ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tıp / Biyoloji / Farmakoloji (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=599)
-   -   Tıp Sözlüğü (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=102112)

bukett 02-09-2010 07:08 PM

Tıp Sözlüğü
 
-- A --

Abazi : Merkez ve sinir sistemi hastalıkları olmaksızın da görülebilen, yürüme yeteneğinin yitirildiği hareket kusuru.

Abdomen : Karın, batın.

Abdominoplatik: Laparoplastik.

Abdüksiyon: Kol yada bacağın tamamının ya da bir bölümünün vücudun dikey ekseninden yana doğru hareketi.

Abiyogenez: Canlıların cansız maddelerden meydana geldiğini savunan görüş.

Ablasyon: Cerrahi girişimle patolojik bir oluşumun alınmasını belirten terim.

Abrasyon: Derinin yüzeysel katmanlarındaki lezyon.

Abortus: Çocuk düşürme,düşük.

Absans: Kısa süreli şuur kaybı.

Abse: Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı içerisi cerahat ile dolu oluşum.

Absorbsiyon: Emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.

ACE: Anjiyotensin dönüştürücü enzim için kullanılan kısaltma.

Açık dolaşım: Kanın damarlardan dokular arasındaki özel boşluklara yayılıp, madde alış-verişi olduktan sonra toplayıcı damarlarla kalbe dönmesine denir.

Adaptasyon: Canlının yaşama ve üreme şansını artıran çevreye uyumunu sağlayan ve kalıtsal olan özellikleri.

Addis sayımı: 24 saatlik toplam idrardaki alyuvar ve akyuvarların sayısını ölçme işlemi.

Addüksiyon: Kol ya da bacağın tamamının ya da bir bölümünün vücudun dikey eksenine doğru hareketi.

Adenin: Pürin grubundan azotlu bir organik bileşik (Adenintimin protein çiftinin bir azotlu bir bileşeni.)

Adenit: Salgı bezlerinin akut ya da kronik iltihabı.

Adenohipofiz: Hipofizin salgıbezi yapısı gösteren ön lobu.

Adenoidektomi: Adenoitlerin (geniz bademcikleri) cerrahi girişimle çıkarılması

Adenoidit: Geniz bademciklerinin iltihabı

Adenokarsinom: Mikroskobik yapısı salgıbezi özellikleri gösteren kötü huylu tümör

Adenom: Salgıbezi dokularından kaynaklanan iyi huylu bir tümör.

Adenopati: Salgıbezleriyle ilgili hastalık süreci

Adenosarkom: Yapısında mikroskobik incelemeyle saptanabilen iki tür hücrenin bulunduğu kötü huylu tümör

Adenovirüs: Adenoviridae familyasından DNA içeren virüs

Adenozin trifosfat (ATP): Canlıların doğrudan kullandığı hücresel enerji molekülü, biyolojik enerji.

Adinami: Kuvvetin azalması ya da kaybı

Adipoz doku: Hücrelerinde yağ kabarcıkları içeren bağ doku

Adipozite: Derialtı dokusunda aşırı yağ birikimi

Adiyadokokinezi: Elleri açıp kapama gibi birbirine karşıt hareketleri art arda hızla yapma yeteneğinin kaybı

Adjüvan: Organizmanın bağışıklık yanıtlarını güçlendirmek için kullanılan değişik yapılardaki maddelere verilen ad

Adneks: Belirli bir sistemin ana organıyla hem anatomik, hem işlevsel bağları olan yapıların genel adı

Adneksit: Dölyatağı ekleri olan yumurtalıklar ve tüplerin akut ya da kronik iltihabı

Adrenalin: Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.

Adventisya: Kan damarları duvarının dış katmanı

Aeorafaji: Yemek yerken ya da yutarken sindirim sistemine aşırı hava girmesi

Aerobik solunum: Hücrede yalnız moleküler oksijenin kullanıldığı bir solunum şeklidir.

Afaki: Gözde merceğinin bulunmaması

Afazi: Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybı. Disfazi, aynı durumun daha hafif bir formudur.

Afrodizyak: Cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.

Afoni: Ses kaybı. Kısmi veya tam olabilir. Afoni sebepleri, genellikle konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalığı veya zedelenmesi, boğaz, gırtlak hastalıkları veya nörozdur. Histerik afoninin nedeni, şuuraltı, hiç konuşamamak veya özel bir durumda konuşmamamk arzusudur.

Aft: Ağız ya da yutak mukozasında genellikle çok sayıda yüzeysel ülserleşme.

Agalaksi: Doğumdan sonra süt salgısının bulunmaması.

Agenezi(aplazi): Organizmanın doku, organ ya da organ gurubu gibi bir bölümünün bulunmaması.

Agenitalizm: Üreme organlarının bulunmaması.

Aglütinasyon: Sıvı bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.

Agnozi: Duyular aracılığıyla algılanan uyarılara anlam verme yeteneğinin yok olması

Agoni: Solunum ve kalp atımlarının düzensizleşmesi, el ve ayakların soğuması gibi yaşam belirtilerinin giderek zayıfladığı ölümden önceki durum

Agorafobi: Geniş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.

Agrafi: Yazı yazma becerisinin kaybolması

Agramatizm: Sözdizimi açısından doğru cümleler kurarak konuşabilme yeteneğinin olmaması.

Agranülositoz: Kanda ve kemik iliğinde akyuvarların iyice azaldığı ya da tümüyle yok olduğu ağır hastalık

Aguzi: Tat alma duyusunun kaybolması

Ajitasyon: Kişinin etrafa saldırganlığı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.

Akalazya: Bir büzgen kasın yetersiz gevşemesiyle ortaya çıkan bozukluk

Akalküli: Düzenli düşünme yeteneğinde sayısal simgelerle işlem yapma güçlüğü biçiminde ortaya çıkan bozukluk

Ajite: Rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan.

Akinezi: Normal bir insanda kendiliğinden oluşan otomatik hareketlerin bir bütün olarak azalması ya da kaybı

Akne: Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır. En çok 14-20 yaşlar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Yağ bezlerinin kanalında bir tıkaç oluşur ve bu tıkacın başı sertleşip siyahlaşır. Bazen, kanal tıkalı olduğu halde, bez yağ salgılamaya devam eder ve böylece içi yağ dolu bir kist oluşur. Siyah noktalara tıpta komedon adı verilir.

Akoli: Bağırsaklarda safranın bulunmadığı patolojik durum

Akomodasyon: Gözün farklı uzaklıklarda bulunan cisimleri net olarak görmek için yaptığı uyum

Akondroplazi:Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.

Akrofobi: Yüksek yerlerde ya da uçak gibi hızla yükselen araçlarda bulunma korkusu

Akromatopsi: Renk algılamasının bulunmadığı görme bozukluğu
Akromegali: Beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur. Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda baş gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm oluşur. Bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra baş gösterirse, el ve ayakların genişlemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlaştığı görülür.

Akson: Sinir hücrelerinin uzun uzantısı.sinaptik bağlantıların sağlantığı uzantılardır.

Aktif taşıma: Yarı geçirgen bir zarda maddelerin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama enerji harcayarak geçmesi olayıdır.

Aktin: Kaslarda kasılmayı sağlayan protein yapıdaki ince iplikler.

Akustik Sinir: İşitme siniri.

Alel: Bir karakter üzerinde aynı yada farklı yönde etkili olan iki veya daha fazla genden herbiri.

Alg: Sulu ortamda yaşayan tek hücreli organizmalardır.Fotosentez yada fagosite yaparak beslenir.

Ambliyopi: Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.

Allantoyis kesesi: Yumurta içindeki metabolik artıkların depolandığı embriyonik kese.

Alveol: Akciğerlerde genişlemiş küçük kesecik.

Amino asit: Proteinlerin yapı taşıdır. Bir amino asit, amino grubu (NH2) ile bir karboksil grubu (COOH) taşıyan bileşiklerdir. Çok sayıda amino asit peptid bağları ile bağlanarak proteinleri oluşturur.

Amnezi: Hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.

Amonyak (NH3): Protein metabolizması sonucu oluşan azot ve hidrojen bileşimi olan keskin kokulu bileşik.

Anaerobik solunum: Hücrede moleküler oksijenin kullanılmadığı bir solunum şeklidir.

Analjezik: Ağrı kesici.

Anemi: Kısaca, halk arasında kansızlık olarak bilinen anemi, alyuvarların sayı olarak az olması ve alyuvarların içerisinde bulunan hemoglobin adı verilen maddenin miktarının azlığıdır.

Anemik: Kan değerleri düşük olan, yani kan sayımında eritrosit sayıları ve hemoglobin miktarı düşük olan kişi.

Anerji: Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanın savunma yeteneğinin kaybolması.

Anestezi: Doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.

Anizogami: Farklı şekil, büyüklük ve yapıdaki gametlerin birleşimiyle yapılan eşeyli üreme şekli.

Anksiete: İç sıkıntısı, iç daralması.

Anosmi: Koku alamama, nezle grip gibi enfeksiyonlarda olabildiği gibi koku siniri ile ilgili beyin bölgesindeki patolojilerde de görülebilir.

Anoreksi: Anorexia Nervosa, özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur. Bu durum genellikle kişinin çok şişmanladığı kanısı ile mübalağalı bir şekilde rejim uygulaması ile başlar, önceleri kontrol edilebilen iştah bir süre sonra hakikaten yok olur ve zayıflama normal ölçüleri aşar.

Ansefalit: Beyin iltihabı.

Antiasit: Asit giderici

Antidiüretik hormon: Böbreklerden suyun geri emilmesini sağlayan ve hipofizin arka lobundan salgılanan hormon.

Antienflamatuar: İltihabi reaksiyonu önleyen madde, ilaç...

Antijen: Canlı vücuduna dışarıdan giren ve antikor oluşmasını sağlayan yabancı madde.

Antikodon: tRNA'daki üçlü baz dizilişi.

Antikor: Vucuda giren yabancı maddeleri(antijen) yok etmek için vücudun ürettiği savunma maddesi.

Antiseptik: Mikropları, yani insan, hayvan ve bitkilerin dokularına yerleşerek hastalığa yol açan bakteri, virüs, mantar gibi tek hücreli asalak canlıları yok etmek sağlıklı yaşamın temel koşullarından biridir. Antiseptik, antibiyotik ve dezenfektan gibi değişik adlarla anılan birçok madde bu amaçla geliştirilmiştir. Ama genel olarak "mikrop" öldürücüler denen bütün bu maddelerin bazı özellikleri ve kullanımları farklıdır.

Antiseptiklerin Tarihi
İnsanlar, "mikrop kuramının" bulunmasından yüzyıllarca önce neden ve nasıl etki yaptığını bilmeksizin antiseptikleri kullanıyorlardı. Örneğin çiğ etin bol tuz ve baharatla yoğrularak sucuk biçiminde saklanması, sebzelerin yoğun bir tuz ve limon ya da sirke çözeltisi içinde bekletilerek turşu yapılması, bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besinlerin bozulmasını önlüyordu. Bugünkü antiseptikler ise Louis Pasteur'ün değerli çalışmalarının ürünüdür.

Antiseptikler Nasıl Etki Eder?
Kimyasal antiseptiklerin mikroplar üzerinde nasıl etkili oldukları tam olarak açıklanamamıştır. Bu maddeler doğrudan doğruya mikrop hücresine girerek yaşamsal işlevlerini engelleyebileceği gibi, mikrop hücresinin dış zarını eriterek de yıkıcı etki gösterebilir. Ne var ki birçok antiseptik normal hücreler üzerinde de ayn etkiyi yapar. Bu yüzden bu maddelerin dikkatli kullanılması gerekir. Bazı antiseptikler ağızdan alındığında ya da vücuda şırınga edildiğinde ağır sonuçlara, hatta ölüme yol açabilir.

Antispazmodik: Spazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kasların kasılmalarını çözen ilaç grubuna verilen isim.

Antistatik: Statik elektrik birikimini önleyen madde.

Antitoksik: Toksin giderici.

Antitüssif: Öksürük giderici.

Antiviral: Virüslara etkili, virusların zararlı etkilerini önleyen.

Anüler: Halka şeklinde.

Anüri: İdrar çıkaramama.

Anüs: Makat, sindirim kanalının bitiş kısmı.

Aorta: Kalpten çıkan, vücudun en büyük damarı, kalpten çıktıktan sonraki kavisli bölümüne arcus aorta, göğüs kafesi içersinde seyreden kısmına torasik aorta ve karın içersinde seyreden bölümüne de abdominal aorta denir.

Aortik Anevrizma: Aort damarının her hangi bir bölümünde görülen genişleme.

Apandis: İnce bağırsak ile kalın bağırsağın birleştiği yerde parmak şeklinde bir çıkıntı.

Apandisit: Kör barsak (apendiks) iltihabı.

Apati: Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık.

Apeks: Uç, tepe, zirve.

Apirojen: Ateş yükselmesine neden olan herhangi bir madde taşımayan.

Apne: Solunumun geçici bir zaman içinde durması.

Apoenzim: Enzimin koenzim olmadan etkinlik gösteremeyen protein kısmıdır.

Apopleksi: Felç, inme.

Araknoit: Beynin üzerinin örten ince zar.

Asetabulum: Uyluk kemiğinin başının, kalça kemiği ile eklem yaptığı çukurluk

Asetilsalisik Asit: Yaygın olarak kullanılan ve bilinen aspirinin kimyasal adı.

Asidoz: Organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu ortaya çıkan entoksikasyon tablosu.

Aso: "Antistreptolizin O" için kullanılan kısaltma. Streptolizin, "Hemolitik Streptokok" adı verilen bakterilerin salgıladığı toksinin adıdır. Bu toksinin varlığını tespit için yapılan tetkike de kısaca ASO adı verilir. ASO, romatizma gibi bazı Hemolitik Streptokok enfeksiyonlarında yükselir bu açıdan teşhis te ASO değerleri önem taşır.

Asthma: Astım. Bkz. Detaylı Bilgi

Aşil Tendonu: Baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan yapı (kiriş).

Atropin: Belladonna (Güzel Avrat Otu) adlı bitkiden elde edilen bir alkaloiddir. Tıpta çok değişik kullanım alanları vardır. Örneğin, göz dibinin muayenesinde, göz bebeğinin genişletilmesi için, ayrıca anesteziden önce üst solunum yollarında salgıların azaltılması için kullanılır.

Atmosfer basıncı: Atmosferin yer yüzünde bulunan her cisim üzerine yaptığı basınç. Deniz seviyesinde, 760 mm'lik civa sütununun 1 cm2 alana yaptığı basınç "1 atmosfer" basıncıdır.

bukett 02-09-2010 07:09 PM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
-- B --

Babinski bulgusu: Nörolojide çok önemli olan bir muayene testi. Ayak tabanıın dış keranı boyunca, ucu sivri bir cismin sürtülmesiyle ortaya çıkan normal refleks, Babinski bulgusunda ters yönde gerçekleşir.

BAC (bakteriyel yapay kromozom) http://forum.juzztv.com/images/smilies/dfdfdf.gifNA parçacıklarını kopyalamakta kullanılan ve bir cins bakteride bulunan bir madde.

Bağışıklık: Belirli bir mikroorganizmaya karşı vücudun direncidir. Aktif ve pasif olmak üzere iki tip bağışıklık (immünite) vardır. Aktif immünite, hastalığın, çok hafif de olsa, bizzat geçirilmesiyle oluşur. Hastalığa neden olan organizmalar, vücutta antikor reaksiyonları uyandırırlar ve bu reaksiyonlar, bazı vakalarda, hayat boyu devam eder. Pasif immünite ise, antikor reaksiyonu uyandırıcak nitelikte, fakat kuvveti azaltılmış veya değiştirilmiş olan mikropların vücuda aşılanmasıyla oluşur.

Bakteri: Tek hücreli mikroorganizmalardır. Bunlar, mantarlardan küçük, fakat virüslerden büyüktürler. Bazıları hastalık yapıcı, bazıları zararsızdır; bazı bakteriler ise, faydalıdırlar: Örneğin, toprağın nitrojen yapıcı bakterileri. Bakteriler, şekillerine göre sınıflandırılabilirler: Coccus'lar yuvarlak, bacillus'lar çubuksu, vibrio'lar virgül şeklinde, spirillum'lar dalgalıdır.

Bakteriemi: Bakterilerin veya bakteri toksinlerinin kana geçmesiyle oluşan ateş, titreme ile seyreden klinik tablonun adıdır. Eş anlamlı olarak septisemi de kullanılır.

Ballismus: Kol ve bacakların, istemsiz, şiddetli, atıcı hareketleridir. Bu durum, gövdenin yarısında görüldüğü takdirde, "hemiballismus" adını alır.

Bal özü:Çiçekler tarafından salgılanan tatlı ve genellikle kokulu bir sıvı.

Bandaj: Yara sarmaya veya yaraları kapatan gazları ve tespit edici tahtaları yerinde tutmaya yarayan kumaş parçasıdır.

Barbitüratlar: Sinir sistemini uyuşturucu etkileri olan maddelerdir.

Basil: Çomak şeklindeki mikroorganizmalardır. Örneğin Tüberküloz'un etkeni Koch adı verilen basildir.

Başkalaşım: Bazı böcek ve kurbağa gibi canlıların, yumurtadan çıktıktan sonraki gelişme evrelerinde yapısal değişikliğe uğrayarak atalarına benzer hale gelmeleri.

Batın: Gövdenin, göğüs ve pelvis bölgeleri arasındaki kısmıdır. Göğüsten, bir kas bölme teşkil eden diafragma ile ayrılmış olan batının, alt kısmında pelvis boşluğu ile devamlılığı vardır.

Bazal Metabolizma: Vücut yüzeyi birimine göre hesap edilen, istirahat anında sarf edilen enerji miktarıdır.Vücut yüzeyi şahsın, boyu ve kilosundan hesap edilir.Troid bezinin fazla çalışmasında, bazal metabolizma yükselir.

Bazal metabolizma hızı: Besin alınması ve hareketsiz durumda vücudu canlı tutmak için gerekli enerji tüketimi.

Bell Paralizi: Yüz siniri felcidir.

Bence-Jones Proteini: Myelomatosis gibi kemik iliğini ilgilendiren hastalıklarda, idrarla çıkartılan bir cins protein.

Beriberi: B vitamini noksanlığında meydana gelen ağır bir polinevrit.

Beyin: Omurgalılarda kafatası içindeki merkezi sinir sisteminin bir bölümü

Bikonkav: Her iki yüzeyide konkav, iç bükey veya oyuk olan.

Bifid: İki bölüme ayrılmış durumda olan, çatallı, yarık.

Bifurkasyon: İki dala ayrılma yeri.

Bilateral: Her iki tarafa ait olan, iki taraflı.

Billurubin: Hemoglobinin yıkılmasından açığa çıkan kırmızı boya.

Billüribinemi: Kanda billüribinin artması.

Biopsi: Canlı bir dokudan muayene edilmek üzere küçük bir parça alınması.

Bilefarit: Göz kapaklarının, özellikle kenar bölümlerinin iltihabı.

Bistüri: Laboratuarda kullanılan keskin bıçak.

Biyogenez: Canlıların kendilerine benzeyen canlılardan oluştuğunu açıklayan görüş.

Biyokütle: Belirli bir alan ve hacimde bulunan canlı ağırlığa biyokütle denir.

Biyosfer: Dünyadaki bütün canlıların yaşadığı 16-20 km kalınlığında tabaka. Biyosferin deniz seviyesinden 8-10 km'si atmofere, 8-10 km'si okyanusların dibine doğru uzanır.

Biyoteknoloji: Özellikle DNA ve hücreyle ilgili konularda kullanılan biyolojik tekniklere verilen ad.

Blastula: Döllenmiş yumurtanın bölünmeler sonucu, ortası sıvıyla dolu olan bir hücre tabakasından oluşan yapı.

Bone: Kemik.

Botilismus: Basillus Botulismus toksinleri ile meydana gelen zehirlenme.

Brakiyalji: Kol ağrısı.

Bradikardi: Kalbin dakikadaki atım sayısının azalması.

Bronchiolitis: Solunum sisteminin en küçük fonksiyonel üniteleri olan bronşiollerin iltihabına denir.

Bronş: Soluk borusundan ayrılan akciğerlere giden iki boru.

Bronşit: Bronşlarda bakterilerin yerleşip üreyerek iltihaplanması.

Bowman kapsülü: Nefronun ucunda, glomerulusu saran yarım küre şeklindeki bölüm.

Bül: Ciltte içi sıvı dolu kabarık oluşumlar. Çapları 0.5 cm'den büyüktür. Küçük olanlarına vezikül denir. Bkz. Resim - Vezikül

Büllöz: Büllerden oluşan lezyon.


bukett 02-09-2010 07:10 PM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
C

Caduceus: Mitolojide Tanrı'nın habercisi olan Merkür'ün asasıdır. ABD ordusu tıp mensuplarının sembolü olup, tıp biliminin sembolü olan Eskülap asaından farklıdır. Merkür asaının çevresinde iki yılan vardır, Eskülap'ta ise, bir yılan bulunur.

Caisson Hastalığı: Vurgun. Dalgıçlarda ve çok yükselen havacılarda atmosfer basıncının ani değişimlerine bağlı olarak meydana gelir.

Calcaneus: Topuk kemiği.

Candida: Bir mantar çeşidi.

Cenin: Gelişmenin erken dönemindeki embriyoya verilen ad.

Cerahat: Alyuvarlar, bakteri ve yıkılmış doku kalıntıları gibi iltihap ürünlerini kapsayan doku sıvısıdır.

Cerrahi: Tıbbın en eski dallarından biridir. İlaçla ya da başka tedavi yöntemleriyle iyileştirilemeyen hastalıkların, yaralanmaların, vücuttaki yapı bozukluklarının ameliyatla onarılmasına ya da hastalıklı organı kesip çıkararak iyileştirilmesine dayanır.

Cerumen: Kulak kiri. İnsan kulağında normal olarak bulunan balmumu kıvamındaki salgıdır. Bu salgının fazlalığı, kulak tıkanması ve geçici sağırlığa yol açar.

Cestodiasis: Yassı solucan enfeksiyonudur.

Clavicula: Köprücük kemiği.

Cor: Kalp.

Covper bezi: Seminal sıvının oluşturduğu bezlerden biri.

Crossing-over: Eşey ana hücrelerinde gerçekleşen mayoz bölünmenin profaz I safhasında oluşan tetratların kromatitleri arasındaki parça değişimi.

Caoxae: Kalça kemiği.

bukett 02-09-2010 07:11 PM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
-- Ç --

Çekum (Caecum): İncebarsakla kalınbarsağın birleştiği yerdeki kesedir. Bu bölgede, iltihaplanma, ülserasyon veya kanser görülebilir.

Çenek: Tohum yaprağı. Tohumun yapısındaki bitki taslağında bulunan yapraklardanherbiri.

Çift çenekli bitki (Dikotiledon) :Embriyolarında iki çenek yaprak (kotiledon) bulunan bitkiler. İletim demetleri gövdede belirli bir düzende yerleşmiştir.

CDNA: Tamamlayıcı DNA. Haberci RNA şablonundan sentezlenerek elde edilen DNA şeklinde de tanımlanabilir.

Çıban: Çıbanlar, derideki ter bezleri veya kıl keselerinin enfeksiyonlarıdır.

Çiçek: Akut, enfeksiyöz bir hastalıktır. Her yaşta ve her cinsten kişiler bu hastalığa yakalanabilir. İki tipi vardır: Variola major ve variola minor.

Çil: Deride, güneşe maruz kalma sonucu beliren, ufak lekelerdir. Bunlar, daha fazla, lokalize güneş yanıklarına benzetilebilir ve ekseriyetle sarışın veya kızıl saçlılarda görülen melanin pigmenti birikimidir.

Şengül Şirin 01-15-2011 12:19 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteoporomalasi



OSTEOPOROMALASİ a. (fr. ostéoporomalacie). Patol. Kemikteki protein örgüsünün seyrelmesi ve fosforlu kalsiyumlu madensel öğelerin kemiğe sinmesinde yetersizlik biçiminde ortaya çıkan iskelet hastalığı. (Osteoporoz ve osteomalaside görülen patolojik süreçlerin birleşmiş halidir.)

Şengül Şirin 01-15-2011 01:30 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteooplast



OSTEOPLAST a. (fr. ostéoplastë). Dokubil. Kemiğin ana maddesinin içinde bulunan ve osteoblasttan (osteosit) türemiş hücreyi içeren boşluk.

Şengül Şirin 01-15-2011 01:31 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteopetroz


OSTEOPETROZ a. (fr. ostéopétrose).
Patol. ALBERS-SCHÖNBERG HASTALIĞI'nın eşanlamlısı.

Şengül Şirin 01-15-2011 01:32 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteoperiostit



OSTEOPERİOSTİT a. (fr. ostéopérios-f/te'den). Kemiğin ve üstündeki kemikza-rının aynı zamanda iltihaplanması.
—Dişç. Diş-dişçukur osteoperiostiti, diş, dişçukuru kemiği ve dişeti arasında irin toplanması ile kendini belli eden hastalık. (Bazen hasta dişin çekilmesini gerektirir.)

Şengül Şirin 01-15-2011 01:34 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteo-Odonto-Keratoprotez


OSTEOODONTOKERATOPROTEZ a. (fr ostéo-odontokératoprothèse). Oftalmol. Keratoprotez çeşidi.

Şengül Şirin 01-15-2011 01:35 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteonekroz


OSTEONEKROZ a. (fr. ostéonécrose). Kemik nekrozu.

Şengül Şirin 01-15-2011 01:36 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteon


OSTEON a. (fr. ostéone). Dokubil. Tıkız kemik dokusunun ana öğesi. (Kılcal kan damarları ile sinirleri içeren uzunlamasına bir kanalın çevresinde eşmerkezli dizilmiş 4 ila 20 kemik lamelinden oluşur.)

Şengül Şirin 01-15-2011 01:37 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteomiyeloskleroz


OSTEOMİYELOSKLEROZ a (fr ostéomyélosclérose). Hematol. iliğin kaybolması ve yerini sert bir dokuya bırakması, ayrıca anormal bir kemik yoğunlaşmasının buna eşlik etmesi. (Bu durumda, dalağın yanı sıra karaciğerde ve lenf bezlerinde de miyeloit metaplazi görülür.)

Şengül Şirin 01-15-2011 01:38 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteomiyelofibroz


OSTEOMİYELOFİBROZ a. (fr. ostéomyélofibrose). Hematol. iliğin giderek kaybolması ve yerini lifsi dokuya bırakması.

Şengül Şirin 01-15-2011 01:43 AM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteomalasi


OSTEOMALASİ a. (fr. ostéomalacie). Patol. KEMİKYUMUŞAMASI'nın eşanlamlısı.

Şengül Şirin 01-15-2011 05:42 PM

Cevap : Tıp Sözlüğü
 
Osteoz


OSTEOZ a. (fr. ostéose). iltihaplı olmayan, distrofi cinsinden kemik hastalığı. —ANSİKL. Osteozların birçoğu içsalgı sisteminin iyi çalışmamasından ileri gelir: biri paratiroit adenomu sonucunda oluşan paratiroit osteozu; hipertiroldiye bağlı olan ve kemik ağrıları yapan tiroit osteozu. Diğer osteozlar ur ya da distrofi kökenlidir.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.