ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Gezelim, Görelim (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=467)
-   -   İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=62275)

KRDNZ 01-06-2009 11:57 PM

İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)

Süleymaniye Kütüphanesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Süleymaniye Mahallesi’nde Süleymaniye yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan Süleymaniye Kütüphanesi cami içerisinde, galerinin sütunları arasındaki parmaklıklı özel bir bölümde yer almaktadır. Sultan I. Mahmut’un (1730–1754) isteği üzerine 1751–1752 yılında Sadrazam Mustafa Bahir Paşa tarafından düzenlenen kütüphanede beş kütüphaneci, iki de yardımcı görevlendirilmiştir. Kütüphane haftada iki gün kapalı tutulmuş ve dışarıya kitap verilmemiştir.

Günümüzdeki Süleymaniye Kütüphanesi, Süleymaniye külliyesinin birinci ve ikinci medreseleri ile sıbyan mektebinde bulunmaktadır. Bu kütüphane Osmanlı Vakıf Kütüphanesinin yazma ve eski baskı derlemesinin bir araya getirilmesi ile meydana getirilmiş ve 1918 yılında açılmıştır.

Süleymaniye Kütüphanesi’nin kuruluş çalışmaları I. Dünya Savaşı’na kadar sürmüş, İstanbul Vakıf Kütüphanelerindeki on bine yakın yazma 1914’te savaştan korunmak için Yavuz Sultan Selim’deki Medresetü’l Mütehassısi’ne gönderilmiştir. Daha sonra Süleymaniye Umumi Kütüphanesi ismi ile açılan bu kütüphaneye nakledilmişlerdir. 1924’te eğitim ve öğretim birliğini sağlamak amacıyla çıkarılan Tevhit-i Tedrisat Kanununun kabul edilmesi ile birlikte 1925’te tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması ile yazma ve basma koleksiyonlar da buraya taşınmıştır.

Kütüphanede mikrofilm merkezi kurulmuş ve beş binin üzerinde mikrofilm toplanmıştır. Böylece Osmanlı kültürünü yansıtan bir arşiv meydana getirilmiştir. Kütüphaneye 1962’de cilt ve patoloji servisi kurulmuştur. Burada geleneksel Osmanlı cilt kapakları ve ciltler yapılmıştır. Ayrıca Türkiye’deki kütüphanelerin onarım, bakım ve ciltleme işlemlerini de üstlenmiştir. Türkiye Yazmaları Toplu Katalogu İstanbul Şubesi de 1979’dan bu yana Süleymaniye Kütüphanesinde çalışmaktadır.

Kütüphane girişindeki alfabetik ve Dewey Onlu konu kataloglarını kapsayan fişlikler bulunmaktadır. Kütüphanede yaklaşık 115 bin dolayında kitap bulunmaktadır. Bunların 67 bini yazma eserdir. Kütüphanenin gelişmesinde İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi ve Bağlı Kütüphaneleri Geliştirme Vakfı’nın büyük payı bulunmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi’ne Atıf Efendi, Hacı Selim Ağa, Köprülü, Nuri Osmaniye ve Ragıp Paşa kütüphaneleri bağlıdır.

Kütüphanenin iki okuma salonu, mikrofilm okuma ve fotokopi üniteleri bulunmaktadır.

KRDNZ 01-07-2009 12:01 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253829352
Atıf Efendi Kütüphanesi (Eminönü)


İstanbul ili Eminönü ilçesi, Vefa Semti, Vefa Caddesi üzerinde bulunan Atıf Efendi Kütüphanesi Sultan I. Mahmut (1730–1754) döneminde üç kez Başdefterdarlık yapmış olan divan sahibi şair Atıf Mustafa Efendi tarafından 1741 yılında kurulmuştur. Kütüphanenin giriş kapısı üzerinde “Dârü’l-Kutüb-i Atıf “ yazılı h.1289 (1872) tarihli bir kitabesi, okuma salonu girişinin sağ tarafındaki duvarda bulunan mermer levha üzerinde de kabartma sülüs yazı ile vakfiyesinin özeti yazılıdır.

Kütüphanenin vakfiyesinden öğrenildiğine göre gelir kaynakları ve yönetimi belirlenmiş üç hafız-ı kütüb, bir şeyhü’l-kurra, bir suyolcu, bir mücellit, bir marangoz ve bir de ferraş (temizlikçi) burada görevlendirilmiştir. Kütüphanenin yanına yapılmış olan üç meşruta evin de hafız-ı kütüblerin oturmaları ve haftanın beş günü kütüphane ile ilgilenmeleri vakfiyede belirtilmiştir. Ayrıca hafız-ı kütübler kütüphanede cemaatle birlikte kılınacak namazlarda imamlık ve müezzinlik yapmakla da yükümlendirilmişlerdir. Kütüphane Salı ve Cuma günleri dışında açık olacak, çalışmalar güneşin doğuşundan bir saat sonra başlayacak ve güneş batımından iki saat önce de bitecektir.

Atıf Efendi’den sonra oğulları Mehmet Emin, Ömer Vahit, torunları Ömer Hüsameddin ve Abdülkadir Efendiler de buraya kitap vakfetmişlerdir. Bunların yanı sıra Atıf Efendi’nin kayın biraderleri Darphane-i Amire Başkatibi Hacı Ömer Efendi’nin kitapları da ölümünden sonra 1743’te Atıf Efendi Kütüphanesi’ne devredilmiştir. Kuruluşunda 2857 kitapla hizmete giren kütüphanedeki kitaplar çeşitli kişi ve kurumdan gelen kitaplarla çoğalmıştır. Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetiminde Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan kütüphanede 3228 yazma, 25.000’e yakın eski ve yeni basma kitap olmak üzere toplam 30.000’e yakın eser bulunmaktadır.

Kütüphane mimari yapısı ile dikkati çeken bir binadır. İstanbul’un eski Türk sivil mimarisini yansıtan bir plan düzeni bulunmaktadır. Kütüphane yanındaki meşruta evlerin oldukça yüksek dış cepheleri olup, bunlar üç kat halindedir. Meşruta evlerin üst katları konsollarla dışarıya taşırılmıştır. Evlerin orta avlusunda yer alan kütüphanenin 13.50x9.50 m. ölçüsünde bir zemin katı bulunmaktadır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan kütüphanenin dış cephe görünümüne tuğladan şeritler yerleştirilmiştir. Yuvarlak kemerli bir kapıdan bir dehlize, oradan da avluya geçilmektedir. Buradaki esas kütüphane binası kemerlerle dışarıya açılmış bir bodrum üzerine oturtulmuştur. Bodrumdan altı basamakla bir sekiye çıkılmakta olup, buradan namaz kılmak üzere düşünülmüş mihraplı küçük bir sekiye çıkılmaktadır. Bu sekiden bir sundurmanın altından da kütüphanenin okuma salonuna girilmektedir. Kare planlı olan bu bölüm aynalı tonozlarla örtülü olup, üç tarafı tonozlu beş hücre ile çevrelenmiştir. İlk yapıldığı dönemde burasının etrafının sedirlerle çevrili olduğu izlerden anlaşılmaktadır. Bu bölümlerden üçü sofadan iki sütunun taşıdığı üç kemerle ayrılmıştır. Sofanın arkasında da kitapların yaldızlı, kafesli ahşap dolapları bulunuyordu. Günümüzde bu bölüme hava sirkülâsyonunu sağlamak amacı ile pencereler açılmıştır.

KRDNZ 01-07-2009 12:03 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253829427
Köprülü Kütüphanesi (Eminönü)
İstanbul ili Eminönü ilçesi, Divanyolu Caddesi’nde Sultan II. Mahmut Türbesi’nin karşısında bulunan kütüphane, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın oğlu Fazıl Ahmet Paşa (1635–1676) tarafından babasının vasiyeti üzerine yaptırılmıştır.

Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa da 1678’de düzenlediği bir vakfiye ile kütüphanenin kuruluşunu tamamlamıştır. Kütüphane 1678’de üç kütüphaneci, bir ciltçi ve bir kapıcı kadrosu ile hizmete açılmıştır.

Köprülü Kütüphanesinin il nüvesi, Köprülü ailesinin bağışları ile atılmış, daha sonra bağış ve satın almalarla kitap sayısı artmıştır. Kütüphaneye yapılan bağışların başında Köprülü Mehmet Paşa, Fazıl Ahmet Paşa, Hacı (Hafız) Ahmet Paşa, Mehmet Asım Bey bağışları gelmektedir. İlk kuruluşunda 2000’in üzerinde kitap bulunan bu kütüphanede bugün Türkçe, Arapça ve Farsça dillerinde 3.000’e yakın yazma, 1.500’e yakın basma eser bulunmaktadır. Kütüphanedeki yazma ve basma eserler için yazar, kitap ve konu fihristleri Dewey Onlu Sistemine göre düzenlenmiştir.


Köprülü Kütüphanesi tasarım olarak İstanbul’daki ilk bağımsız kütüphanelerden bir örnektir. Günümüzde üç tarafı yol ile çevrili bahçe içerisindeki bu yapı taş ve tuğlanın almaşık düzenlemesi ile kurulmuştur. Kare planlı yapının üzeri pandantifli, dıştan sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş bir kubbe ile örtülmüştür. Batı yönünde dört basamakla çıkılan revaklı bölüm öne alınarak buraya T şeklinde bir düzenleme getirilmiştir. Altı mermer sütun üzerine baklava başlıklı, sivri kemerli revakın üzeri dört kubbe ile örtülmüştür. Revakın orta eksenindeki basık kemerli bir kapıdan kütüphaneye girilmektedir.

İç mekân yanlarda altta birer, üstte ikişer, girişin karşısında altlı üstlü üçer pencere ile aydınlatılmıştır. Pencerelerin üzerlerinde sivri boşaltma kemerleri bulunmakta olup dikdörtgen sövelidirler. Pencereler dıştan köfeki taşından, içten de yalnızca alt pencereler mermer sövelidir. Kubbenin içerisi ve pandantifler kapı üzeri kalem işleri ile bezenmiştir. Burada kahverengi, siyah ve kırmızı renklerdeki bezemeler arasında “C” ve “S” kıvrımları dikkati çekmektedir. Pandantiflerde kırmızı zemin üzerine yapılmış çiçek motiflerinin altına Maşallah yazısı ile h.1181 (1667–1668) tarihi yazılıdır. Bunun yanı sıra iç kapı üzerinde de yine Maşallah yazısı ile h.1289 (1872) ve h.1327 (1911) tarihleri yazılıdır. Buna dayanılarak kütüphanenin 1872 ve 1911 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır.


KRDNZ 01-07-2009 12:05 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253829513
Sultan III. Ahmet Kütüphanesi (Eminönü)
İstanbul Eminönü ilçesi, Topkapı Sarayı Müzesi üçüncü avlusunda, Arz Odası’nın arkasında bulunan Sultan III. Ahmet Kütüphanesi, Sultan III. Ahmet (1703–1730) tarafından yaptırılmıştır. Daha önce kütüphanenin bulunduğu yerde Havuzlu Bahçe Köşkü bulunuyordu. Kütüphanenin yapımına 1719 yılında başlanmış, giriş kapısı üzerindeki Arapça kitabesinden öğrenildiğine göre de aynı tarihte tamamlanmıştır.

Kütüphanenin kuruluşu ile birlikte düzenlenen vakfiyesinde kitapların nerelerden toplandığı ve hangi günlerde bunlardan yararlanılacağı belirtilmiştir. Buradaki görevlilerde aranacak vasıflar ile ödenecek ücretler de belirtilmiştir. Vakfiyede kütüphaneden dışarıya kitap çıkarılmasını yasaklayan hükümler de bulunmaktadır. Kütüphanede Fatih Sultan Mehmet döneminden beri sarayda toplanmış yazma eserler, Hıristiyan el yazmaları ile basılı kitaplar da bulunmaktadır. Sultan II. Abdülhamit 1877’de Macaristan Budapeşte Üniversitesi Kütüphanesine hediye edilen bir katalog hazırlatmıştır. Ayrıca kütüphaneye sonraki yıllarda çeşitli bağışlar da yapılmıştır.

Kütüphane mimari olarak kesme taş ve mermerden yararlanılarak dikdörtgen planlıdır. Tüm cephe mermer kaplıdır. İçerisindeki kitapların rutubetten zarar görmeleri önlenebilmesi için yapının altına yüksek pencereli bir bodrum yapılmıştır. Havalandırmayı sağlanması için de bunların etrafı açık bırakılmıştır. Kütüphanenin merdivenli girişinden sonra Hadis-i Şerif okunmasına mahsus çıkıntılı bir yer bulunmaktadır. Ortadaki sofa basık ve penceresiz, kasnaklı, kurşun kaplı büyük bir kubbe ile örtülmüştür. İkişer sütunla ayrılan ana mekânın yanındaki bölümler aynalı tonozla örtülüdür. Kütüphanenin her cephesinde bulunan altlı üstlü pencerelerden içerinsin bol ışık alması sağlanmıştır. Üst sıra pencereler renkli cam şebekelidir.

Kubbe ve tonozların içleri malakâri nakışlarla bezenmiş, duvarların büyük bir bölümü çinilerle kaplanmıştır. Bu çiniler XVI.-XVII. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Çiniler Boğaziçi’ndeki Kara Mustafa Paşa Yalısı’ndan ve diğer köşklerden sökülerek buraya getirilmiştir. Kütüphanenin sedef bağa ve fildişi kakmalı zengin bir de ağaç işçiliği vardır. Günümüze gelen kitap dolapları XIX. yüzyılda yapılmıştır.


KRDNZ 01-07-2009 12:06 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253829572
Ayasofya Sultan I.Mahmut Kütüphanesi (Eminönü)
İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Ayasofya Müzesi’nin içerisinde bulunan kütüphaneyi Sultan I. Mahmut (1730–1754) 1736 yılında yaptırmıştır.

Kütüphane çinileri, sedef kakmalı dolap kapakları, Edirnekâri bezemeleri, yazı frizleri, tunç şebekeleri ile kendine özgü bir yapıdır. Çiçek bezemeli tunç şebeke ile Ayasofya’nın iç mekânından ayrılan, dışarıda da iki büyük Osmanlı payandasının arasına yerleştirilen kütüphane okuma salonu, hazine-i kütüp (kitap muhafaza salonu) ve her ikisini birbirinden ayıran koridordan meydana gelmiştir.

Kütüphanenin 5.30x7.60 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı okuma salonunun duvarları XVI.-XVIII. yüzyıla tarihlendirilen çinilerle bezenmiştir. Bu çini panoların üzerlerine çivit mavisi zemine beyaz celi-sülüs yazı ile Besmele, Haşr suresinin 22.ayeti, Haşr suresinin 23.ayetinin baş kısmı ve Esma-i Hüsna yazılmıştır. Bu yazının ortasına da Kelime-i Tevhit ve altına da yeşil çinilerle bordür içerisine alınmış yedi renkli somakiden Sultan I. Mahmut’un tuğrası yerleştirilmiştir.

Ayasofya ana mekânından mukarnas başlıklı dört tam, iki yarım sütunun taşıdığı camekânla ayrılan okuma odası küçük avluya bakan üç pencere ile aydınlatılmıştır. Yakın tarihlerde yapılan onarımla da üzeri ahşap bir tavanla örtülmüştür. Okuma odası ile hazine-i kütüpü birleştiren koridor XVI.-XVIII. yüzyılın çini ve dua yazılı frizleri ile bezenmiştir. Ancak buradaki yazılar onarım sırasında çinilerin yer değiştirmesinden ötürü bütün olarak okunamamıştır.

Hazine-i Kütüp, 9.70x5.80 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, ikisi duvarlara yapışık stalaktit başlıklı yarım, ikisi de tam olmak üzere dört mermer sütun ve üst örtü ile ayrılan iki bölümden meydana gelmiştir. Koridordan demir bir kapı ile içerisine girilen hazine-i kütübün üzerinde Besmele yazılıdır. Bu kapıdan içeriye girildiğinde 6.00x5.80 m. ölçüsündeki mekânın ortasına ahşap kütüphane yerleştirilmiş ve üzeri de kubbe ile örtülmüştür. Kubbe kasnağındaki siyah zeminde sarı renkli celi yazılı Fıtr suresinin 29–35. ayeti kerimeleri bulunmaktadır. Sultan I. Mahmut’un giriş kapısı üzerindeki tuğrasının altına da on beş beyitlik, yeşil zeminli talik yazılı yapım kitabesi yerleştirilmiştir.

Hazine-i Kütübün kubbeli, beşik tonozlu mekânları alçı kabarma çiçeklerle bezenmiştir. Duvarlardaki yedi gömme kitap dolabı ince tel örgü kapaklıdır. Bunun üzerinde de Sultan I.Mahmut devri bezemelerini yansıtan motifler bulunmaktadır.

Sultan I.Mahmut Kütüphanesi’ndeki çiniler İznik, Kütahya ve Tekfur Sarayı çinileri olup, bunlar bir arada karışık olarak kullanılmıştır. Kütüphanenin yapımında çini fırınlarına sipariş verilmesi yerine piyasada bulunan çiniler toplanmış ve buraya yerleştirilmiştir. Koridorda ise XVI. yüzyıl çini sanatında çok sık kullanılan bahar açmış çiçek dalları ve karşılıklı panolarda da iki selvi ağacı görülmektedir. Bu çini panolar bilinmeyen bir tarihte yerlerinden sökülmüş ve buraya benzeri taklit panolar yerleştirilmiştir.

Sultan I.Mahmut Kütüphanesi’nin yapımı tamamlandıktan sonra Saray-ı Hümayun’daki kitaplardan bir bölümü buraya gönderilmiştir. Muzaffer Gökman buradaki 4863 yazma eserin Sultan I. Mahmut, 113’ünün Şeyhülislâm Sadeddin Efendi ve 22’sinin de vakıflarının belli olmadığını belirterek 4998 kitap olduğundan söz etmiştir.

Ayasofya Kütüphanesi’ndeki kitaplar belirli dönemlerde tasnif edilmiş ve iki fihrist defteri ile bir basılı fihrist kitabı ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde Ayasofya Kütüphanesi’ndeki kitaplar Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir.

KRDNZ 01-07-2009 12:08 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)

Faik Bey (Pakize Hanım) Yalısı (Sarıyer)
İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Yeniköy ile İstinye arasında bulunan bu yalı XIX. yüzyılın sonlarında yapılmıştır. Kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber Faik Bey Yalısı ismi ile tanınmaktadır.

Yalı zemin, çatı katı ve iki kattan meydana gelmiştir. Dikdörtgen planlı yalıda denize yönelik orta salonun etrafında odalar sıralanmıştır. Alt ve çatı katının cephe görünümleri diğer iki kattan farklıdır.

Zemin kat pencereleri denize yönelik sekiz adet olup, bunlar diğer katlara oranla küçük tutulmuştur. İki ve üçüncü katın pencereleri tüm cepheyi kaplamakta olup, dikdörtgen şekilde, hafif yuvarlak kemerlidir. Çatı katının pencereler altı adet olup bunlar dikdörtgen sövelidir. Ortadaki iki pencere bir balkon içerisine alınmıştır. Bu balkon yalının denize yönelik tek balkonudur.

Plan düzeni yapılışından sonra değişikliğe uğramıştır. Orijinal yapının da denize yönelik büyük bir salon bulunmakta, odalar da bu salonun çevresinde sıralanmıştı.

KRDNZ 01-07-2009 12:09 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi Yeniköy’de bulunan bu yalı, Sara Sultan tarafından ikiz kızları için Mimar Raimondo d’Aronco’ya 1906 yılında yaptırılmıştır.

Yalı Art-Nouva üslubunda dikdörtgen planlı ve üç katlı bir yapıdır. Birbirine bitişik ve kapılarla birbirleri ile bağlantı kurulan simetrik planda bir yapıdır. Yapının dış cephesindeki pencereleri ikiz ve üçüz şekillerde birbirlerinden farklı üsluplarda yapılmıştır. Yalının iki köşesi orta bölümlerden daha yüksek olup, kule görünümlüdür.

Yalı denize yönelik geniş bir salon ve bunun iki yanındaki odalardan meydana gelmiştir. İkinci kattaki köşe bloklar art-nouva üslubunda bir kemerle sınırlanan balkonlara sahiptir. Zemin kat balkonları rıhtımın hemen üzerindedir. Üçüncü katta denize yönelik pencerenin önüne küçük birer balkon yerleştirilmiştir. Yapının iç mimarisinde simetri egemen olmasına rağmen dış cephesinde simetriden pencere ve balkonlar nedeni ile yer yer kaçınılmıştır.

Yalının güney yarısı Faik Kurtoğlu tarafından, kuzey yarısı da Bekir Sıtkı Oyal tarafından satın alınmış, 1967 yılında da İsmet Okur’a satılmıştır.

KRDNZ 01-07-2009 12:11 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253829802
Şehzade Burhanettin Efendi Yalısı (Sarıyer)


İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Yeniköy Köybaşı Caddesi ile İskele Çıkmazı Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan bu yalıyı Sarraf Varki Vartaks XIX. yüzyılın sonlarında yaptırmıştır. Varki Vartaks’ın 1885 yılında ölümü üzerine yalı ve çevresindeki arazi varisleri arasında ihtilaf konusu olmuştur. Yalıyı icradan Teşrifat-ı Umumiye Nazırı Mahmut Münir Paşa almıştır. Ancak paşanın 1899’da ölmesi ile birlikte yalının mülkiyeti Ayşe Pervin Hanım ile Şükriye Ulviye Hanım’a geçmiştir. Ardından da Sultan II. Abdülhamit’in (1876–1909) oğlu Şehzade Mehmet Burhaneddin Efendi’ye satılmıştır.

Şehzade Burhaneddin Efendi yalıyı yıktırarak 1912’de yeniden yaptırmıştır. Bugün bu döneme ait ikinci balkonu çatı alınlığında 1328 tarihli “Ya Hafız” levhası görülmektedir. Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılmasından sonra Mısırlı Ahmet İhsan Bey yalıyı 1923’te satın almıştır. Ahmet İhsan Bey’in 1946’da ölümü üzerine de mirasçıları yalıyı Erbilgin ailesine satmışlardır. Günümüzde Şehzade Burhaneddin Efendi veya Erbilgin ailesi yalısı olarak tanınan bu yalı Y. Mimar Hüsrev Tayla tarafından bütünüyle restore edilmiş, yalının orijinal izleri ortaya çıkarılmış, iç ve dış mimarisinde bazı değişiklikler yapılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son devir yapılarındaki özellikleri yansıtan ahşap karkas yalı, zemin kat üzerine iki kat olarak yapılmıştır. Yalının deniz cephesinde ikinci katların cumbaları taştan çıkıntılı kanatlar üzerine oturtulmuştur. Cephenin orta bölümünde ise her katta ahşap dikmeli balkonlara yer verilmiştir.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...6.jpg%E2%80%9D

Yalı girişinin iki yanında birer servis merdiveni, güneyinde ise diğer katlara çıkan, ikili başlayarak tek kollu devam eden ana merdiven bulunmaktadır. Ayrıca ikinci kata çıkış servis merdivenleri ile de karşılanmıştır. Osmanlı Türk evlerinin iç sofalı plan tipindeki yalının birinci kat sofasının deniz yönünde bir eyvanı bulunmaktadır. Bağdadi duvarlarına rokoko üslubunda bezemeler yapılmıştır. Zemin katta yedi oda, bir mutfak, bir tuvalet; birinci katta on iki oda, dört tuvalet ve bir Türk hamamı; ikinci katta da yedi oda ile bir tuvalet bulunmaktadır.

Y. Mimar Hüsrev Tayla’nın yapmış olduğu restorasyonda, 1944 yılında Mimar Burhaneddin Bey’in yapmış olduğu değişiklikler ortadan kaldırılmıştır. Birinci ve ikinci katların ön balkonlara açılan duvarları geriye çekilmiş, batı cephesine de dikmeler üzerine bir balkon eklenmiştir. Ayrıca yalının kuzeyindeki bahçe kapısı kaldırılmış ve burası sütunlu bir revaka dönüştürülmüştür. Duvarlarda daha önce oluşturulan mekânlar kaldırılmış, daha önce kapatılan kapı ve pencereler açılmıştır. Birinci katta güneybatıdaki odalar Türk hamamına dönüştürülmüştür. Bu kattaki sofa balo salonuna dönüştürülmüştür. Yalının güneyindeki kayıkhanenin yerine de kapalı bir havuz yapılmıştır. Ayrıca pencerelerin ahşap kepenkleri kaldırılmış, balkonların ajurlu korkulukları da sade parmaklıklara dönüştürülmüştür. Bu arada bahçenin kuzeyindeki Mahmut Münir Paşa zamanından kalan tek katlı selamlık üzerine de bir kat eklenmiştir. Yalının arkasındaki koru ile bağlantılı olan köprü 1957 yılında yol yapımı nedeni ile yıkılmıştır.

KRDNZ 01-07-2009 12:13 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253829881
Sadberk Hanım (Azaryan)Yalısı (Sarıyer)
İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Büyükdere Piyasa Caddesi’nde bulunan yalı XX. yüzyılın başında yanmış olan eski bir konak arsası üzerine tüccar Bedros Azaryan tarafından yaptırılmıştır. Yalı batılılaşma dönemi yapılarına özgün bir anlayışla ele alınmıştır. İstanbul’da bu dönemde yapılmış büyük konutların merkez planlı ve merkezi çıkmalı tasarımına uygun yapılmıştır. Ancak cephe görünümü ile döneminde yapılan yapılardan ayrılmaktadır.

Azaryan Yalısı arkasındaki yazlık Rus Sefaretinin sınırlarına kadar uzanan çok geniş bir bahçe içerisindedir. Boğaz’daki birçok konakta görüldüğü gibi bahçesi setler halinde olup, ağaçlarla kaplıdır. Bahçesiyle birlikte 4280 m2 olan Azaryan Yalısı 400 m2 lik bir alana oturmaktadır.

Bodrum katı üzerinde üç ana kat ve bir de çatı katından meydana gelmiştir. Yapının dış mimarisi ahşap, karnıyarık plan tipinde, konakla Batı mimarisinin bir karışımıdır. Osmanlı konaklarında Cihannüma olarak dışarıya açılan çıkma burada bir balkon şeklini almıştır. Cadde üzerindeki ana giriş kapısından parke döşeli büyük bir sofaya girilmektedir. Bu sofanın iki yanında biri servis, diğeri de üst katlara çıkmak üzere iki merdiveni bulunmaktadır. Girişe göre solda bulunan servis merdiveni yandaki servis kapısına da açılmaktadır.

Yalının iç bezemesi ampir üslubunda olup, çeşitli kalem işleri, mermer taklidi sıvalar ve alçı tavanlar ile Orta Avrupa mimari tasarımını yansıtmaktadır.

Yalı, 1950 yılında Koç ailesince satın alınmış 1978 yılına kadar yazlık olarak kullanılmıştır. 1978–1980 yılları arasında, Sedat Hakkı Eldem’in hazırladığı bir restorasyon projesinin uygulanmasıyla bina müzeye dönüştürülmüştür. Bugün 14 Ekim 1980’de ziyarete açılan Sadberk Hanım Müzesi’nin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.

KRDNZ 01-07-2009 12:15 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253829968
İtalyan Elçiliği Yalısı (İtalyan Sefareti Yazlık Binası) (Sarıyer)


İstanbul ili Sarıyer ilçesi Tarabya Kefeliköy Caddesi’nde bulunan bu yalı İtalyan Dışişleri Bakanlığı tarafından, İtalyan Mimarı Raimondo d’Aronco’ya 1905–1906 yıllarında yaptırılmıştır. Bu yalı eski elçilik binasının yerine yapılmış, yalnızca eski yapıdan birinci terasın altında bulunan servis yapıları, mutfak ve kömür deposu korunmuştur. İtalya Udine’de bulunan d’Aronco’nun arşivinde bulunan çizimlerden eski yapının bugünkü yapıdan daha küçük, üç katlı ve sade bir mimari üslupta olduğu anlaşılmaktadır.

Yalı ahşap kazık temeller üzerine oturtulmuştur. Burada karma bir yapım tekniği uygulanmıştır. Zemin kat kâgir, kat döşemelerinin araları tuğla dolgulu putrellerle volta tekniğinde yapılmıştır. Zeminin üzerindeki katlar ahşap, tuğla dolgulu ve bağdadi sıvalıdır.

Günümüze gelen yalı 27.00x20.00 ölçüsünde dikdörtgen planlı, dört katlı bir yapıdır. Uzun kenarı yönündeki eksenine göre simetrik bir plan düzeni göstermektedir. Buna göre orta kısımda birer orta hol ve çift kollu geniş merdivenlere yer verilmiştir. Kuzey cephesinde merdiven holü 3 m. kadar dışarıya taşırılarak burada da bir simetri uygulanmıştır. Yapının zemin katı giriş eksenine göre simetriktir. Üçüncü katta merdivenler sona ermekte, kuzey cephesinin dört katlı diğer cephelere göre üç kat olarak sona erdirilmesi ile bu kez cephe görünümünde simetriden uzaklaşılmıştır. Bu durum üçüncü katın güney cephesindeki çıkma, balkon ve üzerini örten çatı ve saçakla daha belirginleşmektedir. Bu tür üslubun d’Aronco’ya özgü olduğu bilinmektedir.

Yapının çatısı kuzeyde üçüncü kata kadar inmekte ve bu da yalıya farklı bir görünüm vermektedir. Üst katta denize yönelik balkon büyük bir kemer içerisine alınmış, üzerine de büyük girlantların asıldığı kraliyet arması ve bir de yıldız yerleştirilmiştir.

Yapının güney cephesi ise farklı bir görünümdedir. Bahçeye büyük bir terasla açılan güney cephesinde taş plasterler küresel köşe taşları ile yapının sınırları belirginleştirilmiştir. Buradaki geniş saçak balkonları örttüğü gibi üst kattaki odaları da gizlemektedir.

Yalının taş döşeli zemin kat holü simetrik olarak iki yanında birer çift kolonla sınırlanmış ve bir iç avlu görünümüne bürünmüştür. Burada bir minerva heykeli görülmektedir. Yapının tüm katlarında d’Aronco’nun diğer yapılarında çok sık kullandığı gibi art-nouva üslubunda bezemeye yer verilmiştir. Bunlar çiçek şeritleri, stilize motifler, çeşitli figürler, kasetli bölümler, meandr şeritleridir.

KRDNZ 01-07-2009 12:17 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253830051
Sait Halim Paşa Yalısı (Sarıyer)
İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Yeniköy Köybaşı Caddesi üzerinde, Yeniköy vapur iskelesine 100 m. uzaklıkta olan bu yalı XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Yalının mimarı Petraki Adamanti isimli birisidir. Bu yalıda ampir ve eklektik üsluplar bir arada uygulanmıştır.

Yalının ilk sahiplerinin Düzoğulları isimli bir aile olduğu, sonradan İstanbul Rumlarının temsilcisi olarak tanınan Logothete Nicolas Aristarhis isimli bir kişiye, sonra da V.Lahos isimli bir Rum bankerinin mülkiyetine geçmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında Sait Halim Paşa bu yalıyı satın almıştır.

Sait Halim Paşa Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu, Vezir Halim Paşa’nın da büyük oğludur. Lozan Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü’nü bitirdikten sonra paşalık unvanı ile devlet şurası üyeliğine getirilmiştir. Sultan II. Abdülhamit zamanında Mısır ve Avrupa’ya giderek jön Türk hareketlerinin önde gelen kişilerinden biri olmuştur. İttihat ve Terakki Fırkası’nda rol almış, genel sekreterlik görevini de üstlenmiştir. Meşrutiyet’in ilanından sonra Türkiye’ye dönerek Ayan üyeliği, Devlet Şurası Başkanlığı, Hariciye Nazırlığı yapmış, 1913’te de Sadrazam olmuştur. Sadaret Makamından 3 Şubat 1917’de ayrılmasına rağmen Malta’ya sürülmüştür. Türkiye’ye dönmesine izin verilmemiş Roma’da 1921’de bir Ermeni komitacısı tarafından öldürülmüştür. Mezarı İstanbul’da Mahmut Paşa Türbesi’ndedir.

Sait Halim Paşa yalıyı Papa Kalfa isimli bir ustaya onarttırmış, bazı yeni ilaveler ve değişiklikler yaptırmıştır. Bundan böyle yalı Sait Halim Paşa Yalısı ismi ile tanınmıştır. Sait Halim Paşa’dan sonra oğlu Prens Halim’e geçen bu yalı 1968’de Turizm Bankası tarafından satın alınmış ve yeniden restore edilmiştir. Turizm Bankası ile TAÇ Vakfı arasında düzenlenen 16.6.1981 tarihli protokol uyarınca yalının iç süslemeleri dışında kalan restorasyon projeleri TAÇ Vakfı tarafından yapılmıştır. Projeleri Y.Mimar Sinan Genim hazırlamıştır. Turizm Bankası 1989’da Türkiye Kalkınma Bankası’na dönüşünce de yalının yeni sahibi Türkiye Kalkınma Bankası olmuştur.

Yalı bahçesi yaz aylarında kısa bir süre restoran olarak işletilmiş, içerisi de XIX. yüzyıl yalılarını yansıtacak biçimde müze-yalı olarak düzenlenmiştir. Bir süre Başbakanlık yazlık konutu olarak kullanılan yapıda resmi toplantılar yapılmıştır.

Sait Halim Paşa yalısı eski kaynaklardan öğrenildiğine göre, setler halinde koruluklara kadar uzanıyordu. Boğaziçi’nin pek çok yalısında görüldüğü gibi burada da arkadaki sırtlara bağlanan bir köprüsü vardı. Yalı harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Denizden bakıldığında kuzeyi harem, güneyi de selamlıktır. Her iki bölüm aynı yapıda birleştirilmiştir. Yalı bahçesine Boğaz yolu üzerindeki kapıdan girilmektedir.

Yalı bahçesine Boğaz yolu üzerindeki kapıdan girilmektedir. Yalı bodrum üzerinde iki katlı olup, rıhtımında harem ve selamlığa açılan kapılar bulunmaktadır. Bu kapıların önündeki iki aslan heykelinden ötürü de yalıya Aslanlı Yalı ismi verilmiştir. Yalının cepheleri çıkmalarla yer yer hareketlendirilmiş, alt ve üst katları bir kornişle ikiye bölünmüştür. Ahşap panjurlu pencerelerin bir kısmı üçgen alınlıklarla sonuçlandırılarak cephe hareketliliğine farklılık getirilmiştir. Yapı ana planı doğrultusunda orta sofa çevresinde sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. Sait Halim Paşa’nın yaptırdığı onarımlarda orta sofa bir merdiven holüne dönüştürülerek denize yönelik geniş cephe Venedik odası, Altın Oda, Japon Odası isimleri altında üç büyük odaya dönüştürülmüştür. Yalının ortasında yer alan merdiven çatıdaki fenerler bu dönemde yapılmış ve onlara bir de denize yönelik balkon eklenmiştir.

Camekânlı girişten birkaç basamak çıkıldıktan sonra harem ve selamlık hollerine ulaşılmaktadır. Harem holünün alçı, nakış ve kakma işlerle zengin bir bezemesi vardır. Buradan barok üsluptaki bir merdivenle üst kata çıkılmakta, bahçeye yönelik tarafta yekpare kristal avizeler ile duvarlardaki tablolarla zengin bir görünümü olan yemek salonuna girilmektedir. Buraya bir de çalışma odası eklenmiştir.

Selamlık bölümünün girişi ahşap lambrili ve Kütahya çinileri ile kaplıdır. Girişin karşısındaki duvara da Venedikli ressam Clement’in oldukça büyük bir tablosu yerleştirilmiştir. 1865 tarihli olan bu tabloda bir av sahnesi canlandırılmış ve Sait Halim Paşa’nın babası Kavalalı Mehmet Ali Paşa da burada görüntülenmiştir.


Selamlık girişinin sağındaki bekleme odasından resmi kabullerin yapıldığı orta mekâna oradan da hareme geçilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’na girmesinde büyük etkisi olan Türk-Alman ittifakı 2 Ağustos 1914’te Sadrazam Sait Halim Paşa ile Alman elçisi Wangenheim tarafından bu orta mekânda yapılmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen kişilerinden Enver Paşa, Talat Paşa ve Büyük Cemal Paşa Sait Halim Paşa ile birlikte sık sık toplantılar düzenlemiştir.

Sait Halim Paşa Yalısı’nın bezemeleri XIX. yüzyıl Batı üslubu ile Osmanlı sanatının bir çeşit bütünleşmesinden oluşmuştur. Yalının iç dekorasyonunda eklektik üslup kendisini açıkça göstermektedir. Burada zengin altın yaldızlı bezemeler içerisinde alçı kaplamalar, kabartmalar, sedef bağa ağaç işçiliği, bitkisel geometrik şekiller, yazı ve resimler bir uyum içerisinde bir arada kullanılmıştır. Osmanlı, Mısır ve XVI. Louis üslubu mobilyalar, Murana avizeleri de onları tamamlamıştır. Ayrıca kaynaklarda, Aleexandere, Berrchere, Clement, Crapalet, Dalpy, Henery, Leray, Roullet, Valery gibi ünlü ressamların eserlerinin yanı sıra Mahmut Celaleddin, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Hafız Osman’ın yazıları, Kütahya çinileri, bronz heykeller ve çeşitli Osmanlı-İran halılarının da bu yalıda bulunduğu belirtilmiştir.

Sait Halim Paşa Yalısı 1995 yılında bilinmeyen bir nedenle kısmen yanmış, içerisindeki eserlerin ne olduğu konusunda çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Yalı yeniden restore edilmiştir

KRDNZ 01-07-2009 12:19 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253830134
Ferik Ahmet Afif Paşa Yalısı (Sarıyer)
İstanbul ili Sarıyer ilçesi, İstinye-Yeniköy sahil yolu üzerinde yer alan bu yalı Levazımat Reisi (İaşe İşleri Bakanı) ve Birinci Ferik Ahmet Afif Paşa (1852–1920) tarafından 1900–1910 yıllarında Mimar Alexandre Vallaury’e yaptırılmıştır. Bu yalının ilk sahibinin Koca Reşit Paşa’nın kızı Ferendiz Hanım’a ait olduğunu Haluk Şehsuvaroğlu belirtmiştir. Bu durumda Ahmet Afif Paşa’nın bu yalının yerine yenisini yaptırdığı anlaşılmaktadır.

Yalı zemin üzerine iki normal bir de çatı katından meydana gelmiştir. Yalının girişleri sağ ve sol yan cephelerinde üç kollu merdivenler ile sağlanmıştır. Kara tarafı cephesinde ise yalnızca servis merdivenlerine açılan servis girişleri bulunmaktadır. Yalının planı denize dik bir eksene göre simetrik olarak yapılmıştır. Bu nedenle deniz cephesi dar, kara cepheleri daha geniş olup, yalının her odasından denizin görülmesi böylece sağlanmıştır. Yalının ana merdiveni yalnızca iki katı birbirine bağlamaktadır. Deniz cephesindeki köşe odaları küçük çıkmalar halinde denize yönelmiştir. Bu yöneliş yalı mimarisinde tek bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu çıkmalar kuleler şeklinde daha belirginleştirilmiştir. Mimari düzeninde dengeyi sağlayabilmek için de yalının kara tarafındaki iki köşesine de soğan kubbeli iki kule daha eklenmiştir.

Yalının deniz cephesi, ince uzun pencereleri, pencereler ile katlar arasındaki boşlukları dolduran mimari dekorasyon ile hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Ayrıca ahşap panolar onları tamamlamıştır. Burada Mimar Vallaury üç açıklıklı mimari ögelere de yer vermiştir. İç mekânlarda ise birinci ve ikinci katlardaki tavanlar muşamba üzerine alçı ve altın varaklı kalem işleri ile bezemeler yapılmıştır. Yan duvarlarda sistematik şekilde panolar halinde kalem işlerine yer verilmiştir. Kara cephesindeki odaların tavan göbeklerinde ise ağırlık rokoko üslubundadır.

KRDNZ 01-07-2009 12:21 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Bebek-Rumelihisarı Caddesi üzerinde bulunan bu yalıyı XVIII. yüzyılın sonlarında Sultan I. Abdülhamit’in (1774–1789) veya Sultan III. Selim (1789–1807) döneminde yapıldığı konusunda iki ayrı iddia bulunmaktadır. Bunun yanı sıra yalının Sultan III. Mustafa zamanında yapıldığı da iddia edilmiştir. Ancak bunların hiç birisi de kesinlik kazanamamıştır. Yalının ilk sahibinin Reisülküttab Mustafa Efendi olduğu ve çeşitli dönemlerde de onarıldığı bilinmektedir. Bu onarımlardan en önemlisinin Raşit Efendi tarafından yapıldığı kaynaklardan öğrenilmektedir. Reisülküttab Mustafa Efendi’nin ölümünden sonra varisleri yalıyı Kepçe Nazırı Mustafa Efendi’ye satmışlardır. Daha sonra yalının mülkiyeti Raşit Efendi’ye geçmiştir. Sonraki yıllarda Raşit Efendi’nin çocukları yalı ile ilgilenmemiş, yalı içerisindeki eşyalar dağılmış ve yapı uzun süre kendi haline kalmış, 1964 yılında da şüpheli bir biçimde de yanmıştır.

Bu yalı sarp kayalıklar üzerinde tek katlı eli böğründelerle dışarıya taşkın biçimde yapılmıştır. Harem ve selamlıktan meydana gelen yalının haremi biraz daha küçük ölçüde olup, geniş sofaları, Sakal-ı Şerif odası, meşkhanesi, selsebil odası ve arkasındaki hamamı ile kendine özgü bir görünümü vardı. Bu odalar arasındaki Sakal-ı Şerif odasının ayrı bir önemi olup, Ramazan aylarında Teravih Namazı kılınır, Kandil ve bayramlarda da ziyaret edilirdi. Harem kısmının 40 odadan meydana geldiği söylenirse de bu kesinlik kazanamamıştır. Girişin hemen sağındaki büyük taş odada Raşit Efendi yaz aylarında hemen hemen tüm zamanını geçirmiş ve misafirlerini ağırlamıştır. Yalının Türk Barok mimarisinin en güzel örneklerinden nakışlı tavanı, mermer şebekeli fıskiyeli havuzu, köşelerdeki selsebiller ile Raşit Efendi’nin çok sevdiği bu odanın ayrı bir görünümü vardı. Odanın çevresi sedirler ve minderlerle kaplanmış, dolaplar onları tamamlamıştı.

Yalının günümüze ulaşan selamlık kısmı geniş bir set üzerinde olup, Prof. Dr.Y. Mimar Nevzat İlhan tarafından restore edilmiş ve yapının özgün mimarisi korunmuş, içerisindeki düzenlemeler günümüzün koşullarına göre uygulanmıştır.

KRDNZ 01-07-2009 12:22 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253830304

Bahriyeli Sedat Bey Yalısı (Beykoz)
İstanbul ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı’nda bulunan bu yalı, Bahriyeli Sedat Bey’in dedesi Mustafa Reşit Paşa tarafından XX. yüzyılın başında yapılmıştır. Bahçesindeki manolyalardan ötürü Manolya Yalısı olarak da isimlendirilmektedir.

Yalı barok üslupta, iki katlı harem ve selamlık olmak üzere iki bölüm halinde yapılmıştır. Yalı karnıyarık planı şeklinde, orta sofanın etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. Her iki bölüm de birbirinin eşidir. Yalının cephesinde altlı üstlü iki sıra halinde pencere dizisi bulunmaktadır. Bu pencerelerden köşedekiler dikdörtgen söveli, onun yanındakiler ikiz pencere şeklindedir. Orta bölümdeki pencereler yuvarlak kemerli olup, ikinci katın ortasına balkon yerleştirilmiştir. Bu balkonun üzerine rastlayan çatı katının uzantısına küçük bir balkona yer verilmiştir.

Yalının tümü geniş saçaklı ahşap çatılıdır. Günümüzde yalı Işıkoğlu ailesinin mülkiyetinde olup, yakın tarihlerde restore edilmiş, bu nedenle de bugün iyi durumdadır



KRDNZ 01-07-2009 12:24 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
İstanbul ili Beykoz ilçesinde bulunan Ethem Pertev Yalısı 1860 yılında Art Nouveau üslubunda yaptırılmıştır. Bu yalının kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanmamakla beraber saraylı bir kadın tarafından yaptırıldığı ileri sürülmektedir. Saraydan yaşlılığından ötürü ödüllendirilmiş bir hanım olup, bundan dolayı yalıya Saraylı Hanım Yalısı ismi de verilmiştir. A.Cabir Vada’dan öğrenildiğine göre; bu hanım uzun yıllar kimse ile görüşüp konuşmamıştır. Eczacı Ethem Pertev Bey bu yalıya kiracı olarak girmiş sonra da yalıyı satın almıştır.

Eczacı Ethem Pertev Bey, Türkiye eczacılık tarihinin önemli kişilerinden olup, ailesi Bulgaristan’daki Tırnova kentinden İstanbul’a gelmişti. Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’nin yeni açılan eczacılık bölümünün ilk mezunlarındandır. Ethem Bey İstanbul Aksaray’da kendi adını taşıyan eczaneyi açmış, aynı yıl Türkiye’nin ilk hazır ilâcı olarak bilinen "Sirop Pertev"i (Pertev kuvvet şurubu) üretmeye başlamıştır. Cumhuriyet’in ilânından sonra Çemberlitaş’ta Matbaa-i Osmaniye binasının bir kısmını laboratuar haline getirmiş, üretiminin çeşitlerini arttırmıştır.

Cephe görünümündeki arabesk ve art nouveau üslubundan ötürü de Süslü Yalı ismi ile de tanınmıştır. Yalı kazıklar üzerinde iki katlı ahşap olup, önündeki arabesk balkonu ile dikkat çeken bir mimariye sahiptir. Yalı harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Haremi kayıkhane üzerinde olan yalının alt kattaki balkon ve buradaki bezemelerin yalıya sonradan eklendiği sanılmaktadır. Haremin ortasındaki sofadan üst kata çıkılan bir merdiveni bulunmaktadır. Bu bölümün ön cephesinde altlı üstlü ikişer odası bulunmaktadır. İkinci kattan küçük bir merdivenle de çatı katına çıkılmaktadır. Yalının selamlık kısmı ise bahçenin diğer ucundadır. Tek katlı olan bu bölüm harem ile aynı mimari üsluba sahiptir.

Ethem Bey’in ölümünden sonra yalı 1932 yılında satılmıştır. Bazı kaynaklara göre yalıyı Şirketi Hayriye kaptanı Hari Bey, bir başka kaynağa göre de Mürşide Hanım isimli biri tarafından satın alınmıştır.

KRDNZ 01-07-2009 12:26 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253867355

Yağcı Şefik Bey Yalısı (Beykoz)


İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı Rıfat Paşa Yalısının bulunduğu yerde XIX. yüzyılın ortalarında yaptırılmıştır. Daha sonra Donanma Cemiyeti’nin kurucusu Şefik Bey Cemile Sultan’a ait buradaki arazinin yerine 1905 yılında bu yalıyı yaptırmıştır.

Geniş ağaçlıklı bir alanda bulunan yalının iki salhanesi ve arkasında da dükkânları vardı. Salhanelerin biri köyün kasabına, diğer dükkân da vakfa ait iken her ikisi de yıktırılmıştır. Ayrıca yalının yanında sekiz kayığı barındıracak genişlikte bir de havuzu bulunuyordu.

Harem ve selamlıktan meydana gelen yalı, klasik Osmanlı yalı mimarisi tipinde idi. İstanbul Belediyesi tarafından 1934 yılında yanındaki iskele ile birlikte onarılmıştır.

KRDNZ 01-07-2009 12:28 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
2 Eklenti(ler)


İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı, Sultan II. Abdülhamit döneminde Nuri Paşa tarafından 1895 yılında yaptırılmıştır. Nuri Paşa’nın oğlu Marki Necip Yalısı’nın sahibinin kızı ile evlenmiştir. Sonraki yıllarda yalı eski bakanlardan Muhlis Erkmen’in mülkiyetine geçmiş, daha sonra da Sadıkzadeler tarafından satın alınmış, son olarak da Rahmi Koç’un mülkiyetine geçmiş olup, Rahmi Koç Yalısı olarak da anılmaktadır.

Yalı XIX. yüzyıl ikinci yarısında yapılmış art-nouveau üslubu yapılardan bir örnektir. İki katlı ahşap yalı son onarımlar sırasında beton takviyeli olarak yenilenmiştir. Yalı orta sofa etrafında sıralanmış odaların oluşturduğu plan düzenine göre yapılmıştır. Yalının ortasında denize yönelik altlı üstlü birer balkonu bulunmaktadır. Bunlardan üst balkon ahşap çatının devamı üçgen bir alınlıkla sonuçlanmaktadır.

KRDNZ 01-07-2009 12:29 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254598445

Zarif Mustafa Paşa Yalısı (Beykoz)


ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı Körfez Caddesi’nde bulunan bu yalının XVII. yüzyılın sonu veya XVIII. yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır. Yalıya ismini veren Zarif Mustafa Paşa yalıyı, Paşa’nın el yazısı ile yazdığı ve torunlarından birinin elinde bulunan anılarından 1848’de satın aldığı öğrenilmektedir. Ancak kimden aldığı belirtilmemiştir. Kaynaklarda paşanın bu yalıyı üçüncü sahibi olan, Sultan II. Mahmut’un (1784–1839) Kahvecibaşılığını yapan, Enderun’dan yetişmiş Kani Bey’den satın aldığı belirtilmektedir. Kani Bey Sarıkçıbaşılık, Defter Eminliği yapmış ve 1849 yılında da ölmüştür.

Sicil-i Osmanî’den öğrenildiğine göre Zarif Mustafa Paşa Hassa Süvari Alay Kâtiplerinden olup, Mirliva ve Ferik olmuştur. 1845 yılında Dar-i Şüra Reisi olmuş, 1846’da bu görevden ayrılarak Mirmirani rütbesi ile Kudüs Mutasarrıfı olmuştur. Bundan sonra 1847’de Ferik rütbesine yükseltilmiş, 1849 yılında Konya ve Halep Valisi olmuştur. Bu görevden kısa bir süre sonra azledilmiş, ardından Vidin ve Erzurum Valisi, Anadolu Ordusu Müşiri olmuştur. 1859 yılında Meclis-i Vâlâ Azası olmuş 1863 yılında da ölmüştür. Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülüdür.

Mustafa Zarif Paşa Yalısı harem, selamlık ve mehtabiye köşkü olmak üzere üç ayrı bölümden meydana gelmiştir. Mehtabiye köşkünün bir bölümü günümüze gelebilmiş ve bu bölüm çeşitli onarımlar nedeni ile özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Haremin bir kısmı 1918–1919 yıllarında yıkılmış, kalan bölümüne de 1971 yılında bir gemi çarpmış ve böylece harem bölümü günümüze gelememiştir. Günümüze yalnızca selamlık kısmı gelmiştir. Restore edilen bu bölüm iyi bir durumdadır. Zarif Mustafa Paşa Yalısı yıkılmadan önce kayıkhanesi, bahçeleri, limonluğu ve ahırları ile birlikte Boğaziçi’nin en büyük yalılarından birisi idi.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...1.jpg%E2%80%9DZarif Mustafa Paşa Yalısının aşı boyalı iki katlı olan harem bölümünün ikinci kattaki yaldızlı odasının barok bezemeleri, ahşap kaplamaları, stalaktitli tavan bordürlerinin olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Amcazade Hüseyin Paşa yalısı ile bu bakımdan benzerlikleri bulunmaktadır.

Yalının iyi bir durumda günümüze gelen selamlık kısmı bazı kaynaklara Zarif Mustafa Paşa’nın torunu olan ve Devlet Şurası Azalarından Esat Bey’in ismi ile geçmiştir. Neo-Klasik devir özelliklerini taşıyan bu yapı iki katlı olup, sarı boyalıdır. Orta sofalı plan tipinde olup, deniz cephesindeki üçgen alınlıklı konsolların taşıdığı bir bölümle dışarıya taşırılmıştır. Orta sofa etrafında sıralanmış salon ve odalardan meydana gelen yalının katları silmelerle birbirlerinden ayrılmıştır. Aydınlığı sağlayan pencereler dikdörtgen sıra halinde dizilmiş olmasına rağmen, denize çıkmalı bölümde yuvarlak kemerli pencerelere de yer verilmiştir. Yalının hamamı sıcaklık ve soğukluktan meydana gelen klasik Osmanlı hamam planı şeklindedir.

KRDNZ 01-07-2009 12:31 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254598580

Amcazade Hüseyin Paşa (Meşruta Yalı) Yalısı (Beykoz)


İstanbul ili Üsküdar ilçesinde Kanlıca ile Anadoluhisarı arasında bulunan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı Sultan II. Mustafa (1695–1703) devrinin sadrazamı Köprülü ailesinden Amcazade Hüseyin Paşa tarafından 1797–1698 yıllarında yaptırılmıştır.

Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü Mehmet Paşa’nın erkek kardeşinin oğlu ve Fazıl Ahmet Paşa’nın da amcası idi. Sultan II. Mustafa döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş, 1607–1702 yıllarında da Sadrazamlık yapmıştır. Paşa’nın Fatih, Saraçhanebaşı’nda bir de külliyesi bulunduğu gibi İstanbul ve Edirne’nin çeşitli yerlerinde eserleri vardır.

Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı selamlık ve harem bölümlerinden meydana gelmiştir. Bunlardan harem dairesi selamlığın 70–80 m. kadar güneyinde yer alıyordu. Günümüze gelemeyen haremin eski fotoğraflarından iki katlı, iki büyük sofalı, 15–20 odalı olduğu sanılmaktadır. Harem bölümünün denize yönelik çıkmalı üç geniş odası vardı. Bu bölüme 1893 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rumeli göçmenleri yerleştirilmiş bu nedenle tahrip olmuş ve bir yangın sonucu da ortadan kalkmıştır.

Harem ve selamlık bölümünün arasında bir bahçe, arkasındaki tepenin eteklerine kadar uzanan geniş bir alanı vardı. Kaynaklardan öğrenildiğine göre; günümüze gelen selamlık divanhanesinden çıkan bir yol Zarifi Paşa ve Esat Bey yalılarının altından geçerek hareme kadar ulaşırdı. Amcazade Hüseyin Paşa yalısının yapımından sonra devrin ünlü şairi Nazım, bununla ilgili bir tarih düşürmüştür:

“Gazi Hüseyin Paşa yani Vezir-i Azam
Daldan dadı kuster destur-u kârı ferman
Çarhı saadet üzre yekta mehi cihantâb
Bucu şerefte Rahşan hurşidi alem ânâ
Mimarı tab’ı pâki deryaya karşu yaptı
Bir böyle hurrem âbâd me’vayı hâlet efsâ
Guya bu tarhı rânâ bir şuhu bi bedeldir
Çıkmış kenara eyler rindana seyri derya
Eyvanı serbülendin seyr eyleyüp acem mi
Geçse yere hayadan taku revakı kisra
Ali binayı ziba kâşane-i zerandâd
Valâ makamı dikleş bünyadı ruh bahşâ
Didei Nazım hatif tarihini bu tarhın
Bahrı üzre tarhı ziba câyı Hüseyin Paşa
h.1111 (1699).”

Amcazade Hüseyin Paşa’nın vakfını yönetecek evlat ve soyunun oturmasını şart koştuğu bu yalının salonlarından Osmanlı hükümeti zaman zaman yararlanmıştır. Burası bir süre hariciye köşkü gibi kullanılmış, Sultan III. Ahmet’in veziriazamı Damat İbrahim Paşa yabancı elçileri burada kabul etmiştir. Yerli ve yabancı yazarların, gezginlerin hayranlıkla sözünü ettiği bu yalıda Karlofça Antlaşması nedeni ile Avusturya elçisine muhteşem bir ziyafet verilmiştir. Devrin Vakanüvislerinin sözünü ettiği bu ziyafet, o zamanın İstanbul’u için son derece önemli bir olay olmuştur. Bunlardan öğrenildiğine göre davetliler çeşitli bayraklarla, fenerlerle süslenmiş üç büyük gemi ile birbirini izleyerek peş peşe yalıya gelmişlerdir. 300 kürekçinin kürek çektiği gemilerin en büyüğünde Osmanlı devletinin önde gelenleri ile sefirleri bulunuyordu. Kıyıya yaklaşırken yalının çevresinde yanıp sönen fenerler, meşaleler gemidekilerle birleşmiş, deniz üzerindeki kayıkların ışıkları da bunlara eklenince çevre bir renk cümbüşüne dönüşmüştü. Bütün bunların yanı sıra gemilerin zincir gürültülerine yalıdan yükselen sazendelerin, hanendelerin şarkıları, ney, tambur, santur, kanun, nefir, musikâr ve keman sesleri karışmıştır. Böylece Boğaziçi o güne kadar yaşamadığı ve bir daha yaşayamayacağı bir geceyi yaşamıştır.

Amcazade Hüseyin Paşa Yalısının deniz üzerine eli böğründelerle, çıkmalarla, direklerle uzanan divanhanesi ondan sonra, 1650–1750 yıllarında Boğaziçi’nde yapılan en az 50 civarındaki yalıya da örnek olmuştur. Yalının bezemeleri barok rokoko üslubundan etkilenmiş ve Osmanlı süsleme sanatı da onları tamamlamıştır.

Cihannüma olarak nitelenen divanhane, ters T plan şeklinde olup, bu şekli ile üç yönden Boğaz’a bakış sağlanmıştır. Kırmızı aşı boyalı yalının üç yanında sıralanmış pencereler, oldukça alçak tutulmuştur. Bunun sonucu olarak da deniz üzerindeki gölge ışık oyunları tavanlara, duvarlara yansıtılmıştır. Alçak pencereler ile saçak çizgisi arasında kalan cephe çıtalarla, üzerleri sivri kemerli düşey panolarla birbirlerinden ayrılmıştır. Divanhanenin üzeri Osmanlı ağaç işçiliğinin, oymacılığının en güzel örneklerinden olan ahşap bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe dışında kalan bölümler tekne tavanlarla örtülmüş, bunları geometrik şekilde ağaç işleri, mukarnaslar ve sarkma topuzlar tamamlamıştır. Ahşap kubbenin altına da son derece sanatkârane, yekpare mermerden oyulmuş bir havuz yerleştirilmiştir. Divanhanenin duvarları altın yaldızlı pano ve nakışlarla bir çiçek bahçesi gibi bezenmiştir. Stalaktitli kornişler, çeşitli çiçek ve yaprak motifleri yalı duvarlarını boş yer bırakmamacasına kaplamıştır. Burada kırmızı, kurşuni, beyaz renkli yapraklar arasındaki vazolardan çıkan güller veya yalın güller, laleler, karanfillerden oluşmuş buketler olup, mavi desenli beyaz çinili vazolar da onları tamamlamıştır. Ayrıca pencere pervazları, kapı ve dolap kapakları fildişi bağ kakmalardan yapılmıştır.

XIX. yüzyıl sonu, XX. yüzyıl başlarında kendi haline terk edilen yalı, ilk kez Türkiye Anıtlarının Korunmasına Yardım Derneği tarafından 1947 yılında kısmen onarılmıştır. Ardından Milli Eğitim Bakanlığı yönetimindeki Topkapı Sarayı Müzesi’nce onarılmıştır. Bu onarımı Y.Mimar Cahide Tamer tarafından yapılmıştır. Bu arada yalının temelleri sağlamlaştırılmışsa da içeriye akan yağmurlar rutubete bezemelerde yer yer dökülmelere, ağaç işlerinde de bozulmalara neden olmuştur. Son olarak yalı TAÇ Vakfı tarafından 1956 yılında yıkılmasını önlemek amacıyla kısmen onarılmıştır.

Yalının eski selamlık dairesinin hamam, mutfak ve hizmetkârlar dairesinin bahçedeki, bugünkü sokak seviyesine kadar uzanan alanda olduğu sanılmaktadır.

KRDNZ 01-07-2009 12:32 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254598662

Serasker Rıza Paşa Yalısı (Üsküdar)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi Vaniköy Caddesinde bulunan bu yalı XIX. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. Yalının ilk sahibinin Mustafa Nuri Paşa (1824–1889) olduğu bilinmektedir. Mustafa Nuri Paşa Sultan Abdülaziz (1830–1876 ) zamanında Mabeyn Başkâtibi olmuş, daha sonra Sadaret Müsteşarlığına getirilmiş, 1885’te Evkaf Nazırı olmuştur. İstanbul’da ölmüş ve Süleymaniye Camisi’nin haziresine gömülmüştür.

Yalı sonraki yıllarda Serasker Rıza Paşa’ya devredilmiştir. Sultan Abdülmecit ( 1878–1909) müşiri Serasker Rıza Paşa (1809–1877) Divanyolu’nda Sultan Mahmut Türbesi’nin haziresinde gömülüdür.

Yalı art-nouveau üslubunda, bodrum, zemin ve çatı katından, harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiştir. Günümüze yalnızca selamlık bölümü gelebilmiştir. Yalı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlar sonucu özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Cephe görünümü devrinin özelliklerini yansıtacak biçimde kemerler içerisine alınmış pencerelerle hareketlendirilmiştir. İç mekânda orta sofa etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiş, üzeri geniş bir saçakla örtülmüştür.

KRDNZ 01-07-2009 12:34 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254598742

Tırnakçı (Çürüksulu) Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Salacak sırtlarında Ayşe Sultan Yalısının yanında bulunan bu yalı Enderun-ı Hümayun’dan yetişen Tülbetağası ve sonrada Mabeyinci ve Tırnakçı olan Mustafa Ağa yaptırmıştır. Tırnakçı Yalısı 1798 yılındaki Açık Türbe Yangınında yanmıştır.

Bugünkü Çürüksulu Ahmet Paşa Yalısı da Tırnakçızadelerin yaptırmış olduğu yalının yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu yalının XIX. yüzyılın başlarında yaptırıldığı sanılmaktadır. Kaya temeller üzerine oturtulmuş olan bu yalıyı eski büyükelçilerden Muharrem Nuri Birgi 1968’de satın almış, onarmıştır. Yalıyı onaran Y.Mimar Turgut Cansever XVI. yüzyıldan kalma meşe sütunlara rastladığını söylemiştir. Buna dayanılarak yalının çok daha eski tarihlere ait olduğu sanılmaktadır.

Geniş bahçe içerisindeki yalının diğer örneklerinde olduğu gibi anıtsal bir görünümü bulunmamaktadır. Giriş holü içerisinde yemek holüne yer verilmiştir. Ancak iç mimarisi Avrupa’nın XIX. yüzyılda Osmanlı mimarisine etkisini göstermektedir. İki katlı olan yalının ince uzun geniş pencereleri Marmara Denizi’nin Sarayburnu kesimine bakmaktadır. Karnıyarık planında yapılmış olan yalının her iki katında da ortada geniş sofalar ve bunun etrafına sıralanmış odalara yer verilmiştir. Üzeri geniş saçaklıklı ahşap bir çatı ile örtülmüştür.

Tırnakçızadelerin yaptırmış olduğu yalıdan ise günümüze hiçbir iz ve kalıntı gelememiştir

KRDNZ 01-07-2009 12:35 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254599626

Mahmut Nedim Paşa Yalısı (Üsküdar)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Vaniköy’de, Vaniköy Caddesi üzerinde bulunan bu yalıyı Viyana Sefiri Mahmut Nedim Paşa XIX. yüzyılın ikinci yarısında yaptırmıştır. Burada bulunan Mahmut Nedim Paşa’nın büyükbabası Selim Sabit Efendi’ye ait yalı yıkılmış, çevresindeki yalıların da arsaları satın alınmıştır.

Yalı eklektik üslupta, harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Yalının cadde yönünde de Ağalar Odası bulunmaktadır. Selamlığın bahçesinde ise yalının müştemilatından olan ve yakın tarihlerde restore edilen, özelliğini yitirmiş bir yapı daha bulunmaktadır. Yalının su gereksinimi rasathane sırtlarından toprağın altından ve üstünden geçirilen boruların oluşturduğu bir su tesisatı ile sağlanmıştır.

Geleneksel Osmanlı ev ve yalı mimarisi tiplerinden bir örnek olup, iç sofalı plan düzeninde yapılmıştır. Klasik üslupta bağdadi sıvalı ahşap karkas sistemi burada uygulanmıştır. Yalının 13 odası ile iki sofası bulunmaktadır. İki katlı haremin bir bölümünü oluşturan ve harem ile içeriden bağlantısı bulunan üç katlı, üzeri piramidal külahlı bir kule bulunmaktadır. Bu kulenin her katına bir oda yerleştirilmiştir. Harem bölümünün odalarının tavanları geniş ve uzun tahtalardan oluşturulmuş, geometrik desenlerle bezenmiştir.

Deniz kıyısında rıhtımı olan yapının her iki katı birbirinden sade bir silme ile ayrılmıştır. Cephe düzeninde altlı üstlü dikdörtgen söveli altışar pencere bulunmaktadır. Yapının hamam ve mutfak mekânları haremin semin kat sofası ile bağlantılıdır. Buradaki hamam iki bölümlüdür ve dökme mozaik zeminlidir. Mutfak bölümü ise onarımlar sonucu özelliğini yitirmiştir.

Yalının selamlık bölümü 1960’lı yıllarda yanmış Y. Mimar Sedat Hakkı Eldem tarafından eski yerinden biraz daha geriye çekilerek yeniden yapılmıştır. Bu bölümün denize bakan cephesi ve çatısı dışında tüm aksamı ve planı değiştirilmiştir.

Eski kaynaklardan yalının içeriye kadar uzanan geniş bir kayıkhanesinin olduğu ve buraya iki saltanat kayığının sığdığı öğrenilmektedir. Bahçesinde bir de selsebili vardır. Bahçenin harem bölümüne bitişik küçük bir yapı daha bulunmaktadır. Günümüzde değişikliğe uğramış bu yapının Mahmut Nedim Paşa’nın oğlu Prof. Nebil Bilhan’ın Kütüphanesi olduğu söylenmektedir. Harem bölümü uzun yıllar Kızılay Hemşire Yurdu olarak kullanılmıştır.

Günümüzde yalının harem ve selamlık bölümlerinin mal sahipleri farklı kişilerdir.

KRDNZ 01-07-2009 12:37 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Vapur İskelesi’nin güneyinde, Akıntıburnu’nda bulunan bu yalının tapı kayıtlarına göre ilk sahibi Muammer Paşa olup, ondan Kani Paşa’ya geçmiş daha sonra da İbrahim Edip Efendi tarafından 1887 yılında satın alınmıştır. XIX. yüzyılın ortalarına tarihlenen bu yalı Edip Efendi’nin ismi ile tanınmıştır.

Edip Efendi XIX. yüzyıl Osmanlı devlet ricalinden olup, Şuray-ı Devlet üyeliği, Defter-i Hakani ve Maliye Nazırlıklarında bulunmuştur.

Bu yalıda Osmanlı hükümeti ile Japonya arasında ilk ticari görüşmeler yapılmıştır. Edip Efendi’nin ölümünden sonra yalı iki oğlu arasında taksim olunmuş ve her iki bölüm de zamanla değişikliğe uğramıştır. Zamanla harap duruma gelen ve bir süre terk edilen yalıyı 1986 yılında bir şirket tarafından satın alınmış ve çökmüş durumdaki harem bölümü İstanbul Anıtlar Bölge Kurulu’nun kararı ile aynı plan ve aynı bezemeler tekrarlanmak sureti ile yeniden yapılmıştır. Selamlık kısmının restorasyonu da 1993 yılında yapılmıştır.


Edip Efendi Yalısında geleneksel Osmanlı konut mimarisinin özgün planlarından biri uygulanmıştır. Burada dış sofalı plan tipi ile karşılaşılmaktadır. Yalının harem ve selamlık bölümleri denize paralel aynı plan düzeninde yapılmıştır. Her iki bölümün sofaları bir mabeyn koridoru ile birbirine bağlanmıştır. Bu sofalardan denize yönelik büyük odalara geniş kapıla açılmıştır. Böylece bu mekânlar gerektiğinde birlikte kullanılabilir duruma getirilmiştir. Yalının asıl kullanım mekânları üst kattadır. Zemin kat yalnızca mutfak, hela ve servis bölümlerine ayrılmıştır. Yalının selamlık kısmında bir kayıkhane, harem kısmında da bir hamam bulunmaktadır.

Bezeme yönünden selamlık kısmı hareme göre çok daha zengindir. Harem mekânlarının tavanları desenli çıtalarla bezenmiştir. Selamlık bölümünde ise tavanlar kalem işleri ile bezelidir. Güneydeki odanın tavanına örtülen muşamba üzerine de yağlı boya resimler yapılmıştır.

KRDNZ 01-07-2009 12:38 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Göksu Caddesi’nde bulunan Abud Efendi Yalısı Banker Altunizade Necip Bey tarafından 1820–1855 tarihlerinde yaptırılmıştır. Mimarı kesin olmamakla beraber Balyan ailesinden Karabet Amira Balyan olduğu ileri sürülmüştür.

Yalının yapımından kısa bir süre sonra Baron de Vandeouvre tarafından satın alınmış ve bu Fransız aile kırk yıla yakın bir süre burada yaşamıştır. Fransız ailenin Fransa’ya dönüşünden sonra XX. yüzyılın başında İstanbul Ticaret Odası Başkanlığı’nda 33 yıl bulunan, ipek ve deri tüccarı Mehmet Abud Efendi (1830–1917) tarafından satın alınmıştır. Abud Efendi’nin ölümünden sonra kızı Belkıs Abud burada yaşamış, 1979 yılında ölümünden sonra da İsmail Özdoyuran tarafından 1980 yılında satın alınmıştır. Bundan sonra 1984-1989 yıllarından restore edilmiştir. Günümüzde iyi bir durumdadır.

Abud Efendi Yalısı iki katlı ve ahşap bir yapı olup, ana binasının yanı sıra servis mekânları, iki kayıkhanesi ve bir de deniz hamamı bulunuyordu. Yalı 270 m2’lik bir alan içerisinde harem ve selamlığı aynı binadadır. Bu yapı içerisinde yalının salonları, sofaları, odaları, merdivenleri ve balkonları bir arada aynı plan düzeni içerisinde yerleştirilmiştir. Yapımındaki ahşap bağdadilerde hava ve rutubete karşı dayanıklı meşe ağacı kullanılmıştır. Yalının iki sofası, 18 odası bulunmakta olup, üst kat tamamen yarım dikdörtgen planlı bir sofanın etrafına yerleştirilmiştir.


Yalının denize karşı batı cephesinin girişinde selamlık sofası yer almıştır. Girişin tam karşısında yuvarlak bir merdiven ile yarım daire şeklinde servis merdivenini de kapsayan bir merdiven bölümü bulunmaktadır. Buradaki ikinci merdiven aynı zamanda doğu yönündeki harem sofasına açılmaktadır. Bu merdiven bölümünün üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür. Girişteki haremi kapsayan bölümde denize bakan odalardan birisi içerisinde bulunan bir apsis nişi bu mekânın Baron de Vandeouvre tarafından ibadet yeri olarak kullanılmıştır.

Yalının deniz ve kara cephelerinde her iki katında da selamlık ve harem sofaları arasında odalar sıralanmıştır. Bu odalardan deniz cephesine sıralananlardan ötürü sofalar oldukça dar tutulmuştur. Selamlık sofasının üzerine gelen asıl kabul salonu haç planlıdır. Bu salondaki haçın kollarından bahçeye yönelik olanlar dar, derinlikleri çok az, buna karşılık denize yönelik olanlar ise geniş olup derinlikleri çok azdır.

Yalının denize ve karaya bakan salonu kare planlı olup, ikişer sütun ile bu mekân üçe ayrılmıştır. Salonun orta mekânını örten tonozlu tavan ile haçın kollarının üzeri düz tavanlarla örtülmüştür. Bu bölümlerde yağlı boya manzara resimleri bulunmaktadır. Ayrıca giriş salonunun kapılarının camları üzerinde de hurma motiflerine yer verilmiştir.

KRDNZ 01-07-2009 12:40 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Beylerbeyi’nde Beylerbeyi Camisi’nin yanında, Yalıboyu Caddesi’nde bulunan bu yalı, Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876–1909) Debre Mebusu İsmail Hakkı Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu yalının bulunduğu yerde III. Selim döneminde (1789–1807) Sadrazam Damat Melek Ahmet Paşa’nın yalısı bulunuyordu.

İsmail Hakkı Paşa’nın yaptırdığı yalı Mimar A.Vallaury’nin eseri olup, iki katlı simetrik ve iki eksenli bir plana sahipti. Yalının 22 odası bulunuyordu. Art arda iki tane üç kollu merdivenle ikinci kata çıkılıyordu. Yalının büyük sofaları dışarıya cumba şeklinde taşırılmış olup, doğu cephesinin ikinci katında sütunlu bir balkona yer verilmişti. Katlar birbirlerinden ahşap bir kornişle ikiye ayrılmıştır. Yalının cumbalı bölümlerinde yuvarlak kemerli, diğer bölümlerinde ince uzun dikdörtgen söveli pencereler vardı. Denize yönelik cephesinin dışarıya çıkıntılı bölümünde altlı üstlü üçer, iki yan kenarda da yine altlı üstlü ikişer penceresi olan yalının üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştü. Denize bakan cephesinde dışarıya çıkıntılı bölümün altına bir de kayıkhane girişi yerleştirilmişti.

Yalı orta sofa etrafında sıralanmış odalardan meydana gelen bir plan düzenine sahipti. Tavanları yaldızlı bezemelerle süslenmişti. Geometrik desenli bordürlerin arasına manzara ve mimari konulu resimler yapılmıştı. Yalı 1983 yılında yanmış ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmiştir.

KRDNZ 01-07-2009 12:45 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254600285

Kıbrıslılılar (Mehmet Emin Paşa) Yalısı (Üsküdar)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Göksu Caddesi’nde bulunan, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa yalısı günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Küçüksu’nun en eski yalılarından biri olan bu yalı sırtını arkasındaki yamaçlara dayamış, denizin kenarına yerleştirilmiştir. Bu yalının oldukça uzun bir geçmişi bulunmaktadır. Boğaziçi’nden söz eden eski kaynaklar yalının ilk sahibinin Sultan I. Abdülhamit (1725–1789) devri sadrazamlarından İzzet Mehmet Paşa olduğunu ileri sürmüşlerdir.

İzzet Mehmet Paşa, Kara Vezir adı ile anılan Silahtar Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra ikinci kez sadrazamlığa getirilmiştir. Bu nedenle de yalı Kara Vezir Yalısı olarak da anılmaktadır. İzzet Mehmet Paşa Rum Mehmet Paşa’nın torununun oğlu olup, Şehreminliği yapmış, ikinci sadareti sırasında azledilerek 1783’te Belgrat valisi iken ölmüştür. Paşa’nın ölümünden sonra yalı, Osmanlı devletinin İkinci Mirahuru (sarayın ahır ve atlarından sorumlu) olan oğlu Sait Mehmet Bey’e geçmiştir. Sait Mehmet Bey bu yalıda bir süre oturmuş daha sonra da Sultan III. Selim’in sadrazamlarından İzzet Paşa’ya 1794 yılında kiralamıştır. Sait Mehmet Bey’in ölümünden sonra oğlu Mehmet Ataullah Bey bu yalıda yaşamış, Ataullah Bey’in 1887 yılında ölümünden sonra varisleri 1840 yılında yalıyı satmışlardır. Yalının bundan sonraki sahibi Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’dır. Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa çeşitli devlet hizmetlerinde bulunmuş valilik, sefirlik, iki defa kaptan paşalık, üç defa da sadrazamlık yaptıktan sonra 1871 yılında yalısında ölmüştür.

Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın eşi Melek Hanım yalı ile ilgili anılarını 1872 yılında New York’ta yayınlamıştır. Topkapı Sarayı eski müdürlerinden Haluk Y. Şehsuvaroğlu bu anıları Türkçeye çevirmiştir.

Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın oğlu olmadığından yalı Moralı Müşir Tosun Paşa’nın oğlu Mustafa Sadettin Paşa’ya geçmiştir. Günümüzde yalıda, Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın torunlarından Refiha Hanım’ın oğlu Selim Dirvane, kızı Mihta Bilgişin ve ailesi yaşamaktadır. Yalının İsmail Paşa Yalısına yakın olan kısmında ise Sedat Ürün, diğer kısmında da Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın torunlarından Aziz Başkan oturmaktadır.

Kıbrıslılar Yalısı harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Yalının denize bakan cephesi 64.00 m. uzunluğunda olup, içerisinde fıskiyeli, havuzlu salonlar ve odalar bulunmaktadır. Yalının harem kısmı da ikiye ayrılmıştır. Üç sofalı plan tipinde olan yalının sofalarının çevresinde odalar yer almıştır. Bunlardan orta sofanın bulunduğu kısım iki katlı, diğerleri tek katlıdır. Yalının alt katta 15, üst katta da 6 olmak üzere toplam 21 odası bulunmaktadır. Güney bölümü 1975 yılında tescil edilmiş, dış görünümü korunarak yeniden beton ve tuğladan inşa edilmiştir. Harem kısmının bulunduğu yalının iki katlı bölümünde orta sofada üst kata çıkan iki taraflı bir merdiven bulunmaktadır.

Selamlık yalının en iyi korunmuş bölümü olup, buraya bahçe tarafından dört sütunlu bir portikten girilir. Selamlık sofası korint başlıklı sütunlara ve duvarlara dayanan bir tonozla örtülmüştür. Sofanın dört köşesine odalar yerleştirilmiştir. Bu bölümlerdeki mutfak tuvalet ve banyo yakın tarihlerde yenilenmiştir. Selamlık kısmına XIX. yüzyılda bir de limonluklu bir divanhane eklenmiştir. Bu divanhanenin içerisinde, asma yaprakları, üzüm salkımları ile bezenmiş bir de fıskiyeli havuz bulunmaktadır.

Selamlık odalarının tavanlarında alçı kabartmalı bitkisel motifli süslemelere yer verilmiştir. Ayrıca deniz ve bahçe tarafındaki eyvanların tavanları ahşap kabartmalıdır. Selamlık sofasının tonozunda da alçı kabartmaların arasına vazo içerisinden çıkan çeşitli çiçekler yapılmıştır. Yalının duvarlarındaki tablolar arasında Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın da yağlı boya tablosu bulunmaktadır.

Yalının cephesi çıkmalarla hareketlendirilmiştir. Burada ince uzun pencerelere sıra halinde yer verilmiştir.


Yalının bahçesinde, yol tarafında bulunan ve XVIII. yüzyılın sonlarında yapılmış olan iki katlı bina yol geçmesi nedeni ile yıktırılmıştır. Bunun yanı sıra yalının üç büyük hamamı da günümüze gelememiştir. Yalı bahçesinden yalnızca mermer musluk ve dilimli havuzu gelebilmiş, kayıkhanesi de yıkılmıştır.

Kıbrıslı Yalısı çeşitli tarihlerde onarım görmüş, bazı bölümleri yıkılmış ve orijinalliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Yalının son sahiplerinden Refia Hanım ismini hatırlayamadığı bir İtalyan mimarının yalıyı onardığını ve içerisindeki Türk eserlerinin bu arada yok edildiğini söylemiştir. Yalının selamlık bahçesinin demir parmaklıkları 1896 depreminde yıkılmıştır.

Sultan III. Selim zamanında Ressam F.Praault’un çizdiği karakalem bir Boğaziçi resminde Kıbrıslı Yalısının orta kısmının yüksek, iki yanlarının alçak daireler halinde olduğu görülmektedir. Bu resmin yapılışından sonra XIX. yüzyılın başlarında yalının kuzey tarafına bir takım eklemeler yapıldığı da anlaşılmaktadır. Burada araştırma yapan Dr.Tuchelt’in araştırmalarında yalı dışında kayıkhane, deniz hamamı, havuz, ahır, mutfak, arabalık, sarnıç, hamam, döner dolap, sebze bahçesi, çamaşırlık, harem bahçesi, harem iskelesi, selamlık iskelesi ve bostan bölümlerinin olduğu ortaya çıkmıştır

KRDNZ 01-07-2009 12:50 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli’de Göksü Caddesi’nde bulunan bu yalı XIX. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Yalının kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. XX. yüzyılın başlarında Polonyalı Leon Valerien Ostrorog tarafından satın alınmış ve bu isimle tanınmıştır.

Kont Ostrororg İslâm Hukuku üzerinde çalışmış, Oxford ve Lahey üniversitelerinde öğretim üyeliği yapmış bir bilim adamı olup, 1900’lü yıllarda Osmanlı hükümetinin daveti üzerine Adliye Nezareti’nde hukuk ve sadaret müşavirliği görevlerinde bulunmuştur. Bu arada İstanbul Darülfünunu’nda öğretim üyeliği yapmış ve Osmanlı İmparatorluğu Hukuk Danışmanı unvanını kullanmıştır. İstanbul’a yerleşmiş ve İstanbullu bir aileden Lorandoların kızı Jeanne ile evlenmiştir.

Kont Ostrorog Türkçe, Arapça ve Farsçanın yanı sıra 7 lisanı çok iyi bilen bir kişi olup, aynı zamanda da piyano ve org çalan iyi bir müzisyendi. I.Dünya Savaşı sırasında Fransa’ya gitmiş, eşi Kontes Jeanne Ostrorog yalıda onun dönüşünü beklemiştir. Çanakkale Savaşı’nda yaralanan askerlere yalısının kapılarını açmış ve onların sağlıklarına kavuşması için elinden geleni yapmıştır.

Kontes Jeanne Ostrorog 17 Ocak 1931’de İstanbul’da, Kont Leon Ostrororg ise 1932’de Londra’da Ritz Oteli’nde ölmüştür. Her ikisinin mezarı da Feriköy Katolik Mezarlığı’ndadır. Ostrorog ailesinin Jean ve Stanislas isimli iki oğlu vardır. Bunlardan Kont Stanislas Ostrororg Fransız Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmış, Fransa’nın Delhi ve Pekin büyükelçisi olmuştur. Diğer oğlu Jean Ostrorog İstanbul’da büyükbabası Lorando’nun Beyoğlu’nda Galata Mevlevihanesi yakınındaki konağında doğmuştur. Galata Mevlevihanesi postnişini Ataullah Efendi komşusunu kutlamaya gittiğinde kontun büyükbabası Jean Ostrorog’u şeyhin kucağına vermiş ve onun tarafından okunup üslenmiştir. Bu olayı sonraki yıllarda Kont Jean Ostrororg yakınlarına ve dostlarına anlatırken “Ben kiliseden önce bir Mevlevi Şeyhince takdis edildim” diye övünmüştür.

Kandilli’deki Kont Ostrorog yalısının yaklaşık 150 yılı aşkın bir geçmişi vardır. Kont Leon Valerien’in bu yalıyı Asker Ali Paşa’nın damadı, zamanın Adliye Nazırı Servet Paşa’dan satın alınmış, 1905 yılında da yanındaki Ahmet Aşkî Paşa’nın yalısı ile birleştirilerek genişletilmiştir. Böylece iki yalının birleşmesi ile yeni bir yalı ortaya çıkmıştır.

Günümüzde arkasındaki ana caddeden uzun bir merdivenle inilen yalı çiçekli bir bahçesi içerisindedir. Bahçesinde 1882 tarihli bir hamam aynası, selsebil ve bir de çeşme bulunmaktadır. Bu bahçeden oldukça geniş bir kapı ile yalının salonuna girilmektedir. Bu salonun bütün kapıları açıldığı zaman önden deniz, arkadan da koru ve bahçe ile bütünleşmektedir.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...1.jpg%E2%80%9DYalının harem dairesi orta sofalı karnıyarık plan tipindedir. Her iki katta da aynı plan düzeni tekrarlanmıştır. Buradaki sofa dikdörtgen biçiminde olup, yalıyı ikiye bölmektedir. Kısa kenarlardan birisinde giriş, diğerinde de merdiven bulunmaktadır. Merdiven üç kollu olup, sofanın bahçe cephesini tümü ile kaplamaktadır. Yalıya hem bahçe hem de deniz tarafından girilmektedir. Giriş katındaki sofa taşlık olup, köşelerine dört geniş oda yerleştirilmiştir. Bu odaların aralarında daha küçük bir oda ile helâlara yer verilmiştir.

İki katlı, ahşap yalının irili ufaklı 15 odası vardır. Kafesli dikdörtgen, ince uzun çerçeveli pencerelerinin ardına boydan boya sedirler yerleştirilmiştir. Alt kattan iki taraflı merdivenlerle çıkılan üst kattaki salonun çevresinde de yine irili ufaklı odalar sıralanmıştır. Yalının odalarının tavanları Osmanlı ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini bir araya getirmektedir. Yalının döşeme parkeleri ise 1940 yılında Bebek’te yıkılan Köçeoğlu Yalısı’ndan satın alınarak buraya getirilmiştir. Yalıya bitişik eski deniz hamamının üzeri kapatılarak salon haline getirilmiş ve Pierre Loti’nin buraya ziyaretinden ötürü de bu bölüme Onun ismi verilmiştir. Yalının içerisi antika eşyalar, halılar, çeşitli koleksiyonlarla zenginleştirilmiştir. Buradaki Pekin işi antikaların, Çin vazoların, Çin lambalarının en güzel örnekleri bulunmaktadır. Bunların yanı sıra zengin bir kütüphanesi bulunmaktadır.

Ünlü Fransız yazar Pierre Loti ile Claude Farrere İstanbul’a gelişlerinde bu yalıda misafir edilmişler, onları Fransa eski Cumhurbaşkanı Georges Pompideu, Danimarka Prensesi Margarite, Dürrüşehvar Sultan gibi ünlüler de izlemiştir.

KRDNZ 01-07-2009 12:52 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254600430

Sadullah Paşa Yalısı (Üsküdar)


ili Üsküdar ilçesi, Çengelköy’de Kaynana Sokağı’nda bulunan Sadullah Paşa Yalısı’nın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Sadullah Paşa ismini sonradan alan bu yalının ismine Vakıf kayıtlarında ilk kez Sultan I. Abdülhamit (1774–1789) zamanında rastlanmıştır. Kayıtlardan yalının 1783 yılından önce ölen Darüssaade Ağalarından Çerkez Mehmet Ağa tarafından bütün malı ve mülkü ile birlikte Sultanahmet civarındaki bir türbeye vakfedildiği öğrenilmektedir.

Çerkez Mehmet Ağa Hacca giderken Şam’da ölmüş, varisi olmadığı iddia edilmiş, bu nedenle de malına el konmak istenmiştir. Bu arada ortaya çıkan varisler açtıkları davayı kazanmış ve yalıyı geri almışlardır. Bundan sonra düzenlenen Bostancıbaşı Defterleri ile 1792 tarihli tapu kayıtlarında yalının “Mehmet Ağa kızı ve Sadr-esbah Yusuf Paşa (Koca Yusuf Paşa halilesi Hanife Hatun’un” mülkü olduğu yazılıdır. Koca Yusuf Paşa’nın bu yalıda yaşadığı sanılmaktadır. Hanife Hatun’un ölümünden sonra yalı oğlu Müderris Mahmut Bey adına kaydedilmiş, daha sonra da Bağdat Valisi olan torunu Hamdi Paşa’ya kalmıştır. Hamdi Paşa Padişahın gözünden düşmüş ve İstanbul’a dönmek için bir türlü izin alamamıştır. O sırada yalıda oturan Koca Yusuf Paşa’nın kızı Seyyit Ali Paşa’nın dul eşi Hamdi Paşa’nın annesi olan Emine Hanım’ın bir gün kafası kızar ve doğruca Sadrazam Ali Paşa’ya gider. Kendisini rıhtımda karşılayan sadrazamdan oğlunun affı için yardımını ister ve şöyle der:

“Ana pir, oğul bir”.

Hamdi Paşa’nın annesinin bu dileği padişaha durulur ve Hamdi Paşa affolur. Paşanın İstanbul’a dönüşünü kutlamak için yalıda ve arkasındaki koruda o güne kadar görülmemiş bir Çırağan alemi düzenlenir. Binlerce çırağanın ışığı geceyi aydınlatır. O sırada karşı kıyıdaki Beşiktaş Sarayı’nda bulunan padişah pencereden bu aydınlığı görünce Çengelköy’de yangın olduğunu sanır.

Hamdi Paşa ehli zevk sahibi olduğundan yalısında buna benzer pek çok eğlence düzenlemiş, sonunda epeyce borca girmiş, yalı da 1881 yılında Ayaşlı Esat Muhlis Paşa’ya satılmıştır. Soyu Hacı Bayram Veli’nin Halifesi Bünyamin Veli’ye kadar dayanan Ayaşlı Esat Muhlis Paşa şair ruhlu bir kişi idi. Aynı zamanda da hattattı. Edirne, Erzurum, Diyarbakır valiliklerinde bulunan Esat Muhlis Paşa’nın ölümünden sonra oğlu Sadullah Paşa yalının bütün hisselerini diğer vereselerden satın alır. Böylece yalı Sadullah Paşa ismi ile tanınır.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...0.jpg%E2%80%9D

Sadullah Paşa anılarında; Sultan V. Murat’ın tahta çıkışında yalıya bir kayık göndererek kendisini saraya davet ettiğini yazar. Saray Mabeyn Başkâtibi ve Berlin sefiri olan Sadullah Paşa Berlin Antlaşması’nı (1878) imzalayan Osmanlı heyetinde bulunmuştur. Meşrutiyet yönetiminden yana oluşundan ötürü Hamdi Paşa gibi bir türlü İstanbul’a çağrılmaz ve sürekli Avrupa’da kalır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre ailesine yazdığı mektuplarda vatan hasretini sürekli dile getirmiştir. Hasretini çektiği İstanbul’u ve Boğaziçi’ni bir daha görememiş 1889’da Viyana’da ölmüştür. Sadullah Paşa’nın ölümünden sonra eşi Necibe Hanım aklını kaybetmiş yalıda gece gündüz dolaşarak kocasının dönüşünü beklemiştir. Yeni evlendiklerinde Sadullah Paşa eşini pembe tül elbise içerisinde görmüş ve bu rengin ona çok yakıştığını söylemişti. Bundan ötürü de Necibe Hanım 1917 yılında 80 yaşını aşkın ölene kadar pembe tüller içerisinde paşayı beklemiştir. Sonraki yıllarda yalıda oturanlar, üst katta, güneydoğudaki pembe odada Necibe Hanım’ın pembe tüller içerisinde hayalinin dolaştığından söz etmişlerdir.

Sadullah Paşa’nın gelini olan Çengelköylü Münevver Ayaşlı “Dersaadet” isimli kitabında yıllarını geçirdiği yalıdan söz ederken yalı ile ilgili ilginç bilgiler de vermiştir:

“Kaderimde Çengelköy ile bağlı bir taraf var… Evlendiğim zaman yine Çengelköy’de evlendim ve Çengelköy’de kayınpederim Sadullah Paşa Yalısında oturdum. O zamanlar yalıda ne su, ne elektrik vardı ve oldukça harap idi, fakat fevkalade güzeldi, daha restore edilmemiş ve bütün eski güzelliğini muhafaza ediyordu. O zaman bahçesi ikiye bölünüp satılmamıştı, büyük bir havuzu ve adeta küçük bir limanı vardı ki, maalesef burası satılan kısmında kaldı. Yalının yerli büyük bir hamamı ve koca koca mermer taşlarla örtülü bir mutfağı ve mutfakta kocaman bir ocağı vardı. Burası yemek pişirmekten başka adeta yemek yenecek kadar güzeldi. Bu mutfağın üstünde küçük ve kendine mahsus çok şirin birkaç basamakla çıkılır bir daire vardı ki bahçenin harem duvarı ile birleşiyordu. Yalının bütün bu kısmı yıktırılınca yalı ile harem bahçesinin duvarı birbirinden ayrıldı ve artık harem duvarının manası kalmadı… Hâlbuki yalının bahçesine büyük bir ahşap kapıdan girilir, koyu yeşil ağaçlar ve taflanlardan geçilir ve nihayet asıl yalının harem kısmına gelinirdi, burada da küçük bir bahçe vardı. İki tarafı taflan ve mozaik döşeli dar bir yoldan gidilir ve yalıya gelinirdi. Yalının diğer kısmında ise birkaç basamakla çıkılan deniz üstünde harikulade güzel bir yemek odası ve bu yemek odasının altında her şeyi ile hamamı, mutfağı, birkaç odası ile bir daire vardı. Bütün bunlar yıkılınca koca yalı hamamsız ve mutfaksız kaldı ve kullanılacak büyük canım odalar mutfak ve hamam haline getirildi.”

Sadullah Paşa Yalısı 1947 yılında eski büyükelçilerden Seyfullah Esin ve eşi araştırmacı yazar Emel Esin tarafından satın alınmıştır. Yalı 1947 yılında TAÇ (Türkiye Anıt Çevre ve Turizm Değerlerini Koruma Vakfı) Vakfı tarafından Y. Mimar Turgut Cansever ve Y. Mimar Cahşde Tamer tarafından onarılmıştır. Emel Esin’den sonra Asil Nadir ve Ayşegül Nadir burada kiracı olarak oturmuşlardır.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...7.jpg%E2%80%9DSadullah Paşa Yalısı günümüze kadar epey değişikliğe uğramış olmasına rağmen XIX. yüzyılın özelliklerini yansıtmaktadır. Yalının planı iki eksen esasına göre simetrik olarak düzenlenmiştir. Harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelen yalının haremi iki katlı ve kubbeli, ona bitişik selamlığı ise ince uzun tek katlı bir yapıdır. Bahçesinde büyük bir havuz, iki katlı ahşap kayıkhane, hamam, mutfak ve bahçe duvarında da bir çeşme vardır. Günümüze yalının harem kısmı ile bahçeyi korudan ayıran duvarlar ve bir de çeşme gelebilmiştir.

Yalının kuzey yöndeki kapısı eskiden selamlık yönüne açılırdı. Kuzeydoğu cephesinde de büyük ocağı ile yüksek tavanlı mutfağı bulunuyordu. Üzeri çatı ile kaplı olan ancak içten büyük bir kubbe ile örtülü haremin ikinci katı eli böğründelerle dışarıya taşırılmıştır. Dikdörtgen plan şemasının uygulandığı harem kısmında ortadaki sofalar haçvari şekilde genişletilmiş ve dört yöne bakan geniş bir görüş imkânı sağlanmıştır. Merkezi sofa alt katta köşeleri pahlanmış bir dikdörtgen şeklinde, üst katta ise beyzi biçimdedir. Üst kat sofasının üzerini örten kubbe adeta Orta Asya otağlarını anımsatmaktadır. Her iki katta da sofaların köşelerine yerleştirilmiş ikişerden sekiz oda bulunmaktadır. Bu odalar mavi, sarı, yeşil ve pembe renklere boyanmıştır. Bu odaların pervazlarında Edirne işi bezemelere, kıvrımlı hatlara, kurdelelere, şerit şeklinde halatlara, meyve demetlerine, şemse kompozisyonlarına, odaların tavanlarında Avrupalı ressamların elinden çıkan resimler bulunmaktadır. XVIII. yüzyıl Türk mimari örneklerini gösteren bu resimler aynı zamanda birer belge niteliğindedir. Bu resimlerde Boğaziçi’nden kesitler, Salacak’taki Şerefâbat Sarayı, Sarayburnu ve Topkapı Sarayı da görülmektedir. Odaların her birinin bezemesi diğerlerine benzememektedir.

KRDNZ 01-07-2009 06:05 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254600505

Ahmet Fethi Paşa Yalısı (Pembe Yalı) (Üsküdar)


İstanbul Üsküdar ilçesi, Kuzguncuk Paşa Limanı Caddesi’nde bulunan bu yalının ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla beraber XIX. yüzyılda Fethi Ahmet Paşa’nın mülkiyetinde olduğu bilinmektedir. Fethi Ahmet Paşa’nın yalıyı İsmet Bey isimli bir kişiden satın aldığı da bilinmektedir. İsmet Bey’in kim olduğu konusunda kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber, Salah Birsel “Sergüzest-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi” isimli eserinde bu yalıyı Ahmet Fethi Paşa’nın Mihrimah Sultan’ın torunlarından birinin kocası olan ismini belirtmediği bir şeyhülislamdan aldığını yazmıştır. Buna dayanılarak yalının XVIII. yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Fethi Ahmet Paşa Eyüp İskelesi yakınındaki Abdullah Paşa Yalısı’nda 1801 yılında dünyaya gelmiş, Enderun’da yetişmiş, 1827’de Kolağası rütbesi ile Asakiri Mansure-i Şahane Taburu subaylarından olmuştur. Türk-Rus Savaşı’na katılmış, Aydos Savaşı sırasında yaralanmış ve gösterdiği yararlılıklardan ötürü de terfi etmiş, padişah yaverliği, Kurenağalığı, Çuhadarlık, Asakiri Harsa-i Şahane Beylerbeyliği, Viyana ve Moskova elçilikleri yapmış, Meclis-i Vâlâ Azalığı, Ticaret Nezareti Serasker Kaymakamlığı yaptıktan sonra Tophane Müşirliği’ne yükselmiştir. Aya İrini’de ilk Türk müzesini kurmuştur.

Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi Atiye Sultan ile 1840 yılında evlenmiştir. Salah Birsel’den öğrenildiğine göre; Sakız dökümünde kalyoncuların getirdiği güzel bir kız çocuğunu yanına almış onu eğiterek büyütmüştür. Ne var ki, Şemsinur ismini verdiği bu kıza aşık olmuştur. Bu durum paşanın annesinin kıskançlığına neden olmuş, kızı Beylerbeyi’nde İstavroz Çayırı’nda bir eve taşımış ve annesine de Şemsinur’u Tunus Paşa’sına sattığını söylemiştir. Ancak paşanın annesi kıza karşı derin bir özlem duymuş, paşaya devamlı sorular yöneltmiş, paşa da kızın boğulduğunu söylemiş, annesinin çok üzüldüğünü görünce de Şemsinur’u tekrar yalıya getirmiştir. Abdülmecit kardeşini Fethi Paşa ile evlendirmek isteyince yeniden zor duruma düşmüştür. Atiye Sultan son derece kıskanç bir kadın olduğundan onun her davranışına kuşku ile bakmıştır. Görevli olarak eve gelmediği akşamlarda, Kuzguncuktaki yalıya gizlice adamlar göndererek onu aratmıştır. Ahmet Fethi Paşa Şemsinur isimli gözdesini Kuzguncuk’taki bu yalıda saklamış ve Atiye Sultan’dan gizlemiştir.

Fethi Ahmet Paşa Pembe Yalı olarak da ismi geçen Kuzguncuk’taki yalısını zevkle döşemiş, zaman zaman da onarmıştır. Avrupa’da çeşitli görevlerde bulunan paşa yalıyı en nadide eserlerle süslemiştir. Bunda öylesine dikkat çekmiş ki Sultan Abdülmecit Dolmabahçe Sarayı’nın döşenmesini de ona bırakmıştır. Bu yüzden sarayda ismi Bezirgân Paşa’ya çıkmıştır. Pembe Yalı paşanın İstanbul’da kurdurduğu billur camlarla, çeşmibülbüllerle süslenmiştir. Atiye Sultan ile geçen on yıllık evliliğinden sonra sultan ölünce paşa Atiye Sultan’ın kasrını terk ederek tekrar yalıya taşınmış ve öldüğü 1854 yılına kadar bu yalıda yaşamıştır. Paşa’nın öldüğü gün yalıda yaşayan kalfalar, hizmetkârlar “Ah efendimiz, bunları ne kadar severdi. O gitti. Ondan sonra bunları görecek göz kimde var?” diyerek yalıda ne kadar sanat eseri ve ne kadar çeşmibülbül varsa denize atmışlardır.

Ahmet Fethi Paşa Yalısı mimari yönden incelendiğinde harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana geldiği görülür. Yalı taş temeller üzerine yer yer tuğlaların da kullanıldığı ahşap bir mimariye sahiptir. Ahmet Fethi Paşa yalının orijinalliğini bozmadan onarmıştır. Yalının cephe görünümü ve planı tipik bir Osmanlı sivil mimarisini yansıtmaktadır. İki katlı, on altı odalı ve çok büyük iki salondan meydana gelen yalının üst katı Beylerbeyi’ndeki Hasip Paşa Yalısında olduğu gibi hiçbir sütuna dayanmadan duvarlar üzerine oturtulmuştur. Üst kattaki iki uç ve ortadaki dörder büyük eli böğründe ile dışarıya taşırılmış ve böylece hareketli bir cephe görünümü sağlanmıştır.

Yalıda karnıyarık plan tipi uygulanmıştır. Buradaki salonların uçları denize ve koruya doğru yönelmemiş, sofalar kıyıya paralel yerleştirilmiştir. Biri büyük, diğeri küçük iki sofa uzunlamasına uç uca yerleştirilmiştir. Her ikisinin de deniz ve kara tarafına değişik büyüklükte odalar yerleştirilmiştir. Büyük sofanın Kuzguncuk İskelesine yönelik dar yüzüne merdiven oturtulmuştur. Bu yalıdaki en büyük özellik sofalarda içe dönük bir sistemin uygulanmış oluşudur. Bunun da nedeni kalabalık olan ailenin bir arada oturabilmelerini sağlamaktır. Bunda, Fethi Paşa’nın Avrupai düşüncede sosyal yaşamının da ileri düzeyde olmasının büyük payı vardır.

Yalının bahçesi selsebillerle süslenmiş olup, iki kademelidir. Yalının havuzu Roma’daki Barberini Sarayı’ndaki havuzun bir benzeri olduğu söylenmektedir. Yalının bahçesinde bulunan Arif Hikmet Bey’in babası İsmet İbrahim’e hayrat olarak yaptırdığı mermer çeşmeye ait bir kitabe bulunmaktadır. Bu çeşme kitabesi yalının karşısında yamaç duvarından buraya getirilmiştir.

Yalının Üsküdar tarafındaki harem dairesi ile uşak odaları 1922 veya 1923 yılında yanmıştır. Günümüze gelen bölüm yangından zarar görmemiş, 1927–1928 yıllarında onarılmıştır. Paşa’nın ölümünden sonra damadı İngiliz Sait Paşa’nın torunu olan avukat ve eski Demokrat Parti milletvekili Şevket Mocan’ın mülkiyetine geçmiştir. Şevket Mocan yalıyı pembe renge boyatmıştır. Şevket Mocan’ın ölümünden sonra yalının kuzey bölümü ikinci eşinden olan kızı Rüya Mocan’a, güney bölümü de ilk eşinden olan kızı Ayşe Şemsa’ya kalmıştır.

Yalı 1990 yılında İsmail Yalçın isimli bir kişiye satılmış ve 1973 yılında Y. Mimar Sinan Genim tarafından restorasyonu yapılan yalı iyi bir durumda günümüze kadar gelebilmiştir. Yalının arkasındaki çam, çınar ve köknar ağaçlarının çoğunluğunu oluşturduğu koru belediye tarafından kamulaştırılmıştır

KRDNZ 01-07-2009 06:07 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli’de Akıntıburnu’nun sırtlarındaki düzlükte bulunan bu saray, Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi Sultan II. Mahmut’un kızı, Tophane Müşiri Mehmet Ali Paşa’nın eşi Adile Sultan (1826–1899) adına Abdülmecit tarafından 1876’da yaptırılmıştır. Sarayın bulunduğu alan Sultan Abdülmecit tarafından Tophane Müşiri Halil Paşa’dan satın alınmış, buradaki konak yıktırılmış ve Sarkis Balyan tarafından bu saray yaptırılmıştır.

Sarayın bulunduğu alan kayalık ve eğimli bir arazidir. Saray bu arazinin doğu-batı yönüne yerleştirilmiş ve batı cephesi tamamen Boğaziçi’ne yöneltilmiştir. Arazi konumundan ötürü sarayın ön yüzü üç, arkası da iki katlıdır. Saray 32.00x93.00 m. ölçüsünde dikdörtgen bir taban üzerine oturtulmuştur. Üç ayrı bölümden oluşan sarayın 55 odası bulunmaktadır. Sarayın çevresi tamamen koruluk olup, sahil yolundaki bir kapıdan içeriye girilmekte ve dolana dolana yükselen bir yolla saraya ulaşılmaktadır.

Sarayın batı bölümü tamamen Adile Sultan’a aittir. Bu bölüm yüksek bir kaide üzerine oturtulmuş olup, birinci katına iki yönlü bir merdivenle çıkılmaktadır. Dört kolonun taşıdığı şahnişli bir girişten sonra sahanlığa geçilmektedir. Girişte mermer döşeli büyük bir taşlık ve bunun iki yanında da büyük odalar bulunmaktadır. Buradan iki yönlü kolonların taşıdığı bir merdivenle de üst kata çıkılmaktadır. Üst kat sultanın özel dairesidir. Zemin katına benzeyen bir plan gösteren bu bölümde denize yönelik salona geniş bir şahniş eklenmiştir. Buradaki sofanın iki yanında da ayrıca büyük salonlar bulunmaktadır.

Sarayın doğu bölümünün girişinde uzun ve büyük bir taşlık bulunmaktadır. Geniş bir merdivenle çıkılan üst kat büyük bir sofanın çevresine sıralanmıştır. Bu salonun doğu ucunda servis bölümlerine yer verilmiştir.

Sarayın ana bölümü harem ve selamlık olarak kullanılan simetrik bir plan göstermektedir. Ortada merkezi bir bölüm büyük ve oval bir salon görünümdedir. Bu bölüm 28.00x10.00 m. ölçüsündedir. İki yana doğru da eyvan şeklinde eklerle genişletilmiştir. Oval salon dekoratif bezemelerinde geç rokoko üslubu açıkça kendini göstermektedir. Ayrıca sarayın bezemeleri arasında meandr motifleri, akantus yaprakları, sekiz köşeli yıldızlar, çeşitli kıvrımlar dikkati çekmektedir.

Sarayın cephesi sade bir görünümdedir. Cepheler üçlü pencerelerle hareketlendirilmiştir. Sarayın arkasındaki bahçede müştemilat binalarına yer verilmiştir. Bazı kaynaklarda sarayın deniz kenarında yalı ve bir de deniz hamamı olduğu söylenirse de bunlardan bir iz günümüze gelememiştir.

Adile Sultan Sarayı 1916 yılında Kandilli Adile Sultan İnas Mekteb-i Sultanisi ismi ile okula dönüştürülmüştür. Cumhuriyet döneminde Kandilli Kız Lisesi olmuş, sarayın bulunduğu alanın altına alt kotlarda betonarme eğitim birimleri eklenmiştir.

Adile Sultan Sarayı 1986 yılı Mart ayının başında yanmış ve saray tamamen harabeye dönmüştür. Yangın sırasında sarayın içerisinde bulunan değerli eşyalar ve aynalar da yok olmuştur. Bu yangından sonra bir süre kendi haline terk edilmiş, bundan sonra İstanbul Valiliği, Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı ve Hacı Ömer Sabancı Vakfı’nın ortak girişimleri ile onarılmıştır. Bu onarımlarda yapının yangında hasar gören duvarları güçlendirilmiş, çatısı örtülmüştür. Ödenek yetersizliğinden bir süre yarım kalan yapı, Sakıp Sabancı’nın sağladığı kaynakla 2004 yılında restorasyonu başlamış ve açılışı 28 Haziran 2004’te yapılmıştır.

Günümüzde Adile Sultan Sarayı’nın 500 kişilik ziyafet ve toplantı salonu, 200 kişilik küçük toplantı salonu, 1300 m2’lik kokteyl ve sergi salonu, 20 adet 30–40 kişilik seminer salonları, 150 kişilik lokantası, 60 kişilik kafeteryası ile müze yönetim ve servis birimleri bulunmaktadır. Sarayın işletmesini Lütfi Kırdar Uluslar arası Kongre ve Sergi Sarayı’nı da yürüten UKTAŞ firması üstlenmiştir.

haticee 01-07-2009 10:04 AM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
tesekkrler...

Şengül Şirin 01-07-2009 12:56 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
Emeğine sağlık arkadaşım.

KRDNZ 01-07-2009 05:58 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)


İstanbul Eminönü ilçesi, Sultanahmet Meydanı’nda bulunan İbrahim Paşa Sarayı XVI. yüzyıl Osmanlı mimarisinin önemli yapılarından biri olup, Hipodromun oturma kademeleri üzerinde bulunmaktadır. Yapım tarihi kesin olmamakla beraber, bu yapı Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1520 yılında on üç yıl sadrazamlık yapan İbrahim Paşa’ya hediye edilmiştir.

Evliya Çelebi bu sarayla ilgili olarak; “En büyük saray, At Meydanı’ndaki İbrahim Paşa Sarayı’dır. Bu zat Kanuni Sultan Süleyman veziridir. Bu sarayın yarısı bölünüp padişahlara mahsus saray yapılıp, has gılmandan ikinin kadar zülüflü padişah gılamı vardır. İstanbul’da bundan büyük saray yoktur” demektedir.

İbrahim Paşa Kanuni Sultan Süleyman’ın 13 yıl sadrazamı olmuş, 1524 yılında evlenme töreni burada 15 gün 15 gece sürmüştür. Bu nedenle sarayın mehterhane bölümünde Kanuni için özel bir taht kurulmuştur. XVII. yüzyıl ortalarına kadar Acemi Oğlanlar Ocağı olarak kullanılmıştır. Sultan III. Murat’ın kızı ile evlenen Bosnalı İbrahim Paşa’nın mülkiyetine geçmiştir. Bunu Selaniki Tarihi şöyle anlatmaktadır:

”İbrahim Paşa Hazretleri’ne Atmeydanı sarayı temlik olunduğudur. Ve sene-i merküme zilkadesinin aharında Padişah-ı gerdun vekar Hazretleri teksire-i Hümayun gönderup vezir-i mükerrem İbrahim Paşa’ya Atmeydanı’nda olan eski İbrahim Paşa Sarayının İçoğlanları sakin olduğu yerden maadasını hibe ve temlik ettim, hüccet-i şer’iye yazulsun ve mülknâme verilsün buyurup ve iç sarayının tamir temrinine şürü olunmak ferman olundu.”

İbrahim Paşa Sarayı kaynaklardan ve minyatürlerden öğrenildiğine göre; At Meydanı’nda (Hipodrom) yapılan şenlik, Sultan III. Murat şehzadesi Mehmet’in sünnet düğünü gibi olayların yanı sıra Osmanlı tarihindeki isyanlarda da ismi geçmiştir. İbrahim Paşa’nın 1536’da öldürülmesinin ardından ondan sonra gelen sadrazamlar tarafından kullanılmış, kışla, elçilik sarayı, defterhane, mehterhane, dikimevi, cezaevi olarak da kullanılmıştır. Bir ara avlusu içerisine evler yapılmış, bir bölümünden askerlik şubesi olarak yararlanılmıştır.

İbrahim Paşa Sarayı ilk yapılışında dört büyük iç avlu çevresinde yapılmış bir saray idi. Osmanlı sivil mimarisindeki ahşap yapıların aksine bu yapı kesme taştan yapılmıştır. Sarayın ikinci avlusu yapının ağırlık noktasını oluşturmaktadır. Birinci avludan daha yüksekte olan ikinci avluya merdiven ve kapılardan girilmektedir. İkinci avlu minyatürlerde padişahın göründüğü bölümlerin sağında belirtilmiştir. Bu mekânlardan arkada bugün olmayan bölümlere geçişi sağlayan kapılar bulunuyordu. Avlunun batı duvarına Sultan II. Mahmut tuğralı 1831–1832 tarihli barok üslupta bir çeşme yapılmıştır. Bugünkü girişin üzerinde bulunan küçük köşkün minyatürlerde görülen köşkün yerine daha geç tarihlerde yapıldığı sanılmaktadır.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...4.jpg%E2%80%9Dİkinci avlunun batı ve kuzey yönünde, zemin kat üzerindeki mekânlar tonoz ve kubbelerle örtülmüştür. Bunların içlerinde ocakların da bulunduğu odalar ve revaklar vardı. Sarayın ikinci avlusunun güneyinde, sultanların At Meydanı’nda yapılan eğlenceleri seyrettikleri Divanhane bulunmaktadır. Burası yazılı kaynaklarda ve minyatürlerde görülen şahnişin olduğu yerdir. Son onarımlar sırasında yenilenmiştir. Selâniki’nin “Kasr-ı Şahnişin yapıldı” diye belirttiği bu bölümün duvarlarındaki izlerden çini ile kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Matrakçı Nasuh’un minyatüründe Divanhane’nin avluya bakan cephesinin ahşap sütunlu olduğu görülmektedir. Buradaki ahşap direkler ahşap kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Divanhane ayrı bir kapı ile kışlık veya iç divanhane ile de bağlantılıdır.

İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlusu ana cephenin sağında, bugünkü Adalet Bakanlığı Arşiv Dairesi’dir. Bunun önüne XIX. yüzyılda Tapu ve Kadastro Binası yapılmıştır. Arkasındaki dördüncü avluda altta koğuşlar, üstte kubbeli revaklar ve kubbeli odalara yer verilmiştir.

Dördüncü avlu 1939 yılında Adliye Sarayı’nın yapı sırasında yıkılmıştır. Y. Mimar Sedat Çetintaş’ın çizimlerinden iki katlı, revaklı, revakların arkasında odalar bulunduğu anlaşılmaktadır. Nurhan Atasoy buradaki ince uzun binanın ahırlar olduğunu belirtmiştir. Nurhan Atasoy ikinci ve dördüncü avlular arasındaki boşluğu dolduran iki katlı, kemerli beşik tonozlu yapının hazine ve batı ucundaki ikinci kata kadar çıkan merdivenin sarayın kulesine ait olduğunu ileri sürmüştür.

İbrahim Paşa Sarayı’nın günümüze gelen bölümleri Türk ve İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.

KRDNZ 01-07-2009 06:00 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)


İstanbul ili Fatih ilçesinde, Edirnekapı ile Eğrikapı arasında Bizans kara surlarına bitişik olan Tekfur Sarayı, Konstantin Sarayı, Porfirogennetos Sarayı isimleri ile tanınmıştır. Halk arasında bu saraya Tekir Sarayı ismi de yakıştırılmıştır.

Büyük Sarayın XII. Yüzyıldan sonra terk edilmesi ve yıkılmaya bırakılmasından sonra Tekfur Sarayı önem kazanmıştır. Saray eski sur duvarı ile Theodosios surları arasında üç katlı olarak kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Sarayın alt katında ikiz olarak düzenlenmiş dört kemerle önündeki avluya açılan 17 m. uzunluğunda yüksek bir bodrumu bulunmaktadır. Bu bölümde yapılan araştırmalarda iki dizi halinde sütunların on iki bölüme ayrıldığı kalıntılarından anlaşılmaktadır. Üst katlarla bu bölüm arasındaki mimari uyumsuzluktan alt katın daha erken dönemde yapılmış bir yapıya ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu bodrumun üzerindeki birinci kat avluya açılan kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır. Büyük kemerler içerisinde olan bu pencerelerin iç tarafında, iki yanlarında nişler bulunmaktadır. Buradan bir rampa ile çıkıldığı sanılan 24.00x11.00 m. ölçüsündeki üst katın dört duvarına da pencereler açılmıştır. Ahşap döşemeli olduğu sanılan bu kat sarayın en görkemli bölümüdür. Bu bölümün doğu-güney köşesinde bulunan sura ait burcun üzerindeki mermer konsollar bir balkonun varlığına da işaret etmektedir. Nitekim bu balkon Piri Reis’in İstanbul minyatüründe de görülmektedir. Güneye bakan cephenin ortasında şahniş şeklinde bir çıkma bulunmaktadır. Aynı zamanda burada küçük bir şapele de yer verilmiştir.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...0.jpg%E2%80%9DSarayın üst örtüsünün çifte meyilli ahşap bir çatı ile örtülü olduğu alınlıklarından anlaşılmaktadır.

Sarayın şehre yönelik güney cephesi bezemesiz kesme taştan yapılmıştır. Yalnızca üst kattaki pencerelerin kemerleri taş ve tuğladan süslemelerle hareketli bir görünüme sokulmuştur. Avluya yönelik cephe ise tuğla ile bezenmiştir. Böylece Tekfur Sarayı’nın asıl cephesinin avluya bakan cephe olduğu anlaşılmaktadır. Burada beyaz taş ve kırmızı tuğlalar bir arada kullanılmıştır. İki katı birbirinden ayıran friz ile kemer aralarındaki üçgen yüzeyler taş ve tuğlaların meydana getirdiği geometrik motifler şeklindedir. Kemerlerin etrafında küçük süs çömleklerinin harç içerisine yerleştirildiği de izlerden anlaşılmaktadır.

Tekfur Sarayı tek başına bir yapı olmayıp, sur boyunca uzanan bir saray topluluğunun bir bölümüdür. Nitekim bunun kuzeyinde 30–40 m. uzaklıkta bir başka pavyonun muntazam taş ve tuğla dizili cephe kalıntıları görülmektedir.

Tekfur Sarayı İstanbul’un fethinden sonra çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. XVI. yüzyıl Piri Reis İstanbul resminde, Melchior Lorichs’in İstanbul panoramasında da sarayın sağlam bir halde olduğu, üzerinin çift meyilli bir çatı ile örtülü olduğu resmedilmiştir. Ancak bu dönemde bu sarayın ne amaçla kullanıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Tekfur Sarayının bulunduğu yerde İznik’ten getirilen ustalar 1718-1719’da çini yapım merkezi kurmuşlardır. Bu imalathanede yapılan çiniler Osmanlı çini sanatında Tekfur Sarayı Çinileri olarak tanınmıştır. Kalite olarak XVI. yüzyıl çinilerinden daha aşağı düzeydeki bu çiniler İstanbul’un çeşitli yerlerinde yapılan camilerde kullanılmıştır.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...9.jpg%E2%80%9DXIX. yüzyıl başlarında burada bir şişehane açılmış, daha sonra Musevilerin toplu olarak oturdukları mesken konumuna gelmiştir.

XX. yüzyılın başlarında dört duvarı ayakta olan Tekfur Sarayının yıkılmasını önlemek için avlu cephesini taşıyan sütunları demir dikmelerle desteklenmiştir. 1955–1970 yılları arasında yapılan onarımlarda bu demirlerin yerlerine mermer sütunlar konmuş ve duvarların yıkılması önlenmiştir.

Bu dönemde saray Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nün denetimine bırakılmıştır. Günümüzde Fatih Belediyesi’nin kontrolünde yeni düzenlemeler yapılmakta, yeni bir fonksiyon verilmeye çalışılmaktadır.

KRDNZ 01-07-2009 06:01 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254600817

Mangana (Manganlar) Sarayı (Eminönü)


İstanbul ili Eminönü ilçesi, Topkapı Sarayı ile Sarayburnu Değirmen Kapısı arasındaki yamaç ve alanlarda Bizans döneminde Mangana olarak isimlendirilen saray, savaş gereçlerinin depoları ve Ayios Yeryios Manastırı bulunuyordu.

Mangana Sarayı başlangıçta İmparator I.Mihael’in (811–813) IX. yüzyılda burada yaptırdığı bir köşk ve ona bağlı yapılardan oluşmuştur. İmparatorun oğlu İgnatios burada yaşarken İmparator I.Basileios (867–886) onu buradan çıkarmış ve patrik yapmıştır. Bundan sonra saray kendi haline terk edilmiştir. Bizans İmparatorları X.-XI. yüzyıllarda Büyük Sarayın yerine Mangana Sarayını tercih etmişlerdir. Bu arada Mangana Sarayı Bizans’ın gözden düşen saray mensuplarının hapsedildiği bir yer konumuna gelmiştir.

XII. yüzyıldan sonra, büyük olasılıkla II.İsakion Angelos (1185-1195) zamanında saray yıktırılmış ve taşları başka yerlerde kullanılmak üzere sökülmüştür. İstanbul’un fethinden sonra bazı kalıntılarının ayakta kaldığı kaynaklardan öğrenilmektedir. Tarihçi Dukas’ın yazdığına göre, fetihten sonra bu sarayın kalıntılarının olduğu yere dervişler yerleşmiş ve burası bir dergâha dönüşmüştür. Topkapı Sarayı’nın yapımı ile birlikte sarayın bulunduğu alan Sur-u Sultani ile çevrilmiş ve saray Topkapı Sarayı’nın sınırları içerisinde kalmıştır.

I.Dünya Savaşı’nda İstanbul’un işgalinde Fransız birlikleri sarayın bulunduğu yerdeki askeri depolara el koymuşlar, buradaki sarayın mahzenlerinden ve sarnıçlarından yararlanmışlardır. R.Demangel ve E.Mambory sarayın kalıntılarını incelemişler ve planlarını çizmişlerdir. Fransız işgal ordusunun 1923’te İstanbul’dan ayrılmasından sonra bu mahzen ve sarnıçlar kendi haline terk edilmiştir.

R.Demangel ve E.Mambory’nin Manganlar Sarayı ile ilgili verdikleri bilgilere göre; Mangana Sarayı’nın alt yapısına ait olduğu sanılan büyük bir mahzen ile askeri depolara kadar uzanan saray İncili Köşk’e kadar uzanıyordu. Buradaki 65x40 m. genişliğindeki dikdörtgen planlı bir mekân olup, içerisinde paye ve sütunlar bulunuyordu. Bu mekânın yanlarında da onları tamamlayan daha dar mekânların izlerine değinilmiştir. Bütün bu bölümlerin izleri kubbeli tonozlarla örtülmüştü.

Mangana Sarayı olarak tanımlanan bu yapının beş katlı olduğunu İmparator I.Aleksios’un kızı Anna Komnena yazmıştır. Onun söylediğine göre, sarayın son derece muhteşem bir görünümü vardı. Mangana Sarayı ile ilgili bunun dışında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

KRDNZ 01-07-2009 06:54 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
  • Büyük Saray (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Sultanahmet Camisi’nin güneyinde, Hipodromdan Marmara Denizi’ne kadar uzanan 100.000 m2’lik alanı Bizans’ın Büyük Sarayı kaplamıştır. Burada birbirlerinden ayrı olarak Bukaleon, Hormistas, Mangan ve Dafne gibi küçük saraylar yaptırılmıştır.

Büyük Saray çeşitli yapılar, tören salonları, kiliseler, bahçeler ve oyun yerlerinden oluşan küçük bir şehir görünümünde idi. Bu saraya İmparatorun Evi, Saray, Mukaddes Saray, Bukaleon, Hipodrom Sarayı, Eski Saray ve Büyük Saray gibi isimler verilmiştir.

İstanbul’daki Bizans İmparatorluk sarayları ile ilgili bilgiler İmparator VI. Constantinos Porfirogennetos’un (913–959) Törenler isimli kitabından öğrenilmektedir. Bunun yanı sıra A.Mortmann, A.Dethier, J.Ebersolt, E.Maumbory, Th.Wiegand gibi araştırmacılar bu bilgilerin ışığı altında yaptıkları kısa süreli sondajlarla Büyük Saray’ı tanıtmaya çalışmışlardır.

İngiltere’nin Edinburg’taki St.Adrews Üniversitesi adına Dr.D.Russel’in mali ve ilmi yardımları ile 1933-1938 yıllarında Prof.Dr. J.H.Baxter’in burada yapmış olduğu kazılarda Büyük Saray’a ait mozaiklerin büyük çoğunluğu ortaya çıkmıştır. Alman mimarlarından G.Martiny kazı alanının planını çıkarmış ve bu çalışmaları yaparken de mozaiklerle karşılaşmıştır. Mozaiklerin ortaya çıkışı ile birlikte alan genişletilmiş ve bunun yanı sıra da mimari elemanlar, çanak çömlek parçaları da bulunmuştur. Çalışmalar 3.500 m2’lik sütunlu bir avluyu ortaya çıkarmıştır. Çevresi 6 m2’lik sütunlu geçitlerle çevrili olan bu avlunun güneydoğu kesiminde 25 m. uzunluğunda, 16.50 m. genişliğinde bir yapı ile bağlantılı olduğu da görülmüştür.

II. Dünya Savaşı nedeniyle kazı çalışmaları yarıda kalmış, ortaya çıkan mozaiklerin üzeri ince beton bir tabaka ile kapatılmıştır. Prof.Dr.D.Talbot Rice 1951-1954 yıllarında Büyük Saray mozaikleri üzerindeki çalışmaları yeniden başlatmış, mozaikler temizlenmiş ve yeni parçalar da bulunmuştur. Bu arada revaklı avlunun güneybatı, kuzeybatı bölümlerinde döşeme parçaları bulunmuştur. Ayrıca bugün müze olarak açılan kuzeydoğu bölümünde de 170 m.lik oldukça sağlam, iyi durumda bir mozaik döşeme ile karşılaşılmıştır. Burada bulunan mozaik döşemenin Bizans İmparatorluk atölyesinin eseri olduğu anlaşılmaktadır. Bu atölyelerde imparatorluğun dört bir yanından gelen sanatçılar çalıştırılmıştır.

Bizans İmparatorluk Sarayı’nın İstanbul’un arkeolojisine açıklık getirmesi yönünden büyük önemi vardır. Sarayın çevresinde Ayasofya, Aya İrini, Hipodrom, Sergios Bakkhos (Küçük Ayasofya) gibi yapılar bulunuyordu. Kuzeydoğudan güneybatıya doğru eğimli bir arazide kurulan bu saray kompleksi geniş teraslar ve duvarlarla desteklenmiş, saray da meydana getirilen bu alanın üzerinde kurulmuştur. Böylesine geniş bir alana yayılan sarayın doğusunda Magnaura ile Khalke bölümleri, güneybatısında muhafız alayı kışlaları ve diğer yan kuruluşlar yer alıyordu. Sarayın batısında İmparatorun kabul salonu ile günlük yaşantısını sürdürdüğü bölümler vardı.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...5.jpg%E2%80%9D

İmparator I.Constantinius’un (306–337) başlattığı bu yapı topluluğu, onu izleyen imparatorların yaptırdığı ilavelerle daha da genişletilmiştir. I.Iustinianus (527-565), II.Iustinos (565-578), V.Constantinos (741-775), Teophilos (829-842), I.Basileios (867-886) ve VI. Leon’un (886-912) sarayın genişletilmesinde büyük katkıları olmuştur. Sarayın kuzeybatısında Hipodrom, Zevk Siopos Hamamları, güneybatı ve güneydoğusunda deniz, kuzeyinde Ayasofya, Senato Binası ile Augusteion Meydanı bulunuyordu.

Sarayın görkemli girişini I.Constantinius yaptırmıştır. Buradaki Khalke bölümünün altın yaldızlı kapısı ile Bizans kaynaklarından öğrenildiğine göre, ilginç bir kubbesi vardı. Daphe diye isimlendirilen oktogonal planlı yapının ortasında I.Constantinius’un salonu bulunuyordu. İmparatorun yabancı devlet elçilerini kabul ettiği Magnaura da yine bu dönemde yapılmıştır. II.Theodosius zamanında (408-450) saray alanındaki çalışmalar Marmara kıyılarına kadar yayılmıştı. Bu arada 409 yılında saray yakınlarında özel yapıların yapılması da yasaklanmıştı. Nika İhtilali sırasında, 532’de yakılan bu sarayı İmparator Iustinianus yeniden yaptırmıştır. Bu sırada Khalke kapısının içerisinde bulunan çeşitli heykeller, imparator tasvirleri ve mozaikler de bu bölümü çok daha zenginleştirmiştir.

Iustinianus’un saray topluluğuna eklediği en önemli yapılardan birisi de Çatladıkapı’daki Hormistas veya Bukaleon Sarayı diye isimlendirilen bölümlerdir. Pek az kalıntının günümüze ulaşan bu bölümün de imparatorun tahta çıkmadan önce tahta çıkmadan önce yaşadığı mekânlar olduğu sanılmaktadır. Sarayın bu bölümleri XX. yüzyılın başında buradan geçirilen Sirkeci demiryolunun yapımı sırasında yıkılmış ve büyük bir kısmı da çevredeki yeni yapılanmaların altında kalmıştır. Günümüzde sahil yolu üzerinde mermer söveli pencereleri ile bu sarayın mahzeni ve görkemli kapısı görülebilmektedir.

Saray II.Iustinianus zamanında batıya doğru genişletilmiş ve buradaki yapılara son derece görkemli bir taht salonu eklenmiştir. Oktogonal görünüşlü, küçük kubbeli bu taht salonu bir bakıma İtalya’daki St.Vitale ile Sergios Bacus’a benziyordu. İçerisi tümü ile mozaiklerle kaplanmıştı. Buradan Hipodroma geçişi sağlayan Triklinos denilen geçit de yine bu dönemde yapılmıştır. Bunun ardından V.Constantinius Hıristiyanlığın kutsal eşyalarının korunduğu Meryem Kilisesini, I.Basileus da Yunan haçı planlı Hagios Demetrius Kilisesini, hapishaneyi ve Taykanisterion denilen oyun sahnesini yaptırmıştır. VII. Constantinius Porphyrogennetos döneminde (913–959) eski sarayın tümünü yeni baştan restore ettirmiştir.

Bizans imparatorlarının IV.-IX. Yüzyıllar arasında yaşadıkları Büyük Saray X. yüzyıldan sonra önemini yitirmiştir. Komnenos sülalesinin imparatorları Ahırkapı ile Sarayburnu arasındaki Manganlar Sarayına ve Ayvansaray’daki Blakerna Sarayına önem vermişlerdir. Bu dönemde Büyük Saray yalnızca resmi toplantılara ayrılmıştır.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...3.jpg%E2%80%9D

İstanbul’un Latin İstilası sırasında (1204–1261) kentin birçok yapıları gibi Büyük Saray’da yağmalanmış ve kısmen yıkılmıştır. İstanbul’u Latinlerden geri alan VII. Mikhael Palaiologos (1259–1282) Blakerna Sarayının onarımı tamamlanıncaya kadar Büyük Sarayda yaşamıştır. Bizans İmparatorluğu’nun son yıllarında Büyük Saray kendi haline bırakılmış, gereksinim duyuldukça yapı malzemeleri sökülmüş ve başka yerlerde kullanılmıştır.

İstanbul’un fethinden 30 yıl kadar önce buraya gelen Floransalı Buendelmonde Büyük Sarayın tamamen terk edildiğini ve bir taş yığını görünümünde olduğunu belirtmiştir.

İstanbul’un fethinden sonra Büyük Saray’ın bulunduğu alan, şehrin yeniden yapılması ile ele alınmıştır. Bunun sonucu olarak da sarayın kalıntıları çevrede yeni kurulan mahalleler arasında kalmıştır. XVII. yüzyılda Sultanahmet Camisi’nin arastası bu sarayın kalıntılarının üzerine yapılmıştır. Sultanahmet’teki 1865–1852 yıllarında çıkan yangınlar arasta ile birlikte Büyük Saray kalıntılarının daha da harap olmasına neden olmuştur.

Büyük Saray’a ait bazı kalıntıların olduğu yerde mozaiklerin ortaya çıkması üzerine bu bölüm “Mozaik Müzesi” ismi altında 3 Aralık 1953’te İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne bağlı bir bölüm olarak ziyarete açılmıştır. Açılan bu müze 26 Eylül 1979’da Ayasofya Müzesi yönetimine bırakılmıştır. Günümüzde bu müzenin ismi “Büyük Saray Mozaikleri Müzesi” olarak değiştirilmiştir.

KRDNZ 01-07-2009 06:56 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254600957
Koca Sinan Paşa Türbesi (Eminönü)


İstanbul Eminönü ilçesi, Divanyolu üzerinde, Yeniçeriler Caddesi’nde bulunan Koca Sinan Paşa Türbesi kendi ismini taşıyan külliyesinin bir bölümündedir. Külliye ile birlikte türbeyi Mimar Davud Ağa 1593 yılında yapmıştır.

Koca Sinan Paşa Sultan II. Selim (1566–1574), Sultan III. Murad (1574–1595), Sultan III. Mehmed (1595–1603) dönemlerinde beş defa sadrazamlık yapmıştır. Enderun’dan yetişmiş sarayda Çeşnigirbaşı görevinde bulunmuş, bundan sonra Mirimiran olmuş ve ardından Erzurum, Halep, Mısır Beylerbeyliğine tayin edilmiştir. Sultan II. Selim zamanında Yemen seferine katılmış ve Yemen’i fethettiği için de kendisine Yemen Fatihi unvanı ile Vezirlik rütbesi verilmiştir. Ardından Tunus’u da fethetmiştir. İran seferinde Serdar ve Sadrazam olmuştur. Bu dönemde yaşlı olduğundan ötürü de kendisine Koca Sinan Paşa denilmiştir. Sinan Paşa 1596 yılında ölmüş ve kendi adına 1593 yılında yaptırdığı külliyesi yanındaki türbeye gömülmüştür.

Koca Sinan Paşa’nın türbesi dıştan on altıgen, içten sekizgen planlıdır. Kesme taştan yapılmış olan türbenin giriş kapısı önünde beş mermer sütunun taşıdığı üzeri meyilli bir revak bulunmaktadır. Buradaki sütunlar kaş kemere benzeyen dilimli kemerlerle birbirine bağlanmış, ayrıca köşelere de sütunlar yerleştirilmiştir. Türbenin cephesi oldukça hareketli bir görünümdedir. Cephenin alt kısmı dikdörtgen formda, demir parmaklıklı, sivri kemerli, geometrik motifli pencerelerle hareketlendirilmiştir. Pencerelerin üst kısımları iki renkli taşla örülmüş, alçı şebekeli pencereler arasında kalan yüzeylere de sağır pencereler yerleştirilmiştir. Bunların üzerinde tüm cepheyi çepeçevre dolanan mukarnaslı bir kuşak ile palmetli bir frize yer verilmiştir. Türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer pencere bulunmaktadır. Bunlardan alt kat pencereler dikdörtgen söveli, üst sıradakiler ise müzeyyen küçük pencerelerdir.

Türbenin üzeri on altıgen kasnaklı sivri bir kubbe ile örtülmüştür. Bezeme olarak dikkat çeken bir özelliği bulunmamaktadır.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...7.jpg%E2%80%9DYuvarlak kemerli mermer söveli bir kapıdan girilen türbenin kitabe yeri boş bırakılmıştır. Türbenin içerisinde de dikkati çeken bir bezeme bulunmamaktadır. Yalnızca kubbe içerisine sülüs yazı ile Zümer suresinin 53. ayeti yazılmıştır. Bunun dışında kalan yüzeyler kıvrık dal ve bitkilerle bezenmiştir. Bu bezeme kubbenin ortasından kubbe eteğine kadar devam etmektedir.

Türbe içerisinde Koca Sinan Paşa’nın sandukası dışında iki adet daha ahşap sanduka ile biri kitabeli iki mermer çocuk lahdi bulunmaktadır. Bu sandukalar üzerinde kitabe bulunmadığından kime ait oldukları bilinmemektedir. Türbenin çevresindeki hazirede dönemin önemli kişilerine ait mezar taşları bulunmaktadır.

Koca Sinan Paşa Türbesi İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


KRDNZ 01-07-2009 06:57 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)


İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Süleymaniye yapı topluluğunun yanı başında Salis ve Rabi Medreselerinin köşesinde, Fetva Yokuşu ile Mimar Sinan Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunmaktadır.

Mimar Sinan 1556 yılında Süleymaniye Külliyesini tamamladıktan sonra bu türbeyi yaptırmıştır. Türbenin yanında bulunan Mimar Sinan’ın evi ile sıbyan mektebi günümüze gelememiştir. Mimar Sinan türbesini kendi mülkü olan arsasının en uç noktasına yapmıştır. Yaptığı her eserde yeni değişiklikler deneyen Mimar Sinan bunu kendi türbesinde de uygulamıştır.

Süleymaniye Külliyesi içerisinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri ile kendi türbesi karşılaştırıldığında bu türbenin oldukça basit ve mütevazı bir görünümdedir. Büyük olasılıkla Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişahın yanına gösterişli bir türbe yapmaktan kaçınmıştır. Bununla beraber türbesini mimari yönden son derece ahenkli ölçülerle, adeta bir yüzük taşı gibi bulunduğu üçgen alanın en uç noktasına oturtmuştur.

Türbe yontma köfeki taşı ile mermerden yapılmıştır. Mimar Sinan Caddesi’ndeki avlu duvarına on bir, Fetva Yokuşu’na da geometrik şebekeli beş mermer pencere açılmıştır. 1940 yılında yapılan onarım sırasında buradaki avlu duvarları yıkılmış, lotus ve palmetlerden meydana gelen bir frizle sonuçlanarak yeniden yapılmıştır. Bazı eski resimler avlu duvarının onarım öncesi durumu ile ilgili bazı fikirler vermektedir. Bunlara göre muntazam olmayan kaba yontma taş duvar üzerine yine taş bir friz geçirilmiş ve bunu pencere dizisi izlemiştir. Orijinal pencere dizisi ile bugünkü pencereler arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının önündeki hacet penceresinin üzerine yekpare mermerden bir kitabe yerleştirilmiştir. Bu kitabe sülüs yazılı on beş kartuşlu Nakkaş Sai’nin eseridir.

Kitabe:
“Ey iden bir iki gün dünya sarayında mekân
Cay-i asayiş değildir âdeme milk-i cihan
Han Süleyman’a olub mimar bu merdi Güzin
Yapdı bir cami verir Firdevsi âlâdan nişan
Emri şahile kılub su yollarına ihtimam
Hızr olub abıhayatı âleme kıldı revan,
Çekmece cisrine bir tâkı muallâ çekdi kim,
Aynıdır âyinei devranda şekli Kehkeşan
Kıldı dört yüzden ziyade mesçidi âli bina,
Yapdı seksen yerde cami bu aziz kârdan.
Yüzden artuk ömr sürdü akıbet kıldı vefat
Yatuğu yeri Hüda kılsın anın bagı cinan
Rıhletinin Sâi-i dâi tarihini
Geçdi bu demde cihandan pîri mimaran
Sinan 996.”

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...4.jpg%E2%80%9DMimar Sinan’ın mermer sandukasının üzeri birbirine sivri kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı bir tonoz ile örtülmüştür. Kemer ayaklarının masif görünüşleri keskin hatlarla, köşelerde de sütuncuklarla gizlenmek istenmiştir. Türbenin üzerini örten tonozun ön kısmı da kubbemsi bir şekilde dışarıya taşırılmıştır.

Sandukanın baş ve ayak taşları yekpare mermerdendir. Baş taşının üzerindeki burma kavuğu da son derece sanatkârane biçimde yontulmuştur.

Türbe içerisinde üç mezar daha bulunmaktadır. Bunlardan ikisinin kime ait olduğu bilinmemektedir. İbrahim Hakkı Konyalı soldaki mezarın Mimar Sinan’ın ikinci karısı Gülruh Hatun’a, sağdakinin de torunu ve aynı zamanda vakfının mütevellisi Derviş Çelebi’ye ait olduğunu ileri sürmüştür. Türbe içerisindeki üçüncü mezar Neo-Klasik devrin öncülerinden Mimar Ali Talat Bey’e aittir. Ali Talat Bey 19 Ekim 1922’de öldüğünde arkadaşları onu hayran olduğu Mimar Sinan’ın yanına gömmüşlerdir. Bu mezarın üzerine kendi arzusu ile de ismini belirten bir kitabe konulmamıştır. Türbenin ucuna da Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılan bir sebil yerleştirilmiştir.

Mimar Sinan’ın Türbesi 1938 yılında İstanbul Vakıflar Başmimarı Vasfi Egeli tarafından onarılmıştır.

KRDNZ 01-07-2009 06:59 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254601122
Hatice Turhan Sultan Türbesi (Eminönü)


İstanbul Eminönü ilçesinde, Safiye Sultan’ın 1598’de yapımını başlattığı, Kösem Sultan’ın girişimlerine karşılık yarım kalan ve sonra, Hatice Turhan Sultan tarafından 1665’te tamamlanan Yeni Cami Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan Hatice Turhan Sultan Türbesi 1663 yılında yapılmıştır. Mimarı Yeni Cami’nin de mimarı olan Mustafa Ağa’dır. Yeni Cami’nin güneyinde yer alan türbe ile cami arasında bir yol geçmektedir. Türbe Valide Sultan adına yapılmışsa da, daha sonra buraya Sultan IV. Mehmet ve padişah ailesinden bazı kişiler gömülmüştür. Hatice Turhan Sultan, Sultan İbrahim’in eşi, Sultan IV. Mehmed’in de annesidir.

Mimari yönden Sultanahmet Türbesi’ne benzeyen bu türbe kare planlı bir mekân ile türbenin ön cephesinde 15.00x15.00 m. ölçüsünde bir revaktan meydana gelmiştir. Bu revak kırmızı ve beyaz taşların alternatifli olarak örülmesinden meydana gelen sivri kemerler ve duvara bitişik payelere dayanmaktadır. Revakın orta bölümü pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Revak çini süslemeli ve kalem işi süslemeler ile bezelidir. Buradaki beyaz zeminli dikdörtgen panoların ortalarına kırmızı ve soluk yeşil renkte şemseler yapılmış ve içleri çiçek demetleri ile doldurulmuştur. Panoların köşelerinde ise kırmızı renkte dolgu motifleri bulunmaktadır.

Türbe kapısının sağ tarafında mealen “Ey kapılar açan Allahım, bize hayırlı kapılar aç” yazısı yer almaktadır.

Türbe kesme taşlardan yapılmış revakın yer aldığı cephe dışında iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen mermer söveli olup, demir lokmalı parmaklıkları vardır. Üst sıra pencereler sivri kemerli alçı şebekelidir.

Türbenin içerisi çini ve kalem işleri ile bezenmiştir. Burada İznik işi çinilere yer verilmiştir. Pencerelerin üzerindeki yazı kuşağı ile sonuçlanan bölümün üzerindeki duvarlara ve yapıyı örten kubbe klasik malakâri süslemelerle bezelidir. Buradaki orijinal bezemeler 1959 yılında yapılan restorasyon sırasında ortaya çıkarılmıştır. Klasik madalyon ve rozetlerden oluşan bu bölümdeki kalem işleri orijinal kalem işlerinin tekrarı olarak XIX.-XX. yüzyıl arasında yapılmıştır. İç mekânı çepeçevre kuşatan çini kuşakta Mülk suresinin 1.30. ayeti yazılıdır. Türbenin batı duvarı içerisine iki satırlık talik yazılı bir kitabe bulunmakta olup, bu kitabe Sultan IV. Mehmet’in türbeye gömülmesi sırasında buraya konulmuştur.

http://www.e-tarih.org/%E2%80%9Dhttp...7.jpg%E2%80%9DKitabe:

“Mehemmed Han-ı Rabi ibn-i İbrahim-Ferruh-dem
Onunla bulmuştu izz ü şevket tahtı Osmanî
Hitab’ı ircil ahir erince canib-i Hak’tan
Müşerref eyledi ruhu revanı bağ-ı rıdvanı
Kemal üzre bulup kadr-ü ayarın ehl-i İrfanın
Müsahip eylemişti Fenn-i abd-i senahanı
O yerde yattığınca Hazret-i Hak eyleye daim
Serir-i ma’delette Gazi Sultan Mustafa Hanı”

Türbenin önündeki revakın sağ tarafına Sultan III. Ahmet zamanında bir kütüphane yaptırılmıştır. Ayrıca türbenin yanına sonradan Havatin ve Cedid Havatin denilen iki türbe daha yapılmıştır.

Türbede, Sultan IV. Mehmed, Hatice Turhan Sultan’ın yanı sıra Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmet ve Sultan I. Mahmut gömülüdür. Bunların yanı sıra III. Ahmet’in kızları Sabiha, Rukiye ve Naile Sultan, III. Ahmet’in oğulları Mehmet, Abdülmelik, Mustafa, Murat; Sultan II. Mustafa’nın oğulları Şehzade Süleyman, Şehzade Ali, Şehzade Mehmet, Şehzade Hasan, kızları Emetullah ve Fatma sultanlar; III. Ahmed’in kadınlarından Zeynep Kadın olmak üzere 44 mezar bulunmaktadır.

KRDNZ 01-07-2009 07:00 PM

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz
 
1 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1254601195
Hürrem Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesindeki Süleymaniye Külliyesi’nin içerisinde Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin yanında bulunan bu türbe 1558 yılında Hürrem Sultan için Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1558 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.

Türbe kesme köfeki taşından, dıştan sekizgen, içten onaltıgen planlıdır. Türbenin giriş cephesi dışında her cephede altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli olup, üzerlerinde hafif sivri sağır kemerlere yer verilmiştir. Mermer pencere alınlıklarının etrafını pembe mermerden bir bordür çevirmektedir. Sivri kemerli üst sıra pencerelerin yuvarlak kemerli açıklıkları bulunmaktadır. Türbenin tüm pencereleri silmeler içerisine alınmış ve böylece cepheye hareketlilik verilmiştir.

Türbenin önündeki giriş revaklı olup, önde dört, arkada iki sütunun taşıdığı bu revak düz çatı ile örtülmüştür. Buradaki mukarnas başlıklı sütunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmış ve kilit taşları üzerine de rozetler yerleştirilmiştir. Basık kemerli giriş kapısı üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Türbenin üzeri yuvarlak kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kasnağın üzerine de kabartma olarak ayetler yazılmıştır.

Türbenin içerisi sıratlı ve renkli sır tekniğinde çinilerle bezenmiştir. Bitkisel motifli bu çiniler mercan kırmızısı, lacivert ve firuze renklerde olup, aralarında Türk çini sanatında çok rastlanmayan siyah renge de yer verilmiştir. Dış cephede, kapının iki yanındaki çini panolar altta lacivert, firuze ve beyaz renklerin kullanıldığı mermer taklidi şeklindedir. Bunların üzerindeki sivri kemerli panoda bahar dalı, altında lale, karanfil gibi çiçeklerden meydana gelmiş kompozisyonlara yer verilmiştir. Köşe dolgularında mavi zemin üzerine beyaz konturlu Çin bulutları görülmektedir. Bunların üzerine de lacivert zemine beyaz sülüs yazı ile ayetler yazılmıştır. Türbenin içerisi üst sıra pencerelerin altına kadar çinilerle kaplıdır. Pencere alınlıkları çinilerle kaplı olup, burada beyaz zemin üzerine kırmızı, siyah, firuze ve lacivert renklere yer verilmiş, hatayi ve hançer yaprakları tüm yüzeyi doldurmuştur. Pencerelerin üzerine de beyaz sülüs yazı ile yazılı ayetler yerleştirilmiştir. Burada kapının iki yanındaki çinilerden farklı olarak renkli sır tekniğinin kullanıldığı da görülmektedir.

Türbede çini süslemeler dışında ağaç işlerine ve kalem işlerine de geniş yer verilmiştir. Kubbe içerisinde kalem işinden bitkisel kompozisyonlar yapılmıştır. Kapı kanatlarında, pencere kanatlarında, sanduka şebekelerinde ağaç işçiliği kullanılmış, özellikle kündekâri tekniği hemen hemen tüm ağaç işlerinde kullanılmıştır.

Türbe içerisinde Hürrem Sultan’dan başka Sultan II. Selim’in şehzadesi Mehmet ile Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan’ın kızı Hanım Sultan gömülüdür.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.