İçin flabblne dua et de yerin bitirdiği şeylerden sebze, acur, sarımsak, merci m«k ve soğan çıkarsın.» demiştiniz. (Musa da) «O hayırlı olanı «u daha atağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? (Öyle ise) bir şehre inin. Çünkü (orada) size istediğiniz (sebzeler) var.» demişti. Onların üzerine horluk v« yoksulluk vuruldu. Allah (cc)don bir gazaba da uğradılar...» (Bakara 61)

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:14 AM

Tefsir Dersleri...
 
«...Allah (cc)ın lanet ve aleyhinde gozab ettiği, içlerinden maymunlar, domuzlar yaptığı kimselerle şeytana tapanlardır ki, işte bunların mevkii daha kötü ve dosdoğru yoldan daha sapıktır.» (Maide: 60) (Ed-dâllîn): (Sapıklarınkine) Dalâl kelimesi Arap dilinde hak yoldan ve doğru bir istikametten ayrılma, yolunu kaybetme anlamını ifade eder. Nitekim bu. Kur'anda şöyle ifade edilmiştir: «Dediler ki: «BU yerde (çürüyüp) kaybolduğumuz vakit mi, hakikaten biz mi yeni bir yaratılışta (bulunacağız?)» Evet, onlar Rablerlne kavuşmayı inkar edenlerdir.» (Sec*de: 10) Şair de, «Kayıp olan kavmin nereye gittiğini sormuyor musun? Bel*deler sana haber versin.» mısralarında dalâl kelimesini kayıp anlamında kullanmıştır. Dâllin'den kasıt Hıristiyanlardır. Nitekim Cenabı Hak: «De ki: «Ey kitab ehli, dininizde bokuz yere haddi aşmayın. Bundan evvel hakikaten hem kendileri sapmış, hem birçoğunu saptırmış ve (halada) doğru yoldan ayrılıp sapageimiş bir kavmin neva (v« heve)slne uymayın.» (Maide: 77) emri İle bunu bize bildirmektedir. İmam Fahreddin er-Razi, konuyla ilgili görüşünü şöyle ifade eder: «Müfesslrlerin bazısı, «gazaba uğrayanlardan maksadın görünür amel*lerinde hata yapan her şahıs, «sapıklardan muradın da, itikadında hata yapan herkes olduğu görüşünü tercih etmektedirler. Çünkü «gazaba uğ*rayanlar» ile «sapıklar» kelimeleri genel bir mana taşımaktadır. «Gazaba uğrayanlar»ı Yahudilere, «sapıklar»! da Hıristiyanlara tahsis etmek esasa aykırıdır. Çünkü, Sanl olan Allah (cc)ı inkar etmek, O'na bazı şahıs ve güçleri ortak etmek din olarak Hıristiyanlıktan ve Yahudilikten daha çir*kin, dolayısıyla onlardan korunmak daha evladır.» Alûsî. Fahreddin er-Razi'nin bu görüşünü reddederek şöyle diyor: «Ga*zaba uğrayanlar ile sapıklar sözlerinden açık olarak Yahudi ve Hıristiyan*ların kastedildiği sahih hadisle rivayet edilmiştir. Bu rivayet varken, buna aykırı bir görüşe dönülemez.» [size="4"] Kurtubî ise şöyle demektedir: «Müfesslrlerin bir çoğuna göre «gaza*ba uğrayanlar» ile Yahudilere, «sapıklar» ile de Hıristiyanlara işaret edil*diği. Hatem oğlu Adiyy'ln müslüman oluşu olayındaki hadiste tefsir edil*miştir.» [size="4"] Ebu Hayvanın bu hadisle ilgili görüşü şöyledir: «Eğer hadisi şerifin Hz. Peygamber (sav)den nakli sahih ise, ona dönmek, (onunla amel et*mek) farz olur.» Bana göre. Fahreddin er-Razi'nin görüşü, hadisi red onlamı taşımaz. Tersine, onun hükmünü genelleştirerek. Yahudilik. Hıristiyanlık ve diğer tüm islam dışı inançları içine alan bir ifade ite bütün kafir ve münafıkları ayetin şümulüne almıştır. Fahreddin er-Razi'nin görüşünü ifade eden metni aynen aktarıyorum: «Ota ki, «gazaba uğrayanlardan rnurad kafirler, «sapıklardan maksat münafıklardır. Zira Cenabı Allah, Bakara suresinin başlarında müminleri methettikten sonra sırasıyla kafirleri ve münafıkları zikretmiştir. Burada, müminler için «nimet verilenler», kafirler İçin «gazaba uğrayanlar, müna*fıklar için ise «sapıklar ifadeleri kullanılmıştır...» [size="4"] (Amîn): Dua ifade eden bir kelimedir. Kur'andan ol*madığı konusunda icmaa varılmıştır. Kur'anda yazılmayışı da bunu göster*mektedir. Manası. «Ya Rabbt. duamızı kabul et» demektir. Alûsî. âmin kelimesi ile ilgili olarak şöyle demektedir: «Fatihayı bitir*dikten sonra «amin» demek sünnettir. Zira Ebu Meysiret şu hadisi naklet*mektedir: «Cebrail. Resulü Ekrem (sav)e Fatiha suresini okuttu. «Velad-dâün» dedikten sonra Cebrail ona «amin» de buyurdu. Resulullah (sav) da ona uyarak «amin» dedi.» [size="4"] İbnü'l-Enbari'nin görüşü de şöyledir. «Amin, dua olup Kur'andan değil*dir. Zahirde isim, ifadede fiil olan kelimelerdendir. «Ya Rabbî. sen kabul et» anlamındadır. Amin kelimesi iki kalıpta ifade edilebilir. Birisi Fail vez*ninde, diğeri de Fail vezninde. Şair şöyle diyor: «Ya Rabbî! Sevgilimin sev*gisini ebediyyen içimden çıkarma. Bu duama amin diyen kuluna Allah rahmet etsin.» [size="4"] Fatiha Suresinin İcmali Manası

isimleri mübarek olan Cenabı Allah, bize, nasıl hamd edeceğimizi şöy*le öğretiyor: «Ey kullarım, bana şükredeceğiniz zaman «Alemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun» deyiniz ve size vermiş olduğum nimet ve ihsanlarım karşılığında bana şükrediniz. Azamet, şeref ve ululuk sahibi benim. Yaratıcılık ve icad edicilik yalnız bana aittir, insanların, cinlerin, melek*lerin, göklerde ve yerde olanların yaratıcısı benim. Rahmeti herşeyi, fazlı bütün halkı kuşatan, esirgeyen ve bağışlayan benim. Sena ve şükür, kulları için yaratma, rızık verme, sağlam bir bünyeye kavuşturma, İnsanları dünya ve ahiret mutluluğuna iletme gibi nimetleri olan alemlerin Rabbi Allah (cc)tan başkasına mahsus değildir. O'nun büyüklüğüne hiçbir büyüğün ululuğu yetişemez. Kainata koymuş olduğu düzenle tüm bitkilerin, hayvanların ve insanların herşeylerinl tanzim eden O'dur. Mesela, güneş olmasaydı hayat ve ölüm olmazdı. İnsanın hayatını de*vam ettirmeye vasıta olan gıdanın, bitkilere canlılık veren suyun ve hay*vanların yaşamalarını sağlayan bitkilerin yaratıcısı O'dur. Mükafat ve cezayı ancak ben veririm. Din günü olan kıyamette ta*sarruf sahibi sadece benim, ibadetlerinizi bana tahsis ederek cAllah'ım yalnız senin İçin eğilir ve kalkar, yalnız sana saygı gösteririz» deyin, f Sen in gayrın olan kimseye kulluk etmeyiz. Rızanı kazanmak ve itaat etmekte yalnız senden yardım bekleriz. Çünkü her türlü tazime ancak sen layıksın. Senin dışında kimse bize yardım gücüne sahip değildir. Allah'ım, sen hak din olan İslâm'da bize sebat ver. Resullerini, resulleri*nin sonuncusu olan Hz. Muhammed (sav)i o din üzere gönderdin. Ya Rabbi, bizi imanda sabit kıl ve sana yaklaşanların, peygamberlerin, sıd-dıkların, şehidler ve salihlerin yolunda gidenlerden eyle. Allah'ım doğru yoldan gitmeyenlerden, şeriattan sapanlardan eyleme bizi. O sapıklar ki, senin ayetlerini, resullerini inkar ederek gazaba layık olmuşlardır.»[size="4"] Fatiha'nın Tefsırindeki İncelikler

Birinci incelik: Allah (cc). Kur'an-ı kerimi okurken kendisine sığın*mamızı emretmektedir: «Haydi Kur'an okuduğun (okumak istediğin) zaman o koğulmuş şeytandan Allah'a sığın» (Nahl: 98). Cafer-i Sadık (ra). «sığınma» ile alakalı olarak şunları söyler: «Kur'an okumadan önce Allah (cc)'a sığınmak lazımdır. Çünkü kul yalan, gıybet ve koğuculukla manen kirlenen dilini sığınmayla temizler. Böylece yüce Allah (cc) tarafından indirilen Kur'anı temizlenmiş bir dille okur. Diğer ibadetlerde «Euzübillahi» demek gerekmez.» İkinci incelik: Lügatçılara göre «besmele» denildiği zaman akla «Bis-milâhirrahmânırrâhîm» gelir. Bu tabir şiirde ve nesirde de meşhurdur. Şiirden bir misal verelim: «Kendisine rastladığım sabah Leylâ besmele çekti./O, besmele çeken ne güzel sevgilidir.» [size="4"] Kur'anın besmeleyle başlaması, her iş ve söze onunla başlamamız ge*rektiğini gösterir. Nitekim Ebu Davud'un naklettiği bir hadis-i şerifte Re-sulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: «Besmeleyle başlanmayan her jş nok*sandır). Üçüncü incelik: Bazı alimlere göre isim müsemma'nın aynısıdır. Bismillah demekle Billahi demek arasında hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla isim lafzı besmeleden çıkarılabilir. Müfessirlerin şeyhi İbn-i Taberi, yukarıdaki görüşü reddederek şöyle demektedir: «Bu görüş doğru ise. «Zeydin ismini gördüm, ekmeğin ismini yedim ve ilacın ismini içtim» ifadelerinin de doğru olması lazımdır. Halbu*ki Arap dili ve edebiyatı, bu ifadelerin doğru olmadığını gösterir.» [size="4"] Dördüncü incelik: Allah ile ilah kelimeleri arasındaki farkı açıklar. Allah lafzı, mukaddes olan Zat-ı kibriyaya mahsus bir isimdir. Şimdiye ka*dar O'ndan başkasına verilmemiştir ve verilemez. Allah lafzı, Hak üzere ibadet olunan manasındadır. Tapılan manasına gelen İlah kelimesi hem Allah (cc). hem de gayrı için kullanılabilir. Tapınma işi hak üzere olduğu gibi batıl üzere de olabilir. Nitekim cahiliye döneminde Arapların taptıkları putlara ilah kelimesinin çoğulu olan «Alihe» denirdi. Putperest Araplar bunlara batıl üzere iba*det ederlerdi. Fakat hiçbir şahıs taptığı bir puta «Allah» adını vermezdi. Hatta, ca-hiliyet döneminde putperest bir Araba, «Seni kim yarattı?» veya «Yerleri ve gökleri kim yarattı?» diye sorulduğunda, «Allah» cevabını verirdi. Ca*hiliye döneminde Araplar herne kadar putlara tapıyorlarsa da yaratma ola*yını Allah (cc)'a bağlarlardı. Kur'an da buna işaret eder: «Andolsun ki onlara gökleri ve yeri kimin yarattığını sorsan muhakkak, Allah derler...» (Lokman: 25). Beşinci incelik: Besmelede birçok büyük faydalar bulunmaktadır. [size="4"] Bunları şöyle sayabiliriz. Bereket, saygı, şeytanı kovma ve müşriklere açık muhalefet ve llh... Müşrikler bir işe başladıkları zaman tapındıkları putları ve diğer mah-lukatın ismini anarlardı. Besmele çeken mü'min ise Allah (cc)'ın birliğini tasdik ile O'nun nimetlerini hatırlayarak ve O'ndan yardım isteyerek ken*dini emniyette hisseder. Bundan başka besmelede cenabı Hakk'a mahsus Allah ve Rahman gibi iki özel isim vardır.[size="4"] Altıncı incelik: Hamd kelimesinin başına gitirilen «el» eki, hamdın bütün çeşitlerini ihtiva etmesi içindir. Alemlerin Rabbi olan Allah (cc), her türlü methe, hamde, tazime ve takdise layıktır. Hamd kelimesinin el ekiyle kullanılması, ayrıca, sürekliliği yani sonsuza kadar bütün tıamdlerin O'na mahsus olduğunu da ifade eder. Yedinci incelik: Rahman ve Rahim sıfatlarının Rab kelimesinden son*ra gelmesi. Allah (cc)'ın her zaman ve yerde yarattığı bütün insanları esirgeyici ve bağışlayıcı olduğunu, zalimlikten münezzeh olduğunu göste*rir. Bu konuda Ebu Hoyyan (ra) şöyle der: «Bu surenin başındaki kelime*lerin sıralanışında görüldüğü gibi Rab kelimesi efendi, sahip ve mabud manalarından hangisini taşırsa taşısın, Cenabı Hakk'ın bir sıfatını dile getirir. Rab sıfatından sonra Rahman ve Rahim sıfatlarının gelişi, belagat ilmine göre en uygun ifadedir. İnsan bir hata veya günah işlediğinde Al*lah (cc)'a karşı af isteyebilme gücünü yine O'ndan alır.» [size="4"] İbni Kayyım (ra) da şöyle demektedir: «Rahman ve Rahim sıfatları*nın bir arada gelişinde çok güzel bir hikmet vardır. Rahman sıfatı cenabı Allah (cc)'tan ayrılmayan bir sıfat. Rahim ise esirgenenle ilgili bir sıfattır. Rahman, ce.nabı Allah (cc)'ın sıfatı. Rahim sıfatı da rahmet (esirgeme) fii*lidir. Cenabı Hak. rahmetiyle bütün alemi esirger. Bunu anlamak için Kur'artdaki şu ayetlere baKmak yeterlidir: «O sizi karanlıklardan nura çı*karmak ipin üzerinize melekleriyle beraber rahmet(ini ray egon) edendir. O, müminleri çok esirgeyicidir.» (Ahbaz: 43) «... Çünkü O, çok esirgeyici, çok bağışlayıcıdır.» (Tevbe: 117) Buradan da anlaşılıyor ki, Rahman denilince. Rahmet sıfatıyla vasıfla*nan zat anlaşılır. Rahim dendiği zaman da Rahmeti ile herşeyi kuşatan ak*la gelir.» Bazı alimlere göre Rahman ve Rahim sıfatlarının her İkisi de aynı manaya gelir. Sadece Rahîm, Rahmanı kuvvetlendirmek için kullanılmıştır. Müfessirlc-rden Sebban ve Celal (ra) da aynı fikirde olmakla beraber bu görüş zayıftır. Çünkü İbni Cerir et-Taberî (ra)'ye göre Kur'an-ı kerimde kendi başına bir manası olmayan hiçbir fazlalık kelime yoktur. Bu sebeb-le yukarıda görüşlerini naklettiğimiz alimlerden görüşü en kuvvetli olanı İbni Kayyım (ra)'dır. Sekizinci incelik: «iyyâke nağbüdü ve iyyâke neste'in». Cenabı Al*lah bu ayette kullarına hitap ederken üçüncü şahıs yerine ikinci şahsı muhatap almaktadır. Bu da bir iltifattır. Ayetteki hitap üslubunda insan*ların nefsin) ve kalbini celbetmek için çok uygun bir ifade kullanılmıştır. İltifat Belagat ilminin bir nevidir. [size="4"] Eğer ayet üslubundaki iltifat olmaksızın okunsaydı «İyyâke nağbüdü ve iyyâke neste'în» yerine «İyyâhü nağbüdü ve iyyâhü neste'in» denilirdi. Cenabı Hak burada belagat ilminde nükte adı verilen iltifatı yapmıştır. Bunun misalini Allah (cc)'ın, «Üzerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rableride onlara gayet te*miz bir şarap içirmiştir. (Bütün) bu (nimetler) şüphe yok ki, sizin için bir mükafattır. Sa'yınız meşkur olmuştur.» (insan: 21) buyruğunda görmek mümkündür. Ayetteki «Rableri de onlara gayet temiz bir şarap içirmiştir» ifadesinde üçüncü şahıslara hitapoedillyorken daha sonra «sizin İçin» de*nilerek iltifat yapılmaktadır. Cenabı Hak, bazen de hitabı ikinci şahıstan üçüncü şahıslara yöneltmektedir. Nitekim «O sizi karada ve denizde gez*diren (sebeblerini izhar eden)dir. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, on*lar, bunnları güzel bir hava ile akar gibi götürdükleri (yolcular da) bunun*la sevindikleri zaman ona şiddetli bir fırtına gelip çatar.» (Yunus: 22) ayet-i kerimesinde «siz gemilerde bulunduğunuz, onlar, bunları...» ifadeleri ikinci şahıstan üçüncü şahsa geçildiğini açıkça göstermektedir. Bu yönelme, iltifatı olanca açıklığı ile gözler önüne sermektedir. Ebu Hayvan, Bahir kitabında iltifatla ilgili olarak şöyle der: «İltifat, bir şahsın yüksek vasıflara sahip yanındaki bir şahsa, sanki yanında yok*muş gibi hitap etmesi, sözlerinin sonunda hitabının muhatabının yanın*daki şahıs olduğunu izhar etmesidir. Bundan dolayı t iyyâke» nin istenilen şeye İşareti «iyyahü»den daha tesirlidir.» [size="4"] Dokuzuncu incelik: «Nağbüdü ve nesteinü» ifadeleri. «Ancak sana İbadet ederim ve ancak senden yardım beklerim» cümleleri gibi tekil de*ğil çoğuldur. Burada tekil ile çoğul arasındaki incelik, kulun yüce Allah (cc)'ın huzuruna durarak kusurlarını itiraf ile yardım ve hidayet isteğidir. Kul sanki, «Ben zayıf, günahkâr ve aciz bir kulum. Huzurunda dileklerimi arzetmeye layık değilim. Ancak diğer abldlerin arasına girerek onlarla be*raber senden dileklerimi isterim. Sen de dileklerimi onların dilekleriyle beraber kabul et. Hepimiz «ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yar*dım dileriz.» der. «lyyake»nin «nağbüdü» ve «nesteînü» kelimelerinden önce gelmesi tahsis (İbadetin yalnız Allah'a mahsus kılınması) içindir. Abdullah ibni Ab-Ikjs (ra) da, «Bu ayetin manası, biz ibadeti sana yaparız, başkasına de*ğil» demektedir. [size="4"]

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:14 AM

Tefsir Dersleri...
 
Kurtubî ise, «Arap diline göre önemli olan önce söylendiği için ehem*miyetine binaen önce «iyyâke» zikredilmiştir. Araplardan biri diğerine ha*karet edince hakarete uğrayan yüzünü başka tarafa çevirirdi. Hakaret eden, «Sana hakaret ettiğim halde neden yüzünü başka tarafa çevirdin?» deyince. «Senden zaten yüzçevirdim» der. Dikkat edilirse, her iki şahıs da önemli olan «sen» kelimesini daha önce kullanmışlardır. Nitekim kul ve kulluğu ifade eden «nağbüdü» kelimesinin, mabud olan Allah'a yönelik bir zamir olan «iyyake»deki «kef» harfinden önce gelmemesi için önce «lyyake» zikredilmiştir. «Sana İbadet eder ve senden yardım beklerim» cümleleri doğru değildir. Kur'andakl ifadeye uymak lazımdır» diyor. İbadet yalnız Allah (cc)'a yapılır. Yardım da ancak O'ndan istenir, «lyyake» tabiri ayette ikinci defa tekrarlanmasaydı ayetin anlamı «ibadet yalnız Allah'a yapılır, fakat yardım O'ndan başkasından da istenebilir» gi*bi anlaşılabilirdi. Böyle bir imajın doğmaması için «iyyake» tabiri ayette iki kere tekrar edilmiştir. Onuncu İncelik: Fatiha suresinin «Bizi doğru yolo, kendilerine ni*met verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanlannkine, sopıklannkine de-ğH» ayetlerindeki «nimet* Allah (cc)'a izafe edilirken, «gazab» ve «sapık*lık» O'na isnad edilmemektedir. Kur'an-ı kerimdeki bu ifade şekliyle de Allah (cc) kullarına terbiye öğretmektedir. Buna göre. kötülük takdir yo*luyla Allah (cc)'tan ise de, O'na isnad edilemez. Cenabı Hakk'ın İbrahim (sav)'in diliyle, «(O Rafa) M beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. Bana yediren, bana İçiren O'dur. Hastalan*dığım zaman bana şifa veren O'dur» (Şuam: 78-80) bize öğrettiğine gö*re, hastalık aslen Onun tarafından yaratıldığı halde, «Beni hastalandıran O'dur» yerine, «Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur» denilmesi, insanların Allah (cc)'a karşı nasıl bir edep ve terbiye içinde olmaları ge*rektiğini gösterir. Yine Cenabı Hakk'ın, mümin cinlerin diliyle. «Doğrusu biz yerdeki ki*şilere şer mi murad ediliyor, yoksa Rablerl için bir hayır mı İrade ♦diliyor bilmiyormuşuz.» (Cin: 10) buyruğunda, şerrin yapıcısı olarak gösterilmez*ken, hayrın O'nun tarafından irade edildiği açjk bir şekilde ifade ediliyor. Bu da göstermektedir ki, edeb ve terbiye bakımından kötülükler Allah (cc)'a atfedilemez. Müminlerin Allah (cc)'a karşı kulluk vazifelerini yapa*bilmeleri, iyilik ve güzelliklerin her zaman ve her yerde Allah (cc)'tqn ol*duğunu bilmelerine bağlıdır.[size="4"] Fatiha’daki Şer'ı Hükümler

Birinci Hüküm: Besmele, Kur'an'dan Bir Âyet Midir?

Alimler, «O, gerçek Süleymandır ve O, hakikaten Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla» (Nemi: 30) ayetindeki besmelenin ayetin bir parçası olduğunda ittifak etmişlerdir. Yalnız, besmelenin Fatiha'dan mı, yoksa her surenin başından bir ayet mi olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bunları şöylece sıralayabiliriz: Birincisi: İmam Şafii (ra)'nin görüşüne göre besmele, hem Fatiha'*dan, hem de diğer surelerin başından bir ayettir. İkincisi: İmam Malik (ra)'in görüşüne göreyse ne Fatiha'dan bu ayet*tir,, ne de herhangi bir surenin başından bir ayettir. Üçüncüsü: İmamı azam Ebu Hanife (ra)'nln görüşüne göre de Kur'-an-ı kerimden tam bir ayettir. Sureleri birbirinden ayırmak İçin gönderilmiştir. Fatiha suresinden bir ayet değildir. Şafiilerln delilleri: imam Şafii (ra)'nin kendi mezhep görüşünü isbatlamak İçin birçok - delilleri vardır. Biz, bu delillerden birkaç tanesini özetle aşağıya aktarıyoruz : Birinci delil: Ebu Hüreyre (ra)'nin Resulullah (sav)'tan naklettiği şu hadis-i şerife dayanır: «Siz 'ElhamdülHlahi Rabb’l alemin'i besmele İle okuyun. Zira Fatiha suresi, Kur'anın ve kitabın anası olup yedi defa tekrâr-c lanandır. Besmefe, Fatiha suresinin ayetlerinden biridir.» [size="4"] İkinci delil: ibnl Abbas (ra)'ın nakline göre Resulullah (sav), namaza ' besmele ile başlardı. [size="4"] Üçüncü delil: Enes (ra)'den, Resulullah (sav)'ın namazda nasıl oku*duğu soruldu. O da, Resullah (sav), namazda çok uzun okurdu, diyerek besmele ile başladı ve: «Hamd olsun, alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, din gününün sahibi ve mutasarrıfı Allah'a. Yolnız sana ibadet (kulluk) ederiz, yalnft senden yardım İsteriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna İlet, gazaba uğrayanlarınkine, sapıklarınklne değil.» suresini okuduktan sonra da «Resulullah (sav)'ın okuduğunu ben de si-ı ze aynen okudum» dedi. [size="4"] Dördüncü delil: Enes (ra)'den nakledilen şu hadis-! şeriftir: Enes (ra): «Birgün Resulullah (sav)'ın huzurundaydık. Resulullah bir ara hafifce uyudu. Uyanınca tebessüm etti. Biz, seni tebessüm ettiren nedir diye sorunca Resullah (sav): «Şu anda bana bir sure nazil oldu» diyerek, «Esirgeyen ve bağışjayan Allah'ın adıyla. (Habiblm) hakikat, biz sana kevseri verdik. O halde Rabbin İçin namaz kil, kurban kes. Sana buğzeden (yok mu, işte asıl) zürriyetsiz olan şüphesiz odur.» (Kevser) suresini okudu.» der. [size="4"] Şafiilere göre bu hadis, besmelenin bütün surelerden bir ayet oldu*ğuna işaret eder. Çünkü Resullah (sav), onu Kevser suresi ile beraber okumuştur. Beşinci delil: Şafillerin nakli delilleri kadar aklî delilleri de vardır, imam Şafii'nin yazmış olduğu Kur'an-ı kerimde besmele, Fatiha'nın ba*şında yazıldığı gibi, Berat suresinin dışında bütün surelerin başında da yazılmıştır. Bu nüshanın çoğaltılarak diğer şehirlere gönderilen suretle*rinin hepsinde de surelerin başında besmele yazılıdır. imam Şafii (ra) ve benzeri büyüklerin Kur'an-ı kerimden olmayan şeyleri sure aralarına yazmayacakları ilmî tevatürle bilinmektedir. Hatta onlar, ftesulullah (sov)'ın zamanında olmayan bir şeyin Kur'anda bulun*masını istemedikleri için Kur'anı aşir halinde, sureleri ve isimlerini ha*rekeli otarak yazmazlardı. Böyle bir titizlikle yazılan Kur'an-ı kerimlerde besmelenin Fatiha'nın ve diğer surelerin boşlarında yazılması, onun her sureden bir ayet oldu*ğunu gösterir. Mcritkilerfn deffflari: Malikiler besmelenin Fatiho'dan ve Kur'andan bir ayet olmadığı ko*nusunda birçok deil getirmektedirler. Bunlardan birkaç tanesini nakledi*yoruz : Birinci delil: Hz. Aişe (rah)'nin: ıResulullah (sav), namaza tekbirle, kıraata da «Elhamdülillah! Rabbil alemin» ile başlardı.» [size="4"] sözleridir. İkinci delil: Buharı ve Müslim'in Enes bin Malik (ra)'ten naklen ri*vayet ettikleri şu hadis-i şeriftir: «Ben, Resulullah (sav), Ebu Bekr (ra). Ömer (ra) ve Osman (ra)'ın arkalarında namaz kıldım. Onlar kıraata yal*nız «Elhamdülillâhi Rabbil alemin» ile başlarlardı.» Müslim'in diğer bir ri*vayetine göre: «Onlar, besmeleyi ne kıraatin başında, ne de sonunda okurlardı.» [size="4"] Üçüncü delil: Ebu Hüreyre (ra)'nin Resulullah (sav) tan naklettiği şu hadls-i kudsidir: «Namazı benimle kulumun arasında ikiye ayırdım. Kulum. kendisi ile ilgili fcısmtndo dilediğini benden isteyebilir. Namaz kılan kul: «Hamd olsun alemlerin Rabbı olan Allah'a.» Allah (cc): «Kulum bana hamd etti.» Kul: «Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla.» Allah (cc): «Kulum beni methetti, övdü.» Kul: «Din gününün sahibidir.» Allah (cc): «Kulum benim ululuğumu kabul etti.» Kul: «Yalnız sana ibadet ederiz. Yalnız senden yardım isteriz.» Allah (cc): «Bu dilek benimle kulum arasındadır. Kulum benden di*lediğini isteyebilir.» Kul: «Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, ga-laba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil.» Allah (cc): «Bu istek de yalnız kulumundur. Kulum benden dilediğini l»ter.» [size="4"] Malîkilere göre hadisteki «Namazı ikiye ayırdım» cümlesinde geçen •namaz»dan maksat, Fatiha süresidir. Fatiha suresi okunmadan kılınan namazın sahih olmaması sebebiyle hadiste ona namaz ismi verilmiştir. Eğer besmele, Fatiha suresinden bir ayet olsaydı, hadis-i kudside zikre-dlllrdi. Dördüncü.delil: Besmele Fatiha suresinden bir ayet olsaydı. Fatiha süresindeki «Rahman ve Rahîm» kelimelerinin tekrarlanmaması lazım ge*lirdi. Bu surenin «Eirgeyen ve bağışlayan Allah'ın ismiyle. Hamdolsun alemlerin Rabbı olan Allah'a. Esirgeyen ve bağışlayan...» şeklinde dizili*şi demek olurdu ki, bu da Kur'anın edebî üslûbuna aykırı olurdu. Beşinci delil: Besmelenin surelerin başında yazılması ve herhangi hlrşeyln başlangıcında okunması, Resulullah (sav)'ın sünnetine uymak ve bereket içindir. Onun surelerin başında tevatürle yazılması Kur'andan ol*duğuna tevatüri bir delil sayılmaz. Kurtubi, bununla ilgili olarak: «Şafiî ve Maliki'nin görüşlerinden en sahihi, İmam Malik (ra)'lndir. Zira Kur'an ayetleri ahadî haberlerle tes-blt olunamaz. Kur'an ayetlerinin tesbit yolu, ihtilaf kabul etmeyen kafi tevatürle olur.» der. Ibnu'l-Arobî ise: «Alimlerin besmelenin Kur'andan sayılıp sayılmaya*cağı hakkındaki münakaşaları, onun Kur'andan sayılmayacağına kafi bir delildir. Zira Kur'an ayetleri münakaşa kabul etmez. Nitekim sahih ha*berler besmelenin Nemi suresinin dışında ne Fatiha'dan, ne de herhangi bir sureden bir ayet olmadığına İşaret ederler. Bizim mezhebimiz (Maliki) diğer mezheplere aklın kabul edeceği bir tarzda tercih edilir. Medlne-i Münevvere'de, Resulullah (sav) zamanından imam Malik (ra) dönemine kadar besmeleyi Peygamber (sav) efendimizin sünnetine ittibûen hiçbir şahıs okumamıştır. Bu da diğer mezheplerin görüşünü redde kâfidir. Bizim mezhebin görüş sahipleri, besmelenin nafile namazlarda okunmasına müs-tehab demişlerdir. Besmelenin okunması hakkında varit olan hâdls ve ri*vayetler, nafile namazlarda kıraatinin müstahab olduğuna işaret eder.»[size="4"] demektedir. Hanefilerin deJlHeri: Hanefilere göre besmelenin Kur'anda yazılışı ve ondan bir ayet Olu*şu, her sureden bir ayet oluşuna İşaret etmez. Nitekim besmelenin gece namazlarında sesli okunmamasını emreden hadisler, onun Fatiha'dan ol*madığını gösterir. Hanefiler, Nemi suresinin dışında Kur'an-ı kerimden tam bir ayet olduğuna ve sureleri birbirinden ayırmak için nazil olduğuna hükmetmişlerdir. Hanefîlerin görüşünü teyid eden delillerden bir kısmı şunlardır: Ashab-ı kiramdan nakledilen: «Biz, besmele nazil olana kadar Su*relerin başlangıcını ve sonunu bilmiyorduk.* [size="4"] sözleri ile Ibni Abbas (ra)'dan rivayet edilen: «Resulullah (sav), besmele nazil olana kadar su*relerin birbirinden ayırılmosınt bilmiyordu. Ancak, besmele nazil olunca bildi.» [size="4"] sözleri Hanefîlerin görüşünü takviye ediyor. imam Ebu Bekr er-Razi [size="4"] ise bu konuda şöyle demektedir: «Alim*ler, besmelenin Fatiha'dan bir ayet olup olmadığı konusunda görüş ay*rılığına düşmüşlerdir. Küfe kıraat alimleri onu Fatiha'dan bir ayet sayar*ken, Basra kıraat alimleri saymamışlardır, imam Şafii (ra), besmelenin Fatiha'dan bir ayet olduğuna, onu terkedenin namazını iade etmesi gerektiğine hükmetmiştir. Şeyhimiz Ebu'l Hasan el-Kerhî ise, besmelenin namazlarda açıktan okunamayacağını söyler. Şeyhin bu sözü, besmele*nin Fatiha'dan bir ayet olmadığına işaret eder. Bizim mezhep alimlerinin görüşüne göre besmele, surelerin başında bir ayet değildir. Çünkü onu namazlarda açıktan okumuyorlar. Besmelenin Fatiha suresinden olma*ması, başka surelerden de olmadığına da işaret eder kanaatındadırlar. «Yalnız İmam Şafii (ra), besmelenin her sureden bir ayet olduğunu söylemiştir. Bu görüşü İmam Şafii (ra)'dan başka hiçbir alim söyleme*miştir. Zira selef arasındaki görüş ayrılığı da besmelenin Fatiha süre*ninden bir ayet olup olmadığı şeklindedir. Nitekim hiçbir alim, besmele*nin surelerin başından bir ayet olduğunu kabul etmemiştir.» diyerek söz*lerine şöyle devam eder: «Resulullah (sav)'dan rivayet edilen «Kur'anda 30 ayetli bir sure var*dır ki, okuyucu affolununcaya kadar şefaat eder. Bu sure. Tebarekellezî bl yedihil mülk'tür» hadis-i şerifi, besmelenin surelerin başından bir ayet olmadığına işaret eder. Kıraat alimleri ile diğer alimler. Tebareke süre*ninin besmele dışında 30 ayet olduğu konusunda görüş birliği içindedir*ler. Eğer besmele sureden bir ayet olsaydı, Tebareke'nin 31 ayet olması lazım gelirdi. Bu da, Resulullah (sav)'tan rivayet edilen hadise aykırı dü*şerdi. Yine bütün beldelerin kıraat ve Fıkıh alimleri Kevser suresinin 3, ihlas suresinin 4 ayet olduğunda ittifak etmişlerdir. Eğer besmele bu su*relerden bir ayet olsaydı, Kevser suresinin 4, İhlas suresinin 5 ayet ol*ması lazım gelirdi.» [size="4"]

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:14 AM

Tefsir Dersleri...
 
Yukarıda naklettiğimiz mezhep görüşlerinden tercih edilecek olan Hanefî'nin görüşüdür. Zira baştan sona birbirine muarız olan iki görüşün (Şafiî.-Malikî) ortasıdır. Şafiîier, besmelenin Fatiha'dan, hatta her sure*den bir ayet olduğunu savunurlarken Malikîler de, ne Fatiha'dan, ne de Kur'andan bir ayet olmadığını iddia ederler. «Herkesin (her kavim ve milletin) yüzünü kendine döndürücü olduğu bir delili vardır.» (Bakara: 148) ilahi emri, bu şekilde hayırda yarışın müm*kün olduğunu göstermektedir. Dikkatli bir gözle, salim bir zeka İle besmelenin Kur'an-ı kerimde tovatüren yazılışına baktığımız zaman, hiçbir alimin bugüne kadar ona karşı çıktığı ve inkar ettiği görülemez. Nitekim ashab-ı kiramın Kuranı kerim üzerinde nasıl titizlikle durdukları, hatta her harfi üzerinde dahi inceden inceye araştırma yaptıkları bilinmektedir. Bu da göstermektedir ki, besmele. Kur'an-ı kerimden bir ayettir. Her sureden ve Fatiha'dan bir ayet değildir. Surelerin orasını ayırmak için gönderilmiştir. Bu görüşü Abdullah bin Abbas (ra)'dan «Resulullah (sov), besmele gönderilene ka*dar surelerin başlangıç ve sonlarını bilmiyordu. Ancak besmele gönderl-lince bildi.» hadisi de teyid etmektedir. Besmelenin her surenin başından bir ayet olmadığını. Belagat kai*delerinden de çıkarmak mümkündür. Çünkü Araplar sözlerinin çok be*liğ olması için ifade ve imlalarının başında değişik üslublar kullanırlardı. Eğer besmele her surenin başından bir ayet olsaydı, bütün sureler tek bir üslubla başlardı. Bu ise Kur'anın edebi üslubunun muclzellğine ters düşerdi. Malikilere göre, besmelenin Kur'andan bir ayet olduğu tevatüren sa*bit değildir. Öyleyse Kur'andan değildir. Bu görüş imam Cessas'ın dediği gibi açık ve tercih olunabilecek bir görüş değildir. Zira bir ayetin Kur'*andan oluşunun tevatüren rivayet edilmesi gerekir» şeklindeki delil ge*çersizdir. Bizim için Resulullah (sav)'ın yazılmasını emretmesi ve emrinin tevatüren bize ulaşması kâfidir. Ümmet, Kur'anda yazılı olan herşey Kur'-andır» diye ittifak etmiştir. Besmele, Kur'anda müstakil bir ayettir. Su*relerin ve kitapların başında yazılması ve okunması hayır ummak İçindir. Bütün bu açıklamalar, besmele hakkında gelen bütün nassların manala*rını toplar.[size="4"] İkinci Hüküm: Besmelenin Namazda Okunmasının Hükmü Nedir?

Fakihler besmelenin namazda okunması konusunda birkaç görüşe ay*rılmışlardır. A) İmam Mallk'e göre besmele yalnız farz namazlordaki Fatiha ve diğer surelerin başında gizli ve açık olarak okunmaz. Farz dışındaki sün*net ve nafile namazlarda isteyen okuyabilir. İmamı Azam'o göre besmele namazlardakl her rekatta Fatiha suresinden önce okunur. Diğer surelerin başında okumak ise güzeldir. [size="4"] C) İmam Şofi'ye göre besmelenin gizli okunacak yerde gizli, açık okunacak yerde açık okunması farzdır. D) İmam Hanbel'e göre besmele namazda gizil okunur. Açık okun*ması sünnet değildir. Adı geçen imamların besmele hakkındaki görüş ayrılıklarının sebeple*ri birinci hükümde delilleriyle beraber açıklanmıştır. Bu hususta selefin görüşleri arasında da ayrılık vardır. Ibni Cevzi, Zâdü'l Mesir'inde: «Alimler arasında besmelenin Fatiha'*dan olup olmadığı konusunda görüş ayrılıkları vardır. Bununla ilgili ola*rak Ahmed bin Honbel (ra)den rivayet edilen iki görüş bulunmaktadır. Bi*risi, besmelenin Fatiha'dan olduğunu, dolayısıyla namazda okunmasının farz olduğunu söyleyenlerin görüşüdür. Diğeri ise Fatiha'dan olmadığını, bundan dolayı namazda okunmasının sünnet olduğunu söyleyenlerin gö*rüşüdür. Bu görüşe yalnız İmam Malik (ra) karşıdır. Hatta ona göre bes*melenin farz namazlarda okunması müstehab bile değildir. «Besmelenin namazda açıktan okunması da alimler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Alimlerin bir kısmı imam Ahmed bin Hanbel (ra)in «Bes*melenin namazda açıktan okunması sünnet değildin görüşünü nakletmiş-lerdir. Bu görüş Ebu Bekr (ra), Ömer (ra), Osman (ra), Ali (ra) ve İbni Me-sud (ra)un sözlerine dayanır, imam Sevri ve İmam-ı Azom'ın görüşleri de bu yoldadır, imam Şafî'ye göre de besmelenin namazda açıktan okunma*sı sünnettir. Bu da Muaviye (ro), Âtâ (ra) ve Tâvûs (ra)un rivayetine da*yanır.» [size="4"] demektedir.[size="4"] Üçüncü Hüküm: Fatiha'nın Namazda Okunması Farz Mıdır?

Fakihler, Fatiha'nın namazda okunması konusunda iki görüşe ayrıl*mışlardır : A) Cumhura (Maliki, Şafii, Hanbeli) [size="4"] göre. Fatiha'nın namazda okunması sıhhatinin şartıdır. Fatiha suresini bllipte okumayan bir kimse*nin namazı sahih olmaz. İmam Sevri ve İmam-ı Azam Ebu Hanlfe (ra)ye göre namaz Fa*tiha okunmaksızın da sahih olur. Namazda Kur'andan 3 kısa ayet veya 1 uzun ayetin okunması ise farzdır. Cumhurun delilleri: Cumhur, Fatiha'nın namazdp okunmasının farz olduğunu birçok de*lille isbat etmişlerdir. Birinci delil: Ubbade bin Sâmid (ra)in Resulullah (sav)tan naklettiği şu hadls-i şeriftir: «Fatiha'yı okumayanın namazı geçerli değildir.» [size="4"] ikinci delil: Ebu Hüreyre (ra)nin Resulullah (sav)tan naklettiği: «Her kim namaz kılarda ümmü'l-kitabı (Fatiha) okumazsa o namaz noksandır, noksandır, noksandır. Tamam değildir.» [size="4"] hadis-i şerifidir. Üçüncü delil: Ebu Said el-Hudrî (ra)nin naklettiği şu hadis-i şerif*tir: «Resulullah (sav), bize namazda Fatiha suresi ile bildiğimiz diğer bir sure veya bir sureden birkaç ayetin okunmasını emrettiler?» Cumhura göre bu hadis-i şerifler, Fatiha suresinin namazda okun*masının farz olduğuna delalettir. Zira Resulullah (sav)un birinci delildeki hadis-i şerifi namazın sıhhatli olmayacağına delâlet ettiği gibi. Ebu Hü*reyre (ra)den nakledilen ve Resulullah tarafından üç defa tekrar edilen «o namaz noksandır» ifadesi de Fatiha okunmadan kılınan namazın nok*san ve fasit olacağını gösterir. Öyleyse Fatiha'nın namazda okunma*sı farzdır ve sıhhatinin şartlarındandır. Hanefi'nin delilleri: imam Sevri (ra) ile Hanefi mezhebinin fakihleri, namazın Fatiha o-kunmadan da sahih olacağını Kitap ve Sünnetten çıkardıkları delillerle savunurlar. Kitaptan aldıklan delile göre cenabı Hakkın: «Şüphe yok ki Rabbin, senin gecenin üç}e İkisinden biraz eksik, yarısı, üçte biri kadar ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyetinde bulunanlardan bir züm*renin de (böyle yaptığını) biliyor. Geceyi, gündüzü Allah saymaktadır. O, bunu sizin sayamayacağınızı bildiği için size karşı (ruhsat canibine) dön*dü. Artık Kur'andan kolay geleni (ne ise onu) okuyun...» (Müzemmll: 20) ayeti, namazda bir miktar okunmasının farz olduğunu gösterir. Ayetteki «okuyun» emri, namazdaki okumaya işarettir. Hiçbir alim «Bu ayet, gece namazlarındaki okumaya mahsustur» dememiştir. Öyleyse ayetteki «Oku*yun» emri yalnız gece namazında okuma değil, bütün namazlarda okunma*sının farz olduğunu ifade eder. [size="4"] Hadis-i şeriflerden aldıkları delil ise, Ebu Hüreyre (ra)den nakledilen şu hadise dayanır: «Birgün Mescld-I Ne*beviye bir kişi gelerek namaz kıldı. O kimse namazdan sonra Resulullah (•av)a eglecek selam verdi. O kimsenin selamını aldıktan sonra Resulul*lah (sav), «Geri dön, namazını yeniden kıl. Zira sen namaz kılmadın» buyurdu. O kimse tekrar namaz kılıp Resulullah (sav)a gelince, onu yine namaz kılması için geri çevirdi. Bu şekilde üç defa geri çevrilen kimse He8ulullah (sav)a gelerek «Seni hak yolu üzere gönderenin ismi İle ye*min ederim ki, bundan daha güzel bir şekilde namaz kılmasını bilmiyorum.» deyince, Peygamber (sav) efendimiz, «Sen namaz kılmak istediğlh za*man güzelce bir abdest al. Sonra kıbleye dönerek tekbir getir. Blldhere Kur'andan ne biliyorsan onu oku. Daha sonra belini tam eğerek rüku yap. Rükudan kalkarak dik dur ve daha sonra secde yap. Secdeden kalkarak normal bir oturuşla otur. Daha sonra tekrar secdeye git. Secdeden sonra doğruca ayağa kalk. Benim bu tarif ettiklerimi bütün namazlarında Uygu*la.» buyurdu. [size="4"] Hanefi fakihleri, Ebu Hüreyre (ra) den nakledilen, «Resulullah (sâV) mescide gelen kişiye namazı tarif eden» hadislndftkj namaz klldh için •Kur'andan ne biliyorsan onu oku» emri Peygamberisinl delil getirerek, namazda Kur'anın neresinden olursa olsun okunmasını, kılânldr için ser*best bırakmışlardır. Bu hadis mezhebimizin görüşünü kuvvetlendirdiği gi*bi, «Artık Kur'andan kolay geleni okuyun» ayeti de Kur'anddh belli bir sure veya ayetin okunmasına değil, sadece namazda herhangi bir ayetin okunmasına işaret eder. Ubbade bin Samld (ra)in rivayet ettiği hadis, Hanefi alimlerine döfe, na*mazın batıl olduğuna değil, sünnet üzere kılınmadığına İşaret eder. Onlar, Fatiha'sız kılınan bir namazın kerahetle sahih olduğuna hükmederler. Bu hadis-i şerifi, Resulullah (sav)ın şu hadis-i şerifine benzetirler: «Evi mes*cide yakın (komşu) olanın namazı ancak mescldde olur.» Burdddh anla*şılan, mescldde kılınmayan namazın kabul olunmayacağı değil, sadece o namazın mükemmelinin mescldde kılınacağıdır. Ebu Hüreyre (ra)den rivayet edilen hadiste geçen ve üç defa tekrar*lanan «O namaz noksandır» cümlesi bizim aleyhimize değil, lehimize bir delildir. Çünkü «noksandır» kelimesi namazın batıl olduğunu göstermez. Aksine, namazın noksan olarak kabul olunduğuna işaret eder. Eğer caiz (kabul) olunmasaydı ona «namazın noksandır» denilmezdi. Zira blrşeyin eksik oluşu, onun yokluğuna delalet etmez. Buraya kadar kısa ve öz olarak cumhurun ve Hanelilerin delillerini aktardık. Konuya derin bir nazarla bakıldığı zaman, cumhurun görüşünün delil bakımından daha- kuvvetli olduğu görülür. Çünkü Resulullah (sav)ın ve sahabe-l kiramın gerek farz. gerekse nafile namazlarda Fatiha'yı oku*maya devam etmeleri Fatiha'sız bir namazın caiz (doğru) olmac'ğına işaret eder. Sahih ve sarih hadis-l şerifler bu yoldadır. Resulullah (sav)ın Fati*ha İle ilgili söz ve fiili, onun farz oluşuna kafi delildir. Cumhurun görüşünü kuvvetlendiren delillerden biri de Müslim'in Ebu Katade (ra)den naklettiği şu hadis-i şeriftir: «Resulullah (sav) bize öğle ve ikindi namazlarını kıldırırdı. Birinci ve ikinci rekatlarda Fatiha ile diğer surelerden birer sure okurdu, öğle ve ikindi namazlarının birinci rekat*larında. İkinci rekatlarından daha uzun okurdu ve çoğu defa sesini bize duyuracak kadar yükseltirdi. Sabah namazını da aynen böyle kılardı.» Konuyla ilgili olarak Taberî: «Resulullah (sav), namazın her rekatın*da Fatiha'yı okurdu. Eğer namazda Fatiha okunmazsa namaz caiz olmaz. Ancak namazda Fatiha'ntn ayet ve harf sayısından noksan olmamak kay*dıyla diğer bir surenin okunması da caizdir.» [size="4"] der. Kurtubî ise, «Bu delillerden en sahihi, imam Safî (ra), İmam Ahmed bin Hanbel (ra) ve imam Malik (ra)in son görüşleridir. Herkes Fatiha'yı namazın her rekatında okumalıdır. Zira Resulullah (sav)ın «Fatiha'yı oku*mayanın namazı geçersizdir» hadis-i şerifi umumu ifade etmektedir. Ömer bin Hattab (ra). Abdullah bin Abbas (ra), Ebu Hüreyre (ra). Ubbade bin Samid (ra). Übey bin Kab (ra), Ebu Eyyüb el-Ensari (ra) ve Ebu Said el-Hudrî (ra) gibi büyük sahabiler de «Fatihayı okumayanın namazı geçer*sizdir» hadisine dayanarok Fatiha'nın namazın her rekatında okunması*nın farz olduğuna hükmetmişlerdir. Müminlere düşen, her zaman ve her yerde önderlerimiz olan sohabilere uymaktır.» [size="4"] demektedir. İmam Fahreddin er-RazI'nin görüşü de şöyledir: «Resulullah (sav)ın hayatı boyunca Fatiha'yı namazda okuması, onun tarafımızdan namazda okunmasını farz kılıyor. Zira cenabı Hakk'ın Resulüne uyma hususunda, «...Ona tabi olun. Ta ki doğru yolu bulmuş olasınız.» (Araf: 158) emri var*dır. Imam-ı Azam (ro). Muğire bin Şube (ra)den rivayet edilen, Fıkıh ve Hadis ilmi terminolojisinde «haber-i vahid» diye vasıflandırılan «Resulullah (sav), bir gün bir kavmin taharet yerine giderek abdest aldı. başının ön kısmına ve mestlerinin üstüne mesh etti» hadis-i şerifine dayanarak, «ba*şın bir miktar» (dörtte bir) mesh edilmesi, namazın sıhhat şartındadır.» diye iddia ediyor. Halbuki Fatiha'nın namazda okunması konusunda İlim adamlarının «Resulullah (sav)ın hayatı boyunca Fatiha'yı namazda oku*duğuna dair tevatüren naklettikleri hadis-i şeriflere rağmen Imam-ı Azam Ebu Hanife (ra)nln «Fatiha'nın namazda okunması, onun sıhhat şartların*dan değildir» demesine hayret ediyorum.» [size="4"] Dördüncü hüküm: imama tabi olan müslüman, Fatiha'yı okuyacak rm? Alimler, «Bir müslüman imama rükuda yetiştiği takdirde Fatiha'yı oku*masına lüzum yoktur» görüşünde ittifak etmişlerdir. Zira İmamın okuması yeterlidir. Yine alimler, imam kıyamda iken ona yetişen bir kimsenin Fatiha'yı okuyup okumaması konusunda birkaç görüşe ayrılmışlardır.

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:15 AM

Tefsir Dersleri...
 
A) İmam Şafiî (ra) ile imam Ahmed bin Hanbel (ra). imamın arkasın*da namaz kılan kimsenin, imam gizli veya açık okusa da Fatiha'yı gizilce okumasının farz olduğuna hükmetmişlerdir. İmam Malik (ra) İse. «Kıraatin gizli olması lazım gelen namazlar*da, imama tabi olan kimsenin gizlice okuması, gece namazları (sabah, akşam, yatsı) gibi açık okunacak namazlarda ise okumaması lazımdır» diye hükmetmiştir. C) İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) de «Kıraatin gizli veya açık olduğu namazlarda, İmama tabi olan kimse, onun arkasında okumaz» demiştir. Şafii ve Hanbeliler; Resulullah (sav)'ın üçüncü hükümdeki «Fatihayı okumayanın namazı geçerli değildir» Hadis-l şerifine dayanarak görüşleri*ni savunurlar. Bu Hadis-i şerif İmamı ve tabi olanı kapsayan umumi bir İfadedir. Dolayısıyla açık veya gizli okunacak namazlarda Fatlha'vı oku-myanın namazı sahih olmaz. İmam Malik ise: «Namazdaki kıraat gizil olacak türden ise Şafiî (ra) İle Hanbell (ra)'ın dayandıkları Hadls-i şerife istinaden imama tabi olan kimsenin namazda Fatiha suresini okuması farzdır. Namazdaki kıraat açık olacak türden ise «Kur'an okunduğu zaman derhal O'nu dinleyin, tutun. Ta ki (Allah'ın rahmaniyi») esirgenmiş oknınız» (Araf: 204) ayetin» İsti*naden de imama tabi olanın Fatiha'yı okuması yasaktır» diyor. Kurtubî, İmam Malik (ra)den şu görüşü nakleder: «Kıraatin açık olma*sı lazım gelen namazlarda, İmama tabi olan kimse Kur'andan hiçbir şey okumaz. Kıraatin gizil olması lazım gelen namazlarda ise Fatiha suresini okur. Eğer okumayı terkederse hiçbir şey lazım gelmez.» imam-ı Azam Ebu Hanife (ra)'de konuyla ilgili olarak şöyle demekte*dir: «Namazda İmama tabi olan kimse «Kur'an okunduğu zamah ö'rtU aln-toyln...» (A.raf: 204) ayeti ile «namazda imamın okuması, kendisine sayıl*dığı gibi tobi olanlara da sayılır» Hadls-I şerifine İstinaden kesinlikle Kur'*andan hiçbir şey okunmaz» [size="4"] Sözlerine devamla Resulullah (sav)'tan şu Hadis-i Şerifi nakleder: «İmam kendisine tabi olunması icln imam olur. İmam tekbir dldlğı zdman siz de tekbir alın okuduğu zaman sükut edin ve dinleyin» [size="4"] Fatiha Süresindeki Teşrii Hikmetler

İnsan Fatiha suresinin karşısında korkan bir kulun aczini nokööfllık-larını itiraf ederek durduğu gibi durur. Bu sure Allah (cc) tarafından in*dirilen bir vahiy ve alemlerin Rabbl olan Cenab-ı Hakkın bir kelamıdır. Allah (cc) kelamındokl derin sırları İdrak edebilme ve kavrayabljme. İn*sanın kısa aklının cok üstündedir. Hatta insana ne kador belagat, zeka ve derin bilgi verilirse verilsin yine de O'ndakl incelikleri tam anlamıyla kavraması mümkün değildir. insan Kur'onın güzelliğini, yüksek manalarını ve latalar arasındaki uyumun inceliklerini düşündüğü zaman, O'nun benzerini deflil, ayetlerin*den her hangi birinin mislinin dahi meydana getirilemeyeceğini anlör. Bu mübarek sure, kısa ve veciz olduğu gibi Kur'anın bütün, «tianaiarı-m ve temel maksatlarını ihtiva eder. Dinin aslının ve füru'lanntfı töbldyı-cısıdır. öyle ki, akideyi, ibadeti, teşrli'yi, hesap ve ceza gününe inanma*yı, Allah (cc)'ın güzel sıfatlarına İmanı, yalnız doğru yola kavuşmanın on*dan bekleneceği, İmanda sabit kalmanın ondan niyaz edileceği. saHhlerin yolundan gitmeyi, sapıkların ve gazaba uğrayanların yolundan kaçınmayı ve diğer hedef ve maksatları ihtiva eder. Allâme Kurtubi de konuyla ilgili olarak: «Fatiha suresinin «büyük Kur'an» olarak isimlendirilmesi, Kur'anın ihtiva ettiği tüm ilimleri kapsadı*ğından dolayıdır. Çünkü Cenab-ı Hakkı cemal ve kemal sıfatlarıyla tavsifi, ibadetle emretmeyi ve onda ihlaslı olmayı, ibadet yapabilmeyi ve aczini İtirafı ancak Cenab-ı Hakkın yardımıyla yapabilmeyi, bozucu ve sapıkların hallerinin bildirllmesindeki kifayeti ve inkar edenlerin sonlarının beyanını ihtiva eder. Bu muhteva da Kur'anın kapsadığı tüm mevzuların özü ve hülasasıdır.» [size="4"] demektedir. Şeyh Hasan el-Benna «Tefsir İlmine Giriş» isimli kıymetli risalesinde: «Şüphesiz herkim Fatiha suresini derin bir şekilde tefekkür ettiği özellikle namazda düşündüğü zaman onda hemen alınıp kabul edilmesi lazım gelen kalbi aydınlatıcı mevzuları görür. Arkasından Rahmeti herşeyde bütün ta*zelik ve açıklığıyla tezahür eden Allah (cc)'ın ismiyle okumaya başlar. Ken*disiyle yaratıcısı arasındaki belirleyici bağın, her şeyi kapsayan Rahme*tinden doğduğunu bilir. Bu bilgi onda yerleştiği zaman onun lisanı, hemen Rahim ve Rahman olan Allah (cc)'a hamdeder. Bu hamdediş ona, Allah (cc)'ın nimetlerinin çokluğunu, yaratılığının büyüklüğünü, yarattığı varlık*lardan ne bir şey beklediği, ne de korktuğu sadece verdiği nimetler ile halk etmesinin onun fazi ve rahmetinden olduğunu hatırlatır. Bu hatırla*ma, Allah (cc)'ın Rahman ve Rahim sıfatlarını kulun ikinci kez anmasına vesile olur. Cenab-ı Hak'kın fazlından sonra hesap gününü hatırlatması. O'nun Rahman (esirgeyici) olduğu kadar adalet sahibi olduğunu da gös*termektedir. Bu da Cenab-ı Allah (cc)'ın büyüklüğündendir. Sonsuz ve yenilenen nimetlerin sahibi olan Allah (cc). kullarını din günü olan kıyamet günü -O, öyle bir gündür ki hiçbir kimse kimseye, hiç*bir şeyle faide vermeye muktedir olamayacaktır. O gün emir (yqinız) Al*lah'ındır (İnfitâr: 19)- hesaba çekerek yargılayacaktır. Allah (cc) tarafın*dan yaratılan kulların rahmeti isteyebilmeleri, Onun adalet ve hesabından korkmaları ile olur. Bu idrak içerisinde bulunan kul, hayrı arama ve kurtuluş yollarına bakma ile mükellef olduğunu bilir. O'nun en düzgün yola ve is*tikamete kavuşturacak birisine şiddetle ihtiyacı vardır. Bu kişi de onu yara*tan efendisinden başkası ola/naz, öyleyse kul, Cenab-ı Allah'a emniyetle sığınmalıdır. Zaten Allah (cc)'ın «Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım isteriz» ayetiyle kul, O'na hitab edecek ve Onun fazlından doğru yola «nimet verdiklerinin yoluna» Hakk'ı bilip Hakk'a uyma ile gidebilme*yi, nimet verildikten sonra alınan ile ihtidadan sonra dalâlete dönerek «gazaba uğrayanların» ve Hakk'tan sapıp dönmeyi arzu etmeyen «sapıkların» haline düşmemeyi Allah (cc)'dan isteyecektir. Amin (Allahım duamı*zı kabul et). Şüphe yok ki Âmin kelimesi, son derece güzel bir sonu ifade eder. Fatiha'nın muhtevasındaki ince ve derin duygularla Allah (cc)'a yönelen Kişinin «öyle olsun, kabul et» anlamını taşıyan «âmin» kelimesini kullan*masından daha güzel bir söz olamaz. Bu mübarek surenin yüksek manalarını ifade eden kelimeler ve cüm*leler arasındaki uyum ile bir tek üslupta gelişin] daha güzel ifade eden bir ikinci sureyi göremezsin. Öyle ki. sen Fatiha'nın manalarını ihtiva eden o güzel atmosfer içersinde «Namazı benimle kulum arasında ikiye ayır*dım. Kulum dilediğini benden isteyebilir» Hadis-I Kutsisini hatırla. Namaz*da huşu ile O'na karşı zaif. aciz olduğunu, tecvld kurallarını uygulayarak, normal bir sesle okuyup düşün. Zira bu Kur'anın anlaşılmasına yardımcı olur. Kalb için, huşu ile tefekkür edilerek okunan Kur'andan daha faydalı bir şey olamaz.» [size="4"] demektedir.[size="4"]
[size="4"] Taberi. Camiül-Beyan. C. 1.

[size="4"] Şiir Ebi Selt'in oğlu Ümeyyeye aittir. Bkz: Kurtubi, Ahkamü'l-Kur'an, C. 1. S 112

[size="4"] Kurtubt, el-Camiü ll-Ahkamü'1-Kur'an. C. 1. S. 111. Alust, Ruhü'l-Maani. C. 1. S. 37.

[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/9-10.

[size="4"] Buhari. Ebu Davut, Nesel, Cem ül-Fevald. C. 2, S. 287.

[size="4"] İmam Ahmed ve Tirmizl bunu rivayet etmişlerdir. Tirmtzl ayrıca «Sahih ve hasen bir hadistir.- demiştir.

[size="4"] Ibni Cevzi, Zadü'l-Mesiri, C. 1. S. 10. Alusl. Ruhui-Maan! Tefsiri. C. 1, S. 40. Fahreddin Razi. Tefslrü'l-Kebir, C. 1. S. 137. Kurtubi. El-Camlu 11 Ahkamüi-Kuran. C. 1. S. 106.
Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/10-11.

[size="4"] El Camiü li Ahkamul-Kuran, C. 1. S. 78.
Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/11-12.

[size="4"] İbni Menzur. Lisanü'1-Arap, Tacü'1-Arûs, Kamusu’1-Muhit’in Avz maddesi.

[size="4"] Fahreddin Razi, Mefatihü'l-Gayb, C. 1, S. 50.

[size="4"] Kurtubi. El-Camiü 1-Alıkamü'l-Kur'an. C. 1, S. 90. ı Fahreddin Razi. Tefsir. C. ı. S. 50.

[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/12-13.

[size="4"] Kurtubi. El Camiü li Ahkamü'IKuran. C. 1. S. 100.
[size="4"] Kurtubi age. C 1 S 99 Fahreddin Razi. Mefâtihü'l Gayb, C. 1, S. 83.

[size="4"] Kurtubi, Tefsir. C. 1. S. 102.

[size="4"] Ebu Hayyan, Bahri Muhit. C. 1. S. 14.

[size="4"] lbni Cevzi. Zadül-Mesir, C. 1, S. 8.

[size="4"] İbn-i Hayyan. Age. C. 1, S. 14. Kurtubi. Age. C. 1, S. 104.

[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/13-14.

[size="4"] lbni Cerir i Taberl, Camlül-Beyan fi Tefslrül-Kuran
Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/14.

[size="4"] Lisanü l-Arap. Hamd maddesi.

[size="4"] Kurtubi. Camiül-Ahkam, C. 1, S. 133.

[size="4"] Buhari ve Müslim. Ebu Hüreyre (raiden.

[size="4"] Kurtubi. Tefsir. C. 1. S. 137.

[size="4"] İbni Cevzi. Zadül-Mesir. C. 1, S. 18.

[size="4"] İbni Cevzi. age. C. 1. S. 12.

[size="4"] Ebu Hayyan. El-Bahrül Muhit. C. 1. S. 18.

[size="4"] Kurtubî. age. C. ı. S. 138.

[size="4"] Kurtubi, age. C. 1. S. 138. İbni Cevzi, age. C. 1. S. 9. Alusi, ege, C. 1. S. 59. Kurtubi. age, C. 1, S. 105.

[size="4"] El-Camiü li-Ahkamül Kuran, C. 1. S. 106.

[size="4"] Lisanü'1-Arap, Tacü'1-Arus, Kamusü'l-Muhit.

[size="4"] Kurtubi, age C. 1, S. 143.

[size="4"] Zemahşeri. Keşşaf Tefsiri. C. 1.

[size="4"] Fahreddin er-Razi. age, C. 1. S. 204. Alûsi. C. 1. S. 96. Zadül-Mesir, C. 1. S. 16. Bahrü'l-Muhit, C. 1. S. 30.
[size="4"] Kurtubi, Tefsir, C. 1, S. 149. Bahrü'l-Muhit. C. 1. S. 30. İbni Cevzl, C. ı, S. 161.

[size="4"] Fahreddin er-Razi, age, C. 1, S. 204.
[size="4"] Alûsi, age, C. 1. S. 97.

[size="4"] Lisanül-Arap, Amin maddesi. Vel Beyan fi Garibi İrebil Kuran li İbnü'l Enbari. C. 1, S 41. Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/16-23.
[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/23-24.

[size="4"] Kurtubi, Tefsir. Şiir. Rubia oğlu Amr'a ailtir.

[size="4"] Taberi. Tefsir.

[size="4"] Alusi. Ruhu'lMaani. C. 1. S. 77

[size="4"] Cessas. Ahkamü'l-Kur'an. C 1. S. 10

[size="4"] Ebu Hayynn. Bnhıü'l Muhit. C 1. S. 10.

[size="4"] Belagat, kelamın en fasih, en düzgün, en sanatlı ve halin muktezasına en uygun biçimde kullanılmasıdır. Bu konuda ayrı bir ilim dalı (ilmi belagatı tedvin edilmiştir. (Mütercim)

[size="4"] Ebu Hayyan. age. C. 1. S. 24. Kurtubl, Tefsir. C. 1. S. 145 Ebussuut Efendi, Tefsir, C. 1. S. 147.
[size="4"] Ebussut Efendi. Tefsir, C. 1, S. 158

[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/28-32.

[size="4"] Darül-Gutni. Cafer oğlu Abdülhamid'den, o da Ebu Bilal oğlundan, o da Sald Makberi'nin oğlu Said'den, o da Ebu Hureyre'den nakletmiştir.

[size="4"] Timizi

[size="4"] Buhari. Enesden rivayet etmiştir.

[size="4"] Müslim. Nesai, Tirmizi ve lbni Mace. Tirmizl. «Sahih ve ahsen hadistir» de*miştir. Hadisin devamı şöyledir: «Sonra Resulullah (sav) -Kevserin ne oldu*ğunu biliyor musunuz?» deyince biz cevaben «Allah ve Resulü bilir» dedik. Bunun üzerine Resulullah. «Hakikat o, Allah'ın cennette bana vadettiği bir nehirdir ki onun üzerinde ümmetim kıyamet günü toplanacaktır.» dedi. Cemu'1-Fevaid, C. 2, S. 285.

[size="4"] Müslim. Hz. Aişe'den.

[size="4"] Buharı ve Müslim. Hz. Enes bin Malik'ten.

[size="4"] Müslim. Süfyan bin Üyeyne'den. o da Ula bin Abdurrahman'dan. o da Ebu Hüreyre den nakletmiştir. Geniş bilgi için: Kurtubi, Tefsir. C. 1, S. 94. Cessas. Ahkamü'l-Kuraniyye, C. 1, S. 9.

[size="4"] Kurtubl, Tefsir. C. 1, S. 03.

[size="4"] Ebu Davud. El-Camlü li Ahkamüi Kuran. C. 1, S. 95.

[size="4"] Hakimin Müstedreklnde Ebu Davud'un tbni lyaştan sahih bir senetle rivayet ettiği yazılıdır.

[size="4"] Ebu Bekr er-Razi. ahkam ayetlerinin müfesslri Cessastır.

[size="4"] Cessas, Ahkâmü'l-Kur'an. O. 1, S. 9-11.

[size="4"] Daha fazla bilgi edinmek isteyenler Ibnü'l Arabi'nin Ahkamü'l Kuranına, Kurtubinin tefsirine. Fahreddin er-Razi'nln Mefatihü'l Gaybına ve Cessas'ın Ahkamü'l Karanına bakabilirler. Ed-Daru Kutnl de besmelenin Kur'anda bir ayet olduğunu gösteren bütün delilleri bir araya toplamıştır.
Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/32-38.

[size="4"] Cessas. Age. C. 1. S. 15. Kurtubl. Age. C. 1. S. 98

[size="4"] İbni Cevzl. Age. C. 1. S. 7-8.

[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/38-39.

[size="4"] Cumhur kelimesi. Fıkıh Usul-u Fıkıh. Tefsir. Kelam ve ilh.. gibi ilim dallarındaki alimler topluluğunun çoğunluğuna verilen isimdir.

[size="4"] Cemu'l Fevaid, C. 1. S. 197. Bu hadisi şerif imam Malik (ra)in Muvattaı dışında Kütüb-i sittenin hepsinde nakledilmiştir.

[size="4"] İmam Malik, Tirmizi. Nesai, Cemu'l Fevaid, C. ı, S 197.

[size="4"] Cessas - age, C. 1. S. 18

[size="4"] Sâyis, Ahkam ayetlerinin tefsiri, C. 1, S. 13. Cessas. Age. C. 1. S 20.

[size="4"] Taberi. Camiü'l Beyan. C. 1.

[size="4"] Kurtubi. Age. C. 1. S. 119.

[size="4"] Fahreddin er-Razi, Tefsirin Kebir. C. 1. S. 147.
İmam Hazinin İmamı Azam (ra)ın görüşüyle ilgili olarak «hayret ediyo*rum» sözünü sarfetmesi. onun mezhep taassubundan doğan bir ifadedir.' Yoksa İmam ı Azam (ra) gibi bir büyüğe karşı sarfedilen bir söz değildir. (Çev.)
[size="4"] İbn-i Ebi Şeybe (ra). Ebu Hüreyre (ra)'dan rivayet etmiştir.

[size="4"] Abd tbn-i Hamld Cabir'den
Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/39-44.

[size="4"] Kurtubi. Tefsir. C. 1.

[size="4"] Şeyh Hasan el Benna - Tefsir İlmine Giriş. S. 59. 46.

[size="4"] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/44-46.

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:15 AM

Tefsir Dersleri...
 
Şüphesiz herkim Fatiha suresini derin bir şekilde tefekkür ettiği özellikle namazda düşündüğü zaman onda hemen alınıp kabul edilmesi lazım gelen kalbi aydınlatıcı mevzuları görür. Arkasından Rahmeti herşeyde bütün ta*zelik ve açıklığıyla tezahür eden Allah (cc)'ın ismiyle okumaya başlar. Ken*disiyle yaratıcısı arasındaki belirleyici bağın, her şeyi kapsayan Rahme*tinden doğduğunu bilir. Bu bilgi onda yerleştiği zaman onun lisanı, hemen Rahim ve Rahman olan Allah (cc)'a hamdeder. Bu hamdediş ona, Allah (cc)'ın nimetlerinin çokluğunu, yaratılığının büyüklüğünü, yarattığı varlık*lardan ne bir şey beklediği, ne de korktuğu sadece verdiği nimetler ile halk etmesinin onun fazi ve rahmetinden olduğunu hatırlatır. Bu hatırla*ma, Allah (cc)'ın Rahman ve Rahim sıfatlarını kulun ikinci kez anmasına vesile olur. Cenab-ı Hak'kın fazlından sonra hesap gününü hatırlatması. O'nun Rahman (esirgeyici) olduğu kadar adalet sahibi olduğunu da gös*termektedir. Bu da Cenab-ı Allah (cc)'ın büyüklüğündendir. Sonsuz ve yenilenen nimetlerin sahibi olan Allah (cc). kullarını din günü olan kıyamet günü -O, öyle bir gündür ki hiçbir kimse kimseye, hiç*bir şeyle faide vermeye muktedir olamayacaktır. O gün emir (yqinız) Al*lah'ındır (İnfitâr: 19)- hesaba çekerek yargılayacaktır.

Emeğinize sağlık. Rabbim razı olsun..

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:15 AM

Tefsir Dersleri...
 

BAKARA SURESİ7

2. DERS SİHRİN ŞERİATTAKİ YERİ VE HÜKMÜ.. 7

Ayetlerin lafzı Tahlili7

Ayetlerin İcmali Manaları8

Ayetlerin Nüzul Sebebleri9

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler9

Ayetlerdeki Şer'ı Hükümler10

Birinci Hüküm: Sihrin Gerçekten Tesiri Var Mıdır?. 10

Sihir Türleri10

İkinci Hüküm: Sihri Öğrenmek Ve Öğretmek, Mübah Mıdır?. 13

Üçüncü Hüküm: Sihirbaz, Öldürülür Mü?. 13

Ayetlerden Alınacak Dersler14

Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler14

3- DERS KUR'ANI KERİMDE NESH.. 15

Âyetlerin Lafzi Tahlili15

Bu Ayetin, Daha Önceki Ayetlerle Bağlantısı16

Ayetlerin İcmali Manaları16

Ayetlerin Nüzul Sebebleri16

Âyetlerin Tefsırindeki İncelikler17

Âyetlerdeki Şer’i Hükümler18

Birinci Hüküm: Nesh'in, Semavi Dinlerde Olması Caiz Midir?. 18

İkinci Hüküm: Kur'an-ı Kerim’de Nesh, Kaç Kısımdır?. 19

Üçüncüsü: Âyetin Hükmünün Neshi, Okunmasının Caiz Olması20

Ayetin Hükmü Neshedlldiği Halde, Lafızlarının Okunmasının Hikmeti Nedir?. 20

Üçüncü Hüküm: Kur'an, Sünnet (Hadis)'le Nesh Olunur Mu?. 20

Dördüncü Hüküm: Nesheden Hüküm, Neshedilen Hükümden Daha Ağır Ve Daha Zor Olur Mu?. 21

Beşinci Hüküm: Haberle İlgili Âyetlerde, Nesh Olur Mu?. 22

Ayetlerden Alınacak Dersler22

Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler22

«Mehâsin Et-Te'vll» Tefsirine Göre, Âyetin Teşri'i Hikmeti23

Hangi Şeriat, Daha Faziletlidir?. 23

4. DERS NAMAZDA KA'BE'YE YÖNELME. 23

Ayetlerin Lafzı Tahlili24

Âyetler Arasındaki Münasebet24

Ayetlerin İcmali Manaları25

Ayetlerin Nüzul Sebebleri25

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler25

Âyetlerdeki Şer'i Hükümler27

Birinci hüküm: Kur'anda «Mescid-i Haram» sözünden maksat nedir?. 28

İkinci hüküm: Namazda Ka'benin bizzat kendisine mi, yoksa bulunduğu yere mi yönelmek farzdır?. 28

Üçüncü Hüküm: Ka'be Üzerinde Kılınan Namaz, Sahih Midir?. 30

Dördüncü Hüküm: Bir Kimse, Namaz Kılarken Nereye Bakmalıdır?. 30

Ayetlerdeki Teşriî Hikmetler30

5. DERS SAFA İLE MERVE ARASINDA SA'Y.. 31

Ayetin Lafzi Tahlili31

Ayetin İcmali Manası32

Ayetin Nüzul Sebebi32

Âyetteki Şer’i Hükümler33

Birinci Hüküm: Sala İle Merve Arasında Sa'y Yapma Farz Mıdır, Sünnet Midir?. 33

Âyetlerden Alınacak Dersler34

Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler34

6. DERS ŞER’İ İLİMLERİ KETMETME (GİZLEME)35

Ayetlerin Lafzi Tahlili35

Bu Âyetlerin Bir Önceki Âyetlerle Münasebeti36

Ayetlerin İcmali Manaları36

Âyetlerin Nüzul Sebebleri36

Âyetlerdeki Şeri Hükümler36

Birinci Hüküm: Bu Âyet, Yalnız Yahudi Ve Hristiyan Alimleri Hakkında Mı Nazil Olmuştur?. 36

İkinci Hüküm: Kur'an Okumasını Ve Dini İlimleri Öğretmek İçin Ücret Atmak Caiz Midir?. 37

Âyetlerden Alınacak Dersler37

Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler38

7. DERS TEMİZ ŞEYLERİN MUBAH, PİS ŞEYLERİN HARAM OLUŞU.. 38

Ayetlerin Lafzî Tahlili38

Ayetlerin İcmali Manaları38

Bu Âyetin, Bir Önceki Âyetle Münasebeti39

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler39

Âyetlerdeki Şer'i Hükümler39

Birinci Hüküm: Murdar Bir Hayvanın Yalnız Eti Mi, Yoksa Herhangi Bir Uzuv Veya Parçasından Faydalanmak Mı Haramdır?39

İkinci Hüküm: Ölmüş Balık Ve Çekirgenin Hükmü Nedir?. 40

Üçüncü Hüküm: Hoyvon Kesildikten Sonra, İçinden Çıkan Ceninin Temizliği Hususunda Hüküm Nedir?. 40

Dördüncü Hüküm: Ölmüş Hayvan Eti Yemenin Dışında, O'nun Diğer Organlarından Faydalanmak Mubah Mıdır?41

Beşinci Hüküm: Hayvan Kesildikten Sonra Et Veya Damarlarda Akmo-Yıp Koloit Konin Hükmü Nedir?. 41

Altıncı Hüküm: Domuz'un Hangi Kısımları Haramdır?. 41

Âyetlerden Alınacak Dersler42

Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler42

8- DERS KISASIN İNSANLARA HAYAT VERİŞİ43

Ayetlerin Lafzı Tahlili43

Ayetlerin İcmali Manaları44

Ayetlerin Nüzul Sebebleri44

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler44

Âyetlerdeki Şer'i Hükümler45

Birinci Hüküm: Hür, Köle İle. Müslüman Zımmi İle Kısas Yapılır İm?. 45

Latif Bir Münazara. 47

İkinci Hüküm: Baba, Oğlunu Öldürürse, Kısas Yapılır Mı?. 47

Üçüncü Hüküm: Bir Toplum, Bir Adamı Öldürürse, O Toplumun Tümü Kısas Yapılır Mı?. 48

Dördüncü Hüküm: Katil, Kısas Yapılırken Ne İle Öldürülür?. 48

Beşinci Hüküm: Kısas Hükmünü Kim İcra Eder?. 49

Âyetlerden Alınacak Dersler49

Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler49

9. DERS ORUCUN MÜSLÜMANLARA FARZ OLUŞU.. 50

Ayetlerin Lafzi Tahlili50

Ayetlerin İcmali Manaları51

Âyetlerin Nüzul Sebebleri51

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler52

Ayetlerdeki Şer’i Hükümler54

İkinci Hüküm: Hangi Hastalık Ve Yolculuk, Oruç Yemeyi Mubah Kılar?. 54

Üçüncü Hüküm: Hangi Yolculuk, Oruç Yemeyi Mubah Kılar?. 55

Dördüncü Hüküm: Misafir Ve Hasta İçin Oruç Yeme, Ruhsat Mıdır, Yoksa Azimet Midir?. 56

Beşinci Hüküm: Yolculukta Oruç Tutmak Mı, Yoksa Açmak Mı Daha Fazilet İldir?. 56

Altıncı Hüküm: Kazaya Kalan Ramazan Orucunu, Diğer Bir Zaman Ara Vtrmeden Kaza Etmek Farz Mıdır?. 57

Yedinci Hüküm: «...Gücü Yetmeyenler Üzerine De Bir Yoksul Doyumu Fidye (Iczımdır)...» Âyetinde, «Gücü Yetmeyenlerden Maksat, Kimlerdir?. 57

Sekizinci Hüküm: Hamile Ve Emzikli Kadınların, Ramazan Orucu Tutup Tutamayacağı Hakkındaki Hüküm Nedir?57

Dokuzuncu Hüküm: Ramazan Ayının Başlangıcı Ne İle Tesbit Edilir?. 58

Onuncu Hüküm: Ramazan Ayı Hilalinin, Ülkelere Göre Doğuş Yerlerinin Farklı Oluşuna İtibar Edilir Mi?. 58

Onbirlnci Hüküm: Hata İle Ramazan Orucunu Bozan Bir Kimsenin Hükmü Nedir?. 59

Onlklnci Hüküm: Cünüblük, Oruç Tutmaya Engel Midir?. 59

Onüçüncü Hüküm: Nafile Oruç Tutan Kimse, Orucunu Bozarsa Kaza Etmesi Farz Mıdır?. 59

Ondördüncü Hüküm: L'tikâf Nedir Ve Hangi Camilerde Yapılır?. 60

Ayetlerden Alınacak Dersler61

Âyetlerdekı Teşri! Hikmetler61

10. DERS İSLAM'DA SAVAŞIN MEŞRUİYETİ62

Ayetlerin Lafzi Tahlili62

Ayetlerin İcmali Manaları62

Ayetlerin Nüzul Sebebleri62

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler63

Ayetlerdeki Şer'i Hükümler63

Birinci Hüküm: Cihad, Müslümanlara Ne Zaman Farz Kılındı?. 63

İkinci Hüküm: Savaşı Meşru Kılan İlk Âyet Hangisidir?. 64

Üçüncü Hüküm: Mekke Hariminde Savaşmak, Mubah Mıdır?. 65

Latif Bîr Münazara. 65

Dördüncü Hüküm: "Haddi Tecavüz" Den Maksat Nedir?. 66

Ayetlerden Alınacak Dersler66

Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler66

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:15 AM

Tefsir Dersleri...
 

11. DERS HACC VE UMRE YAPMA.. 67


Ayetlerin Lafzi Tahlili 67


Ayetlerin İcmali Manaları 68


Hacc Âyetlerinin, Daha Önceki Âyetlerle Münasebeti 68


Âyetlerin Nüzul Sebebleri 68


Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 69


Ayetlerdeki Şer’i Hükümler 69


Birinci Hüküm: Umre, Hacc Gibi Farz Mıdır?. 69


İkinci Hüküm: «İhsâr», Hastalık Ve Düşmanı Kapsar Mı?. 70


Üçüncü Hüküm: Umre Veya Hacc Niyetiyle İhrame Giren Kimsenin, Menâsikinl Yerinde Yapması Engellendiği Zaman, İhramdan Çıkmak İstediği Takdirde Ne Yapması Lazımdır? Kurban Kestiği Takdirde Nerede Kesecektir?. 71


Dördüncü Hüküm: Temettü Haccı Yapan Kimse, Kurban Bulamazsa Ne Yapar?. 71


Beşinci Hüküm: Temeddü Haccı İçin Kesilen Kurban, Hangi Şartlarda Vacibtir?. 72


Altıncı Hüküm: Ailesi, Mesctd-i Haramda Bulunmayanlar Kimlerdir?. 72


Yedinci Hüküm: Hacc Aylan, Hangi Aylardır?. 72


Sekizinci Hüküm: Hacc Aylarından Önce, Hacc İçin İhrama Girmek Caiz Midir?. 72


Dokuzuncu Hüküm: İhramlı İken Neleri Yapmak, Haramdır?. 73


Onuncu Hüküm: Arafatta «Vakfe» Yapmanın Hükmü Nedir? Ne Zaman Baslar?. 73


12. DERS HARAM AYLARDA, DÜŞMANLA SAVAŞMA.. 73


Ayetlerin Lafzi Tahlili 74


Âyetlerin İcmali Manaları 74


Ayetlerin Nüzul Sebebleri 74


Âyetlerin Tefsirindekı İncelikler 75


Ayetlerdeki Şer'! Hükümler 75


Birinci Hüküm: Haram Aylarda Savaşmak, Mubah Mıdır?. 75


İkinci Hüküm: Rlddet (İslâm'dan Dönme), İnsanın Amelini Yok Eder Mi?. 76


Âyetlerden Alınacak Dersler 76


13. DERS KUMAR VE İÇKİNİN HARAM EDİLİŞİ 76


Ayetlerin Lâfzi Tahlili 77


Ayetlerin İcmali Manaları 77


Âyetlerin Nüzul Sebebleri 77


Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 78


Ayetlerdeki Şer’i Hükümler: 79


Bîrincî Hüküm: «Sana Içkfyl Ve Kumarı Sorarlar...* Âyeti, İçkinin Haram Olduğuna Delalet «Der Mi?. 79


İkinci Hüküm: «Hamr (Şarap)» Nedir? Her Müskfr (Sarhoş Edici Şey)'e Hamr Denir Mi?. 79


Üçüncü Hüküm: Hangi Kumar Çeşitleri Haramdır?. 80


Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler 80


14. DERS MÜŞRİK KADIN VE ERKEKLERLE EVLENME. 81


Ayetin Lafzı Tahlili 81


Âyetin İcmali Manası 81


Âyetin Nüzul Sebebleri 81


Âyetin Tefsirindeki İncelikler 81


Ayetteki Şer’i Hükümler 81


Birinci Hüküm : Kitap Ehli (Yahudi Ve Hristlyan) Kadınlarla Evlenmek Haram Mıdır?. 81


İkinci Hüküm: Müslüman Kadınlarla, Evlenmeleri Haram Olan Müşrikler Kimlerdir?. 83


Ayetten Alınacak Dersler 83


15. DERS AY HALİNDEKİ KADINDAN KAÇINMA.. 83


Ayetlerin Lafzi Tahlili 83


Âyetlerin İcmali Manaları 84


Âyetlerin Nüzul Sebe8leri 84


Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 84


Âyetlerdeki Şer'i Hükümler 85


Birinci Hüküm: Ay Hail Olan Kadından Ne Kadar Kaçınılması Farzdır?. 85


İkinci Hüküm: Ay Halindeki Hammtyla Cinai Münasebette Bulunan Erkeğin, Nasıl Bir Kefaret Vermesi Lazımdır? 85


Üçüncü Hüküm: Kadınlarda Ay Hali, En Az Ve En Çok Kaç Gündür? , 86


Dördüncü Hüküm: Bir Kimsenin, Ay Halindeki Karısıyla Cinsi Münasebette Bulunması Ne Zaman Helaldir?. 86


Beşinci Hüküm: Adet Halindeki Kadının Neleri Yapması Haramdır?. 87


Ayetlerden Alınacak Dersler 87


16. DERS ÇOK YEMİN ETMEKTEN SAKINMA.. 87


Ayetlerin Lafzi Tahlili 87


Ayetlerin İcmali Manaları 88


Ayetlerin Nüzul Sebebleri 88


Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 88


Ayetlerdeki Şer’i Hükümler 89


Birinci Hüküm: «Lağv» Yemininden Maksat Nedfr? Kefareti Var Mıdır?. 89


İkinci Hüküm: İlâ Ve Şer'i Hükmü Nedir?. 89


Üçüncü Hüküm: İlâ Yeminiyle, Kadına Zarar Varme Düşünülür Mü?. 90


Dördüncü Hüküm: Ayette «Fey»den Maksat Nedir?. 90


Âyetlerden Alınacak Dersler 90


Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler 91


17. DERS İSLAM'DA TALAK.. 91


Âyetlerin Lafzi Tahlili 91


Ayetlerin İcmali Manaları 92


Ayetlerin Nüzul Sebebleri 92


Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 93


İkinci Hüküm: Ayette, «Egrâ»Dan Murat Nedir?. 94


Üçüncü Hüküm: «Allah'ın Kendi Rahimlerinde Yarattığını Gizlemeleri Onlara Helal Olmaz» Âyetinin Anlamı Nedir? 95


Dördüncü Hüküm: «Boşanmış Kadınlar, Kendi Kendilerine Üç Hayız Vs Temizlenme Müddeti Beklerler...» Âyeti, Talak-ı Ricî {Bir Veya İki Talakla) Ve Talak-ı Bâin (Üç Talakla)le Tamamen Kocasından Ayrılan Kadınlar Hakkında Umumi Midir?. 95


Beşinci Hüküm: Talak-ı Ricî (Bir Veya İki Talak)'nin Hükmü Nedir?. 96


Altıncı Hüküm: Üç Telaki İfade Eden Bir Cümle İle Üç Talak Mı, Yoksa Bir Talak Mı Meydana Gelir?. 96


Yedinci Hüküm: Âyetteki, «Talak, İki Defadır.» Cümlesinden Maksat Nedir?. 98


Sekizinci Hüküm: Erkeğin, Ailesinden Talak Karşılığı Mal Alması Mubah Mıdır?. 98


Dokuzuncu Hüküm: Üç Talakla Kocasından Ayrılan Bir Kadının; Serî Hükmü Nedir? Kadının Kendisini Boşayan Kocasıyla, Tefcrar Evlenmesi Helal Midir?. 99


Onuncu Hüküm: Muhali» Nikahı, Sahih Midir?. 100


Âyetlerden Alınacak Dersler 101


Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler 101


18. DERS ÇOCUK EMZİRME. 102


Ayetin Lafzî Tahlili 102


Ayetin İcmali Manası 102


Ayetin Tefsirindeki İncelikler 102


Âyetteki Şer'i Hükümler 103


Birinci Hüküm: Âyette, «Anneler» Kelimesinden Maksat Nedir?. 103


İkinci Hüküm: Çocuğu Emzirmek, Anneye Farz Mıdır?. 103


Üçüncü Hüküm: Haram Olmayı Gerektiren Süt Emme Süresi, Ne Kadardır?. 104


Dördüncü Hüküm: Çocuk Emziren Kadının Nafakası, Nasıl Tesbit Edilir?. 104


Âyetten Alınacak Dersler 105


Âyetteki Teşriî Hikmetler 105


19. DERS KOCASI ÖLEN KADININ IDDET SÜRESİ 105


Ayetin Lafzı Tahlili 105


Ayetin Icmali Manası 106


Ayetin Tefsirindeki İncelikler 106


Âyetteki Şer'ı Hükümler 106


Birinci Hüküm: (Mevzumuz) Âyet, Kocası Ölen Kadının Bir Sene İddet Beklemesini Emreden Âyeti Nesheder Mi? 106


İkinci Hüküm: Kocası Ölen Hamile Kadının, İddet Süresi Ne Kadardır?. 107


Üçüncü Hüküm: İhdâd Nedir? Kocası Ölen Kadın, Ne Kadar Tahdid Yapar?. 107


Dördüncü Hüküm: Kadının İddet Beklemesi, Neden Farzdır?. 108


Âyetteki Teşrii Hikmetler 108


20. DERS İDDET SÜRESİNDE KADINA İŞARETLE DÜNÜR OLMA.. 109


VE KADININ EVLİLİKLE MİHRE HAK KAZANMASI 109


Âyetlerin Lafzi Tahlili 109


Ayetlerin İcmali Manaları 109


Ayetlerin Nüzul Sebebi 110


Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 110


Ayetlerdeki Şer’i Hükümler 111


Birinci Hüküm: Iddet Bekleyen Kadına, Evlenmek Maksadıyla Talepte Bulunmanın Hükmü Nedir?. 111


İkinci Hüküm: İddet Bekleyen Kadınla Yapılan Nikah Sahih Midir Yoksa Fasit Midir?. 111


Üçüncü Hüküm: Evlendikten Sonra Cinsi Münasebette Bulunmadan Boşanan Bir Kadının Hükmü Nedir?. 112


Dördüncü Hüküm: Mut'a (Nakit Para Veya Mao'mn Her Boşanan Kadına Verilmesi Farz Mıdır?. 112


Beşinci Hüküm: Mut'a Nedir Ve Miktarı Ne Kadardır?. 113


Ayetlerden Alınacak Dersler 113


Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler 113

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:15 AM

Tefsir Dersleri...
 

21. DERS FAİZİN SOSYAL ZARARLARI 114


Âyetlerin Lafzî Tahlili 114


Âyetlerin İcmali Manaları 114


Âyetlerin Nüzul Sebebi 115


Âyetlerin Tefsırindeki İncelikler 115


Faizin, Haram Oluş Merhaleleri 116


Birinci Merhale: 117


İkinci Merhale: 117


Üçüncü Merhale: 117


Âyetlerdeki Şer'ı Hükümler 117


Birinci Hüküm? İslâm'da Haram Kılınan Riba Nedir?. 117


1. Riba Nesie: 117


2. Rlba Fadl: 118


İkinci Hüküm: Faiz Miktarı Az Olursa Mubah Mıdır?. 118


Ayetlerden Alınacak Dersler 119


Ayetlerdeki Teşri’ Hikmetler 119


1. Faizin Ferdi Zararları: 119


2. Faizin Sosyal Zararları: 119


3. Faizin Ekonomik Zararları: 120

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:15 AM

Tefsir Dersleri...
 

BAKARA SURESİ



2. DERS SİHRİN ŞERİATTAKİ YERİ VE HÜKMÜ



101 — Onlara ne zaman Allah katında - nezdierlndeki (kKabı) tasdik edici (ve doğrulayıcı) • bir peygamber geldiyse kendilerine kitap verilen (o kimselerden bir güruh sanki onlar (hakikati) bilmiyorlarmış gibi Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına atmış (ondan yüz çevirmişidir.


102 — Şeytanların; Süleyman'ın mülk (ü saltanat ve nübüvveti) aley*hine uydurup takip ettikleri şeylere (yalanlara) uydular. Halbuki Süleyman asla kafir olmadı. Fakat o şeytanlar kafirdirler ki insanlara sihri (büyücülü*ğü) ve Babil'deki iki meleğe, Harut ve Marut'a indirilen şeyleri öğretiyor*lardı. Halbuki onlar (o iki melek): «Biz ancak fitneyiz. (İmtihan tem gön-derllmişizdir) Sakın (sihir, büyü yapıpta) kafir olma» demedikçe hiçbir kim*seye (sihir) öğretmeklerdi, işte onlardan (o iki melekten) koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki (sihirbazlar) Allah'ın İzni ol*madıkça onunla hiçbir kimseye zarar verici değillerdir. Onlar ise kendileri*ni zarara sokacak, onlara faide vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. Andol-sun, onlar muhakkak biliyorlardı ki onu (sihri) satınalan (ona revaç veren) kimsenin ahiretten hiç bir nasibi yoktur. Onların kendilerini cidden ne kö*tü şey mukabilinde satmış okluklarını bilmiş olsalardı.


103 — Eğer onlar (yahudiler, Peygombere ve Kur'ana) İman edipte (sihir yapmak gibi günahlardan) sakınmış olsalardı, Allah katından (ka*zanacakları) sevab, (haklarında) elbet daha hayırlı olurdu. Eğer bunu bil*selerdi.




Ayetlerin lafzı Tahlili



(Nebeze): Lügatta nebz kelimesi atmak anlamınadır. Nite*kim Cenab-ı Hak'ın: «Nihayet onu da, ordularını da yakalayıp attık...» (Za-riyat: 40) ayeti de bu anlamı teyit eder. Atılan bir şeye «menbuz» denildiği gibi sokağa aülan gayri meşru çocuk için de bu tabir kullanılır.


(Verâe zuhûrihim): «Onlar sırtlarının arkasına atmışlardır». Bu cümle Araplar arasında bir kimsenin bir şeyi beğenmeylp ondan yüz çevirmesi anlamına kullanılan bir darb-ı meseldir. Cenab-ı Al*lah şu ayetiyle buna işaret eder: «Şuayb «ey kavmim» dedi. Size göre benim kabilem mi AKahtan daha .şereflidir ki onu (tutup) arkanıza atılmış (değersiz) birşey edendiniz?...» (Hud: 92)


(Keennehüm lâ ya'lemune): «Sanki onlar (haki*kati) bilmiyorlarmış gibi...» Ayetteki bu cümle, onları bilgisiz kişilere ben*zetmek İçindir. Zira bitmeyen kişi, kendisine faydalı birşey de olsa önem vermez. Bu açıklamadan sonra ayetin anlamı şudur: Onlar sanki Allah (cc) tnrafından mübarek elcisine indirilen bir kitap olduğunu biliyorlarmış gibi Onun^ kitabını inatlarından atarak amel etmeyi terkettiler.


(Vettebeû): «Uydular», ittiba kelimesinin fiil haline getiri*lerek cümlede çoğul olarak kullanılmasından anlaşılan, kitap ehlinden o-lon yahudilerdir. Zemahşeri. incelediğimiz kelimenin bulunduğu ayetin tef-•Iriyle ilgili olarak şöyle der: «Onlar Allah'ın kitabını atarak şeytanların okuduklarına uydular.» [1]


(Tetlû): «Okurlar». Tetlû kelimesi, doğrudan bir şeyi okuma manasına geldiği gibi rivayet, uyma ve konuşma manalarına da gelir. Bu*na göre ayetin manası şudur: «Onlar, Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına atarak şeytanların. Hz. Süleyman devrindeki sihir ve hokkabazlıklarla II-fllli rivayet ettikleri, konuştukları ve okudukları kitaplara uyarlardı.»


(Eşşeyâtinü): «Şeytanlar» Şeyâtîn kelimesi, müfessirlerin bir kısmına göre cinlerden olanları, diğer bir kısmına göre ise şeytan gibi olan insanlardan meydana gelenleri ifade ederse de tercih ettikleri, insan ve cinlerden olanlardır. Tercih edilen bu görüşü Allah (cc)'ın şu buyruğu da doğrulamaktadır.: «Biz (sana yaptığımız gibi) her peygam-berede insan ve cin şeytanlarını böylece düşman yaptık. Onlcrdan kimi ki*mine, aldatmak için, yaldızlı bir tekim söz (ler ve vesveseler) telkin eder » (Enam: 112) [2]


(Alâ mülki Süleymâne): «Süleyrr.tn'ın mülkü zamanından Süleyman ibranice bir kelimedir. Âlûsi bu kelime için: «Süley*man kelimesi. Arap dilinde olmayan bir kelimedir. Mâhân ve Şaman keli*meleri gibi» der.


(Essihre): «Sihir, büyü» Bu kelimeyle ilgili olarak El-Ezheri: «Sihrin aslı bir şeyin gerçek hüviyetinin değil de onun evrilip çev*rilip başka türlü gösterilmesidir» der. [3]


Kurtubi ise: “Aslında sihir hile ile bir şeyi örtmektir. Zira sihirbaz, hile ile bir takım şeyler yaparak, sihir yapılan kimseye, bazı şeyleri olduğundan başka türlü gösterir. Serabın uzaktan su görünmesi gibi, sihir de gerçek dışıdır.” demektedir.


Alusi’ye göre sihir, bir ilimdir. Bu bilgi ile harika şeyler yapılabilir.[4]


Cessas da “Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle diyor: “Rasulullah’ın (s.a.v.) huzuruna bir gün iki kişi geldi. Bunlardan birisi, öyle bir konuşma yaptı ki, cemaat hayrete düştü. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) “Öyle konuşma vardır ki adeta sihirdir, insanı büyüler.” buyurdu. Devamla “Halife Ömer b. Abdulaziz (r.a.)’ın huzurunda bir kimse öyle bir konuşma yaptı ki, oradakiler sanki büyülenmiş gibi oldular. Bunun üzerine halife şöyle dedi: “Bu tip konuşmalar sihir gibi olmasına rağmen helaldir.”[5] diyor.


(Fitnetün): “Fitne” kelimesi, tecrübe ve imtihan etme manalarını taşır. Arapların şu ifadesinde de bu anlaşılır. “Altını, ateşte tecrübe ederek curufunu ayırdım.”


El-Ezheri, fitnenin hangi manaya gelirse gelsin imtihan ve tecrübe manalarını taşıyacağını Allah’ın şu buyruklarıyla isbat eder. “Mallarınız da, evlatlarınız da sizin için ancak bir imtihan (mevzuu)dır…” (Teğabun: 15) “Andolsun, biz onlardan evvelkileri de imtihan etmişizdir.” (Ankebut: 3)[6]


Cessas ise fitneyi izah ederken: “Bir şeyin hayır veya şer olduğunun açıklanmasına fitne denir. Zira bir şeyin hayır veya şer olduğunun açıklanmasına fitne denir. Zira bir şeyin hali, durumu açıklanırsa o şey hakkında malumat (bilgi) edinilmiş olur.” der.[7]


(Felâ tekfür): “Kâfir olma” Sihri öğrenip kullanmakla “kâfir olma” anlamındadır. “Felâ tekfür”ün tefsiriyle ilgili olarak Zemahşeri: “Sihrin gerçek olduğuna inanaraköğrenen kâfir olur” diyor.


(Bi iznillâhi): “Allah’ın iradesiyle” Ayetteki bu ifade, sihirde geçici bir zararın olduğuna işaret eder. Ancak Cenab-ı Hak dilerse, sihirbaz ile sihir yapılanın arasına sihrin tesir etmemesi için bir perde koyabilir. Dilerse koymayabilir. Ancak sihir Allah’ın takdir buyurduğu ölçüde tesir edebilir. Selefin[8] görüşü bu yoldadır.


(Lemenişterâhü): “Onların sattıkları” Alusi: “Onlar şeytanların okuduklarını, Allah’ın (c.c.) kitabıyla değiştirmişlerdir.”[9] diyor.


(Halagin): “Nasib” Lugatta nasib anlamında kullanılan bu kelimeyi Cenab-ı Hak ta Kur’an’da aynen kullanmıştır: “…Artık o insanlardan kimi ‘Ey Rabbimiz, bize (nasibimizi) dünyada ver’ der ki onun ahiretten nasibi yoktur.” (Bakara: 200)


Zeccac’a göre bu kelime çoğu kez hayır’da kullanılır. Bazen de şer için kullanıldığı vakidir.[10]


(Şerev): “Satmak.” Ayette satma anlamında kullanılmıştır. Satın alma manasına da kullanılır. İki zıt manada kullanılan kelimelerdendir.


(Lemesubetun): “Sevab.” Cenab-ı Allah onlara iman ve takvalarından ötürü sevap verecektir. [11]

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 03:16 AM

Tefsir Dersleri...
 

Ayetlerin İcmali Manaları



Yahudi alimleri ve danışmanları, Allah’ın kulu ve elçisi Hz. Musa’ya (a.s.) inzal edilen Tevrat’a sırtlarını çevirdikleri gibi, torunları da Hz. Muhammed’eindirilen ve Tevrat’ta olanları tasdik eden Kur’an’a sırtlarını çevirdiler.


Onlara, dedelerinden azgınlık, inatçılık ve kibirlilik irsiyet yoluyla geçmiştir. Bunda hayret edilecek bir şey yoktur. Yahudiler bilmiyorlarmış gibi Allah (cc)'ın elcisine indirmiş olduğu kitaba sırtlarını çevirerek, şeytan*ların Hz. Süleyman (s.a.v.) zamanından kalma sihirle ilgili kitap ve rivayet*lerine uydular. Halbuki Hz. Süleyman (sav) ne sihirbazdı, ne de sihri öğ*renmekle kafir olmuştu. Şeytanlar insanlara vesvese vererek, kendilerinin gaybı bildiklerini zannettiriyorlar. Ve sihri onlara öğretiyorlardı. Böylece sihir halk arasında iyice yaygınlaştı. Cenab-ı Hak, sihrin böyle yaygın*laştığı bir zamanda Babil'p iki melek (Harut ve Marut) gönderdi. Yahudi büyüklerinin bazıları bunlara uydular. Bu iki melek halka sihri, sihir yap*mak için değil, sihri bozmak ve mucize ile sihir arasındaki farkı açıklamak için öğretmeye başladılar.


Cenab-ı Hak, kullarını istediği gibi imtihan edebilir. Nitekim «Tâlût»un kavmini akarsu ile imtihan ettiği gibi.


Hz. Süleyman (sav) devrinde sihir o kadar yaygınlaştı ki sihirbazlar, halka görmediği ve bilmediği bazı şeyleri gösterdiler. Bundan dolayı halk. gönderilen peygamberlerin mucizelerinden şüpheye düştü, işte o zaman Allah (cc), Babil'e sihir yapma yollarını öğreten, iki melek gönderdi. Bu iki melek, halkın şüphesini ortadan kaldırdılar, ve halka sihir yapmayı öğ*rettiler. Yalnız, sihir öğrenenlere bunları kötü yolda kullanmamalarını tav*siye eder ve şu telkinatta bulunurlardı: «Sihir yapmakla kafir olmayın. Bu Cenab-ı Allah'ın bir imtihanıdır. Allah (cc)'tan sakının. O'nu halka zarar verecek şeylerde kullanmayın». Her kim sihrin zararlarından korun*mak için öğrenir ve halkı da zararlarından korursa, kurtuluş yolunda ve iman üzerinde sabit kalır. Eğer bir kimse de sihrin sahih olduğuna ina*narak öğrenir ve onunla halka zarar verirse, doğru yoldan sapar ve kafir olur. Sihri iki türlü kullanmak böylelikle mümkündür, iyi niyetle kullanan*lar, onun zararlarından hem kendilerini hem de halkı korumuş olurlar. Kötü maksatla kullananlar, karı-koca arasını acar, halkın arasına kin ve düşmanlık tohumlarını atarlar. Bunlar, böylelikle hem dünyalarını, hem ae ahiretlerini yıkmış olurlar. Her kim bu tür kötü işlere tevessül ederse ahi-retten nasibi olmayacağını bilir. Bunlarda anlayış ve idrak bulunsa, ebe*dî hayatlarını dünyadaki küçük menfaatler karşısında satmazlardı. Eğer sihir öğrenenler, Allah (cc)'o iman edip O'nun azabından korksalardı. on*lara daha büyük mükafatlar verilirdi. [12]




Ayetlerin Nüzul Sebebleri



Bununla ilgili olarak İbn-i Cevzî: «Ayetin nüzul sebebiyle alakalı iki rivayet vardır:


Birincisi: Yahudiler. Resulullah (SAV)'dan ne sorarlarsa cevabını a-lırlardı. Bir gün «sihri» sordular ve tartışmak istediler. Bu esnada bu âyet nazil oldu. Bu rivayeti Ebul Âliye (ra) demiştir.


ikincisi: Hz. Süleyman (sav)'in ismi Kur'anda geçince Medine yahu-Hllorl; «Muhommed (sav), Hz. Davud (sav)'un oğlu Süleyman (sav)'ı pey*gamber zannediyor. Allah (cc)'a andolsun ki o sihirbazdı. Başka birşey değildi» dediler, işte bunların sözlerini tekziben bu âyet nazil oldu. Bu rivayeti İbn-i İshak demiştir» [13] demektedir. [14]




Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler



Birinci incelik: Bu ayetler, yahudilerin ne kadar kötü. bozguncu ve iararlı olduklarını göstermektedir. Sihri yalnız yahudiler bilirdi. Sihrin ta*rihi, yahudilerin yeryüzüne yayılmasıyla başlar. Onlar, Allah (cc)'ın kita*bını sırtlarının arkasına atarak sihir yoluyla halkın inançlarını yok etmeğe ve akıllarını bozmaya çalışmışlardır. Her fitnenin ve şerrin arkasında ya*hudiler vardır. Kur'anı Kerim, yahudilerin o kötü hallerini, engüzel bir şe*kilde tasvir eder: «...Onlar ne zaman harb için bir ateş tutuşturdularsa Allah, onu söndürdü. (Kendilerini daima yenilgiye uğrattı). Yeryüzünde h«p (fesatçılığa koşarlar onlar. Allah im fesatçı olanlan sevmez». (Mâide: 64)


İkinci incelik: Ebu Hayyan: «Kim Allah'a, meleklerine, peygamberleri-n«, Cebrail'e Mikail'e düşman olursa şüphesiz Allah ta o gfci kafirlerin düşmanıdır.» (Bakara. 98) «Andolsun biz sana apaçık âyetler indirdik. On*ları fasıklardan başkası inkar etmez» (Bakara: 99) gibi ayetler ile yahudile-rn ahiretlerini bozmaları, Allah'ın kitabına sırt çevirmeleri, şeytanlara uy*maları, hic menfaati olmayan her yönüyle zararlı olan bilgileri öğrenmeleri hususlarını ihtiva eden âyetler, nasıl Allah (cc)'ın vaid (kötü İşler yapan*ları korkutmasını kapsıyorsa bu ayetlerin hemen arkasından Allah (cc)'ın •n güzel vaadini iman edip takva üzere yaşayanlara müjdeleyen ayeti gel*miştir. Tüm bu âyetlerin vaid'i, vaadi talep etmeyi, korkutmayı ve müj*deyi bir araya toplaması, bir gaybdan sonra başka bir gaybdan haber ver*mesi ve kafirlerin bozuk inançlarından doğan kötü hal ve hareketlerini sıralaması insanların aklına hayret veren harika bir ahengi göstermek*ledir. Yine bu ayetler hiçbir kitap okumayan, hiçbir hocadan ders almayan, bilgi toplamak için hiçbir yere gitmeyen hiçbir danışman ile arkadaşlık, yapmayan ve ümmi olan Resulullah (SAV)'a her zaman vahiy geldiğini ve her konuştuğunun vahiy gereği olduğunu gösterir: «Kendi (rey'ü) hevasıntfan konuşmaz, O. O, kendisine (Allah'tan) lika edllegelen bir vahiyden başkası değildir.» (Necm: 3-4) Resulullah (SAV)'a engüzel tahiyye (sena ve dua)yı sunmakla şeref duyarım» [15] demektedir.


Üçüncü incelik: «Kitap ehli olan kimselerden bir güruh, Allah kita*bını sırtlcrmın arkasına erimiş (ondan yüz çevirmişidir» Ayette «atma» an*lamına gelen «nebz» tabiri yahudilerin haddi fazlasî ile aştıklarını ve çir*kin bir vaziyette bulunduklarını gösterir. Çünkü onlar, Kitabullah'a tama*men yüz çevirip emirlerini yaşamaz olmuşlardır. Hatta yahudiler, sihrin ve hokkabazlığın çeşitli türlerini gösteren batıl şeyleri tutarak onlarla a-mel ediyorlardı. Dolayısıyla Kitabullah'ı beğenmiyor ve Onunla alay eden bir tutum içersinde oluyorlardı.


Seyyid Kutub bu âyetin tefsiriyle ilgili olarak «Kendilerine kitab ve*rilenler. Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına üzerine atanlardır» âyetinin manası, gayet tabii ki inkâr edip amel etmekten uzaklaşmaktır. Âyetin üslûbu, manayı zihin sahasından hayat sahasına intikal ettiriyor. Ve on*ların hareketini gözle görülür bir şekilde canlandırıyor. Yahudilerin, Allah'*ın kitabını arkalarına atmalarını, nankörlük ve inkarla dolu. ahmaklık ve katılığın belirdiği sui edeb ve hamlığın birleştiği çirkin bir tablo halinde beyan ediyor, öyle ki bu çirkin tabloyu tefekkür etmeye dahi zaman bırak*mıyor. "El ile hareket ederek sırt üstü atma».yı «nebz» kelimesi ifade edi*yor.» [16] demektedir.


Dördüncü incelîk: Ayette sihrin, şeytanla beraber anılmasından, si» hirde, cinlerin kötülerinden yardım istendiği anlaşılıyor. Şeytanlar, halka} gaybı bildiklerini ihsas ettiriyorlar. Halktan bir kısmı da onların İddiaları' nı onaylayarak sıkıntılı günlerinde onlara sığınıyor ve yardım bekliyorlar. Cenabı Allah (cc)da bu görüşü: «Filhakika şu da var: insanlardan bazı k'mseler, cinlerden bazı kişilere sığınırlar. Demek bu suretle onların ar*gınlıklarını (şımarıklıklcrını) artırmışlcr.» (Cin: 6) âyetiyle teyit ediyor. Bun*dan dolayı sihirde, habis ruhlar (cinler)'den faydalanma meşhurdur.


İbn-i Cerir ve Hâkim, İbn-I Abbas (r.a.)'tan şu hadis-i şerifi nakle*derler: «Şeytanlar göklere çıkıp oradaki alemde konuşulanları dinlerler*di. Orada bir söz duyduklarında, ona bin tane yalan ilave ile halkın kalb-lerine atarak, onları iğfal ederlerdi. Daha sonra bu sözleri ile yalanlarını derleyerek kitab halinde tedvin etmişlerdi. Cenab-ı Allah (cc), bunların yaptıkları bu çirkin İşleri Hz. Davut (sav)'ın oğlu Hz. Süleyman (sav)'a bilıllrdl. Hz. Süleyman (sav), onların derledikleri kitabı alarak kürsüsünün altına koydu. Hz. Süleyman (sav)'m vefatından sonra kitabını tekrar ele unçiren şeytan, halkın içerisinde konuşarak «Size Hz. Süleyman (sav)'ın hiç kimsede benzeri bulunmayan ve muhafaza edilen hazinesini çıkara*yım mı?» diye sordu. Halk: «Evet. bize çıkar» dediler. Halk, şeytanın hazine diye çıkardıkları şeyin sihirle ilgili bir kitab olduğunu gördü.» [17] Ve halk onu, çoğaltarak her tarafa yayılmasına yardımcı oldu.


Allah (cc) da, Hz. Süleyman (SAV)'ın sihirle ilgili görüş ve hareketle*rini dersimizin başındaki ayetlerle bize bildirmektedir.


Beşinci incelik: Ayetin «Halbuki Süleyman asla sihir yapmadı» yerine •Halbuki Süleyman asla kâfir olmadı» şeklinde gelişi, sihrin çok kötü v« çirkin olduğunu göstermektedir. Buradaki küfürden maksat da sihirdir.


Haccı emreden ayette, Haec yapmaya gücü yetipde yapmayanlar hak*kında (terk etti) yerine «Kim küfrederse şüphesizki Allah âlemlerden gani (müstafini)dir» cümlesinde (Küfrederse) tabiri kullanılmıştır. Halbuki küfür tabiri, gücü yetipte Haccı terk etmenin çok çirkin bir şey olduğunu gös-lermek için kullanılmıştır.


Âyette sihir keiimesi yerine küfür [18] kelimesinin kullanılması, halkı nlhlrden nefret ettirmek, sihrin büyük günahlardan olduğunu göstermek ve küfre yaklaşmaya vesile olacağını açıklamak içindir.


Nitekim: «Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderilmişedir) Sakın (si*hir, büyü yapıpta) kâfir olma» ayetinde de sihrin küfre götüren sebepler den olduğu gösterilmiştir.


Altıncı İncelik: «Bir gün Resulullah (SAV)'ın huzuruna iki kişi geldi. Onlardan birisi öyle bir konuşma yaptı ki oradakiler bu hitabet karşısın*da adeta büyülenmiş gibi oldular ve hayrete düştüler. Resulullah (SAV) yanındaki sahabelere: «Gerçekten bazı konuşmalar sihirdir» buyurdu. Bu luıdis-l şerif sihrin insanları hayrete düşürdüğü gibi güzel konuşmanın da hayrete düşüreceğini gösterir. Çoğu kez basit bir mevzuuda dahi ly| bir hitap, halkın dikkatini çeker.


Resulullah (sav) güzel konuşmayı, kötü olan sihre niçin benzetmiştir? Hasulullah (sav)'ın bu benzetişi hakiki olmayıp mecazidir. Çünkü Hatip, halkın kalbini güzel konuşmasıyla kendine doğru çeker. Sihirbazın, sihriy*le cahil ve bilgisiz kişilerin kalbini kendine doğru çektiği gibi. Bundan ötürü Resuluilah (sav), iyi bir konuşmayı sihre benzetmiştir.


Yedinci incelik: Sihri, inanarak yapmak küfür, inanmayarak yapmak haram olduğuna göre, Babil'e gönderilen melekler (Harut ve Marut) onu halka niçjn öğretmişlerdir? Bu soruya şöyle cevap verilebilir. Onlar sihri insanlar yapsınlar diye değil, zararlarından korunsunlar diye öğretmiş*lerdir. Zira serden kaçınmak için şerri öğrenmek ve öğretmek, İyi bir şey*dir. [19] Nitekim şair. şiirinde bunu şöyle dile getiriyor: «Şerri şer için de*ğil, serden korunmak için öğrendim. Zira şerri bilmeyen kişinin şerre düş*mesi her zaman mümkündür.»


Hz. Ömer (ra)'e; «filan kişi şerri bilmiyor» denilince O «O'nun şerre düşmesi daha iyidir» diyor.


Âlûsî ise «O meleklerin sihri öğretmeleri, halkı imtihan etmek ve si*hirle mucize arasındaki farkı göstermek içindir» der. [20]


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.