ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Nerden & Nasıl Geldik (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Osmanlı Asırlarında Bayram (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=92976)

GöKKuŞaĞı 09-23-2009 12:35 AM

Osmanlı Asırlarında Bayram
 
Osmanlı asırlarında bayram 1852 yılı İstanbul’unun bayram gecesini, bir Avusturya gemisinden seyreden meşhur Fransız yazar ve gezgin T. Gautier manzarayı şu şekilde satırlara döküyor:
“Türkler barut yapmayı pek sevdiklerinden top atışları durmadan birbirini kovalıyordu ve her yandan patlayarak kulakları, şenlikli bir gürültü içinde, hırpalıyordu…
“Cami minareleri birer fener gibi yanıyordu; Kur'an ayetleri gecenin koyu mavisine ateşli harflerle sanki kazılmıştı…
“Tophane çeşmesinin çevresinde kümelerce ışık ateş böcekleri gibi parıldıyor, Sultan Mahmud Camii'nin minareleri, uçları ateşli demirle çizilmiş gibi göğe doğru fışkırıyordu...
“Kırmızı ve yeşil ışıkların bir rüya gibi aydınlattığı Tophane ışıl ışıl yanarken zaman zaman top ağızlarından fışkıran alevler beliriyor, hava fişeklerinin, bombalarının yılankavi ya da parçalı ışıltıları karanlığı deliyordu…
“Yeşil, mavi, kırmızı, sarı kandillerle direklerini, ip ve bordalarını ışıklandıran demirli gemiler alevden bir okyanus üstünde yüzen elmastan teknelere benziyor, Boğaz’ın suları bu kandil, fener yanar söner ışık ve parıldayan harflerin akisleriyle sanki tutuşuyordu…
“Sarayburnu, zebercetten bir promontoire gibi uzanıyor ve bu burun üstünde Ayasofya, Sultanahmet, Osmaniye Camilerinin ateşten bilezikle çemberlenmiş gümüş minareleri fışkırıyordu.
“Asya Kıtası'nda Üsküdar binlerce ışıklı kıvılcım saçıyor ve Boğazın alevler içinde yanıyor görünen iki rıhtımı göz alabildiğine kayık küreklerinin durmadan kırbaçladıkları bir ışıklı pul nehrini çerçeveliyordu. Renkli camlar, fenerlerle süslü buharlı gemiler gidip gelirken güvertelerinde çalan bandoların nağmeleri hafif rüzgârla çevreye dağılıyordu.
"Avusturya gemisinde bir iki saat kalarak dünyada eşi bulunmaz bu muhteşem gösteriyi seyretmekle sanki sarhoş oldum…
“Elmasların, zümrütlerin, yakutların patladığı, parıldadığı üç dört fersah uzunluğunda su üstünde söneceği yerde daha parlak, daha göz alıcı olarak yeniden canlanan bu şenliklere kıyasla birkaç düzine fenerin yandığı Concorde Meydanı'ndaki zavallı donanmalarımız nedir ki?"

Ramazan boyunca, padişahın iyilikseverliğini vurgulamak amacıyla yoksullara sadakalar dağıtılırdı…
Halkın iyi bir bayram geçirmesi için tedbirler alınır; şehre daha fazla zahire, meyve, sebze, canlı hayvan getirtilmesi sağlanırdı…
Büyük camilerin avlularına yemiş, baharat, bakkaliye, şekerleme, mum, fener, kandil gibi yiyecek maddeleri ile kapamacı işi hazır elbise ve kumaş satan sergiler kurulurdu…

Bazı sergilerde kitap ve oyuncak satılırdı…
Eski İstanbul’da, bayramlar her seviyede halk tarafından yaşanırken, “Saray-ı Amire”de, yani Topkapı Sarayı’nda bir başka biçimde yaşanırdı.
Osmanlı Devleti'nde bayram töreni ile ilgili ilk resmî düzenleme Fâtih Sultan Mehmed tarafından yapılmış, İstanbul'un fethinden sonra şehrin en güzel yerinde bir saray inşâ ettiren cihân pâdişâhı, çıkardığı ilk Osmanlı “Kânûn-nâme”sinde burada yapılacak bayram töreninin âdab ve erkânını da açıklamıştı.
“Kanunname-i Ali Osman”da, Fatih Sultan Mehmed “Muayede-i Hümayun”, yani bayramlaşma konusunda şöyle diyor:

“Meydân-ı Dîvân'a (Dîvân Meydanına) taht kurulup çıkmak emrim olmuşdur. El öpüldükde vüzerâm (vezîrlerim) ve kâdî-askerlerum ve defterdârlarum kafadârum olup duralar! Ve hocama ve müftî'l-enâma (Şeyhülislâm) ve vüzerâma (vezirler) ve kâdî-'askerlerüme (kazaskerler) kendüm kalkmak kanunumdur ve çavuşlar el öpmek kânûnumdur!..

“Ve müteferrika ve ulûfe ile olurlarsa el öpmek kanunumdur ve çaşnıgirler (Padişahın yemeğini tadanlar) el öpmek kanunumdur ve zâim ve erbâ–ı timar el öpmek lazım değildir.”

Bu kanun gereğince pâdişâh; hocalarına, şeyhülislâma, kazaskerlerlere ve defterdârlara ayağa kalkıp bizzat kendisi bayramlaşacak, (Osmanlılarda âlime verilen değeri görebiliyor musunuz?) geri kalan devlet ve saray erkânının tebriklerini ise oturarak kabul edecekti.

Sadrazam ile vezirler padişaha bağlılık alameti olarak yer öpecekti.
Yine "Kânûn-nâme" gereği çâvûşlar, alây beyi, müteferrika, za'îm müteferrikası, kâdîlar, muhâsebeci, yeñiçerî kâtibi ve rûz-nâmeci pâdişâhın elini öpecek, diğerleri el öpmeyip yalnız musâfaha etmekle yetineceklerdi.
Fatih Sultan Mehmed’in meşhur “Kanunâme”siyle her şey bir kurala bağlanmıştı. Böylece bir “saray protokolü” oluşmuştu. Buna “Teşrifat-ı Kadime” denirdi. “Teşrifat-ı kadime” mucibince sarayda bayram törenleri düzenlenirdi…

***

Törenler bayramdan üç gün önce başlayıp bayram günleri boyunca aksatılmadan sürerdi.
“Tehniyye-i iydiyye” (bayram kutlamaları) denilen bu program, “arife muayedesi” (arife bayramlaşması), “Muayede resm-i hümayunu” (bayramlaşma töreni), “alay-ı iyd” (bayram alayı) olmak üzere üç aşamada gerçekleşirdi.
Osmanlı Sarayı’nda bayramdan önce “Arife muayedesi” (arife bayramlaşması) yapılırdı...

Ramazanın 27. günü Şeyhülislamın Paşakapısı’nda sadrazamı kutlamasıyla birlikte “arife muayedesi” başlar; o gün ve ertesi gün vezirler, devlet erkânı ve ocak ağaları (generaller) sadrazama gidip bayramlaşırlardı.

Ramazanın son gününde ise sarayda “Arife Divanı” yapılırdı.
O gün öğle namazından sonra, divan çavuşları tören kıyafetiyle Divanhane’nin (Kubbealtı) önünde saf tutarlardı. Tören kıyafetinin bir parçası olarak ellerinde tuttukları uzun sopalarla görülmeye değer bir manzara oluşurdu.

Onların arkasında ise “Has Ahır Saraçları” (seyisler) yer alırdı. Bunlar padişahın atından sorumluydu. Padişahın atı o güne mahsus olarak süslenmiş olurdu. Koşumları kıymetli taşlarla süslenirdi.

İkindi namazından sonra mehteran “nevbet” (marşlar) vururdu. Bu sırada padişah “Arz Odası” önüne konulan sedef işli “Arife Tahtı”nda oturur, “Birun” ve “Enderun” görevlileri ile Ocak Ağalarının kutlamalarını kabul eder, bayram armağanları verirlerdi.

Arife Divanı’ndan sonra padişahın ata binerek Hasbahçe’de kısa bir gezinti yapması, akabinde bahçedeki köşklerinden birinde dinlenirken, içoğlanlarının müsabakalarını seyretmesi gelenekti.

Padişah, bayram gecesini “Has Oda”da geçirirken, gece yarısından sonra, Mehter tekrar nevbet vurmaya başlardı.

Önce sadrazam daha sonra kubbe vezirleri, divan üyeleri, şeyhülislam ve ulema, Kubbealtı’na gelip sadrazamı kutlarlar; sabah namazını Ayasofya hatibinin imamlığında Divanhane’de kılarlardı...

Namazdan sonra, sarayın tören kapısı olan Babüssaade önünde yapılacak “Muayede Resm-i Hümayunu” için dışarı çıkıp revaklar altında protokol sırasına girerlerdi.

Öte yandan, muayede (bayramlaşma) için içhazineden çıkartılan altın kaplamalı, mücevher işlemeli merasim tahtı, saray halıları, al serendazlarla (ipek yolluklar) bir tören salonu gibi donatılan “Saçak Altı”na konulurdu.

Padişah ise Enderun avlusundaki Ağalar Camii’nde sabah namazını kılıp Enderun ağalarının kutlamalarını kabul ettikten sonra, büyük bayramlaşma için, Babüssaade Ağası ve Enderun ileri gelenleriyle dışarı çıkar, bu sırada “alkışçı” denen koro, “Aleyke Avnullah! Padişahım çok yaşa!” diye alkış sözleri söylerlerdi. (İlk ve orta zamanlarda alkışçılar umumiyetle, “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diye seslenirdi).

Peygamber Efendimizin akrabalarından (seyitler) sorumlu “Nakibüleşraf Efendi” o sırada duaya başlardı...

Padişah ayakta el kaldırır ve yapılan duaya “amin”lerle katılırdı. Daha sonra ise tahtına otururdu. Darüssaade Ağası ile Silahdar Ağa hemen padişahın arkasında yer alırlardı. “Muayede Resm-i Hümayunu” (padişahla bayramlaşma) böylece başlardı.


Önce padişahın hocası padişahla bayramlaşırdı. Ardından kazaskerlerle büyük müderrisler gelirdi...
Padişah ayağa kalkıp onlara doğru birkaç adım atar ve tokalaşırdı. Bu, ilim adamının şahsında ilme duyulan saygının ifadesiydi.
Sonra sırasıyla Kırım hanzadeleri, kapıcıbaşılar, Mir-i Âlem, diğer saray görevlileri, sonra sadrazam, vezirler, yeniçeri ağası ve kapıkulu ocakları ağaları gelip padişahın bayramını tebrik ederlerdi.

Konumlarına göre, bayramlaşma esnasında kimisi saçak (tahtın saçağı) öper, kimisi etek öper, kimisi tokalaşır (musafaha), kimisi de yer öperdi.
Bu tören sırasında en küçük bir düzensizlik olmazdı. Her hareket büyük bir dikkatle yapılırdı. Tören düzenini sağlamaktan “Teşrifatî Efendi” (protokol müdürü) sorumluydu.

Daha sonra Harem dairesine geçen padişah, annesi, hasekileri, çocukları ve harem kadınlarıyla bayramlaşır, sonrasında ise “Bayram Alayı” için kıyafet değiştirirdi.

Bu sırada, sarayın Alay Meydanı’nda da “Rikâb Alayı” ya da “Mevkib-i Hümayun” denilen kortej hazırlanırdı.

Yavuz Bahadıroğlu


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.