ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Kitap Özetleri (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=654)
-   -   Kitap Özetleri -2 (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=3501)

mate 10-02-2006 12:48 PM

Kitap Özetleri -2
 
KİTABIN ADI CEHENNEM DEĞİRMENİ
KİTABIN YAZARI Rauf ORBAY

KİTABIN ÖZETİ :

Rauf ORBAY bu kitap da kendi hayatını anlatıyor. İddiasız sakin, her şeyin sonuçlarına katlanmış bir adam uslübu ile ama çizdiği portre ; Cehennem Değirmeninde öğütülmüş bir namuslu insan hayatı.

Hamidiye Kravazörü ile üç denizde mücadele yapan, Osmanlı Kabinesinde Bahriye Nazırlığı ; Milli Mücadele Kabinesinin Başkanı olarak ülkesine hizmette devam eden bir devlet adamı.

Kendisine üç kez suikast girişiminde bulunuldu. Hiçbir suçu olmadığı halde, İzmir Suikastı vesilesiyle İstiklal Mahkemesinde on yıl hapse mahkum olduğu zaman onüç yıl yabancı ülkelerde sürgün hayatı yaşayıp aklanmadıkça kendisine verilrn görevlerin hiç birisini kabul etmeyen bir Türk insanı.

Rauf ORBAY, Mustafa KEMAL gibi, Kazım KARABEKİR gibi, Milli Mücadelenin olmazsa olmaz nitelikli Komutanlarından dır. Rauf ORBAY ; bir İstanbul efendisi. Bir Hamidiye Süvarisi. Yapıkları ile övünmez, yapmadıkları ile yerinir. Çerkez ETHEM ’i de Milli Mücadeleye sokan kendisidir. Ege deki Kuşçubaşı Eşref’ in çiftliğine giderek orada gömülü silahlar ve gömülü altınları Mustafa Kemal’e veren yine Rauf ORBAY dır. Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa ile anlaşamamış ve başbakanlıktan çekilmiştir. 1945 yılında yapılan ara seçimlerinde İstanbul Bağımsız Millet vekili olarak seçime girdi. Vatan gazetesi ve basın bütün gücü ile desteklese de seçimi kazanamadı. Rauf ORBAY bu olaydan sonra evine çekildi ve hayatının sonuna kadar inzivadan çıkmadı. Demokrat Parti kurulunca yine kendisine baş vurulmuş ancak bunu da kabul etmemiştir. Çünkü İsmet Paşa ile başa çıkamayacağını biliyordu. ORBAY’ ın dönüp bakmadığı olayları İNÖNÜ ustalıkla kullanıyor sonuç alıyordu.

Demokrat Parti kurulurken Celal BAYAR ile konuşmuş İNÖNÜ ile oyuna girmemesi konusunda uyarmıştır. Çünkü; İNÖNÜ oyun kurmasını bilen bir adamdır. Bir adamı gözü kestimi eğer suçlu değilse, ona suç işletir, suç işletmezse suç icad ederdi. Nitekim Rauf ORBAY’ ın söyledikleri çıktı. Celal BAYAR ve arkadaşları bir süre sonra idam edildi. Demokratik parti kapatıldı. Bu Rauf ORBAY ’ın INÖNÜ ‘yü iyi tanımasının ve ileri görüşlülüğünün bir ispatı idi. Ama kötü bir ispat, Rauf ORBAY’ ın İNÖNÜ hakkında söyledikleri, “ Türkiye için Demokrasiden gayri çıkar yol yok ama, bunu İsmet Paşa ile yapmak büyük talihsizlik. Oyunda, kurnazlıkta, Mustafa Kemal’e yakın arkadaş olmakta , İsmet Paşadan daha ilerde olduğu düşünülen Fethi OKYAR bile Serbest Cumhuriyet Fırkasını yalvar yakar kurdu da boyunun ölçüsünü aldı. Ama bu gün bu memleket de İsmet Paşa ‘sız bir Demokrasi kurulacağına inanıyorum, biz göremeyiz.”

Böyle dedi ORBAY ve Demokrasinin kurulduğunu gerçekten görmeden aramızdan ayrıldı.


KİTABIN ADI Çakal
KİTABIN YAZARI Frederick FORSYTH


KİTABIN ÖZETİ :

1. BÖLÜM :

22 Ağustos 1962 tarihinde gizli ordu (O.A.S.)Fransa Devlet Başkanı Charles de Gavlle’yi öldürmeye karar verir. Kararı Hava Ordusu subaylarından Hava Başkanlığında görevli 35 yaşındaki Yarbay Jean-Marie Bastien Thriy verdi. Görünüşte rejime sadık olan bu adam Cezayir’i Milliyetçi Cezayirlilere bırakmakla hem ülkesine hem kendisini iktidara getiren adamlara ihanet etmiş saydığı Chrales de Gaulle’e büyük bir kin besliyordu.

Suikast Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yapılacaktı. Bastien-Thiry’nin yaptığı iki hata suikasti hem başarısız kılmıştı hem de hayatına mal olmuştu. Birinci hata; planlanan güzergah üzerindeki yolda onarım çalışmalarının fark edilmemesinden kaynaklanan zaman kaybı, ikinci hata; ateşin açılacağı ana karar vermek üzereyken bir takvime bakmış 22 Ağustos günü alacakaranlığının 08:45’ te çöktüğünü öğrenmiş ancak baktığı 1961 yılının takvimiydi. 1962 yılının 2 Ağustosunda alacakaranlık 08:10 çöküyordu. Bu 25 dakikalık fark tarihin akışını değiştirmişti. Bu akış onu ipe götürecekti. Liberation Caddesi’ nde gazetesini sallayarak verdiği şifreli işaretle operasyon başlamış ancak başarısız olunmuştur. İşte bu andan sonra Fransa’da Jandarma Kuvvetlerinin desteğindeki Ulusal Güvenlik Kuruluşu akıl almaz bir soruşturma açıyordu. Bu hareket Fransız polisinin kayıtlarında eşine rastlanmayan, olağanüstü boyutlarda bir insan avına dönüşecekti. Dosyalardaki şifreli adı “Çakal Olayı” dır.

03 Eylül günü polis tesadüfen durdurduğu bir arabadan kimliği olmayan birini karakola götürdü. Karakolda adam sorgulandı. Şüphelenen polis adamın konuşmaya başlaması için sorular sormaya başladı sonunda adam bu olayla ilgili 22 kişinin adını verdi. Büyük bir operasyonla biri dışında hepsi yakalandı. Bu kişi daha yakalanamadı.

Ulusal Direniş Hareketi (A.O.S.) başına Albay Antoine Agoud gelmiş. Başkanı öldürme planlarını o yürütmeye başlamıştı. Ancak daha hiçbirşey yapamadan Almanya’da yakalanarak Fransa’ya getirilmişti. Kendinden önceki örgütün lideri Thriy gibi idam cezası almış fakat kendisininki müebbet hapse çevrilmişti.

Yeni A.O.S. Hareketi başına Yarbay Mare Chazoet geçti. Chazonet’e göre Başkanı öldürme işini yapacak adam tanınmayan ve yabancı biri olmalıydı. Fransız ve İngiliz gizli servisleri arasındaki gizli çekişme onu; bir İngiliz katili seçmeye zorladı. Güvenilir bulduğu örgütten iki adamına haber yollayarak buluştular.Bu iki adamın adı Casson ve Walski’dir. Chazonet’in üç aydır yaptığı araştırma sonunda aklında bir İngiliz vardı. Arkadaşlarıyla konuştu ve İngiliz onaylandı. İngiliz’e ulaşıldı. Yarım milyon dolar karşılığında İngiliz bu işi almıştı. Bu İngiliz’in şifreli adı Çakal’dı.

1963 yılının Haziran ayının ikinci yarısıyla Temmuz ayı boyunca Fransa’da eşi görülmedik sayıda silahlı saldırı olaylarıyla karşılaşıldı. Saldırganlar önüne geldikleri yerleri soyuyorlardı. Bu saldırganlar O.A.S. örgütü üyeleriydi gerekli parayı temin etmişlerdi. Para anlaşmaya göre yarısı peşin geri kalan yarısı Çakal’ın İsviçre’deki bankalardan birindeki hesabına yatacaktı.

Londra’ya dönen Çakal De Gaulle ile ilgili kitapların listesi hazırlayarak başkan hakkında bilgi toplamaya başladı.Ancak okuduğu tüm kitaplara rağmen adam hakkında ve cinayetle ilgili kafasında hiçbirşey oluşmamıştı.Taki Figara gazetesinde okuduğu habere kadar.O haberde yıl içinde belli bir günde koşullar ne olursa olsun Başkan halkın arasına inecekti.Bu haberde sonra Çakal asıl planı hazırlamaya başladı.

Sahte bir isim bulmak için Thames vadisinde küçük bir köye gitti. Mezarlıkta uygun olan ismi buldu. Papazla görüşerek bu isimle ilgili bilgi aldı. Bu isim Alexandres Duggan’dı. Daha sonra bir Belçika’lıya gidip çok özel tüfek sipariş etti. Tüfek üç parçaya ayrılacaktı ve alimiyum tüplerin içine konacaktı. Tetikse son anda kendisi monte edecek şekilde olacaktı. Bu arada Çakal kendisine gerekli sahte kimlilerle uğraştı. Bunları yapacak adamı buldu ve bu konuyu halleti. Bu arada bu kimlikleri hazırlayan adamın kendisine Şantaj yapması üzerine adamı öldürdü. Tüfeği için kendisine bir orman buldu ve tüfeği test etti.

Bu arada Fransız istihbarat servisi S.D.E.C.E. Başkanı öldürme planını hazırlayanlardan Kawalski’yi yakalamıştı. Fransız hükümeti tüm birimleriyle harekete gemişti. İçişleri Bakanı çok büyük yetkilere sahip bir komiseri konuyla ilgilenmek üzere atadı. Komiserin adı Chaude Lebel’di. Artık başkanı öldürmek isteyen birinin olduğu biliyorlardı. Olağan üstü bir kovalamaca Lebel’li bekliyordu.

2. BÖLÜM :

Heryerde sarışın bir İngiliz aranıyordu. Çaka’lın Chazoret’le haberleşmesini sağlayan ajan Valnıy’i Çakal’a Kawalski’nin yakalandığını bildirdi. Bir ara Chazoret bu operosyonun iptal edilmesini düşünmüştü. Ancak Casson artık çok geç olduğunu Çakal’ı kimsenin durduramayacağını söyledi.

12 Ağustos sabahı Komiser Lebel ve yardımcısı Caron: cinayete ne zaman kalkışılacağını ve süikastçı hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadıklarını yalnızca adının Çakal olduğunu öğrenen iki polis uluslararası boyutta bir işbirliği sağlamak için diğer ülkelerin polis örgütleriyle irtibata geçmeye çalıştılar.

Çakal 12 Ağustos’da 12:00’ yi biraz geçe Brüksel havaalanına indi. Bir otele yerleşti. Bacağını alçıya aldı. Brüksel’den ayrılarak Milano’ya uçtu. Gümrüğü geçmekte zorlanmadı. Tüfeğin olduğu çantayı aldı. Diğerlerini emanete bıraktı bir tuvalete girdi makasla alçıyı çıkardı. Emanetteki bavulları bir hammala aldırarak lüks bir otele yerleşti.

Ertesi gün Çakal her zamanki gibi 07:30’da kalktı.Kahvaltısını yaptı. Birkaç saat oyalandı oyalandıktan sonra iki günlüğüne yüksek bir para karşılığı bir Garaj 1962 model bir Alfa romeo marka bir araba kiraladı. Bir nalburcuya uğradı. Bir tulum, bir kerpeten, bir kangal çelik tel, lehim lambası ve lehim aldı. Garaja gitti aldığı malzemeleri bıraktı. Daha sonra Tüfeğinin bulunduğu çantayı alarak tekrar garaja döndü.Saat 15:00’a geliyordu. Garaja girdi kapıyı içerden kilitledi ve çalışmaya başladı. İki saat boyunca tüfek parçalarının bulunduğu ince tüpleri arabanın şasisinin içine lehimledi. Bu arabayı özellikle kiralamıştı. Çünkü incelediği araba dergisinde alfanın güçlü bir çelik şasisinin olduğu ana kirişlerin içe doğru geniş bir dik açı meydana getirebilecek şekilde kıvrıldığını görmüştü.

Bu arada Çakal’ı arama faaliyetleri oldukça hızlı sürüyordu. Çakal iki yabancı pasaportun bulunduğu üç yabancı kimlikle dolaşıyordu.Müfettiş izini bulup otele geldiğinde Çakal çoktan arabasıyla Fransa’ya doğru yol almıştı. Ayrıca onlar Charles Calthrop’u arıyorlardı. Çakal’sa Fransa’daydı yeni Alexander Duggan’dı. Ölüm emrini verenler bile onun nerede olduğunu bilmiyorlardı. Çakal merkezle irtibatı sağlayan Valmy’i aradı. Valmy’de ona polisin ulaştığı noktayı anlattı. Çakal artık daha dikkatli olmalıydı.

Ertesi gün Çakal oto malzemeleri satan bir dükkana gitti. Sprey oto boyası, inze fırça aldı. Arabayı maviye boyadı. Plakaya şablon hazırladı. Arabayı gün ışıyana kadar kullanacağından gece bu amatör çalışma pek fark edilmeyecekti.

Bu arada polis Çakal’ın yeni kimliğini bulmuştu. Fransa’ya da bu isimle girmişti. Kaldığı otelde tanıştığı bir kadınla o gece beraber oldu. Sabah kadın otelden ayrılmıştı. Çakal’da zaten ayrılmak durumundaydı. Hesabı kestirirken sorumluya bütün para vermiş adam parayı bozdurmaya gittiğinde otel defterinden kadının adresini almış ve oradan ayrılmıştı. Polisse hemen ardından otele baskın yapmış fakat Çakal bir kez daha sıyrılmıştı. Çakal aldığı adrese doğru gitti. Arabayı bir avlanma bölgesinde bıraktı ve bavullarını aldı. Tüfeğin bulunduğu tüpleri söktü ve yola koyuldu. Hava yeni aydınlanıyordu. Bir kamyonet bunu gideceği köye götürdü. Kadının kaldığı şatoda üç gün geçirdi.üçüncü gün sabah Valmy’i aradı. Valmy ona arabayı bulduklarını söyledi. Sonra ayrılmak için hazırlık yapıyordu. Tüfeği yerleştiriyorduki kadın onu o şekilde görünce Çakal’a sende A.O.S.densin dedi. Çakal kadının boğazına yapışarak onu öldürdü, oradan ayrıldı. Ayrılmadan önce yeni kimliğine büründü. Kendini makyaj malzemeleri sayesinde oniki yaş ihtiyarlaştırdı. Papaz kıyafetleriyle oradan ayrıldı.Oyun giderek tehlikeli olmaya başlıyordu.Tulle’en trenle Paris’e geçti.

3. BÖLÜM :

Valmy’le görüştüğünde, Valmy ona papaz kıyafetine olduğunu bildiklerini söyledi. Telefon görüşmesinden sonra Valmy’de yakalanmıştı. Çakal artık tamamen yalnız kalmıştı. Garın arkasında üçüncü sınıf bir otele yerleşti. Tekrar kimliğini değiştirmek için aynanın karşısına geçti.

Müfettiş bu arada olup biten bütün gelişmeleri gündelik olarak Bakana raporla bildiriyordu.Müfettiş rapor için Bakanın yanına gittiğinde ortaya ilginç bir tesadüf çıkmıştı. Çakal’ın beraber olduğu kadın Borones Colette Polıs teşkilatından bir komiserin sevgilisi çıktı. Bu adamda o anda salonda bulunuyordu. Adam istifasını sunmayı teklif etti. Fakat bir sessizlikle olay öylece kalmıştı.

Çakal’a karşı alınan önlemler öyle arttırılmıştı ki Korsikalılar Birliği bile devreye sokulmuştu. Bu birlik Fransa’nın en iyi örgütlenmiş ve en önemli cinayet sendikasıydı.

Çakal artı büyük güne hazırlanıyordu.Tüfeğini çıkardı kendisine üç mermi aldı. Cinayet girişiminde bulunacağı bölgenin detaylı bir keşfini daha önceden yapmıştı. Büyük gün gelmişti.25 Ağustos Pazar günü. Sıcaktı, oldukça sıcak bir gündü. Kurtuluş şenliklerinin yapıldığı gündü. Güvenlik önlemleri oldukça sıkıydı. Binaların tepelerinde keskin nişancılar ve alanın 200 m. çapında geniş bir polis seti bulunuyordu. Bir ihtiyar alana doğru ilerledi, elinde aliminyum bir bastonla polise doğru yaklaştı. Polis kimlik sordu. İhtiyarın adı Andre Martin’di İhtiyar ayrı bir kart daha çıkardı, kartta “Malül Gazi”yazıyordu. İhtiyar traş olurken yüzünü kesmişti. Polis adama nerede oturduğunu sordu. İhtiyar şuradaki apartmanın tavanlarından birinde dedi. Aldığı maaşla anca geçindiği söyledi. İhtiyar oradan ayrıldı.O ihtiyar Çakal’dı.

Apartmanın giriş kısmında daha önceden gördüğü kadın iskemlede oturuyordu. Kadına yaklaştı.Bir bardak su vermişti. Bir bardak su vermesi istedi.Kadın acıkmaklı bir halde onu içeri aldı.Çakal kadını içeride öldürdü. Hızla tavan arasına çıktı.Hazırlıklarını yaptı.

Bu orada müfettiş Lebel ortalığı dolaşıyor, polislerle kouşuyordu.İhtiyarı salan polise yaklaştı.

-Buradan geçen oldu mu? diye sordu.

-Hayır Komiser’im.

-Tahta perdelerin ötesine geçmek isteyen de olmadı mı?

-Hayır Komiser’im, yaşlı bir harp malülünün dışında... Şurada oturuyor. aliminyum değneği vardı komiserim.

Komiser Lebel polis memurunu yanına alarak hızlıca apartmana doğru kalabalığı yardılar. Çatı katına doğru merdivenleri tırmanmaya başladılar. Bu arada Çakal, başakanın yüzünü tüfeğin dürbününde görmüştü ve tetiğe bastı. Başkan o sırada öne doğru eğilince kurşun kulağının dibinden asfalt yola saplandı.Çakal’ı ter basmıştı. Acaba Başkan kulağının dibinden geçen merminin sesini duymuşmuydu. Çakal ilk defa ıskalamıştı. Yeni mermiyi tüfeğe yerleştirmeye koyuldu. Müfettiş Lebel’de son katın sahanlığında solularak belirdi. Yüreği sanki kaburgaların arkasında patlayıverecekti. Polis memuruna çabuk çabuk şu kapıyı kırın dedi, yana sıçradı.Polis kilide ateş etti. Çakal içeriye giren polis memurunu görünce ateş etti, polis memuru oracıkta ölmüştü. Ardından müfettiş içeri girdiğinde Çakal’ın yapacak birşeyi yoktu. Müfettiş Çakal diye mırıldandı. Lebel dedi Çakal. Çakal 9 mm.lik kurşunla dolu bir şarjörün neredeyse yarısını göğsüne yedi. Herşey bitmişti artık.

Onu Pere-Lachaise mezarlığındaki adsız bir mezara gömdüler.25 Ağustos 1963 günü bir araba çarpması sonucu Batı otoyolunda ölen bir yabancı turist olarak kayıtlara işlediler. Cenaze töreninde bir papaz, bir kanun temsilcisi, iki mezarcı ve cesetle birlikte altıncı kişi vardı. Bu altıncı kişi üzülmüştü sadece. Bu adam oradan ayrıldı karısı ve çocuklarıyla birlikte gündelik hayatına devam etti.



KİTABIN ADI
ÇANAKKALE SAVAŞI

KİTABIN YAZARI
E.Korg. Selahattin ÇETİNER


KİTABIN ÖZETİ :

I.BÖLÜM

1. Türkiye'nin Jeopolitik ve jeostratejik önemi : Özellikle son yüzyıl içinde Osmanlı toprakları yağmalanmaktaydı ve Osmanlı, Balkanlardan kovulmuştu; İstanbul üzerindeki kavga ise sürüp gidiyordu. I.Napolyon'un "Asıl büyük sorun şu oluyor; İstanbul'a kim egemen olacaktır" şeklindeki değerlendirmesi, Boğazlar'ın önemini açıklıyordu.

Ancak siyasi ve askeri dengeler, çatışan menfaatler Boğazlar'a göz dikenlerin, kollarını bağlıyordu.

Müttefik Devletler için Türkiye'nin Önemi

Merkezi Devletler (Almanya) Gözüyle Türkiye'nin Önemi

2. Bölgenin Coğrafi ve Askeri Açıdan Etüdü:

Genel

Müttefik Devletler Akdeniz Seferi Kuvvetler Başkomutanlığı'nı İlgilendiren Mesafeler

Kritik Arazi Arızaları

Çıkarmaya Müsait Plajlar

Akarsular

3. Geçmişte Çanakkale Bölgesinde Yapılan Tahkimat ve Alınan Savunma Tedbirleri: Yıldırım Beyazıt 1390 yılındaGelibolu Boğaz Muhafaza Komutanlığı'nı kurdu ve bu göreve Sarıca Paşayı atadı.

Fatih Sultan Mehmet 1462-1963 yılında, Kilitbahir Kalesi ile Karşı kıyıda Çimenlik Kalesini yaptırdı.

Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa, Sultan IV.Mehmetin emri ile 1659 yılında Seddülbahir ve karşısındaki Kumkaleyi yaptırdı.

4.Uzak geçmişten bu yana boğazlardan geçiş girişimleri:

a. M.Ö.480 yılında Pers Kralı Birinci Dara'nın oğlu Serhas Helen topraklarını işgal etmek için Nara Burnu ile Akbaş Limanı arasında kurdurduğu köprü üzerinden ordularını Avrupa'ya geçiren ilk komutandır.

b. Daha önceki yıllarda Truva Savaşlarındada her iki yönde Çanakkale Boğazı'ndan geçişler olmuştur.

c. M.Ö. 334 yılının baharında Büyük İskender'in Makedonya'dan hareketle ordusunu Çanakkale Boğazı'ndan geçirerek bu bölgeyi ve yakın adaları ele geçirdiği ve Asya seferine yöneldiği bilinmektedir.

d. M.Ö.191 yılında Romalılar, Eceabat yöresinden Batıya geçerek Roma hakimiyetini kurdular.

e. 1190 yılında Haçlı Seferleri sırasında, Alman İmparatoru ordusunu Anadolu'ya Gelibolu'dan geçirmiştir.

f. Süleyman Paşa 1352 yılında Enrenos Bey, Ece Bey gibi komutanları ile Çanakkale Boğazı'ndan Rumeliye geçti.

g. 1770 yılında Cebelitarık'tan dolaşıp gelen Rus Donanması Çanakkale Boğazına girmeye çalıştı. Fakat 1659 yılında Sultan IV.Mehmet tarafından yaptırılan Seddülbahir Kalesi toplarının şiddetli ateşleri nedeni ile Boğaz'a giremedi.

h. Nara hizalarından geçerken Asya sahilinden şiddetli bir topçu ateşi yedi. İngiliz flosunun dönüşü şanslı olmadı. Nara önlerinde 29 ölü, 138'I yaralı olmak üzere 167 kayıp verdiler. Bütün gemiler hafif veya ağır hasara uğramıştı.

i. Kırım Savaşı sonunda, 1856 Paris Antlaşması ile Karadeniz ve Boğazlar'daki Rus tehdidi önlenmiş oldu.

j. Bir İtalyan flosu, Trablusgarp Savaşı sırasında, 18 Nisan 1912 günü. Çanakkale Boğazı dış tabyalarını topçusu ile dövdü, mukabele gördü, etkili olamadı. İtalyanların sekiz muhripten oluşan diğer bir flosu, 19 Temmuz 1912 gecesi Boğaz dahiline akın tipi bir harekat yaptıysa da, bir sonuç sağlayamadı. Başarısız oldu.

II.BÖLÜM

1. Siyasi Genel Durum: Batı ve Doğu Avrupa'daki savaşlar nihayet statik (hareketsiz) bir şekle yani mevzi muharebeleri karekterine dönünce, her iki taraf mecburen yeni arayışlar içine girdiler; tarafsız ülkeleri kendi yanlarına çekme girişimleri canlandı.

2. 1908-1914 yılları rasında Osmanlı İmparotorluğu'nda meydana gelen olaylar:

İkinci Meşrutiyetin ilanı.

31 Mart (13 Nisan 1909) Vakası.

Trablusgarp (Libya) Savaşı.

Balkan Savaşı (17 Ekim 1912 : 29 Eylül 1913)

Babıali Baskını.

3. Askeri Genel Durum:

Batı Cephesi (Fransa)

Osmanlı Devleti'ndeki durum

III.BÖLÜM

1. Savaşa Sürükleniş: Ruslar'ın Galiçya Cephesinde ikinci bir başarısı, Türkler'I endişelendirebilir.Almanya'nın yanında fiilen savaşa katılmasına mani olabilirdi. Şu halde birşeyler yapmalı ve Türkler dahil savaşa sokulmalıydı. Alman İmparotoru ve Başkomutanı

II. Kayzer Wilhelm, İstanbul'daki büyükelçisi Wangenheim'a durum bu merkezde iken, şu önemli talimatı verdi: "Osmanlı kabinesinin bütünü ile muvafakatını almak mümkün olmadığı takdirde, ordu veya donanmanın ani bir emirvaki (oldu bitti) yaratması suretiyle Türkiye muhakkak savaşa sokulmalıdır."

2. 03 Kasım 1914 : 18 Mart 1915 tarihleri arasında boğazdaki deniz savaşları :

IV.BÖLÜM

1. Müttefik devletlerin çıkarma hazırlıkları, çıkarma ve taarruz planları, harekata ayırdıkları kuvvetler:

Çıkarma hazırlıkları

Çıkarma ve taarruz planları

Müttefik Devletlerin harekata tahsis ettikleri ilk kuvvetler

2. Türklerin savunma hazırlıkları, savunma planları ve savunmaya ayırdıkları kuvvetler:

Türklerin savunma hazırlıkları

Türklerin savunma düzeni ve savunmaya ayırdıkları kuvvetler

Savunmaya tahsis edilen kuvvetler

V.BÖLÜM

1. 25 Nisan : 27 Nisan 1915 tarihleri arasında cereyan eden gösteriş ve yanıltma hareketleri:

Kumkale Çıkarması

Beşiğe gösteriş hareketi

Saroz Körfezi gösteriş hareketi

2. 25 Nisan 1915 : 09 Ocak 1916 tarihleri arasındaki muharebeler:

VI.BÖLÜM

Çanakkale Savaşı Müttefikler tarafından; hayati gerekçelere, kolay ve parlak zafer ümitlerine ve Türk direnişinin çok zayıf olacağı ihtimaline dayatılarak başlatılmıştır.

Maceranın sonu bilhassa Büyük Britanya İmparotorluğu için hüsranla, acı ile bitmiştir.

Maddi ve manevi kayıpları yanında Müttefikler Gelibolu'daki çarpışmalarda en az 250.000 kişilik bir zaiyat verdiler. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı'da en büyük prestij, itibar kaybına Çanakkale'de uğradılar.

Çanakkale Savaşı bizim için Birinci Dünya Savaşını'nın zaferle sonuçlanan tek cephesidir. Her ne kadar Doğu Cephesi'nde de, 1878 yılında Ruslara kaptırdığımız üç ilimizi kurtarmış isek de Çanakkale Savaşının yeri başkadır.

Aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi rahmetle, şükranla ve derin saygıyla anıyoruz. Vatan severlikleri ve kahramanlıkları şimdiki ve gelecekteki Türk kuşaklarına örnek olsun.

SONUÇ:

A. KİTABIN ANA FİKRİ: Çanakkale Savaşı; o tarihe kadar benzeri görülmemiş büyüklükte bir donanmanın desteklediği, çok uluslu kara, deniz ve hava kuvvetleri tarafından birlikte gerçekleştirilen deniz aşırı bir harekat olması itibarı ile önem ve özellik arz eder.

B. KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER: Kitabın realist bir yaklaşım, engin bir araştırma ve bilgi birikimi sonucu ortaya çıktığı bir bakışta anlaşılmaktadır. Çanakkale Savaşını soru işareti bırakmayacak şekilde incelemiş olan bu kitap öğrenmek isteyenler için ideal bir kaynaktır.


KİTABIN ADI Çanlar Kimin İçin Çalıyor
KİTABIN YAZARI Ernest HEMINGWAY


KİTABIN ÖZETİ :

Roberto Jordan; sarı saçlı, rüzgar ve güneşle yanmış yüzü, ince yapılıydı. Çok zor bir göreve seçilmişti. Gerçi daha önce birçok defa yaptığı işlerden biriydi ama yinede General Golz onu bu görev için bizzat kendi görevlendirmişti. General Golz, Roberto Jordan ‘ın şimdiye kadar çalıştığı en iyi general olmasına rağmen, tümeninin taarruza başlamasıyla beraber köprüyü uçurması gerekecekti. Uçakların bomba sesleri duyulunca köprü uçmuş olacaktı.

Aşağıda yaşlı adam onu arabada beklemekteydi. 68 yaşına rağmen dinç ve kuvvetli bir görüntüsü vardı. Dağda Amerikalıya yardım edecek çetelerin hepsini tanıyordu. Gerçi çoğu işe yaramaz adamlardı ama tren işini iyi yapmışlardı. Kashlein görevini çok iyi yapmış, treni bölgedeki çetelerle beraber havaya uçurmuştu. Daha sonrada başka bir iş esnasında ölmüştü.

Yaşlı adam Roberto ‘yu köprüye götürdü. Köprünün iki yanında iki nöbetçi vardı ve biraz uzağında 7 askerin kaldığı bir karakol vardı. Dinamitleri, yarım saatlik uzaklıkta bir tepede olan Pablo’ nun yerine götürdüler. Ağaçların arasında olan bu yerde Pablonun dört atı vardı. Pablo 50 yaşını geçmişti, çok akıllı ve tecrübeli bir adamdı. Tren işinde o da vardı. Çingene, Fernando, eşi Pilar ‘da. Tren işi esnasında kurtardıkları Maria’ yı hepsi de taşımışlardı.

Pablo Cumhuriyetçiydi, çetelerin hepsi Cumhuriyetçiydi. Ama köprü işini öğrendiğinde Pablo ‘nun hoşuna gitmedi bu iş. Tren işi daha mantıklı idi. Onun kadar kampta sözü geçen Pilar, Roberto ‘yu destekleyince diğerleri de desteklediler. Pilar başkanlığı Pablo ’nun elinden aldı ve köprü için Roberto ‘ya yardım edeceğini söyledi. El Sordo (diğer çete reisi) ‘nun da yardım edeceğinden şüphe yoktu. Dağlarda yüzlerce adam olmasına rağmen El Sordo ‘nunkilerle beraber topu topu 18 kişi bulabilmişlerdi. Diğerleri güvenilir değildi. Köprünün imha edilmesinden dolayı Pilar ve Sordo adamlarıyla beraber bu bölgeyi terk etmek zorunda kalacaklardı. O akşam Sordo gelmeyince ertesi gün Pilar ve Maria ‘yla beraber, Roberto Jordan El Sordo ‘nun yanına gitmeye karar verdiler. Maria trenden baygın halde kurtulmuştu. O zamanlar saçı tamamen kesilmiş olmasına rağmen, büyüdükçe Maria güzelleşmişti. Daha tamşah bir gün olmasına rağmen Maria ve Roberto birbirlerini sevmişlerdi. Pilar, Roberto ‘dan bu iş bitince kızı götürmesini istemiş, Roberto ‘da kabul etmişti.

El Sordo Cumhuriyetçi ruhunu dağlarda koruyan ender çete reislerinden biriydi. Roberto Jordan, El Sordo ‘nun kendisine yardım edeceğinden emin olmuştu. Altı at vardı. El Sordo, daha sonraki kaçış için gereken atları bulmak için gayret göstereceğini söyledi. Ne de olsa köprü işinden sonra buralardan gitmek zorunda kalacaktı.

Roberto, Maria ve Pilar akşama doğru barınaklarına döndüler. Pablo köprü işinden yana değildi. Roberto Jordan onu öldürmek zorunda olduğunu biliyordu. Diğer adamların hepsi de onun ölmesini istiyorlardı. Köprü işini bozabilirdi Pablo. Bir an mağaradan dışarı çıkan Pablo ‘nun kaçtığını düşündü herkes. Çünkü kaçarken birkaç dinamit lokumu da götürmüştü.

Roberto dışarıda yatmaya alışkındı. Gece bayağı ilerlemiş ve Maria ‘nın güzelliği onu büyülüyordu. Maria sıcacıktı. Bir ses üzerine arkaya dönünce Faşist Süvarilerden birini karanlıkların arasından zorda olsa seçebildi. Tabancasıyla onu vurdu. Tam kalbine gelmişti mermi. Diğer süvarilerinde gelmesi yakındı. Adamlarıyla beraber pusu kurdu ve kardan ayak izini takip etmesini beklediği diğer süvarileri bekledi. Süvariler bekledikleri gibi geldiler. Onları farketmemişlerdi, ama ilerlemelerine devam edip gittiler.

Silah sesleri Sordo ‘nun barınağından geliyordu. Atları satan Sordo ’nun yerini bulmuşlardı. Birkaç saat sonra silah sesleri kesildiğinde Sordo ve adamları ölmüştü.

Artık yalnızdılar. Andreas ‘ı, Roberto ‘nun verdiği notu götürmek için General Golz ‘un yanına gönderdi. Köprü sabaha uçurulacaktı.

Pablo gece yarısı beş abamla geldi. Pablo kaçamamıştı. İhaneti kendine yedirememişti. Roberto Pabloyu karşısında görünce ümitlendi. Köprü işi olabilirdi.

Pilar ve yanındakiler üstteki karakolu, Pablo yeni getirdiği beş atlı ile alttaki karakolu imha edecekti.

Uçakların bombaları sabaha karşı duyuldu, Anselmo ve Roberto köprüdeki iki nöbetçiyi öldürdüler. Roberto dinamitleri yerleştirirken acele edemezdi. Neredeyse başarmak üzereydi. Diğer iki karakoldan silah sesleri ardı ardına geliyordu. Dinamitleri yerleştirdi ve Anselmo ile beraber ipi germeden köprüden bir miktar uzaklaştılar. Pilar ve yanındakiler karakolu halletmişlerdi ama iki adamı ölmüştü Pilar‘ın. Roberto ipi çekti ve köprü ortadan ikiye ayrıldı. Gökden yağan demir parçalarından biri Anselmo ‘yu öldürmüştü. Yaşlı adam çok küçük gözüküyordu.

Pablo tek başına kurtulmuştu tanktan. Karakolu imha edememişlerdi ama Pablo tek başına kurtulmuştu. Artık herkese yetecek kadar at vardı. Maria çok seviniyordu, Roberto yaşıyordu. Atlarla hızla ilerliyorlardı. Pablo ‘nun kaçmak için çok güzel planları olsa gerekti.

Bayırı çıktıkça Roberto ‘nun atı yavaşlıyordu. Zavallı hayvanın nefesleri bile hızlanmıştı. Büyük bir gürültü ile Roberto ‘nun ayağı, düşen atın altında kalmıştı. Ayağı kırılmış ve kırık kemik Roberto ‘nun kaslarını yırtmıştı. Daha fazla ilerleyemezdi. Yardıma gelenlerle vedalaşıp, orda kalmak istediğini söyledi. Diğerleri giderlerken, biliyordu. Daha General Golz ‘dan emir alırken böyle olacağını biliyordu.


KİTABIN ADI Çöl Fırtınası
KİTABIN YAZARI Erıc LAURENT



KİTABIN ÖZETİ :

20 Ocak 1989’da göreve başlayan, yeni ABD Başkanı George Bush, Vietnam savaşından yeni çıkmış olan bir ülkeyi devralmıştı. Vietnam savaşından, hatırı sayılır bir biçimde bulanık çıkan ABD, daha yeni yeni kendini toparlamaya çalışıyordu. Kendisini, zirveye ulaşmış bir politikacıdan daha çok, hazırlığın ve eğitimin politik gereklerin daha ağır bastığı, bir devlet adamı olarak niteleyen George Bush, körfez krizinin patlak vermesinden birkaç hafta sonra bir akşam, Beyaz Saray’ın Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı Brent Scowcroft ile Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’in, Kuveyt’i ilhakından sözetmişlerdi. Daha yeni başkan olan George Bush, devleti idare etmek adına , kendi çevresinde güvenilir bir çalışma ekibi kurmuş ve bu yeni durum karşısında, ne yapılacağı konusunda çalışmalara başlamıştı.

Her türlü tecrübeye sahip olan bu ekibin, yapmış olduğu araştırmalar, körfez bölgesinin öneminin ABD çıkarları ile aynı oranda olduğunu ve ilerde çıkacak olan bir çatışmada, kendilerinin yenik çıkacaklarını ifade etmişlerdi. Kendilerini her türlü ekonomik, siyasi ve askeri açıdan gelişmiş olarak gören ABD’nin başkanı ve ekibi, tamamen körfezi düşünüyor ve planlar tasarlıyorlardı. Ele geçen araştırmaların sonuç raporları, Irak’ın; Arap dünyasının liderliğine soyunduğunu göstermiş ve bunun dünyayı daha değişik bir konuma sokacağı düşüncesi, hakim olmuştu.

ABD’leri her açıdan kendine güveniyor, fakat güçlerinin çıkabilecek bir körfez krizini önlemeye yetmeyeceğini biliyorlardı. Bu sebeple Almanya, Japonya ve Fransa gibi ülkelerden oluşan bir müttefik ordusu kurulmuştu. Bunun getireceği avantaj ise daha yığınsal, güçlü bir ordu ile Irak’ın bu harekatını bertaraf etmekti.

Yaptığı istihbaratlardan, Kuveyt’i işgal ettiği için başta ABD olmak üzere herhangi bir ülkenin, buna karışmayacağı kanısına varan Irak Cumhurbaşkanı Saddam HÜSEYİN 2 Ağustos 1990 da, Kuveyt’i işgal etmiş ve daha önceki tehditlerini de bu sayede onaylamış oluyordu. Kriz, hemen Washington’da duyuldu ve George BUSH ile ekibi, aldıkları bir kararla gelişmeleri takip etmek üzere Irak’a, gizli bir istihbarat birimi göndermişlerdi.

ABD’leri, defalarca Birleşik Arap Emirlikleri yoluyla olsun, diğer ülkelerle olsun, çeşitli bürokratik girişimlerle Irak’ın, bu sevdadan vazgeçirmeye çalışmışlar ve tehdit etmişlerdi. Olası bir çöl harekatında, kendisi şimdiden hükmen galip gören Irak ise müttefik kuvvetlerin bu uyarılarını kulak arkası etmiş, aldırmamıştı. ABD’ye göre, Saddam Hüseyin’in düşüncesi; zengin yeni topraklara sahip olmak, daha çok büyümek ve arap dünyasının liderliğine oturmaktı. Bu sayede de diğer ülkeleri, ilerde kendisine muhtaç bırakacak avantajlara sahip olmaktı.

Irak, Kuveyt’i işgal etmiş, bunun üzerine ABD’leri, Irak’a geri çekilmesi için belli bir zaman tanımış, Irak’ın reddi ise savaşın başlamasına yol açmıştı. Müttefik kuvvetler, 16 Ocak 1990 da, Çöl Harekatı adını verdikleri, sıcak savaşı başlatmışlardı. ABD’lerinin ve müttefiklerinin, olağan üstü hava saldırıları ve bombardımanları, Irak Cumhurbaşkanı Saddam HÜSEYİN’nin geri çekilmesi için yeteri kadar ikna edici olmuştu.

Savaş bitmiş, Kuveyt Emirliği, eski düzenini almaya başlamıştı. Irak ise bu savaştan, büyük bir ders almış ve sıkıntılar içine düşmüştü. ABD’leri savaştan galip ayrılmış, bu sayede geçmişteki Vietnam bozgununun üzerine, bir yorgan çekmişti. Tabii ki; ABD’lerinin dünya üzerindeki liderliği ve gücü bu bağlamda yeniden ispat edilmiş oluyordu.


KİTABIN ADI Demir Maske
KİTABIN YAZARI Alexander DUMAS


KİTABIN ÖZETİ :

1600' lü yılların Fransası' nda geçen kraliyet erkanını ve sosyete içersindeki insanların yaşantılarını ve entrikalarını anlatan bir kitaptır.

Madam Dö Servöz, bildiği çok önemli bir sırrı kullanıp çıkar elde edebilmek için elinden geleni yapmayı planlamaktadır. Bunun için ilk olarak maliye bakanının üzerindeki suçlamaların kanıtları sayılabilecek mektupları bakanın yardımcısı Mösyö Kolber' e 5000 altına satar. Bu mektuplar sayesinde Mösyö Fuke görevinden alınır.

Van piskoposu Aramis, Mösyö Fuke' nin verdiği yemeğe katılır ve Mösyö Fuke' ye, kendisine yapılan suçlamaları haklı çıkaracak mektupları, 5000 altına Madam Dö Servöz tarafından kendi yardımcısına satıldığı haberini verir. Mösyö Fuke yapmış olduğu harcamaların makbuzunun çalınmış olduğunu görünce korkup sapsarı olur Aramis ise ona korkmamasını ve hala kendisinin başsavcı olduğunu, kendi kendine dava açamayacağını söyler. Mösyö Fuke ise bu görevi bir buçuk milyon liraya Mösyö Vanel' e sattığını söyler. Aramis, Mösyö Vanal' i anlaşmayı iptal etmeye zorlar ama başaramaz. Aramis Fuke' ye, bu fakirlik durumunda bile zenginliğinin ispatı olarak bir şölen düzenlemesini söyler. Bu konuda ona maddi destek verir.

Bu arada Mösyö Raul, kraliçe tarafından Londra' ya çağırılır. Sebebi ise Raul' un nişanlısı Matmazel Döla Valyer' in kralla ilişkisi olduğunu öğrenmesidir. Bunun üzerine Dartanyan' ın yanına gider. Kral, Raul' un nişanlısı ile buluşmak için Sent-Enyan' ın odasını kullanıyordu. Bu yüzden Raul Porthos ile Sent-Enyan' ın düello haberini yollar. Sent-Enyan bu olayı krala söyler, kral da bu durum karşısında telaşlanır.

Raul' un babası Athos, kraldan Raul ile Matmazel Döla Valyer' in evlenmeleri için izin ister. Kralın izin vermemesi üzerine krala karşı gelir ve onu düşmanı ilan eder. Bu durumda kral da Dartanyan' ı Athos' u tutuklaması için gönderir. Bu arada Aramis de tutuklanır. Dartanyan kralla sert bir dille konuşup Athos' un affedilmesini sağlar.

Aramis, Bastil hapishanesinde müdürle beraber bir mahkumun günah çıkartmasına çağrılır. Aramis gence suçunun ne olduğunu sorunca genç, suçunun ne olduğunu bilmediğini ve buraya ne için kapatıldığını da anlayamadığını söyler. Küçükken annesi ve babasına kraliçeden gelen bir mektubun kuyuya düştüğünü görür. Ailesi mektubu çıkartmak için birini ararken kendisinin kuyuya inip mektubu aldığını ve okuduğunu söyler. Mektubu okuduğunda şimdiye kadar ailesi olarak bildiği kişilerin aslında ailesi olmadığını öğrenir. Daha sonra ailesi bu mektubu bulup kraliçeye haber verir ve bu olaydan sonra buraya kapatılır ve Aramis genci zindandan çıkartmaya söz verir.

Mösyö Fuke' nin verdiği davete hazırlanan Aramis, ziyaretinde Bastil hapishanesinde on yıldır haksız yere yatan Markialli adlı bir gencin salıverilmesi için izin ister Mösyö Fuke ise izni hemen imzalar. Birkaç gün sonra bu belge ile Aramis hapishane müdürü Bezmo' nun yanına gider. Önceden tuttuğu adamlar Aramis ile müdür yemek yerlerken emri getirirler. Bunun üzerine hapishane müdürü çok şaşırır. Müdür düşünürken Aramis kendi yazdığı izinle bu kağıdı değiştirir, Aramis' in söz verdiği genci böylece müdür serbest bırakır.

Aramis ve genç hızla ilerlerken Aramis çocuğa kendisinin aslında on dördüncü Lui’ nin ikiz kardeşi olduğunu söyler. Sonra Atos kralın yerine geçecek olan kardeşine saraydaki kişileri tanıtan bir defter verir. Bu defteri çok iyi ezberleyen Philip artık kralın yerine geçmeye hazırdır. Aramis Mösyö Fuke' nin düzenlediği şölene katılır. Akşama doğru otururlarken Dartanyan' ın şüphelendiğini sezinleyen Aramis, Dartanyan' ın içini rahatlatmak için yemin eder. Genç kral yatacağı zaman Athos ve Philip bulundukları odadan kralın odasını gözetlemektedirler. Böylece Philip kralı daha iyi taklit edebilecektir.

Ertesi gece kral Dartanyan' ı yanına çağırıp Mösyö Fuke' yi tutuklamasını ister ve uykuya yatar. Uyandığında ise kendisini zindanda bulur. Aramis kral rolü yapan Philip' i çok iyi eğitmiştir. Kimse şüphelenmemektedir. Aramis bu olaydan Mösyö Fuke' ye bahseder. Dürüst bir insan olan Mösyö Fuke bu olayın kendi evinde olmuş olmasını kaldıramaz ve gerçek kralı zindandan kurtarmaya gider. Bu arada da Aramis' le Porthos' a kaçmaları için müddet verir. Kurtulan Lui ile Philip karşı karşıya geldiği anda büyük bir şaşkınlık yaşanır. İkisi de kral rolü oynadığı için sahtesini bulmak Dartanyan' a kalır. Dartanyan doğru bir seçimle Philip' i tutuklar.

Aramis ile Porthos hiç zaman kaybetmeden Athos' un kapısına dayanır, burada atlarını değiştirip Güzel Ada' ya gitmek için yola koyulurlar. Athos ve Raul aldıkları yeni görev gereğince Antib' e gideceklerdir. Yolda Sent-Oran adasına uğrarlar ve burada Dartanyan' la karşılaşırlar. Dartanyan adada Philip' in gardiyanlığını yapmaktadır. Paris' te ise Mösyö Fuke iflasın eşiğindedir. Kral Lui ise Kolber' in kışkırtmaları sonucunda Fuke' yi iyice köşeye sıkıştırmış ve ona ait olan Güzel Ada' yı ele geçirmeye kralı ikna etmiştir. Güzel Ada' da bulunan Aramis ve Porthos yardım beklemektedir. Yardım yerine kraliyetin burayı almak için gönderdiği gemilerle karşılaşırlar. Dartanyan komutasındaki filo adaya çıkar. Dartanyan, Aramis ve Porthos' a kralın onları yenmeye kararlı olduğunu söyler. Dartanyan arkadaşlarını tutuklamamak için istifa eder. Bu sefer kralın gizli mektubu doğrultusunda ikinci subay tarafından tutuklanır ve adaya ateş açılır. Aramis' in emriyle adadakiler karşı koymadan dağılır. Aramis’ le Porthos istifasını geri alıp görevine döner ve kral ona mareşallik sözü verir. Bir haftalık araştırma ile arkadaşı Porthos' un öldüğünü Aramis’ in ise İspanya' ya kaçıp özgür olduğunu öğrenir.

Raul gittikten sonra yalnız kalan Athos iyice yaşlanmıştı. Oğlunun Afrika' da öldüğü haberini alınca dayanamayıp ölür. Bu arada Dartanyan gelir, Athos' un öldüğü haberini alıp yıkılır. Bu olaydan dört yıl sonra Dartanyan iyice yaşlanmıştır. Kral onu Hollanda' ya sefere gönderir. Bu sefer de Dartanyan on iki küçük kale ele geçirir. On üçüncü kuşatması sırasında ona kraldan bir mektup ve kutu gelir. Mektubu okur ve mareşal olduğunu öğrenir. Bu sırada subayları kaleyi almak üzeredir. Tam kutuyu açacağı sırada bir top güllesi göğsüne çarpar buruk bir sesle inleyip anlamsız sözler söyler. Bunlar ölmek üzere olan bir insanın sarf ettiği sözlerdir. Gözlerini kapatmadan önce kalenin teslim olduğunu gösteren beyaz bayrak gözüne ilişir. Mareşallik asasını sıkıca kavrar ve bir savaşçı gibi yaşadığı hayatında, bir savaşçı gibi ölür.

Athos, Porthos, Aramis ve Raul' un dostlukları bir destan olmuştur. Bu kitapta işlenen ana tema; insanlar arasında dostluk ve sadakatin her şeyin üzerinde olduğunu, dostların birbirleri için her şeyden vazgeçebileceğini göstermektedir. Eğer hepimizin hayatında böyle dostluklar olsa hayatımız çok daha anlamlı olur.



KİTABIN ADI Doğu Ekspresinde Cinayet
KİTABIN YAZARI Agatha Christie



KİTABIN ÖZETİ :

Cinayete kurban olan kişi, Bay Rachett adıyla anılmaktadır. Ve daha sonra gerçek adının Cassetti olduğu ortaya çıkacaktır. Kendisinin öldürüleceğinin farkına varmış ve korunması için aynı trende bulunan dedektif Poirot’a yirmibin dolar teklif etmiş, fakat Bay Poirot adamın tehlikeli biri olabileceğini dedektiflik içgüdüsünün de yardımıyla sezinleyerek kabul etmemiştir.

Cassetti’nin öldürülme sebebi, daha önce çocuk kaçırma olaylarına karışmış olmasıdır. En son ise Amerika’nın tanınmış ailelerinden Armstrong’ların kızını kaçırmış ve fidye istemiş, daha sonra ise de çocuğu öldürmüştür.

Cinayetin aydınlatılma işini Ekspresin müdürlerinden olan Bay Bouc, Poirat’a teklif eder, o da bunu kabul eder ve ipuçlarını o anda trende bulunan doktoru da yanlarına alarak, üçü araştırmaya başlarlar. Cinayeti ortaya çıkarabilecek dört ipucu bulunur;

Bunlar bir kondüktör elbisesi düğmesi, bir pipo temizleyici, üzerinde H harfi bulunan değerli bir mendil ve cinayetin saatini bulmalarına yardımcı olabilecek 01:15’i gösteren durmuş saat, doktor da yaptığı incelemeler sonucunda cinayetin 00:00 ile 02:00 arasında işlenmiş olduğunu ortaya koyar.

Şimdi bir de trende bulunan yolculara göz atalım: Albay Arbuthnot Hindistan’daki görevini bitirerek İngiltere’ye dönmekte, daha sonra aralarında bir ilişki anlaşılan Mary Debenham ise, 25 yaşlarında mürebbiyelik yapan biridir. Mac Queen Rachett’in sekreteri, Prenses Natalia Dragomiroff, yaşlı, soğukkanlı ve son derece çirkin olmasına rağmen güçlü bir kişiliğe sahiptir. Caroline Hubbard, hep kızından bahseden orta yaşlı geveze bir kadın, Masterman ise Rachett’ın uşağıdır. Michel yıllardan beri aynı hatta çalışan kondüktördür. Trende seyahat eden 13 yolcudan diğer altısının isimleri ise, Greta Ohlsson, Kont ve Kontes Andrenyi, Cyrus Hardman, Foscarelli, ve Hildegarde Schmidt’tir.

Delilleri incelemeye ve tanıkları dinlemeye başlayan üçlü, ipuçlarını yavaş yavaş çözerek sonuca ulaşmaya başlarlar. Bu süreçte İstanbul Calais vagonundaki yolcuları tek tek sorgular, cinayetin işlendiği gece koridorlarda gezen kırmızı kimonolu bir kadın saptanır. Cinayeti iki kişinin işlediği kanısına varırlar. Bunun sebebi cesedin üzerindeki bıçak yaralarının fasılalarla açıldığıdır. Tariflere göre cinayeti işleyen esmer, kısa boylu, zayıf ve ince kadın sesli biridir. Bu da cinayeti biri kadın biri erkek iki kişinin işlediği kanısını ortaya koyar.

Cesette on iki adet yara bulunmakta, vagondaki tek pipo içicisinin Albay Arbuthnot olduğu anlaşılır. Düğmelerin bulunduğu üniformayı ise sadece kondüktör giymektedir. Trende H harfiyle başlayan isme sahip biri de bulunmamakta, tüm kapıları kilitli olan trene dışarıdan yolcu binmediğine göre, katil vagonun içerisindedir. İçerideki on üç kişiden biridir ama hangisi?

Kitabın bundan sonraki bölümleri daha da ilginç ve sürükleyicidir. Hercule Poirot hemen her yolcunun bu cinayeti işleyebileceği ihtimaline karşın olanca titizliğiyle onları dinlemeye devam eder. Her birinin cinayeti nasıl ve ne amaçla yapabileceklerini kurgular; ancak hiçbirinin bu işi yapmamış olduklarına dair veriler de mevcuttur. Dışarıdan biri de vagona binmediğine göre bu cinayeti kim planlanmış ve yapmıştır?

Kitap oldukça ilginç ve akla gelmeyecek bir biçimde sonlanır. Poirot ince zekası sayesinde cinayeti çözmüş, en son vagondaki tüm yolcuları yemek salonuna toplar ve cinayeti açıklar. İki ihtimal vardır, birincisini salondakilere anlattığında yolcular bunu fazla inandırıcı bulmaz. İkinci ihtimal ise doğru senaryodur. Fakat bu da yolculardan hiçbirinin işine gelmez.

Her zaman gerçekler doğru olanı ya da olması gerekeni ortaya koymamakta, veya bazı işler öyle olması gerektiği için olmuştur. Birinci ihtimalin tüm yolcular, dedektif, ekspresin müdürü ve doktor tarafından kabul edilmiş olmasının sebebi budur.

bixici 10-04-2006 10:41 AM

walla çok makbule geçti saol yaa bunlar güyaa internette parayla satılıyo ama bizim formun kalitesi o da dimi ?

mate 10-04-2006 11:58 AM

birine faydası dokunduysa ne mutlu ya walla sen saol arkadaşım:))


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.