ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Siyasal Bilgiler / Hukuk (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=594)
-   -   Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=781079)

Prof. Dr. Sinsi 09-09-2012 02:18 PM

Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları
 
Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları
Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/12641
K. 2005/12058
T. 21.11.2005

• İŞTİRAK VE YOKSULLUK NAFAKALARI ( Hakim Nafaka Alacaklısının İhtiyaçları İle Nafaka Yükümlüsünün Gelir Durumu Arasında Bir Oranlama Yaparak İlk Nafaka Takdirinde Taraflar Arasında Sağlanan Dengeyi Koruyacak Bir Karar Vermesi Gereği )

• NAFAKANIN ARTTIRILMASI TALEBİ ( Nafaka Alacaklısının İhtiyaçları İle Nafaka Yükümlüsünün Gelir Durumu Arasında Bir Oranlama Yaparak İlk Nafaka Takdirinde Taraflar Arasında Sağlanan Dengeyi Koruyacak Bir Karar Vermesi Gereği )

• NAFAKA TAKDİRİ ( Hakim Nafaka Alacaklısının İhtiyaçları İle Nafaka Yükümlüsünün Gelir Durumu Arasında Bir Oranlama Yaparak İlk Nafaka Takdirinde Taraflar Arasında Sağlanan Dengeyi Koruyacak Bir Karar Vermesi Gereği )

4721/m.176

ÖZET : Hakim, nafaka alacaklısının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsünün gelir durumu arasında bir oranlama yaparak ilk nafaka takdirinde taraflar arasında sağlanan dengeyi koruyacak bir karar vermelidir. Ayrıca,, dava tarihinden sonraki bir olayın davalı tarafça ileri sürülmediği halde karara dayanak yapılmış olması da doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davada; önceki iştirak ve yoksulluk nafakalarının yetersiz kaldığı ileri sürülerek artırılması istenilmiş, mahkemece iştirak nafakası yönünden istemin kısmen kabulüne, yoksulluk nafakası yönünden ise reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince yoksulluk nafakası istemine ilişkin olarak temyiz edilmiştir.

TMK'nun 176/4. maddesinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde artırılıp azaltılabileceği kabul edilmiştir.

Somut olayda davacı, 16.7.2001 tarihinden itibaren 150.000.000 lira olarak hükmedilen nafakanın artırılmasını istemiş, dava tarihine kadar aradan yaklaşık 3,5 yıl geçmiştir.

Davacıya ait olduğu ve satarak yoksulluktan kurtulduğu ileri sürülen taşınmazların alım-satım işlemlerinin ise boşanma kararından önce gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret düzeyinde gelire sahip olunması" yoksulluğu ortadan kaldırıcı bir olgu olarak kabul edilmemiştir. ( HGK 7.10.1998 gün 2-656 E., 688 K,, 1185 K. Ve 1.5.2002 gün ve 2-937 E., 339 K. sayılı kararları gibi ).

O halde, 3,5 yıl önceki tarih itibariyle kararlaştırılan yoksulluk nafakasının paranın alım gücünü yitirmesi ve bu süre içerisinde davacının ihtiyaçlarının doğal olarak artması sonucunda en azından değerinin düştüğü bir gerçektir.

Hakim, nafaka alacaklısının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsünün gelir durumu arasında bir oranlama yaparak ilk nafaka takdirinde taraflar arasında sağlanan dengeyi koruyacak bir karar vermelidir.

Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara tabi olup, dava tarihinden sonraki bir olayın davalı tarafça ileri sürülmediği halde karara dayanak yapılmış olması da doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.11.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. her dava açıldığı tarihteki koşullara tabi olup 26.12.2001 gün 2-1158 E

Prof. Dr. Sinsi 09-09-2012 02:18 PM

Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları
 
T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/8288

K. 2004/9460

T. 21.9.2004

• İŞTİRAK NAFAKASININ ARTTIRILMASI TALEBİ ( Davanın Açıldığı Güne Kadar Geçen Yaklaşık Bir Yıl İçinde Tarafların Sosyal ve Ekonomik Durumlarında Değişme Olduğu )

• TARAFLARIN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMU ( Davanın Açıldığı Güne Kadar Geçen Yaklaşık Bir Yıl İçinde Değişme Olduğu - Aksinin Düşünülmesi Hayatın Olağan Tecrübelerine Aykırı Olduğu )

• DAVA AÇMA SÜRESİ ( İştirak Nafakasının Arttırılması Talebinde Yasada Nafakanın Yeniden Belirlenebilmesi İçin Kesin Bir Zaman Diliminin Geçmesi Aranmadığı )

4721/m.4,176,330,331

ÖZET : Dava iştirak nafakasının arttırılması talebidir. Yasada nafakanın yeniden belirlenebilmesi için kesin bir zaman diliminin geçmesi aranmamıştır. Ayrıca her davanın açıldığı günki koşullarda değerlendirilmesi esastır.
Somut olayda artırılması istenen önceki nafaka 19.2.2003 tarihindeki şartlara göre takdir edilmiş olup, işbu davanın açıldığı 2.3.2004 gününe kadar geçen yaklaşık bir yıl içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında değişme olduğu açıktır. Bunun aksinin düşünülmesi hayatın olağan tecrübelerine aykırı olup kabulü imkansızdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, önceki iştirak nafakasının yetersiz kaldığı belirtilerek artırılması istenilmiş; mahkemece, artırılması istenen nafaka karar tarihinden bu dava tarihine kadar bir yıl geçmediği gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, TMK.nun 331. maddesine göre: "Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler." aynı şekilde 176. maddesi uyarınca, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafaka; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde artırılıp azaltılabilir.
Yasada nafakanın yeniden belirlenebilmesi için kesin bir zaman diliminin geçmesi aranmamıştır. Ayrıca her davanın açıldığı günki koşullarda değerlendirilmesi esastır.
Somut olayda artırılması istenen önceki nafaka 19.2.2003 tarihindeki şartlara göre takdir edilmiş olup, işbu davanın açıldığı 2.3.2004 gününe kadar geçen yaklaşık bir yıl içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında değişme olduğu açıktır. Bunun aksinin düşünülmesi hayatın olağan tecrübelerine aykırı olup kabulü imkansızdır.
Kaldı ki bu süre içinde çocuğun yaşı ve eğitim düzeyine göre ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır. Böylece TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine ve 176-330. maddesine göre ihtiyaca uygun bir miktar nafakaya hükmedilmesi gerekirken istemin tümüyle reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.9.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Prof. Dr. Sinsi 09-09-2012 02:18 PM

Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları
 
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

E:2006/189
K:2006/1831
T:07.03.2006
4721 s. Yasa m. 2,4,176,331

Davacı O. ile davalı P. aralarındaki nafaka davasına dair İstanbul 2. Aile Hakimliği'nden verilen 28.04.2005 günlü ve 2003/195 E., 2005/337 K. sayılı hükmün onanması hakkında dairece verilen 06.10.2005 günlü ve 2005/10619 E., 2005/9601 K. sayılı ilama karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, anlaşmalı boşanma ile kabul edilen 750 DM yoksulluk nafakasının, davalının öğretmen olarak çalışmaya başlaması ve davacının da gelirinin azalması nedeniyle kaldırılması istenilmiş; mahkemece davanın reddine karar verilmiş, işbu kararın temyizi üzerine dairemizce 06.10.2005 gün ve 10619-0601 sayıyla onama kararı verilmiştir. Daire kararına karşı davacı taraf karar düzeltme isteminde bulunmuş olup, isteğin süresi içerisinde bulunduğu anlaşıldıktan sonra dosadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü.
KARAR : Tarafların 15.12.1992 tarihinde kesinleşen ilamla anlaşmalı olarak boşandıkları, boşanma protokolünde 750 DM nafaka ödemesi ve evlenme halinde nafakanın sona ereceği hususlarının kararlaştırıldığı, davalının 17.06.1974 tarihinde öğretmen olarak göreve başlayıp evlendikten bir süre sonra da görevine devam ettiği, 20.10.1989 tarihinde istifa ettiği, boşanmadan yaklaşık iki yıl sonra 11.03.1994 tarihinde yeniden atandığı ve halen öğretmen olarak görev yapmakta bulunduğu, davalının ise 2001 yılında SSK'dan emekli olduğu, işbu davanın ise 17.09.2003 yılında açıldığı anlaşılmaktadır.
TMK. mad. 176/lV hükmüne göre: "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Aynı şekilde 331. madde uyarınca; "durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır."
Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.
Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat; sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır.
Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce "güven" ilkesine aykırı düşer. Zira davacının sözleşme ( protokol )ile elde ettiği "statü"ye beslediği güven, davalı ( borçlunun )sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği ( kötüleşmediği )veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arz edebilir.
Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek icin, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet, doğruluk-dürüstlük ve sozleşmeye bağlılık ilkeleri ıle bagdasmaz. Çünku kendi kusuru ( basiretsizliği vb. )ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK'nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.
Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa ( örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge altüst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa )güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi ( MK. mad. 2 )gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gündeme gelir.
Tarafların mali durumlarının değişmesi, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının ( davalının )yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır ya da borclunun ( davacının )mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine ( veya kararlaştırılmasına )esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır.
Somut olayda boşanma sürecinde davalının öğretmen olduğu ve gerekirse yeniden göreve baslayabileceği öngorulerek nafakanın kabul edildiği degerlendirıldiğinde, boşanmadan iki yıl sonra işe başlanmış olması ileri sürülerek yoksulluk nafakasının kaldırılmasının istenmesi sözleşmeye bağlılık ve iyi niyet kuralları ile bağdaşmamakta ise de, boşanma sonrasında davacının emekli olduğu, gelirinin azaldığı iddia edilerek nafakanın kaldırılması ( "çoğun içinde az da vardır ilkesine göre" nafakanın azaltılması )istendiğine göre gerçekten davacının ekonomik durummunun nafaka başlangıcından sonra istem tarihi itibariyle bozulup bozulmadığı ya da ciddi oranda ödeme güçlüğü ve geçim sıkıntısı doğuracak şekilde azalıp azalmadığı araştırılıp sonucu değerlendirilmeden ve de davalının düzenli, güvenceli görevi nedeniyle gelir sahibi olması gözetilmeden eksik incelemeye dayalı olarak istemin tümüyle reddine karar verilmiş olması TMK'nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine uygun bulunmamıştır. Bu nedenle dairemizin 06.10. 2005 gün ve 10619 E-9601 sayılı kararı ortadan kaldırılarak hükmün bozulması gerekmiştir.
Mahkemece yapılacak iş; davacının, nafaka tesisi ile işbu dava tarihindeki sosyal ve ekonomik durumu tarafların tüm delilleriyle birlikte, zabıta marifetiyle araştırılıp, gerekirse resmi birimlerden kayıt ve belgeler de getirtilerek incelenip sonucuna göre hüküm kurmaktan ibarettir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Prof. Dr. Sinsi 09-09-2012 02:18 PM

Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları
 
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:2005/3-169
K:2005/235
T:06.04.2005

TEMYİZ SINIRI

Nafaka davaları yönünden temyiz edilebilirlik sınırının belirlenmesinde yıllık nafaka tutarı esas alınmalıdır.

1086 s. HUMK. m. 427

Taraflar arasındaki "iştirak nafakası" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Dördüncü Aile Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.11.2003 gün ve 2003/744-603 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinin 29.3.2004 gün ve 2004/2461-2901 sayılı ilamı ile;
(...Davada, anlaşmalı boşanma ile hükmedilen aylık 100.000.000 lira iştirak nafakasının 400.000.000 liraya yükseltilmesi istenilmiş; mahkemece istemin kısmen kabulü ile aylık 300.000.000 lira iştirak nafakasına karar verilmiştir.
Ancak, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine ve özellikle küçüğün yaş, eğitim düzeyi ile davalının gelirindeki artışa göre yaklaşık bir yıl önce hükmedilen nafakada, yapılan iyileştirme miktarı fazla olup, TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine uygun bulunmamıştır.
Ayrıca, davacı kendisini vekille temsil ettirmediği halde lehine ücreti vekalete hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırı görülmüştür...)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, katılım (iştirak) nafakası istemine ilişkindir.
A- DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ: Davacı, davalı ile 14.5.2002 tarihinde boşandıklarını müşterek çocukları Ebru'nun velayetinin kendisine verildiğini, öğretmen olduğunu, boşanma ilamı ile birlikte Ebru için aylık 100.000.000 TL. katılım (iştirak) nafakasına 23.03.2002 tarihi itibarı ile hük-medildiğini, ancak çocuğun okula başladığını, astım hastası olduğunu, hükmedilen nafakanın ve kendisinin gelirinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini ileri sürerek, aylık nafakanın 400.000.000 TL.ye çıkarılmasını istemiştir.
B- DAVALININ CEVABININ ÖZETİ: Davalı mühendis olduğunu, aylık 1.250.577.099 TL. net maaş aldığını, oturduğu ev için aylık 190.000.000 TL. kira ödediğini ileri sürerek, daha önce Ebru için hükmedilen 100.000.000 TL. katılım (iştirak) nafakasının yeterli olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ: Yerel mahkemece, davalının davacıdan boşandıktan sonra başka birisi ile resmen evlenmediği, küçük
Ebru'nun ilkokul 1. sınıf öğrencisi olduğu, günümüz koşulları ve ortak çocuğun paraya olan gereksinimi göz önüne alındığında aylık 300.000.000 TL. nafakanın yeterli olacağı sonucuna varılarak, daha önce hükmedilen aylık 100.000.000 TL katılım nafakasının 300.000.000 TL.ye çıkarılarak bu şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D- TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME: Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; "Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine ve özellikle küçüğün yaş, eğitim düzeyi ile davalının gelirindeki artışa göre, yaklaşık bir yıl önce hükmedilen nafakada yapılan iyileştirme miktarı fazla olup, TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine uygun bulunmadığı" gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuş, Yerel Mahkeme; "çocuğun eğitimi, bakımı ve korunması ile ilgili gelişen ihtiyaçları göz önüne alındığında hükmedilen nafakanın yeterli olacağı" görüşüyle ilk hükümde direnmiştir.
E- UYUŞMAZLIK: Tarafların ortak çocukları Ebru için hükmedilen iştirak nafakasının Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesinde yer alan "hakkaniyet" kuralına uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
F- GEREKÇE: a- Temyiz edilebilirliğe ilişkin ön sorunun incelenip değerlendirilmesi; dosyada daha önce hükmedilen 100.000.000 TL. katılım nafakasının 400.000.000 TL.ye cıkarılması istenmiş, mahkemece aylık 300.000.000 TL.ye hükmedilmiş olması ve kararı davalının temyiz etmesi karşısında, dosyanın kesinlik (temyiz edilebilirlik) sınırı altında kalıp kalmadığı, buradan giderek nafaka davalarında temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı belirlenirken aylık nafaka miktarının mı, yoksa yıllık nafaka miktarınının mı esas alınması gerektiği hususunun ön sorun olarak incelenmesi gerekli görülmüştür.
Kural olarak, mahkemelerden verilen son (nihai) kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bununla birlikte kanun koyucu belirli düşüncelerle miktar ve değeri belirli bir miktarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin son kararların kesin olduğunu, dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığını hükme bağlamıştır (HUMK.nun m. 427).
Bir kararın temyizinin olanaklı olup olmadığı, diğer bir soyleyişle, kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu (müddeabih) menkul ya da alacağın değeri esas alınır. Faiz, İcra (inkar) tazminatı ve giderler hesaba katılmaz (YHGK. 13.1.1988 gün, 1988/13-586 E. ve 25 K. sy. ilamı).
Bilindiği gibi, 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Degişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 21.7.2004 gun ve 25529 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıs olup, bu tarih itibarı ile temyiz edilebilirlik (kesinlık) sınırı 1.000.000.000 TL. (1.000 YTL) olarak belirlenmiştir.
Öte yandan, 5219 sayılı Kanun'un Genel Gerekçesinde yer alan "...Kararların kesinlik sınırının çok düşük olması, davaların gereksiz yere uzamasına ve Yargıtay'ın iş yükünün artmasına neden olmaktadır" şeklindeki ifade de, Kanun koyucunun, günümüz ekonomik koşullarını ve paranın satın alma gücünü gözeterek miktar ve değeri belirli bir sınırın altında kalan uyuşmazlıklar hakkında yerel mahkemelerce verilen hükümleri Yargıtay denetimi dışında tutmayı amaçladığını göstermektedir.
Bu aşamada nafaka davalarında temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırının saptanmasında aylık nafaka miktarının mı; yoksa yıllık nafaka miktarının mı esas alınması gerektiği sorunu gündeme gelmiş, bu yönün Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu ve diğer paralel düzenlemelerin genel yapısı, ruhu ve öngördüğü yargılama ilkeleri çerçevesinde, 5219 sayılı Kanun ve gerekçesi de dikkate alınarak, yargısal içtihatlarla açıklığa kavuşturulması gerektiği düşüncesi, Hukuk Genel Kurulu'ndaki ön sorunla ilgili görüşmeler sırasında benimsenmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nda ön sorun bakımından yapılan görüşmeler sırasında azınlıkta kalan bir kısım üyeler, kesinlik, (temyiz edilebilirlik) sınırının belirlenmesinde aylık nafakanın esas alınması gerektiği konusunda Yargıtay Daireleri arasında bir uygulama birliği olduğu bundan ayrılmayı gerektirecek makul bir nedenin bulunmadığı yönünde görüş bildirmişlerdir.
Buna karşılık, çoğunlukça bu görüş benimsenmeyerek şu sonuca varılmıştır;
Temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı belirlenirken hüküm altına alınan nafakanın aylık veya yıllık tutarının dikkate alınması gerektiği yönünde açık bir hüküm bulunmamaktadır. Sorunun çözümünde nafaka davalarında davanın değerinin (müddeabihin) ne olduğunun saptanması önem arz eder. Bir davada müddeabihin bir tek değeri olur, bu tek değer mahkemenin görevli olup olmadığı, mahkemenin kararının temyiz edilip edilemeyeceği, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılıp yapılamayacağı, temyiz sonucunda verilecek Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilip gidilemeyeceği, harç hesaplanması ve vekalet ücreti takdir edilirken ölçüt olarak alınır (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı 2001 Cilt 1 sayfa 179).
492 sayılı Harçlar Kanunu'nun, Harç Alma Ölçüleri kenar başlıklı 15. maddesine göre, "Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden "deger" ölçüsüne göre nispi esas üzerinden alınır" denmiş, 1 sayılı Tarife'nin Karar ve ilam Harcı kenar başlıklı III. bolümünun, Nispı Harc baslıklı 1. bendinin Nafaka davalarında alınacak harcın düzenlendiği (d) fıkrasında; nafaka verilmesine dair hükümler de bir senelik nafaka bedeli üzerinden harç alınacağı ifade edilmiştir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 168. maddesine dayalı olarak hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret kenar başlıklı 9. maddesinde; "Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden vekalet ücretinin hesaplanacağı" açıklanmıştır.
Nafaka ve nafakanın arttırılması davaları kanundan doğan bir alacağın tespiti ve tahsili davası niteliğindedir.
Yukarıda açıklandığı üzere nafaka davalarında gerek Harçlar Kanunundan, gerekse Avukatlık Kanunu ve buna dayalı olarak çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi dava değerinin (müddeabihin) yıllık nafaka miktarı olduğunu açık bir biçimde ortaya koymuştur.
Mahkeme harcı ve vekalet ücret hesaplanırken ayrı bir dava değeri, temyiz edilebilirlik sınırı belirlenirken ayrı bir dava değeri belirlenmesinin yasal bir dayanağı bulunmadığına göre; temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı yönünden de, nafakının yıllık tutarını esas almak gerekecektir.
Sonuç olarak, yukarıda açıklanan nedenlerle nafaka davaları yönünden temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırının belirlenmesinde yıllık nafaka tutarının esas alınması gerektiği benimsenmiştir.
Somut olayda, davacı daha önce hükmedilen aylık 100.000.000 TL nafakanın aylık 400.000.000 TL.ye çıkarılmasını istemiş, mahkeme aylık 300.000.000 TL. nafakaya hükmetmiş, kararı davalı temyiz etmiş olup, hükmedilen ve temyize konu olan nafakanın yıllık tutarı 1.200.000.000 TL. (1.200 YTL.) olması karşısında 20.10.2004 tarihli direnme kararının temyizi olanaklı bir karar olduğu sonucuna varılarak, işin esasının incelenmesine geçilmesine oyçokluğu ile karar verildi.
b- Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6.4.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Prof. Dr. Sinsi 09-09-2012 02:18 PM

Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları
 
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

E:2004/11684
K:2004/11997
T:02.11.2004

Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
KARAR : Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davada, eş ve küçük çocuk için önceki tedbir nafakasının arttırılması istenilmiş; mahkemece, davacının düzenli bir geliri olması nedeniyle nafakaya ihtiyacı bulunmadığı belirtilerek eş yönünden istem reddedilmiş, çocuk yönünden ise 10 milyon lira olan nafaka miktarı 100 milyon liraya yükseltilerek hüküm kurulmuştur.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine gore, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, tedbir nafakalarında eşlerin birliğin giderlerine gücleri oranında emek ve malvarlıkları ile katkıda bulunmaları gerekir ( TMK. md.186/son ). Davacı esin ekonomik durumunun davalı ( kocadan ) daha iyi olması davalı ( kocayı ) yeterli düzeyde tedbır nafakası verme yükümlülügunden kurtarmaz. Ne var ki bu husus, hükmedilecek nafakanın miktarını tayinde dikkate alınmak zorundadır. Böylece "hakkaniyet" ilkesine uygun bir nafaka tesbit edilebilir ( TMK. mad.4 ).
Somut olayda her ne kadar davacı eşin çalıştığı, maaşının bulunduğu sabit ise de, önceki tedbir nafakası ile bu dava tarihi arasında yaklaşık yedi yıl gibi bir sürenin geçtiği, bu sürede doğal olarak ihtiyacların arttığı, günün ekonomik koşullarında paranın alım gücünu nisbi de olsa yitirdiği buna karşın davalının gelirinde artıs olduğu dikkate alındıgında oncekı nafakanın arttırılmaması "hakkaniyet" ilkesine uygun değildir.
Diğer taraftan karar başlığında davacının kimliği ve adresinin yazılmaması da usul ve yasaya uygun bulunmamıştır ( HUMK.md. 388/2 ).
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 2.11.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Prof. Dr. Sinsi 09-09-2012 02:18 PM

Nafakanın Azaltılması/Arttırılması/Kaldırılması İle İlgili Yargıtay Kararları
 
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Tarih : 26.09.2007
Esas No : 2007/3-641
Karar No : 2007/623

4721 - TÜRK MEDENİ KANUNU 176

ÖZET : YOKSULLUK NAFAKASI, YOKSULLUĞUN ORTADAN KALKMASI VE TALEP BULUNMASI HAİLİNDE MAHKEME KARARI İLE KALDIRILIR. YEME, SIĞINMA, SAĞLIK, ULAŞIM, EĞİTİM GİBİ ZORUNLU VE GEREKLİ GİDERLERİ KARŞILAYAMAYACAK DÜZEYDE OLANLARIN YOKSUL OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR. DOSYA KAPSAMINDAN DAVALI KADININ EV HANIMI OLDUĞU, ADINA KAYITLI EVİ 150. - YTL BEDELLE KİRAYA VERDİĞİ, AİLESİNİN YANINDA KALDIĞI VE BAŞKACA BİR GELİRİ OLMADIĞI ANLAŞILMAKTADIR. ALINAN KİRA İLE NAFAKA MİKTARI TOPLAMI KADINI YOKSULLUKTAN KURTARACAK DÜZEYDE DEĞİLDİR. BU DURUM KARŞISINDA YOKSULUK NAFAKASININ KALDIRILMASI TALEBİNİN REDDİ GEREKİRKEN YAZILI ŞEKİLDE KARAR VERİLMESİ İSABETSİZDİR.

DAVA : Taraflar arasındaki "yoksulluk nafakasının kaldırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 2. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 16.02.2006 gün ve 2005/655 E, 20061129 K. sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 29.05.2006 gün ve 2006/5390 E., 2006/6652 K. sayılı ilamı ile;

( ... Davacı; davalı ( kadın ) ın evinden 150.- YTL kira gelirinin bulunduğunu, ayrıca çalıştığını, böylece yoksulluğunun ortadan kalktığını iddia ederek, mevcut 150.-YTL olan yoksulluk nafakasının kaldırılmasına talep ve dava etmiş, mahkemece; davalının evini kiraya vererek ekonomik durumunda düzelme olduğu ve böylece yoksulluğu kalktığı gerekçesiyle, davanın kabulüyle yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

TMK'nun 176/3. maddesine göre "irat biçimde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka ... alacaklı tarafın ... yoksulluğunun kalkması ... halinde mahkeme kararıyla kaldırılır".

Hukuk Genel Kurulu'nun 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, sığınma, barınma, sağlık, ulaşım, kültür ( eğitim ) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul olduğunu kabul etmek gerekir.

Yine hemen belirtmek gerekir ki, Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir ( HGK. 07.10.1998 gün, 1998/2-656 E. 1998/688 K.; 26.12.2001 gün, 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün, 2002/2-397-339 sayılı kararları ).

Dosyada bulunan delillerden, davalının ev hanımı olup, herhangi bir işte çalışmadığı, ailesinin yanında kaldığı, sadece 150.-YTL evinden kira geliri bulunduğu, davalının ise astsubay olduğu, 900.- YTL aylık maaşının bulunduğu anlaşılmıştır.

Somut olayda; ev her insanın yaşaması için gerekli en zaruri ihtiyaçlarından birisidir. Davalının da adına kayıtlı tek bir evi vardır. Davalı bu evde kalmayıp, gelirinden yararlanıp ve ihtiyaçlarını daha uygun bir şekilde karşılamak için 150.- YTL'ye kiraya verdiği, kendisinin de ailesinin yanında kaldığı, herhangi bir yerde de çalışmadığı, kira gelirinden başka geliri bulunmadığı, davalının aldığı aylık 150..YTL kira geliri ile aldığı nafaka miktarı toplamının onu, yoksulluktan kurtaracak miktarda bulunmadığının kabulü gerekir.

Mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; davalının yoksulluğunun kalkmadığı gözetilerek, davanın reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.09.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.