ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Bir Tutam Hikaye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=456)
-   -   Günün Hikayesi (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=84592)

TiFus 06-26-2009 08:53 AM

Günün Hikayesi
 
Arkadaşlar Her Güzel Bir Günün Kısa Bir Hikayesi Vardır Gelin Bunları Burda Paylaşalım

Günün Hikayesi ;

Su Damlası

Büyütecin ne olduğunu, her şeyi yüz kat büyülten bir çeşit gözlük camı olduğunu herkes bilir. Bir damla suya büyüteçle bakıldığında binlerce küçük yaratık görünür. Oysa çıplak gözle bakarsak onların hiç birini göremeyiz. Ama onlar her zaman o suyun içindedir. Bir zamanlar “dev amca” adında bir adam yaşarmış, güzel, ilginç olan . her şeye sahip olmak istermiş eğer elde edemezse ya büyücüye başvurur yad kendi kendine binbir çeşit yol icat edermiş. Bir gün aline büyüteci alıp bir damla suyu incelemiş suyun içinde o gözle görünmez yaratıklar hiç durmadan hareket ediyorlar, sıçrayıp, hopluyorlarmış. Çok ilginç bulmuş fakat daha net görmek için renklendirmeyi düşünmüş ve kırmızı bir renk damlatmış içine. Bu bir büyücünün kanıymış. Birden sudaki yaratıklar pespembe oluvermiş. Bu yaratıkları bir kente yaşayan canlılara benzetmiş. Hiç durmadan itişiyorlar, dövüşüyorlar, birbirlerini çekiştiriyor ve acımasızca ısırıyorlar. Aşağıdakiler yukarı çıkmak istiyor hem de devamlı onları sindirmeye çalışıyorlar. “Aslında bu yalnızca bir su damlası” demiş. Gülümseyerek “Ama yinede gerçek yaşamdan bir örnek. Oysa tüm canlılar birbirlerine sevgi ile baksalar her şey daha güzel olmaz mıydı ? diyerek bitirir.

TiFus 06-27-2009 03:49 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
GERÇEK DOST (27.06.2009)

babanın biri evladının arkadaşlık yaptığı kişilerin gerçek dost olmadığı sürekli oğluna söyler ama oğlu onu dinlemez ve karşı çıkar hayır baba onlar benim en iyi dostlarım der.baba peki der o zaman onların gerçek dostun olup olmadığını test edelim der oğlu nasıl der baba git bizim koyunlardan birini kes ve parçala ve sonra parçalarını bi çuvala koy ve gel der.oğlu gider babasının dediğini yapar ve getirir.sonra babası derki şimdi bu çuvali al ve o dostlarına götür ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum diyerek yardım iste der oğlu ama baba der baba eğer gerçek dostun olup olmadığını görmek istiyorsan yap der oğlu gider dostlarından birisinin kapısını çalar ve ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum saklamak için bana yardım et der ama dostu hayır git benden uzak dur başımı belaya sokma der ve kovar sonra ikinci bir dostuna gider ama aynı yanıtı alır ve diğerleride aynı tepkiyi verince babasına gelir ve haklıymışsın baba onlar gerçek dostum değilmiş hiçbiri yardım etmek istemedi der.babası sana söylemiştim der ve sonra derki şimdi felanca yere git felanca kişiyi bul ve benim selamımı söyle sonra aynı şeyi ondan iste der oğlu gider adamı bulur babasının selamını söyler ve amca ben birini öldürdüm ve bu çuvalın içine koydum der bana yardımcı olurmusunuz der adam gel bakalım diyerken kendi evinin arka bahçesine götürür ve orda bir çukur kazarak çuvalı çukara gömer sonra bütün bahçeye laleler eker ve arka bahçe tam lale bahçesi olur.oğlan gelir ve babasına olan biteni anlatır baba o adam bana yardım etti çuvalı arka bahçesine gömdü ve sonra tüm bahçeye laleler ekti der babası tamam şimdi yine git ve aynı adamı bul herkesin içinde olmadık hakareti yap ve birde tokat at demiş oğlu şaşırmış ama baba nasıl olur o bize yardım etti ama der babası sen dediğimi yap der ve oğlu gider adamı bulur ve herkesin içinde hakaret eder ve birde adama tokat atar.adam gence şöyle bir bakar ve derki oğlum babana selam söyle ben bir tokata lale bahçesini bozacak adam değilim der.

TiFus 06-28-2009 10:00 AM

Cevap : Günün Hikayesi
 
Cennet Ve Cehennem (28.06.2009)

Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi.. Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar. Adam çok susamıştı.. Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. Rengarenk çiçeklerle süslü Bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı,ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın.. Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: Affedersiniz.. Burası neresi?''Kadın ona gülümsedi: "Burası Cennet, efendim" Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi."Peki bana biraz su verebilirimsiniz? Gerçekten çok susadım".... Kadın cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin...İçeride dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz....." Böylece adam köpeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü... ama kadın onu birden durdurdu: "Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez..hayvanları içeri almıyoruz..." Bunun üzerine adam bir an durdu,düşündü ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular.... Bir süre geç tikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... Adam sordu: Affedersiniz.... bana biraz su verebilirimsiniz??"
Dede İçeri gel" dedi.. "kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var..." Adam sordu: "Peki arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?"
Dede " Tabii..."dedi.. "çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..." Bunun üzerine adam kapıdan girdi... biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu..Adam çeşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler....Derken adam geri giderek girişte bekleyen Dedeye sordu: "Su için çok teşekkür ederim... Peki burası neresi..?"
Dede "Burası cennet" dedi. Bunu duyan adam bağırdı
"Ama nasıl olur..? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..." Dede "bu rengarenk çiçeklerle süslü altın kaplı yer mi?" dedi...ama orası Cehennem.."Adam iyice bağırmıştı: "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??" Dede gülümsedi: "Kızmıyoruz...çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşlarını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar

Dostluk ipini hem güçlendirerek hem de ondan güç alarak yaşamayı becerebiliyorsak... Dostunu terk etmeyen adamın erdemini içimizde hissedebiliyorsak...
Ne mutlu bize !

TiFus 06-29-2009 04:25 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
Son Durakta İnenler (29.06.2009)


Caminin avlusu hınca hınç doluydu. Belli ki cenazenin yakınları onu son yolculuğuna uğurlamak, dostları da son görevlerini ifa etmek için oradaydılar.Sahte gözyaşı dökenler,kara gözlüklerin ardında cenazeye gelenleri inceleyenler,ağlamamasını kara gözlüklerle örtmeye çalışanlar,bedenen orada ama ruhen çok uzaktaki olanlar,”Yahu tam da ölecek zamanı buldu.Bugün de çok önemli işlerim vardı.Çabuk bitse de gitsem” diyenler... Kimler yoktu ki...

Bazıları gruplaşmış vaziyette olayı değerlendiriyordu. Sessiz ama derin-den..Her köşeden ayrı bir fısıltı duyuluyordu.Kimi hayattayken bir kaşık suda boğmak istediği bu mevtanın ardından:

“Çok iyi bir adamdı çook.”diyerek onun ne kadar iyi birisi olduğunu inandırmaya çalışıyor,kimi borç para vermediği için ağzına geleni söylediği ve şu an yerde masum bir şekilde yatan zata bakarak:

“Çok cömertti,kimin ihtiyacı olsa hemen koşardı.”diyerek onun el açıklılığından dem vuruyor,kimi kapısını bile bilmediği bu adam için:

- Beni çok severdi, sürekli ziyaretime gelirdi, çok yazık oldu.”diyerek onun insanları ziyaret eden biri olduğunu dile getiriyordu. Tekerlekli iskemleyle getirilen yaşlı kadın da:

- Oğlum her bayram olmasa bile işinden fırsat bulduğunda beni ziyarete gelirdi. Üstelik huzurevinin bütün masraflarını o karşılıyordu.” Diyerek onun kendisini ne kadar çok sevdiğini, ne kadar önem ve değer verdiğini anlatmaya çalışıyordu etrafındakilere...

Katılımcılara bakıldığında zengin bir kesim olduğunu kestirmek hiçte zor değildi.Üstelik caminin dışında cadde boyu dizilen son model lüks arabalar ölen kişi hakkında gerçek bilgiyi veriyordu ‘ya çok zengin ve hatırı sayılır bir iş adamı veya siyaset çi’ diye düşündürüyordu insanı.Alalade sade bir vatandaş olmadığı gelen çelenklerden de belliydi zaten.Holdingler,bakanlar,milletvekilleri,ünlü iş adamları ve ünlü sanatçılardan gelmişti bu çelenkler.Büyük bir iştirakle kılınan cenaze namazının ardından yapılan dualar ve imamın;

- Mevtayı nasıl bilirdiniz?

Sorusuna hiç düşünmeden;

- İyi bilirdiiik!

Diye verilen yanıtlar ve omuzlara alınan cenazeyi yine aynı duygularla mezarlığa götürüldü.

Gruplaşmalar burada da devam etti. Herkes ölen kişiyle ilgili anıları abartarak anlatıyordu. Bire on katarak adamı neredeyse melek gibi günahsız yapmışlardı. Hani meşhur bir söz vardır ya “kör ölünce badem gözlü olur” diye. Tıpkı onun gibi adamın badem gözlü olduğuna inandırmak için yarış yapıyorlardı birbirleriyle. Saçları örgülü üstü başı perişan bir şekilde, kara gözleriyle çevreyi izleyen ufak bir kız çocuğu hayretle bakıyordu etrafındaki bu sahte insanların sahte gözyaşlarına. Bu arada cenazenin gömülme işlemleri bitmiş, dualar edilmiş, insanlar son görevlerini yerine getirmenin rahatlığıyla evlerine gitmek için ayrılıyorlardı.Yarım saat sonra kimse kalmadı mezarlıkta. Sadece o kara gözlü ufak kız vardı. Usulca yanaştı mezara. Belli ki aklından çok şey geçiyordu ufak kızın. Bu ilk karşılaşmaları değildi ufak kızla iş adamının.

Daha birkaç ay öncü onu fabrikasında çalışan babasını gerekçesiz çıkarmıştı.Parasını bile vermeden hem de. Para istemeye beraber gitmişti babasıyla. Adam onları saatlerce kapıda bekletmişti. Canı sıkılınca kapıdan içeri bakmıştı küçük kız. Adam mağrur ve neşeli bir şekilde bir anahtarı uzatıyordu kadına:

- “Bu jipi sana aldım canım. Ama dikkatli kullan hee..! derken kapıda ufak kızı fark edip içeri çağırdı onları. Mali durumunun kötü olduğunu, işlerin durgun olmasından dolayı çıkartıldığını, işler açıldığı zaman tekrar çağırılacağını anlatıp göndermişti onları.Fakat aylar geçmesine rağmen ne işe almıştı ne de çıkışını vermişti babasının. Başka işte bulamamıştı babası. Eli mahkum, bekliyordu patronunun tekrar işe çağırmasını.Ama eski işçilerin tümünü çıkarıp, daha ucuz çalışacak yeni elemanlar aldığını duyduklarında çok üzülmüşlerdi.Üç kardeşi, hasta annesi ve babası çaresizdi. Son bir kez daha gittiler fabrikaya; ama içeriye alınmadılar bile.Dışarıda beklerken yanlarından hızla geçen Mercedes’in içinde mağrur ve başı dik oturuyordu adam.Bir ara küçük kızla göz göze geldiler. Adam hızla kaçırdı gözlerini kara gözlerden. Küçük kız hızla giden araba ile birlikte hayallerinin, umutlarının ve geleceğinin arabanın tozuna karışıp gittiğinin farkındaydı. Gözleri buğulandı. Dudağı büküldü. Hafifçe bir şeyler mırıldandı sadece. Bu onu son görüşleri oldu zaten. Ogün trafik kazası geçirmiş ve hayatını kaybetmişti.

Tüm bunlar film şeridi gibi geçti küçük kızın kara gözlerinden.Yeni örtülen ve henüz ıslak olan topraktan bir avuç aldı.Avucunda iyice sıktıktan sonra tekrar mezara doğru fırlattı hışımla.Yine hafifçe mırıldandı.

“Topraktan geldin ve yine toprağa gittin. Hiçbir şey seni kurtaramadı değil mi? Mağrur adam. Çok güvendiğin malın, mevkiin, hatırı sayılır dostların, hiç biri seni kurtarmaya yetmedi değil mi? Yazık, çok yazık, keşke ölmeden bunları anlayabilseydin....

TiFus 06-30-2009 12:36 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
ATEŞ VE SU (30.06.2009)

Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...

Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş;
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...

Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...

Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan,
su ateşden kaçar olmuş..

Ateşin yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini
Sadece ateş alır olmuş...

TiFus 06-30-2009 12:47 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
DENİZ YILDIZININ ÖYKÜSÜ (01.07.2009)

Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken,denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar.
Biraz daha yaklaşınca bu Kişinin, sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve
"Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun ?" diye sorar.Topladıklarını hızla denize
atmaya devam eden kişi, "Yaşamaları İçin" yanıtını verince, adama şaşkınlıkla:
"İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var.Hepsini atmanıza imkan Yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?" der.
Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi,
"Bak Onun İçin Çok Şey Değişti," karşılığını verir.

TiFus 06-30-2009 01:29 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
KÜFE (02.07.2009)

Çin'in kırsal kesiminde yaşam savaşı veren bir aile vardı. Dede, baba, anne ve çocuktan oluşan bu aile oldukça sıkıntı çekiyordu.
Bir gün baba, yılların verdiği yorgunlukla bir köşede oturmaktan başka işe yaramayan dedeyi, pazar küfesine koyarak nehre doğru yola çıktı.
Nehrin kenarında arkadaşlarıyla oynayan çocuk, babasına ne yaptığı sordu. Baba:
Büyük babasının bize yük olmaktan başka yaptığı bir şey yok. Onu bu küfe ile beraber nehre atmaya karar verdim dedi.
Çocuk heyecanlanarak atıldı:Aman baba, küfeyi atma. Çünkü bir gün gelip sen de yaşlandığında o küfe bana lazım olacak

TiFus 08-13-2009 09:21 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
03.07.2009



MUTLU SON...
günlerden cumaydı.dershane çıkışı arkadaşlarla internet cafeye gitmiştik.genellikle her dershane çıkışı bunu yapardık.içeri girdik ve herkes bir masaya oturdu.internetteyken karşımda mısır satmakla görevli olan çocuğu hiç farketmemiştim.bir an için kafamı kaldırdığımda bana bakarak kapıdan çıkıyordu.ve o sırada hayatımda en sinirleneceğim hareketi yaptı.gayet sinsice bana göz kırptı.o anda başımdan kaynar sular inmiş gibi oldu.derken hemen dişarı çıktık ama arkadaşlarım işin farkına varmışlardı.ortada böyle bir durum varken arkadaşlarım fırsattan istifade çocukla uğraşmaya başladılar.ben durumdan çok rahatsızdım ve hayatımda kimse bu kadar ukalaca bir harekette bulunmamiştı.bu olay fazla uzun sürmedi akşam karanlığına yakın eve gitmek zorunda kaldım.eve gittiğimdede olayın sinir bozucu tarafını aklımdan çıkartamıyordum bir türlü.derken telefon çaldı.arayan arkadaşımdı.bana hemen internet cafenin önüne gelmem gerektiğini söyledi.annemgilin evde olmayışından istifade edip hemen evden çıktım.koşuyordum ve ne olcağın bilmez halde kalbim KÜT KÜT atıyordu.oraya yaklaştığımda duygularımı dizginleyip kendime sakinmiş havası verdim.daha sonra oraya vardığımda söz konusu olan çocuğun çevresi arkadaşlarımla doluydu.beni gördükleri anda hemn yanıma gelip kolumdan tuttular.ben neye uğradığımı bilmez,sersem bir halde konuşmalarını dinledim ve arkadaşlarım bana söz konusu çocuğun adını murat olduğunu ve bana ÇIKMA teklif ettiğini söylediler.aslında ben böyle bir şeyin olacağını biliyordum ama sanki şaşırmışcasına gerçektenmi gibi kısa kısa kaçamaklı cevaplar veriyordum.birden hayır diye bağırdım ve bunu murat duydu.sanki kalbine hançer saplamışcasına yüzünü yere eğdi.bir yandanda arkadaşlarım ısrar ediyorlardı kabul etmem için.hayatımda ilk defa biriyle çıkıcaktım ve onu üzgün yüz ifadesini görünce haycandan hemen evet dedim.bu sözüm üzerine yüzü yere düşen murat o anki şaşkınlıkla ne yapacağını bilemez halde arkadaşımdan benim telefonumu istedi.ben heyecandan telefon numaramı bile hatırlayamadım.bir şeyler attım kafadan .daha sonra bizi masaya çağırdı.bizde oturduk biraz konuştuk.daha sonra herkes evlerimize dağıldık.ve ogün hayatımın en güzel günün geçirdim... 10 YIL SONRA
şu anda 23 yaşındayım ve bu hikayeyi yazarken kocam muratla birlikte yazıyoruz.ayrıca yanımızda 1,5 yaşındaki kızımız da var.eğer böle okul çağlarınızdaki aşklarınıza inanırsanız benim gibi mutlu bir aile hayatı sürebilirsiniz...


TiFus 08-13-2009 09:22 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
04.07.2009



tam bir dost
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
'Nereden çıktın bu vakitte' dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; gözünün dilini bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin.
İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları, dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi... ( Hikayeyaz.net Hikaye , Hikaye oku )
Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş..
Gözbebekleri bulutlandığında, yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında onun gözlerinden gelmeli yaş...
Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
'Parkurun bütün zorluklarına rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya;
yenildik sayılmayız' diyebilmeli...
Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa ama ümit var bir yazıyı
yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
'Bunu da aşacağız! İmza: Bir dost!...'



TiFus 08-13-2009 09:22 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
05.07.2009


Dostluk hikayesi - Dostumsun ötesi yok
Giderek kötüleşen ve yozlaşan, şu ölümlü dünyada her geçen gün daha da az bulunan bir şey olan gerçek dostluğu sunuyorsun etrafına… bu dostluğu görenler,kabul edenler bunun farkında. Görüpte çekemeyenler ya da yüzündeki gülümsemeyi ve içtenliği kendi beyinlerine yerleştirilen ve sorgulamadan kabul etikleri ahlak norm’larına uyduramayan dar kafalarda bir kenara çekilip somurtkan yüzleriyle seyrederler. Ya da fırsat bulurlarsa zarar vermeye çalışırlar
Önce yazar,sonra senaryo,oyun figuranlar perdeler ve kapanış.bu böyle sürer gider.kimi zavallıyı oynar,kimi güçlüyü,kimi alçağı oynar,kimi haini,kimi seveni,kimi sevileni,kimi de dostu...Ama bizim oyunumuz bitmiyor:figüranlar ölmüyor Azrail’i görmeden…
sadece ve sadece sahne değişiyor. Hayata baktığımız,nefes aldığımız,var oluşumuzu sürdürdüğümüz mekanlar değişsede biz hep birlikteyiz aramızda kilometreler olsa da olmasa da…. bizi birbirimize bağlayan anlamak,algılayabilmek ve en önemlisi de hissetmekti…
ölüme bir adım kala,ölümle burun buruna...
hayatta kafasını allak bullak eden o kadar çok şey vardı ki,hep düşünür,soruların cevaplarını arar ama bir türlü işin içinden çıkamazdı.neyin doğru neyin yanlış olduğunu bile bilmiyordu..bilinci yerinde değildi..neydi onu bu kısa sürede yıkıma sürükleyen,neydi içinden atamadığı,neydi kaybettikleri...kimse bilmezdi bu soruların cevabını..konuşmayı pek sevmez,hep kendinde yaşardı yaşananları..ama bilirdim tek bir gerçek maviyi çok severdi.mavi olmalıydı herşeyi,mavi gördümü içi gider,mavilikler içinde ölmek isterdi.hatta odasının duvarlarını boyamıştı maviye,yatağı,halısı,herşey maviydi,dedim ya maviyi severdi,hemde çok severdi.canı sıkkın oldu mu geçer odasına saatlerce çıkmaz,suskunluğuna gömülür ne yaptığı bilinmezdi.etrafını üzerdi bu durumu.birşeyler yapamamak,çaresiz olmak.ama derdi benim sorunum kendimde...mavilikler içinde odasında tek başına ölmeliydi.tek yaşamalıydı bu acıyı.o gün geldiişte herkesi aradı,normal bir gün gibi.güldüler ettiler.canı yanıyordu,kafası allak bullaktı..ondan istenilenleri yerine getirdi.ve tam dedi bitti artık demişken odasında yalnızken,hersey hazırken..bir el uzandı işte tam ölümün kokusunun odaya yayıldığı o anda..dur dedi,gitme..tuttu sahip çıktı.bırakmadı.düşersek beraber düşelim,ama beni büyük bir boşlukla yaşamaya mahkum etme dedii..gidemedi işte maviliklerinde gidemedi.maviliklerinde hayat buldu,tuttu ona uzatılan eli.ilk defa korkmadı,gitmedi belki gitmeye zaten hazır diildi..dost elıydi onu çekp hayata bağlayan..içi acıdı o gün yaptıkları için,olanlardan ötürü..dost öenmliydi onun için.herşeyi gözü kapalı yapabilecek kadar..dostu kurtardı onu,soğuk bedenine can verdi,hayat oldu..o her şeyden vazgeçmişken


TiFus 08-13-2009 09:23 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
06.07.2009



Servetim Olan Dostuma
Ömrümün beni yok saymasını istediğim bir anımdaydım.
Gökyüzü bile bana ağlıyordu sanki… gözyaşlarım yalnız kalmasın diye mi yoksa ağladığım anlaşılmasın diye mi bilmiyordum.Tek bildiğim yağmurdan sonraki gökkuşağını anımsatan ve bana ışıl ışıl bakan gözlerinin sıcaklığıydı.
Senin sıcacık bakışların benim içimi ısıtırken benim şaşkın bakışlarım da seni şaşırtıyordu.

Kimdin sen?

Neden bakmıştın bana?

Herkes farketmezken farketse bile umursamadan geçerken sen neden durmuştun yanı başımda,neden eğilip iyi olmadığımı göre göre iyimisin diye sormuştun bana….

Sonrası…

Sonra bir yerde oturup uzun uzun konuşmalar ben konuştum sen dinledin…,ayrılırken bir sonra ki görüşme için ümit etmeler.

Anlamıştın geçirdiğim zor zamanları ,dertlerimi ,sıkıntılarımı ve bırakmak istemiyordun beni ellerimi ….ben bile vazgeçmişken kendimden sen vazgeçmiyordun benden.şimdi ardıma dönüp baktığımda anlıyorum ki meğer bitti denilen yerde başlıyormuş bir çok sey..

Bütün yollarımın sonuna geldiğimi zannettiğimde bana yeni yollar gösterdiğinde anladım.Artık hayata dair bir umudum kalmadığı bir anda bana umudun ne olduğunu ve aslında hiç bitmeyeceğini anlattığında anladım.

Ve bazı insanların bazı arkadaşlarından dostum diye bahsederken gözlerinin neden ışıl ışıl açılıp hasretle kapandığını anladım.

Şimdi bu bir teşekkür mektubu mudur anlatamadığım duygularım mıdır bilmiyorum.
Ama şunu biliyorum sen de benim dostum diyeceğim ve hayatıma bu cümleyle devam edeceğim birisin.

Hiç yaşamanı istemesemde ,
Eğer bir gün bir yerde, bir yağmurda senle ağlarsa senin de yağmurdan sonra bir gökkuşağın ve sana ışıl ışıl sıcacık bakanının olması dileğiyle...


TiFus 08-13-2009 09:24 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
07.07.2009



O Son Gün
Orta okul yıllarıydı.Arkadaşlarımla bir aile gibi oluşmuştuk.Beraberimizde iyi kötü bir çok anımız geçmişti.Birlikte ağlamış birlikte gülmüştük.Dertlerimizi anılarımızı paylaşmıştık birbirimizle.Ama işte o gün,okulun o son günü gelmişti.İçimizde karne heycanı vardı.Ama kötü bir şey oldu hocamız bir dahaki sene farklı liselere gideceğimizi hatırlatmıştı.
Biran o içimizdeki o karne heycanı gitmiş içimizi hüzün kaplamıştı ayrılık hüznü.Birmirimize bakıyorduk belki bir daha görüşemeyecek bir daha dertlerimizi anılarımızı birbirimizle paylaşamayacaktık.Belki yeni arkadaşlıklar kuracaktık, ama hiç kimse hiç kimse onların yerini dolduramazdı.Çünkü biz bir aileydik.Ailenin yerini başkaları doldura bilirmiydi.
Belki bazılarımız görüşecektik ama birlikte olamayacak,birlikte zorluklara göğüs geremeyecektik.Ama yinede hayatta bu kadar iyi arkadaş, bu kadar yakın arkadaşlık kurabilmiş olmamız herşeyden daha önemliydi bizim için.
Ayrılacak olsakta biz hep dost kalacaktık...


TiFus 08-13-2009 09:24 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
08.07.2009



Gözyaşları
Hanım, ben böyle bir şeye asla müsaade edemem. Allah'ın verdiği canı Allah'tan başka kimse alamaz. Hem dünyaya gelen rızkıyla ve sabrıyla gelir, bunu sakın unutma. Diğer iki evladımızı nasıl büyüttüysek, onu da büyütürüz. Allah Kerîm'dir."



Nurten Hanım gözlerini araladı. Hiç de huzurlu geçmemişti gecesi. Bütün gece kabus doluydu. Dün aldığı kötü haberi bir türlü çıkaramıyordu aklından.

"Belki de evet belki de rüyaydı bu haber!"

Aceleyle kalktı yataktan. Masanın üzerinde duran kağıda bakana dek gülümseyen yüzü, asıldı aniden.

"Doğruymuş. Evet, hamileyim. Kendimi kandırmaya çalışıyorum. Doğru işte üçüncüye hamileyim. Bir bebek daha! Aman Allah'ım! Düşünmek bile istemiyorum. İki çocuğu büyütene kadar neler çektim ben. Hayatım karardı. Tam rahata erdim, rahat bir nefes aldım derken, bir bebekle daha asla uğraşamam. Ne yapmalıyım, Allah'ım? Ne yapmalıyım?"

Yatakta uyumakta olan kocasına baktı. Henüz ona bile söylememişti hamile olduğunu. "Ona söylesem de bir şey fark etmez ki, nasıl olsa "Dünyaya gelen büyür." diyerek tepkisiz kalır." diye geçirdi içinden.

Dalgın bir şekilde kahvaltıyı hazırlamaya başladı. Mutfaktan eşine seslendi sonra. Adam yarı uykulu geldi, hazır sofraya oturup yemeye başladı. Zoraki yediği her hâlinden belliydi. Sonra karşısında oturan karısına baktı. Çok durgundu. Bir noktaya dalmış, hareketsiz oturuyordu.

– Ne oldu hanım? Bu ne dalgınlık?

– Yok bir şey. Haydi, sen acele et, işe geç kalacaksın.

Yerinden kalktı. Çocukların yanına gidecekti ki, tekrar geri döndü, kısık bir ses tonuyla eşine seslendi:

– Bey sana bir şey söyleyeceğim.

– E.......söyle bakalım.

– Ben hamileyim, biliyor musun?

– Doğrumu bu? Çok sevindim. Bebek sevmeyi de özlemiştik hani…

– Sen sadece sevmeyi düşünüyorsun. Oysa ben nasıl bakacağımızı… Neden? Çünkü sen sadece seviyorsun. Ben ise sabahtan akşama kadar çocuklarla canım çıkıyor. Birde uykusuz geceler… Yok, bey, ben iki çocuğu büyütene kadar ne zorluklar yaşadım. Hastalıkları, üstleri, başları, mamaları, bezleri… Yeni yeni kendime geldim. İnsan içine çıktım. Bu yaştan sonra üçüncü bir bebekle asla uğraşamam. Ben bu bebeği aldırmaya karar verdim.

Adamın neşesi kaçtı. Elinden çatalı hışımla bırakırken, bir taraftan da düşüncelerini açıklıyordu:

– Hanım ben böyle bir şeye asla müsaade edemem. Allah'ın verdiği canı Allah'tan başka kimse alamaz. Hem dünyaya gelen rızkıyla ve sabrıyla gelir, bunu sakın unutma. Diğer iki evladımızı nasıl büyüttüysek, onu da büyütürüz. Allah Kerîm'dir.

Nurten Hanım hıçkırıklarla ağlarken, bir taraftan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu:

– Tabiî, sen ne gördün ki! Akşamdan akşama baba oldun sen. Bütün sıkıntıyı ben çektim. Gece sabahlara kadar ben salladım. Acıktıklarında ben doyurdum. Bezlerini ben yıkadım. Sen ne yaptın? Sadece sevdin.

– Ama ben de rızklarını temin etmek için gece yarısına kadar çalıştım. Bir şey diyor muyum? Bunlar bizim görevimiz hanım. Sen ne dersen de, ben izin vermiyorum..

Adam aceleyle hazırlandı. Kapıya gelince seslendi:

– Hanım! Ben gidiyorum. Bir şey istiyor musun? Gelirken alayım.

– Sadece bana kürtaj için para bırak.

Adamın yüzü asıldı:–Sana anlattım ya! İzin de vermiyorum para da. Akşam gelince konuşuruz.

Kapıyı hışımla kapatarak çekip gitti. Nurten Hanım kendini çaresiz ve yalnız hissediyordu. Bir yandan ortalığı topluyor, bir yandan da eşinin ardından söyleniyordu:

–Sen ne çektin de konuşuyorsun? İzin yokmuş. Senden izin isteyen mi var?

Sonra gözüne bilezikleri takıldı. Evet, bunları annesi takmıştı. Bilezikleri bozdurarak kürtaj olabilirim diye düşündü. "Buna da bir şey diyemez ya. Çünkü onun değil." diye düşünürken gülümsüyordu.

– Bu işi bugün halletmeliyim. Akşam olmadan, o işten gelmeden hem de. Yine aynı konuşmaları çekemem vallahi.

Uyuyan çocuklarına baktı. Daha uyanmayacaklarını biliyordu. Onlar uyanana kadar işini halledebilirdi. Uyandıklarında okumaları için bir not yazarak hazırlanıp hızla çıktı evden. İlk işi açık olan bir kuyumcu dükkânı bulup, annesinin taktığı bilezikleri bozdurdu ve en yakın hastaneye attı kendini. Nihayet doktorun karşısındaydı.Olan biteni anlattı bir çırpıda. Doktor daha ufak olduğu için bebeği alabileceğini söylediğinde biraz rahatladı. Hemşire yatacağı yeri gösterdi ona. Biraz korku biraz da tereddütle şaşkın bir şekilde yatarken kararsızlığı devam ediyordu.

– Acaba vaz mı geçsem? diye geçirirken içinden, bebek bakımının zorluklarını geçirdi gözünün önünden.

– Yok, yok, bu gün bu iş bitmeli. Kurtulmalıyım mutlaka, dedi. Hemşireyle konuşuyordu ki, verilen narkozun tesiriyle kendinden geçmişti.

Minicik masum bebek parçalara ayrılarak kazınıyordu. Daha annesinin şefkatini hissedemeden, kokusuna doyamadan, koynunda güven duyacağı bir gece bile geçiremeden, bu dünyada en fazla güveneceği varlık tarafından yok edilmişti bile...

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Gözlerini araladığında. Her yer bulanıktı. Gözleri birşeyler sormak için birilerini aradı. Belli belirsiz seçebiliyordu hemşireyi.

– Bitti mi? diyebildi sadece. Hemşire iş bitirici bir ifadeyle:

– Evet, efendim. Geçmiş olsun. Kendinizi iyi hissettiğinizde evinize gidebilirsiniz.

– Hemen gitmeliyim. Bana bir taksi çağırın lütfen. Evde çocuklarım var, çoktan uyanmışlardır.

– Biraz daha dinlenirseniz daha iyi olur

– Evde dinlenirim. Beni kapıya kadar bırakın. Taksiyle giderim ben.

Hemşire telefonla konuşup taksinin kapıda olduğunu söylediğinde yavaşça doğruldu yerinden. Başı dönüyordu. Kendini hiç de iyi hissetmiyordu; ama gitmeliydi mutlaka. Akşam olmadan evde olmalıydı. Hem de çocukların uyanmış ve acıkmış olabileceklerini düşünerek, getirilen tekerlekli iskemleye oturdu. Başı hâlâ dönmekteydi. Şoföre adresi verdikten sonra derin bir oh çekti. Şoför:

– Geçmiş olsun abla. Hasta mısınız?

Hâlsiz ve yorgun bir şekilde karşılık verdi:

– Yok, iyiyim şu an. Bir sorunu hallettim de.

Derken hafifçe gülümsedi. Evlerine yaklaşmışlardı ki, bir kalabalık ilişti gözüne. İtfaiye, ambulans ve meraklı bir sürü insan yığını uğultu hâlindeydi sanki. Şoför:

– Abla, burası tıkalı… Evin de yakınsa, sen in istersen, arabayla daha ileri gidemeyiz.

– Evet, ev az ileride. Tamam, ben burada ineyim.

Parayı uzatırken bir taraftan da söyleniyordu:

– Tam da zamanında sıkıştı trafik. Ne oldu acaba?

Şoför paranın üzerini verirken bir yandan da:

– Tekrar geçmiş olsun abla, diyerek geri döndü ve hızla uzaklaştı. Nurten Hanım bitkin ve hâlsiz bir hâlde yavaş yavaş ilerlerken, içine bir korku düştü. Hızlı adımlarla gitmek istese de vücudunu taşıyacak dermanı bulamıyordu kendinde. Ambulansa çarşafa sarılı bir ceset getirildiğini gördüğündeyse korkusu iyice arttı. Etraftakiler:

– İki çocuk da zehirlenmiş. İçeride başka kimse var mı acaba? diye bağrışmalar onu iyice korkutmuştu ki, kafasını kaldırdığında gördüğü manzara dehşetti. Evinden kara dumanlar gökyüzüne doğru çıkarken, etrafta keskin bir yanık kokusu hâkimdi. İnsanların uğultulu bağırışları içerisinde olan biteni anlamıştı. Zaten bitkin olan bedeni daha fazla dayanamadı; olduğu yere yığılıp kaldı. Ambulansın başındaki doktor görevlilere seslendi;

– Kadın bayıldı! Arkadaşlar çocuk cesetlerinin yanına taşıyalım da ilk müdahalesini yapalım. Haydi, arkadaşlar acele edin...

TiFus 08-13-2009 09:25 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
09.07.2009


Tek Dostum
Benim dünya tatlısı bir çocukluk arkadaşım var adı şeyda o kendisini çok ama çok iyi bilir bunuda okuyacağını biliyorum onu çok seviyorum iyi günlerimde kötü günlerimde yanımda olan tek dostum canım kankam biricik aşkım dost anlamında :) çocukluğumuzda hiç geçinemesekte hep birbirimizi sevdiğimiz kesindi arada kavgada ederdik saç baş olmasada oyun oynamayı aşırı derecede çok severdik öle böle değil yani , çocukluğumuz oyunla geçti ilk okulda beni kıskanırdı bir arkadaşımdan iki sevgili gibiydik sanki :) çok kavga ederdik bu yüzden 5 .sınıftan sonra ayrı okullara gideriz sandık ama başka okula gitsek bile yine aynı sınıflarda olmayı başardık :) onsuz adım . bile atamıyordum o varsa kendimi çok güçlü hissediyordum çok neşeliydik orta okuldayken beraber heryere gitmeye başladık bir sürü komik anılarımız oldu :) çok özlüyorum çocukluğumu keşke hep çocuk kalabilseydik liseye başlamak bana nasip olmadı ama biricik kankama nasip oldu bu sefer tam ayrılmasakta ayrı kalmak zorunda kaldık sık sık görüşemesekte olsun . biz çok iyi iki dostuz onu çok seviyorum hayatta ondan başka kimseye dostum diyemem şeyda benim tek dostum ilk aşkım :):) inşallah büyüdükçe birbirimizden ayrı kalmak zorunda kalmayız ...



TiFus 08-13-2009 09:26 PM

Cevap : Günün Hikayesi
 
10.07.2009


hayatın anlamı hikayesi
ßirgun mustafa ßaßasini gormek icin antalydan istanßula gelir ama ßu hicte iyi ßi karsilasma olmaz mustafa ßaßasini evde ararken ßaßasi ßir meyhane kosesinde sizip kalmistir ogun mustafa ßaßasini ßeklemektedir ama ßu ßekleyisi fazla surmektedir
ancak mustafanin annesi cok iyi ßiridir mustafa ogun ßaßasini goremeden uyumstur saßah kalktinda ise ßaßasi halen gelmistir annesi mustafaya şöyle
der . mustafa olum gel yemeke nedne yemiyosun dundne ßeri ßogazindan ßi lokma gecmedi mustafa ise ßoyle der anne ßaßam onceleri cok iyi ßiriydi ne olduda ßöyle deyişti? mustafanin annesi derki olum ßunlar hayatin anlami eyer hayata ßu tur kotulukler olmasaydi iste ozmaan mutluluklarinda hic ßi anlami kalmazdi
derken mustafanin ßaßasi gelir ve yaninda ßi tane kadin mustafanin annesi ßaßasina sorar neden ßole yaptin ßunumu hak ettim mustafanin ßaßasi ise seni ilgilendirme git ßize yemek getir diye ßagirir
annesi gider ve donmez ßi muddet sonra mustafa mutfaka annesine ßakmaya gitinde annesi coktan can vermis ßi durumda tavanda salaniyo ama mustafa hic ßaßasina nhaßer vermeden ortalardan yok oluyo ßu sefere ßaßasi mustafaya ßakmaya gidiyor ancak gitiyinde mustafa ortalaröda yok ama annesi
tavanda salanio cunku annesi kendini asmis
mustafaya ßaßasi sesleniyor ama ßosuna mustafa coktan gitmis ßaßasi mutafayi onceleri hic aramiyo
ama sonradan pisman oluyo o eve getirdi hayat kadinida mustafayi terk edince
ßaßasi tam ßir caresizlik durumuna dusuyor mustafanin ßaßasi mutafayi ararken ßiriylen karsilasiyor
o adam ona soyle diyor olum aradini ßulmasin mustafanin ßaßasi soruyor neden diye
adam cevap veriyo diyo cunku gec kaldin aramaktan o adam iste o an anliyoki mustafaya cok haksizk ettiyini neyse ßirgun ßaßasi mmeyhanede kavgaya karisiyor
mustafanin ßaßasi adama saldiriyor o an devriye gorevini yapan poilis ekipleri ola yerine geldinde ise mustafanin ßaßasi ßicagi cekmis duruma
karakola goturulmek uzere araclara ßindiriliyoar goturuldu karakolda ise komiser sorgu icin odaya cagirdinda mustafaniun ßaßasi iceri giriyor ve ßide ßakiyoki olu mustfa komiser olmus iste o an anliyoki hayat su gißi akip gidiyo mustafa ßaßasini ilk gordunde sok geciriyo ama sonra aff ediyo mutlu ßir sekilde ßarisiyolar ßaßsida tovße ediyo icgiden sonra annesinin merzarina gidiyolar ve ßu olayda ßolece tatliya ßaglaniyo
saygilarimla yazar - sezer tunc



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.