ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Ödev Yardım Talebi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=657)
-   -   Yardımınıza İhtiyacım Var!!! (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=13149)

angelesdream 04-06-2007 11:21 AM

Yardımınıza İhtiyacım Var!!!
 
arkadaşlar, bir felsefe ödevimiz için arkadaşım ve bana siyaset felsefesinin konusu nedir?,siyaset felsefesinin temel kavramları ve açıklamaları?,siyaset felsefesinin soruları nelerdir?,
işte konu başlıkları bunlar arkadaşlar.bizlere yardımcı olursnaız sevınırım.
not: en az 5 sayfa olmalı (toplamı).
şimdiden teşekkür ederim.:blush:

puslu 04-06-2007 12:20 PM

Siyaset felsefesinin temel kavramları şunlardır:
Birey: Bir toplumu oluşturan ve toplumun bir üyesi olan, bilinç sahibi insandır.
Toplum: Birbirleri ile karşılıklı ekonomik ve kültürel ilişkiler içinde bulunan bireylerin meydana getirdiği, belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan, tarihe ve kültürel temele dayanan topluluk.
Devlet: Siyasi sınırları tespit edilmiş, belli bir coğrafya parçası üzerinde yaşayan, egemenliğe sahip en büyük siyasi kurumdur. Görevi, toplumu dışarıya karşı korumak, içerde toplumsal düzeni sağlamaktır.
İktidar: Bir toplumda halkı yönetme gücüne sahip olma anlamına gelmektedir.
Yönetim: İktidarı elinde bulunduranın toplumu idare etmesidir.
Meşruiyet: Bir toplumda iktidarı elinde bulunduranların, yönetme gücünü yasalara uygun olarak elde etmesi ve bu gücünü yasalara uygun olarak sürdürmesi.
Egemenlik: İktidar olmaktan doğan gücü kullanmaktır.
Hak: Bir toplumda hukuk sisteminin bireylere verdiği yetkidir.
Hukuk: Bir toplumu oluşturan kişilerin, gerek aralarındaki gerekse devlet ile olan ilişkilerini düzenleyen yazılı kurallar ve yasalar sistemidir.
Yasa: Bireylerin toplum içindeki eylem ve davranışlarını düzenleyen yazılı hukuk kurallarıdır.
Bürokrasi: Devlet işlerinin yapılışıyla ilgili sistemdir.
Sivil Toplum: Devlet otoritesi ve kurumları dışında kalan, kendi dinamiğini oluşturarak hak ve özgürlüklerini savunabilen özgür ve özerk toplum kısmı.
Siyaset Felsefesinin Temel Soruları
İktidar kaynağını nereden alır?
Meşruiyetin ölçütü nedir?
Egemenliğin kullanış biçimleri nelerdir?
Bireyin temel hakları nelerdir?
Bürokrasiden vazgeçilebilir mi?
Sivil toplumun anlamı nedir?
İktidar kaynağını nereden alır?
Kimi toplumlarda iktidar, krallıklarda olduğu gibi dini kaynaklıdır. Kral, Tanrı adına toplumu yönetir ve Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak kabul edilir.
Kimi toplumlarda iktidar, demokratik toplumlarda özgür seçimlerle işbaşına gelirler. İktidarın kaynağı halkın özgür iradesidir.
Kimi toplumlarda ise iktidar, toplumda bozulan düzeni tekrar sağlamak için yapılan bir ihtilâlde kaynağını bulur. Faşist yönetimlerde olduğu gibi.
Meşruiyetin ölçütü nedir?
Siyaset felsefesinde bu soru, iktidarı kullananların haklılık, yasaya uygunluk durumunu nereden aldıklarını araştırıp sorgular. Her iktidar kendini meşru, yani haklı bulur. O zaman meşruiyetin objektif bir ölçütü olabilir mi? Meşruiyet iktidar olmanın, yönetme biçiminin özelliklerine göre değişebilmektedir.
İktidarın meşru olabilmesi için mevcut yasalara uyması ve onları aynen uygulamasıdır. Bir iktidar, meşru yoldan iktidara gelebilir ancak, bundan sonra da yasalara uyması gerekir. Bunu yapmadığı zaman meşruiyetini kaybedebilir. Bu nedenle bir devletin meşruluğu, halkoyuna dayanıp dayanmamasına bağlıdır. Meşruiyetin kaynağı, halkın özgür iradesi ve oyudur. Buna ulusal egemenlik denir. Halk, bu iradesini parlamenter sistemde gerçekleştirir.
Egemenliğin kullanış biçimleri nelerdir?
Bu soru ile, çağlar boyu egemenliğin nasıl değişik biçimlerde kullanıldığı ele alınır. Her yönetim biçimi, ortaya çıktıkları çağın koşullarından etkilenmiştir. Her çağın belli idealleri olmuştur. Devlet anlayışı da buna göre şekillenmiştir. Teokratik ve demokratik anlayışlar bunun örnekleri olmuştur.
Teokratik yönetimlerde egemenlik dayanağını Tanrı’dan almıştır. Teokrasi, siyasal iktidarın, Tanrı’nın temsilcileri sayılan kişilerde bulunduğu düzendir. Uzunca dönemler toplumlar bu anlayışlarla yönetilmişlerdir.
Totaliter toplumlarda iktidar, liderin elindedir. Lider, o toplum için kurtarıcıdır. Daima toplum için doğruyu gören ve uygulayan olarak düşünülür. Burada egemenliğin kaynağı, halkın lidere karşı duyduğu inançta bulunur.
Demokratik toplumlarda ise, egemenlik yazılı yasalarla belirlenir ve iktidar sahibi, yasalarla belirlenmiş bir hukuk sistemi içinde egemenlik gücünü kullanır. Demokrasilerde hem yönetenin hem de yönetilenlerin hak ve görevleri yasalarla düzenlenmiştir. Demokratik toplumlarda üç temel kuvvet vardır: Yasaları yapan parlamento, yasaları uygulayan hükümet ve bağımsız yargı (mahkemeler).
Böyle bir demokratik hukuk devleti içinde toplum, çağdaş bir toplum olur ve yurttaşların hakları güvence altına alınır. Maks Weber, egemenliğin kullanılış biçimiyle ilgili olarak üç kaynak belirtmiştir:
Geleneksel anlayışa göre, iktidarın bir güç, itaat edenlerin de halk olduğu düzen. Buna feodal ve monarşik yönetimler örnektir.
Hukuka ve yasalara uygun iktidar oluşumu. Burada iktidar gücünü yasalardan alır. Halkın iktidara uyması ise, iktidarın hukuka uygun davranması ve yönetimin bir makam olarak görülmesi nedeniyledir. Demokratik yönetimler bunun örneğidir.
Karizmatik yönetim anlayışı, bir kişinin ya da liderin olağanüstü sayılan niteliklerinden doğmuştur. Karizmatik liderler, genellikle toplumların bunalımlı dönemlerinde ortaya çıkarlar.
Bireyin temel hakları nelerdir?
Bu soru ile bireyin doğal ve toplumsal ne gibi haklara sahip olması gerektiği irdelenir. Demokratik toplumlarda bireylerin yurttaşlık hakları vardır ve bunlar yasal güvenceler altındadır; yaşama, mülk edinme, özgürce düşünme, düşündüklerini yayınlama, istediği felsefi anlayışa bağlanma, istediği siyasal partiye girme, istediği tarzda sanat eseri yaratma gibi.
Batı düşüncesi, siyaset felsefesinde bu birey-devlet ilişkisini "devlet bireylerin yaşama, özgürlük ve mülkiyet haklarını korumak için vardır (J. Locke)" sözleriyle tanımlamıştır. Doğu Felsefesi'nde de Yusuf Has Hâcip "Kutadgu Bilik" (Mutluluk veren bilgi) adlı eserinde "Hükümdarın görevi, halka hizmet etmek ve adalet dağıtmaktır." diyerek birey-devlet ilişkisini belirtmiştir.
Bürokrasiden vazgeçilebilir mi?
Bu soru ile, devletin yapılaşması ve işleyişinde bir sistem olarak ortaya çıkan bürokrasinin olumlu ve olumsuz yönleri irdelenir. Bürokrasi, devletin yurttaşlarla iletişimini sağlayan memurlar ve bu sınıfın çalışma biçimidir. Bir devletin varlığı için siyasi kadrolar ne kadar önemli ve zorunlu ise, devlet işlerinin yürütülmesi için de bürokrasi aynı derecede önemli ve zorunludur.
Taşıdığı özelliklerle bürokrasi çok eleştirilmiştir. Kimileri çok gerekli görürken, kimi düşünürler de bürokrasinin özgürlükleri ve demokrasiyi zorladığını düşünmüşlerdir. Ancak, bürokrasinin yerini alacak bir sistem oluşturmadan, onu ortadan kaldırmak mümkün görünmektedir.
Sivil toplumun anlamı nedir?
Sivil toplum, toplumu oluşturan bireylerin iktidarı elinde tutanlara karşı konumunu belirler. Demokratik toplumlarda bireyler, özgürlüklerini söz ve karar haklarını özgürce kullanabilmek için örgütlenirler. Bu örgütlenmeler, devlet etkinliği ve denetimi dışında gönüllü bireyler tarafından oluşturulur. Bunlar, mesleki örgütler olduğu gibi, belli düşünceler etrafında meydana gelen gruplar da olabilir.
Bireylerin siyasi otoriteye karşı kendi haklarını ve özgürlüklerini savunabilmek için örgütlenmiş demokratik yapıya, sivil toplum denir. Bu nedenle sivil toplum, demokrasilerin vazgeçilmez bir parçasıdır.


işini görürmü bilmem.

Gözyaşı 04-06-2007 12:41 PM

Siyaset Felsefesi

Siyasetin problemlerini siyasi sistemleri, siyasal hayvanlar olarak tanımlanan insanların belli bir siyasi sistem içindeki davranışlarını felsefeye özgü yöntemlerle ele alan felsefe dalı, daha çok normatif bir nitelik arzeden kavramsal araştırma türü; felsefenin, siyasi yaşamı konu alan, özellikle de devletin özü, kaynağı ve değerini araştıran dalı.

Siyaset felsefesinin ele aldığı belli başlı konular şunlardır:

1. İnsanın gelişme süreci içinde, yönetimin ya da devletin kaynağı, doğası, amacı ve önemi.

2. Varolan, varolmuş olan devletlerin sınıflanması ve bu devletlerin oluşumunda etkili olan felsefe ya da görüşlerin incelenmesi.

3. İdeal düzen arayışları.

4. Ütopyaların yapısı ve bunların gerçekleşme şansları.

5. Bireyle devlet, itaat etmeyle özgürlük arasındaki ilişki, baskı, sansür ve yönetimin gücü.

6. Adalet, eşitlik, özgürlük, haklat ve mülkiyet gibi temel kavramların analizi.

Eski Yunan’da doğmuş olan siyaset felsefesi, günümüzde siyasi otoritenin gücünü, doğasını ve kaynağını, siyasi otoriteyle birey arasındaki ilişkileri ele alır. Siyasi kurumların ve bu arada devletle birey arasındaki ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği konusunu inceleyen siyaset felsefesi günümüzde daha çok ‘demokrasi’ kavramı üzerinde durur. Başka bir deyişle, demokrasi problemini sivil toplum-devlet kavram çiftiyle, özgürlük ve eşitlik ideallerinin oluşturduğu temel üzerinde ele alan siyaset fel*sefesinin temel problemi, kamusal gücün, siyasal iktidarın, insan yaşamının niteliğini korumak ve geliştirmek için nasıl kullanılması ve ne ölçüde sınırlanması gerektiği problemidir.

Siyaset felsefesinin uzun tarihi içinde, Platon, Aristoteles, Cicero, Aziz Augustinus, Aquinalı Thomas, Dante, Machiavelli, Spinoza, Locke, Burke, Rousseau, Mill, Bentham,Tocqueville, Saint-Simon, Comte, Hegel, Marx ve Engels gibi düşünürlerin önemli katkılarından söz edilebilir. Buna karşın, 20. yüzyılda siyaset felsefesi alanındaki katkılar, sırasıyla siyasi pragmatizm, dini ve varoluşçu yaklaşım ve nihayet devrimci yaklaşım diye, kabaca üç başlık ya da yaklaşım altında toplanabilir.

1. Dewey, Russell ve Popper gibi düşünürler tarafından temsil edilen Siyasi pragmatizm, toplumun halihazırdaki yapısını ve kapitalizmi eleştir*mekle birlikte, düşüncelerini söz konusu yapının oluşturduğu genel çerçeve içinde ifade eder ve siyaset alanındaki amacın, insan kişiliğinin geliştirilmesiyle yaşam düzeyinin en yüksek noktaya çıkartılması olduğunu savu*nur. Örneğin, siyaset felsefesinde aristokratik bir bireyciliğin savunuculuğunu yapan Russell, hoşgörü, cinsel özgürlük ve sağdu*yunun yanında olurken, materyalizme, bürokrasi ve savaşa şiddetle karşı çıkmıştır.

2. Dini ve varoluşçu yaklaşım, insanlığın topyekün bir yıkıma doğru gittiğini savunurken, zaman zaman dini ya da yarı dini değerleri, zaman zaman da bire*yin bizzat kendisini ön plana çıkartmıştır.

3. Lenin,Gramsci, Marcuse, Lukacs gibi düşünürlerin temsil ettiği yaklaşım ise, bireyin nihai bir özgürlük ve mutluluk haline ulaşabilmesi için, kapitaliz*min ve burjuva devletinin, şiddet veya de*mokratik yollarla yıkılmasını öngörür
Bende bunu bulabildim işine yararmı bilmem

ctn_86 04-06-2007 12:49 PM

SİYASET FELSEFESİNİN TEMEL SORULARI
1 iktidar kaynağını nereden alır?
2 mesrutiyetin ölcüsü nedir?
3 egemenlıgın kullanılıs bıcımlerı nelerdır?
4 bıreyın temel hakları nelerdır?
5 bürokrasiden vazgecılebılır mı?
6 sivil toplumun anlamı nedır?


Siyaset felsefesinin temel kavramları şunlardır:

Birey: Bir toplumu oluşturan ve toplumun bir üyesi olan, bilinç sahibi insandır.

Toplum: Birbirleri ile karşılıklı ekonomik ve kültürel ilişkiler içinde bulunan bireylerin meydana getirdiği, belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan, tarihe ve kültürel temele dayanan topluluk.

Devlet: Siyasi sınırları tespit edilmiş, belli bir coğrafya parçası üzerinde yaşayan, egemenliğe sahip en büyük siyasi kurumdur. Görevi, toplumu dışarıya karşı korumak, içerde toplumsal düzeni sağlamaktır.

İktidar: Bir toplumda halkı yönetme gücüne sahip olma anlamına gelmektedir.

Yönetim: İktidarı elinde bulunduranın toplumu idare etmesidir.

Meşruiyet: Bir toplumda iktidarı elinde bulunduranların, yönetme gücünü yasalara uygun olarak elde etmesi ve bu gücünü yasalara uygun olarak sürdürmesi.

Egemenlik: İktidar olmaktan doğan gücü kullanmaktır.

Hak: Bir toplumda hukuk sisteminin bireylere verdiği yetkidir.

Hukuk: Bir toplumu oluşturan kişilerin, gerek aralarındaki gerekse devlet ile olan ilişkilerini düzenleyen yazılı kurallar ve yasalar sistemidir.

Yasa: Bireylerin toplum içindeki eylem ve davranışlarını düzenleyen yazılı hukuk kurallarıdır.

Bürokrasi: Devlet işlerinin yapılışıyla ilgili sistemdir.

Sivil Toplum: Devlet otoritesi ve kurumları dışında kalan, kendi dinamiğini oluşturarak hak ve özgürlüklerini savunabilen özgür ve özerk toplum kısmı.

Siyaset Felsefesinin Temel Soruları

İktidar kaynağını nereden alır?

Kimi toplumlarda iktidar, krallıklarda olduğu gibi dini kaynaklıdır. Kral, Tanrı adına toplumu yönetir ve Tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak kabul edilir.

Kimi toplumlarda iktidar, demokratik toplumlarda özgür seçimlerle işbaşına gelirler. İktidarın kaynağı halkın özgür iradesidir.

Kimi toplumlarda ise iktidar, toplumda bozulan düzeni tekrar sağlamak için yapılan bir ihtilâlde kaynağını bulur. Faşist yönetimlerde olduğu gibi.

Meşruiyetin ölçütü nedir?

Siyaset felsefesinde bu soru, iktidarı kullananların haklılık, yasaya uygunluk durumunu nereden aldıklarını araştırıp sorgular. Her iktidar kendini meşru, yani haklı bulur. O zaman meşruiyetin objektif bir ölçütü olabilir mi? Meşruiyet iktidar olmanın, yönetme biçiminin özelliklerine göre değişebilmektedir.

İktidarın meşru olabilmesi için mevcut yasalara uyması ve onları aynen uygulamasıdır. Bir iktidar, meşru yoldan iktidara gelebilir ancak, bundan sonra da yasalara uyması gerekir. Bunu yapmadığı zaman meşruiyetini kaybedebilir. Bu nedenle bir devletin meşruluğu, halkoyuna dayanıp dayanmamasına bağlıdır. Meşruiyetin kaynağı, halkın özgür iradesi ve oyudur. Buna ulusal egemenlik denir. Halk, bu iradesini parlamenter sistemde gerçekleştirir.

Egemenliğin kullanış biçimleri nelerdir?


Bu soru ile, çağlar boyu egemenliğin nasıl değişik biçimlerde kullanıldığı ele alınır. Her yönetim biçimi, ortaya çıktıkları çağın koşullarından etkilenmiştir. Her çağın belli idealleri olmuştur. Devlet anlayışı da buna göre şekillenmiştir. Teokratik ve demokratik anlayışlar bunun örnekleri olmuştur.

Teokratik yönetimlerde egemenlik dayanağını Tanrı�dan almıştır. Teokrasi, siyasal iktidarın, Tanrının temsilcileri sayılan kişilerde bulunduğu düzendir. Uzunca dönemler toplumlar bu anlayışlarla yönetilmişlerdir.

Totaliter toplumlarda iktidar, liderin elindedir. Lider, o toplum için kurtarıcıdır. Daima toplum için doğruyu gören ve uygulayan olarak düşünülür. Burada egemenliğin kaynağı, halkın lidere karşı duyduğu inançta bulunur.

Demokratik toplumlarda ise, egemenlik yazılı yasalarla belirlenir ve iktidar sahibi, yasalarla belirlenmiş bir hukuk sistemi içinde egemenlik gücünü kullanır. Demokrasilerde hem yönetenin hem de yönetilenlerin hak ve görevleri yasalarla düzenlenmiştir. Demokratik toplumlarda üç temel kuvvet vardır: Yasaları yapan parlamento, yasaları uygulayan hükümet ve bağımsız yargı (mahkemeler).

Böyle bir demokratik hukuk devleti içinde toplum, çağdaş bir toplum olur ve yurttaşların hakları güvence altına alınır. Maks Weber, egemenliğin kullanılış biçimiyle ilgili olarak üç kaynak belirtmiştir:

Geleneksel anlayışa göre, iktidarın bir güç, itaat edenlerin de halk olduğu düzen. Buna feodal ve monarşik yönetimler örnektir.

Hukuka ve yasalara uygun iktidar oluşumu. Burada iktidar gücünü yasalardan alır. Halkın iktidara uyması ise, iktidarın hukuka uygun davranması ve yönetimin bir makam olarak görülmesi nedeniyledir. Demokratik yönetimler bunun örneğidir.

Karizmatik yönetim anlayışı, bir kişinin ya da liderin olağanüstü sayılan niteliklerinden doğmuştur. Karizmatik liderler, genellikle toplumların bunalımlı dönemlerinde ortaya çıkarlar.

Bireyin temel hakları nelerdir?

Bu soru ile bireyin doğal ve toplumsal ne gibi haklara sahip olması gerektiği irdelenir. Demokratik toplumlarda bireylerin yurttaşlık hakları vardır ve bunlar yasal güvenceler altındadır; yaşama, mülk edinme, özgürce düşünme, düşündüklerini yayınlama, istediği felsefi anlayışa bağlanma, istediği siyasal partiye girme, istediği tarzda sanat eseri yaratma gibi.

Batı düşüncesi, siyaset felsefesinde bu birey-devlet ilişkisini "devlet bireylerin yaşama, özgürlük ve mülkiyet haklarını korumak için vardır (J. Locke)" sözleriyle tanımlamıştır. Doğu Felsefesi'nde de Yusuf Has Hâcip "Kutadgu Bilik" (Mutluluk veren bilgi) adlı eserinde "Hükümdarın görevi, halka hizmet etmek ve adalet dağıtmaktır." diyerek birey-devlet ilişkisini belirtmiştir.

Bürokrasiden vazgeçilebilir mi?

Bu soru ile, devletin yapılaşması ve işleyişinde bir sistem olarak ortaya çıkan bürokrasinin olumlu ve olumsuz yönleri irdelenir. Bürokrasi, devletin yurttaşlarla iletişimini sağlayan memurlar ve bu sınıfın çalışma biçimidir. Bir devletin varlığı için siyasi kadrolar ne kadar önemli ve zorunlu ise, devlet işlerinin yürütülmesi için de bürokrasi aynı derecede önemli ve zorunludur.

Taşıdığı özelliklerle bürokrasi çok eleştirilmiştir. Kimileri çok gerekli görürken, kimi düşünürler de bürokrasinin özgürlükleri ve demokrasiyi zorladığını düşünmüşlerdir. Ancak, bürokrasinin yerini alacak bir sistem oluşturmadan, onu ortadan kaldırmak mümkün görünmektedir.

Sivil toplumun anlamı nedir?

Sivil toplum, toplumu oluşturan bireylerin iktidarı elinde tutanlara karşı konumunu belirler. Demokratik toplumlarda bireyler, özgürlüklerini söz ve karar haklarını özgürce kullanabilmek için örgütlenirler. Bu örgütlenmeler, devlet etkinliği ve denetimi dışında gönüllü bireyler tarafından oluşturulur. Bunlar, mesleki örgütler olduğu gibi, belli düşünceler etrafında meydana gelen gruplar da olabilir.

Bireylerin siyasi otoriteye karşı kendi haklarını ve özgürlüklerini savunabilmek için örgütlenmiş demokratik yapıya, sivil toplum denir. Bu nedenle sivil toplum, demokrasilerin vazgeçilmez bir parçasıdır.

angelesdream 04-06-2007 01:41 PM

hepininize teşekkür ediyorum arkadaşlar.
devamını bekliyorum...

angelesdream 04-06-2007 01:55 PM

suskuncum birde buna bak istersen:
SİYASET FELSEFESİ

I. Siyaset Felsefesinin Konusu

Siyaset: Toplum yönetimi ile ilgili olayların bütününü inceleyen bilim dalıdır.

Siyaset Felsefesi: Siyasi iktidarın oluşumunu, kaynağını kullanılış biçimini yaşanılan durumdan daha iyi bir durum olup olmadığını ele alan bilgi dalıdır.

A. Siyaset Felsefesinin Temel Kavramları:

Birey: Toplumda yaşayan insanlardan her biri

Toplum: Bireylerden oluşan sosyal grup

İktidar: Yönetimi elinde bulundurma gücü

Devlet: Toplum yönetimi ile ilgili en geniş kurum

Yönetim: Devlet ve Toplumu yönetme

Meşruiyet: Hukuka, yasaya uygun olma

Egemenlik: Devletin iktidar gücünü kullanabilmesi

Hak: Bireyin yasaya uygun isteği

Hukuk: Toplumsal yaşamı düzenleyen yazılı kuralların bölümü

Yasa: Yaptırım gücüne sahip yazılı kurallar

Bürokrasi: Devlet işlerinin yürümesini sağlayan hiyerarşik biçiminde örgütlenmiş görev yapanlardan oluşan yapı.

Sivil Toplum: Toplum yönetiminde, iktidarın etki alanı dışında bulunan ve kendi dinamiğini oluşturarak varlığını sürdüren toplum olanı.

B. Siyaset Felsefesinin Soruları:

- İktidarın kaynağını nereden alır?

- Meşrutiyetin ölçütü nedir?

- Egemenliğin kullanılış biçimleri nelerdir?

- Bireyin temel hakları nelerdir?

- Bürokrasinin işlevi ve geleceği nedir?

- Sivil toplum ne anlama gelir?

1. İktidar Kaynağını Nereden Alır?

a- İkidar, kaynağını toplumu içten ve dıştan gelebilecek tehliklere karşı koruma düşüncesinden alır.

(Korunma İhtiyacı)

b- İktidar, kaynağını toplumdaki egemen dinden alır.

(Dini misyon)

c- İktidar, kaynağını toplumdaki birlikde yaşama isteğinden alır. (Ortak irade)

2. Meşruiyetin Ölçütü Nedir?

a- Korunma İhtiyacı: Toplumun korunma ihtiyacının karşılanması iktidarın uygulamalarını meşru kılar.

b- Dini Misyon: İktidar uygulamalarını dini nisyonun yerine getirilmesi nedeniyle meşru kılar.

c- Sınıf Çıkarının Korunması: Sınıf çıkarının sağlanması uygulamayı meşru kılar.

d- Ortak İradenin Temsili: Ortak iradenin istediği durumları gerçekleştirmeyi, uygulamaları meşru kılan ölçü kabul eder.

3. Egemenliğin Kullanılış Biçimleri (Max Weber'in görüşü):

a- Geleneksel Egemenlik Biçimi: Geleneklere bağlı olarak yönetimde bulunanların kutsal olduğu inancı geleneksel egemenlik tarzınının meşruluğunu sağlar. Bu otorite tipinde yönetenlerin kim olacağı ve bunların yetkileri gelenekler tarafından belirlenir.

b- Karizmatik Egemenlik Biçimi: Hem yönetilen, hem de yöneten kendisinde doğa üstü özellikler olduğunu düşünür. Bu nedenle lider, toplum için her zaman doğruyu yapar, yanılmaz, Yönetilenlerin mutlak boyun eğmesi gerekir. Buna monarşik ve teokratik yönetimleri örnek verebiliriz.

c- Rasyonel-Yasal Egemenlik Biçimi: Demokraside meşru egemenlik biçimi, yasama yürütme, yargı yetkilerinin farklı güçlerde bulunması ile gerçekleşmektedir. Demokratik toplumları buna örnek verebiliriz.

II. Siyaset Felsefesinin İki Ana Problemi

A. Karmaşa-Düzen-Ütopya

Karmaşa (Düzensizlik): Toplumsal bakımdan istenilmeyen bir durum olup, varlığını bu biçimde sürdüren toplum örneği yoktur.

Düzen: Toplumdaki karşılıklı etkileşim halinde bulunan sosyal kurumların oluşturduğu bütünlüktür.

Ütopya: Yunanca kökenlidir ve olmayan ülke, belli olmayan yer anlamındadır. Zihinde tasarlanmış bir takım ilkelere göre oluşturulmuş hayali toplumu ifade eder.

B. Düzenin Gerekliliği ve Devlet

Bütün toplumlarda belli bir düzeni sağlayan kurallar vardır. Toplumsal yaşamın sürdürülmesi için çeşitli kurallar gerekmektedir. Bunların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlayan güç devlettir.

1. Devleti Doğal Düzenin Devamı Olarak Kabul Edenler:

Platon'a göre devlet bir organizma gibidir. Devlette gördüğmüz sosyal sınıflar insandaki belli yetilerin karşılığıdır.

İşçi Sınıfı: İnsandaki beslenme güdüsüne karşılıktır.

Koruyucular Sınıfı: İnsandaki irade yetisine karşılıktır.

Yöneticiler Sınıfı: İnsandaki akıl yetisine karşılıktır.

Platon'da filozoflar devlet adamı veya devlet adamları filozof olmalıdır.

Aristoteles'e göre, insan nasıl bazı biyolojik ve ruhsal yetilerle dünyaya geliyor ve sonra yaşamı boyunca bunları geliştiriyorsa aynı şekilde devletde bir toplumsal yaşam yetisiyle dünyaya gelir sonra yaşamı boyunca bunu geliştirir ve gerçekleştirir.

2. Devleti Yapma Bir Varlık Kabul Edenler:

İnsanlar uzlaşıp anlaşarak topmlumu ve devleti meydana getirirler. Buna Toplumsal Sözleşme adı verilir.

İlk çağda sofistler, 17. yy'da T. Hobbes, 18. yy'da J.J. Rouseau bu görüşü savunmuşlardır.

C. İdeal Düzen Arayışları:

1. İdeal Düzenin olabileceğini Reddedenler:

Sofist Yaklaşım: Protagoras ve Gorgias'ın temsil ettiği yaklaşımdır. Buna göre insan herşeyin ölçüsüdür. Dolayısıyla herkesin isteyebileceği ideal bir düzen olamaz.

2. İdeal Düzenin Olabileceğini Kabul Eden Görüşler:

a- ÖzgürlüğüTemel Alan Yaklaşım: İdeal düzenin var olması için toplumda birey özgürlüklerinin tam olarak yerine getirilmesi gerekir. Böyle bir ortamda ideal düzen kendiliğinden oluşur. Ekonomik planda, bireylerin ekonomik çıkarlarının tatmini sağlanınca toplumun bütünün çıkarı da gerçekleştirilmiş olacaktır. A. Smith ve St. Mill gibi Liberalist düşünürler bu yaklaşımı temsil ederler.

b- Eşitliği Temel Alan Görüş: İdeal düzenin var olabilmesi için bireylerin başkaları ile eşit olarak yasama hakkına sahip olması gerekir. Bunun gerçekleşmesi ise üretim araçlarının kişi veya grup mülkiyetinden çıkarılıp herkese ait olması ile mümkündür. Sosyalist S. Simon, L. Blanc, K. Marx bu görüştedirler.

c- Adaleti Temel Alan Yaklaşım: İdeal düzen için hem örgürlüğü hem de eşitliği içine alan adaletin sağlanması gerekir. Böylece hukuksal kurum ve kurallar işleyecek, bireylerin temel hak ve özgürlükleri korunmuş olacaktır.

D. İdeal Düzeni Belirleyen Ölçütler:

Özgürlük, eşitlik, adalet, hukukun üstünlüğü, halkın egemenliği ve Demokrasi gibi ölçütler vardır.

E. Ütopyalar:

1. Platon'un Ütopyası: İdeal devlet anlayışından bahsettiği "Devlet" adlı eserinde bahseder. Bu devlette üç grup vardır: işçiler, bekçiler ve yöneticiler. İşçiler sadece çalışır, itaat ederler. Bekçiler (yani savaşçılar) devleti içten ve dıştan gelecek tehlikelere karşı korur. Yöneticilerin amacı adaleti hakim kılmaktır. Ona göre bir devlet en mükemmel devlettir.

2. Thomas Moore-Ütopya: Mülkiyetin bireysel olduğu ve herşeyin parayla ölçüldüğü yerde adaletin ve mutluluğun olmayacağını söyler insanların mutlu olabilecekleri bir düzen önerir. Bu düzende mülkiyet yoktur, sınıf yoktur, insanlar eşittir. Aile, toplumun temelini oluşturur. İnsanlar para ve altına değer vermezler; herkes mutludur. Yöneticiler, halkı çok iyi yönetir. Yasalarınsayısı çok azdır. Savaş yok, barış hakimdir. Değişik dine inanan insanlar arasında hoşgörü var. Ruhun ölümden sonra yaşayacağına inanırlar.

3. Campanella-Güneş Ülkesi: Var olan herşeyin ortaklaşa paylaşıldığı, tam bir eşitlikle paylaşıldığı ülkedir. Mülkiyet ortak, zorunlu çalışma süresi azdır. Güç akıl, sevgiye dayanan yöneticilerin yetkileri çok geniştir.

4. Farabi-Erdemli Şehir-"El-Medinetü-l-Fazıla": Halkının Etkin Akılla bağlantı kurduğu, erdemli kişilerce yönetilen toplumdur. Bir erdemli kişi veya meclis toplumu yönetir.

5. A. Huxley-"Yeni Dünya": Teknolojinin gelecekte toplumu nasıl yok edeceğini göstererek, bilim ve teknolojiye karşı insanı uyarmak amacıyla yazdığı eserdir. Yeni dünyada yapay yöntemle üretilen insanlar alfa, beta, epsilon adı verilen sınıflardan oluşmuştur. Kimse hastalanmaz ölmez, yalnız çalışma ve eğlence olduğundan duygulanma ve düşünme yoktur. Ayrıca toplumların geçmişi tümüyle silinmiştir.

6. G. Orwell-1984: Totaliter devlet anlayışına karşı uyarmayı amaç edindiği eserdir. 1984 dünyanın üç bloka bölündüğü ve toplumların acımasızca yönetildiği bir dönemdir. Baskı nedeniyle herkes korku içindedir. İnsanların davranışları ve düşünceleri sürekli izlendiği için kimsenin özel hayatının olmadığı bir dünyadır.

F. Birey ve Devlet

Birey, temel hak ve özgürlüklerini kullanan bir varlık, devletde toplumda bireylerin bu hak ve özgürlüklerini en ileri derecede ve sürekli olarak kullanabilmeleri için oluşturulmuş otoritedir. Bu otorite yasama, yürütme ve yargı yoluyla amacına uygun olarak kullancak biçimde örgütlenmiştir.

Birey-devlet ilişkisi yalnız demokratik toplumda gerçekleşir, totaliter (baskıcı) yönetimde değil.

a) Yusuf Has Hacib: Kutadgu Bilgi (11 yy.) adlı eserinde (Mutluluk Veren Bilgi) hükümdarın görevinin halka hizmet etmek ve adalet dağıtmak olduğunu savunur.

b) J. Locke: Devlet, bireyin yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarını korumak için vardır. Bu anlamda birey ve devlet arasında sözleşme söz konusudur.

Bireyin haklarından vazgeçtiği yerde, devletin varlık nedeni de ortadan kalkar.

c) K. Popper: "Açık Toplum ve Düşmanları" adlı eserinde özgürlük öğretisini savunurken aslında bireyin vazgeçemeyeceği haklarını savunur. Bireyin haklarını ortadan kaldıran totaliter (baskıcı) yönetimlerin eleştirisini yapar.

suskun 04-06-2007 06:46 PM

Çok teşekkür ederim arkadaşlar yardımlarınız için.....Eğer başka bulabilirseniz yollarsanız sevinirim...Angelesdream sanada başlık ve yazın için teşekkür ederim cnm

angelesdream 04-06-2007 06:52 PM

rica ederim .lafı bile olmaz canım benim.

doctor88 04-06-2007 06:53 PM

Althusser’in Felsefesinin Temel
Kavramları
H. Haluk Erdem*
‘‘Kesin olarak belirtmek için, Marx’ın bilimsel bilgi
için yeni bir ‘kıta’, tarih kıtası ‘açtığını’ söyleyebilirim-
tıpkı Thales’in bilimsel bilgi için matematik ‘kıtasını’
açması gibi, tıpkı Galileo’nun bilimsel bilgi için
fiziksel doğa ‘kıtasını’ açması gibi.’’
(Althusser, 2002:311)
Özet
Althusser’e göre bilim, bilgi üretir. Onun önermeleri doğru ya da yanlıstır. Buna karsın,
felsefe hiçbir bilgi ortaya koymaz, yalnızca Tezler üretir. Althusser’in ideoloji kuramı bir
devlet kuramıdır. Đdeolojinin onda bir tarihi yoktur. Onun yeri insanda değil, Althusser’in
‘‘devletin ideolojik aygıtları’’ olarak adlandırdığı gerçek kurumlardadır. Althusser’in bu
kurumları, okul, hukuk sistemi, partiler olarak adlandırmaktadır.Althusser için ideoloji,
temel bir kavramdır.
Anahtar Sözcükler: Althusser, Kapital’i Okumak, Đdeoloji ve Devletin Đdeolojik Aygıtları,
Sınıf Mücadelesi, Öznesiz ve Ereksiz Süreç, Üretim Đliskileri.
Zusammenfassung
Die Grundbegrıffe Der Phılosophıe Von Louıs Althusser
Wissenschaft produziert nach Althusser Erkenntnisse. Ihre Saetze sind wahr oder falsch.
Die Philosophie dagegen produziert keine Erkentnisse, sondern formuliert Thesen.
Althussers Ideologietheorie ist eine Theorie des Staates. Die Ideologie ist bei ihm
geschichtlos.Ihr Platz ist nicht in den Köpfen von Menschen, sondern in konkreten
Institutionen, die Althusser ‘‘Ideologische Staatsapparate’’ nennt. Zu diesen zaehlt er die
Schule, das Justizsystem, Parteien usw.Für Althusser nimmt Ideologie einen zentralen
Stellenwert ein.
Schlüssel Wörter: Althusser, Das Kapital lesen, Ideologie und ideologische Staatsapparate,
Klassenkampf, Prozess ohne Subjekt und ohne Ziel, Produktionsverhaeltnisse.
* Aras. Gör. H. Haluk ERDEM, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim
Dalı.
Althusser’in Felsefesinin Temel Kavramları
38
Giris
Marx felsefesinin 20 yüzyıldaki en önemli isimlerinden birisi Louis Althusser’dir.
Althusser’in felsefe tarihinin özgün kavramlarından olan ‘‘Kapital’i Okumak’’, ‘‘epistemolojik
kopus’’, ‘‘devletin ideolojik aygıtları’’ ve ‘‘öznesiz ve ereksiz süreç’’i, Marx
felsefesine yaptığı katkının ürünleridir. Althusser felsefesinin temel kavramlarına geçmeden
önce onun kısaca yasam öyküsüne ve felsefeden ne anladığına dair birkaç sey
söyleyelim.
Louis Althusser, 16 Ekim 1918’de Birmandreis’te (Cezayir) doğdu. !939’da, Ecole
Normale Superieure giris sınavı kazanır ve !945’de Gaston Bachelard’ın yönetiminde
‘‘Hegel felsefesinde içerik kavramı’’ adlı bitirme teziyle mezuniyet diplomasını alır ve
doçentlik sınavını verir. 1948 yılında Fransız Komünist Partisi’ne girer. 1965 yılında
Kapital’i Okumak yayımlanır. 1969 Lenin ve Felsefe, 1970’de Đdeoloji ve Devletin
Đdeolojik Aygıtları, 1973’de John Lewis’e Cevap, 1974’de Özelestiri Öğeleri yayımlanır.
Mayıs 1980’de bir ameliyat sonrası bir depresyon geçirir. 16 Kasım 1980’de
Helene Althusser evinde kocası tarafından boğulmus olarak bulunur. 22 Ekim 1990’da
kalp krizinden ölür. (Balibar, 1991:135-146)
Althusser, felsefeden ne anlamaktadır? Felsefenin bilimle olan iliskisini nasıl görmektedir?
Bu konuda, 1967 yılında verdiği dersler, açıklayıcı niteliktedir. Ona göre,
felsefe bilgi üretmez, ‘‘tezler’’ öne sürer. Tezler ise, bilimsel ve siyasal pratiğin sorunlarının
doğru biçimde konulmasının yolunu açmaktadır. Felsefi önermeleri birer tez olarak
gören Althusser, her felsefi tezin doğru ya da doğru-değil olduğunu ileri sürer. Felsefi
önermeler sonucunda, ‘‘elestirel ayrımlar’’ olusmaktadır. Bütün felsefe tarihi, hakikat
ile hatayı, bilimle kanıyı, akılla anlığı, ayırt etmekle geçmistir. (Althusser, 2003:15)
Althusser, felsefenin, önermelerinin doğası gereği bilimlerden farklı olduğunu savunur.
Felsefenin nesnesi, bilimin nesnesinden farklıdır. ‘‘Filozofun nesnesi bütündür, filozof
bütünsellik uzmanıdır.’’ (Althusser, 2003:24)
1. Kapital’i Okumak
‘‘Kapitali Okumak’’ Althusser’in Balibar ile birlikte yazdığı 1965’de Ecole Normale
Superieure’da Marx’ın Kapital adlı yapıtı üzerine verdikleri seminerlerden olusan
yapıtının adıdır.
Althusser bu yapıtında Marx’ın Kapital’ini ekonomistlerin, tarihçilerin, mantıkçıların
okudukları gibi değil felsefeciler gibi okunması gerektiğini yazar. ‘‘Kapital’i ekonomistlerin
okuyacağı gibi okumak onun çözümleme ve çizelgelerinin ekonomik içeriği ve
değeri sorusunu ortaya atarak, dolayısıyla, onun söylemini kendisi dısında tanımlanmıs
olan bir nesneyle, bu nesnenin kendisini sorgulamaksızın, karsılastırarak, onu okumak
demektir. Kapital’i tarihçiler gibi okumak, onun tarihsel çözümlemeleri ile kendisi
dısında çoktan tanımlanmıs olan bir tarihsel nesne arasındaki iliski sorusunu, bu nesnenin
kendisini sorgulamaksızın, sorarak, onu okumak demektir. Kapital’i mantıkçılar gibi
okumak ona, bu söylemin yöntemlerinin iliskili olduğu nesneyi yine hiç sorgulamaksızın,
soyut olarak, kendi serimleme ve tanıtlama yöntemleri sorusunu sormak demektir.
Kapital’i felsefeciler gibi okumak ise, kesinlikle, özgül bir söylemin özgül nesnesini ve
bu söylem ile onun nesnesi arasındaki özgül iliskililiği sormaktır.’’ (Althusser, 1995:31)

angelesdream 04-06-2007 07:03 PM

doctorum vaktini ayırdığın için sana çok teşekkür ederim fakat aradığımız şey bu değil.konu sadece siyaset felsefesini kapsamaktadır.tekrar teşekkür ederim

ctn_86 04-07-2007 11:27 AM

Siyasetin problemlerini siyasi sistemleri, siyasal hayvanlar olarak tanımlanan insanların belli bir siyasi sistem içindeki davranışlarını felsefeye özgü yöntemlerle ele alan felsefe dalı, daha çok normatif bir nitelik arzeden kavramsal araştırma türü; felsefenin, siyasi yaşamı konu alan, özellikle de devletin özü, kaynağı ve değerini araştıran dalı.

Siyaset felsefesinin ele aldığı belli başlı konular şunlardır:
1- İnsanın gelişme süreci içinde, yönetimin ya da devletin kaynağı, doğası, amacı ve önemi.

2- Varolan, varolmuş olan devletlerin sınıflanması ve bu devletlerin oluşumunda etkili olan felsefe ya da görüşlerin incelenmesi.

3- İdeal düzen arayışları.

4- Ütopyaların yapısı ve bunların gerçekleşme şansları.

5- Bireyle devlet, itaat etmeyle özgürlük arasındaki ilişki, baskı, sansür ve yönetimin gücü.

6- Adalet, eşitlik, özgürlük, haklat ve mülkiyet gibi temel kavramların analizi.

Eski Yunan’da doğmuş olan siyaset felsefesi, günümüzde siyasi otoritenin gücünü, doğasını ve kaynağını, siyasi otoriteyle birey arasındaki ilişkileri ele alır. Siyasi kurumların ve bu arada devletle birey arasındaki ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği konusunu inceleyen siyaset felsefesi günümüzde daha çok ‘demokrasi’ kavramı üzerinde durur. Başka bir deyişle, demokrasi problemini sivil toplum-devlet kavram çiftiyle, özgürlük ve eşitlik ideallerinin oluşturduğu temel üzerinde ele alan siyaset felsefesinin temel problemi, kamusal gücün, siyasal iktidarın, insan yaşamının niteliğini korumak ve geliştirmek için nasıl kullanılması ve ne ölçüde sınırlanması gerektiği problemidir.

Siyaset felsefesinin uzun tarihi içinde, Platon, Aristoteles, Cicero, Aziz Augustinus, Aquinalı Thomas, Dante, Machiavelli, Spinoza, Locke, Burke, Rousseau, Mill, Bentham,Tocqueville, Saint-Simon, Comte, Hegel, Marx ve Engels gibi düşünürlerin önemli katkılarından söz edilebilir. Buna karşın, 20. yüzyılda siyaset felsefesi alanındaki katkılar, sırasıyla siyasi pragmatizm, dini ve varoluşçu yaklaşım ve nihayet devrimci yaklaşım diye, kabaca üç başlık ya da yaklaşım altında toplanabilir.

1- Dewey, Russell ve Popper gibi düşünürler tarafından temsil edilen Siyasi pragmatizm, toplumun halihazırdaki yapısını ve kapitalizmi eleştirmekle birlikte, düşüncelerini söz konusu yapının oluşturduğu genel çerçeve içinde ifade eder ve siyaset alanındaki amacın, insan kişiliğinin geliştirilmesiyle yaşam düzeyinin en yüksek noktaya çıkartılması olduğunu savunur. Örneğin, siyaset felsefesinde aristokratik bir bireyciliğin savunuculuğunu yapan Russell, hoşgörü, cinsel özgürlük ve sağduyunun yanında olurken, materyalizme, bürokrasi ve savaşa şiddetle karşı çıkmıştır.

2- Dini ve varoluşçu yaklaşım, insanlığın topyekün bir yıkıma doğru gittiğini savunurken, zaman zaman dini ya da yarı dini değerleri, zaman zaman da bireyin bizzat kendisini ön plana çıkartmıştır.

3- Lenin,Gramsci, Marcuse, Lukacs gibi düşünürlerin temsil ettiği yaklaşım ise, bireyin nihai bir özgürlük ve mutluluk haline ulaşabilmesi için, kapitalizmin ve burjuva devletinin, şiddet veya demokratik yollarla yıkılmasını öngörür.

Devlet Felsefesi
Siyaset felsefesinin bir dalını meydana getiren ve toplumsal yaşamla devletin doğuşunu, doğasını ve anlamını araştıran, insanlarla insanların içinde yer aldıkları siyasi örgütlenmeler arasındaki ilişkileri inceleyen felsefe dalı.

Devlet felsefesi tarihinde, devlet şu şekillerde anlaşılmıştır:

1- Doğal bir kurum veya organizma olarak. Bu yaklaşımın klasik temsilcisi Platon’dur. O, devleti büyük ölçekli bir insan ya da organizma, bireyin bir devamı olarak görür ve bu durumun bir sonucu olarak da, sırasıyla akıl, can ve iştihadan oluşan üç parçalı ruh anlayışını aynen devlete yansıtır. Buna göre, o devletin temelini insan doğasında bulmaktadır.

2- Devletin, yönetimde bulunanlardan ayrı olan, fakat yöneticilerin karar ve ehliyetleriyle gelişmesine katkıda bulundukları bir kurumlar ve hizmetler sistemi olduğunu dile getiren Aristotelesçi devlet anlayışı. Bu çerçeve içinde, Aristoteles’te, devletin asıl amacı, yurttaşların maddi bakımdan refaha ulaşmaları, ama daha çok ahlâki bakımdan gelişmeleri ve olgunlaşmalarıdır. Devlet, bu amaç için vardır. Yani, ona göre, devlet yönetimleri kendi başlarına iyi ya da kötü değildir, ancak söz konusu amacı gerçekleştirebilmesine göre, iyi ya da kötü devlet vardır.

3- Yapma bir varlık ve araç olarak devlet. Klasik temsilciğini Rousseau, Hobbes ve Locke’un yaptığı bu anlayışa göre, insan mutlak bir özgürlük durumu içinde varolamaz. Mutlak bir özgürlük durumunda, insanı dışarıdan belirleyen ve sınırlayan hiçbir güç olamayacağından, her insan neyin iyi olduğuna kendisi karar verir ve kendi çıkarlarını hayata geçirmeye çalışır. Bu ise, tam bir çıkar çatışmasına, hatta insanlar arasında bir savaşa yol açar. Fakat böyle bir durum, tüm insanlara zarar vereceğinden, insanlar bir araya gelerek, aralarında bir sözleşme yaparlar. İnsanlar toplum sözleşmesi adı verilen bir uzlaşma ve anlaşmaya dayanarak, ortak iradelerini temsil edecek bir gücü, kendileri için hakem ve yönetici olarak tayin ederler. Buradan da anlaşılacağı gibi, söz konusu anlayışta devletin doğal bir temeli yoktur. Bu yaklaşımda devlet, insanları birbirlerine karşı koruyacak ve kendilerini geliştirmelerine imkan verecek bir araç olarak ortaya çıkar.

4- Devleti, kendi irade, ehliyet, yeteneği, ve amaçları olup, bir üniversiteye benzetilebilecek cisimleşmiş bir kişi, dünyadaki ilahi düşünce, milli bir ruh olarak gören Hegelci devlet anlayışı. Devletin içeriğini milli ruhun meydana getirdiğini öne süren Hegel ‘e göre, milli ruh, din, hukuk, bilim, sanat, sanayi gibi türlü özel alanlara ayrılır.

5- Devletin, devleti kontrol edenlerin, gücü elinde bulunduranların çıkar ve tercihlerinden hareketle politikalar üreten bir tür yönetim makinesi olduğunu, toplumdaki egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini dile getiren Marksist devlet görüşü. Söz konusu anlayışa göre, devlet sınıflara bölünmüş olan topluma sıkı sıkıya bağlıdır. Bu çerçeve içinde devlet, sosyal mücadeleyi, sınıf savaşını yavaşlatan, ona engel olan, ekonomik bakımdan üstün durumda olan, üretim araçlarına sahip bulunan sınıfın baskı aracıdır.

angelesdream 04-07-2007 03:49 PM

hepinize çook teşekkürlerimi sunarım arkadaşlarım.
dersi hocamıza teslım ettık allahın izniyle:))


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.