ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Gezelim, Görelim (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=467)
-   -   Kapıları Kalbine Açılan Kent....Diyarbakir (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=876107)

Prof. Dr. Sinsi 10-07-2012 12:46 AM

Kapıları Kalbine Açılan Kent....Diyarbakir
 
Hangi kapıdan girerseniz girin kente; Dağ Kapısı, Yeni Kapı, Urfa Kapısı, Mardin Kapısı... Diyarbakır 5000 yıllık bir geçmişin izlerini size göstermeye hazırdır.

Siz farkında değilsinizdir; ama sizi bekleyen kentler vardır. Bir gün ona geleceğinizden emindir. Üstünde çift başlı kartal kabartması olan dev bir burcunu görmüşsünüzdür bir yerlerde, takılmıştır bir kere aklınıza. Ya da nerede okuduğunuzu hatırlamadığınız bir cümle, “Surlarının Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun surları” olduğunu söylemiştir size... Yıllar önce TRT’nin radyosunda sık sık çalınan bir türkü, “Diyarbakır şad akar / Urfa Mardin’e bakar” dizeleriyle hiç nedensiz düşüvermiştir dilinize. Güzel anılar gibi içinizde birikir bu kent ve nihayet bir gün bir kapısından içeri girersiniz. Yola çıkmadan önce, “Nereye” diye soranlara verdiğiniz cevap şöyledir: “Surların, sırların, tunç bakışlı insanların kentine…”

Hangi kapıdan girerseniz girin; Diyarbakır, 5000 yıllık bir geçmişin izlerini size göstermeye hazırdır. MÖ 3000 yılında Hurrilerle başlayan tarihi, Ergani ilçesindeki Çayönü höyüğü ile MÖ 7000 yılına dek uzanır. Çünkü Ergani, Diyarbakır’dan da yaşlıdır ve basit planlı, dal örgü barınaklardan taş temelli, kerpiç duvarlı yapılara doğru gösterdiği gelişme, insanlık tarihinin en gelişmiş köy örneklerinden biridir.
Kentin kara bazalttan muntazam kesme taşlardan örülü duvarlarının çevresi beş kilometreyi aşar ve 78 burçla güçlendirmiş surlarda dört ana kapı bulunur. Harput, Urfa ve Mardin kapıları bu kentlere giden yolların da başlangıç noktasıdır. Diyarbakır’ın ünlü karpuzlarına ev sahipliği yapan Dicle’nin kıyısındaki kapı, Yeni Kapı’dır ve Yeni Kapı’dan bereketli Dicle Ovası’na bakarsınız; sur içi Diyarbakır’ın eskiliğine, sur dışı Diyarbakır’ın yeniliğine…

EVLİ BEDEN VE YEDİ KARDEŞ BURCU

Dört yönden, kalınlığı beş metreyi bulan surlarla ve yüksek burçlarla kuşatılmış kenti yönetenler nerede oturuyordu acaba? Tabii ki İçkale’de. İlk yerleşme ve savunma sistemi olduğu sanılan Diyarbakır’ın İçkalesi, Dışkale’nin kuzeydoğu ucunda Dicle kenarında yer alıyor. Hükümdar sarayları ise yalnızca gravürlerde kalmış. Surların güneybatı kesimindeki Evli Beden ve Yedi Kardeş adı verilen anıtsal boyutlardaki iki burç, dünya askeri mimarlığının da başyapıtları. Evli Beden Burcu, bir süre evsiz insanları barındırdığı için bu adı almış ve ortasında üç sıra halini alan bant yazı da hat sanatının doruğunu yansıtıyor.
Kentin çalkantılı tarihi boyunca onarılan surlar, son şeklini Romalılar döneminde alır. Nisibis’in (Nusaybin) Hıristiyan halkı Diyarbakır’a göç edince, 367-375 yılları arasında şehrin batı surları yıktırılarak bugünkü Dağ Kapı’dan (Harput Kapısı) Urfa Kapısı’na, oradan Mardin Kapısı’na giden sur kısmı inşa edilir ve Nisibis halkı da kalenin içine alınır.

AMİD’DEN DİYARBAKIR’A

Dicle havzasının yukarı kesiminde, nehrin sağ kıyısında, denizden yüksekliği 650 metre olan yüksek bir platoda kurulu olan kentin adı, Asurlu döneminden kalma bir kılıç kabzasında ‘Amid’ olarak yazılmış. Süryani kaynaklarında ve Arapça eserlerde de hep bu ad geçer. Roma ve Bizans kaynaklarında ise şehir, ‘Amida’ diye yazılır. Artuklu ve Akkoyunlu Türkler, şehri baştan başa kuşatan surların esmer renginden dolayı ‘Kara Amid’ derler kente. Zafernameler’de ‘Kara Kale’dir. Dede Korkut kitabında ‘Hamid’, bazı Türk eserlerinde ise ‘Kara Hamid’ diye yazılır. Arapların 7. yüzyılda bölgeyi fethetmelerinden sonra Dicle kıyısına yerleşen ‘Bekr B. Vail’ kabilesinin yayıldığı bu topraklara verilen ad Diyar-ı Bekir’dir. 1937 yılında Diyarbakır halkevinde yaptığı konuşmada son noktayı koyar Atatürk. Kentin adı artık Diyarbakır’dır.

SANAT, KÜLTÜR VE TİCARET MERKEZİ

Tarih boyunca ana yolların merkezinde oluşu ilim, sanat, kültür ve ticaret merkezi haline getirmiştir Diyarbakır’ı. Batılı gezginlerin yazdıklarına göre Diyarbakır’dan Moskova’ya, hatta Moğolistan’a kadar, dokunmuş ipek ve işlenmiş bakır, demir ve altın ürünler ihraç edilirmiş. Sarraflar iri, kıymetli taşlarla kuyumcular çarşısına girer, altın takılarıyla ayrılırlarmış kentten.
Diyarbakır, İpek Yolu’nun önemli noktalarından biri olması nedeniyle geçmişin ticaret merkezi olan hanlarıyla ve pazarlarıyla da ünlüydü. Keçeciler ve takunyacıların, bakır işleriyle uğraşan ustaların bulunduğu Sipahi Pazarı’nın dar sokaklarında gezerken; tekstilden kuyumculuğa, bakırcılıktan ipekçiliğe kadar her ürünle dolup taşan, Attaran, Kuyumcular, Çilengiren, Cevahircan, Zergeran ve Bezzezan pazarlarından geriye kalanlar Hasan Paşa Çarşısı ve hanı ile Diyarbakır Bedesteni (Kuyumcular Çarşısı). Mardin Kapısı’ndan girince sağ tarafta kalan ve 1527’de Kanuni Sultan Süleyman’ın Diyarbakır Valisi Hüsrev Paşa tarafından yaptırılan Deliller Hanı, bugün otel olarak hizmet veriyor.
17. yüzyıldaki ihtişamı, yeraltındaki 500 atı barındırabilecek ahırları, çok güzel havuzu, kuyumcuları, bıçakçıları, çizmecileriyle Batılı gezginleri hayli etkileyen Hasan Paşa Hanı, 1573’de inşa edilmiş.

ÇOK SÜTUNLU ULU CAMİ

Diyarbakır’a hangi yönden girerseniz girin, kendinizi Anadolu’nun en eski camisi olan Ulu Cami’de bulacaksınız ve Diyarbakır hakkındaki ilk dersi de burada alacaksınız. Bölgenin yapı malzemesi olan bazaltın dişi ve erkek taş olmak üzere ikiye ayrıldığını, dişi taşın avlu döşemelerinde, erkek taşın tüm sert yüzeylerde kullanıldığını öğreneceksiniz. 1115’teki deprem ve yangın sonrası çöken camiden çıkartılan malzeme, avlu cephelerinde yeniden kullanılmış. Avlunun batısında yer alan iki katlı yapı, caminin en ilginç mimari öğesi. Süslemeler, 12. yüzyıl İslam mimarlığı; devşirme sütun ve silmeleri ise, Helenistik ve Roma karakterli.
Ulu Cami’yle birlikte, Zinciriye ve Mesudiye medreseleri, din, kültür ve bilimin merkeziydi.
Ulu Cami’nin kuzeyinde ve yapıya bitişik olan Mesudiye Medresesi’ne caminin avlusundan da girilir. Medrese; astronomi, biyoloji, felsefe, edebiyat, tıp, fizik ve matematik öğretilen Anadolu’nun ilk üniversitelerindendi.

DİCLE’YE ATILAN DİLEKÇELER

Bir zamanlar hayli kalabalık cemaatleri bulunan, Surp Gregos, Mart Thoma, Saint George, Meryem Ana, Kırklar, Mart Pityon, Protestan ve Katolik kiliseleri; Ermenilerin, Yahudilerin, Yezidilerin, Rumların ve Keldanilerin sur içi kardeşliğinin de örneğiydi. Hâlâ Diyarbakır’ın geniş eyvanlı evlerini; daracık, eski sokaklarını ziyaret eden değişik dinlerden pek çok yolcu bu kiliselere uğruyor duaları için. Ama asıl görevi Dicle üstleniyor Diyarbakır’da: Çok yakında, Kurban Bayramı’nın akşamlarında, Kırklar Dağı eteğindeki, On Gözlü Köprü’den insanlar Dicle’ye yazılı kağıtlar atacak. Çocuğu olmayanlar çocuk, hastalar şifa, sevgililer kavuşmayı dileyecek. Ak kâğıtlar, ay aydını gecelerde, Dicle’nin daima coşkun akan sularına karışacak. Bölgenin hayat kaynağı olan ve bu yüzden halk tarafından kutsal sayılan Dicle, her şeyin başladığı ilk kaynağa, eski Mezopotamya’ya doğru umut olup akacak.



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.