ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Mühendislik / Mimarlık / Peyzaj Mimarlığı (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=592)
-   -   Entomoloji Ders Notları (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=885166)

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:08 AM

Entomoloji Ders Notları
 
isterseniz linkten de indirebilirsiniz

http://www.4*****d.com/file/12003710...ntomoloji.html

Entomolojiye Giriş

Entomoloji; hayvanlarda ve insanlarda zararlı olan, direkt olarak bozukluklara neden olan, indirekt olarak ise hayvanlara ve insanlara patojen etkenlerin naklinde rol alan artropodların morfolojisi, biyolojisii ve ekoloji ile ilişkilerini ve bunların bizzat kendilerinin yaptıkları hastalıkların klinik belirti, epidemiyoloji, patogenez, bulaşma, teşhis, tedavi, kontrol ve mücadele yöntemlerini inceleyen bilim dalıdır.
Entomoloji bilimi Parazitoloji Anabilim Dalı’nın bir alt bilim dalıdır. İncelediği konular içerisinde artropodlar olmasından dolayı zooloji bilimi ile, hastalık etkenlerini naklinden dolayı viroloji, bakteriyoloji, protozooloji ve helmintoloji bilim dallarıyla, neden olduğu hastalıklar nedeniyle de patoloji, epidemiyoloji, immünoloji ve diğer bilim dallarıyla yakın ilişkisi vardır. Ayrıca insanlarda ve hayvanlarda zararlı etkileri görülen bir kısım artropodlar ise bu konaklarda ortak görülmesinden ve artropozoonotik karakterde olmasından dolayı da tıbbi entomoloji ile ortak ilişkisi bulunmaktadır.
Artropodoloji bilimi aslında zoolojinin bir alt bilim dalı olup, tüm artropodları tanımak (taksonomik, morfolojik, biyolojik v.s.) amacını güder. Veteriner ve Tıbbi artropodoloji bunlardan sadece hayvanlara ve insanlara zararlı olan artropodları ve hastalık durumlarını inceler.
Artropodoloji ( Arthors: Eklem, Podos: Ayak, Loji: Bilim) vücutları segmentli, eklem bacaklı, omurgasız hayvanları konusu içine alır. Omurgasız hayvanlardan sadece insectleri (Insecta sınıfı) inceleyen bilim dalı Entomoloji, akarları (Arachnida sınıfı) inceleyen ise Akaroloji bilim dalıdır. Entomoloji Medikal veya Tıbbi, Veteriner, Zirai veya Tarım ve Orman entomolojisi olarak değişik bilim dalları şeklinde de sınıflandırılır.
Birçok araştırıcı artropodoloji kelimesi yerine entomoloji terimini kullanmaktadır. Entomoloji kelimesi canlılar aleminin artropoda filumu içinde yer alan "Entomo" (Syn: Insecta, Hexapoda ) sınıfı adıyla "loji" kelimesinden oluşmuştur. Bu nedenle entomoloji dar anlamda sadece insecta sınıfını inceleyen bir bilim dalını ifade eder. Ancak eskiden beri yaygın olarak kullanılmakta ve tüm artropodları içine almaktadır. Ayrıca Arachno-Entomoloji terimi de kullanılmaktadır. Bu bilim dalı arachnoidea ve insecta sınıfındaki artropodları inceler. Bu iki sınıf veteriner ve tıbbi bakımdan önemli olan hemen bütün parazitleri içine almaktadır. Arachnoidea sınıfında bulunan akarina takımındaki artropodları inceleyen bilim dalına ise akaroloji adı verilmektedir.
Artropodlar parazit tanımlaması içine girmektedir. Ancak artropodların birçoğu zararlı olmayıp tam aksine ekolojik denge için faydalı olanlar (Coleoptera sp. ) yanında gıda olarak tüketilenler (Yengeç, Istakoz) veya ürününden yararlanılan (Apis mellifera) türlerde vardır. Parazit olarak bulunan ve konaklarda hastalık oluşturan artropod türleri ise çoğunlukla ektoparazit olarak tanımlanır. Bu ektoparazitlerin yani artropodların insan ve hayvanları istila etmesine sonucu oluşan hastalık tablosuna enfestasyon adı verilmektedir.
Veteriner artropodolojinin önemi ve amacı:
Evcil ve yabani hayvanlarda önemli hastalıklara neden olan artropod türleri bulunmaktadır. Örneğin Hypoderma sp. türlerinin neden olduğu hypodermosis, kene enfestasyonları, mallophagosis, uyuz gibi hastalıklar artropodal enfestasyonların başında gelmekte ve hayvanlarda önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Artropodların diğer tıbbi önemlerinden biri de insanlar ve hayvanlar da hastalık etkenlerini taşımalarıdır. Örneğin kenelerin Babesia sp., Theileria sp. gibi protozoer hastalık etkenlerini ve arboviruslar gibi (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi) viral etkenleri taşımalarıdır.
Artropodların bu zararlı etkilerinden dolayı amaç; öncelikle hayvanlara zarar veren artropodları en ideali çok zor olmakla beraber ortadan kaldırmaktır. Ancak eradikasyonun mümkün olmadığı veya ekonomik olamayacağı durumlarda amaç zararlı olan bu artropodları sayıca kontrol altına almak, hayvanları bunlardan korumak, bunların mümkün olmadığı durumlarda ise enfeste hayvanları tedavi etmektir.
Eradikasyonda eğitilmiş personel, iyi bir ekip çalışması, ekonomik olarak para araç ve gerecin tam ve kesintisiz olarak sağlanması, halkın bilinçlendirilmesi, sınır ve gümrüklerin kontrolü, göçmen hayvan hareketleri ve taşımacılık sorunları gelmektedir. Ayrıca eradike edilecek artropodun doğada yabani hayvanlarda yuvalanma imkânı bulamayacak türden bir parazit olması şarttır. Eradikasyon tamamlandıktan sonra bu hastalığa karşı direnç ve bağışıklık olmayacağı için hastalık meydana çıkarsa büyük ekonomik kayıplara sebep olacaktır. Bu nedenle sürekli kontrol gereklidir. Bu şartların tamamen uygulanabildiği durumlarda eradikasyonda başarı sağlanabilir.
Artropodolojinin Tarihçesi
Artropodların fosillerine, üzerlerini örten sert ve kalın kitin tabakası dolayısıyla, çok eski kara parçalarında bile rastlanmaktadır. Artropodların insanlardan daha eski zamanlarda bulunduğunu ileri süren araştırıcılar vardır. Bunların fosilleri üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda yaklaşık olarak on iki bin türün bulunduğu bildirilmektedir.
Milattan önceki kavimlerde yapılan araştırmalarda ilkel insanların pire, bit, tahtakurusu, kene ve sivrisinek gibi dış parazitleri iyi tanıdıkları kaydedilmiştir.
Eski bir tıp eseri olan Susruta Samhita'da (M.S. 500) sivrisineklerle sıtma arasında ilişki olabileceği kaydedilirken, tahtakurularının yutularak sıtma tedavisinin mümkün olacağı gibi yersiz bazı görüşlere de yer verilmektedir.
Mısır'da parazitler ile ilgili bilgiler papürüslere dayanmaktadır. Bunlardan Kahün papürüs'ü (M. Ö. 1900) veteriner hekimlikle, Ebers papürüs'ü (M. Ö. 1550) ise tıpla ilgilidir. Bu tarihlerde Mısırlıların çeşitli endoparazitleri tanıdıkları, ektoparazitlerden ise pire ve sivrisineklere karşı mücadele yöntemleri geliştirdikleri görülmektedir. Milattan önce Mısır' da bir orduda uyuz salgını görüldüğüne dair kayıtlar bulunmaktadır.
Sümer, Babil ve Asur'da diğer medeniyetlerde bilinen bütün parazitler tanınmaktadır. Özellikle Asur-Babil hekimlerinin uyuzu ve bitleri tanıdığı, uyuzu kükürtle tedavi ettikleri, hastalıkların yayılmasında bazı küçük böceklerin rol oynadığına inandıkları görülmektedir. Ancak yine bu dönemlerde hastalıkların insanların günahlarının bir cezası olarak verildiği fikri de kabul ediliyordu. Bu görüşler Filistin' dede devam etmiştir. Burada da belli başlı ektoparazitler tanınmakta ve bitlerin terden meydana geldiğine inanılmakta idi. Ancak Hipokrat'la gözlem ve deneye önem verilmeye başlanmış ve parazitlerde hastalık sebepleri arasında belirtilmiştir. Aristo' da bu dönemde yaşamış ve hekim olmamakla beraber bitler konusunda değerli bilgiler vermiştir.
Roma' da veteriner parazitoloji alanı önem kazanmış olup, çeşitli hayvanlardaki uyuz ile bu hastalığın sağaltımları üzerinde durulmuştur. Galen ise (M. S. 131 - 201) insan ve hayvanlardaki birçok paraziti tanıyan önemli bir kişi olmuştur.
İslam ülkelerinde M.S. 6. yüzyılda islamiyetin yayılması ile uygarlık aleminde yeni bir devir başlamıştır. Bu devir "Arap devri" ya da Arap diliyle "hekimlik devri" olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde Araplardan başka, İranlı, Hintli ve Türkleri de görmekteyiz. Hz. Muhammed'in doktoru İbn Çalda ve diğer başka hekimler sivrisineklerle bazı hastalıklar arasındaki ilgiyi biliyorlardı. M.S. 10. Yüzyılda Al-Tabari ilk kez uyuz böceğinden bahsetmiştir. Aynı yıllarda yaşayan İbn-i Sina ortaçağın en büyük hekimi olup, "Kanun" adlı eseri 18. yüzyıla kadar Avrupa Tıp Okullarında okutulmuştur.
Ektoparazitlerle ilgili çalışmalarda ortaçağda bir duraklama görülmüştür. Ancak 1600'lü yıllarda tekrar ilerleme başlamıştır. Merkurialis veba etkeninin sineklerle taşındığını ileri sürmüştür. Francesco Redi "Spontaneus generatio" ( etkenlerin yoktan varoluşu, kendiliğinden varoluş) fikrini çürütmüş ve Leeuwenhoek'un mikroskobu buluşuyla da bu bilimde ilerleme olmuştur. 18. yüzyılda Linnaeus=Linne "Sistema Naturae" adlı kitabında (1758) Zoolojide ilk klasifikasyonu yapmıştır. 1700'lü yıllarda Linne entomo sınıfında ikili nomenkulatur uygulamıştır. Parazitolojide priorite kuralı uygulanmaya başlamıştır. 19. yüzyılda Rudolphi parazitolojide klasifikasyona gitmiştir.
1877'de Patrik Manson sivrisineklerin Wuchereria bancrofti adındaki filaria'yı naklettiğini ileri sürmüş, daha sonra Bancroft (1884), Low'unda işbirliği ile bu iddiasını deneysel olarak ispat etmiştir. Artropodların salgın hastalıkların taşınmasında rol aldıkları, 1881 yılından sonra anlaşılmıştır.
Smith ve Kilbourne 1893'de Teksas humması etkeninin Babesia bigemina olduğunu ve Boophilus annulatus'un bu kan parazitinin taşıyıcılığını yaptığını bildirmiştir. 1895'de Bruce Nagana (Trypanosoma brucei) hastalığının çeçe sineği ile taşınmasını kaydetmiştir. 1897'de Ross Anopheles' de sıtma zigotlarını saptamıştır. Bundan sonra artropodların vektörlük rollerine ilişkin çalışmalar başlamıştır. Bu dönemlerde böceklere karşı mücadele yapılması ve önlem alınması ile ilgili çalışmaları görmekteyiz. Bu amaçla insektisitlerin sentezi yapılmış ve 1939'da DDT'nin insektIeri öldürdüğü Paul Müller tarafından belirlenmiştir. Türkiye'de Entomoloji alanında ilk bilimsel çalışmalar İsmail Hakkı Çelebi'ye aittir. Daha sonra Nevzat Tüzdil ve Hasan Şükrü Oytun'un çalışmaları olmuştur.
Artropodların Zararlı Etkileri
Artropodların konaklarına (Konak: Artropodları üzerinde veya içinde taşıyan omurgalı canlılar yani insan ve hayvanlara verilen isimdir.) zararlı etkileri 2 grupta toplanmaktadır. Bunlar;
A) Artropodların direkt olarak neden olduğu zararlı etkiler:
a-1) Konaklarını rahatsız etmeleri:
Ektoparazit artropodlar genellikle konak üzerinde gezerken ya da yakınında uçarken onu rahatsız eder ve normal fonksiyonlarını görmesini engeller. Örneğin Mallophaga takımındaki bitler kanatlıların üzerinde gezerken onları huzursuz eder, yeterli besin almasını engeller, stres ve verim düşüklüğüne sebep olur. Meradaki ineklerin çevresinde uçuşan Hypoderma ve Tabanus cinsi sinekler onları huzursuz eder ve hayvanların sağa sola kaçışmasına neden olur ve dolayısı ile özellikle sığırların meradan yararlanmasına engel olduğu için verim kaybına ve hatta bu kaçışmalar esnasında abortlara neden olabilirler.
a-2) Soyucu sömürücü etkileri:
Artropodun konakçısından kan, lenf ve doku sıvılarını emmesi veya kan emme sırasında böcek tarafından çıkarılan antikoagülant madde etkisiyle kanamanın uzun süre devam etmesiyle olur. Artropod az sayıda olduğunda bu etki önemsenmeyebilirse de çok sayıda olduğunda (Ör: Kene, Tabanus cinsi sinekler gibi) kan emme sonucu anemi meydana gelmekte ve hatta hayvanların ölümüne neden olabilmektedir. Bütün hayatları boyunca kan emmek zorunda olan kenelerin, yumurtlamak için kan emmek zorunda olan dişi sivrisineklerin konaklarından kan emmeleri sömürücü bir etkidir.
a-3) Dermatozlara neden olmaları:
Artropodların konakçısını ısırma ya da sokması sonucu veya konak derisini istila etmesi neticesinde değişik derecede deri irritasyonlarına ve dolayısıyla dermatozlara neden olurlar. İrritasyonlar artropodların allerjik ve toksik etkileri sonucunda meydana gelebilir. Deri irritasyonu ya sivrisinek, pire, kan emici bitler gibi sokucu artropodlardan ya da uyuz etkeni olan ve deri içinde oyuk ve tüneller açan artropodlardan meydana gelir. Tabanus’ların hayvanlardan kan emerken deride oluşturdukları yaralar ve Hypoderma sineklerinin larvalarının sığırların vücudunda göçleri sırasında sırt derisi altına yerleşip deriyi delmeleri sonucu oluşan bozukluklar bir traumatik etkidir.
a-4) Myiasis ve bununla ilgili bozukluklar:
İnsecta sınıfı Diptera takımındaki bazı sinek larvalarının insan veya hayvanların organ veya dokularını istila etmelerine myiasis adı verilir. Zorunlu, fakültatif ve rastlansal myiasis olarak ya da larvaların yerleştiği anatomik bölgeye göre cuticol, gastricol, cavicol myiasis olarak sınıflandırılır. Bu larvalar direkt olarak kendileri doku ve organlarda zararlı olduğu gibi larvalar konakta biyolojik gelişmeleri esnasında da yan etkiler oluşturabilirler. Hypodermosisde parapleji, meteorismus görülmesi, tek tırnaklılarda gastricol myiasisde vakalarında stomatitis ve peritonitis görülmesi bunlara örnek verilebilir. Yine Hypoderma larlavarının özellikle sığırların sırt derisi altında açmış olduğu deliklerden dolayı dericilik sektöründe meydana gelen ekonomik kayıplar sinek larvalarının neden olduğu diğer zararlı etkilerdir. Ayrıca özellikle koyunlarda yaygın olarak görülen görülen cavicol myiasisde ise Oestrus ovis larvalarının sinüsler ve burun konhalarına yerleşerek tahribat yapması, hatta ethmoid kemiği de delerek beyine gitmesi ve sinirsel bozukluklara sebep olması önemli zararlı etkilerdir.

a-5) Artropodların zehirli etkileri:
Parazit olan ve olmayan artropodların toksik etkileri olmak üzere iki grupta incelenir.
1) Parazit olan artropodun beslenmek için konakçısını soktuğunda bıraktığı sekretlerden oluşan toksikozlar. Örneğin; bazı kene türlerinin kan emme esnasında salgıladıkları tükrük hayvanlarda sinir sistemini etkileyerek felçlere ve hatta ölümlere bile neden olabilmektedir. Ayrıca insecta sınıfındaki sivrisinek ve tahta kurularının kan emmeleri esnasında deride oluşturdukları zayıflık ve şiddetli kaşıntı da toksik etkidir.
2) Parazit olmayan arı, çıyan, örümcek ve akrep gibi artropodların özel zehir bezlerinde bulunan zehirlerle meydana gelen toksik etkidir. Bu zehir artropodun saldırı veya savunma araçlarından olup, özelliği ani etki yapması ve şiddetli acı vermesidir.
a-6) Artropodların allerjik etkileri:
Bazı artropodlar, konakları üzerinde gezinme ve kan emmeleri esnasında allerjik bozukluklara yol açarlar. İnsanlarda tahta kurularının deride gezinmeleri sonucu bütün vücutta şiddetli kaşıntı ve deride kırmızı kabarcıklar (ürtikerlere) oluşması allerjik bir etkidir. Allerjik reaksiyonların şiddeti kişinin dispozisyonuna bağlıdır. Aynı tür artropoda maruz kalan değişik fertlerde değişik şiddette ortaya çıkar. Ayrıca allerjik reaksiyonlarda allergenle daha önceki temas süresi ve allergene maruz kalma şeklide önemlidir. Artropodal alerjik etkiler eksternal veya parenteral yola göre de değişir. Artropodlardan ileri gelen allerjik reaksiyonlar 2 şekilde görülür.
a) Parazit olmayan artropodlardan ileri gelen allerjik reaksiyonlar. Bunlar artropodun vücutları veya sekretleriyle ilgilir. Hamam böcekleri ve Dermatophagoutes cinsine bağlı ev tozu akarları örnek verilebilir.
b) Parazit olan artropodlardan iler gelen allerjik reaksiyonlar. Örneğin; sivrisinek ve pire gibi insektlerin kan emmek için konakları soktuklarında bıraktıkları tükrük salgısından ileri gelir. Ayrıca tırtılların oluşturduğu etkiler toksik, mekanik veya allerjik bir nedenle oluşmaktadır.
B) Artropodların hastalık etkenlerini taşımaları (vektör veya arakonakçı) ile ilgili olarak yaptığı zararlı etkiler:
Hastalık etkenlerini aynı veya farklı konaklar arasında aktif olarak nakledip bulaştıran omurgasız canlılara yani artropodlara vektör adı verilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus bütün artropodların vektör olmadığı ancak vektör tanımlaması içinde geçen türlerin artropod olduğudur. Arakonak ise hastalık etkenlerinin daha çok genç şekillerini veya larva formlarını vücudunda taşıyan ve omurgalı konaklara pasif olarak bulaşmasını sağlayan artropodlardır. Theileria sp. etkenlerinin vektörü keneler, Dipylidium caninum adlı cestodun arakonağı pirelerdir.
Artropodlar hastalık etkenlerini bulaştırmaları yönünden 4 gruba ayrılır.
1) Mekanik taşıyıcı: Bu gruptaki artropodlar hastalık etkenlerini yoğun olarak bulunduğu yerlerden vücutlarına bulaştırmak süratiyle çevreye ve hatta gıdalara mekanik olarak yayarlar. Nakil olayı az çok tesadüfe bağlıdır. Mekanik taşıyıcılar patojen etkenlerin bulaşmasında tali bir rol oynarlar. Örn : Dışkı ile temasta bulunan hamam böcekleri ve kara sinekler amipli dizanteri etkeni olan Entamoeba histolytica kistlerini gıdalara naklederler. Bu tip bulaşık gıdaların insanlar tarafından yenilmesi ile de kistler sindirim kanalına girerek hastalığın oluşmasına yol açarlar.
2) Biyolojik vektör: Bu tip vektörlerde, patojen etkenler artropod vücudunda biyolojik gelişme geçirdikten sonra başka bir konağa aktif olarak nakledilir. Örn : Sivrisineklerin sıtma etkeni olan Plasmodium 'ları, bulaştırması ile lxodidae ailesindeki mera kenelerinin Babesia ve Theileria türlerini bulaştırması örnek olarak verilebilir. Sivrisinekler malaryalı insanlardan kan emerken sıtma etkenlerinin erkek ve dişi gamontlarını alırlar. Bunlar sivrisineğin midesinde bir gelişim devresi geçirdikten sonra oluşan sporozoitler tükrük bezlerine yerleşir. Sivrisineğin başka bir insandan kan emmesi ileverilen sporozoitler ile enfeksiyon oluşur. Bu tip biyolojik vektör olarak hastalık etkenini taşıma olayı; artropodun vücudunun ön tarafından olan biyolojik nakildir (salivarial). Chagas hastalığı etkeni olan Trypanosoma cruzi ise konik burunlu tahta kuruları olan Triatoma ve Rhodnius cinsi artropodlar tarafından ve bunların arka tarafından (dışkının deriye bırakılması ile) biyolojik olarak bulaştırılır (sterkorariyal).
3) Mekanik vektör: Patojen etken vektör de bir biyolojik gelişme geçirmeden diğer konaklara bulaşabiliyorsa bu tip vektörlere mekanik vektör adı verilir. Yani vektör hastalık etkenini aldıktan kısa bir süre sonra başka bir konağa bulaştırılır. Örn : Kan emen sineklerden Tabanus veya Stomoxys'lar sığırlardan kan emmeleri esnasında Trypanosoma evansi'yi alırlar. Kısa bir süre içinde bu insectler diğer bir sığırdan kan emerken hortumlarına bulaşık bulunan trypanosomaları ona naklederler. Hastalık etkenlerinin bu tip taşınması olayı kan emme süratiyle olan mekaniksel nakildir.
Yukarıda Anlatılan biyolojik ve mekanik vektörler hastalık etkenlerini bulaştırma yönleri dikkate alındığında zorunlu vektörler olarak da tanımlanırlar.
4) Arakonakçı (Arakonak): Bir parazitin bir gelişme dönemini taşıyan ve sonkonağa ulaşmasında pasif olarak görev yapan artropodlardır. Örn: Köpek piresi olan Ctenocephalides canis'in köpek şeritlerinden Dipylidium caninum'a arakonaklık yapması. Arthropodolojide erişkin form omurgalıdaysa omurgalı sonkonak, erişkin form omurgasızdaysa omurgasız sonkonak olarak tanımlanır. Ancak bu tip adlandırmaya karşı görüşlerde vardır. Erişkin form omurgasızda ise daha yüksek yapılı olan canlı yani omurgalı insan veya hayvan sonkonak olarak adlandırılır.
Artropodların taşıyıp bulaştırdıkları enfeksiyon etkenleri:
Artropodlar; protozoonlar, bakteriler, helmintler, riketsiyalar ve viruslar olmak üzere bakteriyel ve paraziter hastalık etkenlerini arakonak, vektör veya mekanik taşıyıcı olarak taşırlar.
Artropodların enfeksiyon etkenlerini konakçıya veriş biçimleri:
a) Mide içeriğinde bulunan patojen etkenleri ağız organelleri ile kusma şeklinde konağa verme şekliyle olur. Örn: Fare piresi (Xenopsylla cheopis) veba hastalığı etkeni olan Pasteurella (Yersinia) pestis'i ve Phlebotomus'ların (tatarcık sineği) Leishmania'ları konaklarına veriş biçimi gibi.
b) Tükrük bezleri salgısındaki etkenleri ağız organelleri yardımı ile sokmak süratiyle konağa verme. Örn : Sivrisinekler Plasmodium 'ları, keneler Babesia ve Theileria 'ları bu şekilde verirler.
c) Patojen etkenlerin vücut duvarından özellikle de ağız organelleri kenarından dışarı sızması ile konağa bulaştırılması. Örn : Sivrisineklerin filariyal nematodları bulaştırması.
d) Artropodların bulaşık vücut kısımlarıyla etkenlerin konaklara bulaştırması. Örn : Sivrisineklerin kanatlı çiçeğini, Chrysops türlerinin tularemiyi bulaştırması.
e) Patojen etkenlerin artropodun ekskresyon sıvılarıyla konaklara bulaşması. Örn : Argasidae ailesindeki mesken keneleri virus ve spiroketaları coxal bezleriyle dışarı atarak konaklara bulaştırırlar.
f) Enfekte dışkının konakçı derisi üzerindeki sıyrıklara veya konjuktivalara bırakılmasıyla bulaştırma. Örn : Triatoma cinsi uçan tahta kurularının Trypanosoma cruzi'yi bulaştırması.
g) Patojen etkenle enfekte artropodun konak tarafından yenmesi veya artropodun konakçı üzerinde ezilmesiyle etkenlerin konaklara bulaşması. Örn : Farelerin pireleri yiyerek Trypanosoma lewisi ile enfekte olması, köpeklerin pireleri yiyerek Dipylidium caninum 'la enfekte olmaları gibi.
Artropodların hastalık etkenlerini nakletme şekilleri:
a) Transstadiyal nakil: Artropodun gelişme dönemlerinin herhangi bir safhasında iken aldığı enfeksiyon etkenlerini daha sonraki gelişme dönemlerine geçirmesi ve bu gelişme döneminde iken başka bir konaktan beslenirken etkenleri nakletmesine transstadiyal nakil ya da trasstadiyal bulaşma adı verilir. Örn : Ixodidae ailesindeki kenelerin theileriosis etkenlerini bulaştırması.
b) Transovariyal nakil: Artropodun, bir jenerasyonda konaktan beslenirken aldığı etkenleri daha
sonraki jenerasyonlarına aktarması ve bu jenerasyonda başka bir konaktan kan emerken etkenleri bulaştırmasına transovariyal nakil ya da transovariyal bulaşma denir. Bu bulaşma şekli bazen 8-10 jenerasyon devam edebilir. Örn : Kenelerin (Boophilus sp) babesiosis etkenlerini bulaştırması. Kene bir konaktan kan emerken etkenleri alır. Bu etkenler kene vücudunda gelişme dönemi geçirerek kenenin ovaryumlarına geçer. Kene enfekte yumurtalar bırakır. Yumurtalardan çıkan larvalar da enfektedir. Bu durum nesil boyu devam eder ve kan emerken etkenleri başka konağa nakleder.
c) Monohomostadiyal nakil: Artropodun aynı gelişme dönemi içinde konaktan aldığı etkenleri başka bir konağa bulaştırması. Örn : Sivrisineklerin Plasmodium 'ları bulaştırması.
d) Transsexuel nakil: Dişi artropod kan emerken aldığı etkenleri transovariyal olarak larvalarına geçirir ve bu larvalardan erişkin hale gelen erkekler etkenleri başka bir dişi artropoda bulaştırır. Bu dişi böcekde başka bir konaktan beslenirken etkenleri bulaştırır

Artropodların Yararlı Etkileri:
Doğada mevcut milyonlarca tür artropod dikkate alındığında bunların zararlı etkilerinin yanında birçok yararlı etkileri de vardır. Dünyadaki böcek faunasının ancak % 5 kadarı zararlıdır. Geriye kalan %95’lik kısım faydalı türleri içermektedir. Böcekler; bitkilerin döllenmesinde, toprakta biyolojik ortam ve gübre oluşmasında, ekolojik dengenin korunmasında ve devamının sağlanmasında, doğal dengenin sağlanmasında, erozyon önlenmesinde, salgınların ortaya çıkmasına engel olmada, birçok adli vakalarda olayların aydınlatılmasında artropoda filumundaki türler önemli yer tutarlar. Bunlara ilaveten arı ve ipek böceği gibi direkt yolla faydası olan ve istakoz, karides gibi gıda olarak tüketilen artropodlar da besin değeri yönünden önemlidir.
Artropodlarda çoğalma (Reproduction): BURADA
Artropodlar genel olarak eşeysel çoğalırlar. Ancak nadiren bazı türlerde partenogenetik çoğalma (döllenmemiş yumurtalardan yeni fertlerin meydana gelmesi) görülür. Arı ve ipek böceği gibi
Artropodlarda partenogenetik çoğalma görülür. Artropodlar eşeyli çoğalmada çiftleşmeden sonra
çoğunlukla yumurtalarını, ender olarakta larvalarını bırakırlar. Artropodlarda cinsiyet ayrıdır ve farklı bireylerde bulunur. Bazılarının dişi ve erkekleri birbirlerine benzemez. Buna dimorfizm adı verilir. Döllenme sonunda bazı artropodlarda (sinekler) sırası ile larva, pupa ve erişkin (imago) formlar gelişir. Bunların larva ve pupası erişkin forrnlara hiç benzemez, bu duruma tam metamorfoz adı verilir. Bit, kene ve uyuz etkenleri gibi artropodlarda ise yumurtadan çıkan larva erişkin forma bazı eksiklikleri dışında genel olarak benzer ve bu form nymph adını alır. Bu tip gelişmeye ise tam olmayan metamorfoz adı verilir.
Artropodların Genel Morfolojik Özellikleri
Artropodlann yapısı halkalardan oluşmuştur. Vücutları bilateral simetriktir. Vücutlarını oluşturan
halkalar bazı özellikler kazanarak vücudun bölümlerini meydana getirirler. Artropodların vücudunun dış kısmı genellikle kitin tabakası ile kaplıdır. Çok sert olan bu tabaka artropoduniskeletini oluşturur. Kitin tabakası artropoda bir dış iskelet (eksoskelation) görevi yapar. Omurgalıların aksine artropodlarda iskelet vücudun dışındadır. Ayrıca bu kitin tabakası artropoda belirli bir şekil ve dayanıklılık kazandırır. Dış iskeleti oluşturan kitin tabakası her bir segmentin üzerinde kalınlaşarak plakları meydana getirir ki bu plaklara sclerit adı verilir. Dorsalde bulunan sclerite tergum, ventraldekine sternum ve yan taraftakine pleuron adı verilir. ScIeritler birbirlerine yumuşak kısımlarla bağlanmışlardır. Artropod gelişirken ancak esnek olan kısımların müsaade ettiği kadar büyüyebilir. Plaklar artropodun vücudunu tamamen kapattığında alttan yeni bir gömlek oluşturulur ve artropod gömlek değiştirir. Bu işlem belirli periyotlar içinde meydana gelir. Artropodlar iki yanlı simetrik olan segmentlerden oluşmuştur. Bu segmentler bazan gruplaşmalar gösterir. Böylece ön taraftaki segmentlerden baş (caput), ortadakilerden göğüs (thorax) ve
arkadakilerden karın (abdomen) meydana gelir. Bazı artropod türlerinde ise segmentasyon ve hatta bu üç vücut kısmı belirgin olmayıp birbiriyle kaynaşmış, yekpare bir haldedir. Artropodlarda hareketi sağlayan çizgili kaslar kitin tabakasının içindedir. Kitinin iç tarafı vücut boşluğunu oluşturur ki buna hemosel (haemocoele) adı verilir. Bunun içini artropodun iç organlan doldurur. Bunlar arasında da artropodun kanı olan hemolenf bulunur. (Hemolenf: kan ve lenf sıvısı). Kitin tabakası iskelet görevi yanısıra bu hemolenfin de uçmasına engel olur. Çok sert ve kalın olan kitin dolayısı ile artropodun büyümesi ancak gömlek değiştirme ile olur. Hareket organellerininde kolaylıkla hareket edebilmesi için eklem yerlerinde bu kitin tabakası incelmeler gösterir. Artropodlara karşı kullanılan öldürücü ilaçların vücuda girmesi ancak bu ince olan eklem yerlerinden olur. Artropodların dolaşımı açık olarak olur.Yalnız bir dorsal arter kanın hareketini sağlar ve kalp ödevi görür. Kalp ilkel olup duvarlarında delikler vardır. Bu delikler yardımı ile çevredeki kanı emer. Emmiş olduğu bu kanı vücut boşluğuna açılan kısa damarlardan pompalar. Böylece kan dolaşımı sağlanır.
Artropodlarda solunum organları stigmata veya spiracle adı verilen deliklerden başlar. Bu delikler vücut yüzeyinde olup, thorax ve abdomenin her halkasında bulunur. Bu delikler içte trachea adı verilen ince hava borularına açılır. Bu borular daha ince dallara ayrılarak bütün vücuda yayılır. Hava vücut dışındaki deliklerden girer ve borulardan geçer. Böylece havadaki oksijen hücrelere taşınır. Karbondioksit ise ters yolla dışarı atılır. Solunum organları bakımından artropodları 5 gruba ayırabiliriz.
I) Solungaçlarla solunum yapanlar. Bu tip solunum organları daha çok sularda yaşayan artropodlarda görülür.
2) Trachea'larla solunum yapanlar: Insecta sımfindaki artropodlarda ve Arachnoidea sımfindaki bazı türlerde görülür. Trachea ince, elastik ve kitinli ipliklerle desteklenrniş tiptedir. Dışa açılan deliğine stigma adı verilir. Buralar stigmadan başlayarak vücudun içine doğru dağılan ve gittikçe incelen birtakım kollara ayrılmıştır. Böylece bu borucuklar vasıtasıyla hava vücudun iç kısmına kadar girer. Bu borucuklardaki kitini iplikler helozon tarzında görülür. 3) Kitap akciğerler: Bu solunum organı örümceklerde görülür.
4) Kitap solungaçlılar : Yengeçlerde görülen solungaç şekli olup, bunlarda solunumu sağlarlar.
5) Özel solunum organı olmayanlar: Bu tip artropodlarda solunum vücudun dış yüzeyi ile yapılır. Acarina takımındaki bazı türlerde solunum organı bulunmaz. Artropodlarda sindirim sistemi 3 ana bölümden oluşur. Bunlar ön, orta ve arka bağırsak bölümleridir.
a) Ön bağırsak (Stomodeum) : Farenks, proventriculus (kursak) ve taşlıktan meydana gelir.
b) Orta bağırsak (Mezenteron): Artropodlarda orta bağırsak gerçek bir mide görevi yapar.
Gıdayı biriktirir ve sindirim için enzim salgılar.
c) Arka (son) bağırsak (proctodeum) : iIeum ve rektumdan oluşur. Rektum dışkıdaki suyun emiliminden sorumludur.
Orta ve son bağırsağın birleştiği yere malpigi tubullerı açılır. Bu tubuller filtre görevi görür ve kandan aldıkları artık maddeleri bağırsağa boşaltırlar. Ayrıca gerek ön bağırsak ve gerekse arka bağırsak helozon tarzında kitini ipliklerle desteklenrnişlerdir.
Artropodlarda boşaltım (ekskresyon) değişik tipteki organlarda yapılır. Crustacea sınıfındakilerde
boşaItım bir çift nefrida (ilkel böbrek) tarafindan yapılır. Insecta sımfindakilerde ise boşaItım işlemi malpighi kanallarıyla gerçekleştirilir. Bu kanallar sindirim kanalının etrafını halka şeklinde sarmış olup, arka bağırsağın ön kısmına açılırlar. Arachnoidea sımfindakilerde ise malpighi kanallanna ilaveten ayakların coxae civarına açılan ve birer gerçek nefrida olan coxal bezlerde boşaItımda görev alır.
Erkeklerde iki testis, vasa deferentia ve bunların her birinde birer vesicula seminalis bulunur. Dişilerde ise iki adet ovaryum vardır. Ovaryumdan çıkan yumurta kanalları birleşerek vajinayı oluşturur. Vajina reseptaculum seminisden köken alır ve ovipositor ile sonlanır. Dıştan bakıldığında erkeklerde bir adet penis ve bir çift klasper adı verilen organel bulunur.
Artropodlarda sinir sistemi başta bulunan bir sinir yumağından (baş ganglionu) oluşmuştur. Bu
yumaktan çıkan ve vücut boyunca uzanan ve ventral olarak seyreden iki sinir kordonu bulunur. Bu
sinir kordonları üzerinde her segmentte birer çift ganglion ve ganglionlar arasında da sinir bağlantıları vardır. Sinir sistemi göz, duyu organları ve hareket sistemiyle bağlantılıdır. Yani göz, dokunma ve işitme organları mevcuttur. Gözler kenelerde olduğu gibi bazı türlerde yoktur. Bitlerde ise gözler küçülmüştür. (Kenelerin bazı türlerinde göz yoktur). Diptera takımındaki sineklerde ise iki tip göz bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi petek göz yada bileşik göz adını alır ve hareketi algılamaya yarar. Diğeri ise basit göz olup başın tepesinde bulunur ve görevi bilinmemektedir. Artropodlarda gıda maddeleri antenlerde, bacaklarda ve ağız kısımlarında bulunan kimyasal algaçlar vasıtası ile tanınır.
İnsecta sınıfında bulunan artropodların çoğunluğu ovipardır. Ayrıca larvipar olanlarda vardır. Yine bu sınıftaki türlerin çoğu bir veya iki çift kanada sahiptir. Ancak hayvan sağlığını ilgilendiren türlerin bulunduğu diptera takımındakilerde bir çift kanat bulunur. Bunlarda ikinci çift kanat küçülmüş olup, tokmak şeklindedir ve halter adını alır. Bu organel duyu organı olarak görev yapar.
Artropodlarda kanatlar thorasik segmentten çıkar ve damar adı verilen içi boş borular ile desteklenir. Bu borular kanat üzerinde uzunlamasına seyredebildiği gibi birbirini kesebilir. Damarlar arasında kalan boşluklara hücre adı verilir. Kanat üzerindeki bu damarların seyri ve hücrelerin şekli dipteraların tür teşhisIerinde kullanılır.
Artropodlarda ağız organelleri:
Veteriner hekimlik yönünden önemli olan artropodları içeren insecta ve arachnoidea sınıflanndaki
türlerde ağız organelleri farklı tiptedir.
İnsecta sınıfındaki türlerde ağız organelleri:
Böceklerde besin alış biçimlerine göre ağız organelleri üç tiptedir.
a) Çiğneyici tip: Sert gıda maddeleri ile beslenen artropodlarda görülür. Örn :Hamam böcekleri.
Ağız organelleri labrum ve üst dudak, bir çift mandibula veya çene, bir çift maxilla ve hypopharynx'den oluşur.
b) Yalayıcı -emici tip: Bu tip ağız organelleri Musca domestica (ev sineği) ve myiasis etkenleri
gibi hazır gıda ile beslenen artropodlarda görülür. Tabanuslarda da bu tip ağız organelleri bulunur.
Ancak bunlarda bıçak gibi keskin mandibulaların bulunması ile diğerinden ayrılır. Tabanuslar bu
mandibulalar yardımı ile bulunduğu konağın derisine yara açar ve yaradan çıkan kanı emer.
c) Sokucu -emici tip: Kan emen böceklerin çoğunluğunda bu tip ağız organeli bulunur. Bunların ağız organelleri değişikliğe uğrayarak hortum adı verilen oluşumu medana getirir. Bu hortumun
tavanını labrum tabanını ise labium oluşturur. Bunların arasında ise bir çift maxilla, mandibula ve
hypopharinx bulunur. Hypopharinx'de ise tükrük kanalları bulunur. Kan emme sırasında labium

hariç diğer tüm organeller deriye sokulur ve kan emerken antikoagülan bir madde deriye şırınga edilir. Kan emen bitlerde hortum bulunmaz, Ancak ağızda 3 adet kıla benzer ince organ (stilet) vardır. Pirelerde ise ağız organelleri kesici olan bir çift maxilla ve delici görevi olan epipharynxden ibarettir.
Arachnoidea sınıfındaki türlerde bulunan ağız organelleri:
Veteriner hekimlik yönünden önemli olan archnida 'larda (keneler ve uyuz etkenleri) ağız organelleri bir çift. chelicer, pedipalp ve hypostomdan ibarettir. Chelicer'ler makas gibi keskindir ve kesici ödevi görür. Böylece üzerinde dişleri olan hypostomun içeri girmesi sağlanır. Kenelerin hypostomunda diş bulunduğu halde uyuz etkenlerinkinde bulunmaz.
Artropoda Filumunun Sınıflandırılması
Artropoda filumuna bağlı olarak 5 sınıf bulunur. Bunlar;
Crustacea
Myriapoda
Insecta
Arachnida (Arachnoidea)
Pentastomida' dır. Bunlardan insecta ve arachnida sınıftan veteriner hekimlik ve hayvan sağlığı yönünden önemli olan artropodları içerir. Bu iki sınıf altında bulunan türler gerek hayvanlarda ve gerekse insanlarda önemli hastalıklara sebep olurlar ya da çeşitli hastalıklara vektörlük yaparlar

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:08 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Crustacea Sınıfı (Kabuklular) :

Bu sınıftakilerin büyük bir kısmı sularda yaşarlar. Solungaçlarla solunum yaparlar. İki çift antenleri (Diantennata) vardır. Aynca thorax ile abdomenden çıkan çok sayıda ayakları bulunur.

Crustacea 'ların üzerlerinde kireç birikmesiyle sertleşmiş bir kabuklan vardır, Bunun için bu sınıftaki artropodlara kabuklular adı verilir. Büyük bir kısmı sularda serbest olarak yaşarlar. Ancak tesbih böcekleri gibi bazı türleride karada yaşar. Bu sınıfa bağlı iki alt sınıf vardır. Bunlar;

Alt sınıf: Entomostraca

Bu alt sınıfta bulunan türler küçük kabuklulardır. Vücutları değişik sayıda bölümlere ayrılmıştır. Abdomenleri ise genellikle çatal şeklinde sonlanır. Küçük yapılı olan ve su piresi olarak da adlandırılan Diaptomus,Cyclops ve Daphnia’lar sularda zooplaktonları oluştururlar. Bunlardan Cyclops ve Diaptomus’lar helmintlerden Diphyllobothrium latum'a arakonakçılık yaparlar. Ayrıca Cyclops 'lar Dracunculus medinensis' e de arakonaklık yaparlar. Daphnia 'lar ise nematodlardan Acuaria ve Tetrameres'lere arakonaklık yaparlar. Bu alt sınıfta ki türlerden balıklarda ektoparazit olarak bulunan ve balıkların crustacealanrı olan cinsler önemlidir.Bunlar;

Cins: Ergasilos :

Tatlı su balıklarının solungaçları üzerinde ektoparazit olarak yaşarlar. Bu parazitler kanla ve epitelle beslenirler. Bu nedenlede solungaçlarda patolojik bozukluklara yol açarlar. Bu parazitle enfekte balılarda soluma güçlüğü, büyüme geriliği ve sexuel olgunluğa erişememe durumu görülür. Enfeste balıklar sekunder bakteri enfeksiyonlarına duyarlıdırlar. Özellikle mantar enfeksiyonlarına duyarlıdırlar. Ağır enfeksiyonlarda ölümler görülür. Özellikle sıcaklığın arttığı yaz aylarında kayıplar daha fazla olur.

Cins: Salmincola :

Vücutları cephalothorax ve abdomen olarak ayrılmıştır. Büyüklükleri 4 -7 mm' dir. Dişileri yumurta çıkarır ve bu yumurtadan çıkan larvalar balıkların solungaçlarına tutunarak 5 kez gömlek değiştirir ve olgunlaşırlar. Bu cinste tatlı su balıklarının yüzgeç ve solungaçlarında yerleşir.

Cins: Achtheres :

Çeşitli tatlı su balıklarının solungaçlarına yerleşir. 2 -7 mm büyüklüğündedir.

Cins: Lernaea :

Bu cins tatlı su balıklarında en yaygın olarak görülür. Bunların sadece dişileri parazittir. Erkek ile dişi çiftleştikten sonra dişi paraziter hayata geçer. Yumurtadan çıkan larva suda serbest yüzer ve birkaç kez gömlek değiştirerek olgunlaşır. Özellikle kültür balıklanrıda ölümlere neden olur. Parazitler balıkların pullarını tahrip ederler. Buralarda ülserler oluşur ve daha sonra buralardan bakteri, mantar ve virusların içeri girmesine zemin hazırlanır. Enfekte balıklarda büyümede gerileme ve yüzme bozuklukları görülür. Cins: Argolos:

Bu cinse balık biti adı verilir. Erişkinleri 6 -22 mm uzunluğunda olup, tatlı su balıklarında yaygın olarak görülür. Vücutları caput, thorax ve abdomenden oluşur. Bu türün biyolojileri biraz karışıktır. Erişkin dişi konağı terkeder ve suda bulunan çeşitli maddeler üzerine yumurtalarını bırakır. Yumurtalar içinde larva gelişir ancak yumurtayı terketmez ve 3 larval dönem geçirip yumurtayı terkeder. Bir seri gömlek değiştirir ve her gömlek değiştirmede konağını terkeder. Bu gömlek değiştirme dönemlerinde de parazittir. Biyolojisini sıcaklığa bağlı olarak 40 -100 günde tamamlar, Argulus 'lar balıkların derisini delerek kanla beslenirler. Parazitlerin beslenme yerlerinde ülserler meydana gelir ve sekunder enfeksiyonlara neden olurlar.

Balıklarda ektoparazit olarak bulunan ve yukarıda yazılan cinslerin kontrolünde parazitsiz balıkların havuza alınması ve balıksız su kaynaklarının kullanılması esastır. Havuzlarda kullanılan suların süzülmesi gerekir. Ayrıca enfestasyonun görüldüğü yerlerde enfeste balıklar toplanıp imha edilmelidir. Yine havuzlarda balık sayısı azaltılmalıdır. Havuza yeni balıklar konmadan önce havuzun suyu boşaltılır ve kurutulur. Genç balıklar koruyucu amaçla ilaçlanırlar. Ayrıca larval dönemlerin ortadan kaldırılması için de ;

Kalsiyum klorür (% 0.85),

Bakır sülfat (% 0.2),

Magnezyum sülfat (% 1.7),

Organik fosforlu bileşiklerden Dipterex 0.5 ppm, Malathion 0.25 ppm oranında haftada bir defa olmak üzere 5 hafta kullanılır.

Alt sınıf: Malacostraca

Bu alt sınıfta bulunan crustacealar daha büyük yapılıdırlar. Vücut segmentleri sabit sayıdadır. Genellikle thoraxda 8 ve abdomende 7 segment bulunur. Bu alt sınıfta istakoz, kerevides, yengeç ve karidesler bulunur. Serbest olarak yaşayan bu kabuklular insanlar tarafından gıda maddesi olarak tüketilirler. Bunların bazıları bazı helmintlere arakonakçılık yapması bakımından önemlidir.

Sınıf: Myriapoda

Bu sınıfta bulunan artropodların vücutları çok sayıda segmentlerden oluşmuştur. Baş hariç tutulursa segmentler belirli gruplaşmalar göstermez. Her segmentten bir veya iki çift ayak çıkar ve kırk ayaklılar adını alırlar. İki alt sınıfı vardır.

Alt sınıf: Diplopoda (Milipedes)

Milipedler bin ayaklılar olarak isimlendirilirler. Vücutları silindirik yapıdadır. Her segmentden genellikle iki çift ayak çıkar. Bu alt sınıfta zehirli etkisi görülen türlere rastlanılmamaktadır. Ancak tropik bölgelerde yaşayan bazı türleri irkiltildiğinde deri bezlerinden zehirli bir salgı çıkarırlar. Özellikle ekinlere zarar verirler ve bazen rastlansal olarak insanların burun sinuslarında ve sindirim kanallarında görülür. Diplopoda 'ların bazı türleri helmintlerden Hymenolepis dimunata'nın arakonaklığını yaparlar. Diplopoda'lara dokunulduğu zaman kendi üzerine kıvrılır ve ölü gibi bir durum alırlar. Büyüklükleri birkaç milimetre ile 30 cm arasında değişir. Bitkisel ve hayvansal besin almalarına rağmen genellikle bitkisel gıdalarla beslenirler. Işığı sevmedikleri için gündüzleri saklanırlar. Genel olarak taş, ağaç oyuğu ve yaprakların altında bulunurlar. Rutubetli ortamları sevdikleri için kurak mevsimlerde yaz uykusuna (estivation) yatarlar. Vücutlarının alt yüzlerinde kendilerini korumak için salgı yapan zehir bezleri taşırlar.

Alt sınıf: Cbilopoda (Centipedes, yüz ayaklılar)

Dorso-ventral olarak nisbeten basıktırlar. Her segmentden bir çift ayak çıkar. Birinci çift ayaklar birer kanca şeklini almış olup, zehir bezleriyle irtibatlıdırlar. Bu alt sınıftakilerin türlere göre değişrnek üzere az veya çok zehirli etkileri vardır. Chilopodların boylan ıo cm'ye kadar varabilir ve bunlar bazı küçük omurgalı hayvanları bile yerler. Chilopodlar (çıyanlar) zehirini akıtarak kobay ve ördekleri bile birkaç dakika içinde öldürebilirler. Bunlar etle beslenirler. Sağlık önemi olan çıyanlar Scolopendra takımı ve Scolopendridae ailesinde bulunurlar. Bunlar parazitlik yapmazlar, hastalık etkeni bulaştırmazlar ve doğada yağmacılık ile beslenirler. İnsanlarda birkaç çıyan türü zehirlenme yapabilmektedir. Çıyan zehirlemesine scolopendrizm (scolopendrismus) adı verilir.

Scolopendrizm ; scolopendra cinsi chilopodların alt çeneleri ucundaki iğnelerini insan derisine sokarak dokulara zehir akıtmaları sonucu oluşan ve genellikle yerel belirtilerle ve bazen genel belirtilerle özellenen bir artropod zehirlemesidir. Çıyanlar nemli, loş ve karanlık yerlerde yaşar ve yuvalanırlar. Gündüzleri taş altlıklarında ve deliklerde gizlenirler. Geceleri dolaşır ve avlanırlar. Böcek ve ufak solucanlarla beslenirler. En önemli çıyan türleri sarı çıyan (Scolopendra morsitans) ve yeşil çıyan (Scolopendra angulata) dır.

İnsanları çıyanlar kendilerini savunmak için sokarlar. Sokulan yerde kızarma, şişme, deri altı kanamaları ve bölgesel lenf yumrulaerında yangı gelişir. Özellikle çocuklarda ateş yükselmesi, baş ağnsı, bulantı ve kusma görülür. Hatta yüzdeki sokmalar çocuklarda ölümle sonuçlanabilir. Sokulan yerden çıyan düşmemiş ise üzerine tuzlu suya, alkole veya etere batırılmış pamukla

pansuman yapılır. Aynca amonyak, sodyum bikarbonat yada magnezyum sülfat eriğiyine batırılımış

pamuk kapatılır. Sokulan yerin çevresine ağrı kesici olarak novacain gibi ilaçlar steril olarak enjekte edilir.

Insecta (Hexapoda, Entoma, Böcekler) Sınıfı

Bu sınıf böcekleri yani haşareleri içerir. Erişkinlerde vücut belirgin olarak 3 bölüme ayrılmıştır. Bunlar baş, göğüs ve abdomendir. Başta bir çift anten vardır ve göğüs 3 segmentden oluşmuştur.

Bu halkaların her birinden birer çift ayak çıkar. Bazı türlerde ise thoraxdan bir veya iki çift kanat çıkar. Abdomen ise değişik sayıda segmentlerden oluşmuştur.

Baş (Capot) : Oval veya küremsi yapıdadır. Genellikle iki adet küremsi (bileşik, compound) göz bulunur. Ayrıca üçgen şeklinde dizilmiş üç basit göz "ocellus" bulunur. İnsectlerdeki bu petek gözler çok büyük olup, başın sağlı sollu iki geniş alanını kaplarlar. Böceklerde çok iyi gelişmiş olan bu gözler çok iyi bir görme olanağı sağlarlar. Başta bir çift anten bulunur. Antenler duyu organları olup, başın önemli organlarıdırlar. Bu antenlerin üzerlerinde hava akımlarına karşı duyarlı tüyler bulunur. Ayrıca anten üzerinde çeşitli kokuları almaya yarayan bir çift anten vardır. Antenler çeşitli segmentlerden meydana gelir ve değişik türlerde farklıdır. Böceklerde ağız organelleri üç değişik tipte olabilir. Bunlar kesici-parçalayıcı, sokucu-emici ve yalayıcı-emici ağız tipleridir. Ancak nadiren bazı türlerde örneğin myiasis etkenlerinde ağız organelleri redüksiyona uğramıştır. Bu ağız organelleri tiplerinden sokucu-emici tip kan emicilerde iyi gelişmiş olup, ağız yapılışı bir hortum (rostellum) dan ibarettir. Bu hortum anten, palp, üst dudak (labrum), üst çene (mandibula), alt çene (1. maxilla), hypopharynx (tükrük yolu) ve alt dudak (labium, 2. maxilla) dan oluşmuştur.

Göğüs (Thorax) :Thorax üç segmentden oluşmuştur. Bunlardan birincisine ve önde bulunana prothorax, ortadakine mesothorax arkadakine ise metathorax adı verilir. Bu halkalar belirgin ise de bazen ilk ikisi bazende üçü birden birbiriyle kaynaşmıştır. Ayak ve kanatlar bu halkalara yapışırlar. Kanat; böcekler için önemli bir organ olup, normal olarak her böcekte iki çift kanat vardır. Eğer kanat varsa bunlar mesothorax ve metathoraxdan çıkarlar. Bazı böcek türlerinde metathoraxdan çıkan kanat redüksiyona uğramış ve bir halter şeklini almıştır. Bu halter şeklindeki kanat denge organı görevi yapar. Bit ve pire gibi insectlerde kanat bulunmaz. Karıncalarda ise kanat bir süre bulunur ve sonra atılırlar. Önemli olan Diptera takımında ise iki çift kanat bulunur. Kanadın üzerindeki tüy ve lekeler ile kanadın şekli, rengi ve üzerindeki damarlar tür ayrımında önemlidir. Boru şeklinde olan damarların içinden sinir iplikleri ve kanadı besleyen sıvı geçer. Coleopteralarda ön kanatlar kitini ve mat olup, zar şeklinde olan arka kanatlan muhafazada kullanılır. Göğüsün her segmentinden bir çift ayak çıkar. Yani insectler üç çift bacaklıdırlar. Ayak sıra ile coxae, trochanter, femur, tibia, tarsus ve pulvillus denen kısımlardan oluşur. Tarsusun uç kısmında tutunmaya yarayan pulvillum denen yastıkçılar ve kancalar bulunabilir.

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:08 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Abdomen (karın) : Abdomendeki halkalar genel olarak belirgin olup, halka sayısı değişmekle beraber genellikle 11 halkadan oluşmuştur. Bu segmentlerin bazıları birbiriyle kaynaşmışlardır, Abdomenin arka tarafında türlere göre değişmek üzere anüs ve cinselorganlar bulunur.

Erkeklerde çiftleşmeye yarayan genital organlar hypopygium adını alır ve bazenda kılıfıyla birlikte penis bulunur. Dişilerde ise yumurtlamaya hizmet eden ovipozitor bulunur. İnsectlerde sindirim sistemi ağızIa başlar ve birçok kör keselerden oluşan mide ve bağırsaklarla devam eder ve anüsle sona erer. Bağırsaklar ön, orta (mideye tekabül eder) ve son bağırsaktan ibarettir. Midenin bağırsağa geçtiği yerde birçok kanalcık yani malpighi kanalları vardır. Bu kanallar böceğin ekskresyon aygıtları olup, artık maddeleri toplar ve son bağırsağa dökerler.

Böceklerde kaslar çeşitli halkalar içerisinde uzunlamasına ve enlilemesine şeritler meydana getirirler. Bunlar çizgili kaslardandır. Kaslar çeşitli organları özellikle de ayak ve kanatları hareket ettirirler. Örneğin uçan bir sineğin kanadı dakikada 300 kez çırpma yapar. İnsectlerde sinir sistemi merdiven şeklinde olup, vücudun dorsalinde arkaya doğru uzanır. Bu sinir ipcikleri birbirlerine sinir ipleriyle bağlıdır. Merkezi sinir sistemi, başta bulunan cervical ganglion (gelişmemiş ilksel bir beyin) ve bunların oesophagus etrafında birleşmeleri ile oluşur. Karın sinirleri ise başta beyin görevini yapan baş sinir ganglionundan çıkarlar. Böceklerde duyu organları,antenlerde, palplerde, başın çeşitli girinti ve çıkıntı yapan bölgelerinde, coxae ve trochanter üzerinde bulunurlar.

Böceklerde solunum sistemleri karın halkalarının yan taraflarında bulunan ve stigma (solunum deliği) adını alan organellerde sonuçlanan, vücut içinde bir yumak halinde bulunan borucuklardan ibarettir. Solunum sistemi genel olarak trachea sistemiyle yapılır. Dallı ve budaklı borucuklar şeklinde olan bu trachealar stigmalarla dışarı açılır. Stigmalar abdomendeki segmentlerin yan taraflarından dışarı açılır. Her segmentde birer çift olabilir. Baş ve thoraxda genelde stigma olmaz. Stigmalar yalnız abdomen halkalarının iki yanında bulunurlar. Stigmaların etrafı kalın bir kitin tabakasıyla çevrilmiş ve kaslarla idare edilen bir kapağa sahitir.Böcek istediği zaman burayı kapatır. Solunum hareketleri kas kontraksiyonları ve vücut duvarının genişlemesiyle olur. Dolaşım sistemi yönünden böceklerde kapalı bir durum görülmemektedir. Böceklerde gerçek bir karın boşluğu yoktur. Bunların iç organlarının üzerini bir yağ tabakası örter ve aralarında boşluklar bulunur. Kalp dorsalde ve arkada yer alır ve genişlemiş bir damardan ibarettir. İnsectlerde kan dolaşımları açıktır ve vücudun dorsalinde üzerinde delikler bulunan, iç kısmında vücudun ön tarafına doğru açılıp arka tarafına doğru kapanan kapakcıkları taşıyan bir damardan ibarettir. Vücut boşluğunda serbest olarak dolaşan kan hemolenftir. Bu hemolenf kalp adı verilen damar içine girer ve bunun sıkışması ile de ön tarafa doğru hareket eder. Bunun sonucunda üzerindeki deliklerden vücut boşluğuna hemolenfi iter.

İnsectlerde üreme sistemleri erkek ve dişi bireylerde farklıdır. Böceklerde erkek ve dişi ayrılmışlardır. Erkek üreme organları, genellikle ikiadet testis, ve sırası ile vasa defferens (boşaltı kanalı), vesicula seminalis (tohum kesesi), ductus ejaculatorius (boşaltım borusu) ve eklenti bezlerinden oluşur. Dişilerde ise iki tane yumurtalık vardır. Bu ovaryumların her biri bileşik borucuklardan yani ovarial tüplerden oluşmuştur. Her iki ovaryum oviducta (yumurta yolu) açılır. Oviduct vajinaya bağlıdır. Ayrıca çiftleşme esnasında spermatozoitleri toplayan receptaculum seminis (tohum torbası) yada spermatheca adı verilen bir torba bulunur. Bu torba vajinaya açılır.

Dişilerde en son organ olarak da yumurtlamaya yardımcı olan ovipositor adını alan organ vardır.

Böceklerin çoğunda yaşamları boyunca bir kez kopulasyon olur. Döllenmeden sonra erkek ölür, spermatozoitler dişinin yaşamı boyunca spermatekada canlı kalırlar ve gelişen yumurtayı döllerler.

Dişi ve erkek böcek çiftleştikten sonra türlere göre değişrnek üzere yumurta, larva yada pupa bırakırlar. Bu duruma göre bazı insectler ovipar (Dişileri yumurta bırakır), bazıları vivipar (Dişileri canlı, hareketli larvaları bırakır, buna larvipar da denir.) ve hatta bazılarıda pupipar (Dişilerin doğrudan pupa bırakması) 'dır.

İnsectlerin üzerleri kitin tabakasından oluşan bir kılıfla örtülüdür. Böceklerin biyolojik gelişmeleri sırasında erişkin hale yani olgun (matur) hale gelebilmesi için, böceğin büyüyüp gelişebilmesi için üzerindeki bu kılıfı atması olayına gömlek değiştirme adı verilir. Bu gömlek değiştirme olayı böceğin gelişmesi sırasında tüm dönemlerde meydana gelir. Böceklerde sırası ile erişkin -yumurta -larva -pupa ve erişkin dönemleri görülür. Ancak bazı türlerde bu biyolojik gelişme evrelerinde değişiklikler olur. Yani erşkin-yumurta-nymph-erişkin böcek dönemleri görülür. Böceklerin gelişmesi sırasında iki tip larva şekli görülür. Bunlar;

Magot Larva: Başları küçük ve ayakları bulunmayan larvalara magot larva adı verilir.

Dipteralarda ve pirelerde görülür.

Oligopod Larva: Bu tip larvaların başları belirgindir ve thoraxda üç çift bacak bulunur.

Coleopteralarda görülür.

Pupa: Tam metamorfoz geçiren böceklerin biyolojilerini tamamlarken girmiş oldukları hareketsiz safhaya pupa adı verilir. Pupayı çevreleyen ve onu koruyan yapıya ise kokon adı verilir. İki çeşit pupa vardır. Bunlar, Obtek pupa: Pupa ince bir zarla örtülüdür ve pupa serbestçe hareket eder. Örn : Nematocera ve Brachycera 'larda, Koarktat pupa ise pupa içinde böcek görülmez ve pupa hareketsizdir. Örn : Cyclorrhapha 'larda görülen pupa şeklidir.

İnsectlerde Gelişme (Metamorfosis-Metamorphosis-Metamorfoz -Başkalaşım) :

İnsectlerin gelişmesinde yumurtadan çıkan genç artropod az çok erginlerine benzeyebileceği gibi bazı türlerde ise yumurtadan çıkan genç artropodlar erginlere hiç benzemezler. Yumurtadan çıkan ve erişkine hiç benzemeyen artropodun erişkine benzeyinceye kadar geçirdiği değişiklikler olayının tümüne metamorfosis adı verilir. Yani metamorfoz gelişme döneminde bir böcekte meydana gelen yapısal ve şekilsel değişikliklerdir. Metamorfoz yönünden insectler üç grupta toplanırlar.

a) Metamorfosis göstermeyen yada ilkel bir metamorfosis gösteren insectler : Bu gruptaki insectler direk gelişirler. Yumurtadan çıkan genç formlar büyüklükleri dışında erişkinlere tamamen benzerler. Bu formlar kısa sürede gelişip erişkinlerin büyüklüklerine erişirler. Apterygota alt sınıfındaki insectler bu gruptandır. Bu gruptaki insectlerin bu tip gelişmelerine ametabola adı da verilir.

b) Yarım metamorfosis veya basit metamorfosis (Bemimetabola) gösteren insectler : Bu gruptaki insectlerin gelişmesinde yumurta -nymph -erişkin (imago) dönemleri sırası ile görülür. Yani yumurtadan çıkan genç formlar erginlere bazı eksiklikler dışında (kanatlannın olmayışı gibi) tamamen benzerler. Bu döneme nymph dönemi adı verilir. Nymph'ler türlere göre değişrnek üzere birkaç kez gömlek değiştirdikten sonra erişkin yani imago haline geçerler. Bu tip gelişme Pterygota alt sınıfına bağlı Exopterygota bölümündeki insectlerde görülür. Bunlardan bazılan Orthoptera, Mallophaga, Anoplura ve Hemiptera 'lardır.

c) Tam veya komplex metamorfosis (Bolometabola) gösteren insectler :

Tam başkalaşım geçiren böceklerin biyolojilerinde sırası ile Yumurta -Larva -Pupa -Erişkin böcek dönemleri görülür. Yani yumurtadan çıkan genç formlar erişkinlere hiç benzemezler ve kurtcuk biçimindedirler. Bu döneme larva adı verilir. Larvalar birkaç gömlek değiştirdikten sonra hareketsiz ve sakin bir devreye girerler. Bu esnada artropodun etrafında koruyucu bir kılıf veya kabuk meydana gelir. Bu koruyucu kılıfa kokon ve kokon içerisindeki döneme ise pupa yada bazı insect türlerinde krizalit adı verilir. Daha sonra kokon açılarak erişkin böcekler dışarı çıkarlar.Yani bu tür insectlerin gelişmesinde görülen dönemler arasında hiç bir morfolojik fark yönünden benzerlik yoktur. Bunun içİn de bu gruptaki böceklerde tam metamorfosis görülür. Örneğin Pterygota alt sınıfındaki Endopterygota bölümünde bulunan insectlerde bu tip bir gelişme yani holometabola görülür. Örn: Lepidoptera, Siphonaptera ve Diptera takımlarında tam başkalaşım görülür.

İnsecta Sınıfının Sınıflandırılması (Classificationu) İnsecta sınıfında iki alt sınıf vardır.

1- Subclasis (Alt sınıf) : Apterygota

Bunlar kanatsız insectlerdir. Gelişmelerinde metamorfoz göstermezler. Bu alt sınıftaki türlerin Veteriner Hekimlik yönünden bir önemleri yoktur. Bu alt sınıfa bağlı;

Thysanura

Diplura

Collembala

Protura takımları bulunur.

2- Subclasis : Pterygota

Bu alt sınıftakiler erişkin dönemlerinde kanatları olan veya kanatlı formlardan köken almış yada evoluasyon sonucu sonradan kanatsız olmuş insectlerdir. Pteryagota 'lar tam veya yarım metamorfoz geçirirler. Bunlar iki alt bölüme (division) aynlırlar.

2.a- Exopterygota bölümü (Hemimetabola bölümü) :

Bu bölümdeki böceklerin kanatları dışa doğru bir sürgün veya tomurcuk gibi gelişir. Biyolojilerinde yarım metamorfosis gösterirler ve bunun içinde hernimetabola bölümü olarakta adlandınlırlar. Bu insectlerin erişkin olmayan yani genç dönemleri (immature) yapıları ve yaşadıkları yerler bakımından erginlerine benzerler. Exopterygota bölümünde bulunan önemli takımlar şunlardır:

Takım (Order) : Orthoptera (Blattaria, Hamam böcekleri, Çekirge)

Takım: Mallophaga (Isıran bitler)

Takım: Anoplura (Siphunculata, Sokucu bitler)

Takım: Herniptera (Tahta kurulan)

Takım: Odonata (Kız böceği)

Takım: Thysanoptera (Ekin -Fidan bitleri)

Takım: Dermaptera (Kulağa kaçanlar)

Takım: Plecoptera (Taş sinekleri)

Takım: Isoptera (Termitler. beyaz kanncalar)

Takım: Psocoptera (Kitap bitleri)

2.b- Endopterygota bölümü (Holometabola bölümü) :

Bu bölümdeki insectlerin gelişmelerinde tam metamorfoz görülür. Kanatları internal olarak yani bir kokan içinde veya koza içinde gelişir. Bu bölümde bulunan önemli takımlar şunlardır.

Takım: Coleoptera (Kın kanatlılar)

Takım: Hymenoptera (Zar kanatlılar, bal arıları, normal karıncalar ve eşek arıları)

Takım: Lepidoptera (Kelebek ve güveler)

Takım: Neuroptera (Sinir kanatlılar)

Takım: Siphonaptera (Aphaniptera, Pireler)

Takım: Diptera (Gerçek sinekler, çift kanatlılar)

Exopterygota Bölümü

Bu bölüm içerisinde çok sayıda takım varsa da bunlar içerisinde Veteriner Hekimlik yönünden önemli olanlar üzerinde durulacaktır. Yani insan ve hayvan sağlığı yönünden önemli olan, hastalıklar oluşturan ve vektörlük yapan türlerden bahsedilecektir

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:08 AM

Entomoloji Ders Notları
 
OrthopteraTakım; (Syn: Blattaria)

Bu takım; hamam böcekleri yanında, ağustos böcekleri ve çekirgeleri kapsar. Bunlar veteriner ve insan hekimliği yönünden parazitlik etkileri olmamalarına karşılık bazı hastalık etkenlerine arakonaklık yapmaları ve taşıyıcılık görevi yapmaları yönünden önemlidir. Bunlardan Melanoplus cinsine bağlı çekirgeler Tetrameres americana ve Cheilospirura amulosa'ya arakonaklık yaparlar. Hamam böcekleri değişik uzunlukta ve büyüklükte olup, vücutları dorso -ventral olarak basıktır. Vücut caput, thorax ve abdomenden meydana gelmiştir. Başlarında bir çift anten, bir çift göz ve parçalamaya ve çiğnemeye elverişli ağız organelleri vardır. Göğüs halkalarının dorsalinden masothorax ve metathoraxdan iki çift kanat çıkar. Bunlardan birincisi sertleşmiş ve kitini yapıda olup, metathoraxdan çıkan ve ince bir zar gibi olanının üzerini örter. Göğüs halkalarının ventral kısmından uzun üç çift bacak çıkar. Hamam böcekleri kanatlı olmalarına rağmen uçamazlar. Sıcak ve rutubetli yerlerde yaşarlar. Mekaniksel olarak bazı protozoon kistlerini taşırlar ve bir kısım nematodlara arakonaklık yaparlar.Hamam böceklerinden üç tür yurdumuzda bulunmuştur. Bunlar;

Blatta orientalis (Şark hamam böceği)

Blatella germanica (Alman hamam böceği)

Periplanata americana'dır.

Hamam böcekleri spirurida takımındaki bazı nematodlara, Gongylonema 'ya bazı tavuk cestodlarına (Raillietina sp) ve oxyspirura cinsi nematodlara arakonaklık yaparlar. Bakterilerden salmanella 'lara vektörlük yapabilirler. Yine değişik bakteri, protozoon, mantar gibi değişik hastalık etkenlerini mekanik olarak bir yerden başka bir yere taşırlar ve özellikle yiyeceklere bulaştırırlar. Kolera, tifo ve verem basilleri ile Entamoeba coli, Entamoeba histolytica, Balantidium coli, Giardia intestinalis ve Trichomonas hominis kistlerinin yayılmasında aktif olarak rol oynarlar. Aynca helmintlerden Tetrameres, Acuaria, Hymenolepis ve Moniliformis cinslerine arakonaklık yaparlar.

Hamam böcekleri sıcak yerlerde yaşar ve karanlıkta dolaşırlar. Duvarların çatlak ve oyuklarına, tahta kenarlarının arasına yada arkalarına, su ve kalorifer borularının arkasına ve dolaplara gizlenirler. Bu insectler nişastalı ve şekerli besinleri severler. Ancak diğer besinlerle de beslenebilirler. Bu nedenle mutfaklarda yiyecek konulan dolaplarda, kiler ve fırınlarda sıkça rastlanılır. Ayrıca hayvan barınaklarında da bunlara sıkça rastlanılır.

Blatella germanica yani alman hamam böceği 15 mm uzunlukta olup, açık kahverengindedir. Thoraxın üst kısmında iki koyu çizgi görülür. Kanatlar her iki cinsiyette de mevcut olup, vücut uzunluğunu biraz geçer. Şark hamam böceği (Blatta orientalis) ise nisbeten daha büyük olup, 25 mm uzunluğunda ve koyu siyah renktedir. Kanatlar erkeklerde abdomenin ucuna kadar ulaşmaz ve dişilerde ise kanatlar daha da küçülmüştür. Hamam böceklerinin dişileri içlerinde yumurtaları bulunan ve yumurta paketleri adını alan silindir şeklindeki yumurta paketlerini uygun yerlere bırakırlar. Bu yumurta paketleri içerisinde çok sayıda yumurta bulunur. Uygun ısı ve besin bulunduğu ortamda çabucak gelişerek nymphler oluşur. Yumurtadan erişkinlerin oluşması normal şartlarda 30 -50 gün kadar sürer.

Hamam böcekleri ile mücadelede insectisit yani insect öldürücü ilaçlar kullanılır. Toz şeklinde olanIarı hamam böceklerinin geçecekleri yerlere dökülür yada bir puar yardımı ile toz ilaçlar bunların saklandıkları yerlere serpilirler. Toz ilaçların kullanılması bu tip ilaçların kalıcı etkisinden dolayı daha faydalıdır. Bunun yanısıra solüsyon halindeki ilaçlarda bunların saklandıkları yerlere püskürtülürler. Ancak bu solüsyonların mutlak süratte hamam böceklerinin vücutlarına temas etmesi gerekir. Kontrolde dieldrin ve lindan gibi klorlu hidrokarbonlu insectisitler sprey şeklinde saklandıkları yerlere püskürtülerek uygulanır. Ancak yumurtadan çıkacak yeni nesilleri öldürmek için ilaç tekrarlanmalıdır. Bu amaçla sentetik pyretroidlerde kullanılabilir. Bunlann dışında 25 gr kaynamış patatese 75 gr borik asit karıştırılarak un haline getirilir. Etrafta yiyecek bulundurmamak şartıyla küçük tabaklar içinde hamam böceklerinin yemesine bırakılır. Hamam böcekleri ile mücadelede meskenlerin tümünde mücadele yapılır ve temizliğe dikkat edilir. Kullanılan ilaçlara karşı direnç gelişebileceği için farklı gruplardan insektisitlerin değiştirilerek kullanılmasında yarar vardır.

Phthiraptera (Bitler)

Gözle görülebilecek büyüklükte olan bitler 1 -2 mm büyüklüktedirler. Vücutları dorso -ventral olarak basıktır. Vücut caput, thorax ve abdomenden oluşur. Erişkin formlarında daima üç çift bacak bulunur. Kanatları yoktur. .Gözleri rudimenterdir yada yoktur. Bitler bütün yaşam dönemlerini (yumurta -nymph -erişkin) konak üzerinde geçiren insectlerdir. Yani daimi ve tek

konaklı parazitlerdir. Bitler kan emen hakiki bitler (Anoplura) ile tüy ve yapağı yiyen bitler (Mallophaga) olmak üzere iki takımda incelenirler.

Mallophaga ve Anoplura takımındaki türler arasındaki farklar şunlardır:

MalloRhaga Takımı AnoRlma Takımı- Baş ve Thorax Baş thoraxdan geniş Baş thoraxdan dar ve ve kalkan seklindedir. sivrilmis sekildedir. Ağız organelleri Kesmeye -parçalamaya Sokmaya -emmeye elverislidir. elverislidir.

Gtdası Epidermis artıkları Konakçımn kam ve tüvler

Konaklan Türlerin çoğunluğu Hepsi memelilerde bulunur kanatlılarda, çok azı

ise memelilerde bulunur.

Mallophaga Takımı:

Bu takıma bağlı üç alt takım (suborder) vardır. Bunlardan Amblycera ve Ischnocera alt takımları daha önemlidir.

Suborder : Amblycera

Antenleri başın iki yanındaki çukurlarda olup, kolayca görülemez. Bunların mandibulaları önden ısırır. Çok hareketli, uzun yapılı ve sarı renklidirler. Mesothorax ve metathorax arasında genellikle görülebilen bir çizgi vardır.

1) Familya (Aile): Gyropidae

Memeli hayvanlarda ve daha çok kemiricilerde (kobay) bulunurlar.

Genus (Cins) : Gyropus

Bu cinse bağlı en önemli tür Gyropus ovalis'dir. Kemirici hayvanlarda bulunurlar. Kobayların mallophagose'unu meydana getirir. Erkekleri 1 mm, dişileri ise 1.2 mm uzunluğundadır.

2) Familya: Menoponidae

Kanatlılarda görülür. Bu ailedeki türlerin başları çok genişlemiş ve üç köşeli bir görünüm almıştır. Antenleri dört eklemlidir ve tarsuslarında bir çift tırnak bulunur. Bu ailede bulunan önemli türler:

Species (Tür) : Menopon gallinae

Species : Menopon phaeostomum

Species : Holomenopon leucoxanthum

Species : Menacanthus stramineus

Species : Trinoton anserinum

Bunlardan en yaygın olarak görülen cins menapon' dur. Daha ziyade konağının derisi üzerinde yaşadığından vücut biti adını alır. Süratli hareket eder. Özellikle genç hayvanlarda ölüme sebep olabilirler.

Suborder : Ischnocera

Bu alt takımdakilerin mandibulaları alttan ısırır ve antenleri kolay görülür. Hareketleri nisbeten yavaştır. Geniş yapılıdırlar ancak bazı türleri dar ve uzundurlar. Renkleri kırmızı esmer veya gri siyahtır. Mesothorax ve metathorax kaynaşmıştır.

I) Familya: Philopteridae: Kanatlılarda, kuşlarda görülürler. Bu ailedeki önemli türler:

Species : Lipeurus heterographus

Lipeurus'lann vücutları dar ve uzundur. Vücut kenarları birbirine paraleldir.

Species : Lipeurus caponis

Species : Goniodes gigas

Goniodes'ler tavuk tüylerinin sapı üzerinde bulunurlar ve renkleri kırmızımtrak esmerdir

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:08 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Species : Goniocotes gallinae

Species : Chelopistes meleagridis

Species : Columbicola columbae

Species: Anaticola crassicornis

Philopteridae ailesindeki türlerin antenleri 5 eklemlidir. Ayak tarsuslarının uç kısmında bır çift tırnak bulunur.

2) Familya: Trichodectidae : Antenleri 3 eklemlidir. Tarsusların uç kısmında tek bir çengel bulunur. Bu ailedeki türler memelilerde görülür. Memelilerin tüyleri arasında yaşarlar. Bu ailede üç önemli cins bulunur,

Cins: Trichodectes

Species: Trichodectes canis: Köpeklerde bulunan mallophaga türüdür. Açık san renktedir.

Başı dikdört.gen şeklinde olup, antenleri tüylüdür.

Cins: Felicola

Species : Felicola subrostrata: Kedilerde bulunur. Başlarının ön kısmı üçgen şeklindedir.

Genus: Damalinia (Bovicola) : Ayaklan ve ayak uçlarındaki çengelleri uzundur.

Species : Damalinia (Bovicola) bovis : Sığırlarda görülür.

Species : Damalinia (Bovicola) ovis : Koyunlarda bulunur.

Species : Damalinia (Bovicola) equi : Tektırnaklılar konaklarıdır.

Species : Damalinia (Bovicola) caprae : Keçilerde Species : Damalinia (Bovicola) painei : Keçilerde

Species : Damalinia (Bovicola) limbala : Keçilerde bulunan mallophaga türleridirler.

Suborder : Rhynchophthirina : Bu alt takımda bulunan mallophaga türleri fazla önemli değidirler. Önemli cins ve türü ise;

Cins: Haematomyzus

Species : Haematomyzus elephantis'dir. Fil bitleri'dir.

Anoplura (Siphunculata) Takımı

Gerçek bitler olup, yalnız memelilerde bulunurlar ve konaklarından kan emerek beslenirler. Bu takıma bağlı 5 aile vardır.

I) Familya: Haematopinidae : Hayvan bitleridir. Aile adından da anlaşıldığı gibi kan emenler anlamına gelir. Gözleri bazen hiç yoktur bazen de çok basittir. Baş ön tarafa doğru çıkıntılar yapmıştır. Bacaklar aynı büyüklüktedir. Bu ailedeki önemli cinsler;

Genus: Haematopinus

Species : Haematopinus asini : At bitidir. At, katır ve eşeklerin kuyruk ve yelelerindeki kıllarda bulunur. Species : Haematopinus bufali: Mandalarda bulunur.

Species : Haematopinus suis: Domuzlarda bulunur.

Species : Haematopinus eurysternus : Sığırlarda görülür. Özellikle kaşektik sığırların uzun kıllı kısımlarında bulunur.

Species: Haematopinus tuberculatus: Mandalardabulunur.

2) Familya: Linognathidae: Gözleri olmayabilir. Ön bacaklar daha küçüktür, yani birinci çift bacaklar çok zayıftır. Bu ailedeki cins ve bağlı olan türler;

Genus: Linognathus : Koyun, sığır, keçi, köpek ve tilkilerde görülür. Bulundukları hayvanlarda linognathose adı verilen belirtilere sebep olurlar. Bu cinse bağlı türler;

Species : Linognathus ovillus : Koyunlarda vücut biti türüdür.

Species : L. africanus: Koyunlarda bulunur.

Species : L. pedalis : Koyunların bacaklarında bulunur ve bacak biti adını alır.

Specıes: .stenopsıs: Keçi bitidir

Species : L. vituli : Konakları sığırlardır.

Species : L. setosus : Köpek ve tilkilerde görülür.

Genus: Solenopotes

Species : Solenopotes capillatus : Sığırlarda bulunur.

Species : Microthoracius cameli: Deve biti.

3) Familya: Pediculidae : İnsan bitleri bu grupta bulunurlar. Maymunlarda ve insanlarda yaşarlar. Gözleri vardır. Tarsuslarının nihayetinde bir tek çengel bulunur. Bu ailedeki türler tarafından insanlarda meydana getirilen belirtilere yada enfestasyon olayına "pediculosis" adı verilir. Bu ailede bulunan türler;

Species : Pediculus humanus: İnsanlarda parazitlenir. Bu türün iki varyetesi vardır. Bunlardan Pediculus humanus capitis baş biti adını alır ve kafa saçı, bazan sakal, kaş v,e bıyıkta yerleşir. Diğeri ise Pediculus humanus corporis olup, daha çok gövde kısımlarında ve çamaşırların katlanmış, kıvrım yerlerinde bulunurlar. Bu son türe İnsanlardaki vücut biti adı verilir.

Species : Phthirus pubis: Oran olarak diğer türlere göre daha geniş yapılıdırlar. Ancak abdamenleri daha kısadır ve orta bacak ile arka bacakların tırnakları kuvvetlidir. İnsanlarda eşeysel organların ve anüsün civarındaki kılların arasında bulunurlar. Bunun içinde insanların kasık biti veya edep biti adını alırlar. Bu bölgelerden kan emerken tahrişlere ve ekzamalara yol açarlar. Bu belirtilere "Phthiriosis" adı verilir.

Aynca pediculidae ailesine bağlı olarak Pedicinus cinsi bulunur. Pedicinus cinsi maymunlarda bulunan bit türüdür.

4) Familya: Hoplopleuridae: Bu ailedeki türler fare ve kemiricilerde parazitlenirler. Bulunan türler; Genus: Polyplax, Hoplopleura, Haemodipsus.

Species : Polyplax spinulosa: Farelerde ve sıçanlarda yaşarlar. Bu tür protozoonlardan Haemobartonella türlerini bulaştırır. Ayrıca fare tifusü, bulaşıcı anemia ve fare trypanosomiosis hastalıklarıın insanlara bulaştırırlar.

Species : Polyplax serrata' Kemiricilerde bulunur. Eperythrozoon ve Francisella türlerini bulaştırırlar. Bu türlerden başka bu aileye bağlı olarak kemiricilerdede Hoplopleura ve Haemodipsus cinsleri de vardır.

5) Familya: Echinophthiriidae: Foklarda ve deniz fıllerinde yaşarlar. Bu bitlerin kara yırtıcılarından denizde yaşayan memelilere geçtikleri tahmin edilmektedir. Vücutları kılların değişmesinden dolayı pullarla örtülüdür.

Bitlerin Biyolojisi:

Her iki takımdaki bitler yumurtalarını konaklarının kıllarına veya tüylerine yapıştırırlar. Yalnız insan vücut biti yumurtalarını çoğunlukla çamaşırların kıvrımIarına yapıştırır. Yumurtadan ısıya bağlı olarak 1 -3 hafta içinde birinci dönem nymphler çıkar. Yine ısıya bağlı olarak 1 -3 hafta içinde ikinci ve üçüncü dönem nymph devresini tamamlayarak erişkin hale erişirler. Yani bitler gelişmelerinde yarım metamorfoz gösterirler. Bitler stational ve permanet parazit olduklarından konaklarından ayrı olarak uzun süre yaşayamazlar.

Tavuk mallophagaları yumurtadan ergin hale gelinceye kadar gelişmelerini aynı konakta geçirirler. Konaklarından ayrılınca ölürler. Bunlarda yumurtadan ergin hale gelene kadar 32 ile 36 gün geçer. Kopulasyon erkek altta dişi üstte olur. Dişi döllenmiş yumurtalarını tüylere bırakır. Bu esnada tüylerin keçeleşmesine sebep olurlar. Yumurtadan 7 -8 günde I.dönem nymphler çıkar, 3 hafta sonra da gömlek değiştirmeler tamamlanarak ergin hale gelirler.

Bitlerin Bulaşması:

Bit enfestasyonlarında bulaşma yakın temasla olur. Sağlam hayvanlar enfeste olanlarla yakın bir şekilde bulunduğunda bulaşma olur. Bu nedenle kış aylarında hayvanların ahır ve ağıllarda yanyana ve sıkışık olarak bulundurulmaları sonucu sürü içinde parazitler hızla yayılırlar. Bunun için kış aylarında özellikle de kışı uzun süre devam eden yörelerde bit enfestastasyonları daha yaygındır. Bulaşmada bulaşık malzemelerin özellikle de koşum ve tımar takımları büyük rol oynarlar.

Bitlerin Yaptığı Zararlar:

Bitlerin en önemli etkileri konaklarında irritasyona ve huzursuzluğa neden olmalarıdır. Ayrıca Anoplura takımındaki bitler kan emerekte konaklarına zarar verirler. Yine bazı bit türleri enfeksiyon etkenlerinin bulaşmasında vektör veya arakonak olarak görev yaparlar. Konak üzerinde gezinen bitler konaklarını huzursuz ederek istirahat etmesine, yem yemesine engel olurlar. Buna bağlı olarakta ekonomik kayıplara yol açarlar. Özellikle mallophagalar kanatlılarda yumurta veriminin düşmesine ve gelişmede gerilemeye sebep olurlar. Ayrıca bitler sığırlarda süt üretiminin düşmesine ve danalarda kilo artışında azalmaya yani zayıfkalmasına yol açarlar. Ayrıca koyunlarda yünlere zarar verebilirler. Bitler dışkıları ile yapağıyı kirletip, mat ve görünümünün karışık bir hal almasını sağlarlar. Hayvanlar kaşınma sonucu yaralanmalara maruz kalabilirler ve yapağının dökülmesine neden olurlar. Koyunlarda bacak bitleri irritasyon ve kaşınma sonucu topaIlıklara yol açabilir. Danalarda ısırma ve kılları yutma sonucu midede kıl yumaklan (tricolit) oluşabilir.

Hayvan ve insanlardaki bitlerin en önemli etkileri hastalık etkenlerini taşımalarıdır. Bitler insanlara Borrelia recurrentis (dönek ateş, humma-i raci) ve Rochalimaea quintana (siper ateşi) 'yı bulaştırır. İnsanlardaki vücut biti Pediculus humanus corporis Rickettsia prowazeki (bit tifüs etkeni)'ye Spirocheta (Borrelia)'lara, kemiricilerde bulunan Polyplax cinsindeki bitler Haemobartonella, Eperythrozoon ve Francisella türlerine, Haematopinus suis türü domuz humması ve domuz vebasına vektörlük yaparlar ve bu hastalıkları bulaştırırlar. Köpeklerin biti olan Trichodectes canis türü ise yine köpeklerin bir cestodu olan Dipylidium caninum'a arakonaklık yapar.

Memeli hayvanlarda bitlere karşı mücadelede solüsyon yada toz halindeki insectisitler kullanılır. Genellikle solüsyon halinde kullanılır. Bu ilaçlar bir sünger ile sürülür yada pülverize edilir. Küçük hayvanlarda ise bu ilaçlar genellikle banyo tarzında kullanılır. Havaların soğuk olduğu zamanlarda ise toz şeklinde kullanılması tercih edilir. Kanatlı mallophagalarına karşı mücadele de ise solüsyon şeklindeki ilaçlar kanatlıların üzerine pülverize edilir. Ayrıca kümesteki çatlak ve oyuklarda ilaçlanmalıdır. Soğuk zamanlarda veya ilacın etkisinin uzun süre devam etmesi istendiğinde toz şeklindeki insectisitler kanatlıların tüyleri arasına serpilir.

Bitlerin biyolojik gelişmeleri genel olarak iki hafta içerisinde tamamlandığı için ilaç uygulaması 14 gün aralıkla iki defa tekrarlanmalıdır.

Bit enfestasyonlarının teşhisi ise konak üzerindeki bitlerin (ergin) veya kıllara yapışık olan fiçı şeklinde ve kapaklı yumurtaların görülmesiyle yapılır.

Hemiptera Takımı (Heteroptera) : (Tahtakurulan, Tısböcekleri, Yarımkanatlılar).

Bu takımdaki artropodların ağız organelleri sokmaya ve emmeye elverişlidir. Geçici parazittirler. Genellikle iki çift kanatlan vardır. Bu kanatlardan öndekiler daha sert olup, arkadakiler membranözdür. Bazı türlerde kanatlar iyice küçülmüştür. Gelişmelerinde yarım metamorfoz görülür yani hemimetabol böceklerdir. Büyük çoğunluğu bitkisel besin ile beslendiği halde bazıları da hayvansal besin ile beslenirler. Birçok tür tarımsal bitkilerin zararlıları olarak doğada yaşarlar. Birkaç türde hayvanlardan ve insanlardan kan emerek parazitlenirler. Bunlardan sağlık önemi olanlar Reduviidae ve Cimicidae ailelerinde toplanırlar.

Familya: Cimicidae (Gerçek tahtakuruları)

Bu ailedeki tahtakurularının antenleri dört eklemlidir. Kanatları iyice küçülmüş ve atrofiye olmuştur. Vücutları oval ve dorso -ventral olarak basıktır. Bunlar hoşa gitmeyen bir koku yayarlar ve geceleri beslenirler. İnsan omurgalı hayvanlar ve kanatlılardan kan emerler. Bu aileye bağlı olarak bulunan önemli cins ve türler;

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:08 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Genus: Cimex

Species : Cimex lectularius : Yatak tahtakurusu adını alır. Geceleri kan emerler. Gündüzleri ise karyola, yatak, çeşitli tahta ve sıva çatlaklarına gizlenirler. insanlardan kan emerler. insanları bulamayınca fare, tavşan ve diğer hayvanlardan kan emerler.

Species : Cimex rotundatus: Kanatlı tahtakurusu adını alır. Tropik ve subtropik bölgelerde yaşarlar .

Cimex cinsine bağlı türler insan ve hayvanlardan kan emmek için saldırırlar. Bunlardan Cimex lectularius yurdumuzda bulunmaktadır. insanlardan kan emmelerine rağmen kanatlı kümesIerinde de bulunurlar. Erginlerinin thoraxlarında, genç formlarının ise abdomenlerinin dorsalinde koku yayan bezler bulunur. Bu bezler tahtakurusunun özel kokusunu yaparlar. Cimex'ler 4 -5 mm uzunlukta olup, dorso -ventral olarak basık ve oval yapıdadırlar. Renkleri sarı kahverenginden koyu kahverengine kadar değişir, başlarında bir çift anten ve petek gözler bulunur. Prothorax öne doğru biraz çıkıntı yapmış olup, baş içine gömülmüştür. Kanatları iyice küçülmüştür.

Cimex'lerin biyolojisi: Bunlar yaşamlarının her dönemlerinde parazittirler. Cimex'ler gececi ve geçici parazittirler. Dişiler karanlık çatlaklara, şiltelere, karyola aralıklarına, ağaç çatlaklarına krem beyazı rengindeki yumurtalarını bırakırlar. Isıya bağlı olarak 3 gün ile 2 hafta arasında yumurtadan 1. dönem nymph'ler çıkar. Cimex'lerin gelişmelerinde 5 nymph dönemi vardır. Yani 5 kez gömlek değiştirdikten sonra olgunlaşırlar. Gömlek değiştirme birer hafta aralıklarla olur. Bu gömlek değiştirme aralarında da kan emerler. Biyolojik gelişmeleri yani yumurtadan erişkinin meydana gelmesine kadar geçen süre genellikle 8 ile 13 hafta kadardır. Tahtakurularının gelişmelerinde yarım metamorfoz görülür. Cimex'ler uzun ömürlü olup, açlığa uzun süre dayanabilirler. Bunlar 2 ay kadar açlığa dayanabilirler. Yukarıda bahsedilen her iki tür kendi konaklarından beslenmeyi tercih etselerde, aç kaldıklarında diğer konaklarada saldırırlar. Gececi ve geçici parazitlerdir ancak gündüzleri kümeste istirahat eden kanatlılara saldırabilirler.

Cimex'lerde bulaşma, konaklarına bizzat kendilerinin giderek saIdırmaları ile olur. Enfeste kanatlı ve insanların yakın kümesIere veya evlere gitmeleriyle bu tahtakuruları nisbeten daha uzun mesafelere ve yeni meskenlere gidebilirler.

Cimex enfestasyonlarında teşhis, konak üzerinde yada yukarıda bahsedilen gizlenme yerlerinde parazitlerin görülmesiyle yapılır.

Cimex'lerin zararları: Bunlar insanlar için çok rahatsız ve huzursuz edici artropodlardır. Kanatlılarda ve özellikle de tavuk, hindi ve güvercinlerde şiddetli irritasyon ve anemiye sebep olabilirler. Tahtakuruları konağından kan emdikten sonra tekrar dönüp aynı deliğe pisliğini bırakırlar. Bu nedenle pek çok hastalığın bulaşması için uygun bir ortam oluştururlar. Ancak vektörlük yaptıklarına ait bilgilere rastlanılmamıştır. Etkenleri bulaştırma yeteneği bulunmadığı ileri sürülmektedir. Bunun nedeni sindirim sisteminin hastalık etkenleri için uygun yaşama ve yerleşme yeri olmayışıdır. Ancak deneysel olarak hayvanlara anthrax, tularemi, riketsiyal enfeksiyonları, insanlara da hepatit-B virusunu nakledebildiği bildirilmiştir.

Familya: Reduviidae (Uçan tahtakurulan, konik burunlu tahtakurulan, Öpen böcekler, Katil böcekler) :

Başları uzun ve dar olduğu için konik burunlu, kanatları bulunduğu içinde uçucu tahtakuruları adını alırlar. Bunlar 2.5 cm boyundadırlar. Koyu kahverengindedirler. Bu ailedeki türler orta ve güney Amerika'da bulunurlar. insanlardan kan emerler. Bulundukları yörelerde bir protozoon hastalığı olan Trypanosoma cruzi'nin vektörlüğünü yaparlar. Bu protozoon insanlarda chagas hastalığına neden olur. Bu ailede bulunan önemli cinsler;

Genus: Triatoma

Genus: Rhodnius

Genus: Panstrongylus'dur.

Bunlardan en önemli olan cins Triatoma'dır. Bu türler cimex'lere göre daha büyüktürler ve abdomenleri daha az yassılaşmıştır. Başları konik şekildedir ve kanatları gelişmiş olup uçabilirler. Bu türlerin bir kısmı yumurtalarını ağaçlara ve yapraklara bırakırken, bazıları ise toprağa bırakırlar. Gelişmelerinde 5 nymph safhası vardır. Her gömlek değiştirme arasında 40 -50 günlük bir süre geçer ve biyolojilerini bir yıl gibi bir sürede tamamlarlar. Bunun içinde kotrolleri güçtür. insan ve hayvanların meskenlerinde yaşarlar ve kanlarını emerler. Özellikle Triatoma ve Rhodnius cinsindeki türler insanların yüz ve dudaklarından kan emerek acıtır ve hastalık naklederler. Kan emdikleri yerlerde kaşıntı ve ödem şekillenir.

Tahtakurularının kontrolünde bulundukları yerlere kalıcı etkili insektisitler püskürtülür. Chlordane, dieldrin, ronnel, diazinon, malathion, dichlorvos ve sentetik pyretroidlerden permethrin bu amaçla kullanılır. Ancak mesken ilaçlamalarında duvar ve tahta aralıklarına, çatlak ve yarıklara gündüzün ilaç püskürtülmeli ve akşam yatmadan önce iyice havalandırılmalıdır. Ayrıca taktakurularının ilaçlara karşı direnç kazanabilecekleride unutulmamalıdır. Bunun içinde farklı gruplardan insektisitler değiştirilerek kullanılmalıdır.

Odonata Takımı

Bu takımdaki böcekler, kızböcekleri, yusufcuklar, subakireleri, tayyare böcekleri ve helikopter böcekleri olarak adlandırılır. Suların kenarlarında, ormanların içinde, caddelerin üzerinde ve yanında, hızla uçuşan, durur gibi havada bir çeşit hareketsiz gözüken, birdenbire aniden ileriye yada yukarıya hatta geriye doğru zıplar gibi kayarak uçan ve genellikle renkli olan böceklerdir. Bu takımda bulunan türlerin 2 çift kanatları vardır. Bu kanatlar birbirine eşit büyüklüktedir.

Abdomenleri uzundur. Nymphleri suda yaşarlar. Bunların gelişmelerini tamamlayabilmeleri için 1 - 3 yıl gereklidir. Hemimetabol'durlar. Erişkin ve nymphleri çiğneyici ağız yapısına sahip olup, çevrelerindeki diğer böcekleri yiyerek beslenirler. Yani etçildirler. Odonata türlerinin kanatları dinlenme sırasında gergin olarak tutulur ve hiçbir zaman karın üzerine kapatılmaz.

Odonata 'lar kanatlı helmintlerinden bir trematod olan Prostogonimus 'lara arakonaklık yaparlar. Ayrıca özellikle sivri sinek larvalarını yedikleri içinde önemli yararlar sağlarlar.

Thysanoptera Takımı

Tripsler, saçakkanatlılar yada ekin ve fidan bitleri olarak adlandırılırlar. Ayrıca kanatlarının kenarları tüylü olduğu içinde kirpik kanatlılar veya bitki haşereleri adını alırlar. Küçük yapılı olmalarından dolayı (0.5 -5 mm) gözle dikkati çekmezler. Tarla ve çayırlarda bulunurlar ve yaz başlarında yağmur öncesi toplu uçuşları ile dikkati çekerler. Bunlar silindir şeklinde vücutları olan, kanatlı veya kanatsız böceklerdir. Kanatlı olan türlerde 2 çift kanat vardır ve kanat kenarları kirpik tarzında kıllarla kaplıdır. Ağız organelleri sokucu -emici tiptedir. Bu gruptaki böcekler bitki özsuları (fitopaj) ve mantar sporları yada daha küçük artropodlarla (predatör) beslenmektedirler. Bir kısmıda omnivor' dur yani hem bitkisel hemde hayvansal maddelerle beslenir. Ancak bu artropodlar bazen insanlarada saldırırlar. Özellikle plaj, sahil ve tarım alanlarında toplu halde uçuşarak bu civarda bulunan insanları rahatsız ederler. İnsanları soktuklarında deride leke, kızarıklıklar meydana getirmekte ve ağrıya neden olmaktadırlar. Yine insan ve hayvanlarda göz, burun, kulak ve ağızlarına girerek irkiltici etki yapar ve allerjilere neden olurlar.

Bu takımda bulunan önemli cinsler; Haplothrips, Thrips ve Heliothrips 'lerdir. Thysanopteralarla mücadelede sisleme yoluyla kullanılan permetrin etken maddeli Kefil adlı insektisidin kullanılması sonucunda kitleler halinde ölümler olmuş ve başarılı sonuçlar alınmıştır.

Dermaptera Takımı (Kulağakaçanlar) :

Vücutları 0.5 -5 cm büyüklüğündedir. Vücutları oldukça zarif, fakat kuvvetli çoğunlukla üstten basık, dorsal kısmı parlak tek renkli, bazen sarımsı ve açık renklerde noktalanmış ve desteklenmiştir. Vücut caput, thorax ve abdomenden meydana gelmiştir. Gececi olduklarından dolayı gündüzleri hemen her zaman çeşitli cisimlerin altından, örneğin, taşların, kabukların, bitki artıklarının ve hatta dut, lahana gibi meyve ve sebzelerin arasında sık olarak bulunurlar. Arka taraflarındaki kıskaçlarını kendilerini savunmak amacı ile yürürken yukarıya kaldırması ile kolayca tanınabilir. Dermaptera yunanca deri kanatlıları anlamına gelir. Ayrıca bu böceklerin geceleri uyurken insanların kulağına gireceği ve oradan beyne giderek yumurta bırakacağını iddia edenler tarafından bunlara kulağakaçanlar denmiştir. Ancak bunların tesadüfen insanların kulaklarına girebileceği belirtilmiştir. Bu böceklerin kulak zanı delemeyecekleri ve arkadaki kıskaçları ile de insanlara herhangi bir acı veremiyecekleri son çalışmalarla saptanmıştır.

Plecoptera Takımı (Taşsinekler) :

Oldukça küçük böceklerdir. Büyüklükleri 3 mm ile 5 cm arasında değişir. Genellikle taşlık, kumlu ve çamurlu tatlı su kıyılarında bulunurlar. Vücut yapıları narin, ince uzun gövdeli, üç köşeli ve yassılaşmış başı, nokta gözlü, 50 -100 segmentli anteni ve parçalayıcı çiğneyici ağız organelleri vardır. Kanatları iyi gelişmiştir ve dinlenme sırasında birbirinin üzerine yatmış durumda abdomenin üzerinde bulunur. Gündüzleri saklanırlar. Geceleri yada sabahın erken saatlerinde hareket ederler. Genellikle larvaları (nymph ; kanatsızdırlar) gelişmelerini tatlı sularda tamamlarlar ve erişkinleride bu suların kenarlarından ayrılmazlar. Plecopteraların balıklara yem oluşturmaları ve sivrisinek larvalarını yiyerek insanlara yararlı olmalan dışında bir önemlerı yoktur.

Isoptera Takımı (Termitler, Beyazkanncalar):

Tropik ve subtropik bölgelerde odunları ve diğer organik kökenli maddeleri yiyerek büyük zararlar verirler. Işıktan kaçarak ve saklanarak yaşarlar. Özellikle kurumuş, mantarlaşmış, selülozu bol odunların yanısıra, kaktüs, patates, havuç, meyve gibi sulu ürünlere ve nadirende canlı bitkilere saldırırlar. Canlı bitkilerin ölmüş kısımlarını tercih ederler. En önemli zararları buğday,yerfıstığı,çay ve pamuk gibi yararlı bitkilerde yapar. Ancak toprağı havalandırmaları, büyük ağaçları kısa bir sürede parçalayarak, organik maddeler halinde toprağa katmaları ve özellikle kanatlı olan erkek bireylerinin Afrikalı yerliler tarafından yenmesi gibi yararlarıda vardır. Termitlerin gelişmelerinde hemimetabola görülür. Erkekleri kanatlıdır. Ancak bu kanatlarda geçici olarak bulunur. Diğer formlanrıda kanatlar gelişmemiştir.

Psocoptera Takımı (Copeognatha, Kabukbitleri, Tozbitleri, Kitapbitleri) :

Küf kokan nemli yerlerde yada sandıklarda uzun süre ellenmemiş kitaplar yada belgelerde küçük, nadiren 1 mm'yi bulabilen büyüklükte, kanatsız parazitlerdir. Bazı türlerinde kanatları vardır. Bunlardan sadece Liposcelis divinatorius (kitapbiti) insanların yaşam alanlarına girer. Psocoptera 'lar tozlu ve mantarlaşmış yerler ile kirli yerlerde yaşarlar. Kitap bitlerınde kanat bulunmaz. '

Endopterygota Bölümü (Holometabola Bölümü)

Coleoptera Takımı (Kınkanatlılar) :

Bu takımdaki türler iki çift kanada sahiptirler. Bunlardan kalın ve sertleşmiş olan ön kanatlar, zar gibi olan arkadakilerin üzerini örterler. Birinci çift kanatlarında damarlaşma görülmez. Bu ön kanatlar uçma yeteneğini zamanla kaybederler ve arka kanatların üzerini örterek onları dış etkilerden korurlar. Ağız organelleri parçalamaya ve çiğnemeye elverişlidir. Başlarında bir çift büyük petek göz vardır. Ayakları kuvvetli olup, hızlı hareket etmeye ve toprağı kazmaya yararlar. Bunların bazı türleri çeşitli artropodları yiyerek, diğer bazılarıda bitki yiyerek beslenirler. Coleoptera takımındaki türlerin hepsi holometabol gelişme gösterirler.

Bu takımdaki türler ektoparazit olarak yaşamazlar yani çoğunluğu parazit değildir. Ancak birçok hastalık etkenlerinin bulaşmasında arakonakçılık yaptıkları için önemleri artmaktadır. Nematodlardan Gongylonema pulchrum, Physocephalus sexalatum Spirocerca luoi ve Ascarops strongylina’ya; Acanthocephala’lardan Macrocanthorynchus ve Moniliformis’lere; Cestodlardan ise Hymenolepis ve Raillietina'lara arakonaklık yaparlar. Aynca anthrax basilini ve diğer bazı patojenik etkenleri dışkılardan yiyeceklere mekanik olarak taşıyabilirler. Kınkanatlıların bazı türler örneğin Epican sp. gibi zehirlidir. Bunlar deriyi tahriş eden ve bir kimyasal madde olan Cantharidin'i salgılarlar. Özellikle yonca biçimi sırasında bu böcekler parçalanırlar ve bu gibi parçalanmış böcekleri içeren yoncayı yıyen atlarda zehirlenme olur. Coleoptera takımında bulunan dışkı böcekleri veya dışkı yiyen böcekler (Dung beetles) çevre ekolojisi bakımından önem taşırlar. Bu böcekler dışkıların parçalanmasını, uzaklaştırılmasını ve gömülmesini sağlarlar. Aksi halde ruminant ve tektımaklı dışkıları merada birikir ve çevre kirliliğine yol açarlar. Ayrıca bu gibi dışkılar sineklerin üremesi için kaynak oluştururlar. Merada bulunan ve otlayan sığırlara Ivermectin gibi ilaçların verilmesi sadece hedef parazitleri yok etmekle kalmaz, dışkı ile de atılan bu ilaç yukarıda bahsettiğimiz dışkı böceklerini de öldürür. Bu durumda parçalanamayan ve yok edilemeyen dışkılar çevre kirliliğine yol açarlar.

Familya: Meloidae

Bu aileye bağlı bulunan ve yakı böceği adını alan Meloe variegatus ve Meloe brevicollis türleri arı zararlıları yönünden önemlidir. Bu türlerin 1. dönem larvaları (Triungulin olarak adlandırılır) çiçeklerin üzerine tutunurlar. Anlar polen toplamak üzere çiçekler üzerine geldiklerinde bu larvalar anların bacak ve vücutlarındaki kıllara tutunurlar. Böylece bu larvalar üzerinde bulunduğu arının hemolenfini emerler. Enfeste arılarda zayıflama ve ölüm olayları görülür.

Hymenoptera Takımı (Zarkanatlılar) :

Bu takımdaki artropodlar 2 çift kanada sahiptirler. Zar gibi olan bu kanatlardan öndekiler arkadakilerden daha büyüktür. Vücutları caput, thorax ve abdomene ayrılmıştır. Ağız organelleri ısırmaya ve çiğnemeye elverişlidir. Bu takımda arılar, eşekanları ve karıncalar bulunur

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:09 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Familya: Formidae (Karmcalar) :

Bu ailede karıncalar bulunur. Kanatlı veya kanatsız olabilirler. Ağız organelleri parçalayıcı ve çiğneyici tiptedir. Toplu halde yaşarlar. Yumurtayla çoğalırlar. Kopulasyondan sonra dişi ve erkekler kanatlarını kaybederler. İşçi karıncalar ise iyi gelişmemiş dişiler olup, kanatsızdır ve bunların zehir bezleri vardır. İnsan ve hayvanları ısırdıklarında şiddetli kaşıntıya sebep olabilirler. Bu aileye bağlı en önemli tür Formica fusca' dır. Bunların hekimlik yönünden önemleri kanatlı cestodlarından Raillietina türlerine ve trematodlardan Dicrocoelium dentriticuma arakonaklık görevi yapmalarıdır.

Familya: Vespidae

Yaban arıları adını alan, bu ailedeki türler tek tek yada toplu halde yaşarlar. Bunlar etcildirler. Ancak hem hayvansal hemde bitkisel besinlerle beslenirler. Karın bölgesi hareketli olduğundan ağılı iğnelerini her yönde kullanabilirler. Yaban arılan türlerinden özelikle Vespa crabro,Vespa germanica ve Vespa orientalis türlerinin sokması çok acı verir, ağır klinik belirtilere hatta ölümlere yol açabilirler. Çeşitli hastalık etkenlerini besinlere mekanik olarak bulaştırabilirler.Tesadüfen ağıza girdiklerinde insan ve hayvanların dil yada boğaz çevresini sokarak buraların şişmesine sebep olabilirler, ayrıca allerjik reaksiyonlara ve anfılaktik şoka sebep olarak ölümlere yol açabilirler.

Familya: Apidae (Bal anları)

Bu aile bal anlarını kapsar. Bunlar genellikle toplu halde yada tek tek yaşarlar. Zehirli iğneleri yönünden insan ve hayvanlar için çok zararlı olabilirler. Bu arı ağılaması olayına Hymenopterismus adı verilir. Arı sokmaları sonucu acı, allerjik bozukluklar ve hatta anafılaktik reaksiyonlar oluşur. Boğaz ve dil gibi hayati bölgeleri sokmaları sonucu ölümler görülebilir. Arı sokmalarında eğer arı iğnesi içeride kalmışsa çıkarılır. Bu yerlere gazyağı ve benzin damlatılır. Uzun süre arı sokması sonucu bazı kişilerde bağışıklık gelişir. Bazı fertlerde ise şiddetli bir duyarlılık görülmektedir. Yılan zehirine karşı hazırlanan serum arı zehirine karşı da kullanılmaktadır. An soktuğu zaman deride kaldığı sürece zehir bezesinden salgı yapar. Bunun için arı sokmalarında iğnenin en kısa sürede çıkarılması gerekir. İğnesi kopan arı kısa sürede ölmektedir.

Bu ailede bulunan en önemli tür Apis mellifera (Apis mellifica) dır. Bu tür bal arısı olarak adlandırılır. Ekonomik olarak en önemli türdür. Normal bir arı topluluğu 40.000 -70.000 ergin bireyden oluşur. Bundan daha az birey içeren yuvalar zayıf olarak nitelendirilir ve kışı geçirmeleri zayıf ihtimaldir. Bir yuvada yani kovanda üreme yeteneği olan bir kraliçe (ana arı), dişi olan ve üreme yeteneği olmayan işçi arılar ve üreme dönemlerinde ortaya çıkan erkek arılar vardır. Ana arı 20 -25 mm boyunda, anteni 12 segmentli ve nokta gözler alında birbirine değmez. İşçi anlarda ana arı özelliklerini gösterirler. Ancak büyüklükleri 13 –15 mm kadardır. Erkek arılar da 15 -17 mm boyunda olup, işçilere ve ana arıya göre daha tıknaz yapılıdır. Arıların gelişmelerinde yumurta, larva, pupa ve erişkin dönemleri vardır yani tam metamorfoz geçirirler. Ana arının görevi Mart'ın başından Eylül'ün sonuna kadar yumurta bırakma ve salgıladığı feromonla yuvanın düzenini ve böylece bütünlüğünü sağlamaktır. Günde yaklaşık 3.000 yumurta bırakırlar. Yumurtadan ergin oluncaya kadar işçi anlar için 21 gün. Ana arılar için 16 ve erkek arıların gelişmesi içinde 24 gün geçmesi gerekir. İnsan ve hayvanları en çok sokan arı türleri ; Apis mel!ifica (Bal arısı), Vespa crabro, V. silvetris (Sarıca arılar), Polistes gallicus ve Bombus sp.'dir.Arılarda alkalen zehir bezi (küçük olan) ve asit zehir bezi (büyük ve çatal şeklinde olan) olmak üzere iki adet zehir keseleri bulunur. Bunların; alyuvarları eritici, sinir uçlarını ağılayıcı, yangı yapıcı, allerji oluşturucu ve bölgesel nekroz oluşturucu etkileri vardır.

Hymenopterismus’un tedavisinde yapılacak işlemler.

-Bir pens veya bıçak ucu ile dikkatlice iğne çıkarılır.

-Sokulan bölgeye buz tatbik edilir.

-Antihistaminikli solüsyon veya pomadlar lokal olarak uygulanır.

-Antihistaminikler oral veya parenteral olarak verilebilir.

Şayet anafilaktik reaksiyonlar oluşmuş ise;

-Özel enjektörlerde bulunan adrenalin 0.3-0.5 ml (1:1000 sulandırılmış) deri altı veya damar içi yolla verilir.

-Parenteral olarak antihistaminikler verilir.

-Damar içi serum fizyolojik verilir.

-Kortizon endikedir.

-Solunum yolu açık tutulur. Eğer siyanoz varsa oksijen verilir.

An sokmalarına karşı duyarlı kişilere koruyucu olarak arı antitoksini verilebilir.

Neuroptera Takımı (planipennia -Sinirkanatlılar)

Bu takımdaki böcekler küçük kelebeklere ve odonata takımındaki insectlere morfolojik olarak benzerler. Vücut caput, thorax ve abdomenden meydana gelmiştir. Çiğneyici ağız organelleri ve yarım küre şeklinde büyük bileşik gözlere sahiptirler. İki çift kanatları vardır. Çeşitli türlerde kanatlar renklenmeler ve desenler gösterirler. Cam gibi saydam olan kanatlar, çoğunlukla kahverengi benekler şeklindedir. Kanat üzerindeki damarlar kanat kenarlarına doğru çatallaşır ve birbirlerine birçok enine damarla bağlanırlar. Böceğin dinlenmesi sırasında kanatlar genellikle abdomenin üzerinde çatı şeklinde dururlar. Gelişmelerinde tam başkalaşım görülür ve çoğunlukla akşamları ve geceleri aktiftirler.

Lepidoptera Takımı (Kelebek ve Güveler)

Lepidoptera takımında kelebek ve güveler bulunur. Kelebeklerin ağız organelleri iyi gelişmemiştir. Besinlerini çiçeklerin nektar ve polenlerinden sağlarlar. Bazı türleri ise kısa süren yaşamlarında hiç besin almazlar. Kelebekler böcekler içerisinde kanadı, gövdesi ve bacakları pullarla tamamen örtülü olan insektlerdir. İki çift kanatlrın vardır. Kanat üzerindeki renkli ve kitini olan bu örtüler kelebeklere güzel bir görünüm verirler. Lepidoptera takımındaki .artropodların gelişmelerinde sırası ile yumurta, larva (tırtıl), krizalit (koza içinde) ve erişkin dönemleri vardır. Yani gelişmelerinde holometabol görülür. Ancak bunların larvalarına tırtıl, pupa dönem karşılıklarına da krizalit adı verilir. Larvaları çok ayaklı olup, polipod larva türüne örnektir. Kelebek tırtıllarının üzerindeki kılların zehir keseleri ile ilişkili olduğu ve bu nedenle tırtılların insanlarda allerjik dermatitislere neden olduğu belirtilmektedir. İşte kelebek türlerinden bazılarının canlı yada ölü tırtıllarının diplerinde zehirli salgı yapan bezeler bulunan vücut kıllarının insaınn derisi üzerine yada gözüne düşerek dokulara saplanması sonucu oluşan allerjik dermatitise tırtıl dermatitisi ya da Lepidopterizm (Lepidopterismus) adı verilir. İnsanlarda deride oluşan lezyonlara analjezik ve anti inflamatuar merhemler sürülür. Bulunan kıllar pensle çıkarılır. Bu tırtılları yiyen hayvanlarda ölümle sonuçlanabilen hastalıklar oluşabilir. Bu yüzden ördek ve tavuklarda zehirlenmeler görülmüştür. Aynca bu takımda bulunan ve arılarda büyük ekonomik kayıplara sebep olan türler vardır. Bunlar;

Aile: Galleridae

Species : Galleria mellonella (Büyük balmumugüvesi)

Species : Achroia grisella (Küçük balmumugüvesi)

Bu türlerden başka bu takımda evlerde görülen değişik güvelerde bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en önemlisi olan ve arı güvesi olarak bilinen büyük balmumugüvesi hakkında bilgi verilecektir.

Galleria mellonella

Arıların büyük mum güvesi olarak bilinen bu parazit özellikle havalanması iyi olamayan karanlık ve zayıf kovanlarda etkili olur. Bu parazit küçük mum güvesi olan Achroia grisella'ya göre daha zararlıdır. Büyük mum güvesi karanlık, sıcak ve iyi havalandırılmayan yerlerde depolanmış peteklerde büyük zarar verirler. Genellikle alçak rakımlı yerlerde daha yaygındırlar. Yüksek rakımlı yerlerde yoğunluğu ve zararları daha azdır. Güve larvaları peteklerde tüneller açarak, peteklerdeki bal, polen ve balmumunu yiyerek koloniye büyük zarar verirler. Zararlı etkisi daha çok depolanmış sahipsiz peteklerde ve ağ örerek olmaktadır. Ayrıca güçsüz kolonilerdeki peteklerde de aynı zararı yapabilmektedirler. Güçsüz ve hastalıklı koloniler güve için uygun gelişme ortamıdırlar. Güve larvaları petek gözlerinde açtıkları tüneller sebebiyle, petek gözlerinin bozulmasına ve balın akmasına sebep olurlar.

Dişi Galleria mellonella türleri yumurtalarını genellikle kovandaki yarık ve çatlaklara, ışıktan uzak loş yerlere kümeler halinde bırakırlar. Bir küme içinde 80 -100, hatta bazen daha fazla yumurta bırakabilmektedirler. Herbir dişinin bıraktığı yumurta sayısı 500 kadardır. Yumurtadan larvalar 24 -26 derece sıcaklıkta 5 -6 günde, 10 -l5 derece sıcaklıkta 34 günde çıkar. Larvalar hareketlidir, peteklerde yuva yapar ve gelişmesini sürdürürler. Larva dönemi 30 derece sıcaklıkta ortalama bir ay sürer. Ancak bu süre alınan gıdaya ve sıcaklığa göre değişir. Larva gelişmesi için en uygun sıcaklık 30 -35 derece sıcaklıktır. Gelişmesini tamamlayan larvalar sert, tüylü, beyaz renkli ipek bir koza örerler. Koza içerisinde larva pupaya (krizalit) dönüşür. Pupa dönemi 8 -14 gün sürer. Pupadan grimsi kahverengi ergin kelebekler çıkar. Dişi kelebekler kozadan çıktıktan 4 -10 gün sonra yumurtlamaya başlar. Erginler iklim şartlarına bağlı olarak değişmek üzere 2 -5 hafta yaşarlar. Ömürleri düşük sıcaklıkta daha da uzar. Pupadan çıkan ergin kelebekler çiftleşerek yumurtlamak üzere tekrar koloniye girmeye çalışırlar.

Galleriosis'li kovanlarda larvalar gelişmesini tamamladıktan sonra kovan içinde sert tüylü ipekten ağ ve koza örerek kovandaki arıların faaliyetlerine engel olurlar. Böylece de büyük ekonomik kayıplara yol açarlar. Ayrıca bu zararlarının yanısıra larvalar peteklerdeki balın sır kısımlarını zedeleyerek, tüneller açarlar ve balın dışarı akmasına neden olurlar.

Galleriosis'de kontrol ve korunma: Arıcılıkta Galleria enfestasyonlarının kontrolünde şu tedbirler alınır.

l- Balmumu güvesinin en etkili düşmanı arıların kendisidir. Bunun için koloniler güçlü tutulmalıdır. Bu tip güçlü kolonilerde arılar güve larvalarını kovan dışına taşıyarak, zararlı etkilerinden kurtulurlar.

2- Kovanda yarık ve çatlaklar bırakılmamalı, kırıntı ve her türlü artıklar temizlenmelidir.

3- Arılı kovanlara verilecek ilaçlar anlar içinde zararlı olabileceği için, ilaçlı mücadele depolanmış arısız petek ve ancılık malzemelerinde uygulanmalıdır.

4- Boş petekler ve diğer malzemeler yeterli hava akımının bulunduğu bir odada 60 derecede 34 saat, -12 derece sıcaklıkta 3 saat tutulmalıdır. Düşük ısı ve yüksek sıcaklık balarısı zararlılarının bütün dönemlerindeki bireyleri öldürmektedir.

5- Petek güvesine karşı bakteriler, mantarlar ve peradatör böcekler kullanılarak biyolojik mücadele yapılmaktadır. Bunun için de arılara zararlı olmayan ancak kelebek larvalarına (tırtıl) etkili olan Bacillus thuringuensis toxinleri kullanılmaktadır.

6- Kontrolde diğer bir önlemde ilaçlamadır. Bunun için güve görülen kovanlardaki arılar başka temiz bir kovana boşaltılır. Güveli çerçeveler bir kovan yada sandık içinde, paradiklorbenzen (PDB), ethylene dibromit, metyl bromid, karbondisülfid gibi ilaçlarla ilaçlanır. Çerçeveler tamamen asalaklardan temizlendikten sonra istenilen kovana konulabilir. Ayrıca depolarda da ilaçlamalar yapılır. ilaçlar ergin kelebekleri, larva ve pupaları öldürür. Ayrıca toz kükürt fumigasyon halinde kullanılabilir.

Siphonaptera (= Aphaniptera) Takımı (Pireler)

Pireler, sıcak kanlı memelilerden yani kanatlı ve memelilerden kan emen ve yalnız ergin devrelerinde geçici parazit olan insectlerdir. insecta sınıfının genel özelliklerini gösterirler. Vücut caput, thorax ve abdomene ayrılmıştır. Vücutları latero -lateral yani iki yanlı olarak (bilateral) basıktır. Vücut parlak sarı kahverenginde sağlam bir kitinle örtülüdür. Pirelerin erginleri 1.5 -5 mm büyüklüğünde olup, 3. çift bacakları çok uzun ve sıçramaya elverişlidir. Yani, pireler zıplayan böceklerdir. Kanatları redüksiyona uğramış olup, görülemez. Ağız organelleri sokmaya -emmeye elverişlidir. Pirelerde baş (capitilum) önden yuvarlağımsı ve ellipsoidal, iki yandan basık ve gövdeye yapışık görünümdedir. Başlarında bir çift antenleri ve bazı türlerinde ise bir çift gözleri vardır. Pire türlerinin bazılarında siyah iri dikenler şeklinde tarak (ctenidia) lar vardır. Bu taraklar başın alt kısmında ise genal tarak (yanak tarağı), boyun kısımlarında ise pronotal tarak (boyun tarağı, omuz tarağı) adını alır. Thorax üç kısımdan oluşmuştur. Thorax üstte notum, altta ise sternum olarak adlandırılır. Thorax pronotum, mesonotum ve metanotumdan meydana gelir. Thoraxın ventralinde uzunlukları önden arkaya doğru artan üç çift bacak çıkar. Bunlardan 3. çift bacaklar çok uzundur ve sıçramaya elverişlidir. Abdomen halkalardan oluşmuştur ve bu karın halkaları birbirine geçmelidir. Onun için pireler çok fazla kan emebilirler. Karın halkaları üstte tergum, altta ise sternum olarak adlandırılır. Sekiz karın halkası vardır. Her halkada spiracle (stigma) bulunur. Ayrıca son halkada pygidium (his organeli), antipygidial bristil (uzun diken) ve anal stylet adını alan değişik dikenler bulunur. Dişilerin arka taraftarında kitinsel bir kese biçiminde olan, türlere göre şekilleri değişen spermatheca (reseptaculum seminis, tohum kesesi) bulunur.Erkeklerde ise kitinsel, ince, uzun ve dinlenme sırasında spiral biçiminde kıvrılmış kopulasyon organı olan clasper bulunur. Pirelerin yumurtaları oval ve beyaz renkte olup, 0.5 mm büyüklüğündedir. Pirelerin gelişmesinde tam metamorfoz görülür. Larvaları kurtcuk biçiminde olup, beyaz renklidir. Olgunlaşan larvaları 6 mm kadar uzunlukta olabilir. Pireler pupa dönemini yaklaşık 4x2 mm ebatlarında olan bir kokon içerisinde geçirir. Kokonun çevresi toz ve toprak ile bulaşıktır.

Pireler kozmopolit yani her yerde bulunabilen canlılardır. Her türlü konaktan kan emerler (euroxen parazit). Ancak bazı türleri özellikle kendi konaklarına daha çok gelirler. Dişileri çiftleşmeden sonra toplu iğnenin 1/4'i başı büyüklüğündeki, krem rengindeki yumurtalarını toz, toprak içerisine bırakırlar. Ancak konak üzerine bırakılan yumurtalarda yapışıcı özellikte olmadıklarından kayarak toprağa düşerler. Yumurtadan 1 -2 hafta içerisinde kurtcuk şeklinde ve üzerleri tüylü larvalar çıkar. Larvalar çok aktiftirler. Bunlar topraktaki organik maddelerle, hayvansal artıklarla, kan pıhtılarıyla, kokuşan bitkisel maddelerle yada konağın dışkılarıyla beslenirler. Bunun sonucunda büyüyerek gelişirler ve 11 halkalı kurtçuk şeklini alırlar. Larvalar ışıktan kaçarlar. Larva dönemi 9 -200 gün arasında değişir. Larvalar saldıkları bir salgıyla toz toprak arasında kendilerine bir kokon (koza) örerler. Bu pupa dönemi 10 gün ile bir kaç ay arasında değişir. Bu kokonun içerisinde pire gelişir ve kokonu açarak dışarı çıkar.

Ancak Tungidae ailesindeki pirelerin biyolojileri biraz daha farklıdır. Bu ailedeki türlerde dişiler yumurtalarını konak derisinde meydana getirdikleri şişliklerin içerisine ya da yaralara bırakırlar. Larvalar yumurtayı konak üzerindeyken terkeder ve daha sonra yere düşerler. Bu larvalar daha sonra bir kokon içerisinde pupa dönemini geçirerek ergin erkek ve dişiler oluşur. Tungidae ailesindeki pirelerin bu özelliklerinden dolayı pireler geçici parazitizmden daimi parazitizme geçiş halinde olan artropodlar olarak kabul edilirler. Siphonaptera takımında bulunan aile ve türler:

Familya: Tungidae

Bu ailedeki pirelere oyuk, tünel açan pireler adı verilir. Çünkü dişileri döllendikten sonra konakçısının derisine girer, çok şiddetli olarak irrite eder ve etrafındaki doku şişerek pireyi içine hapseder. Dişi pireler yumurtalarını buralara bıraktıktan sonra dokunun sıkıştırması sonucu ölürler. Tungidae ailesindeki pireler küçük ve ayakları diğer türlere oranla kısa ve zayıftır. Genal ve pronotal taraklar bulunmaz. Bu ailede iki önemli tür vardır.

Species : Tunga penetrans

Bu türün büyüklüğü 1 mm kadardır. Başın ön kısmı sivrilmiştir. Thorax segmentleri çok dardır. Gözleri geniş ve piğmentlidir. Kırmızı esmer renktedirler. Dişilerde spermatheca konik şekildedir.

Başlıca konakları kanatlılardır. Fakat domuz, evcil memeliler ve insanlardan da kan emebilirler. Konaklarına çok şiddetli ağrılar verirler ve hatta deri içerisinde ezilen pirenin dokuları gangrene yol açabilir. Bu tür Güney Amerika' da ve Afrika' da yaygındır.

Species : Echidnophaga gallinacea

Başlıca konakları tavuklar ve diğer kanatlılardır. Büyüklükleri 1.5 mm' dir. Baştaki alın kısmı köşelidir. Thorax'ın notumları dardır. Genal ve pronotal tarak yoktur. Spermatheca iyi kitinize olmuştur. Bu tür köpek, rat, insan ve diğer hayvanlardan da kan emebilir. Tropik ve subtropik bölgelerde görülmektedir. Familya: Pulicidae

Bu ailedeki türlerde genellikle gözler mevcuttur. Bazı türlerinde genal ve pronotal taraklar bulunabilir. Bu ailede bulunan türler;

Species : Pulex irritans

İnsan piresi olarak bilinen ve insanlardan kan emen bu tür, karnivorlardan ve diğer hayvanlardan da kan emebilir. 1.5 -4 mm uzunluğundadır. Gözünün alt kısmında uzunca bir diken bulunur. Thorax segmentlerinde birer sıra, birinci karın halkasında 2 ve ikinci ile 7. abdominal tergumda ise birer sıra diken bulunur. Erkeklerde clasper geniştir ve biri uzun üç hareketli çıkıntısı vardır. Dişilerde spermathecanın başı yuvarlak ve kitinize olup, kuyruk kısmı kıvrılmış bir parmağa benzer. Genal ve pronotal taraklar yoktur. Pulex irritans doğal şartlarda olmasa bile deneysel koşullarda veba hastalığına vektörlük yapabilmektedir. Türkiyede bu pire türüne rastlanılmıştır. Bu tür ayrıca helmintlerden Hymenolepis nana, Hymenolepis dimunata ve Dipylidium caninum'a arakonaklık yapar.

Species : Ctenocephalides canis

Köpek piresi olan bu tür, 2 -3.5 mm uzunluktadır. Her kenarda sekiz adet diken ihtiva eden genal ve pronotal tarakları bulunur. Baş yuvarlağımsı şekildedir. Şeritlerden Dipylidium caninum'un arakonaklığını yapar. İnsan ve diğer karnivorlardan da kan emerler.

Species : Ctenocephalides felis

Kedi piresi olarak tanımlanır. Ancak köpek ve insanlardan da kan emebilir. 2 -3 mm büyüklüğündedir. Alın kısmı daha uzun, dar ve sivridir. Genal ve pronotal tarakları vardır. Genal tarağın ön dikeni hemen hemen 2. nin uzunluğu kadardır. Türkiye'de yaygındır.

Species : Spilopsyllus cunuculi

Tavşanlarda görülen pire türüdür. Genal tarak 5 -6, pronotal tarak ise 14 -17 koyu renkli büyük dikenden oluşur. Genal tarak subvertikal olarak yerleşmiştir. Dişilerde spermathecanın deliği terminaldir. Tavşanlarda görülmesinin yanında kedi, tilki ve ratlarda da saptanmıştır. Bu tür myxomatosis virusuna vektörlük yapar.

Species : Xenopsylla cheopis

Xenopsylla genusu içinde bulunan türlerin en yaygınıdır. Asya rat piresi olarak bilinir. Thoraxın mesonotumunda kitini vertikal bir çizgi bulunur. Antenlerinin 3. eklemi asimetriktir. Göz kılı gözün önündedir. Genal ve pronotal taraklar mevcut değildir. Afrika'da ve Güney Amerika'da yaygındır. Ancak dünyanın her kıtasına yayılmıştır. Bu tür veba hastalığı etkeni olan Pasleurella pestis'in vektörlüğünü yapar

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:09 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Species : Leptopsylla segnis

Farelerde görülen pire türüdür. Genal ve pronotal tarak vardır. Ayrıca alında küçük ve az sayıda dikenden ibaret bir alın tarağı bulunur.

Familya: Ceratophyllidae

Bu ailenin bazı türlerinde frontal çıkıntı vardır. Gözler genellikle mevcuttur. Küçük memelilerle, kuşlarda bulunurlar.

Species : Ceratopyllus gallinae

Erginleri 2 -3 mm uzunluğunda, vücutları uzunca ve genel olarak renkleri esmerdir. Baş yuvarlak olup, genal tarak yoktur. Pronotal tarak bulunur ve 12 diken taşırlar. Kanatlılarda ve özellikle de tavuklarda bulunurlar. Kuş piresi yada Avrupa kanatlı piresi olarak adlandırılırlar. Kanatlılarda şiddetli yaralanmalara neden olurlar.

Species: Ceratopyllus columbae

Güvercin piresi olarak adlandırılır. Özellikleri C. galhnae'ye benzer.

Species : Nosopsyllus fasciatgs

Fare ve sıçanlarda bulunur. Avrupa rat piresi olarak adlandırılır. Ancak diğer hayvanlardan da kan emebilirler. Genal tarak yoktur. Pronotal tarak vardır ve 8 dikenlidir. Gözleri iyi gelişmiştir.

Pirelerin Yaptığı Zararlar: Erişkin pireler mutlak süratle kan emerler. Bunun ıçınde buldukları her konak üzerine giderler. Bunların her canlıdan kan emmeleri hastalık etkenlerini bu canlılar arasında nakletmelerine sebep olurlar. Pireler fare ve sıçanlarda bulunan veba etkenlerini kan emmeleri esnasında alırlar. Pire tarafından alınan bu etkenler pirenin midesinde çoğalırlar. Bu pirelerin insanlara gelip kan emmeleri esnasında bu etkenleri onlara aktarırlar. Aynca fare ve rat pireleri fare tifüsu etkeni olan Rickettsiya typhı’yı taşırlar. Tavşan piresi myxomatosis virusunu, köpek piresi Dipyhdium caninum'u, yine köpek ve kedi pireleri Dipetalonema reconditum,Dirofilaria immilis, insan pireleri Hymenolepis nana'yı naklederler. Pireler ayrıca Tularemi'yi mekanik olarak naklederler. Pirelerin zararlı etkilerini sıralayacak olursak;

Yukarıda anlatıldığı gibi hastalık etkenlerine vektörlük veya arakonaklık yapmaları,

Bazı pire türleri konaklarına traumatik (yaralayıcı) olarak etki yapmaları, Konaklarından kan emmeleri sonucu soyucu -sömürücü etki yapmaları,

AIlerjik etkilerinin olması. Özellikle köpeklerde bu tip etkiler sıkça görülmektedir.

Konaklarını huzursuz etmeleri,

Deride irrtasyon sonucu kaşıntı, dermatitis ve ürtikerlere neden olmaları,

Deride tünel açan pire türleri deri altına yerleşerek, kaşıntı, şiddetli ağrı ve bulunduğu yerde irinleşmelere sebep olmaları gibi etkileri vardır.

Pirelere karşı mücadelede insektisitler bir hafta ara ile iki kez uygulanmalıdır. Mücadelede insan ve hayvan meskenlerinde pirenin yumurta ve larvaları toprakta bulunduğundan, eğer meskenler toprak zeminli ise buralara insectisitler püskürtülür, toz şeklinde olanlar ise serpilirler. Hayvanlar üzerinde bulunan pireler için insectisitler solüsyon halinde ise püskürtülür veya banyo edilir. Toz halinde ise hayvanların tüyleri arasına serpilirler. BHC'li ve organik fosforlu ilaçlar tercih edilir. Fenol bileşikleri ve BHC'li ilaçlar kedilerde kullanılmaz. Pire allerjisine karşı kortikosteroidler kullanılır. Organik fosforlulardan dichlorvos, sentetik pyretroidlerden permethrin, organik klorlulardan ise lindan kullanılabilir. Ancak lindan kediler için toksiktir. Pirelerde kontrol amacıyla kedi ve köpeklerde dichlorvos ve diazinon ihtiva eden tasmalar kullanılabilir. Fire enfestasyonlarının kontrolündeki başarı barınaklar ve meskenlerde özellikle yataklarda yapılacak ilaçlamaya ve temizlik işlemlerine bağlıdır. Son yıllarda bu amaçla methoprene aerosol kontrol amacıyla kullanılmaktadır. Bu ilaç pire larvalarının bulunabileceği yataklık, halı, kilim gibi yerlere uygulanır. Larvalar tarafından alınan ilaç etkisini pupa döneminde gösterir. İlaç pupalardan erişkin formların çıkışını önleyerek kontrolü sağlar.Kanatlılarda pire mücadelesinde ise malathion ve carbaryl kullanılabilir. Bu ilaçlar toz ve özellikle Echidnophaga enfestasyonlarında solüsyon şeklinde uygulanır. Korunma için kanatlı bannaklarında altlıklar uzaklaştırılır ve yakılır. Barınaklar (kümesIer) % 1 ronnel solüsyonu ile 14 gün aralıklarla iki defa ilaçlanmalıdır.

Diptera Takımı (Sinekler = İkikanatlılar)

İnsecta sınıfının en önemli takımlarındandır. Bu takımda bulunan artropodlar insecta sınıfının genel özelliklerini gösterir. Yani vücut caput, thorax ve abdomene ayrılmıştır. Diptera (di= iki, ptera= kanat) ların başlarında bir çift anten, bir çift petek göz, sokucu- emici, parçalayıcı veya yalayıcı -emici ağız organellerine sahiptir. Erginlerinin mesothoraxlarından çıkan bir çift fonksiyonel kanatları vardır. Arkadan çıkan kanatlar rudimenter olup, topuz şeklindedir ve denge organı görevini yaparlar. Sinek uçarken dengeyi sağlar. Bazı türlerinde ise ağız organelleri atrofiye olmuştur. Böylece bunların beslenmeleri söz konusu değildir. Topuz şeklinde olan ve dengeyi sağlayan kanatlara halter adı verilir. Dişiler yumurta, larva veya pupa meydana getirerek çoğalırlar. Yani dipteraların gelişmelerinde tam bir metamorfoz vardır. Sokucu -emici olanlarda hortum (probiscic) iyi gelişmiştir ve çoğunlukla insan ve hayvanlardan kan emerler. Kan emmeleri esnasında oluşturdukları anemi ve sokma yerlerindeki toksik etkiden dolayı kızarıklık ve kaşıntının yanısıra, bazı hastalık etkenlerini (bakteri, virus, protozoon, helminth gibi) canlılar arasında nakletmeleri ile önemlidirler. Bu takımdaki bazı sinekler larvalarından dolayı önem taşırlar. Çünkü bu sineklerin larvaları konaklarının iç ve dış paraziti olabilmektedirler yani myiasis oluşturmaktadırlar. Dipteraların bazı türlerinin larva şekillerinin insan ve hayvanlarda hastalık oluşturmaları olayına. myiasis adı verilir. Myiasise neden olan türlerin erişkin şekillerinin hiçbir paraziter etkisi yoktur ve ömürleri çok kısadır.

Diptera takımında insan ve hayvan sağlığı yönünden önemli olan üç alt takım bulunur. Bunlar ;

Suborder (Alttakım) : Nematocera

Genellikle uzun vücutlu ve narin yapılı sivrisineklerdir. Küçük sinekler olup, erişkinlerin antenleri baş ve thoraxdan daha uzundur. Olgun sineklerin antenleri çok sayıda (8'den fazla) eklemden (segmentden) oluşmuştur. Antenlerin üzerinde "arista" adı verilen üzeri tüylü bir kıl yoktur. Kanatları pullu, kıllı yada parlaktır. Kanat venleri birbiri ile kesişmez. Ayakları çok uzun veya biraz uzuncadır. Dişileri kan emerler. Larvalarının baş kısmı iyi gelişmiştir. Larvaların mandibulaları yatay olarak (horizantal) ısırır. Larva ve pupaları obtektir ve suda yaşarlar. Ayın zamanda hareketlidirler.

Su border: Brachycera

Nematoceralara göre daha tıknaz yapılı ve kuvvetli yapılıdır. İri sineklerdir. Erişkinlerin antenleri thoraxdan kısa olup, 6'dan daha az segmentlidir. Antenleri birbirinden farklı şekilleri olan segmentlerin birleşmesinden meydana gelmiştir. Antenleri üzerinde (3. segment) bir. arista bulunabilir. Arista antenin ucuna doğru yer alır. Karekteristik damarlanma görülen kanatlarda, kanat venlerinde kesişme görülür. Dişileri kan emerler. Larvalarında baş kapsülü kısmen yada tamamen körelmiştir. Larvaları suda yaşar ve pupalarıda obtek olup, suda yaşarlar. Larvaların mandibulaları vertical (dikey olarak) olarak ısırır.

Suborder : Cyclorrhapha

Bu alttakımdaki türlerin erginleri tüylü ve çeşitli metalik renklere sahiptirler. Kan emen türlerin dişi ve erkekleri kan emer. Olgun sineklerin antenleri 3 segmentlidir ve aristalıdır. Arista 3. segmentin dorsalinde yer alır. Kurt benzeri olan larvalarında baş yoktur. Bu tip larvalar hareketli olup, magot adını alırlar. Pupa koarktat olup, hareketsizdir. Larva ve pupa dönemleri toprakta geçer.

Suborder : Nematocera

Bu alttakımda bulunan aileler şunlardır.

Familya: Culicidae (Sivrisinekler)

Familya: Ceratopogonidae (= Heleidae, Acısinekler)

Familya: Simuliidae (= Melusinidae, Siyahsinekler, Körsinekler)

Familya: Psychodidae (Tatarcıklar)

Culicidae Ailesi (Sivrisinekler) Sivrisinekler yaz geceleri düşünülebilecek her yerde bulunan, özellikle ışıklar söndürüldükten sonra insanlardan kan emen ve vızıltısı ile insanları sürekli rahatsız eden insectlerdir. Sivrisinekler 2 -10 mm uzunluğundadır. Bu ailedeki artropodların vücutları; narin, başları küçük ve küreseldir. Bacakları uzundur. Vücutları genellikle silindirik yapıdadır. Antenleri 14 -15 segmentden meydana gelmiştir ve erkeklerde tüylüdür. Ağız organelleri uzun ve silindirik bir biçimde olup, sokmaya -emmeye elverişlidir. Abdomen uzun yapılı ve thorax karekteristik olarak kama şeklindedir. Kanatları uzun ve dar olup, kondukları zaman abdomen üzerinde düz katlanırlar.

Culicidae ailesinde bulunan önemli sivrisinek cinsleri; Anopheles, Aedes, Culex, Mansonia ve Theobaldia' dır. Bunlardan özellikle ilk üç tür önemlidir. Sivrisinekler su kenarlarında çoğunlukla bulunurlar. Durgun sularda, durgun deniz sularında larvaları gelişir. Sivrisineklerin sadece dişileri insan ve hayvanlardan kan emerler. Erkek sivrisineklerde alt ve üst çene (maksilla ve mandibula) kısalmış olduklarından konağın derisini delememekte ve kan emememektedirler. Bunlar bitki artıklarından doku özsuyu emerek beslenirler.

Sivrisineklerin biyolojisi

Dişi sivrisinekler yumurtalarını su yüzeyine veya suda yüzen bitki üzerlerine bırakırlar. Yumurta bırakma şeklinde her türün kendine has özellikleri vardır. Anopheles ve Aedes cinsindekiler yumurtalarını tek tek bıraktıkları halde, Culex cİnsindekiler yumurtalarını paketler halinde bırakırlar. Bazı türler yumurtalarını temiz akarsulara, bir kısmı durgun su birikntilerine yada ağır akan su yollarına, hatta bazıları da deniz suyuna bırakırlar. Culex cinsindekiler yumurtalarını foseptik sularına da bırakmaktadırlar. Yumurtadan çıkan larvalar 10 -11 halkalı olup, kurtçuk şeklindedirler. Larvalar aktif ve hareketli olup, bükülüp açılma şeklinde bulundukları su içinde hareket ederler. Larvalar türlere göre değişmek üzere vücut halkalarında hava borusu taşırlar. Bu hava deliklerini su yüzeyine doğru uzatırlar. Anopheles'lerin larvaları vücutlarının son 3 -4 halkasında hava borusu taşıdıklarından içinde bulundukları suyun yüzeyine parelel dururlar. Culex ve Aedes larvaları ise vücutlarının son halkasında hava borusu taşıdıklarından içinde bulundukları suyun yüzeyine dikey dururlar. Larvalar 4 defa gömlek değiştirdikten sonra pupa safhasına girerler. Pupa evresinde baş ve thorax yuvarlak kokon benzeri bir yapının içinde bulunurken abdomen serbest vaziyettedir. Bu dönemde daha az aktiftirler. Pupalardan çıkan erişkin sinekler, beslenmek amacı ile çoğaldıkları yerden birkaç kilometre ve hatta rüzgar ve değişik vasıtalarla çok daha uzağa gidebilirler. Erişkin sivrisineklerin kondukları yüzeye duruş şekilleride farklıdır. Anopheles'ler kondukları yüzeye eğik durdukları halde, Aedes ve Culex'ler paralel dururlar. Yaşam süreleri sıcak bölgelerde 6 aydır. Türkiye'de ise bu süre 1 -2 ay kadardır. Culicidae'ler bitki özsularıyla ve şekerli suyla beslenebilirler. Fakat dişiler yumurtlayabilmek için mutlaka bir miktar kan emmek zorundadırlar. Dişi bireyler geceleyin ışığa doğru ve konakçısının vücut ısısına doğru yönelirler. Gündüzleri ise karanlık ve kuytu köşelerde saklanırlar.

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:09 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Sivrisineklerin (Culicidae) Önemi

Konaklarını huzursuz ederler. Kan emilen yerde çok rahatsız edici kaşıntıların meydana gelmesine neden olurlar. Çok sayıda oldukları zaman kan emerek soyucu -sömürücü etkilerini gösterirler. Sivrisineklerin esas önemleri sıcak ülkelere doğru gittikçe sıklığı artan, birçok hastalığın bulaşmasına aracılık etmeleridir. İnsan, maymun ve kanatlılar arasında sıtma etkeni olan plasmodium'ların biyolojik vektörüdürler. Dişi Anopheles türleri insanlarda sıtmaya neden olan plasmodium türlerine, Anopheles, Culex ve Aedes türleri ise kanatlılarda sıtmaya neden olan plasmodium türlerine vektörlük yaparlar. Ayrıca sivrisineklerden bazı türler nematodlardan Wuchereria bancraıli (insanlarda fil hastalığı etkeni) ve köpeklerde Dirofilaria immitis larvalarını naklederek, bu helmintIere arakonaklık yaparlar. Bakterilerden Borrelia anserina (Kanatlı spiroketası) 'yı Aedes cinsindeki türler bulaştırır. Yine Mansonia türleri Brugia malayi'nin naklini sağlarlar. Sivrisinekler sarı humma virusuna, doğu ve batı at encephalitislerine ve Japon B encephalitisine vektörlük yapar. Ayrıca kanatlı çiçeğine mekanik taşıyıcılık yaparlar. Tavşan myxomatosis'ine de vektörlük yaparlar.

Sivrisineklere karşı mücadele

Sivrisineklere karşı mücadele larvalara ve erişkinlere karşı olmak üzere iki şekilde yapılır.

Larvalara karşı mücadelenin başında bunların yaşadıkları yerlerin ortamını bozmak gelir. Bunun için taşkınları önlemek, kanalizasyon sistemlerini iyi yapmak ve bataklıkları kurutmak gerekir. Bataklıklar ve durgun sular drenajla kurutulmaya çalışılır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise bu bölgelere insectisitler sürekli olarak yada planlı olarak belirli periyodlarla kullanılır. Bu amaçla en çok kullanılan ilaçlar organik klorlu ve organik fosforlu insectisitlerdir. Taşkınlara bu ilaçlar püskürtülerek uygulanır. Ayrıca larvalara karşı mücadelede biyolojik savaş metodları da kullanılmaktadır. Bunun için Gambusia cinsi balık türleri, yetiştirilmelidir. Bu balıklar sinek larvalarını yiyerek kontrolü sağlarlar. Bu amaçla ayrıca larvalar için patojen olan ve larvalarda salgınlar oluşturan çeşitli bakteri, protozoon ve helmintler de uygulanabilir.Sivrisineklerin erişkinlerine karşı ise insectisitler kullanılmalıdır. Bunun için en uygunları karbamatlı ve organik fosforlu insektisitlerdir. Ayrıca özellikle Anophellere karşı kalıcı etkili ilaçların kullanılması ile iyi bir kontrol sağlanmaktadır. Ancak çevreye etkilerinden dolayi bu tip ilaçlar pek tercih edilmemektedir. Ayrıca mekanik önlemler ve sinekleri uzaklaştırıcı tedbirlerde alınır.

Familya: Ceratopogonidae (= Heleidae, Acısinekler)

Bu ailedeki türler sivrisineklerden daha küçük olup, 1 -3 mm boyundadırlar. Antenleri 13 -15 segmentlidir. Dişilerde çok seyrek ve kısa kıllıdır. Erkeklerde ise çok kıllı ve uzundurlar. Ağız organelleri sokucu -emici tiptedir. Hortumları kısadır. Thoraxın her üç parçası kaynaşmıştır. Thorax başın üst tarafına doğru bir kamburlaşma yapar. Kanatları geniş, uçları yuvarlak ve üzerlerinde duman renginde benekler vardır. Kanatlarında pulların olmasıyla sivrisineklerden, daha uzun antenlere sahip olmaları ile de Simulium'lardan ayrılırlar. En tipik özellikleri benekli kanatlara sahip olmalarıdır. Ceratopogonidae ailesindeki türler konaklarını soktuklarında büyük acı verirler. Bunun içinde acısinekler adını alırlar. Dişileri kan emer, erkekleri ise bitki özsuyu ile beslenirler. Bu ailede bulunan ve hekimlik açısından önemli olan Cilicoides (acısinek)'dir. Culicoides'lerin kanatları tüylüdür. Bu cinse bağlı önemli tür ise Culicoides robertsi' dir. Bu türe kumsinekleri adı da verilir. Bu sinekler bataklık bölgelerde ürerler. Dişiler döllenmiş yumurtalarını sığ akarsuların kıyılarına, su içindeki bitkilerin ve taşların üzerine bırakırlar. Dişiler yaşamları boyunca birkaç kez yumurta bırakırlar. Yumurtadan çıkan kurtçuk benzeri larvalar hem karada hemde suda yaşayabilirler. Daha sonra pupa dönemini geçirerek erişkin sinekler meydana gelir. Erişkinler yumurtlamadan önce kan emerler. Sabah vakitleri ve ikindi vaktinde daha çok saldırgan olurlar. Ayrıca bulutlu ve kapalı havalarda çok aktiftirler. Erişkinleri yazın Mayıs ayından Eylül ayına kadar görülürler. Yaz aylarında gelişme süresi 1 -2 aydır. Kışı ise larva döneminde çamura gömülü olarak geçirirler. Veteriner Hekimlik yönünden önemli olan Culicoides'ler sivrisineklerden daha küçük yapılı oldukları için sivrisinekler için yapılan tellerden kolaylıkla geçebilirler. Culicoides 'ler toplu halde uçuşurlar. İnsanlardan ve hayvanlardan kan emerler. Çok sayıda olduklarında hayvanları ürkütüp kaçıştırırlar. Konaklarından kan emerek soyucu -sömürücü etki gösterirler ve fazla sayıda olduklarında anemiye yol açarlar. Ayrıca konaklarını sokmaları kuvvetli tepki oluşturur. Sokma yerinde kaşıntı, ödem ve şiddetli acıya neden olabilirler. Bazen 2 cm büyüklüğünde, seröz bir sıvı dolmuş kabarcıklar meydana gelir. Daha çok orman ve açık arazide çalışanlara saldırırlar.

Culicoides türlerinin en önemli etkileri çeşitli hastalık etkenlerine aracılık etmeleridir. Atlarda nematodlardan Onchocerca reticulata'yı naklederler. Yine atlarda at vebası etkenini taşırlar. Ayrıca nematodlardan Dipetalonema türlerini naklederler ve mavi dil virusuna vektörlük yaparlar. Atlarda Culicoides robertsi türünün ısırmaları sonucu tatlı kaşıntı olarak bilinen şiddetli allerjik bir dermatitis meydana gelirki buna ıslak kaşıntı yada yaz dermatitisi adı verilir. Bunun için antihistaminikli ilaçlar tedaviye yardımcı olur. Culicoideslerin kontrolleri oldukça güçtür. Mekanik önlemler yetersiz kalır. Erişkinlerin bulundukları yerlere helikopterlerle yada uçakla insektisitler püskürtülmelidir. Larvaların geliştikleri akarsularda ve dere kıyılarında kalıcı etkili insektisitler kullanılabilir. Erişkinlerin insanları sokmalarına karşı koruyucu olarak çeşitli repellent (konağa böceklerin saldırmasını önleyen kimyasal maddeler, böcek kovucular)'ler kullanılır.

Simuliidae Ailesi (= Melusinidae, Kara sivrisinekler, Körsinekler)

Erişkinleri 2 -5 mm büyüklüğündedir. Gri siyah renklidirler. Koyu renkli oldukları için kara sinekler, halk arasında ise kör sinekler olarak adlandırılırlar. Ancak gözleri iridir, dişilerde birbirinden ayrı, erkeklerde ise ortada birbirine temas eder durumdadır. Başları toparlak ve öne eğiktir. Thorax caput üzerine doğru kambur yapar. Sokucu olan hortumları kısadır. Erkeklerde ise hortum çok az gelişmiş olup, sokucu değildir ve yalnız bitki doku sıvısı emer. Antenleri kısa, kalın ve kılsızdır. Üzerlerinde kıl yoktur ve 9 -11 parçalıdır. Kanatları çok geniş, pulsuz, beneksiz ve parlaktır. Kanat üzerindeki damarlaşma kanadın ucuna kadar erişmez. Bacakları kısa ve kalındır. Bu ailedeki türlerin üzerlerinde tüy ve kılların olmayışı ile Culicoides 'lerden ayrılır.

Simuliidae türleri ormanlık ve gölgelik yerlerde yaşarlar. Yalnız dişileri kan emer. Erişkinlerin etkinlikleri için hava sıcaklığının 10 derecenin üzerinde olması gerekir. Ayrıca rüzgar hızının saatte 1 km'den daha az olması lazımdır. Geliştikleri yerlerde sayılamıyacak kadar çok sayıda çoğalırlar.Sürüler halinde uçuşarak hayvanlara ve insanlara saldırırlar. Özellikle göz, burun, kulak ve ağız gibi vücudun dış doğal boşluklarına girerler.Döllenmİş olan dişileri 200 -500 kadar yumurta yumurtlarlar. Yumurtalarını akarsuların yüzeylerinin hemen altındaki kaya ve bitkilere bırakırlar. Ortalama bir hafta içinde karnivor olan larvalar çıkar. Larvalar suda bulunan yosun ve bakteri gibi varlıklarla beslenirler. Larvalar gelişmelerini tamamladıktan sonra kendilerine üçgen şeklinde bir kokon oluştururlar. Bunun içerisinde pupa evresini geçirip erişkin döneme ulaşırlar. Gelişmeleri ortamın sıcaklığına bağlı olarak 18 -30 günde tamamlanır. Larva ve pupaları genellikle hızlı akan sulan tercih ederler.

Dünyanın her yerinde sıcak ve ılıman iklim bölgelerine yayılmışlardır. Hayvanlardan kan emerek anemiye neden olurlar. Bu ailede bulunan en önemli cins Simulium'dur. Simulium'lar genellikle hayvancıl (zoofll) sineklerdir. Soktukları yerlerde veziküller oluşur. Sonra papüller ve dermatidler meydana gelir. Ayrıca kan emerken toksik etki yapan tükrük salgısı bırakarak hayvanlarda ölüme neden olabilmektedirler. Böylece şiddetli toksik ve aileljik etki oluştururlar. Yine toplu halde uçuşurken üst solunum yollarını tıkayarak ölüm nedeni olabilirler. Simulium 'lar sığırlarda nematodlardan Onchocerca gutturosa'yı naklederler. Kanatlılarda Leucocytozoon cinsine bağlı protozoonlara vektörlük yaparlar. Evcil hayvanlarda şarbon, ruam, tropikal spiroketoz (Treponema türleri) etkenlerini mekanik olarak bulaştırabilirler. Kemiricilerde myxomatosis virusuna biyolojik vektörlük yaparlar. İnsanlarda Onchocerca volvulus 'u bulaştırırlar. Ayrıca doğada tularemili hayvanlardan etkeni (Francisella tularensis) hortumu ile sağlam hayvanlara ve insanlara bulaştırabilmektedir.Mücadelede larva ve pupaların yaşadıkları yerler kurutulur. Akarsu kıyılan temizlenmeli ve yaz aylarında her 10 günde bir insektisit uygulaması yapılmalıdır.

Psychodidae Ailesi (Tatarcıklar, Tatarcık sinekler)

Bu ailede bulunan en önemli cins Phlebotomus'dur. Phlebotomus'lar sivrisineklerden daha küçük olup, 2 mm büyüklüğündedirler. Vücut ve kanatları sık kıllarla kaplanmış ve tüylü bir görünüm almıştır. Bu özellikleri ile diğer nematoceralardan ayrılırlar. Solgun donuk veya parlak koyu sarı renklidirler. Baş öne eğiktir ve thorax kamburlaşmıştır. Ağız organelleri sokmaya ve emmeye uygundur. Gözleri çok iri ve bileşiktir. Antenleri uzun ve 16 segmentten oluşur. Kanat üzerindeki damarları birbirine paralel olarak seyreder. Erişkin tatarcıklar konma sırasında kanatlarını yukarı doğru dik "V' biçiminde açık tutarlar.

Phlebotomus'lar doğada kemirgen, kaplumbağa, kertenkele ve kuş yuvaları ile daha büyük yabani hayvan inlerinde, mağara ve ağaç kovuklarında, evlerin, ahır ve kümeslerin içinde duvarların çatlak ve deliklerinde ve çevredeki taş yığınları arasında bulunurlar. Oldukça nemli, loş, rüzgarsız ve sessiz yerlerde yaşamayı tercih ederler. Yalnız dişileri kan emerler. Geceleri hayvanlardan kan emerler. Dişileri 3 hafta erkekleri ise 2 hafta kadar yaşar. Erişkin dişiler yumurtalarını karanlık ve nemli olan, çürümüş bitkisel artıkların fazla bulunduğu yerlere tek tek bırakırlar. Phlebotomus'lar yumurtalarını suya bırakmazlar. Bir dişi 20 -60 kadar yumurta bırakır ve ölür. Ortalama 10 gün sonra yumurtadan çıkan tırtıl benzeri larvalar, buldukları organik maddelerle beslenirler. Yaklaşık 5 hafta içerisinde pupa safhasına girerler. Pupa dönemi ortalama 10 gün sürer. Gelişme süreleri 6 - 10 hafta sürer. Ancak gelişmenin olabilmesi için mutlaka rutubetin fazla olması gerekir. Suda ve kuru yerlerde gelişme meydana gelmez.

Phlebotomus'lar geceleri uçar ve gündüzleri karanlık yerlerde saklanırlar. İyi uçucu olmadıklarından hafif rüzgarlı havalar da bile aktivite gösteremezler. Phlebotomus'lar çeşitli hastalık etkenlerini biyolojik olarak taşırlar. Bunlar kemirici, köpek, kedi ve insanlar arasında şark çıbanı etkeni olan Leishmania tropica ve Kala -Azar etkeni olan Leishmania donovani'yi biyolojik olarak naklederler. Ayrıca Bartoneıla bacilliformis'i (Carion hastalığı, Oraya humması) ve tatarcık humması virusunu insanlara taşırlar. Tatarcık humması virüsü'nün neden olduğu üç günlük humma (=papatasi sıtması, phlebotomus hastalığı, tatarcık humması) Akdeniz ülkelerinde, Anadolu, Kuzey Batı Hindistan, Orta Asya'nın Güneyi ve Güney Çin' de görülür ve Phlebotomus papatasi türü tarafından taşınır.

Bu sineklere karşı mücadelede barındıkları yerlere insektisitler püskürtülür. Ayrıca kırsal alanlarda organik fosforlu insektisitler uygulanmalıdır. Bu durumda da insektisitlerin öldürücü etkisi daha fazla olmaktadır.

Suborder:Brachycera

Bu alt takımda çok sayıda aile varsa da bunlardan Veteriner Hekimlik yönünden önemli olan tek bir aile üzerinde bilgi verilecektir.

Familya: Tabanidae

Bu ailedeki sinekler halk arasında büvelek (Bügelekler) olarak adlandırılırlar. Erişkinleri 0.5 -2.5 cm uzunluktadırlar. Oldukça büyük ve iri sineklerdir. Büyük gözlere sahiptirler. Erkeklerde gözler bitişik olduğu halde dişilerde aynıdır. Ağız organelleri sokucu -emici'dir. Hortumları kısa ve iri olduğundan ısırdığı zaman fazla acı verirler. Antenleri 3 eklemlidir. Bacakları kısa, kalın ve güçlüdür. Kanatları kuvvetli yapıdadır ve üzerlerinde değişik renklenmeler görülür ya da saydamdır. Thorax ve abdomen sık ince kıllarla örtülüdür. Dişileri kan emerek, erkekleri ise bitkisel özsularla beslenirler. At ve sığır gibi büyükbaş hayvanlardan kan emerler. İnsanları soktuklarından büyük acı hissedildiği için kolaylıkla tanınırlar. Günün sıcak saatlerinde ve özellikle bunaltıcı sıcak olan günlerde uçmayı tercih ederler. Büvelekleri genellikle büyük yapıları, göğüslerinden daha geniş olan başları ile hemen tanımak mümkündür. Başın arka kenarı düz yada içbükeydir. Başın üst ve orta kısmını, bir kısmı kıllı olan, çok defa altın yeşili, mor yada bordo renkli bantlarla süslenmiş büyük yapılı gözler kapsar. Tabanidae ailesinde bulunan önemli cinsler;

Tabanus, Haematopota, Chrysops'dur.

Bu türlerden en iri yapılı olanı Tabanus sp.'dir. Tabanus'ların şeffaf kahverengi kanatları vardır. Güçlü ve çok hızlı uçan ve büvelek adı verilen sineklerdir. Haematopota sp. türleri grimsi siyah renklidir, vücutları uzun, sık kıllarla kaplı, gözleri zikzaklı bantlı ve kanatları beneklidir, Chrysops cinsiridekiler ise sarı -siyah renklidirler, bileşik gözlerden başka başın tepesinde basit göz bulunur, gözleri çok defa beneklidir ve kanatları siyah kahverenkli bantlıdır. Bu bantlar enine çizgiler şeklindedir ve benekler de vardır. Bu sinekler bataklık arazide ürerler. Yumurtalarını su kenarlarındaki yaprak ve bitkilere bırakırlar. Sıcak günlerde bir hafta içinde karnivor olan larvalar çıkar. Bu larvalar kışı bataklığa saplanarak larva evresinde geçirirler. Pek çok türün larvası aquatik (suda yaşar) 'tir. Bu tip larvalar suya ve çamura düşer. Az sayıdaki türün larvaları ise terrestrial (toprakta yaşar)'dir. Karnivor olan larvalar küçük crustaceaları yada birbirlerini (canibalismus) yiyerek beslenirler. Tabanidae ailesindeki türlerin larvaları 2 -3 ay sonra pupa safhasına girerler. Pupa dönemi yaklaşık 2 hafta sürer. Daha sonra erişkin sinekler çıkar. Uygun koşullarda gelişmeleri 4 -5 ay kadar sürer. TabanidIer nemli yerleri severler. Bataklık, sazlık, gölgelik ve sulak yerler gelişmeleri için en uygun ortamlardır. Göller ve akarsular civarındaki yerlerde yaygın olarak bulunurlar. Erişkin sinekler yazın sıcak ve güneşli havalarda uçuşarak, çoğunlukla sığır ve at gibi büyük hayvanlardan kan emip beslenirler. Tamamen doyuncaya kadar ve hayvanların değişik yerlerinden fazla miktarda kan emerler. Hortumlaerı iyi gelişmiş olduğu için yaralar açarlar ve bu yaralardan kan emerler. Tabanuslar buralardan ayrıldıktan sonra dahi kanamalar devam eder. Buralardan sızan kana ise yalayıcı ağız organelleri olan Musca domestica gibi sinekler konarak beslenirler. TabanidIer üç günde bir kan emerler, doyduktan sonra taşlara ve ağaçlara konup bir süre dinlenirler. Bu sinekterin hortumları acıtıcı olduğu için, sığır ve atlarda büyük huzursuzluğa neden olurlar. Bunların kan emmeleri, kanarnalara neden olmaları, sokunca acı vermeleri ve huzursuzluk yapmalarının yanısıra antlırax etkenlerini, tek tırnaklıların enfeksiyöz anemisine neden olan virüsü, pasteurellosis ve protozoonlardan trypanosomiosis ve anaplasmosis'i mekanik olarak naklederler.

Chrysops'lar nematodlardan Loa ıda'ya trypanosomalara, Tabanus ve Haematopota'lar Trypanosoma theilerla türlerine mekanik olarak taşıyıcılık yaparlar. Bu vektörlük görevleri yönünden dolayı sağlık yönünden büyük önem taşırlar. Ayrıca aynı günde değişik insanlardan kan emdiklerinden AIDS'i bulaştırma olasılıkları da olabilir.

Tabanidlerle mücadelede üreme yerleri olan bataklıklar kurutulur. Hayvanların üzerine yada barınaklarına kalıcı etkili insektisitler püskürtülür.

Suborder : Cyclorrhapha

Bu alt takımda bulunan aileler şunlardır.

Familya: Muscidae

Familya: Glossinidae

Familya: Calliphoridae

Familya: Sarcophagidae

Familya: Oestridae

Familya: Hypodermatidae

Familya: Gasterophilidae

Familya: Cuterebridae

Familya: Hippoboscidae

Familya: Braulidae

Familya: Muscidae (= Karasinekler)

Bu ailede yer alan cinsler;

Genus: Musca Genus: Fannia

Genus: Stomoxys Genus: Hydrotaea

Genus: Haematobia

Bu cinslerden sağlık bakımından en önemli olan ve en yaygın görülen cins Musca'dır.

Genus: Musca

Bu cinse bağlı en yaygın ve sağlık yönünden önemli olan tür, Musca domestica (Karasinek, Evsineği)'dır. Karasinek, 6 -8 mm boyunda, grimsi -siyah renkli, thoraxın dorsalinde dört adet koyu renkli uzunlamasına seyreden bant vardır. Ağız organelleri emici tipte olup, yalamaya - emmeye elverişlidir. Genellikle sinantropik (insanlarla birlikte aynı yerleşim yerlerinde yaşayan) bir sinektir. Erişkin Musca domestica 'ların dişileri yumurtalarını, öncelikle dışkıların, atılmış sebze ve etlerin veya ayrışmakta olan organik maddelerin üzerine yada çöplere bırakırlar. Yazın sıcak havalarda 24 saat içerisinde larvalar çıkar. Larva uzun ve iğ biçimindedir. Ön ucu ince ve sivri, arka ucu ise küttür. Çok hareketli olup, vücudu 13 halkadan oluşur. Ön ucunda bir çift ağız scleriti vardır. Sonuncu halkanın arka yüzünde bir çift kapalı peritremli stigma bulunur. Stigma yarıkları kıvrımlıdır. 4 -8 günlük bir gelişme döneminden sonra pupa evresi başlar. Erişkin sinekler optimal şartlarda pupayı 2 hafta sonra terk ederler. Yumurta, larva ve pupaları kışı atlatabilir. Uygun koşullarda yumurtadan erişkinlerin oluşması için geçen süre 10 gündür. İki döl arasındaki süre ise, sıcaklığa bağlı olarak 2 -3 hafta sürer. Böylece bir çift kara sinek yılda 8 -10 nesil verebilir. Evsinekleri gerek üreme yerleri ve gerekse beslenme durumları bakımından pek çok patojen etkeni taşıyıcı duruma gelmişlerdir. Olgun sinekler yedikleri fazla gıdayı uygun yerlere bırakarak yada kusarak tekrar yerler. Bazen şeker gibi katı maddeleri kursaklarındaki sıvı ile eritirler. Böylece patojenleri gıdalara bulaştırırlar. Bakteri, virus ve protozoon kistlerini ayağında ve vücudundaki kıllar ile yada sineğin tükrüğü ile etrafa yayarlar. Aktif olarak hastalık etkenlerini taşımadıkları halde, pasif olarak mekaniksel bir şekilde amip ve giardia kistlerini taşırlar. Hayvanlara anthrax, mastitis ve konjunctivitisi ; insanlara ise kolerayı bulaştırırlar. Ayrıca nematodlardan Habronema musca ve Habronema megastoma'nın arakonakçılığını da yaparlar. Tifo ve tüberküloz etkenlerinide gıdalara mekanik olarak bulaştırırlar. Bunlara ilaveten hastalık nakillerine ilişkin bilgiler Tabanidae ailesinde verilmiştir.

Genus: Stomoxys

Bu cinste bulunan önemli tür, Stomoxys calcitrans'dır. Ahır sinekleri olarak adlandırılır. Musca domestica'ya büyüklük ve şekil bakımından benzerler. Fakat bunların ağız organelleri çok sert olup, sokmaya -emmeye elverişlidir. Uzun ve delici bir hortuma sahiptirler. Bu hortumu soktuğu zaman büyük acı verir. Bazı yörelerde halk arasında baldırsokan adı verilmektedir. Ev sineği duvarda genellikle baş aşağı dururken, Stomoxys 'lar tersine olarak genellikle baş yukarı durur. Biyolojileri genel olarak karasineklere benzer ancak bunların dişileri kan emdikten sonra yumurtlarlar. Stomoxys'lar insan ve hayvanlardan kan emerler. Isırmaları sonucu insan ve hayvanlarda rahatsızlık ve irritasyona yol açar. Bunlar hayvanlar arasında bazı trypanosomaları ve anthrax basillerini mekanik olarak naklederler. Ayrıca nematodlardan Habronema microstoma'nın arakonaklığını yaparlar.

Genus: Haematobia

Bulunan önemli tür Haematobia irritans (= Lyperosia irritans)'dır. Boynuz sinekleri olarak tanımlanır. Bu sinekler Stomoxys 'lere benzerler. Ancak bunların palpleri daha uzundur. Stomxys 'ler gibi kan emerler. Haematobia irritans' a koyun ve sığırların genellikle boynuzlarının dip kısımlarında, ayrıca sırt kısmında ve omuzlarında rastlanır. Kan emerler ve çok sayıda olduklarında anemiye, irritasyonlara neden olurlar. Genellikle sekunder enfeksiyonlara yol açarlar. Biyolojileri evsineklerine benzer. Haematobia irritans surra hastalığının etkeni olan Trypanosoma evansi'nin vektörlüğünü yapar. Nematodlardan Habronema majus'un arakonaklığını yaparlar. Ayrıca sığırların derisinde yaşayan filarialardan olan Stephanofilaria stilesi'yi naklederler. Muscidae ailesinde bulunan bu türlerden başka bazı türlerde vardır. Bu türlerin önemi insanlarda myiasise sebep olmalarıdır. Bunlar;

Muscina stabulans : Bu türün larvaları insanlar tarafından besinle alındığında intestinal myiasise neden olurlar.

Fannia cinsinden ise Fannia canicularis ve Fannia scalaris türlerinin larvaları dış idrar yollarından girerek ürogenital myiasise yol açarlar.

Muscidae ailesindeki sineklerle mücadelede; özellikle gıda maddeleri sineklerin giremeyecekleri kaplara konur. Kapalı yerlerde insektisitler kullanılır. Boynuz sineklerinden korunmada hayvanların kulaklarına insektisitli levhalar takılır. Larvaların gelişme yerleri olan dışkıların yığın haline getirilip, sıkıştırılması ve üzerinin insektisitle muamele edilmesi etkili bir kontrol yöntemidir.

Familya: Glossinidae (Çecesinekleri)

Bu ailede bulunan önemli cins, Glossina' dır. Glossina cinsi sinekler Afrikanın tropikal ve subtropikal bölgelerinde görülürler. Ev sineklerine benzerler. Ancak onlardan iki kat daha büyüktürler ve 6 -14 mm boyundadırlar. Yine sokucu olan hortumlarıyla kan emerek beslenirler. Glossina 'lar kahverenklidirler. Dişi sinekler her defasında pupa dönemine geçmeye hazır bir larva bırakır. Yani dişileri larvipardır. Larva kuru tporakta derhal pupa haline geçer ve bir ay sonrada erişkinler pupayı terkederler. Böyle hemen pupa dönemine geçen larvalar doğurdukları için Glossina cinsi sineklere pupipar sinekler adı da verilmektedir. Glossina larvalarının arka ucunda iki adet büyük yuvarlak çıkıntı bulunur. Bunların tepesinde ise solunum delikleri (stigmalar) vardır. Pupada da bu çıkıntılar tipik olarak görüldüğü için rahatlıkla tanınırlar. Pupalar koyu siyah renklidirler. Bu sinekler nehir ve su kenarlarındaki ormanlık ve çamlık bölgelerde çoğalırlar. Glossinaların dişileri ve erkekleri kan emerler. Bu ailede bulunan türler şunlardır. Glossina morsitans, Glossina fusca ve Glossina palpalis' dir.

Bu türlerin yetiştikleri ve çoğaldıkları yerler farklılıklar gösterir. Glossina morsitans hayvanların beslenme alanları olan savan bölgelerde yaygındır. Bunun içinde en önemli türdür. Glossina palpalis ise nehir bölgelerinde ve seyrek ormanlık yerlerinde yaşarlar. Glossina fusca türü tropikal ormanlık alanlarda yaygındır.

Glossina sp. türlerinin sağlık yönünden önemleri Afrika'da görülen önemli trypanosomalara biyolojik vektörlük yapmalarıdır. İnsanlarda uyku hastalığı etkenleri olan Trypanosoma gambiense ve Trypanosoma rhodesiense'nin biyolojik vektörüdürler. Ayrıca hayvanlarda J:brucei, J: vivax ve J:congolense'yi naklederler. Bu sineklerle mücadelede;

Çeçesineklerinin yaygın olarak bulunabileceği çalılık arazilerin temizlenmesi,

Bu sineklerin besin kaynağını teşkil eden yabani hayvanları ortadan kaldırmak,

Çeşitli tahta tuzaklar yada insektisitleri kullanmak. Uçaklarla havadan dieldrin püskürtülmesi ve Glossinaların yoğun olduğu yerlere kapanların kurulması gibi tedbirler alınır.

Biyolojik savaş metodları da uygulanmaktadır. Bunun için doğal düşmanlar olan ve bu sinekleri yiyen örümcekler veya kuşlardan yararlanılır.

Pupalar için zararlı olan mikrop ve küf mantarlarının kullanılması biyolojik metodlardır.

Myiasis

Diptera takımındaki bazı sinek larvalarının dokularda, yada doğal boşluklarda parazitlenmesi ve çeşitli bozukluklar oluşturması olayına myiasis (miyaz) adı verilir. (myia= yunanca bir kelime olup

sinek anlamına gelir. Myiasis ise kısaca sinek hastalığı demektir). Larvaların gösterdiği parazitizim derecesine bağlı olarak myiasisin üç çeşidi vardır.

Zorunlu myiasis :

Larvaları yalnız canlı doku ve organlarda gelişebilen dipterlerin yaptıkları myiasisdir. Eğer sinek bir canlının organ veya dokularında larva dönemini muhakkak geçirmek zorunda kalıyorsa yani myiasis yapmak zorundaysa bu tip sineklere zorunlu myiasis etkenleri adı verilir. Bunların meydana getirdiği myiasise ise zorunlu myiasis adı verilir. Bu grup sinekler biyolojilerini tamamlayabilmek için larvaları konaklarının organ veya dokularında bulunmak zorundadır. Örnek: Oestridae, Gasterophilidae, Hypodermatidae ailelerindeki türler. Bunlardan DesIrus sp. koyunların burun boşluğunda, Gasterophilus sp. larvaları atların midelerinde ve Hypoderma sp. larvaları ise sığırların sırt deri si altında bulunurlar ve zorunlu myiasis yaparlar

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:09 AM

Entomoloji Ders Notları
 
2) Fakültatif myiasis

Yumurtalarını hayvan kadavraları yanında bozulmaya başlamış olan etler üzerine bırakan dipterlerden ileri gelen myiasisdir. Yani sinek canlı insan ve hayvanların organ veya dokularında gelişmesini tamamlayabileceği gibi kokuşmakta olan organik madelerde de tamamlayabilirse yani biyolojileri gereği myiasis yapmak zorunda değilse bu tip dipterlere fakültatif myiasis etkenleri adı verilir. Bu grup dipterlerden ileri gelen myiasise ise istemli yada fakültatif myiasis adı verilir.

Örnek: Calliphoridae ve Sarcophagidae ailelerindeki bazı türlerin larvalarının oluşturduğu myiasis. Calliphora sp., Lucilia sp. ve Sarcophaga sp. türleri.

3) Aksidental (rastlansal) myiasis

Bazı diptera türlerinin yumurta yada larvalarının dikkatsizlik sonucu tesadüfen besinlerle alınması sonucu veya kirli sonda gibi aletlerin kullanılması sonucu idrar yollarına larvaların girmesi sonucu meydana gelen myiasise aksidental myiasis adı verilir. Örnek: Muscina sp. türlerinin larvaları bağırsak myiasisine, Fannia sp. türlerinin larvalarının ise ürogenital myiasise neden olmaları. Fannia türleri kendiliklerinden de (larvaları) idrar yollarına girebilirler.

Entomolojik sınıflandırma

Bu sınıflandırmada myiasis etkeni türler 2 gruba ayrılırlar.

1) Spesifik türler: Bunların larvaları sadece canlı konakçıda gelişir yani zorunlu myiasis etkenleridirler. Bu türler: Hypoderma sp., Destrus ovis, Gasterophilus sp., Cochlyomyia hominivorax, Chrysomya bezziana, Wohlfahrtia magnificq ve Aucmeromyia sp.' dir.

2) Yarı spesifik türler: Larvaları dışkı ve çürümekte olan gıdalarla, organik maddeler ve. kadavralarda gelişmekle beraber, erişkinleri yumurta ve larvalarını canlı konakçıyada bırakabilirler. Yani bu türler fakültatif myiasis etkenleridirler. Bu türler; Lucilia sp., Sarcophaga sp. ve Calliphora sp.'dir.

Anatomik sınıflandırma

Myiasis ayrıca larvaların geliştikleri yerlere göre yani anatomik olarak ise şu şekilde sınıflandırılır. Larvalar deri altında gelişiyorsa buna cuticol myiasis, larvalar midede gelişiyorsa gastrical myiasis, burun boşluklarında yerleşiyorsa cavicol myiasis, larvalar gözde yerleşirse ophtalmomyiasis ve eğer larvalar idrar yollarında lokalize olmuşsa üriner myiasis gibi isimler alır.

Myiasise sebep olabilen diptera takımındaki sineklerin erişkinlerinde ağız organelleri redüksiyona uğramıştır yani rudimenterdir. Bu tip ağız oluşumları ile besin alamazlar. Erişkinlerin ömürleri kısadır. Dişileri yaklaşık 20 gün, erkekler ise birkaç saat ile birkaç gün yaşarlar. Larva döneminde aldıkları gıdalarla pupa ve erişkin dönemlerini geçirirler. Erkekler çiftleştikten sonra dişiler ise yumurta bıraktıktan sonra ölürler. Antenleri kısa ve üç parçalı olup, üçüncü segmentinin üzerinde arista bulunur. Bu sineklere halk arasında İVİZ'ler adı verilir. (İviz: halk arasında sokucu oldukları sanılan, ancak gerçekte sokucu olmayan, besin almayan ve hayvanlar üzerine zorunlu olarak yalnız yumurta ya da larvalarını bırakan sineklerdir.) Myiasis sineklerinin larvalarının ön uçları daha ince sivri veya sivri koniktir. Arka uçlan ise küttür. Vücutları 12 segmentden oluşmuştur. Baş kısmı ayrılmamıştır ve bitişiktir. Larvaların arka uçlarında bulunan ve stigma adını alan ve etrafı peritremle çevrili olan yapının morfolojisi tür ayrımında önemlidir.

Familya: Calliphoridae (Yapışkan sinekler, Mavi- Yeşil et sinekleri)

Bu ailedeki sineklerin larvaları leş yiyicidir. Larvalar kokuşmakta olan yara ve ülserlerde veya leş ve et artıklarında gelişirler. Bu nedenle fakültatif myiasise neden olurlar. Bu sinekler deri myiasisini meydana getirirler. Larvalarına özellikle koyunlar olmak üzere diğer hayvanlarda ve insanlarda rastlanır. Erişkinleri çoğunlukla metalik renklerde olmak üzere mavi, yeşil yada bakır renklerindedirler. Bu ailede bulunan en önemli cinsler;

Lucilla, Calliphora, Callitroga, Chrysomyia ve Phormia' dır. Bunlardan Calliphora türleri metalik mavi renkli olup, mavi et sinekleri adını alırlar. En yaygın türü Calliphora erythrocephala'dır. Yurdumuzda en yaygın olan türdür. Genellikle büyük ve 14 mm boyunda olup, tombul yapılıdırlar. Yumurtalarıın kadavra, et ve açıktaki yaralara bırakırlar. Bunlardan çıkan larvalar deri myiasisine neden olurlar.

Lucilia'lar metalik yeşil yada koyu yeşil renktedirler. Altın sinekler olarak tanımlanırlar. Önemli türleri Lucilia sercata ve Lucilia cuprina'dır. Bu türler yumurtalarını insan ve hayvanlardaki açıkta olan yaralar üzerine, kokuşmakta olan kadavra ve etlere bırakırlar. Bunlardan çıkan larvalar yaralarda bulundukları zaman deri myiasisine yol açarlar. Larvalar daha sonra toprağa düşerek pupa safhasına geçerler. Bunlardan erişkin sinekler çıkar. Lucilia sericata türüne Türkiye'de ve pek çok ülkede rastlanmaktadır. Koyunlarda özellikle sık lüleli olanlarda yağışlardan veya ishalli durumlardan sonra yapağıların ıslanması ve kokuşması bu sinekleri cezbetmekte ve sinekler yumurtalarını kokuşan yapağılı kısımlara bırakmaktadırlar. Çıkan larvalar konak derisini delerek deri altına ve hatta kas tabakalarına kadar gidebilmektedirler. Lucilia cuprina türü ise Avustralya'da koyunlarda benzeri bozukluklar oluşturmaktadır. Bu nedenle özellikle sık lüleli koyunlarda ishalin tedavisinin ve yapağı rutubetinin düşük olmasının büyük önemi vardır.

Callitroga türleri mavimtrak -yeşilimsi renklidirler. Erginleri 10 -15 mm kadardır. Thoraxda uzunlamasına çizgiler bulunur. En önemli tür, Callitroga hominivorax'dır. Larvaları insan ve hayvanlarda deri myiasisine neden olurlar. Tropik bölgelerde yaygındırlar.

Chrysomyia cinsindeki türler metalik yeşil renklidirler. Larvaları insan ve hayvanlarda deri myiasisi oluştururlar. Larvaları vücudun derinliklerine kadar giderler. Afrika ve güney Asya' da görülür.

Phormia genusundakiler mavi -yeşilimtrak renklidirler. Koyun yapağılarına yumurtalarını bırakırlar. Çıkan larvalar deri myiasisi oluştururlar.

Yukarıda bahsedilen Calliphoridae ailesindeki türlerin dişileri 100 -200'lük kümeler halinde ve 3000 kadar yumurtayı koku çıkaran yaralar üzerine, kirli yünlere ve leşlere bırakırlar. ılıman iklimlerde yaz aylarında yumurtalardan l2 saatde larvalar çıkar. Larvalar 3 -10 günde gelişir ve pupa haline geçerler. 3 -7 gün içinde pupadan erişkinler çıkar. Olgun sinekler 1 ay kadar yaşarlar. Mayıs -Eylül ayları arasında 4 generasyon meydana gelebilir. Bu durum tropik bölgelerde 9 -10 generasyonu bulur. Son generasyonları kışı pupa halinde geçirebilirler.

Özellikle koyunların derisinde Lucilia ve Phormia cinsleri lezyonlar oluşturur. Bu cinsler canlı koyunların derisinde yaralar oluştururlar ve primer myiasis sinekleri adını alırlar. Bazı Callitroga ve Chrysomyia cinsleri ise primer sinekler tarafından oluşturulan lezyonları genişletirler ve secunder myiasis sinekleri olarak tanımlanırlar. Koyunlarda deri myiasisinin epidomiyolojisinde bu sineklerin yayılışını etkileyen faktörler; çevre ısısı, yağış ve konak duyarlılığıdır. Yünde meydana gelen kokuşma konak duyarlılığını arttırır. Isı biyolojik gelişmeyi hızlandırı ve yağış ile rutubet ise yünde kokuşmayı arttırır, bu durumda erişkin sinekleri kendine çeker.

Bu grup sineklerin larvaları deride aşağıya doğru ilerleyerek ve salgıladıkları proteolitik enzimler ile çevredeki dokuları sindirerek lezyonlar oluştururlar. Bu yaraların sekunder bakterilerle enfekte olması ile de durum daha da kötüleşir ve hayvanlar genellikle septisemiden ölüme sürüklenebilirler.

Enfestasyonun tanısı koyu renkli ve ıslak yünlerin bulunduğu kısımlarda larvaların görülmesi ile konulur.

Tedavide ilk önce enfeste bölgenin üzerindeki kıllar temizlenir. Larvalar uzaklaştırılır. Yaraların üzeri diazinon ve coumaphos gibi insektisitlerle pansuman edilir. Kontrol amacıyla pratik olarak Haziran ve Ağustos aylarında olmak üzere iki defa insektisit banyosunun yapılması yeterli olur.

Familya: Sarcophagidae (Etsinekleri, Boz etsinekleri)

Genellikle gri renkli yada kirli boz renktedirler. Vücutları üzerinde belirli kıl dağılımı vardır. Thoraxda uzunlamasına siyah çizgiler ve abdomende dama tahtası gibi parlak benekleri olan sineklerdir. Türlerinin çoğunluğu dışkılar ve çürümekte olan organik maddeler içinde gelişirler. Bu ailedeki sinekler larvipardırlar. Olgunları larvalarını yaralara, ülserlere, etlere veya kokuşan organik maddeler üzerine bırakırlar. Fakültatıf myıasıse neden olurlar. Bu aılede bulunan Cins ve bağlı olan türler şunlardır.

Genus: Sarcophaga (Boz etsineği) :

Bu cinsde bulunan türler,

Sarcophaga haemorrhoidalis, Sarcophaga fusicauda, Sarcophaga carnaria ve Sarcophaga dux' dur.

Sarcophaga 'ların dişileri larvalarını genellikle memeli hayvanların kadavralarına ve süt ürünlerine bırakırlar. Erişkinleri kirli boz renktedirler. Thorax üzerinde önden arkaya doğru uzanan geniş siyah çizgiler vardır. Yine erişkin sineklerin abdomenleri üzerinde dama taşına benzer kareler şeklinde siyah ve boz renkte benekler bulunur. Larvaları istemli myiasis yaparlar.

Genus: Wohlfahrtia

Bu cinste bulunan türler;

Wohlfahrtia magnifica, W. Meigeni, Wohlfahrtia vigil,W. nuba

Bu türlerde en yaygın olanı W magnifica' dır. Bu tür yara myiasis sineğidir. Wohlfahrtia magnifica türünün erişkinleri gri kül rengindedir. Bu sineklerin larvaları insanların ve hayvanların kadavralarında ve doğal boşluklarında bulunarak gelişimlerini tamamlarlar. Dişileri larvalarını derideki yara, sıyrık ve vücut deliklerine (doğal boşluklara) bırakırlar. Bırakılan bu larvalar dişi vücudunda olgunlaştıktan sonra bırakıldığı için bunlar vivipar sineklerdir. Bırakılan 1. dönem larvalar doğal boşluklarda ve yaralarda gelişerek 3. dönem larvalar oluşur. Sonra toprağa düşer pupa ve erişkin sinekler meydana gelir. Bu sinekler zorunlu myiasis sinekleridirler ve deride yaralarda bulunduklarında derin lezyonlar oluştururlar. Yara myiasis'inde tedavi ve kontrol:

1) Ergin sineklerle mücadele yapılır. Bunun için erkek sinekler Cobalt 60 ile sterilize edilip doğaya salınırlar. Bu yöntem vida kurdu sineği olarak adlandırılan Cochlyomyia. hominivorax'a karşı uygulanmaktadır .

2) Canlı üzerindeki larvaların yok edilmesi gerekir. Bunun için;

-Yaradaki larvalar pens gibi bir aletle toplanır.

-Yara antiseptiklerle temizlenir.

-Sekunder bakteri enfeksiyonlarını önlemek için antibiyotik tedavisi yapılır.

Cochlyomyia hominivorax, Chrysomya bezziana ve Wohlfahrtia magnifica gibi derin yara açan türlerin oluşturduğu myiasis'in tedavisinde ise şu işlemler yapılır.

1) 500 ml çiçek yağı içine 75 gr Coumaphos konarak hazırlanan pasta yaranın üzerine ve yaraların iç kısımlarına doğru bir firça ile sürülür. Bu uygulamaya yara iyileşene kadar 3 günde bir devam edilir.

2) Organik fosforlu bileşikler yara üzerine toz halinde dökülürler.

3) 100 gr glycerine 30 gr acide borique kanştırılıp yaraya uygulanır. Bu uygulama ile hem yaradaki larvalar dökülür ve hemde yara iyileşmesi sağlanır.

Familya: Oestridae (Burun sinekleri)

Oestridae ailesindeki sineklerin larvaları başta koyun ve keçi olmak üzere, at, deve ve fıl ile insanlarda zorunlu myiasise sebep olurlar. Ağız organelleri rudimenterdir. Ergin sinek larva dönerninde aldığı gıdalarla besin ihtiyacını karşılar. Erkekler çiftleştikten, dişiler ise larva bıraktıktan sonra ölürler. Erginlerin yaşam süreleri 1- 2 hafta kadardır. Buna karşılık larva dönemlerı konakta 9 -10 ay kadar uzun bır sure devam eder. Pupa donemleri ise bir ay sürer. Pupa dönemini toprakta geçirir. Bu ailede bulunan cinsler; Genus: Desirus Genus: Cephalopsis

Genus: Rhinoeslrus. Genus: Pharyngobolus'dur.

Genus: Oestrus

Bu cins içinde bulunan önemli ve yaygın olarak görülen türün adı Desirus ovis'dir. Olgunları koyu gri renklidir ve 10 -12 mm boyundadır. Thorax üzerinde küçük siyah lekeler ve abdomen üzerinde küçük siyah noktalar bulunur. Vücudu açık kahverenginde tüylerle kaplıdır. Erişkin sinekler ilkbahar ortalarından sonbahar başlangıcına kadar uçuşurlar. Konakları koyun ve keçilerdir. Bunun için koyun sinekleri olarak adlandırılırlar. Larvalarına bu konakların burun boşluklarında ve alın sinuslarında rastlanır. Larvaları açık sarı renklidir ve yaklaşık 3 cm boyundadır. Ön tarafa doğru incelirler. Arka tarafta belirgin çıkıntı vardır. Larvaları 11 halkadan oluşmuştur. Her halkanın dorsalinde koyu renkli enine bir bant bulunur. Halkalarda belirli sıralarla dizilmiş geriye dönük dikenler bulunur.

Desirus ovis'in erişkin dişileri larvalarını koyun ve keçilerin ağız ve burun çevresine fırlatarak bırakırlar (larvipar). Larvalar burun boşluklarına doğru hareket ederek, burun deliklerinden içeri girerler. Buradan ilerleyerek conhalara kadar giderler ve buradaki mukozaya tutunarak gelişmelerini sürdürürler. Bazen bu larvalar ethmoid kemiğide delerek beyine kadar gidebilirler. Bazı larvalar ise sinus boşluklarına geçebilirler. Bu larvaların burun boşluğunda yaptığı hastalığa cavicol myiasis adı verilir. Larvaların 3. dönem larva haline gelmeleri için 8 -9 aylık bir sürenın geçmesi gerekir. Bu sürenin sonunda oluşan 3. dönem larvalar genellikle ilkbaharda yerleştikleri yerleri terkederek burun boşluğundan toprağa düşerler. Larvalar kuytu yerlere yada toprağın 2 -3 cm altına girerek, üzerlerindeki deri sertleşir ve pupa haline geçerler. Bunların içinde 1 -1.5 ay içerisinde erişkin sinekler oluşarak, pupanın kapağını açar ve dışarı çıkarak uçuşurlar. Kopulasyondan sonra erkekler ölürler. Dişiler ise 10 -25 günlük yaşam süreleri içinde özellikle koyun ve keçilerin etrafında uçuşarak onların burunları civarına larvalarını fırlatırlar ve ölürler.

Kırsal alanlarda uçuşan Oestrus ovis'ler koyun ve keçi bulamadıkları zaman bu yörelerde bulunan insanların göz ve dudak çevrelerine larvalarını bırakarak konjunktivitis ve ophthalmomyiasise neden olurlar. Esas konakları olan hayvanlarda ise Veteriner Hekimliği yönünden önemli olan cavicol myiasise sebep olurlar. Enfeste hayvanların burun çevresine dıştan bakıldığında, burunlarının şiş olduğu ve mukus akıntısının bulunduğu gözlenir. Zamanla bu akıntı içinde kan çizgileri bulunan bir akıntı yada muko-purulent bir akıntı şeklini alır. Ayrıca hayvanlarda sık sık tıksırma, iştah azalması, zayıflama ve sürünün gerisinde kalma gibi klinik belirtiler görülür. Eğer '" larvalar beyine girerse daha tehlikeli olur. Bu durumda merkezi sinir sistemi bozuklukları (denge bozuklukları) ortaya çıkar ve birkaç gün sonra da ölümler meydana gelir. Bu durumda meydana gelen sinirsel septomlar diğer enfeksiyon etkenlerinin oluşturduğu belirtilerle benzerlik gösterir. Özellikle bir cestod larvası olan ve koyunların beyninde yerleşen Coenurus cerebralis adlı larvanın yaptığı delibaş (devvare, dönme) hastalığının yaptığı septomlarla benzerlik gösterir. Hayvanlar başını sağa sola sallarlar, kendi etraflarında döner ve şuursuz hareket ederler. Bu iki hastalık Oestrus ovis enfestasyonlarında burundan kanlı akıntının gelmesiyle ayırt edilir. Yada kafatası açılarak beyin üzerindeki Coenurus kistlerinin ve burun boşluklarında ve conhalar ile sinus boşluklarındı ve hatta beyinde larvaların görülmesi ile tanı kesinleştirilir.

Oestrus ovis enfestasyonlarının kontrolünde yılda iki kez ilaç proğramı uygulanır. Birincisi, yeni alınmış olan larvaları ortadan kaldırmak için yapılan yaz ilaçlaması, ikincisi ise kışı atlatmakta olan larvaları ortadan kaldırmak için yapılan kış ilaçlamasıdır. Rafoxanide, closantel, nitroxynil, trichlorfon, dichlorvos ve avermectinler gibi ilaçlar kullanılır.

Genus: Rhinoestrus

Bu sineğin vücudu çok kısa tüylerle kaplıdır. Abdomenlerinin arka taraftan küt ve 6. segmenti üçgen şeklindedir. Bilinen önemli tür; Rhinoestrus purpureus' dur. Bu türün vücudunda birtakım çıkıntılar mevcut olup, menekşe rengindedir. Hemen hemen tüysüzdür. Abdomenin son kısmına doğru kısa tüyler bulunur. Bu türün erişkinlerine yaz aylarında rastlanılır. Larvaları ise equdelerin (at, eşek) burun boşluklarında yerleşirler ve gelişirler. Tek tırnaklılarda cavicol myiasisine neden olurlar. Erişkin dişileri Oestrus 'lar gibi larvipardır. R. purpureus 'un larvalarının konaklarının beyinlerine geçtikleri saptanmıştır. Biyolojileri Oestrus ovis'in biyolojisine benzer. R.purpureus 'un larvaları rastlansal olarak insanların göz çevresine bırakıldığında bunlarda oftalmo myiasisine sebep olabilir.

Genus: Cephalopsis

Bu cinsteki sineklerin larvaları develerin burun boşluklarında paraziter bir hayat geçirirler. Burada myiasis oluşumuna neden olurlar.

Genus: Pharyngobolus

Pharyngobolus cinsi sineklerin larvaları fıllerin farenkslerinde bulunur ve myiasise yol açarlar.

Familya : Hypodermatidae (Derisinekleri)

Bu ailedeki sineklerin larvaları deri myiasisi yaparlar. Erişkin dişi sinekler ovipardır yani konaklarına yumurtalarını bırakırlar. Larvaları sığır ve keçilerin deri altında gelişirler ve dıştan görülebilen yumrular meydana getirirler. En önemli cins;

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:09 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Genus: Hypoderma

Olgunları görünüş olarak arılara benzerler. Ancak arılardan daha küçüktürler. Sineklerin vücutları ovalimsi, genel olarak ince ve sık tüylerle örtülüdür. Abdomenleri sarı veya portakal sarısı renginde tüylerle kaplıdır. Abdomenin ortasında tüylerle kaplı geniş bir bant bulunur. Bu soyda bulunan önemli türler;

Species : Hypoderma bovis

Species : Hypoderma linealum'dur.

Bu türler sığır sinekleri diye tanımlanırlar. Sığırlarda görülürler ve hypodermosis enfestasyonuna neden olurlar. Bu türlerin dişileri yaz aylarında, günün sıcak saatlerinde, kırsal alanlarda uçuşurlar. Bu sırada otlamakta olan sığırların üzerlerine giderler ve ovipozitorlan (dişilerde karın halkalarının son kısmının özel bir şekil alması yardımı ile sığırların arka bacak kılları üzerine yumurtalarını yapıştırmak süratiyle bırakırlar. H. bovis'in erişkin dişileri yalnız güneşli havalarda yumurta bıraktıkları halde, H. lineatum türlerinin dişilerinin kapalı havalarda da yumurta bıraktıkları görülür.

Hypoderma bovis ve H. lineatum türleri sığırlarda larva dönemlerini geçirerek, sırt derisi altında şişlikler oluştururlar ve böylece de zorunlu myiasise neden olurlar. Dericilik sektöründe büyük ekonomik kayıplara neden olan bu enfestasyona hypodermosis adı verilir. Türkiye'de oldukça yaygın olup, büyük ekonomik kayıplara yol açar. Enfestasyon mandalarda da görülür ancak, larvalar daha fazla gelişip deriyi delememektedirler. Hypodermosis enfestasyonuna halk arasında nokra, okra gibi isimlerde verilmektedir.

Hypodermosise neden olan türlerin erişkinleri Nisan ayından başlayarak yaz sonuna kadar uçuşurlar. Erişkinlerin yaşama süresi 1 -2 hafta kadardır. Dişi sinekler 1 mm uzunluğundaki yumurtalarını hayvanların kıllarına özellikle arka bacaktaki kıllara, uzaktan hayvanın üzerine konmadan fırlatırlar. H. bovis türü yumurtalarını her kıla tek tek bıraktığı halde, H. linealum türü yumurtalarını bir dizi halinde kıllara yapıştırır. Bu yumurtalar içinde gelişen kurtçuk benzeri larvalar yumurta kapağını açarak dışarı çıkar ve kendi hareketiyle, salgıladığı bir salgıyla derisini delerek deri altı bağ dokusuna girerler. Yumurtadan larvaların çıkması için geçen süre 4 gündür. Deri altına geçen larvalar bazen kas tabakasına kadar gidebilirler. Deri altı bağ dokusundaki larvalar bacaklardan vücudun üst kısmına doğru göç etmeye başlarlar. Larvalar önce karın bölgesine gelirler. H. bovis türü larvaları karın bölgesinden direkt olarak sırt bölgesine göç ederler. Fakat H. linealum türü önce yemek borusu civarına gelir ve buradan da sırt bölgesine göç ederler. Ayrıca H. lineatum 'un kıllara bırakılan yumurtalarından çıkan larvalar konağın yalaması ile sığırın oesophagus kaslarına gelirler. Yutak bölgesindeki dokularda 7 ay kaldıktan sonra, diyafram ve intercostal kasların üzerinden sırt kısmına ulaşırlar. Larvalar bu göçleri esnasında gömlek değiştirerek ve bağdokudan beslenerek gelişirler. Yaz aylarında yumurtadan çıkan larvalar (Lı) medulla spinalis ve oesophagus bölgesine göç eder. Sonbahar sonuna doğru medulla spinalis ve oesophagus duvarına ulaşırlar. Burada oluşan Lz'ler sonbahar ve kış başlangıcını burada geçirirler. Şubat ve Mart aylarında göçe yeniden devam eden larvalar sırt derisi altına gelirler. Burada kabarcıklar şeklinde şişlikler oluştururlar. Daha sonrada larvalar saldıkları enzimlerle sırt derisini kuş gözü büyüklüğünde deler ve larvalar (L3) vücutlarının arka taraflarında bulunan stigmaların (hava deliği) bu deliğe dayayarak oksijen ihtiyaçlarını giderirler. Böylece gelişmelerini sürdüren larvalar 2 -3 cm uzunluğunda ve 11 halkalı bir kurtçuk şeklini alırlar. Bunların görünümleri iri dut görünümü şeklindedir. Bu larvaların deriye girip sırt bölgesine gelmeleri ve gelişmelerini tamamlamaları için aradan 8 -9 aylık bir süre geçmiş olur. Hypodermaların L3 'leri deriden çıktıklarında kirli beyaz renktedirler. Fakat kısa sürede kahverengine dönüşürler. Ön tarafa doğru incelir ve fıçıya benzerler. Vücut segmentlerinin çoğunda kısa dikenler bulunur. yaklaşık 1 ay kadar kaldıktan sonra, ilkbahar başlangıcında deride açtıkları deliklerden geçmek süratiyle sığırların vücudunu terkeder ve toprağa düşerler. Toprakta larvalar kendi hareketleri ile toprağın 2 -3 cm kadar altına girerler. Üzerlerindeki deri siyahlaşır ve oval bir şekil alır ki buna pupa adı verilir. Ortamın ısısına göre 30 -35 günlük bir süre içinde erişkin sinekler oluşur ve pupanın bir taraf kabuğunu açarak dışarı çıkarlar. Pupadan erişkin sineklerin çıkışı yörelere göre değişmek üzere, havaların ısınmaya başladığı yaz aylarına rastlar. Kopulasyondan sonra erkekler ölür, dişiler ise günün sıcak saatlerinde sığırların etrafında uçuşur ve yumurtalarını bıraktıktan sonra ölürler.

Hypoderma larvalarının sığırların derilerinde yapmış olduğu hastalığa cuticol myiasis adı verilir.

Hypoderma larvalarının hayvanların vücudunda göçleri esnasında vermiş oldukları toxinlerle huzursuzluklara ve et, süt veriminin düşmesine neden olurlar. Yine H. bovis larvaları medulla spinalisde ölürse çıkardıkları çok yüksek toksisiteye sahip proteolisin toksini hayvanlarda paraplejiye sebep olur. Ayrıca H. lineatum larvalarının ölmesi ile de oesophagus fonksiyonları bozularak meteorismus ile sonuçlanabilir. Ayrıca larvaların sırt derisinde açtıkları delikler daha sonra nedbe (scatrix) dokusuyla kapandığı halde bu tip derilerin işlenmesi esnasında bu delikler açılır ve böylece deri sanayinde istifade edilecek en iyi sırt derisi bölgesi yok olmuş olur. Bu nedenle dericilik sanayinde büyük ekonomik kayıplara yol açar. Bunlara ilaveten erişkin sinekler konaklarını huzursuz ederek sağa sola kaçışmalarına ve buna bağlı olarak komplikasyonlara neden olurlar. Sığırlar merada iken rahatsız edildikleri için otlayamazlar ve kilo artışında ve süt veriminde azalmaya sebep olurlar.

Hypodermosis'in tanısı; son gelişme dönemindeki larvaların yaptığı şişlikleri görerek yada yaz aylarında bacaklardaki kıllar üzerindeki yumurtaları görerek veya diğer gelişme dönemlerindeki durumu serolojik testlerle belirleyerek konulabilir. Ancak serolojik yöntemler pratik değildir ve rutin olarak kullanılmamaktadır. Yine sırt derisindeki şişliklerin görülmesi ilede konulan teşhisin fazla bir değeri yoktur. Çünkü larvalar sırt derisini delmişlerdir ve ekonomik kayıp oluşmuştur. Ancak bu durum o yöredeki sığırlarda hypodermosis'in bulunduğunu gösterir. Buda bir sonraki yıl bu enfeksiyona karşı önlem almayı sağlar. Hypodermosisde korunmak için bu parazitin görüldüğü yörelerde en iyisi periyodik olarak her yıl ilaçlama yapılmasıdır.

Ülkemiz sığırlarında hypodermosis yörelere göre değişiklik gösterir. Bu durum iklimsel değişikliklerin farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin Ege, Akdeniz gibi bölgelerde Mayıs aylarında hypoderma sinekleri uçuştukları halde, Doğu Anadolu bölgesinde ancak Temmuz ve Ağustos aylarında uçuşacaktır. Bundan dolayı nokra ile mücadelede değişik zamanlarda yapılmalıdır. Mücadelede önemli olan nokta hypoderma larvalarının sırt derisini delmeden önce larvaları yok etmektir. Bu maksatla yılda iki kez ilaçlama uygundur.

1) Sonbahar ilaçlaması: Eylül, Ekim ve Kasım 15'ine kadar yapılan ilaçlamadır. Daha ileriki aylarda bu ilaçlama yapılmamalıdır. Çünkü karın bölgesinden sırt bölgesine gelen larvalar omirilik civarından geçebilirler. Bu civarda larvalar bulunduğunda ilaçlama yapılırsa, ölen larvalar sinir dokularını tahrip ederek felçlere neden olabilirler. Pratik olarak Kasım -Mart arası ilaçlama yapılmamalıdır. çünkü larvalar her an spinal kanal civarında hareket halindedirler.

2) İlkbahar ilaçlaması: Larvalar sırt derisini delmeden önce yani ilkbahar başlangıcında yapılır. Bu zamanda larvalar sırt bölgesine gelmişler, deri altı bağdokusuna yerleşmişler ve deri altında fındık büyüklüğünde şişlikler oluşturmuşlardır. Ancak deride delinme yoktur. Bütün bu ilaçlama zamanları bölgelere göre yapılacak epidemiyolojik çalışmalardan sonra belirlenmeli ve periyodik ilaçlamalar yapılmalıdır. Yılda iki defa ilaç uygulamanın bir yararıda, ilk ilaçlamada (sonbahar) yaz başlarında bırakılan yumurtalardan çıkan larvalar göç esnasında yok edilir. Eğer sinek yumurtalarını yaz aylarının sonlarında bırakmışsa bu yumurtalardan çıkan larvalar henüz bacakların alt kısımlarında bulunacaklarından ilacın öldürücü dozda bunlara etkimesi güçtür. Bu nedenle larvalar ilaçtan zarar görmezler ve göçlerine devam ederler. Kış ve ilkbahar aylarında sırt bölgesine geldikleri için bunlara karşı da yapılan ikinci bir ilaçlama (ilkbahar ilaçlaması) etkili olur. Deri delindikten sonra yapılacak sağaItım ancak sinek popülasyonunun azalmasını sağlar, deride meydana gelecek kayıpları ve buna bağlı oluşacak ekonomik zararı önlemez. Bunun için önemli olan larvaların sırt derisini delmeden önce, vücut içinde göç halindeyken öldürülmesidir. Bu nedenle tedavi için en uygun ilaçlama zamanı sonbaharda yapılan ilaçlamadır.

Genus: Przhevalskiana

Bu cinste bulunan türler; Przhevalskiena silenus, P. aegagri ve P. crossi'dir. Bu sinekler hypodermalara benzerler. Bunlardan biraz daha küçük ve kahverenklidirler. Bu türler keçilerde bulunur ve larvaları keçilerin sırt derisi altına yerleşerek cuticol myiasise neden olurlar. Deri kaybından dolayı büyük ekonomik kayıplara yol açarlar. Bunların larvaları seyrek olarakta koyunlarda bulunabilirse de, gelişmelerini tamamlayamamakta ve ölmektedirler. Bu tür koyunlarda sırt derisi altında L2'ye kadar gelişebilir. Bundan sonra ise gelişemez ve ölür. Bu nedenle koyunlar P. silenus 'un esas konakçısı olarak kabul edilmez. Ancak deriyi deldikleri için ekonomik zarar meydana getirirler.

Erişkinler yaz aylarında uçuşurlar. Dişileri yumurtalarını genellikle keçilerin arka bacak kısımlarına ve karın bölgesi ile göğüs bölgelerine kıllara yapıştırmak süratiyle bırakırlar. Yumurtadan çıkan larvalar deriyi delerek deri altı bağdokusuna girerler. Birinci dönem larvalar deri altına göç ederek vücudun üst kısmına doğru giderler. Sırt derisi altına gelen larvalar gelişmeleri için buradaki deriyi deler ve oksijen ihtiyacını karşılarlar. Kışı deri altında geçiren ve gelişmelerini tamamlayan larvalar 1 -2 cm uzunlukta ve 11 halkalı halini alırlar (L3). İlkbaharda bu larvalar deriyi delerek toprağa düşer ve toprağın 2 -3 cm altına inerek pupa dönemine geçerler. Üst derileri siyahlaşır ve sertleşirki bunlara pupa adı verilir. Yaklaşık bir aylık pupa döneminden sonra erişkin sinekler oluşur. Yaz aylarının başlangıcında oluşan sineklerden kopulasyondan sonra erkekler ölür, dişilerde 10 -15 gün yaşarlar. Dişiler bu sürede uçuşarak yumurtalarının keçilerin kılları üzerine bırakarak ölürler. Mücadele sığır hypodermosis'indeki gibidir.

Familya: Gasterophilidae (Midesinekleri) Bu ailedeki sineklerin ağız organelleri redüksiyona uğramıştır. Bunlann önemi larvalarının tektırnaklıların midesinde zorunlu myiasis olan gastricol myiasise neden olmalandır. Bunun içinde mide sinekleri olarak adlandırılırlar. Bu ailedeki önemli cins;

Genus: Gasterophilus

Gasterophilus'lann erişkinleri kahverenkli tüylü sineklerdir. Büyüklükleri 1 -2 cm kadardır. Bunlar bal anlarına benzerlerse de, Gasterophilus 'ların kanatları bir çifttir. Anlarda ise büyük olan ön kanatlar ve daha küçük olan arka kantlar olmak üzere iki çift kanat vardır. Bu cinse ait türlerin larvaları tektırnaklıların midelerinde parazitlenirler. Larvaları arka tarafı düz ve öne doğru sivrilen bir yapıda olup, silindir şeklindedirler. Türlere göre değişmek üzere, kırmızı yada san renklidirler. Larvalarının her segmentinde türlere göre değişmek üzere dikenler bulunur. Bazı türlerde bu dikenler bulunmayabilir.

Gasterophilus cinsine bağlı olarak bulunan türler;

Gasterophilus intestinalis (=G. equi), G. haemorrhoidalis, G. nasalis, G.inermis, G. pecorum ve G. nigricornis'dir.

Gasterophilus cinsindeki türlerin erişkinleri yaz aylarında görülür. Erişkin sineklerin ömürleri birkaç gün ile bir hafta arasında değişir. Sinekler yaz aylarında günün sıcak saatlerinde tektırnaklıların etrafında uçuşurlar. Dişi sinekler yumurtalarını tektırnaklıların ön bacak, göğüs, karın bölgesi ile yanak ve burun çevresindeki kıllara yapıştırarak bırakırlar. Yumurtaların karın tarafındaki uzunlamasına çöküntü, yumurtaların kıllara yapışmalarını kuvvetlendirir. Yumurtaları bırakma yerleri türlere göre değişiklik gösterir. G. intestinalis türü yumurtaların ön bacak ve omuza, G. nasalis türü boyun bölgesine, G. haemorrhoidalis burun çevresine ve yanak civarına yumurtalarını bıraktıkları halde, G. pecorum türü erişkin dişi sinekler yumurtalarını meradaki otların üzerine bırakırlar. Bu yumurtalar içinde 1 mm kadar uzunlukta kurtçuk şeklinde gelişen larvalar, tektırnaklıların yalanmaları esnasında dillerine gelirler. Ancak yanak kılları üzerine bırakılan yumurtalardan larvalar kendiliğinden çıkarlar ve larvalar kendi hareketleri ile deri üzerinde hareket ederek ağıza gelirler. Otlara bırakılan yumurtalardan ise ağız yoluyla alındığında ağızda yumurtadan çıkan larvalar dil üzerine gelirler. Yanaktaki larvalar bazen yanak derisini delerek ağız boşluğuna gelebilirler. Tüm bu larvalar ağız mukazasını deler ve mukoza içerisinde ilerleyerek bir ay içinde farenks bölgesine gelirler. Larvalar burada farenks mukozasına tutunurlar ve burada bir ay süre kadar kalırlar. Gelişmelerini sürdüren larvalar daha sonra buradan ayrılarak mideye gelirler ve çoğunluklada midenin pyloris bölgesine ve mukozaya tutunurlar. G. intestinalis larvaları kırmızı renkli olup, genellikle midenin kardiya bölümüne; G. nasalis larvaları ise sarı renklidir ve midenin pyloris bölgesine bazen da duodenuma yerleşirler. Midede 8 -9 ay kadar gelişmelerini tamamlarlar. Böylece 3. dönem larvalar oluşur. Bunlar 2 cm kadar uzunlukta,11 halkalı ve kurtçuk şeklini alırlar. İlkbahara kadar midede bekleyen larvalar, mide mukozasından ayrılıp bağırsaklara geçer ve buradanda dışkı ile dışarı yani doğaya atılırlar. Ancak G. haemorrhoidalis larvaları dışkı ile atılmadan önce rektumda birkaç gün daha tutulurlar. Bu durumda da rektumda irritasyonlara yol açarlar. İlkbaharda konakçısını terkedip toprağa düşen larvalar, toprağın 1 -2 cm altına inerler. Üzerlerindeki deri sertleşir ve siyah bir renk alır. Böylece pupa safhasına geçerler. 1 -1.5 aylık pupa döneminden sonra, pupadan erişkin sinekler çıkar. Yukarıdaki biyolojik gelişmedende anlaşılacağı üzere, Gasterophilus'ların biyolojik siklusu her senenin yaz aylarında tekrar etmektedir. Yani bir yaz ayında bırakılan yumurtalardan çıkan larvaların gelişmelerini tamamlamaları ve pupadan erişkin sineklerin çıkmaları bir sonraki yaz aylarında olmaktadır.

Gasterophilus türlerinin önemleri larvalarının tektırnaklıların midesinde bulunduğu zaman myiasise neden olmalarıdır. Zorunlu myiasis tipi olan bu myiasise gastricol myiasis adı verilir.

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:09 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Gasterophilus larvaları özellikle midenin pyloris bölgesi mukozasına tutunurlar. Bu larvalar çok sayıda olduklarında midenin bağırsaklara geçiş yolunu tıkarlar. Bunun sonucunda da hayvanlarda mide yırtılmaları meydana gelebilir. Larvalar midede gastritise ve ülserlere yol açabilir. Hatta bazen mideyi delerek yada mide yırtılmaları sonucu septik peritonitise neden olabilirler. Yine larvaları göç esnasında yanakta, ağızda, dilde ve farenkste bir takım bozukluklara sebep olurlar. Ağız mukozasında stomatitise ve dilde yaralara yol açabilirler. Enfekte tektırnaklılar anemik olur ve genç hayvanlarda öldürücü kaşeksi görülebilir.

Gastricol myiasisin tanısı, eğer yaz aylarında ise atların kılları üzerine bakılır ve gasterophilus yumurtaları aranır. Şayet yumurta varsa hayvanların larvaları almış oldukları kabul edilir. Ancak yumurtalar mevcut ise ve yumurta kapakları açılmamışsa yapılan tımar işlemleri ile bu yumurtalar uzaklaştırılır. Tanıda diğer bir yolda ağız, farenks mukozasında larva göçlerini görerek yapılır. Sonbahar sonları ve kış aylarında ise gasterophilus larvaları midede bulunacaklarından teşhis için düşük dozda tedavi edici ilaçlar uygulayıp, dışkı ile çıkan larvaları görerek konulur. Bunun için CS2 (karbon disülfid) 5 cc / 100 kg dozunda atlara burun meri sondası ile ve bol suyla beraber içirilir. Böylece midede larvalar varsa bunlar dökülürler. Bu durum tedaviden teşhistir.

Bu hastalığın kontrolünde kışın yapılacak bir ilaçlama ile biyolojik çember kırılır. Bunun için neguvon, dichlorvos ve ivermectin gibi ilaçlar kullanılır. Yaz ve sonbahar mevsiminde atlar üzerinde yumurtaların görülmesi durumunda insektisitli sıcak suyla hayvanların tüyleri iyice silinir. Sıcak yumurtadan larvaların çıkmasına sebep olur, kullanılan insektisit ise yumurtalardan çıkan larvaları öldürür.

Familya: Cuterebridae

Bu ailedeki türler deri altında,furuncular miasis'e neden olular. Bilinen cinsler şunlardır.

Genus: Dermatobia

Genus: Cuterebra

Genusermatobia

Konakları insanlardır. Ancak sığır, köpek, kedi, koyun, tavşan ve diğer hayvanlar insanlar aracılığı ile enfeste olabilirler. Başta Mexica" ve Arjantin olmak üzere tropical America' da yaygındır. Hayvanlarda et ve süt kaybına neden olurlar. Erişkin dişileri 12 mm uzunluğundadır. Thorax koyu mavi, abdomen kısa ve geniş yapılı olup, parlak mavi renktedir.

Bu cinse bağlı önemli tür, Dermatobia hominis'dir. Olgun sinekler beslenmezler. Bunlar larva döneminde aldıkları gıdalarla yaşamlarını sürdürürler. Dermatobia türlerinin önemi, bu sineğin dişilerinin yumurtalarının sivrisineklerin, kenelerin abdomenlerine toplu halde yapıştırmaları sonucu, transport konak olan kan emici sinek ve keneler tarafından, bunların konaktan kan emmeleri esnasında bırakılan yumurtalardan çıkan larvaların (Dermatobia larvaları) aktif olarak deriden girerek myiasise neden olmalarıdır. Ayrıca D. hominis yumurtalarını üzerine bırakacak böcek bulamazsa o zaman yumurtalarını nemli elbiselerin üzerine depo ederler. Yumurtalardan 6 gün sonra larvalar çıkar. 5 -10 hafta içinde gelişmelerini tamamlayarak pupa safhasına girerler. Bunlardan da erişkin sinekler oluşur. Olgun larvaları 25 mm büyüklüğünde ve tipik görünümlü olup lobut şeklindedirler. İlk halkadan sonra genişleyen larva orta kısmına doğru en geniş şeklini alır ve arkaya doğru tekrar daralır. Vücudun daha dar olan arka kısmındaki segmentlerde diken yoktur.

Dermatobia hominis ormanlık alanlarda bulunan evcil ve yabani hayvanlarda yaygın olarak parazitlik yapar. İnsanları ise insan ile evcil hayvan ilişkisi içerisinde enfeste ederler. Bunların larvaları deri altında bulunduğunda ısırarak büyük acı verirler. Özellikle sığırlarda ekonomik kayıplara yol açarlar. Enfestasyonun tanısı, deri üzerinde bulunan ve yüzeysel olarak yerleşen şişliklerin görülmesiyle ve hatta bunların açılarak içlerindeki larvaların görülmesiyle konulur. Tedavide cerrahi müdahalelerle parazitler çıkarılır yada lokal olarak % 1 'lik trichlorophon uygulamaları yapılır.

Genus: Cuterebra

Bunlar 20 mm büyüklükte veya daha büyüktürler. Arılara benzerler. Parazit olan larvaları 25 mm uzunlukta olup, oldukça büyüktürler. Konakları olan rodentlerin deri altında yerleşirler. Erişkin sinekler yumurtalarını tavşan, fare ve sincapların yuvalarının ön kısımlarına bırakırlar. Yumurtalardan çıkan larvalar konaklarının derilerine penetrasyonla girerler. Deri altında kist benzeri lezyonlar meydana getirerek bunların içinde olgunlaşırlar. Sonra larvalar konağı terkederek toprağa düşer, pupa evresine geçerler ve erişkinler oluşur.

Cuterebra türlerinin patojen etkileri larvalarının deri altında büyükçe kistler oluşturmalarıdır. Bu oluşumlar genellikle rodentlerde görülür. Ancak köpek, kedi ve insanlarda da meydana gelebilir. İnsanlarda nasal ve dermal enfeksiyonlar ile köpek ve kedilerde parasitik orşitis şekillenebilir. En önemli etkileri scrotumu yıkımlayarak testisleri etkilemeleridir. Bu son duruma neden olan Cuterebra emasculator türü konaklarında paraziter kastrasyona sebep olur.

Familya: Hippoboscidae (Atsinekleri, Bitsinekleri, Pupipar sinekler)

Bu ailedeki ektoparazitler pupipar sineklerdir. Memelilerde ve kuşlarda ektoparazit olarak yaşarlar. Kanatlı veya kanatsız sineklerdir. Bunlar parazitik yaşamlarından dolayı tipik sinek görünümlerini kaybetmiş ve bitlere ve kenelere benzer bir hal almışlardır. Bunun içinde geçici parazitizmden daimi parazitizme geçmiş olan türleri içerirler. Bu ailedeki sinekler dorso-ventral olarak basık olup, yassılaşmışlardır. Vücutları genişcedir ve segmentleri kaynaşmıştır.Bacakları kuvvetli yapıdadır ve yanlara doğru çıkar. Ayaklarında konaklarına tutunmaya yarayan iyi gelişmiş pençeleri bulunur. Vücutlarının ön kısmının kitinize olması ve abdomenlerinin ise deri şeklinde olması tipik özellikleridir. Ağız organelleri sokmaya-emmeye elverişlidir. Bulunan türlerin hepsi parazittir ve paraziter hayata ve kan emmeye adapte olmuşlardır.

Pupipar sinekler olan bu ailedeki türlerin dişileri larva doğurur. Ancak bu larva vücudu hemen terketmez ve uterus içinde yuvarlak bir şekil alırki buna pupa adı verilir. Bu pupanın içinde larva gelişmesini sürdürmeye devam eder. Şekillenen bu pupa dişi artropot tarafından yere veya üzerinde bulunduğu konağın tüyleri arasına bırakılır. Bu pupalar elma çekirdeği şeklinde oval veya yuvarlak olur. Büyüklükleride elma çekirdeği kadar veya biraz daha büyüktür. Pupanın içinde gelişen larva erişkin şeklini alır ve pupanın bir tarafını açarak dışarı çıkar. Olgun dişilerin yukarıda anlatıldığı gibi pupa yada kısa sürede pupa dönemine geçen olgun larva doğurdukları için bu ailedeki sineklere de pupipar sinekler adı verilmektedir. Bu ailede bulunan önemli cinsler;

Genus: Hippobosca Genus: Pseudolynchia

Genus: Melophagus Genus: Lipoptena

Genus: Hippobosca

Bu cinse bağlı olarak bulunan türler;

Hippobosca equina ( at sineği), H.rufipes ve H.maculata'dır.

Konakları at ve sığırlardır. Ancak köpek, deve, koyun, keçi ve kuşlarda da görülür. Bunlardan en yaygın ve kozmopolitan olanı H.equina'dır. H.rufipes Afrika' da, H.maculata ise tropik ve subtropik bölgelerde görülür. Erişkin Hippobosca türleri 1 cm kadar uzunlukta ve açık kırmızı renktedirler. Abdomenleri üzerinde hafif sarı noktalar bulunur. Kanatları vardır. Ancak kolay kolay uçmazlar. Uçtukları zaman ise hızlı; fakat çok kısa mesafeye uçarlar. Yaz aylarında sıkça görülen bu ektoparazitler konaklarının perineum bölgelerine; anüs civarına; arka bacakların iç kısımlarına; inguinal kısma ve daha az olarakta vücudun diğer kısımlarına tutunurlar. Konakları üzerinde uzun süre yaşarlar ve kan emerler. Konaklarını terkeden dişi sinekler gelişmiş olan larvalarını bitki diplerindeki humuslu topraklara bırakırlar. Bu larvalar hemen pupaya dönüşür ve bunlardanda erişkin sinekler çıkar. Her dişi sinek hayatı boyunca 5-6 larva doğurur.

Yapışkan ve arsız sinekler olan Hippobosca equina türleri, tektırnaklılar başta olmak üzere sığırlar ve diğer evcil hayvanları ve insanları irrite ederek rahatsız ederler. Ayrıca sığırlara kamçılı protozoonlardan olan Trypanosoma theileria'yı mekanik olarak naklederler. Yine Hippoboscalar hayvanlar arasında mekaniksel olarak anthrax etkenini taşırlar.

Genus: Melophagus

Bu cinsde bulunan ve dünyada yaygın olarak rastlanan tür, Melophagus ovinus'dur.Konakları koyunlar olup, tüylü ve kanatsızdır. Bu türe koyun bitsineği yada koyun sinekbiti adı verilmektedir. Diğer türlere göre ileri parazitizme adapte olmuşlardır. Koyunlarda daimi olarak parazitlenirler. Kanatları redüksiyona uğradığı için uçamazlar. Baş kısa, thorax ve abdomen geniştir. Thorax kahverenginde, abdomen ise kurşuni esmer renktedir. Ayakları kuvvetli yapılışta ve uçlarında tırnaklar vardır.

Erişkin dişi Melophagus ovinus 'lar larvalarını koyun yünlerine yapıştırırlar ve bunlar hareketsiz olup hemen pupaya dönüşürler. Kahverenkli ve 3-4 mm büyüklüğünde olan pupalar yünlerin arasında gözle görülebilir. Pupalardan yazın 20 günde, kışın ise 35 günde erişkinler çıkar. Erişkinlerin ömrü birkaç aydır. Hayvanların üzerindeki böcek popülasyonu çok yavaştır. Çünkü her dişi 10-12 günde ancak bir larva bırakır. Her dişi 15 larva bırakabilir, bunun sonunda doğurma işlemi son bulur.

Melophagus ovinus türleri konaktan konağa yakın temas ile geçtiğinden, kışın ağıllarda hayvanlar arasında hızla yayılırlar. Bunun içinde ağır enfestasyonlara özellikle hayvanların birarada bulunduğu sonbahar ve kış aylarında rastlanılır. Koyun yünleri arasında yaşayan bu parazitler, kan emerek hayvanlarda anemi ve kondüsyon düşüklüğüne neden olurlar. Ayrıca hayvanları irrite ederek huzursuz ederler. Dışkıları ile de yünleri kirletir ve yünün kalitesini bozarlar. Parazitler tarafından oluşturulan irritasyon sonucu koyunlar yünlerini ısırırlar ve derilerini etrafa sürterler. Bunun sonucunda da çeşitli yaralanmalara ve yünün pul pul dökülmesine neden olurlar. Yünlerin dip kısmına inerek yünleri koparırlar ve yünler dökülür. Yün dökülmesi ve yapağı kalitesinin bozulması sonucu ekonomik kayıplara yol açarlar. Önemli etkilerinden biriside koyunlarda apatojen olan Trypanosoma melophagium'a vektörlük yapmalarıdır.

Genus: Pseudolynchia

Bu genustaki en önemli tür; Pseudolynchia canariensis (=Pseudolynchia maura)'dir. Koyu kahverenginde, 6 mm uzunluğunda olup, Melophagus ovinus'lara benzerler. Fakat bu türün kanatları vardır. Esas konakçıları güvercinlerdir. Ancak bazı yabani kuşlarda da parazitlenirler. Güvercin sineği olarakta adlandırılan P. canariensis türüde pupipar sineklerdir. Bunların dişileri kısa sürede pupa dönemine geçen larvalarını, güvercin yuvalarındaki çatlak veya tozlara yada konak üzerine bırakırlar. Ancak konak üzerine bırakılan larvalarda tekrar toprağa düşerek pupa evresine geçerler. 23-31 gün süren pupa döneminden sonra erişkinler oluşur. P.canariensis'in hekimlik yönünden önemi, güvercinlerin tüyleri arasına girerek kan emmeleridir. Özellikle 2-3 haftalığa kadar olan gençlerde anemi ve zayıflamaya neden olurlar. Ayrıca güvercinlerde görülen ve bir protozoon olan Haemoproteus columbae'nin vektörlüğünü yaparlar.

Genus: Lipoptena

Bu artropodların kanatları vardır ve uçarak konaklarını bulurlar. Ancak konaklarının üzerinde iken kanatlarını kırarak atarlar. Lipoptena cinsinde bulunan türler; Lipoptena cervi ve Lipoptena caprina'dır.

L. cervi geyiklerin yaygın parazitleridir ve geyik bit sineği adını alırlar. Ayrıca bu tür yabani domuz ve porsuklarda da parazitlenir. İnsanlarda deri lezyonlarına da yol açabilmektedir. L. caprina ise keçilerde görülür.

Familya: Braulidae

Bu ailedeki türler arıbitleri olup, bal arılarının üzerinde bulunan toplu iğne başı büyüklüğünde, parlak kahverengi ve akarlara benzer artropodlardır. Bilinen en önemli tür Braula coeca' dır. Vücutlara 1-1.5 mm uzunlukta; 1 mm enindedir. Büyük başlı, kanatsız, haltersizdir .Bileşik gözleri körelmiş ve rudimenterdir. Ayak uçlarında tarak benzeri organlar bulunur. Bal arılarının paraziti olup, arıbiti olarak adlandırılırlar. Ergin bitler kırmızımsı kahverengindedirler. Üç kısımdan oluşan vücutta caput ayrı, thorax ve abdomen bitişik gibi görünür. Abdomen şiş ve 5 segmentden oluşmuştur. Bacakların üzeride 1. 5 mm uzunluğunda tarağa benzer kıllarla örtülüdür.

Braula coeca işçi ve ana arının göğüs ve baş kısmına yerleşir. Erkek arılarda pek rastlanmaz. Enfestasyon ilkbahar ve sonbahar aylarında daha yaygındır ve bir ana an üzerinde 75 taneye kadar bit bulunabilir. Bu ektoparazitler arıların yediği gıda maddeleri olan; çiçek tozu, bal ve arı sütü ile beslenirler. Arılara doğrudan bir zararları yoktur. Fakat ergin dönemde arının göğüs ve ağız kısmında bulunarak arının ağzından yiyeceklerini çalarlar ve arının gıdalarına ortak olurlar.

Ergin Braula coeca 'lar yumurtalarını peteklerde balın sır kısmına, bal sır kapaklarının üst kenarlarına yada kapakların birleştikleri yerlerin iç yüzeylerine bırakırlar. Yumurtadan larvalar 5 gün içinde çıkarlar. Yumurta, larva, pupa ve erişkin dönemlerine sahip olan bu insectler her dönemde ekonomik kayıplara yol açarlar. Yumurtadan çıkan larvalar peteğin mum tabakasına girerler ve buralarda çeşitli yönlere doğru tüneller açarlar. Bu tüneller tıpkı bir ağ görünümündedir. Bu esnada balın değerini ve görünümünü bozarlar. Larvalardan 45- 50 gün sonra pupalar oluşur. Pupa dönemi 12-16 gün sürer ve bunlardanda ergin bitler oluşur. Biyolojik gelişme için en uygun sıcaklık 32-35 derece ve % 50-60 oranındaki nemli ortamlardır. Arıbiti kış aylarında yumurtlamaz. Nisan ayından sonra ergin döllenmiş dişi yumurtlamaya başlar. Bal hasatında yumurta ve larvalar balla birlikte gittiğinden, kovandaki bit yoğunluğu önemli ölçüde azalır. Ergin dişi bitler Eylül ve Ekim aylarında tekrar yumurtlamaya başlarlar.

Braula coeca'lann en çok sevdikleri gıda maddesi arı sütüdür. Braula coeca türleri en fazla ana arı üzerinde bulunurlar. Genellikle 15-20 tane bir arı üzerinde bulunur, ancak ağır enfestasyonlarda 150'ye varan parazit bulunabilir. Bu durumlarda ana arı huzursuzdur ve yumurtlamayı kesebilir ve hatda ölebilir. Yada besinine ortak olduğu için ana arı zayıf ve güçsüz kalır. İşçi arıların üzerinde bulunan Braula türleri ise yavru gıdasına ve bal üretimine engel oldukları için hem yavruların aç kalarak zayıflamasına, dolayısı ile koloninin zayıflamasına ve bal veriminin azalmasına neden olurlar. Enfestasyonun çok yaygın olduğu durumlarda erkek arılar üzerinde de bulunabilirler. Arı biti kış aylarında çoğalmaz ve kışı ergin böçek olarak geçirir. İlkbaharda havaların ısınmaya başlaması ile çoğalmaya başlarlar. Yaz aylarında sayıları iyice artar ve sonbaharda arı sayısının azalması sonucu arılar üzerindeki bit yoğunluğu en yüksek düzeye ulaşır.

Enfestasyonun bulaşması, her türlü yağmacılık ve oğul verme ile olduğu gibi, kovanlar arası çerçeve değişimi ve arı ailelerinin nakli ile de bulaşma olmaktadır.

Hastalığın teşhisi arılar üzerinde görülen parazitlerin toplanması ve mikroskobik incelemesi sonucu yapılır. Ayrıca ana arıların aç kalmaları ve iyi besin almamaları sonucu yumurtlamayı kesmeleri, yavru arıların gözler içinde ölmesi ve kovanın kısa sürede sönmesi gibi belirtiler teşhise yardımcı olur.

Arılarda braula enfestasyonlarının mücadelesinde dikkat edilecek husus; erken ilkbahar ve sonbaharda kovanda parazitler tespit edilir edilmez koruyucu ilaçlamanın yapılmasıdır. Bunun ıçın;

a-) Tütün dumanı uygulaması: Önce kovan dip tahtası üzerine beyaz bir kağıt serilir. Sonra yanan bir körük içerisine bir miktar tütün konulup elde edilen duman kovan uçuş deliğinden ve üstden yemleme deliğinden bolca kovana verilir. 15- 20 dakika soma uyuşup bayılarak dip tahtasına düşen bitler toplanıp yakılırlar. Bu uygulama haftada bir kez takrarlanmalıdır.

b-) Tymol ve fenodiyazin uygulaması: Yanan körüğe 3- 4 adet tymol kristali yada 2- 3 gr fenodiyazin konularak elde edilen duman uçuş deliğinden içeri pompalanır. Yumurtadan yeni çıkacak lavra ve bitlerin öldürülmesi için uygulama 8- 10 günde bir tekrarlanır.

c-) Diğer uygulamalar: Arıların akar enfestayonu olan varroatosis' e karşı kullanılan Folbex -VA, malathion, tedion ve naftalin gibi ilaçlar arı bitinin erginleri içinde öldürücüdür. Bu nedenle Varroa jacobsini için mücadele yapıldığında ayrıca Braulalara karşıda bir uygulamaya gerek kalmamaktadır.

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:10 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Aracbnida (=Aracbnoidea ) Sınıfı

Bu sınıfta hekimlik açısından önemli olan keneler, uyuz etkenleri, akrepler ve örümcekler bulunur. Arachnida sınıfındaki artropodların erişkinlerinde 4 çift bacak bulunur. Ayrıca antenleri ve kanatlan da bulunmadığı gibi vücutta baş ve thoraxın birleşmesiyle oluşmuş cephalothorax ve abdomen olmak üzere iki kısımdan oluşmuştur. Yine arachnidlerde ağız organellerinin yan taraflarında cheliser adı verilen kesici organel bulunur. Daha önce bahsedilen insecta sınıfındaki artropodların ise erişkinlerinde 3 çift bacak, anten, kanat ( bazılarında yok) bulunur, bunların vücutları üç parçalı olup, caput, tharox ve abdomenden oluşmuştur ve chelicer ( şelişer ) leri yoktur.

Arachnida 'larda caput ve thoraxın birleşmesiyle oluşan cephalothoraxa “prosoma”, abdomene ise

" opisthosoma" adı verilir. Prosoma' da iki kısma ayrılır. Ağız organellerinin bulunduğu kısma "gnathosoma" ( = capitulum ) ve bacakların çıktığı kısma ise "podosoma" adı verilir. Podosoma ve opisthosoma' dan meydana gelen yani bacakların çıktığı kısma ve abdomene birlikte "idiosoma"adı verılır. Podosomada "propodosoma"( 1 ve 2.çift bacaklar kısmı) ve "metapodosoma" (3 ve 4. çift bacaklar kısmı) olarak ikiye ayrılır. Gnathosoma ve propodosoma'nın ikisine birden "proterosoma" metapodosoma ve opisthosoma'nın ikisine birden ise "hysterosoma"adı verilir. Gnathosoma üzerinde makas şeklinde olan chelicerler, en önde bulanan ve bir çift bacak şeklinde görülen pedipalpler ve hypostom bulunur. Chelicerler konak derisini delmeye ve kesmeye yarayan iki tane hareketli oluşumlardır. Pedipalpler ise artropodun yiyeceğini yakalamasında ve dokunma duyusu olarak görev yaparlar. Hypostom'un üzere dişler gibi oluşumlarla kaplıdır. Bu yapıları ile konak derisine girdiği zaman geriye çekilmesini engeller ve konaktan kan emmeye yarayan bir oluşumdur.

Erişkin arachnidlerde ve nymhlerde 4 çift bacak, larvalarında ise 3 çift bacak bulunur. Bu sınıftaki türlerin tümü kanatsız artropodlardır. Göz bazılarında vardır, bazı türlerde ise bulunmaz. Göz eğer varsa basit göz biçimindedir. Solunum genellikte trachealarla olur. Ancak bunlar bir çift stigma ile dışarı açılırlar. Çoğunlukla erkekleri dişilerinden küçüktür ve dorselden bakıldığında bazı türleri direkt olarak ayrılırlar, yani sexuel dimorfismus vardır. Biyolojik gelişmelerinde erişkin -yumurta -larva -nymph -erişkin dönemleri görülür. Yumurtadan çıkan larvalar erişkinlere genellikle benzerler. Daha sonraki nymph dönemi ise sexuel organlarının olmayışı dışında erişkinlere benzemektedir. Bu nedenle bu sınıftaki parazitlerin gelişmelerinde yarım metamorfoz (= hemimetabola ) görülür. Sindirim kanalları birtakım divertiküllere ve kollara ayrılmıştır. Bu özelikleri ilede gıda deposu olarak görev yaptıkları gibi sindirim bezi olarakta fonksiyon yaparlar.

Arachnida Sınıfının Sınıflandırılması

Bu sınıf altında üç önemli takım bulunur. Bunlar,

Order: Scorpionidea (=akrepler )

Order: Araneidea ( = örümcekler )

Order: Acarina (=kene, uyuz etkenleri ve diğer akarlar)

Order: Scorpionidea

Akreplerde vücut yapıları cephalo- thorax ve abdomen şeklindedir. Vücudun ön tarafında ve ağzın iki yanında bir çift chelicer ve onun gerisinde yine bir çift pedipalpleri bulunur. Pedipalpler makas şeklinde tutucu organellerdir. Bunların gerisinde ise 4 çift bacak vardır. Abdomenleri ise preabdomen ve postabdomen olmak üzere iki kısımdan oluşmuştur. Bunlardan preabdomen geniş yapıda olup, 7 segmentlidir. Postabdomen ise daha ince yapılı olup, 6 segmentden meydana gelmiştir. Kuyruk adıda verilen postabdomenin son halkası yuvarlağımsıdır ve uç kısmında zehir bezesini taşıyan bir iğne ( telson) bulunur. Akreplerin büyüklüğü 3 cm' den 8 cm 'ye kadar değişir. Vücudun en geniş yeri 1 cm, en dar yeri ise kuyruk kısmı olup, 3 -4 mm'dir. Renkleri siyah, solgun sarı, kahverenkli ve bazen yeşil renkli olabilir. Akreplerde vücut segmentasyon gösterir ve bunlarda dimorfismus yoktur.

Scorpionidea 'lar sıcak ve kurak bölgelerde bulunurlar. Gececi parazitler olup, gündüzleri duvar ve tahta çatlakları arasında, kuytu yerlerde saklanırlar. Dişileri ovipardır. Ancak genellikle ovovivipardırlar. Yani uterusta şekillenen yumurtalar içinde gelişen yavrular çıkar. Akreplerin son halkasının uç kısmında bulunan iğne zehir bezeleri ile bağlantılıdır. Bu iğne ile bir canlıya soktuğunda zehiri derhal boşaltır. Zehirin felç edici etkisi vardır. Akrepler genellikle evlere girerler. Tropikal bölgelerde yaşayan bazı türleri insan ve hayvanlar için çok zehirli olup, ölümlere yol açabilirler. Akrepler kanivor artropodlardır, gıdalarını pedipalplerindeki kıskaçları ile yakalarlar. Bazı akrep türleri konaklarını soktukları yerlerde sadece lokal olarak şişliklere ve ağrılara neden olduğu halde, çok zehirli olan türleri sinir sistemi bozukluklarına, konvulsiyonlara, solunum güçlüğü ve kalpte bozukluklara neden olurlar. Akrep zehirlemesine scorpionismus ( = skorpionizm ) adı verilir. Zehirlenmelerin tedavisinde en iyi yol özel antitoksin akrep serumu kullanılmasıdır.

Order: Araneidea

Örümceklerde vücut cephalo-thorax ve abdomenden oluşmuştur. Abdomende segmentasyon gözükmez ve bir boğumla cephalothorax'dan ayrılmıştır. Ağızlarının yan tarafında iki eklemli ve nihayeti bir iğne ile sonlanmış olan chelicerleri vardır. Bunlar zehir bezeleri ile irtibatlıdır. Zehir

iğneleri vasıtası ile canlı artropodları ısırır, zehirini akıtarak daha sonrada yerler. Pedipalpleri duyu organı olarak görev yaparlar ve ergin erkeklerde çiftleşmeye hizmet ederler. Bazı türlerinde dimorfismus görülür ve dişileri erkeklerinden biraz daha büyük olup, abdomenleri daha yuvarlaktır. Örümceklerin bazıları toprak altında bazılarıda taşların altında ve ağaç kovuklarında yaşarlar. Çoğalmaları akrepler gibidir.

Araneidea takımında bulunan bazı örümcek türleri insan ve hayvanlarda zehirleyici etki gösterir. Bu canlılarda ağır hastalıklar ve ölümlere yol açabilirler. Bunların toxinleri bir neurotoxin olup, özellikle merkezi sinir sitemini etkilerler. Bazı türleri ise lokal nekrozlara neden olurlar. Zehirli olan cinsleri; Latrodectus ve Loxosceles' dir. Bu örümcek cinslerinin chelicerleri ile insan ve hayvanların derilerini delerek dokulara zehir akıtmaları sonucu oluşan yerel nekroz ve genel belirtilerle karekterize olan artropod zehirlenmesine “araneismus" yada örümcek ağılaması (=örümcek zehirlenmesi) adı verilir. Latrodectus cisindeki türlerin sokması sonucu zehiri merkezi sinir sitemini etkiler ve sistemik belirtilere yol açar. Buna "Latrodectismus" yada sistemik araneismus (sistemik arachnidismus) denir. Latrodectus'ların dişisi 10-20 mm, erkeği ise 4-7 mm büyüklüğündedir. Siyah renklidirler. Abdomen üzerinde kırmızı benekler bulunur. Bunlar kuru ve çorak yerlerde, duvar çatlaklarında, ağaç kovuklarında ve kemirgen yuvalarında yaşarlar. Bu türlerin dişileri çiftleştikten sonra erkeğini öldürdüğü için bunlara kara dul adıda verilmektedir. Loxosceles türlerinin sokması sonucu hemoliz oluşur ve ısırılan yerde nekroz meydana gelir, ortaları düşer ve yerlerinde yaralar oluşur. Bu türlerden ileri gelen zehirlenmede lokal reaksiyonlar oluşur. Bu nedenle bu türlerin oluşturduğu zehirlenmeye "Loxoscelismus" ya da nekrotik araknidizm adı verilir. Loxosceles türleri sarı esmer renkte olup, bunlar genellikle evlerde, karanlık ve nemli yerlerde yaşarlar. İnsanları yüzünden, boynundan, omuz yada kolundan sokarlar. Sokulan yerde önce şişlik, içleri kanla dolu kabarcıklar daha sonrada nekrozlar oluşur. Örümcek sokmalarında ilk yardım olarak önce zehir emilir, sokulan yer kanatılır, bölge üstten sıkılır ve kan emilerek tükürülür. Yara amonyak yada potasyum permanganat ile yakılır. Serumlar verilir.

Order: Acarina

Bu takımda keneler ve uyuz etkenleri başta olmak üzere hekimlik yönünden önemli olan ektoparazitler bulunmaktadır. Acarina takımında bulunan artropodları inceleyen bilim dalına " akaroloji" adı verilir. Acarina takımındaki türlerin vücutları iki kısımdan oluşmuştur. Bunlar capitulum ( gnathosoma ) ve idiosoma' dır. Hatta bazı türlerde vücutları tek parçalı gibidir. Bu artropodların vücutlarında segmentasyon yoktur veya çok belirsizdir. Ağız organelleri besinleri yakalamaya yarayan bir çift pedipalp, kesici bir çift chelicer ve bunlar arasında sokmaya yarayan bir adet hipostom (rostellutrı)' dan ibarettir. Erişkinlerinde ve nymph'lerinde 4 çift, larvalarında ise 3 çift bacak bulunur. Erkek ve dişiler arasında sexuel dimorfismus vardır.

Acarina 'larda solunum trachealarla olur yada bütün vücut yüzeyinden olur. Sinir sistemleri basittir ve göz bazılarında vardır. Bu gruptaki parazitler deri hastalıklarına (uyuz) neden olmaları ve birçok enfeksiyon etkenlerine vektörlük yapmaları (keneler) yönünden büyük önem taşırlar. Acarina takımında 6 alttakım bulunur. Bunlar;

l-Suborder : Metastigmata

2-Suborder : Mesostigmata

3-Suborder : Prostigmata

6-Suborder : Holothyroidea

4-Suborder : Astigmata

5-Suborder : Nostostigmata

6-Suborder : Holothyroidea

Bunlardan son iki alttakımın ekonomik önemleri yoktur. İlk 4 alttakım özellikle Veteriner Hekimlik yönünden önemli olan artropodları içerir.

Suborder : Metastigmata

Bu alttakımda keneler yer alır. Stigmaları 4. veya 3. coxae'nın hemen yanında yada arkasında bulunur. Acarina takımının genel özelliklerini taşırlar. Hipostomları üzerinde uçları geriye dönük olan dişler bulunur. Vücutları yekpare bir kese şeklinde olup, gnathosoma ve idiosomadan ibarettir. Larvalarında 3 çift, nymph ve erişkinlerinde 4 çift bacak bulunur. Nimfler olgunlarından genital organlarının olmayışı ile ayrılırlar. Erişkin ve doymuş bir dişi kenenin uzunluğu 2 cm'ye kadar ulaşabilir. Bu alt tabında Ixodidae ve Argasidae aileleri vardır.

Familya: lxodidae ( Sert keneler veya mera keneleri)

Bu ailede bulunan artropodlar mera keneleridir. Bu kenelerde vücut yapısı"capitulum ve idiosomadan oluşmuştur. İlk bakışta erkek ve dişi keneler birbirlerinden kolaylıkla ayrılırlar. Yani sexuel dimorfısmus vardır. Erkekleri dişilerinden daha küçüktür ve bütün vücutları kitin tabakası ile örtülüdür. Kenelerin dorsalinde bulunan bu sert kitini plaka scutum adını alır. Scutum erkeklerde vücudun bütün dorsal kısmını kaplarken, dişilerde, nymph ve larvalarda capitulum'un arkasında ve vücut dorsalinde küçük bir yaka şeklindedir. Ağız organelleri capitulum 'un ön tarafında yer almıştır. Capitulum; basis capituli ve bundan çıkan bir çift chelicer, chelicer kılıfı, hipostom ve bir çift palpden oluşmuştur. Chelicerler hypostomu üstten örterler ve deriyi kesmeye, delmeye yararlar. Chelicerler tarafından açılan deriye chelicerler ve hypostom birlikte girer ve daha sonra hipostom üzerindeki küçük dişcikler geriye doğru açılarak hipostomun deriden çıkması önlenir. Hypostom kenenin konaktan kan emmesini sağlayan organeldir. Chelicer'lerin yan taraftarında his organeli olarak görev yapan bir çift palp bulunur. Başın arkasında ve vücudun kenar kısmında bazı türlerde bir çift göz mevcuttur. Gözler scutumun marginal kenarına bitişik yer alırlar. lxodidlerin bazı türlerinde göz bulunmaz. Vücudun ventralinde ise bacaklar, ön tarafta genital delik, arka tarafta anüs, çeşitli oluklar, stigmalar ve erkeklerde kitinsel plaklar bulunur.

Bacaklar sırası ile coxae, trochanter, femur, tibia, pretarsus ve tarsus'dur. Tarsus'un uç kısmında iki adet tırnak bulunur. Tırnakların ventral yüzünde ise disk şeklinde düz yüzeylere tutunmaya yarayan pulvillum vardır. Genital delik median hat üzerinde ve ikinci coxaların ön kenarı hizasında olup, enine bir yarık şeklindedir. Nymph 'lerde genital delik kapalı olduğu halde larvalarda henüz şekillenmemiştir. Anüs vücudun arkasında yer alır ve çeşitli plaklarla kuşatılmıştır. Stigmalar 4. coxanın arkasındadır ve larvalarda bulunmaz. Bunlarda solunum vücut yüzeyi ile olur. Ixodidlerin bazı türlerinde scutumun üzeri adeta nakışla işlenmiş gibi süslüdür. Yine bazı türlerin vücudunun arka kenar kısımlarında festoons (festum) adı verilen oluşumlar vardır. Bu ailedeki keneler vücutlarının dorsalinde kitini sert bir plaka taşımalarından dolayı “sert keneler" veya biyolojilerini merada geçirdiklerinden dolayıda "mera kenelerı" olarak adlandırılırlar. Mera kenelerinin erkekleri en fazla 3-4 mm büyüklüğünde olduğu halde, dişileri kan emdiklerinde 1 cm büyüklüğüne ulaşırlar. Dişilerde scutum önde bir yaka şeklindedir. Vücudun geri kalan kısmı deri ile kaplıdır. Bundan dolayı dişiler fazla miktarda kan emebilirler. Erkeklerde ise bütün vücut kitinle kaplandığı için çok az miktarda kan emerler ve vücut genişleme göstermez.

Keneler sexuel olarak çoğalırlar. Genital organlar dişilerde 2 adet ovaryum, uterus ve genital deliğe açılan vajinadan ibarettir. Ovaryum bir çok yerlerde kör keseler halinde olan sindirim kanalı ile ilişki halindedir. Bu durum kan parazitleri ile enfekte kenelerin bu parazitleri sindirim kanalından ovaryuma ve oradanda yumurtalara geçirebilmesi bakımından önem taşır. Erkeklerde genital organlar bir çift testis ve genital deliğe açılan vasa deferensden oluşmuştur. Keneler bütün hayatları boyunca kan emmek zorunda olan artropodlardır. Sindirim sistemleri hipostomdan başlar ve bir çok kör keseler halinde bağırsaklarla devam eder.

Ixodidae ailesindeki kenelerin biyolojileri

Mera keneleri ilkbahar sonlarından başlar ve sonbahar sonlarına kadar aktivite gösterirler. Hayvanlarda kulak içi, kulak kepçesi, yüz, karın altı, perianal bölge ve bazende vücudun diğer kısımlarında yerleşirler. Erkek ve dişiler genellikle bir arada bulunurlar ve çoğunlukla kopulasyon kan emme esnasında olur. Erişkin. dişi keneler yumurtalarını toprak veya meraya bırakırlar. Daha çok çatlak ve yarıklara, taş altlarına ve ağaç oyuklarına bırakırlar. Yumurtalar kahverenginde ve oval şekildedirler. Türlere ve kan emmelerine göre değişmek üzere 2-18 bin yumurta bırakırlar. Yumurtlama vücudun ventral ön tarafında bulunan genital delikte olur ve bunlar yapışkan bir madde ile birbirlerine yapıştırıldıklarından bir yumurta kitlesi şeklindedirler. Erişkin dişi bir kere yumurtlar ve daha sonra kuru bir hal alır ve ölür.

Yumurtadan çıkan larvalar (uygun ısı ve rutubette türlere göre değişmek üzere 3-7 günde larvalar çıkar) çayır ve otların üst kısımlarına tırmanarak, ön ayakları ile o yörede bulunan konaklara tutunurlar. Kenelerde her türün seçtiği konak türleri varsada, aç kaldıklarında başka konaklardanda beslenebilirler.

Konağa tutunan larvalar kan emerek doyarlar ve gömlek değiştirerek nymph safhasına geçerler. Nymph 'ler kan emerek gömlek değiştirirler ve bunlardanda erişkinler oluşur. Erişkin keneler kan emdikten sonra çoğunlukla konak üzerindeyken çiftleşme olur. Kopulasyondan hemen sora erkekler yere düşer ve ölür. Döllenmiş dişi kene ise kan emer, doyar ve toprağa düşerek yumurtlar ve ölür

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:10 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Yukarıda anlatılan biyolojik gelişme genel olarak görülen bir gelişme şeklidir. Ancak lxodidae ailesindeki kene türlerinin kullandıkları konak sayılarına göre bu biyolojik gelişme değişmektedir. Sert keneler gelişmelerinde kullandıkları konak sayısına göre 3 grupta toplanırlar.

1- Bir konaklı keneler

Eğer kene biyolojik gelişmesini bir konakta tamamlıyorsa bu kenelere bir konaklı keneler denir. Kenenin kan emmiş doymuş dişisi (döllenmiş ) konağı terkeder toprağa düşer, yumurtlar ve sonra ölür. Uygun ısıda yumurtalar içinde embiryo gelişir ve 3 çift bacaklı larva halini alır. Bu larvalar beyaz renkli yumurta kabuğundan dışarı çıkarak etrafta bulunan otlar üzerine tırmanırlar. Bunlar toplu iğne başının ¼’ü büyüklüğündedirler. Larvalar arka iki çift bacaklarını otlara salarlar ve ön bir çift bacaklarını ise havada sallarlar. Bu civardan geçmekte olan konaklara tutunurlar ve doyuncaya kadar konaktan kan emerler. Bu durumda toplu iğne başı büyüklüğünde ve gri bir görünüm kazanırlar. Hypostomlarını deriden çekerler ve konağın üzerinden ayrılmaksızın gömlek değiştirme evresine girerler. Bu safhada larvanın üzerindeki deri beyazlaşır ve onun vücudunun içinde nymph meydana gelir. Nympler larvanın üstderisi olan kabuğu açarak dışarı çıkarlar. Nympler şekil bakımından erişkinlere benzerler ancak genital organlar gelişmemiştir. Bu nymph 'lerde üzerinde bulundukları aynı konaktan tekrar kan emmeye başlarlar. Doyduklarında küçük bir saçma tanesi şeklindedirler. Bunlarda hypostomlarını deriden çekerler ve bulundukları konağı terketmeden bulundukları yerde gömlek değiştirme safhasına geçerler. Nymplerin üzerini örten deri bir kabuk şeklini alır ve onun içinde de erişkin kene şekillenir. Erkek ve dişi olarak şekillenen bu keneler nymphin gömlek şeklini almış üst derisini açarak dışarı çıkarlar. Yine aynı konaktan kan emmeye başlarlar. Kan emme esnasında kopulasyon olur, dişiler doyuncaya kadar kan emdikten soma konağı terkederek toprağa düşer, yumurtlar ve ölürler. Yani bu tip kenelerde kene yumurta hariç bütün yaşam dönemlerini aynı konak üzerinde geçirir. Aç larva olarak tutunduğu konaktan doymuş dişiler olarak ayrılırlar. Tüm gömlek değiştirmeler konak üzerinde olur. Örneğin; Boophilus annulatus ve Boophilus decoloratus türleri bir konaklı kenelerdir.

2-) İki konaklı keneler

Bu tür keneler biyolojik evrimini tamamlayabilmesi için iki konak kullanır. Bu konaklar aynı veya ayrı türler olabilir. Konak üzerinde kan emmiş ve doymuş olan dişiler toprağa düşer yumurtlar ve ölürler. Yumurtadan çıkan larvalar oradan geçmekte olan 1. konak bir canlının üzerine tutunurlar. Doyuncaya kadar kan emerler ve hypostomlarını geriye çekerek, aynı konak üzerinde gömlek değiştirirler ve nymph olurlar. Aç olan bu nymphler aynı konaktan kan emerler ve doyduktan sonra toprağa düşerler. Toprakta gömlek değiştiren nymphlerden erişkinler oluşur. Aç olan erişkin keneler bu yörede bulunan 2. bir konağa tutunurlar, kan emerler ve doyduktan sonra kopulasyon olur. Döllenmiş dişiler bu konağı terkeder toprağa düşer ve yumurtladıktan sonra ölürler. Yani aç larva olarak tutunduğu konaktan doymuş nymph olarak ayrılır. İlk gömlek değiştirme 1. konakta, 2. gömlek değiştirme toprakta olur. Örnek: Hyalomma türleri, Rhipicephalus everts;ve Rhicephalus bursa türleri iki konaklı kenelerdir

3-) Üç konaklı keneler

Bu tip keneler gelişmelerini tamamlayabiImek için üç konağa ihtiyaç duyarlar. Yumurtadan çıkan larvalar 1. konağa tutunurlar. Bunlar kan emer ve doyduktan sonra toprağa düşerler. Toprakta gömlek deyiştirdikten sonra aç nymphler oluşur. Bu aç nymphler kan emmek üzere 2. bir ayrı veya ayrı konağa tutunurlar. Kan emip doyan nymphler konağı terkeder ve toprağa düşerler. Toprakta gömlek değiştirdikten sonra aç erişkinler oluşur. Aç erişkin keneler kan emmek için 3. bir aynı veya ayrı konağa tutunurlar. Kan emerler, doyarlar ve çiftleştikten sonra dişiler toprağa düşer yumurtlar ve ölürler. Yani her gelişme döneminde ayrı bir konaktan beslenirler ve her gömlek değiştirme olayı toprakta olur. Örneğin; lxodes ricinus, Rhipicephalus appendiculatus, Haemaphysalis ve Dermacentor türleri gelişmeleinde üç konak kullanırlar.

Ixodidae ailesine bağlı olarak bulunan kene cinsleri şunlardır. Genus: Ixodes Genus: Haemaphysalis Genus: Boophilus Genus: Dermacentor Genus: Hyalomma Genus: Amblyomma Genus: Rhipicephalus

Genus: Ixodes Ixodes 'lerin palpleri ve hypostomları uzundur. Anal oluk belirgin ve anüsü önden kuşatır. Scutum nakışlı değildir. Göz ve feston bulunmaz. Erkeklerin ventral yüzü birbirinden belirgin sınırlarla ayrılmış 7 alandan oluşur. Palpleri uzun raket şeklinde ve üzerinde kıllar bulunur. Bu cinste bulunan türler; lxodes ricinus, lxodes hexagonus, I. pilosus, l persulcatus ve l rubicundus'dur. Bunlardan en önemli olan tür I. ricunus olup, çoğunlukla sığır ve koyunlardan kan emerler. Avrupa'da ve Türkiye'de yaygındır ve üç konaklı kenedir. Özellikle ılıman ve rutubetli iklim bölgelerinde bulunur.

Ixodes ricinus türü konağından kan emerek verdiği zararın yanısıra Babesia bovis, Babesia divergens'i sığırlara, Anaplasma ovis'i koyunlara ve Babesia canis'i köpeklere bulaştınrlar.

Aynca Louping-ill virusuna, Rusya ilkbahar yaz encephalitisine ve Coxiella burnettii'ye vektörlük yapmaktadırlar.

Genus:Boophilus

Bunların ağız organelleri kısadır. Palpleri kısa ve çıkıntılı olup, hipostoma eşit yada kısadır. Göz ve çift anal plakları vardır. Festonları bulunmaz. Boophilus cinsinde bulunan türler; Boophilus annulatus, B. decoloratus, B. calcaratus ve B. microplus' dur. Bunlardan ülkemizde en yaygın olarak görülen tür B. annulatus'dur. Tek konaklı kenedir ve genellikle sığırlardan kan emerler. Sığırların önemli kan protzoonlarından olan Babesia bigemia, B. bovis, Anaplasma marginale, A.centrale ve Borrelia theileri (spirochaetosis)'ye vektörlük yaparlar.

Genus: Hyalomma

Hyalomma'ların ağız organelleri uzundur. Palpleri uzun olup, 2. palp segmenti çok uzundur. Göz, anal ve subanal plaklar vardır. Scutum koyu renklidir ve nakışIı değildir. Festonlar düzensizdir ve bir bölümü birbiriyle kaynaşmıştır. Bu cinste bulunan önemli türler; Hyalomma anatolicum excavatum, H. anatolicum anatolicum, H. marginatum ve H. detritum' dur. Yurdumuzda görülmektedirler ve yaygın kene türleridir. İki konaklı keneler olup, ruminant ve tektırnaklılardan kan emmerler bunlar konaklarına Theileia annulata, Theileria parva, T.dispar, Babesia caballi, B.equi, Coxiella burnetii (Q humması etkeni), Rickettsia bovis ve Rickettsia canari'yi naklederler.

Genus: Rhipicephalus

Palpleri ve hypostomları kısadır. Göz ve anal plakları vardır. Anal oluk belirgindir. Basis capituli dışa doğru çıkıntılıdır. Bu cinsteki türler feston taşırlar. Bulunan önemli türler; Rhipicephalus bursa, R sanguineus ve R appendiculatus' dur. Bulardan R. bursa çoğunlukla koyunlardan kan emerler. Bu tür Babesia ovis, Theileria ovis, Babesia bovis, Babesia equi, B. caballi, Anaplasma marginale, Rickettsia avina, Coxiella bumetii ve koyunlarda Nairobi hastalığı virusunu konaklarına bulaştırır. R. bursa türü gelişmelerini iki konakta tamamlarlar. R. sanguineus türü ise genellikle köpeklerden kan emer ve üç konaklı kene olup, ülkemizde yaygındır. Babesia canis, B.vogeli, Hepatozoon canis, Pasteurella tularensis, Rickettsia, Coxiella ve Borrelia türlerine vektölük yaparlar. R.appendiculatus ise Afrikanın tropikal bölgelerinde yaygındır ve sığırlardan kan emerek bunlara Theileria parva'yı taşırlar. Ayrıca T.mutans, B. bigemina ve Hepatozoon canis'e vektörlük yaparlar. Bu üç türden ayrı olarak Rhipicephalus capensis ve R. everisi türleri de bulunmaktadır.

Genus: Haemophysalis

Palpleri kısa ve 2. palp segmenti basis capituliden daha geniştir. İkinci palp segmenti uzunluğuna oranla iki misli daha geniştir. Göz ve anal plakları bulunmaz. Anal oluk belirgin değildir yada bulunmaz. Anal oluk anüsü arkadan kuşatır. Feston taşırlar. Üç konaklı kenelerdir. Bu cinse bağlı olarak Haemaphysalis punctata, H. parva, H. longicornis ve H. leachi türleri vardır. H. punctata ve H. longicornis ruminantlardan kan emerler. Bunlar B. bigemina, B. motasi, Anaplasma marginale, Anaplasma centrale ve Theileria türlerini naklederler. H. leachi türü ise köpeklerden kan emer. Sarı köpek kenesi adını alır. Köpeklere B. canis, Coxiella bumetii ve Rickettsia conori ' yi bulaştırırlar.

Genus: Dermacentor

Bu cinsteki kene türlerinin palpleri kısa ve basis capitulinin hizasındadır. Palpleri geniştir. Gözleri vardır, anal plakları yoktur. Scutumları renkli ve nakışlıdır. Bu cinse bağlı türlerin çoğunluğu üç konaklıdır. Genellikle tektırnaklılardan ve köpeklerden kan emerler. Bulunan türler; Dermacentor andersoni, D. reticulatus, D, marginatus, D. niveus, D. occidentalis ve D. variabilis'dir. Bunlardan D. marginatus ve D. reticulatus ülkemizde yaygındır. Bu türler Babesia caballi, B. equi ve B. canis'e vektörlük yaparlar.

Genus: Amblyomma

Palpleri uzun ve hipostomları kalındır. Gözleri vardır ve anal plakları yoktur. Scutumlarının üzeri nakışlıdır. Festonları vardır ve bunlar arasında kaynaşma yoktur. Türkiyede görülen türü Amblyomma variegatum'dur. Üç konaklı kenedir. Sığırlara Theileria mutans'ı bulaştırır. Bu cinse bağlı olarak A. americanum, A. hebraeum ve A. maculatum türleride bulunur.

Ixodidae ailesine bağlı olarak bulunan bu cinslerden başka sürüngenlerde bulunan Aponomma ve evcil ve yabani hayvanlarda bulunan Rhipicentor cinsleride bulunmaktadır.

Familya: Argasidae

Bu ailedeki keneler mesken keneleri olarak bilinirler. Mesken keneleri ahır, ağıl ve kümesIerde bulunur ve buraya giren hayvanlardan kan emerler. Genel morfolojik ve biyolojik özellikleri yönünden mera kenelerine benzerler. Ancak bazı farklılıklarda vardır.Ixodidae ailesi ile aralarındaki bu farklılıklar verilerek mesken kenelerin özellikleri anlatılacaktır.

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:10 AM

Entomoloji Ders Notları
 
Morfolojik Farklılıklar

1. Ixodidae'lerde capitulum dorsalden bakıldığında vücudun ön tarafında bir çıkıntı yapmış şekilde görüldüğü halde, Argasidae'lerde larva dönemleri hariç capitulum ventralde yer alır ve bu nedenle dorsalden bakılınca görülmez.

2. Ixodidae'lerde scutum vardır. Erkeklerde scutum tüm vücudu örter ve fazla kan ememezler. Bunların dişi, larva ve nymph 'lerinde scutum önde yaka şeklindedir ve fazla kan emerler. Argasidae'lerde ise scutum yoktur.

3. Ixodidae'lerin erkeklerinin ventralinde görülen kitini plaklar, Argasidae'lerde yoktur.

4. Ixodid 'lerin palpleri köşelidir. Argasid 'lerin ise silindiriktir.

5. Ixodidae ailesindeki kenelerin ayak uçlarında pulvillum adı verilen yastıkçıklar bulunur. Bu nedenle bunlar cam ve fayans gibi düz zeminlere tırmanabilirler. Ancak Argasidae'lerde pulvillum yoktur.

6. Ixodidae'lerin dorsalinde bulunan scutum nedeni ile özellikle kan emmiş olan erkek ve dişiler arasında sexuel dimorfismus vardır. Argasidae'lerde ise böyle bir farklılık bulunmaz.

7. Ixodidae'lerin arka taraflarında feston vardır. Argasidae'lerde yoktur.

8. Mera kenelerinin bazı türlerinde göz vardır. Gözler büyüktür ve scutumun ön kenarının iki yanında bulunur. Mesken kenelerinde göz vardır. Bunlarda vücudun ventralinde ve ön kısmının iki yanında bulunur.

9. Ixodidlerde stigmalar büyüktür ve 4. coxanın arkasındadır. .ArgasidIerde ise stigmalar küçüktür ve 4. coxanın önündedir.

ıo. Ixodidlerde erkek ve dişi büyüklük ve scutumun konumuna göre ayrılır. Erkekler dişilere göre daha küçüktür. Scutum erkeklerde tüm vücudu örter. ArgasidIerde ise erkek ve dişi genital deliğin morfolojik özelliğine göre ayrılır. Erkeklerde genital delik at yarık şeklinde olduğu halde, dişilerde enlemesine bir yarık şeklindedir.

ll. Sert kenelerin dişilerinde basis capituli üzerinde poros area vardır. Yumuşak kenelerin dişilerinde poros area yoktur.

Biyolojik Farklılıklar

l. Ixodidae aileasindeki keneler doğada, özellikle açık yerlerde ve meralarda gelişmelerine karşılık, Argasidae türleri ahır, ağıl ve kümes gibi kapalı ve örtülü yerlerde gelişirler. Bunun için Ixodidae ailesindeki kenelere mera keneleri, Argasidae ailesindeki kenelere ise mesken keneleri adı verilir.

2. Mera kenelerinin hemen hepsi memelilerin parazitidirler. Ancak 2 ve 3 konaklı olan bazı türleri kanatlılardan da kan emebilir. Bunun aksine Argasidae türlerinin bir kısmı genellikle sadece kanatlılardan bir kısmı ise memelilerden kan emerler.

3. Ixodidae türleri konakçıya tutunduğunda iyice doyuncaya kadar kan emer, gömlek değiştirir. Yumurtlar ve ölür.Ancak argasidae türleri konaklarından azar azar ve kısa süreli olarak kan emerler ve her seferinde nisbeten az sayıda (200-300 adet) yumurtlar. Fakat yumurtlamadan soma ölmezler ve bir kaçkez yumurtlayabilirler.

4. Ixodidae türleri konaklarından doyuncaya kadar sabit olarak kalırlar. Argasidae türleri ise geçici ve gezicidirler.

5. Mera kenelerinde bir nymph safası vardır. Argasidae'lerde ise bir kaç nymph safhası vardır ve bunlarda bütün gömlek değiştirmeler konak dışında meydana gelir.

6. Mera keneleri açlığa mesken kenelerine göre daha dayanıksızdırlar Ixodidler 1-2 yıl, Argasidler ise 9-10 yıl aç kalabilirler.

Argasidae ailesindeki keneler vücutlarının üzerinde kitini plakların olmamasıyla "yumuşak keneler" ve biyolojik gelişmelerini barınaklarda geçirdiği içinde "mesken keneleri" olarak adlandırılırlar.

Argasidae ailesindeki kenelerin larva. nvmoh ve eriskinlerinin avrımı:

Organ Larva Nymph Erişkin

Bacak 3 çift 4 çift 4 çift

Peritrem Yoktur Vardır Vardır

Capitulum Anteroterminal Anteroventral Anteroventral

Genital Delik Yoktur Yoktur Vardır

* Erkeklerde dar ve yarım ay şeklinde, dişilerde ise kabarık, geniş ve enine bir yarık şeklindedir.

Argasidae ailesinde bulunan kene cinsleri:

Genus: Argas, Genus: Ornithodoros (= Ornithodorus), Genus: Otobius

Genus: Argas

Bu genustaki keneler genel olarak kanatlıların parazitidirler. Vücutları ince yapılı, ovalimsi, dorso-ventral yassı, ön uçları daralmış ve arka uçları geniş ve yuvarlağımsıdır. Bu kenelerin dorsal ve ventral yüzünü ayıran bir çizgi bulunur. Bu çizgi Argaslarda oldukça ince olup, kenenin kan emip doymasına rağmem keskin bir şekilde kalır. Gözleri yoktur. Dorsal yüzlerinde çok sayıda ufak ve yassı dairemsi çukurlar bulunur. Argas cinsine bağlı olarak bulunan türler;

Argas percicus: Kanatlılardan (tavuk, bindi, kaz gibi) kan emerler. Ördeklerde kene toksikozuna neden olmaktadır.

Argas reflexus: Güvercinlerin parazitidir.

Argas sanchezi: Kanatlılardan kan emer.

Agas radiatus, Argas miniatus ve Argas mianensis türleride kanatlı keneleridirler.

Bunlardan en yaygın olanları A. persicus ve A. reflexus' dur. Argas türleri kan emecek kanatlı bulamadıklarında evcil memelilerden ve insanlardan da kan emebilirler.

Biyolojik gelişmeleri

Argas türlerinin erginleri kanatlı barınaklarının tahta aralıkları, tünek çatlakları ve çatısında güvercin barındıran veya kuş bulunduran evlerin çatı kısımlarında bulunurlar. Buralarda çatlak ve yarıklara saklanırlar. Buralarda çiftleşirler. Döllenen dişi kan emmek için konağına saldırır, kan emer ve doyduktan sonra konağından ayrılarak çatlak ve yarıklara çekilirler ve buralarda yumurtlarlar. Dişiler kan emek için birkaç kez konağına saldırır ve her kan emişten sonra yumurtlar. Yumurtalardan uygun ısıda yaklaşık 3 hafta sonra larvalar çıkar. Larvalar konaklarına tutunarak kan emer ve doyduktan sonra kanağı terkeder ve bir hafta içinde gömlek değiştirir. Bunun sonucu oluşan 1. nymph'ler tekrar kanaklarına saldırır, kan emer doyar ve konaklarından ayrılarak değişik yerlere saklanırlar. Buralarda yaklaşık bir ay içinde 2. nymph olur. Bunlarda konaklarından kan emer, doyar ve konaklarını terkederek gizlenirler. Argas persicus'da 6-8 hafta sonra, A. reflexus'da ise bir yıl sonra erişkin kene haline gelirler. Bu kenelerin kan emme süreleri 2 saat kadardır. Konaklarından sadece geceleri kan emerler. Ayrıca ülkemiz iklim şartlarında kışın aktivite göstermezler. İlkbaharda havalar ısınınca aç döllenmiş dişi kan emerek biyolojik gelişmeyi başlatır.

Argasidae ailesindeki kene türleri kümesIerde bulunan kanatlıların üzerine gelerek bütün gelişme dönemlerinde kan emerler. Özellikle geceleri hayvanları rahatsız ederler. Kanatlılarda huzursuzluğa ve dolayısı ile verim düşüklüğüne neden olurlar. Ayrıca ağır enfestasyonlarda anemi şekillenir. Yine A. persicus türü ördeklerde kene felcine neden olabilir. Argas türleri Anaplasma marginale, Aegyptionella pullorum, Borrelia anserina'nın (Spirochaetosis etkeni ) vektörlüğünü yaparlar. Bu cinse bağlı keneler kümesIere giren insanlarada saldırabilir ve kan emerler.

Genus:Ornithodorus

Bu cinste bulunan kenelerin yan kenarları yuvarlağımsıdır. Lateralde vücudun dorsal ve ventral yüzünü ayıran çizgi bulunmaz. Vücut dorso-ventral olarak yassılaşmıştır. Aç iken vücudu ince ve kenarları yukarı doğru kıvrılmıştır. Kan emmiş olanlarda ise kenarları yuvarlaklaşmıştır. Elipsoidal şeklinde olup, bazı türlerinde vücudun iki yanının ortası hafif içeri doğru çekik (konkav)dir. Erişkinlerin dorsalinde değişik kıvrımlar vardır. Göz çoğu türlerde bulunur. Bu cinse bağlı türler;

Omithodorus laharensis, O. Moubata, O. turicata'dır.

Bunlardan yaygın olan ve Türkiye'de de görülen tür O. lahorensis'dir. Bunlar ağıllarda saklanırlar. Toprak veya balmumu renginde olup, koyun ve keçilerden kan emerler. Ayrıca diğer hayvanlardan ve insanlardan kan emebilirler. Koyun ve keçiler bütün yaz mevsimini merada geçirip kış geldiğinde ahır veya ağıllara alındığında keneler bunların üzerine gelirler. Bunun için Ornithodorus 'lara kış kenesi adı verilir.

Biyolojileri: Erişkinleri ağıllarda bulundukları çatlak ve yarıklarda çiftleştikten sonra erkekler ölür, dişiler kan emmek için konaklarına tutunurlar ve kan emerler. Doyduktan sonra konaklarını terkeder ve saklanırlar. Saklandıkları yarıklarda yumurtlarlar. Mayıs-Ağustos aylarında yumurtalarını bırakırlar. Yumurtadan yaklaşık bir ay sonra larvalar çıkar. Sonbahar başlarında çıkan larvalar, bu mevsimde havaların soğumasıyla ağıla sokulan hayvanlara saldırır ve kan emerler. Doyduktan sonra konağı terketmeksizin gömlek değiştirir ve l.nymph'ler oluşur. Daha sonra sırası ile konak üzerinde 2.ve 3. nymph'ler meydana gelir. Kan emip doymuş olan 3. nymph 'ler konaklarını terkederler ve saklanma yerlerinde gömlek değiştirerek erişkinler oluşur. Larvadan 3 nymph safhasına kadar olan dönem bir ay kadar sürer. Bir dişi kene bir kopulasyondan sonra hiç çiftleşmeden 2 yıl fertil yumurta bırakabilir. Erişkinler kan emmeden 10-l2 yıl yaşayabilirler.

Ornithodorus türleri de geceleri konaklarından kan emerler. Bunlar her gelişme formlarında hayvanların boyun, sırt, vücudun yan taraftan ve kuyruk sokumu bölgesimde yapağı yada tiftik arasında bulunarak bu bölgelerin derisinden kan emerler. Bunun için hayvanlara ilk bakıldığında keneler görülmezler. Keneleri görmek için yapağı aralanarak el bu kısımlarda dolaştırılır ve parmak uçları ile kenelerin varlığı anlaşılır. Çok sayıda olduklarında hayvanlarda kondüsyonun düşük olduğu kış aylarında kan emerek anemiye sebep olurlar ve ekonomik kayıplara yol açarlar. Ornithodorus lahorensis Rickettsia, Tularemi ve bazı Trypanosoma türlerini taşırlar. Ayrıca bu cinse bağlı türler Q- humması etkeni olan Coxiella bumetii'yi naklederler. Konakçı bulamadıklarında insanlara saldırarak kan emerler ve onlarda bazen toksikasyon, felç ve ölümlere yol açabilirler.

Genus: Otobius

Otobius megnini türü Kuzey ve Güney Amerika, Güney Afrika ve Hindistan' da bulunur ve kulak kenesi olarak adlandırılır. Larva ve nymph 'leri çoğunlukla köpeklerin kulaklarında parazitlenir. Ancak diğer evcil hayvanlar, yabani hayvanlar ve insanlarda bulunabilir. Larvaları doyduklarında hemen hemen küreseldirler. Nymphleri orta kısımlarında daha geniştir. Bu cinsin erişkinleri parazit değildir. Erişkinleri beslenmezler ancak dişileri 500-600 kadar yumurtayı yiyecek depolarının altlarına, taş ve duvar çatlaklarına bırakırlar. Bunlar konaklarından kan emerek irritasyona ve yangıya neden olurlar. Sekunder bakterilerin işe karışması ile de daha da komplike olurlar. Verim düşüklüğüne neden olurlar. Ağır enfestasyonlarda kulak içinde paket halindeki larva ve nymphlerin görülmesi ile tanı konulur. O. megnini'den ayrı olarak tavşanlarda bulunan diğer bir türde O. lagophilus' dur. Özellikleri O. megnini 'ye benzer.

Kenelerin Zararlı Etkileri

1. Kan emmeleri veya kan emdikten sonra kanamanın uzun bir süre devam etmesi sonucu anemiye neden olmaları. Bu etkileri ağır enfestasyonlarda görülür. Tek bir dişi kene günde 0.5- 2 ml kan emebilir. Böylece kenelerle enfeste hayvanlarda verim düşer ve hatta ölüm olayları görülebilir

2. Kenelerin konakları üzerinde yaralayıcı etkileri vardır. Kene kan emmek için deriyi soktuğunda deriyi delerek yaralanmalara ve dermatozlara neden olurlar. Ağır enfetasyonlarda bu yaralar piyojen bakterilerle sekunder olarak enfekte olurlar ve kene piyemisi şekillenir. Ayrıca bu gibi enfekte yaralar myiasis etkenlerini ortama davet eder. Myiasis etkenleri yumurta ve larvalarını buralara bırakırlar. Böylece sekunder hastalıklara ortam hazırlarlar. Deri kalitesi bozulur ve verim kaybı oluşur.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.